TÂHA SÛRESİ TEFSİRİ
Süleyman Karagülle
751 Okunma
133-135.AYETLER

 

 

***

 

TAHA SÛRESİ - 20. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

***

 

وَقَالُوا لَوْلَا يَأْتِينَا بِآيَةٍ مِنْ رَبِّهِ أَوَلَمْ تَأْتِهِمْ بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْأُولَى (133) وَلَوْ أَنَّا أَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِهِ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ نَذِلَّ وَنَخْزَى (134) قُلْ كُلٌّ مُتَرَبِّصٌ فَتَرَبَّصُوا فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ أَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِيِّ وَمَنِ اهْتَدَى (135)

 

***

 

وَقَالُوا

Va QAvLUv (Va FaGaLUv)

“Ve kavl ettiler”

قَوْل edeceklerinin hepsine sabret denmişti.

Şimdi de kavl ettiklerinden bahsetmektedir.

İlerde pek sıkıcı sözler söyleyecekler. Onlara sabredeceğiz. Şimdi bir de söylediklerini ortaya koymaktadır. Şeytanın/Sermaye’nin bir metodu vardır. AK Parti kuruluyor. Akevler ortaklarını kurucular arasına almamak için Milletvekilleri kurucusu olmuyor diyorlar. Hemen kabul ediyor. Herkesi dışarıda bırakıyorlar. İşte, Sermaye şeytanla işbirliği yaparak böyle hileler yapmaktadır. Hiçbir mesnedi olmayan bir söz söyler, farkında olmadan herkes ona uyar. Bu söylediklerine sabretme gerekiyor. Hep böyle sözlerle karşılaşacağız. Duymamazlıktan geleceksin. Kulak vermeyeceksin. Çevre ona uyar, normal karşılayacaksın. Biraz sonra onun saçmalığı ortaya çıkabilir, insanları düşündürmeye başlayabilirsiniz.

Kendileri hiçbir dayanağı olmayan söz söyler, ayetmiş gibi kural yapar.

Siz bir şey söylediğiniz zaman ona delil ister, sen elli defa ispat etsen bile duymazlar.

“Adil Düzen”i Erbakan’la anlatırken müspet ilmin bütün delilleri ile ispat ettiğimiz halde kulak vermez, cevaplamaz, susar.

لَوْلَا يَأْتِينَا بِآيَةٍ مِنْ رَبِّهِ

LaV LAv YaETiNAv MiN BiEAvYaTin MiN RabBiHİy (Lav Lav YaFGıLaNAv BiFAvGıLaTin MiN FaGLiHIy)

“Rabbinden bize bir ayet ile ityan etmeli değil miydi”

Kur’an’dan önce peygamberlere mucize verilmiş, insanlar önce resule inanmış, sonra getirdiği kitabın Allah sözü olduğuna ona dayanarak inanmışlardır. Çünkü o dönemin insanları müspet ilmin usulünü bilmiyor, fikri delil yerine hissi delile inanmaya yatkın idiler.

Gerçi Araplar da henüz müspet ilme inanmıyorlardı ama edebiyatları çok ileri idi, üstün şiir tekniğini biliyorlardı. Kur’an da o belagate sahip olduğu için Kur’an’ın belagat mucizesini yeterli görenler iman etmeye başlamışlardı. Bunlar çok az kimse idiler.

Diğer Araplar ise diğer peygamberlerin gösterdiği mucizeyi hatırlatıyor ve hani bu peygamber ölüleri diriltemiyor diyorlardı.

Öyle bir ayetle öyle bir mucize ile gelmelidir ki onun gerçekten Allah’ın elçisi olduğuna inansınlar. Kur’an resulünün böyle mucizesi yoktu. Onun mucizesi yoktu ama getirdiği Kur’an mucize idi. Araplar Muhammed’den önce Kur’an’a inandılar. Kur’an bu resuldür dediği için Muhammed’in resul olduğuna inandılar. Çünkü Kur’an yalnız o asrın mucizesi değil tüm asırların mucizesi olacaktı. İbn-i Rüşd diyor ki; Kur’an’ın her asır yeni mucizesi ortaya çıkar. Dolayısıyla bugün Kur’an bize Araplara olduğundan daha çok mucizedir.

Taha Suresi sona ererken, Musa ve Âdem’den sonra Kur’an’la sureyi tamamlamaktadır. Kur’an beyyinedir.

أَوَلَمْ تَأْتِهِمْ بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْأُولَى (133)

EaVaLaM TaETiHiM BayYiNaTun MAv FIy eöÖuXuFi elEuLAy (EaVaLaM TaFGaLuHuM MAv elöÖuXUvFı eLFuGLAv)

“Ve ula sahifelerde olanların beyyineleri onlara ityan etmedi mi?”

Bunu söyleyenler Mekke müşrikleridir, هُمْ zamiri onlara gitmektedir. Kureyş İbrahim Peygamber ve oğlu İshak’ı biliyor ve inanıyordu. Mekke müşrikleri Allah’ı reddetmiyorlardı, putları O’na şerik ediyorlardı. İbrahim’in sahifeleri olduğunu Kur’an onlara tebyin etmiştir. Yani Araplara kendi bildiklerini teyit ediyordu. Ne var ki bu ayet daha çok asrımıza bakmaktadır. Bugün Kur’an için en büyük delil Mezopotamya tabletleri olmuştur.

19. asırda Kur’an’da ve Tevrat’ta anlatılanlar uydurma masallar kabul ediliyordu. Tabletler bulundu, on binlerce yüz binlerce tablet yani suhuf o uygarlığı anlatıyordu. Tevrat’ta ve Kur’an’da geçen sayılar bile aynı idi, Nuh 1000’den 50 az yaşamıştır. İnsanlık varlıklarından bile haberdar değilken Kur’an varlıkların inceliklerini anlatıyordu. الصُّحُفِ الْأُولَى marifedir, tabletler halindedir.

Başka bir mucize de şudur. İlk medeniyet nerede doğdu? İlk yazı nerede icat edildi?

Daha önce Mısır’da icat edildiği zannediliyor, tarih kitapları öyle yazıyordu. Şimdi ise kesin olarak biliniyor ki Mezopotamya medeniyeti Mısır medeniyetinden 500 sene önce oluşmuştur ve الْأُولَى medeniyettir, ilk medeniyettir.

