28.08.2009
Ağır sakatlıklar yaşayan futbolcuların bir daha eski günlerine dönmesi genellikle çok zor olur.
Bu, sakatlığı iyileşmediği için değildir.
Geçirdiği sakatlığı bir türlü unutamadığı için o futbolcunun sürekli bir korkuyla ve çekingenlikle oynaması, bütün gücünü ortaya koyamaması, ikili mücadelelerden farkına varmadan kaçınması yüzündendir.
Biz ağır bir sakatlık geçirdik.
Bir ülkenin, “düşük yoğunlukla” da olsa yirmi beş yıl iç savaş yaşaması, elli bine yakın genç insanını kurban vermesi öyle kolay iş değil.
“İyileşmeye” alışmamız zaman alır.
Her an yeniden “sakatlanma” korkusunu öyle kolayından içimizden atmayız.
Atamadığımız da belli zaten.
Genelkurmay başkanının bir konuşması, iki muhalefet liderinin sertleşmesi korkuları ayaklandırıveriyor.
“Bu iş olmayacak” diyenler artıyor.
Umutsuzluk çoğalıyor.
Hiç canınızı sıkmayın.
Bu ülkeye barış ve huzur gelecek.
Siyasi partiler de, ordu da, PKK da kendini “barış” fikrine hazırlasa iyi olur.
Kimse barışın önünü kesemez.
Türkiye’nin kaderini belirleme gücü sadece kendi elinde değil.
Bu gerçekten de korkmayın.
Bugün yeryüzündeki hiçbir ülke, kendi kaderini belirleme gücünün sadece kendi elinde tutamıyor artık.
Bütün toplumların kaderi ortaklaşa belirleniyor.
Dünyanın en güçlü ülkelerine bakın, Amerika’ya bakın, Rusya’ya, İngiltere’ye bakın.
Amerika, Bush döneminde herkese meydan okumaya kalktı.
Ne oldu?
Amerika’da yönetim değişti.
Rusya, Nabucco hattını engellemek istiyordu.
Ne oldu?
Engelleyemedi.
Gelip Türkiye ile yeni bir anlaşma yapmak zorunda kaldı.
“Güçlü devletler” dönemi bitiyor yeryüzünde.
Güç, bütün dünya tarafından ortaklaşa kullanılıyor.
Hiçbir ülke, Amerika, Rusya gibi “büyükler” de dahil olmak üzere, dünyanın ortak çıkarını bozacak bir iş yapamaz.
Türkiye de yapamaz.
Doğu’da satmak zorunda olduğu petrol ve doğalgaz...
Batı’da bu gaza duyulan ihtiyaç var.
Bu ikisinin ortasında da Türkiye duruyor.
O petrolle gaz Türkiye üzerinden geçecek.
Doğu’nun, Batı’nın ve Türkiye’nin ortak çıkarı, bu topraklardan geçecek enerji hatlarının güvenli olmasını gerektiriyor.
O zaman bu güvenli ortam burada gerçekleşecektir.
Dünyanın ve Türkiye’nin çıkarı, bu ülkenin barışa kavuşmasını zorunlu kılıyor.
Bunu önleyecek güç bu ülkede olmadığı gibi dünyada da yok.
Ne demeçler, ne açıklamalar, ne abuk sabuk konuşmalar hatta ne de silahlı kışkırtmalar bu gerçeği değiştiremez.
Türkiye’nin, dünyanın güvenli, huzurlu, saygıdeğer bir üyesi olmasını zamanın gerçekleri emrediyor.
Bu emre kimse karşı çıkamaz.
Zamanın gerçekleriyle kimse dövüşemez.
Türkiye’de kim ne yaparsa yapsın “devlet çeteleri” bitecek, ordu siyasetten çekilecek, Güneydoğu’daki uyuşturucu ticareti sona erdirilecek, silahlı çatışma duracak...
Ve, bu ülkeye barış gelecek.
Öyle konuşmalarla, demeçlerle, kışkırtmalarla, meydan okumalarla zamanın emirlerine karşı konulabilseydi Roma hâlâ dünyanın en büyük imparatorluğu olurdu.
Tarihle ilgilenen herkes, değişimin engellenemediğini bilir.
Zamanı geldi mi hayat değişir.
Türkiye’de hayatın değişmesinin de zamanı geldi.
