Fikret BİLA – Milliyet Gazetesi 30.08.2009
Açılımda Yeni Yaklaşımlar
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın son günlerde yaptığı açıklamalar, hükümetin başlattığı “Kürt açılımı” sürecinde yeni bir aşamaya gelindiğini gösteriyor. Erdoğan’ın Ulusa Sesleniş konuşması, bir gün sonra NATO Genel Sekreteri Rasmussen’e verdiği iftar yemeğindeki sözleri söylem ve içerikte yeni bir yaklaşıma işaret ediyor. Söylem ve içerikteki yeni yaklaşım, süreci de yeni bir mecraya sokabilir.
Erdoğan’ın son günlerde yaptığı konuşmalardan şu sonuçları çıkarmak mümkün:
Yeni yaklaşım
1- Başbakan Erdoğan, “Kürt açılımı” konusunda başlangıca göre yeni söyleme geçti. Açılımın çerçevesini Anayasa’nın 3. maddesindeki hükme uygun biçimde “ülkesi ve milletiyle bölünmez bütün”, “üniter devlet” ve “tek millet” çerçevesine oturttu. Erdoğan’ın bu çerçeveyi kalın çizgilerle belirlemesinde, muhalefet liderleri Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli ile son olarak Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un açıklamalarının etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Sürecin yönetimi Erdoğan’da
2- Başbakan Erdoğan Ulusa Sesleniş konuşmasıyla, söz konusu sürecin yönetimini bizzat ele aldığı izlenimi verdi. Daha önce İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın yürüttüğü temas sürecinin tamamlandığı ve tamamlanmak üzere olduğu, bundan sonraki aşamayı Erdoğan’ın yöneteceği söylenebilir.
‘Türkiye’nin tamamı değiliz’
3- Başbakan Erdoğan, sürecin başlangıcında DTP lideri Ahmet Türk’le görüşmüş, ancak CHP ve MHP ile teması İçişleri Bakanı’na bırakmıştı. CHP ve MHP’nin izlenen yöntem, kullanılan söylem ve belirsizlik üzerine inşa ettiği muhalefet ile iktidar sözcülerinin giderek sertleşen çıkışları liderler arası diyaloğu olanaksız hale getirmişti. İktidar, muhalefet katılmasa da açılımı sürdüreceğini vurguluyordu. Oysa Başbakan Erdoğan son konuşmalarında biz Türkiye’nin tamamı değiliz, çerçeveyi biz çizelim diye bir dayatmamız yok, herkesi katkı vermeye çağırıyoruz, diyerek, “Biz ne dersek o olur” yerine, muhalefetle diyaloğa açık bir pozisyona geçti. Çerçeveyi birlikte çizme çağrısında bulundu.
Millet vurgusu
4- Erdoğan’ın bu süreçte en çok eleştirildiği konu millet vurgusu yapmamasıydı. Erdoğan, hem Ulusa Sesleniş’te hem de diğer konuşmalarında “tek millet” vurgusu yapmaya başladı. “Kürt açılımı” söyleminden “demokratik açılım” söylemine, oradan da “Milli Birlik Projesi” söylemine geçti.
Açılım kararlılığı
5- Erdoğan, açılımın partisine oy kaybettirebileceğini de belirterek, bu süreçten dönmeyeceklerini vurguladı. Hatta bu vurgu içinde “Yaşam bir risktir” diyerek, kişisel riski de üstlenecek kadar, kararlı olduğu mesajını verdi.
Başbakan’ın, açılımın çerçevesini üniter yapı-tek millet anlayışıyla belirlemiş olması ve muhalefete dönük diyaloğa açık söylemi, sürecin yeni bir anlayışla ve yeniden başlatıldığı biçiminde yorumlanabilir.
Yorum :
Açılımda Neden Yenir Bir Şey Yok
Açılımda yeni şeylerin olmasını en çok isteyenlerdenim.
Ne yazık ki, nafile bir bekleyiş benimkisi.
Hala en çok merak edilen konu Apo’nun ne söyleyeceği!
Ve hangi parti başkanının diğerine nezaket sınırların zorlayan yanıtları...
İlgi görenler bu ve benzeri konuşmalar.
Tartışma “Nasıl bir yöntem” yerine; protokolün doğru uygulanıp uygulanmadığı yönünde yapıldı.
İddia ediyoruz;
-PKK’nın yarattığı sorun T:C.nin yaşadığı en büyük siyasal krizdir.
-Bunun sorunun çözümü de sadece Türkiye’nin iç sorununun çözümü olmayacaktır.
Çözmeyi başarsak da, en kötü senaryo da gündeme gelse, bugünlerde alacağımız kararlar, tüm dünyada uzun yıllar model oluşturacak bir gelişme olacaktır.
Dünyanın yakından izlediği bu süreç, maalesef ki, kötü başladı, kötü de yönetiliyor. Görüldüğü gibi yöntem olarak uygulanan model, ilköğretim düzeyinde bir zeka değeri bile taşımıyor.
Bu parlak gelişmeden hem hükümet, hem de partiler rahatlıkla övünebilirler. Bu şeref hepsine yeter.
25 yıldır yoğun bir şekilde yaşanan bir siyasal kriz üzerine neden
-Partiler, üniversiteler, araştırma merkezleri, aydınlar, odalar ve borsalar, sendikalar ve sivil toplum kuruluşları görüşlerini deklare etmezler,
-%5 oy almış partilerin oyları oranında seçtiği akademisyenler grubu, deklere edilmiş çözüm önerilerini “uzlaşılan” ve “farklı görüşler” şeklinde iki başlık altında Hükümete sunmazlar,
-Hükümet de uzlaşılan ve farklı görüşleri Bakanlar Kurulu ve MGK gibi Anayasal Kuruluşlarla istişare ettikten ve son şeklini verdikten sonra Başbakan tarafından Parti başkanlarıyla müzakereye başlamaz ve son olarak
-Uzlaşılan çözüm önerileri Meclis gündemine alınmaz.
Dikkat edilecek olursa gündemi en çok işgal eden Apo’nun ne diyeceği konusuna sanki hiç değinmedik gibi.
Ayrıca Doğu ve Güneydoğu’nun etkin kişilerinin ne düşündüğünün hiç mi önemi yok, denecek olursa;
-Yukarıda görüşlerini deklare etmesini istediğimiz kurum, kuruluş ve kişilerin Türkmen, Kürt, Arap, Çerkez… liğini hiç tartışmadık. Buna göre Apo’nun çözüm olarak önereceklerini DTP gibi partiler önerebileceği gibi “aydın” ve birçok vatandaş, basın – yayın yoluyla kendini ifade edebilir.
Hala görüşünü yayımlayacak bir yer bulamayanlar için de bir öneride bulunmamız gerekecektir. Çünkü sorunun ve çözümün ciddiyeti onu gerektirmektedir:
-Görüş deklere eden kişi, kurum ve kuruluşların, Başbakanlığın ilan edeceği Web Sayfada halkın ulaşılabileceği e-mail adresleri olacaktır. Toplum adına görüş bildirenlerin halka karşı sorumlu oldukları ve halk da kimi bu konuda temsilci seçtiğini bilinecektir.
Kısaca özetleyebildiğimiz bu yöntem çerçevesinde bir çözüm arayışı başlatılmış olsaydı, süreç çok daha verimli işleyecekti.