25.08.2009
Demokrasi açılımında herhangi bir grupla ya da yabancı bir güçle pazarlık yapılıyor mu? Bu konudaki spekülasyonların açığa çıkması gerekiyor.
Bir devlet kendi vatandaşlarıyla pazarlık yapmaz. Onların sorunlarını dinler ve çözümü konusunda karar verir. Bu nedenle ülke içinde bir pazarlık yapılması söz konusu değildir. Ancak yapılan görüşmeler, kamuoyu yoklamaları devletin hangi ortam içinde hareket ettiğini gösterir ve bu alınan kararı etkiler.
Bir ülkede sorunlar, bölgesel olsa bile, bütünü ilgilendirir. Bunun tersi de doğrudur. Ülkenin sorunu tüm bölgelerde etkisini gösterir. Bu nedenle hiçbir sorun bütünden ayrı düşünülemez ve çözülemez.
Yabancı güçleri hesaba katmadan yapılan çözümlemeler onların mukavemetiyle karşılaşabilir. Bunları göz önüne almak onların söylediklerini yapmak değildir. Dış etkiler uygulanacak stratejilerin belirlenmesinde rol oynar.
Demokratik açılım bölgesel bir sorunun çözümü için değil ülkenin gelecekteki konumunu belirlemek amacıyla yapılır. Bu nedenle devletin olaya bakışı etnik grupların, güç odaklarının ya da bir partinin istekleri doğrultusunda gerçekleştirilemez. Hatta iktidarda hangi parti olursa olsun aynı şeyleri yapıyorsa bu ülkede güçlü bir devlet yapısı var demektir.
Bugüne kadar terör konusunda ve bölgenin huzura kavuşmasında yetersiz kalınmasının nedeni devlet içindeki çeşitli organların farklı politikaları olması ve bunların gelecekle ilgili beklentilerinin uyumsuz olmasıdır. Bu uyumsuzluk o kadar büyüktü ki çözümü kanun dışı yollarda arayanlar etkin hale gelmişti. Esas sorun Kürt sorunu değil Türkiye’nin dünya üzerindeki konumu ve değişen dengelerdeki yerinin ne olacağıydı.
Günümüzde de Türkiye’nin gelecekteki konumu, yani hangi güçlerle ittifak içinde olacağı konusunda ortak bir görüş yoktur. Ancak ağır basan eğilim Türkiye’nin etki alanının sınırları dışında taşması ve bölgesel bir güç olması yönündedir. Buna karşı olanlar çatışmayı göze almak yerine sistemin içinde kalmayı ve uygun bir zamanda kendi politikalarını uygulamayı tercih ediyor.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Yapılan görüşmeler bir pazarlık değildir ve olmamalıdır, bir yandan ortam değerlendirilirken diğer yandan yapılan iş halka benimsetilmek isteniyor. Sorun bir parçanın değil bütünün sorunudur ve çözüm ülkenin geleceğini belirleyecektir. Geçmişle hesaplaşmak hem faydasızdır hem de geleceği riske atar. Mesela Diyarbakır cezaevini bir müze haline getirme önerisi acıları ve bunun üzerine kurgulanacak çatışmaları canlı tutmak amacına yöneliktir. Hukuk dışı eylemler cezalandırılır ama bunlar adına bir intikam anıtı yapılmaz.
Eğitim merkezi olmalı ama bunun dışında eğitim yapmak isteyenlerin önü açık tutulmalıdır. Mesela Kürtçe eğitim devlet eliyle yapılmamalı ama isteyenler, vakıflar aracılığıyla, buraya yapılan bağışların ödenecek vergiden düşülmesiyle gerçekleştirilmelidir. Böylece böyle bir eğitimin yapılması isteğinin samimiyeti de görülmüş olur.
Yazının Özeti
Bir devlet kendi vatandaşları ile pazarlık yapamaz. Birilerini dinlemek onlara uymak değildir. Sorun devlet kurumları arasındaki uyumsuzluktan oluşuyor. Tarafsız mı olacağız yoksa bekleyecek miyiz? Kürtçeyi devlet okutmamalı ama kamu yararlı vakıflar okutmalı.
Yorum:
Yazıda konu dağınıklığı vardır. Devlet kişi olarak herkesle görüşür. Dinler ve kararını verir ve uygular. Hakemlerden oluşan yargının denetiminde olmalıdır. Meşru yoldan tüzel kişiliği olmayan toplulukların temsilcileri ile görüşmez. Çünkü onlara kişilik tanımamaktadır. Öcalan’la görüşebilir. Terörist başı ile görüşemez. Onlarla grup halinde görüşme de yanlıştır. On iki kötü adam bunun için haklı deyimdir.
Sorunlar çözülürken bölücü grupların ve Türk düşmanlarının kötü emellerine uygun çözümler üretilemez. Herkes dinlenir. İstekleri öğrenilir. Çözümler üretilir.
a) Çözümlerde çıkar paralelliği aranmalıdır.
b) Çözümler adil olmalıdır.
c) Çözümler uygulanabilir olmalıdır. Hayali çözümler olabilir ancak uygulamaya konmaz.
Çözümler çeşitli olmalıdır. Hayali çözümler ileride hayali olmaktan çıkabilir ve halk o çözümlere gelebilir. Yani konuşmak serbest ama uygulamak hesaplı olmalıdır.