İslam İktisadı(5): İki Üstadın İki İktisat Kitabı
İki Üstadımızın yarım yüzyılı da aşan zaman öncesinde yazdıkları “İki İslam İktisadı Kitabı” üzerindeki değerlendirmelerimize kaldığımız yerden devam ediyoruz…
Sezai Karakoç’a ait “İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü” (1967) ve Süleyman Karagülle’ye ait “İslamiyet ve Ekonomik Doktrinler” (1969) adlı eserler üzerinde durmaya ve ‘üstatlarımızı anmaya’ devam ediyoruz; detaylar birinci yazımızda…
2. Süleyman Karagülle ve İslam İktİsadı
2.1. İnsanı Kuşatan Olgular ve Sergilenmesi Gereken Davranışlar
“Süleyman Karagülle, kitabında öncelikle bazı ayetlerin meallerini sıralayarak bir durum tespiti yaparak hareket noktasını belirler.
‘Hak geldi, batıl sindi/yok oldu’ (İsrâ Sûresi 17/81) buyrulur diyerek, bunu “Bir şey iyi, faydalı, güzel ve doğru olduğu için alınır; kötü, zararlı, çirkin ve yanlış olduğu için atılır.” şeklinde açar ve ilkine Hak, diğerine batıl dendiğini söyler. Ayrıca bunları kuşanan ve davranışlarını bunlara göre ayarlayan insan için de “Medeni insan, hakkı hak olduğu için alan, batılı batıl olduğu için atan kimsedir.” yargısında bulunur.
Bir de “İslâm düzeninde bunlar Müslüman’ın özellikleridir.” diyerek şu ayet meallerini sıralar: “İlmin olmadığı şeylerin ardına düşme.” (İsrâ Sûresi 17/36), “Ne diye ilminiz olmadığı hususlarda çekişip duruyorsunuz?” (Âl-i İmrân Sûresi 3/66), “Zan, hakikatten hiçbir şey ifade etmez!” (Yûnus Sûresi 10/36) ve “Bizden hakkı kabul edenler var, bizden kendi çıkarlarına gidenler var. Kim hakkı kabul ederse doğru yolu onlar araştırırlar.” (Cin Sûresi 72/14) (Karagülle, 1969: 5).
Süleyman Karagülle, kitabına girişte yaptığı bu tasnif ve açıklamalar sonrasında güncel kavramlardan ‘yobaz’ terimi hakkında şu açıklamalarda bulunur. “Yobaz, kendisine bütün gerçekler gösterildiği halde kabul etmeyen, kendi yanlış görüş ve davranışlarında ısrar edip, direnen kimsedir.” der ve biri ‘din’ diğeri ‘dünya’ olmak üzere ‘iki türlü yobaz’ olduğunu söyler. Bunlardan din yobazını, batıl dinler üzerinde kalmakta ısrar eden kimse olarak tanımlarken; dünya yobazınıysa, yanlış yollarda saplanıp kalan kişiler.” şeklinde ifade eder. “İslâm dininde yobazın adı kâfirdir” (Karagülle, 1969: 5). tespitinde bulunur ve şu açıklamayla kendi davranış ve tutumunu şöyle belirler ki bu durumuyla yani İslam İktisadı hakkında Karakoç ile ortak düşüncede birleştikleri görülür:
“Bugün yeryüzünde birçok iktisadî sistemler vardır. Taraftarları çoğunlukla birer yobazdır. Çünkü başka sistemlerin varlığına inanmamakta, karşısındakine cevap vereceğine zorla da olsa susturmak istemektedir. Görüşleri tek taraflı, dar görüşlerdir. Bu dar görüşlülük yüzündendir ki günümüz iktisat kitaplarında İslâm İktisat Nizam’ından hiç bahsedilmez. Biz aynı yobazlığı yapacak, diğer iktisat sistemlerini yok sayacak değiliz. İslâm iktisadından bahsederken diğer sistemleri de tarif ve izah edecek, başka yaşama şekillerini de tanıtacağız.” (Karagülle, 1969: 8).
Sezai Karakoç da bu son cümlelere benzer yaklaşımla “Batı düşünürleri ve İslam ülkelerindeki izleyicileri, her şeyden önce, İslam’ın teklif ettiği iktisat düzenini sırf teorik, hatta ütopik bir sistem gibi görüp inceleme ve bugünkü İslam ülkelerindeki iktisat yapısını, birkaç tesir ve şartın kurduğu soyut bir şema çerçevesinde ele alma, bu iki yapı arasında de peşin hükümler dışında bir ilgi aramama yanlışından kendilerini kurtaramıyorlar (Karakoç, 2016: 9)” ifadelerini kullanır.
Her iki düşünür İslam toplumunun iktisadî yapısının kendisine özgü orijinalliğinde birleşirler. Hatta Sezai Karakoç “Bu kabul edilmedikçe, yapılan incelemeler aldatıcı analojiler olmaktan öteye geçemez ve verilen hükümler, tamamen izafi olarak, başarıda ve ideal sistem olmakta batı sistemlerini temel alan peşin hükümlere dayalı bir karşılaştırmalar kaosu olur” (Karakoç, 2016: 8-9) uyarısını yapar. Belki de İslam ekonomisi alanında var olan kaosun sebebi bu belirlemede yatmaktadır.”
(“Ekonomi ve İslam Ekonomisi” bölümü ile devam edeceğiz…)