Mezopotamya ilk uygarlıktır ve site uygarlığıdır.

Şimdi de “semt uygarlığı” olarak adlandırılacak olan bir uygarlık kuruyoruz.

 

YORUM

Hak uygarlıklarının birincisi Mezopotamya, ikincisi İbrani, üçüncüsü Hıristiyanlık, dördüncüsü Kur’an uygarlığıdır. Birinci Kur’an uygarlığı peygamberli hak uygarlığıdır. İkinci Kur’an uygarlığı yeni bir peygamber gelmeksizin oluşacak olan hak uygarlığıdır. Batı’nın işçilik uygarlığı, birinci Kur’an uygarlığının Kuvvete dönüşmüş şeklidir, sanayi inkılabını Kur’an’dan öğrenerek yapmıştır. Şimdi biz yeni bir peygamber gelmeksizin yeni yani ikinci Kur’an uygarlığını kurmaktayız.

Kimileri bizim için Batı’ya ne öğretti derler.

a) En başta serbest sözleşme ilkesini öğrettik. Böylece halk kendi problemini kendisi çözmeye başladı.

b) Kıyası öğrettik, yandan gelim diyeceğimiz bu metotla içtihadı öğrendiler ve içtihatla amel ederek uygarlık oluşturdular.

c) Laikliği öğrettik, değişik dinlere mensup olanların birlikte nasıl yaşamaları gerektiğini fiilen öğrendiler.

d) Matematiği, astronomiyi, coğrafyayı öğrettik.

Batılılar bunun böyle olduğunu biliyorlar. Âlimleri biliyorlar. Marksizm tanrısız bir İslamiyet’i oluşturma çalışmasıdır, İslam’ın insani kurallarını komünizmin kuralları olarak takdim etmiştir. Şimdi biz kendimizi anlatırken Marksizm’den aşırdığımızı söylüyorlar. 1400 sene sonra gelen kimsenin sistemini aşırmışsa bundan büyük mucize olur mu?

Kur’an’ın asrımızdaki mucizelerini delilleri ile anlatan bir kitabımız vardır. Yenibosna’da şimdi ekonomi üzerinde çalışılıyor. Ondan sonra sıra ona gelebilir. Önce Ruhu’l-Kur’an’ı çözdüler, sonra muhasebeyi çözdüler, sonra anayasayı çözdüler, şimdi de ekonomiyi çözüyorlar. Millet dolarla boğuşurken, biz cehalet tepelerini bir bir fethediyoruz.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve ‘Bize Yetiştiricisinden bir kanıt getirmeli değil miydi?’ dediler. Onlara ilk yazıtların açıklaması gelmedi mi?”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve Rabbinden bize bir ayet ile ityan etmeli değil miydi diye kavl ettiler. Onlara ûlâ sahifelerde olanların beyyinesi ityan etmedi mi?”

Va QAvLUv LaVLAv YaETiNAv BiEAvYaTin MiN RabBiHIy EaVaLaM YaETiHiM BayYiNatTu MAv Fıy eöÖuXUvFi elEUvLAy

وَقَالُوا لَوْلَا يَأْتِينَا بِآيَةٍ مِنْ رَبِّهِ أَوَلَمْ تَأْتِهِمْ بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْأُولَى (133)

 

***

 

وَلَوْ أَنَّا أَهْلَكْنَاهُمْ

Va LaV EanNAv EaHLaKNAvHuM (Va LaV EanNAy EaFGaLNAvHuM)

“Ve onları helak etseydik ”

وَ harfini atfedebileceğimiz bir ayet bulamıyoruz. O halde mahzuf cümle vardır.

Hazfedilmiş cümle/ler şudur. Biz onları helak etmeden önce Mezopotamya medeniyetini ortaya çıkardık. Hem de Kur’an müminleri tarafından değil, Sermaye müntesipleri tarafından çıkardık. Mezopotamya medeniyetinin varlığını, yazının ilk olarak Mezopotamya’da icat edildiğini, tüm uygarlıkların Mezopotamya uygarlığının gelişmiş şekillerini onlar kendileri kendi çalışmalarıyla gördüler.

Şunu öğrendiler; uygarlıkları kuranlar filozoflar değil peygamberlerdir. Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed uygarlıkların kurucularıdır. Buna karşılık Mısır, Yunan, Roma, Avrupa bu uygarlıklarını geliştirdiler ama onlar yeni uygarlık kuramadılar.

Günümüzde işçilik döneminden ortaklık dönemine geçilmektedir. İşçilik demek faizli sistem demektir. İşveren zarar ettiği halde işçi ücretini almaktadır. Dıman olmadan ribh vardır. Bu durum tarihi gelişmenin sonucudur. Faizli sisteme gerek vardı. Tam istihdam sağlanıncaya kadar ve uygarlık oluşuncaya kadar faizli sisteme gerek vardı. Şimdi uygarlaşma sağlandı. Bilgisayar çağına geçildi. Para artık ne gümüştür ne altındır. Para sadece muhasebedir. İyi bir muhasebe paraya gerek bırakmayacaktır.

O halde Sermaye’nin ve yönetimin yeni düzene geçmeleri gerekir. Önce siyaset/devlet/yönetim güvenliği sağlamalıdır. Devlet diğer alanlara yani ekonomiye, dine ve ilme karışmamalıdır. Sermaye de makroda mübadele yapmalı; yönetme, dine ve ilme karışmamalıdır. Halk “Semt Kooperatifleri” olarak örgütlenecektir. Halk üretimi ve tüketimi sağlayacak, kendi sitelerinde özgürce yaşayacaklardır.

Dolayısıyla merkezi yönetim şekli sona ermiştir. Merkezler hâkim değil hadimdirler. Merkezleri ne hanedanlar ne de ilahi görevliler oluşturacak, merkezi halkın temsilcileri oluşturacaktır.

İşçilik sisteminin kalkması demek, bürokrasinin ortadan kalkması demektir. Devlet bir ortaklık olarak ele alınacaktır. İşçilik sisteminin ortaklık sistemine dönüşmesi demek, faizli sistemin son bulması demektir.

Bu anlatılanlar burada hazfedilmiştir.

