Normal 0 21 false false false TR X-NONE AR-SA
“Sır ve Hikmet” isimli eserde böyle deniyor. Kalpten kalbe yol vardır. Sol göğsümüzün hemen altında bulunan kalbinize hiç merak edip de baktınız mı? Her ne kadar elimizi, ayağımızı gördüğümüz gibi göremesek de, birçok tıp kitabında görmek mümkün. Leyla’dan Mevla’ya geçiş köprüsü olarak algılasak bile üzerinde durulması gerekli bir konu olduğu belli. İşte birkaç cümle ile kalplerimiz:
“Kalp, yeryüzünün en büyük coğrafyasıdır. Ve bu büyük coğrafyada, çok büyük ve hiç durmayan bir savaş vardır. Bu savaş iman ve ruhun, şeytan ve nefse karşı verdiği bir savaştır. İnsanlığın baş düşmanı olan şeytan, kendisine hedef bölge olarak insanın kalbini seçmiş, yanına da nefsi alarak hiç bitmeyecek bir savaşı başlatmıştır. Üzülerek söylüyorum ki bizler, içimizdeki bu savaşı unutmuşuz. Unutmuş olduğumuz savaşın sonunda ise kalbimiz işgale uğramıştır.”
Sır ve Hikmet isimli eserde muhterem Osman Nuri Hocamız, konuyu ele alır ve şöyle der:
“Tebük seferi gibi en büyük ve en meşakkatli bir gazveden dönülürken, Hz. Peygamber Efendimiz ‘Küçük cihattan büyük cihada dönüyoruz’ buyurdu. Bu, nefisle uğraşmanın hem güçlüğünü ve ehemmiyetini, hem de onun zaruretini ifadedir. Tasavvufta salike kazandırılmak istenen de fani dünyaya karşı tavır, nefse galebe ve kalbin masivadan korunmasıdır.”
Bu zor mücadelede galip gelmenin en kestirme ve kolay yolunun salihlerle beraber olma gerçeğini kabul etmeyen hiçbir ilim adamı yoktur. Hatta bu konuda İslam tarihçileri mühim bir konuya parmak basmış ve şu tespiti ortaya koymuşlardır:
Sohbet yolu, sahabe yoludur. En faziletli insan ise onlardır. Bu faziletin, bu üstünlüğün sebebi kitap ve kitap mütalaa etmek değildir. Çünkü ekserisi ümmi idi. Yani okuma yazma bilmez idi. Bu üstünlüğün sebebi bilgi ve malumatın çokluğu da değildi. Böyle olsaydı, kendilerinden sonra gelip dinin bütün ahkâm ve meselelerini tafsilatıyla bilen alimlerin, müçtehitlerin, fakihlerin onlardan (yani sahabeden) üstün olması gerekirdi. Öyle ise onların fazilet ve üstünlüğünün sebebi Resulullah ile sohbet etmek bahtiyarlığına ermiş olmalarıydı. Görülüyor ki, kalp ilimlerinin kaynağı sohbetlerdir, bilgi aktarma değil.
Sır ve Hikmet isimli eser, konuyu ikna edici bir özelliğe kavuşturarak, şu gerçeği ortaya koymaktadır:
“Daima salihlerle beraber olan, salihleşir. Zalimlerle beraber olan da zalimleşerek onların zulüm ve cürüm ortağı olur. Kehf Suresi’nde bir kelbin (köpeğin) sadıklarla beraber olduğu için Kur’ani bir ifade kazandığı, Tahrim Suresi’nde ise iki Peygamber hanımının fasıklarla beraber olduğu için, cehennemlik olduğu bildirilmektedir.”
İçinde bulunduğumuz şu güzel ayda, kalbimizi adeta çekaptan geçirtsek. Salih bir zatın dizinin dibine oturup, halimizi, iç dünyamızı, gönül dünyamızı ortaya döksek. Tıpkı doktora gidip beden rahatsızlıklarımızı heyecanla anlattığımız gibi, anlatsak. Bir çözüm istesek. Çok mu zor?
İmam Gazali, el Münkizü mine’d dalal isimli eseri ile kendisini, yani ruh halini ortaya dökmüş, bu işin kalpten, gönülden, salih insanların sohbetlerinden, zikirden geçtiğini tüm delilleriyle ortaya koymuştur. Ramazan ayının kalplerimize dönüş yapmasına sebep olması kendi elimizde olsa gerek.
Yorum:
Biraz tasavvuf ehline yönelik bir yazı olmasına rağmen, bu günlerde hatırlanması önemli olan vurgulanması gereken özellikler anlatılmaktadır.
İnsanların, Ramazan ayının rahmetinden dolayı hayra yöneldiği bu günlerde şeytan ve dostları kötü alışkanlıklara yöneltmede başarılı olamadığında insanlara sağdan yanaşarak ibadetlerin özünü bozmaya çalışacaktır. Mesela teravih namazı, ramazana ait en önemli arınma ibadeti iken, hızlı kılınarak ramazan heybetine yakışmayan, ibadeti bozan bir amel haline getirir. Evet, tefekkürün kaynağı beyin, niyetlerin oluştuğu merkez ise kalptir. Kalbin hayrı talep etmesi, Salih amele insanı yönelmesi için kendisini arındırması gerekmektedir. Eğer biz kalbimizi, hadis-i şerifte belirtildiği gibi kuranın yeşereceği verimli bir halde tutamadığımızda, ramazan da gelse kadir gecesini de bulsak o rahmetten istenildiği şekilde istifade edemeyiz. Esas olan kulun Allahın rahmetine bir adım atmasıdır, kendisinin istemesi/talep etmesidir. Allahın rahmeti her an ve zamanda insan üzerinedir. El açmasını/toplamasını bilene…