Kur’an’a göre yeni düzen ve yeni medeniyet-4
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam…
Maide Suresi ilk ayeti üzerinde durmaya devam ediyoruz…
Maide Suresi “Ey iman edenler” diye başlar. Müminlere hitap eder. Medenî yani Medine döneminde nazil olan suredir. İslâm düzeni yani barış düzeninin nasıl geleceğini anlatır. Kur’an’daki ilk sureler ikiye ayrılır. 1- Devlet aşaması öncesinde yapılacaklar. a) En’âm Suresi davetin şeklini anlatır. b) Âraf Suresi katılanların dayanışmasını anlatır. 2- Devlet aşaması sonrasını anlatır. a) Enfal Suresi savaş durumundan bahseder. b) Tevbe Suresi savaş sonrası cihattan bahseder. Maide Suresi ilk sekizli grup içindedir. Böylece Maide Suresi’nin Kur’an’daki yerini daha net görüyoruz; Maide Suresi siyasi organizasyondan bahsetmektedir. Yani nasıl teşkilatlanacağız? Konusu anayasadır.
Maide Suresi ilk ayeti “evfû bi’l-ukûdi / akitleri ifa ediniz / sözleşmeleri yerine getirin” dedikten sonra “uhillet leküm / size helal kılınmıştır” şeklinde devam eder…
***
“Akitleri ifa edin” dendikten sonra aralarında “Ve” harfini getirmeden helal ve haramdan bahsetmeye başlaması bize hangi akitleri yerine getirmemiz gerektiğini öğretmek içindir. Helal olan akitleri yerine getirin demekte yani bu durumu kastetmektedir.
Helal olan akitler içinde mesela hayvanları alıp satmayı devlet güvence altına alır. Eğer senin helal olan koyununu çalarlarsa devlet onu tazmin eder. Dayanışma yerine getirir. “Kasame” budur. Yani zararları bölüşme demektir. Dayanışma ortaklığı içinde yapılır. Ama eğer domuz etini sattığından dolayı alacağın varsa onu dayanışma ortaklığı ödemez. Yahut senin domuzunu, senin rakını, senin sigaranı birisi çalsa devlet o davalara bakmaz.
Bu husus İslâm fıkhında tamamen belirlenmiştir.
Bu durum bugünkü ceza kanunlarında da yer almıştır.
Ama bunun Kur’an’daki ifadesini işte burada buluyoruz.
***
Kur’an’ın getirdiği düzenin temeli bir taraftan birliğin sağlanması, diğer taraftan insanın sonuna kadar hür olmasını sağlamaktır.
Kur’an düzeninde her aşirete Allah günde beş vakit namaz kılmasını emretmiştir. Namaz demek ‘imam’ demektir, ‘cemaat’ demektir. Ondan sonra da ‘haftada bir Cuma namazını kılmalarını emrettiği kabile’ seviyesidir. Onlu sistemi teşri etmiş olan Kur’an kabilesinin büyüklüğü bin aileden oluşacaktır. Aşiret on, karye yüz, kabile bin aileden oluşacaktır. Kabile demek günlük hayatta birbirleri ile karşılaşan kimseler demektir.
Aşirette/ocakta insanlar yaşarlar; aşiret başkanının yönetimi ile yaşarlar. Aşiret başkanının yönetimini kabul etmeyenler aşiretlerini bırakır, başka aşirete geçebilirler. Aşiret hayatı tamamen insanların ilişkilerine bağlı bir hayattır. Herkesin orada özel bir yeri vardır. Ortak kurallara göre değil de ‘özel kurallara göre’ hareket edilir. Diyelim ki bir yerde kadın erkek namazlara gelenlerin sayısı on kişi civarındadır. Bunlardan her birinin durumu farklıdır. Herkes ayrı kişiliği ile katılmaktadır. Herkes kendisine göre kurallar koyar ve o kurallarla buraya gelir. Biz kural koymayız. Kişi kendisi kural koyar, o kurallara diğerleri de uyar, böylece herkesin ayrı kişiliği vardır. Hepimiz birbirimize saygılıyız. Çocuklar doğdukları zaman önce anne babaları ile olan ilişkilerde, kardeşleri ile olan ilişkilerde hep ikili ilişkiler içindedir. Mesela, bir çocuk için anne başka baba başkadır. Büyüdükçe arkadaşlarıyla ilişkide her biri ayrı ayrı kişiliklere sahip olur. Aşiret böylece ahitlerle değil akitlerle oluşur. Herkes başka arkadaşları ile ayrı ilişkiler kurar.
Bucağa yani, kabileye geldiğimizde artık ‘özel ilişkiler’ yerine ‘kurallı ilişkiler’ vardır. Herkes birbirini tanımakla beraber ilişkiler ‘özel’ değildir, ‘genel kurallar’ içinde ilişki kurarlar. İşte bu ilişkiler ‘şeriat/hukuk’ ilişkileridir. Başkalarının dayattığı şeriat yerine; kendi örflerimizle, içtihatlarımızla, icmalarımızla oluşmuş şeriatla yönetilecektir.
Topluluğunuz küçük olursa ikili ilişkiler hâkim olur, şeriat oluşmaz. (Devamı var)