Kur’an’ın genel beyanlarından bunu istidlal ediyoruz. Biz önce Mezopotamya uygarlığını çıkardık, sonra eğer kulak vermezlerse helâk edeceğiz demektir.

بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِهِ

BiGaÜAvBin MiN QaBLiHi (Bi FaGAvLin MiN FaGLiHIy)

“Ondan önce bir azab ile”

Herhangi bir azapla onları helak etseydik deniyor. مِنْ قَبْلِهِ’deki zamir مَا فِي الصُّحُفِ الْأُولَى’daki مَا’ya gitmektedir. Yani Mezopotamya sahifelerini onlara ulaştırmadan önce onları helak etseydik denmektedir.

Henüz bütün tabletler okunmuş değildir. Tabletleri ilk olarak bir İngiliz subayı 19’uncu asırda bulmuştur. Sonra kazılarda çift yazılı belgeler bulunmuş ve Sümerce okunmuştur. Sümer çivi yazısı bugün rahatlıkla okunmakta, Kur’an ve Tevrat için en büyük mucize olmaktadır.

Bu tabletlerin okunması ile bugünkü müspet ilmin hemen hepsinin temeli o uygarlık tarafından ortaya konmuştur. Allah önce o uygarlığı insanlığa gösterdi. Kur’an ve Tevrat’ta anlatılanların tarihi vakalar olduğu tespit edildi. Ondan sonra Kur’an düzeni ortaya konarak işçilik döneminin sona erdiği, ortaklık döneminin başladığı bildiriliyor.

Burada aynı zamanda bir azabla bunların helak olacakları bildirilmektedir. Yani sermaye ve yönetim bu uyarılara kulaklarını tıkarlarsa, bir azabla, bilmediğimiz bir azabla helak olacaklardır manasını çıkarırız.

Burada tekrar bir şeyi hatırlatmak isterim. Kur’an diyor ki; mevcut düzeni düzeltmek için müminler ortaya çıkarlar ve kâfirlerle cihat etmeye başlarlar. Sonunda eğer kâfirler yenilir ve müminler helak olmadan galip gelirlerse mağlup olanlar devreden çekilir. Müslimler de helak olmadan kurtulurlar. Müminler mağlup olurlarsa helak olmaz, hicret eder ve kurtulurlar. Müslimler yani bu dünyada cihat etmeyenler ise kâfirlerle birlikte helak olurlar.

Şimdi Adil Düzen çalışanları cihat yapmaktadırlar. Bedenen cihat yapmaktadırlar. Müslimler de malen onları destekliyorlar.

Eğer Semt Kooperatifleri kurulursa yani işçilikten ortaklığa geçilirse, paraların karşılığı çıkarılır, bürokratlar da işçi değil devlet yönetiminde ortak olurlarsa, buna karşı olan darbeler etkisiz hale gelirler ve müslimler de müminler de helakten kurtulmuş olurlar.

Müminler mağlup olursa müslimler de helak olurlar.

Müminler galip gelirlerse, müminleri malen destekleyenler yüksek derece alırlar.

لَقَالُوا رَبَّنَا

La QAvLUv RabBaNAv (La FaGaLUv FaGaLaNAv)

“Rabbimiz diye kavl ederlerdi”

Biz eğer Mezopotamya tabletlerini onlara buldurmasaydık, Kur’an’ın ilahi söz olduğunu bilmez, bunu kendilerine mazeret kabul ederlerdi.

Buradan öğreniyoruz ki, insanlara Kur’an’ı ulaştırmak yetmez, Kur’an’ın ilahi kelam olduğunu gösteren delilleri de ulaştırmamız gerekir. Bunun için Bin Dil Üniversitesini kuruyoruz. Ama bu üniversitelerin tek dayanağı yüz lojmanlı apartmanlardır. Bin Dil Üniversitesi 100 apartmandan oluşacak. Her apartmanda bir kat bir dile ait olacak. Üst bodrum mala-mal marketi olacak. Orada her kata ait o dilin konuşulduğu ülkelerin malları satılacak. Böylece apartmandaki öğretmen ve öğrenciler onunla geçinecekler. Yani bu üniversiteler kendi kendilerine yeten vakıf olacaklardır. Kur’an Arapçası merkezi dil olacak, her dile Arapçadan çevrilecektir, o dilde yapılan tefsirler de Arapçaya çevrilecektir.

“Kavl ederlerdi” ifadesiyle bunların aslında inanmış kimseler olduğu beyan edilmiştir. Sermaye dünyayı dinsizleştiriyordu ama kendisi inanıyordu. “Rabbimiz” demektedirler. Yani onlar da görevli ve rab onlara himaye etmekte, onlar ihtida eder veya etmez.

O halde bizim sermayeye veya yönetime bir düşmanlığımız yoktur. Onların görevlerini yapmalarını da zorlaştırmıyoruz. Biz kooperatifler halinde halkı örgütlüyoruz. Onlara karşı değil, onlarla meşru adil ilişki kursunlar istiyoruz. Meşru kanallar açılınca gayrimeşru kanallar kendiliğinden körlenir. Meşru kanalları tıkarsanız gayrimeşru kanallar açılır ve siz artık yolsuzluğu önleyemezsiniz. Biz meşru kanalları halk olarak tesis edersek sermaye ve iktidar artık gayrimeşru yollara sapamaz.

Burada “kavl ederlerdi” sözü “helak”tan sonra söylenen söz olduğuna göre ahirette söylerlerdi.

Ahirette herkesin tam savunma hakkı olacaktır. En küçük gadr söz konusu değildir. Bu sebepledir ki kötü insanları cezalandırabilmek için Allah bu dünyada onlara kötülük yapma fırsatını vermektedir. İyi insanlara zulmedilmekte, onlar derece kazanmakta, günahları silinmektedir.

لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا

LAv EaRSaLTa EiLaYNAv (LaV LAv EaFGaLTa EiLaYNAv)

“Bize irsal etmeli değil miydin?”

Eski kavimlere peygamberler gelmiş ve onları uyarmışlardı. Oysa Kur’an’dan sonra özel görevlendirilmiş resuller gelmektedir. Bizim de mucize isteme hakkımız yok mu? Bize mucizeli bir resul göndermedin ki ona inanmamakla suçlu olalım.

