Kürtleri Kürt olarak yaşatmak sorunu...
1146 Okunma, 0 Yorum
Cengiz Çandar - Referans
Ekrem Fildişi

İlk bakışta, herşey 1925'teki Şeyh Sait isyanından, yani resmi görüşe göre “irticanın başkaldırışı”ndan sonra oldu.

 

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, 1925'ten itibaren Türkiye'nin doğu bölgelerindeki isyan ve kalkışmaları  “etnik  temelli” görmüyor. İlk büyük çaplı isyan Şeyh Sait ve onun niteleme sıfatı “irtica”.

İşte o isyanın ardından bir “Şark Islahat Planı” kabul ediliyor ve yürürlüğe konuyor. “İrtica hadisesinde mahall-i ceryan olan vilayetlerimizdeki müşahedatı tetkik ve icabeden tedabiri tezekkür ve bir rapor halinde tanzim eylemek üzere Dahiliye Vekili Cemil, Adliye Vekili Mahmut Esat, Çankırı Mebusu Mustafa Abdülhalik beylerle Erkan-ı Harbiye Umumiye Reisi Sanisi Mirliva Kazım Paşa'nın iştikarile bir encümen teşkil hakkındaki 8 Eylül 1341 tarh ve 2536 numaralı mahrem icra vekilleri heyeti kararnamesi mucibince...”

Günümüz Türkçesiyle “İrtica olayına tanıklık eden illerimizdeki durumu incelemek ve gereken önlemlere ilişkin bir rapor düzenlemek için İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı, Genelkurmay İkinci Başkanı ve bir milletvekilinin katılımıyla bir komisyon kurulmasına dair Bakanlar Kurulu'nun 8 Eylül 1925 tarih ve 2536 numaralı gizli kararnamesi gereğince...”

Gereğince ne oluyor?

24 Eylül 1925 tarihinde “Şark Islahat Planı” kabul ediliyor ama hükümlerine baktığınızda “irtica”ya ilişkin pek bir şey göremiyorsunuz. Buna karşılık Kürtlerin “asimilasyonu”na ilişkin ilginç maddeler var.

İlker Başbuğ, 14 Nisan konuşmasında Prof. Metin Heper'e gönderme yaparak “Gerek Osmanlı İmparatorluğu gerekse Cumhuriyet döneminde, Kürt kökenli vatandaşlarımıza devletçe sistematik asimilasyon politikası uygulanmamıştır... Sonuç olarak, esas itibarıyla Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan ayaklanmalar etnik temelli değildir” demişti.

Tarihi gerçekler bu söylemi doğrulamıyor.

***          ***      ***

Alın Eylül 1925'teki yani bundan aşağı yukarı tam 84 yıl önceki “Şark Islahat Planı”ndan bir bölüm:

“Van şehri ile Midyat arasındaki hattın garbında Ermenilerden metruk araziye Türk muhacirleri yerleştirilecektir. bunun için idare-i örfiye mıntıkasındaki vilayette bulunan Ermeni emvali maliyece satılmayacak ve hatta Kürtlere icar dahi edilmeyecektir. Yugoslavya dan gelmekte olan Türk ve Arnavutlar ile İran ve Kafkasya dan gelecek teşkil edeceği, muhacirin, evvelemirde Elaziz – Ergani - Diyarıbekir, Elaziz – Palu, Palu-Kiğı, Palu-Muş arasındaki Murat Vadisi Bingöl dağının şark ve cenubu, ve Hınıs, Murat vadileri, Muşa ovası, Van gölü havzası, Diyarıbekir - Garzan - Bitlis hatlarında iskan edilecek.”

 

Yorum gerektirmeyecek kadar açık. Van ve Midyat hattının batısında, isimleri verilen bölgelerdeki Ermenilerden kalan araziye Yugoslavya'dan gelen Türk ve Arnavutlar ile İran ve Kafkasya'dan gelen göçmenler yerleştirilecek, bu arazi Kürtlere kiralanmayacaktır bile.”

 

Bu “nüfus mühendisliği”, Plan'ın 13 ve 16. Maddesi'ndeki Kürtçe yasaklarıyla birarada okunduğunda anlam kazanıyor.

 

Madde 13:

 

"Aslen Türk olup Kürtlüğe mağlup olmaya başlayan (yani Kürtleşmeye başlayan) bervech-i âtî Malatya, Elaziz, Diyarbekir, Bitlis, Van, Muş, Urfa, Ergani, Hozat, Erciş, Adilcevaz, Ahlat, Palu, Çarsancak, Çemişgezek, Ovacık, Hısn-ı Mansur (Adıyaman), Behinsi (Besni), Arga (Akçadağ), Hekimhan, Birecik, Çermik, vilayet ve kaza merkezlerinde hükûmet ve belediye dairelerinde ve sair mücessesat ve teşkilâtta, mekteplerde, çarşı ve pazarlarda Türkçeden maada lisan kullananlar evâmir-i hükûmete ve belediyeye muhalif ve mukavemet cürmile tecziye edilirler."

Madde 16:

"Fırat garbındaki vilayetlerimizin bazı akvamında dağınık bir surette yerleşmiş olan Kürtlerin Kürtçe konuşmaları behemahal men edilmeli ve kız mekteplerine ehemmiyet verilerek kadınların Türkçe konuşmaları temin olunmalıdır." (Madde 16)

Bir de Madde 14'e göz atalım:

"Aslen Türk olan fakat Kürtlüğe temessül etmek üzere olan bulunan mevkide ve Siirt, Mardin, Savur, gibi ahalisi Arapça konuşan mahallerde Türk Ocakları ve mektep açılması ve bilhassa her türlü fedakârlık iktiham olunarak (gösterilerek) mükemmel kız mekteplere rağbetlerinin suveri adîde (fazla miktarda) ile temîni lazımdır. Hassaten Dersim, tercihan ve müstacalen (acil olarak) leyli iptidailer (yatılı ilkokullar) açılmak suretiyle Kürtlüğe karışmaktan bir an evvel kurtarılmalıdır." ?