Öyle olmasa Başbakan Erdoğan o konuşmaları yapabilir miydi?
Barış fikri toplumdan böylesine büyük destek bulur muydu?
Elbette, büyük bir sakatlıktan geçmiş bir toplum olarak daha epeyce “korku” çekeceğiz.
Yeniden sakatlanmaktan ödümüz patlayacak, her hamlede “eyvah” diyeceğiz.
Kolay değil, yeniden bir ülke inşa ediliyor.
“Normal” sanılan birçok çarpıklık düzeltiliyor.
Eski alışkanlıklarını sürdürmek isteyenler şanslarını deniyor.
Bırakın denesinler.
Siz içinizi rahat tutun, barış ve huzur geliyor.
Zaman öyle emrediyor çünkü.
Ve, zamandan daha güçlü olan kimse yok.
Yorum:
Bay Altan “zamanın emirlerini” şöyle sıralıyor:
l. Yeryüzünde güçlü devletler dönemi bitiyor.
2.Dünya yerel çıkarlardan küresel çıkarlar idrakine evrildi.
3. Dünyada karar alma koşulları değişmiştir.
4. Güçlü devletlerin dünyada tekyanlı karar almaları dönemi bitmektedir.
5.Yeryüzünde hiçbir ülke kendi kaderini belirleme gücünü sadece kendi elinde tutamaz artık;Amerika ve Rusya gibi “büyüklerde” dahil olmak üzere dünyanın ortak çıkarını bozacak bir iş yapamaz.
6.Türkiye’nin kaderini belirleme gücü sadece kendi elinde değildir.
7.Nabuko tipi Türkiye üzerinden enerji nakilleri projeleri Türkiye’nin güvenli ve barış içinde düzenlenme kararını almışlar ve uygulamaktadırlar;karşı konulması bu kararı engellemez aksine Türkiye’ye zarar verir.
8.Bu ülkeye barış gelecek:”devlet çeteleri” bitecek, ordu siyasetten çekilecek, Güneydoğudaki uyuşturucu ticareti sona erdirilecek,silahlı çatışma duracak.
9. Korku ve acı anıları bu süreçte zamanla iyileşecektir.
B.D.D. ne doğru….
Birleşmiş Dünya Devleti hayal değil artık. Karar alıcıların, seçilen Devlet temsilcilerine bu gündemli ödevlendirdikleri apaçık artık. Obama Moskova üniversitesinde yaptığı konuşmanın
Özeti şu cümleydi: “Sizler sınırlara bölünmüş dünyanın son tanıklarısınız.”Şüphesiz,
insanlar ve kurdukları devletler, yönelişin bu parkura doğru gidişine hala inanmamaktadırlar . Gelişim bu ihtiyacı dayatıyor. .Dişleri henüz çıkmamış çocuğun, biftek sofrasını "düşlemesi" örneğindeki durum; bağımısızlık savaşları verenlerin ve karşı duruşçuların insanlığa onca acı yaşatmaları sonucunun buralara gelmesi gibi.
Sudaki tek hücreli canlılar, birleşerek daha gelişkin organizmalar oluyor; devamla suya en uygun yapının peşinde soluk soluğa evrim güzergahında "koşmaya" devam ediyor. Bazıları organik olarak yetkinleşince “bu işi” ya da arzusunu/yönelişini, kıyıda, bazısı da karada yapmaya koyuluyor; geride kalanlar (durumlarını koruyanlar) ise ileride olası felaket tıkanmalarının ya da yokoluşların ardından, devreye yeniden girip "filmin" başka biçimde ya da tekrar çekilmesi için, evrim rezervleri olarak duracaklardır.
Maddenin/Varlığın, içindeki mükemmeli arayan bu istek, saçılmış nurun “dergaha” geri dönüşünün fantastik macerası dır.
Dünyamız ayrı - ayrı gelişmiş uzuvlarını artık bir araya getirecek bağlantıları yapıp, anne karnından doğma evresine girmiştir. Halkların oluşturduğu devletler bir bütün olacak kıvama gelmekteler. Yakın gelecekte insanlık, embriyon haldeki soy-sop, aşiret, kabile, boy/bölge, ırk devlet uzuvları birleşerek, “anne” karnından dünya dışı evrene B.D.D. olarak doğacak ve gelişiminde sıçrama yapacaktır.