Allah bu sözleri sermaye ve yönetime söyletiyor, bunun cevabını Kur’an’la veriyor.

Resul yerine size her asırda ve her yerde Kur’an’ı ulaştırdım. Onu yeniden yorumlama görevi verdim. İçinizden müminler çıktı. Bu görevi üstlerine aldılar. Kur’anî ilimleri yaydılar. Bin dil üniversiteleri kurdular. Yüz lojmanlı işyeri apartmanları yaptılar. Evleriniz elektrikle aydınlandı, akşam eve geldiğiniz zaman karanlıkta nasıl öğrenelim deme mazeretinizi kaldırdı. İlim yaptınız. Size gösterilen mucize onlara gösterilenlerden çok çok yüksektir.

رَسُولًا

RaSUvLan (FaGIyLan)

“Bir resul”

Bu ayetle Kur’an bize resulün gönderilmediğini ifade ediyor.

Muhammed resul değil mi idi, o halde nasıl diyebilirlerdi?

Muhammed resuldü, mucizeli resul değildi. Muhammed ise şimdi aramızda yoktur. O halde bu ayet birinci Kur’an uygarlığı zamanından çok şimdi bize hitap etmektedir. Tarihin en büyük inkılabı şimdi olmaktadır. Merkezi yönetimin yerine halk yönetimi doğmaktadır. Gerçek demokrasi oluşmaktadır. Birinci Kur’an uygarlığı şartları hazırladı. İkinci Kur’an uygarlığı bizzat Kur’an uygarlığı olarak doğacaktır. Bundan sonra gelen binyıllarda artık böyle inkılaba gerek kalmayacaktır. Belki deniz uygarlığına, gök uygarlığına, uzay uygarlığına geçildiği zaman bizim şimdi bilmediğimiz sorunlar olacaktır. Kur’an onları da çözecektir.

Kur’an açıkça ifade ediyor ki çağımızda resul yoktur. Kur’an’ın açıklamaları var. Resullerin yerini de mümin âlimler alacaktır. Mümin olma herkese açıktır. Yeter ki mümin olma şartlarını yerine getirsin. Bu şartların birincisi hicrettir.

Bizim için hicret İstanbul’dan Yalova’ya taşınmadır. Taşınmayan Adil Düzenciler müslim, taşınanlar mümin kimselerdir. Her ikisine de cennet vaat edilmiştir.

Dinde yani düzende zorlama yoktur ama zorlamadan da yeni düzen kurulamaz. Bizim apartmanımıza taşınan kimse apartman sözleşmesinde yazılanlara uymak zorundadır. Biz zorlamıyoruz, şeriat zorluyor. Bir topluluğa mensup olduğunuz zaman ya onların kurallarına uyacak veya hicret edeceksin. Ortaklığın kuralı budur.

Bediüzzaman ‘çağımız manevi şahıslar çağıdır’ diyor. Risaleleri ayrı, kendisini ayrı kişilik olarak alıyor. Risalelerini oluşturdu. Kur’an da Kur’an’ın açıklamasını resul olarak ortaya koyuyor. Yani Kur’an’ı açıklayan bir oluşum resulün yerini alıyor.

Bu ayetlere başkaları başka manalar verebilir. O da onlar için doğru olur. Bizim için ise bu açıklamalar doğrudur. Sizlerin aklı yatmadığı zaman itiraz edeceksiniz. Yenibosna’daki son okumada parantez içinde yazılacak, yorumlar kısmına eklenecektir.

İttifakla bir şeyi anlıyorsak o Allah’ın bize bildirdikleridir.

Böylece resulün yerine Kur’an’ın anlaşılan manaları kaim olacaktır.

فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ

Fa NatTaBiGa EAvYAvTiKa (Fa NatTaBiGa EAvYAvTiKa)

“Senin ayetlerine ittiba etmemiz sebebiyle”

“Sana tabi olsaydık” demiyorlar, “ayetlerine tabi olsaydık” diyorlar. Çünkü artık kişinin emirleri günümüzde geçmiyor. Ama onun ayetleri yani onun düzeni geçerli oluyor.

Biz şimdi ayetlere yani kurallara yani şeriata tabi olma durumundayız. Görevliler kendi görevlerini yaparlar. Biz de kendi görevimizi yaparız. Hepimiz kurallara uymak zorundayız. Sonunda üstlerimize karşı sorumlu olmalıyız. Hakemlere karşı sorumlu oluruz. Şeriata karşı sorumlu oluruz.

Kur’an nazil olduğu zaman henüz bu kurallar oluşmadı ama Kur’an’da hepsi vardır.

Ortaklık sistemini iyi kavramamız gerekir. Örnek olarak bir seçim olur, sıralarsınız, onu başkan yaparsınız. Ama sonra artık siz onu azledemezsiniz. Çünkü o yetki topluluk adına kullanmak üzere verildi. Topluluk adına verildiği için artık o kurallar içinde alınır. Kişi yargılanır, suçu varsa görevinden alınır. Bu kuralları Batılılar biliyorlar, ona göre ahirette konuşma hakları doğabilir. Bu mazeretleri kalmasın diye ula sahifelerin içindekileri Kur’an’a beyan edilmiş, hafriyatla ortaya çıkmış ve böylece mazeretleri kalmamıştır.

مِنْ قَبْلِ أَنْ نَذِلَّ وَنَخْزَى (134)

MiN QaBLi EaN NaZilLa Va NaPZAv (MiN FaGLi EaN NaFGıLa Va NaFGaLa)

“Zelil ve haziy olmamızdan önce”

Bu ayet onların zelil olacağını beyan ediyor. Kimdir bunlar?

Kâfirler değildir. Bunlar ehli kitaptır, ehli Kur’an’dır. Allah’a inanıyorlar, kendilerine göre ibadet ediyorlar ama dünya işlerine Allah’ı karıştırmıyorlar. Allah’ın indirdiği ile değil, Sermaye’nin ortaya koyduğu kurallarıyla, ekseriyet uydurmasının ekalliyet kuralları ile hareket ediyorlar. Diyorsunuz ki, karşılığı olmayan para ile borçlanılamaz. Yeni para geliştirmemiz lazım. Para var ya yeni paraya ne gerek var diyorlar. Bunlar rablerine inanan ama onun dediği ile dalga geçen insanlardır ki zelil ve haziy olacaklardır. Bugün Adil Düzen çalışanı sayılı kişilerin hepsi bunlardandır. Ve tüm insanlığın yarın uğrayacağı akıbeti bildirmektedir bu ayet. O halde Kur’an düzenini, İslam şeriatını, ortaklık sistemini kabul etmeyen insanların başlarına ne geleceğini bilebilmemiz için bu iki kelimeyi tahlil etmemiz gerekmektedir.