İşte “asimilasyon”dan, bugün artık iflas ettiği ortada olan ve terkedilmesi gereken “asimilasyon”dan kasıt budur.  Kürtlerin yoğun bulunduğu bölgelere Türk yerleştirmek, Kürtçe konuşulmasını men etmek ve cezalandırmak, Kürtlüğü önlemek ve yeni yetişecek kuşakları Türkleştirmek. Asimilasyon budur.

Ve bu bir “devlet politikası” olagelmiştir. Metin Heper'in dediği gibi “Kürt inkarı” 1930'lar ve 1940'lardaki “bir avuç entelektüel”in tavrı değil, “devletin politikası” olmuştur.

Belma Akçura, “Devletin Kürt Filmi – 1925-2007 Kürt Raporları” adıyla bunu kitaplaştırdı.

Cumhuriyet'in ilk dönemlerindeki birçok şey gibi, bu “asimilasyonist” yaklaşım ve politika da köklerini Osmanlı son döneminde, İttihatçılarda buluyor. Kürtlere yönelik “asimilasyonculuk”un “ideolojisi”ni yapan da bizzat Ziya Gökalp'tir.

***               ***             ***

Günümüzde bu politika ve yaklaşım devam ediyor mu?

Evet ediyor. Bunun en kestirme ifadesi Deniz Baykal'ın ağzından ifadesini bula “Dil böler” şeklindeki anlayıştır. Bu anlayış, Metin Heper gibilerinin “Kürtçe eğitim hakkı”nı “ikincil kimliklerin birincil hale gelmesine yol açar, bu da ülkeyi etnik olarak böler” gibisinden dünyada hiçbir yerde geçerli olmayan tezlerinde ve Genelkurmay Başkanı'nın ondan ödünç aldığı mealen  “bireysel kültürel haklara evet, ama kolektif –grup- haklarına yani ana dilde eğitim hakkına hayır” görüşünde değişik düzeylerde paylaşılıyor.

Dil bölmez. Türkiye tecrübesi, dile baskının, dil üzerinden kimlik inkarının “bölücü” sonuçlar yarattığını yeterince kanıtlamış olmalıdır.

Mesele, Türkiye'nin Kürtlerinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak, AB hukuk normlarına sahip bir ülkede, yüzlerce yıldır yaşadıkları coğrafyada kendileri olarak yaşamaya devam etmeleri ve bunun hukuki güvencelerinin sağlanmasıdır.

Artık Kürt sorununda şiddete, kan dökülmesine sonuna kadar hayır. Türkiye'nin birliği için Kürtlerin Kürt olarak özgürce yaşamalarına evet.

Bunun için, paradigma değişikliği, “yeni paradigma” şart.

“Kürt Açılımı”nın , başarılabilirse, varacağı ve varması gereken yer orasıdır.

 

Ekrem Fildişi






Sayı: 12 | Tarih: 30.08.2009
Abdullah Büyük
Kalpten kalbe yol var
2477 Okunma
Sedat Aksakal
Ahmet Hakan
Yine yeşillendi fındık dalları
1632 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Şevket Eygi
Medâris-i İslâmiye
1496 Okunma
Emine Hocaoğlu
Yılmaz Özdil
Kırmızı plaka
1361 Okunma
1 Yorum
Leyla Okta
Reşat Nuri Erol
Enerji meselesi ve bor madeni
1295 Okunma
Ilker Ardic
Nazlı Ilıcak
Sanatçılar ve açılım
1292 Okunma
1 Yorum
Fatma Karuç
Hasan Cemal
Kürt Sorununu Çözen Bir Türkiye Havalanır, Uçar Di
1291 Okunma
Ömer Faruk Koru
Hayrettin Karaman
Kimliğimizin manevi unsurları
1275 Okunma
Hilmi Altın
Ahmet Altan
Canınızı sıkmayın
1258 Okunma
Özer Ataç
Toktamış Ateş
Kürt Açılımı (3)
1249 Okunma
Osman Eskicioğlu
Mahir Kaynak
Pazarlık var mı?
1222 Okunma
Süleyman Karagülle
Fikret Bila
Açılımda Yeni Yaklaşımlar
1210 Okunma
Harun Özdemir
Bekir Berat Özipek
Bakın Şu “Yugoslavya”dan Söz Edene!
1198 Okunma
Bünyamin Demir
Ruşen Çakır
Türk’ün Türk’e açılımı
1187 Okunma
Tayibet Erzen
Mehmet Altan
Amerika Dalan’a neden vize vermedi?
1181 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Mümtazer Türköne
Açılımdan vazgeçsek!
1168 Okunma
Arif Ersoy
Ahmet Taşgetiren
30 günlük kişilik diyeti
1159 Okunma
Zübeyir Erol
Zülfü Livaneli
Bu ülke “yaşa!” ve “kahrol!” dışında düşünemez mi?
1146 Okunma
Ali Bülent Dilek
Cengiz Çandar
Kürtleri Kürt olarak yaşatmak sorunu...
1146 Okunma
Ekrem Fildişi
Can Ataklı
Bundan sonrası karışık
1103 Okunma
Mesut Karaaytu


© 2024 - Akevler