ذيْل ‘etek’ demektir. ي harfi ل harfine dönüşmüş, ‘alçaklık’ ve ‘aşağılık’ anlamı kazanmıştır.

ذ işaret harfidir, ل ise belirlilik harfidir.

Toplulukta insanların yerleri vardır. Ahlaki dayanışma sıralamaları belirtilir. Adil kimseler vardır. Bunlar topluluk içinde muteber insanlardır. Mahkemeler bunların şehadetini kabul etmek zorundadır. Bir de mecruh kimselerdir ki bunlar toplulukta güvenilmez kimselerdir. Mahkeme bunların şahitliğini kabul edemez. İşte bunlara “zelil” denir.

Bu insanlar Allah’ın halifesidirler ve abiddirler. Halifesi olanlar onun adına karar alanlardır. Bunlara “adil kimseler” denir.

Zelil olanlar ise sadece abiddirler, onların hilafet yetkileri yoktur.

Mechuller ise kendi işleri için halifedirler ama başkalarına fetva verme yetkisine sahip değildirler.

Fıkıhçıların tarifini biraz daha kesinleştirirsek, zelil olan kimse demek halife olarak karar alma yetkisine sahip olmayan kimse demektir.

خزي dikenli çalı demektir.

خ düşmeyi, ز zamanda diziyi, ي kolaylığı ifade eder. 

Türkçede ‘rezil oldu’ derler. Topluluğun onu dışlaması, artık ona kimsenin sahip çıkmamasıdır. Buna خِزْي denir.

Demek ki bugün Adil Düzen’e karşı çıkanların yarın yönetme yetkileri olmayacaktır.

Öyle insanlar vardır ki kim iktidarda ise onun yanında yer alırlar. 15 Temmuz mağluplarına vereceğimiz ceza bu olmalıdır. 15 Temmuz olayına katılmamış ama Gülen cemaatinin meşru işlerinde yer almışsa bunlara ceza verilmez. Bunlar için yapacağımız bir muamele yoktur. 15 Temmuz’a katılmış, görev almış ama suç işlememiş, bunların cezaları zillettir, hizydir; katılmış ve suç işlemişse, işlediği suçun cezası verilir. Örgüte suç işleme amacıyla katılmışsa cezalandırılabilir. Örgüte başka hizmet amacıyla katılmış ama o örgütün yöneticileri örgütü suç aracı olarak kullanmışlarsa, bu örgüte üye olmuştur diye suçlanamaz. Çünkü kasıt yoktur. Kastın aşılması bile cezanın sükutuna sebeptir. Biri dövme amacıyla tokat atsa ve adam ölse, onun cezası ayrıdır. Kurşun atsa ve adamı öldürse, onun cezası başkadır.

Bunlar zelil ve rezil olacaklardır denmektedir.

 

YORUM

Sureyi okuduk, son ayetlere geldik. Gerisin geriye dönüp sure bize ne söyledi diye düşünmemiz gerekir. İçinde geçen ve günümüze vurgu yapan ayetleri hatırlayalım.

1-      Kur’an şekavet için gönderilmedi, haşyet edeni tezkir etmektedir. Zorlama yoktur. Baskı yoktur.

2-      Allah arşa istiva etmiştir. Yarattığı kâinat kendi kuralları içinde faaliyettedir. O arştan gözetmektedir. Kurallarla kâinatı yönetmektedir.

3-      Musa’yı özel olarak istisna etmiş (üretmiş) ve Firavuna göndermişti.  Çağımızda istisna edilen ve çağımız Firavununa gönderilen ise Türkiye’dir. Musa’nın yılan olabilen sopası ise yüz lojmanlı işyeri apartmanlarıdır.

4-      Allah her zaman her yere hâkimdir. Kimseyi ne yitirir ne de unutur. Gereği ne ise onu yapar. Geçmişte olanlar hep O’nun izni ve iradesi ile olmuştur, bundan sonra da öyle olacaktır.

5-      Firavunun sahirleri Musa’ya iman ettiler. Sermaye Firavununun âlimleri de biz delillerimizi gösterdiğimiz zaman iman edecekler ve Kur’an düzenine sahip çıkacaklardır.

6-      Başbakanlık düzenini Harun ile anlatmaktadır.

7-      Samiriy ile muhalefete yapılan muameleleri anlatmaktadır.

8-      Âdem kıssası ile yaratılış felsefesi ve yeryüzünün düzeni anlatılmaktadır.

9-      Çağımızın özelliği, zalimler zulmü adalet adına yapıyorlar. Savundukları kurallar bizim kurallar. Onu öyle mahirane kullanıyorlar ki kendi zulümlerine yaramaktadır.  Yap-işlet-devret ne kadar cazibeli bir teklif. Biz toprağımızı koyuyoruz, onlar köprü yapıyorlar, 20-25 sene işletiyorlar, sonra da bize bırakıyorlar. Onlar sermayelerini değerlendiriyorlar. Biz de tesislere sahip oluyoruz. Ne kadar cazip anlaşma. Hemen bir madde koyuyorlar. Garanti maddesi; ‘şu kadar kişi geçecek, geçmezse siz ödeyeceksiniz’. Şimdi acısını çekmeye başladık. Bu arada onların durumları da iç açıcı değildir. Tam istihdam sağlanınca gelmekte olan faize yeni yatırım alanı bulunamamaktadır. Böylece işçilik sistemi çalışmıyor. Türkiye yıkılıyor ama kendileri de yıkılıyor.  Eğer biz dayanırsak onlar yıkılır. Dolar batar. Biz de Dolar’ı bedava bulur borcumuzu öderiz. Tesisler bizde kalır. Ama önce bizi yıkar sonra onlar yıkılırsa, onlar da biz de yıkılmış oluruz.

10-  1960’larda kooperatif kurduk, parti kurduk. Yarım asırlık çabadan sonra Musa’nın Tur’da aldığı sahifeler gibi Adil Düzen’e inandık. Denizi geçtik. Ne var ki aramızdaki Samiriy’ler bizi şimdi çıkmaz içinde bıraktılar. Bugün bu durumdayız.

 

F. Gülen, Millî Görüşçüler ve AK Partililer Adil Düzen’i bırakmışlar, Samiriy’in heykeline yani altın buzağıya tapıyorlar. Biz şimdi buna karşılık 10 000 ortaklı Ar-Ge Ortaklığını kuruyoruz. Bir zamanlar bizimle beraber yola çıkanlara diyoruz ki; bu yaptığınız yanlıştır, gelin ortak olun, çöle düşelim, kendi yağımızla kavrulalım.

Musa’nın kavmi Musa’ya kulak verdi ve dinledi.

Bakalım bizim kavmimiz Kur’an’ı dinleyecek mi?

Âdem tevbe etti, yeryüzüne yeni varlıkları ile hâkim oldular.

Bakalım bizim kavmimiz tevbe edecek ve yeni düzende varlık gösterecek midir?

Biz suremizi yorumlarken olaylar da bizi takip etti. Şimdiki durumumuz nedir? Demokrat Parti CHP karşısında kuruldu, belli bir zaman sonra eriyip gitti. Millî Görüş partisi bir partiye karşı kurulmadı, İslam düzenini getirmek için kuruldu. Bugün Akevler 10 000 ortaklı Ar-Ge Ortaklığı kuruyor. Bütün partiler sıra ile ortaklığa davet edileceklerdir. Ne cevap verecekleri bilinmemektedir. Biz bize düşeni yapacağız. Kalanı bize ait değildir. Görevimizi yaptıktan sonra bize düşen beklemektir. Biz bir şey yapmıyoruz, hep O yapmaktadır. Allah kimsenin amelini zayi etmez. Başaramasak da biz ecrimizi almış oluruz.

Görevimiz nedir?

1-      Yüz tane yüz ortaklı kooperatif kurmalıyız. Kooperatif başkanları merkez kooperatifine ortak olacaklar ve Ar-Ge Kooperatifini kuracaklardır.

2-      Her kooperatif bir araştırmacı yetiştirilmek üzere Yalova’ya eleman gönderecek. Bu kişi bizimle çalışacak ve Kur’an düzenini öğrenecek.

3-      Ortaklık sistemini öğrenecek. Muhasebeyi öğrenecek. Proje yapmayı öğrenecek (içtihat).  Bir mesleği öğrenecek. Geri döndüğü zaman orada semt kooperatifini kuracak.

4-      Böylece yeryüzü semt kooperatifleri ile dolacaktır. Bu kooperatiflerin birinci özelliği, her biri bağımsız olup istedikleri düzeni yaşayacaklardır. Semtler yarışacak, hangi düzen yarışı kazanırsa halk o kooperatife taşınacaktır.

5-      Semtleri değiştirmek ve semtler kurmak serbest olacaktır. Bu arada biz de kendi semtimizde Kur’an düzenini kurmaya çalışacağız; tabii ki bizim anladığımız anlamda bir Kur’an düzeni.

Siz bu seminerleri okuyan kardeşlerimizin sayısını tam bilemiyoruz.

Artık Kur’an’ın bize verdiği görevi biliyorsunuz.

1-      1000 kadar okuyucumuz var. Bunlar onar kişilik gruplar oluşturacaklardır.

2-      Her grup bir Hizmet ve Dayanışma Kooperatifi kuracak.

3-      Başkanları 5000 TL ile Akevler İstanbul Hizmet ve Dayanışma ortağı olacaktır.

4-      Her Kooperatif 100 ortak bulacak ve Yalova’da alınacak arsalara ortak olacaktır.

5-      Buraya bir araştırmacı gönderecek ve o kişi ortaklık düzenini öğrenecek.

6-      Öğrendikten sonra Yalova’daki payları satılacak ve bulundukları yerde bir ortaklık işletmesi kurulacaktır.

Anlamadığınız bir şey varsa bize sorun. İtiraz ettiğiniz şeyler varsa bizimle tartışın. Bunlar benim değil Kur’an’ın bize verdiği görevlerdir. Paylarınızı taksit taksit yatırabilirsiniz. Hatta bir iş yaparak da ödeyebilirsiniz.

Seminerleri okuyan ortaklarımız var, seminerleri okumadan bize ortak olanlar vardır. Şimdilik hicret zamanı değildir. Şimdi okuma zamanıdır. Seminerleri okumadan bizi destekleyenler müslim, okuyarak destekleyenler mümindirler. Apartmanlar bittikçe bu seminerleri okuyanlar oralara taşınacaklar yani hicret edeceklerdir. Hicret etmeyenler bulundukları yerlerde müslim olarak kalacaklardır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve daha önce onları bir ezme ile yıksaydık, Yetiştiricimiz bize bir ulak göndermeliydin, alçalmadan ve kınanmadan önce kanıtlarına uyardık dediler.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve ondan önce onları bir azab ile ihlak etseydik, Rabbimiz bize bir resul irsal etmeli değil miydin, zillet ve hızy olmadan önce ayetlerine tabii olurduk diye kavl ettiler.”

 

وَلَوْ أَنَّا أَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِهِ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ آيَاتِكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ نَذِلَّ وَنَخْزَى (134)

 

***

 

قُلْ

QuL (UFGuL)

Kavlet

Emir müminleredir. Yani bu seminerleri takip edenleredir.

Artık aramızda peygamber yok. Hep birlikte beraberce oluşturduğumuz seminerleri onun yerine kabul edecek ve ona göre hareket edeceksiniz. Her karşılaştığınız kimseye söyleyeceksiniz. Kur’an seminerlerini yaptığınızı ve orada Allah’ın bize hitap ettiğini söyleyecek ve bu ayeti bildireceksiniz. Kur’an böyle diyor diyeceksiniz.

Genel olarak da bu seminerlerden bahsedeceksiniz.

Böylece Allah’ın emrini yerine getirmiş oluruz.

كُلٌّ مُتَرَبِّصٌ

KulLun MuTaRabBiÖun (KulLun MuTaFagGıLun)

“Hepsi müterabistir”

رَبْص ağaçların yaprakları döktükten sonra yeniden yaprakları açması, açılmış hali demektir. رَابَص de aynı manada kullanılmaktadır. Halkın o mevsimi işe başlamak için beklemesi, yani gözetlemesi anlamında olacak bir şeyi beklemesi demektir.

Kur’an’da ربص  17, 5 defa da ربط geçmektedir. Toplam 22 (2*11) eder.

ر tekrarı, ب geçidi, ص dayanıklılığı ifade eder.

كُلٌّ kelimesinin sonundaki ن nekre nunu değil, كُلُّكُمْ manasında hazf olmuş bir kelimenin yerine geçmektedir.

Bugün yeryüzünde mevcut olan herkes ne olacaktır diye sormakta, bekleme devresine girmiş bulunmaktadır. Şimdiye kadar Sermaye dünyaya hâkimdi. Plan yapıyor, CIA benzeri şirketlere ihale ediyor, yüzde seksene yakın yapılan plan yerine geliyordu. Sonra olaylar mevzii olur, orda başlar orada biterdi. Bugün ise artık Sermaye plan yapıp planını uygulayamamaktadır ve her taraf karışmış şekilde ne olacağı hususunda beklemektedir.

كُلٌّ kelimesi müfret olduğu için haber de tekil gelmiştir.

İntizar etmek kötü akıbetini beklemektir. Terabbus ise belli olayın olmasına kadar sabırlı olmaktır. Burada إِنْتِزَار değil de تَرَبُّص geldiğine göre sonunun kötü olacağına bir işaret yoktur.

Herkes çözüm aramakta ve iyi olması için beklemektedir. Sermaye’nin bile araştırma içinde olduğu anlaşılmaktadır. Biz de siz de olan كُلٌّ kelimesi bugünkü durumu en veciz şekilde tasvir etmektedir.

فَتَرَبَّصُوا

FaTabBaÖUv (Fa TaFagGaLUv)

“Terabbus edin”

 “Terabbus etme” bir şeyi yaptıktan sonra yeter zaman geçirmek için beklersiniz. Tencereyi ocağa koyar yarım saat beklersiniz, bu terabbustur. Herkes yapacağını yapmış, tuzağını kurmuş, şimdi beklemeye geçmiştir. Biz Akevler’de 10 000 ortaklık projemizi yapmışız, seminer okuyucularımızın katılmasını beklemekteyiz.

Rabbimiz eğer takdir etmişse sizlere ilham eder.  Aranızdan 100 girişimci ortak çıkar ve 10 000 ortaklı Ar-Ge kooperatiflerini kurarız.  Rabbim bu ayetle bana bekle diyor.

Şöyle bir tereddüdüm var. Bu seminerleri takip etmeyen ama islam olan kardeşlerimizle ilgilenelim mi, onları da davet edelim mi, yoksa davetimizi bu seminerlerle sınırlayalım mı? Bunun için istihare etmek istedim. Görüşmeler istedim. Görüşürlerse devam edeceğim, yoksa bırak onları kendi hallerine deyip ben sizlerle ilgileneceğim.

Şimdi biz kaç kişiyiz? Bunu tamamen bilemiyorum. Çünkü birlikte okuyanlar vardır. Sadece alana girip çıkan vardır. Ancak 100 kişiden az değildirler. 1000 kişiden fazla olacağını da sanmıyorum. Kendimizi bin kişi kabul edip bu Ar-Ge projemizi 20 arkadaşınıza anlatınız. Böylece قُلْ emrini yerine getirmiş oluruz. Biz sözleşmeleri hazırlar internette sahifeleri ayırdıktan sonra beklemeye geçeriz. Yapmamız gerekiyorsa Rabbimiz gerekeni yapar. Yoksa insanlar kurtulma niyetinde değiller demektir. Hesap sormak bize ait değildir.

فَسَتَعْلَمُونَ  

Fa Sa TaGLaMUvNa (Fa Sa TaFGaLUvNa)

“Yakında ilmedeceksiniz”

Burada فَ’den sonra tekrar فَ gelmiştir. Terabbus zamanı dolunca, günü gelince demektir. سَ harfi gelmektedir. Bu harf yakını ifade eder.

Buradaki ت harfi biz demektir. Demek ki yakında yani bu dünyada öğreneceğiz. Aynelyakin görerek öğreneceğiz. AK Partililer dışarıda dolar arıyorlar. Borcu borçla kapatıyorlar. Biz ise Allah’ın emrine uyarak teavün şirketini kuruyoruz. Son seçimden önce Erdoğan’a oyumu vereceğim ama AK Parti’ye vermeyeceğim diye ilan etmiştim.

Yakında belediyeler seçimi olmaktadır. AK Parti beklenmedik bir hezimete uğramazsa daha korkunç bir akıbet onu bekliyor demektir. Oysa AK Parti tevbe edip Kur’an düzenine dönse, yalnız kendisini değil, Türkiye’yi kurtaracak güce erişmiştir. Faizle doları düşüreceklerdi; düşüremediler. Bu durum AK Parti’ye bir şeyler anlatmıyor mu?

Mağarada Resul arkadaşına; korkma, Allah bizimle beraberdir diyordu. Bu seminerleri okuyanlar, ellerinden geleni yapanlar korkmasınlar, Allah bizimle beraberdir.

مَنْ أَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِيِّ  

MaN EaÖXAvBu elÖRAvOi elSaViyYı (MaN EaFGALu eLFiGAvLı eLFaGIyLı)

“Seviy sıratın ashabı olanı”

سَوِيّ engebesiz düz yerdir. Eşitlemek için kullanılır. Sıva yapmak, duvarı düzeltmek demektir.

سوي 83, سوء 167 defa geçer. Toplam 250 (2*53) eder.

س mekânda diziyi, و birliği, ي kolaylığı ifade eder.

İşçilik, kâğıt para, ekseriyet, merkezi sistem seviy sırattır, kolay gidilen sıradan yoldur ama uçuruma götürür. Buna karşılık ortaklık, altın bono, ortak hakem, halk yönetimi ise zor sistemdir ama insanlığı hidayete götürür. Söylediklerimiz zor gelmektedir. İnsanlar kolayını seçiyorlar. Emek vermeden ve gayret göstermeden elde edilenler seviy sırattır.

Müstakim sırat ile seviy sırat karşılaştırılmalıdır.

Elektrikte kısa devreler vardır. Hayatta da kısa yollar vardır. Evlilik yerine zina seviy sırattır. Kumar ve faiz seviy sırattır. Kısa devreler devreyi tahrip eder. Para kazanmak için üretim yapmak gerekir. Üretimle ilgisi olmadan kazanılan para kısa devredir. Sıratın seviy vardır ki o yolun ortasıdır.

وَمَنِ اهْتَدَى (135)

Va Man İHTaDAy (Va Man İFTaGaLa)

“Ve ihtida edeni”

Kur’an hüden li’l-müttakindir (هُدًى لِلْمُتَّقِينَ). Kur’an’a uyan ihtida etmiş, uymayan kısa devrelerde dolaşmıştır. İhtida eden gerçek yolu gidilecek yolu takip etmiştir. Bu kelime bu surenin son kelimesi olmuştur. Sure طه ile başladı, اهْتَدَى ile bitti. “Men” kelimelerini tekrar etti ve “Ve” harfi ile atfetti. İhtida seviy sırattan farklıdır. Cumhur müfessirler müstakim sırat şeklinde anlamışlardır. مَنْ sıfatının tekrarı bunların ayrı ayrı kimseler olduğunu ifade eder. O zaman müstakim sıratta olanlar hidayette olmazlar. Oysa Kuran اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ diyor.

Kur’an böyle kelimeler kullanır. Onunla yepyeni bir şey anlatılır. Bu da kısa devredir. Elektrikte en büyük problemi kısa devreler yaratır. Hayatta da kısa devreler sistemleri çökertir.

Rütbe alarak orgeneral olmak ve ondan sonra da cumhurbaşkanı seçilmek nerde, ekseriyetin oyu ile başkan olmak nerde.

Gerçi Türkiye’de askerler dışında Cumhurbaşkanları Başbakanlardı ve Anayasa Mahkemesi Başkanı idi. Ama Muharrem İnce de pekâlâ devlet başkanı olabilirdi. Biat sisteminde ve cumhurbaşkanlarının askerlerden seçilmesi gerektiğine dair görüşümüzde ısrar ediyoruz. Parayı bir gün kazanabilirsiniz, birden genel müdür olabilirsiniz. Babanız ölür, birden babanızın postuna oturabilirsiniz. Ama ilmi birden öğrenemezsiniz. Adım adım ve artıra artıra âlim olursunuz. Bu sebepledir ki ihtida demek ilmi artırıp ona uymak demektir.

Tekrar hatırlayalım; ittika ahlaki, ibtiğa iktisadi, ittiba siyasi, ihtida ilmi davranışlar idi.

 

YORUM

Sure insanın yeryüzündeki dengesini anlatmış, çift yanlı dengeyi ortaya koymuştur. Bunlar arasında düşmanlığı değil de iki takımın oyuncusu olarak anlatmıştır. Sonunda da helak olacaklar ve yenilecekler demiyor, bileceklerdir diyor. Demek ki onlar da bilecek, biz de bileceğiz. Onlar da var olacaklar, biz de helak olmayacağız. Sosyal tufan gelmeyecek demektir. Barışı ve ortaklık sistemini onlar da öğreneceklerdir demektir. Üçüncü binyıla barış içinde gireceğiz demektir.

Sorun bizim anlatamayışımızdır.

Siz bu seminerleri okuyan kardeşlerim; ne kadar ağır ve ağır olduğu kadar ne kadar da şerefli görev yüklendiğimizi görüyorsunuz. Adil Düzen’i ortaya koydunuz. Ortaklık sistemi ile yürüdünüz. Şimdi 10 000 ortakla fiilen göstereceksiniz. Yalova’daki Ar-Ge çalışması ile ihtida edeceksiniz. Ar-Ge çalışması demek hidayet yolu aramak demektir, ihtida demektir.

Faizli mezbelelerde dolaşıp duranlar da yakında öğrenmiş olacaklardır. Bize çalışmalarınızı bildiriniz ki yalnız olmadığımızı bilelim de Allah’a hamd edelim. Eksiklerimizi gideriniz. Yanlışlarımızı düzeltiniz. Yusuf’u kuyuya atanlar büyük millet oldular. Samiriy’in buzağısına tapanlar affedildiler. Gelin Sermaye’ye kızmayın, gelin bürokratlara kızmayın. Gelin AK Parti’ye karşı olmayın, belki büyük uygarlığın sadık hadimi olabilirler.

İşte, Taha Suresi’nin bize öğrettikleri bunlardır.

 

Öz Türkçe ile:

“Hepimiz bekliyoruz siz de bekleyin de. Yakında kimin düz yolun arkadaşı olduğu kimin yolu bulduğunu öğreneceksiniz.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Hepimiz terabbus etmekteyiz, siz de terabbüs edin diye kavlet. Yakında seviy sıratın ashabı olanı ve hidayette olanı ilmedeceksiniz.”

 

قُلْ كُلٌّ مُتَرَبِّصٌ فَتَرَبَّصُوا فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ أَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِيِّ وَمَنِ اهْتَدَى (135)

 

 

 

 

 

 


 

 


TÂHA SÛRESİ TEFSİRİ
1-1-8.AYETLER
856 Okunma
2-9-16.AYETLER
892 Okunma
3-17-24.AYETLER
760 Okunma
4-25-36.AYETLER
796 Okunma
5-37-41.AYETLER
768 Okunma
6-42-50.AYETLER
848 Okunma
7-51-58.AYETLER
881 Okunma
8-59-64.AYETLER
889 Okunma
9-65-71.AYETLER
824 Okunma
10-72-76.AYETLER
733 Okunma
11-77-82.AYETLER
760 Okunma
12-83-88.AYETLER
761 Okunma
13-89-94.AYETLER
805 Okunma
14-95-99.AYETLER
774 Okunma
15-100-107.AYETLER
752 Okunma
16-108-114.AYETLER
905 Okunma
17-115-121.AYETLER
801 Okunma
18-122-127.AYETLER
831 Okunma
19-128-132.AYETLER
796 Okunma
20-133-135.AYETLER
751 Okunma

© 2024 - Akevler