TAHA SÛRESİ - 8. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
***
قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزِّينَةِ وَأَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى (59) فَتَوَلَّى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ أَتَى (60) قَالَ لَهُمْ مُوسَى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرَى (61) فَتَنَازَعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَأَسَرُّوا النَّجْوَى (62) قَالُوا إِنْ هَذَانِ لَسَاحِرَانِ يُرِيدَانِ أَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَرِيقَتِكُمُ الْمُثْلَى (63) فَأَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفًّا وَقَدْ أَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلَى (64)
***
قَالَ مَوْعِدُكُمْ
QAvLa MaVGıDuKuM (FaGaLa MaFGıLıMAv)
“Mev’idimiz diye kavl etti”
Firavun ilk devlet uygarlığını kuran bir ulusun yöneticisidir. Musa’nın peygamberlik iddiasını hemen reddetmiyor çünkü o zaman halk arasında, yer altında yayılır ve sonra ona cevap da veremezsin. Onu değiştirmek istemiştir. Karşılaşma gününü de ona bırakmıştır. Yeri ve zamanı o tayin edecektir.
وَعِيد ‘yağmur bulutu’ demektir. Yağmur yağmadan önce bulutlar kararmakta, yağmur yağacağını haber vermektedir. وَعْد yapacağı bir iyiliği bildirmek, söz vermektir. Yapacağı bir kötülüğü bildirmeye ise وَعِيد denir.
وعد 151, وعظ 25 defa geçmektedir. Toplam 176 (24*11) eder.
و birliği, ع etkiyi, د çevreyi ifade eder.
Buradaki كُمْ zamiri biz anlamındadır. Arapçada ‘ben ve sen’ ‘siz’ olarak ifade edilir. مِيقَاتُ zamanı مَوْعِد ise zamanı ve mekânı ifade eder (مِفْعَال vezni aslında ismi alet veznidir ama misal fiillerde ism-i zaman olarak kullanılır). مِيقَاتُكُمْ demiyor da مَوْعِدُكُمْ diyor ama zamanla ifade ediyor. Ziynet günüdür diyor. Aslında ziynet yöredir demek istiyor, onun için مَوْعِدُكُمْ diyor. İnsanlar ilk zamandan bu yana şeriatla yönetmektedirler. Dolayısıyla dilde birlik olduğu gibi zamanda da birlik vardır. Sene bütün kavimlerde bilinmektedir. Güneş takvimi ile ay takvimini kullanmakta, bir de 7 günü kullanmaktadırlar.
7 gün ayın dörtte birine karşılıktır. Gece avlanmalarında dolunaydan yararlanılıyordu. Dolayısıyla toplayıcılık döneminde bir ayı insanlar dörde böldüler. Senede bir veya iki gün bir araya gelirler, birlikte bulunurlar. Mısırlılar buna ziynet yevmi demektedirler. عِيد avdet eden, geri gelen anlamındadır. Senenin yeniden başladığın ifade eder. Ziynet halkın birbirleri ile görüşmesi anlamındadır. Hala Anadolu’da bayramlık elbise yaptırırlar. Bazı şeyler vardır ki insanın genlerinde yazılıdır. Bir anlamı olmasa da insan onu yapmak ister.
Musa o günü seçmiştir.
يَوْمُ الزِّينَةِ
YaVMu elÜIyNaTi (FaGLu elFıGLaTi)
“Ziynet yevmi”
الزِّينَة süslemek için kullanılan çöplere ve tüylere benzeyen vasıtalardır.
ز zamanda diziyi, ي kolaylığı, ن genelliği ifade eder.
الزِّينَة Türkçede süs anlamında kullanılmaktadır. Kur’an’da حسن güzellik anlamındadır. كرم de görkemli demektir. زِينَة süslü anlamındadır.
İnsan duyu organları ile çevredekileri algılayarak, kendine yarayan yaramayan şeyleri ayırır. Elle yoklar, sert-yumuşak, sıcak-soğuk olup olmadığını bilir. Gözle görerek renginden duruşundan ondan hoşlanır veya hoşlanmaz. Burnu ile gazları, dili ile sıvıları algılar. Bunlar beyinde tatlılık veya acılık yapar. Böylece insan kendisine zararlı ve yararlı olan şeyleri bilir. Gözle gördüklerinde hoşuna gidenlerle gitmeyenleri ayıran kelimeler vardır: حَسَن, سَيِّئَة, قَبِيح. Bunun dışında زِّينَة, زُخْرُفَ, سُنْدُس kelimeleri vardır. زُخْرُف kavil için de kullanılmaktadır. زِّينَة daha çok doğa güzelliğini ifade eder. زُخْرُف insanın ürettiği güzel sanatlardır, yalnız insanlara mahsustur.
İnsanda 4 meleke vardır.
Düşünce doğruyu yanlıştan ayırır. Duygu iyiyi kötüden ayırır. Yapma yararlıyı zararlıdan ayırır. Ünsiyet zulmü adaletten ayırır.
Bunları ifade eden araçlar vardır. Dil düşünce aracıdır. Güzel sanat duygu aracıdır. Teknik yapmanın aracıdır. Hukuk adaletin aracıdır.
Bunlardan en zor olanı iyiliktir. İyiliğin dört ayıracı vardır. Varlık yokluktan iyidir. Birlik ayrılıktan iyidir. Düzen bozukluktan iyidir. Evrim durağanlıktan iyidir.
Yukarıdaki kelimelere bu dört manayı bölüştürmemiz gerekir. Örnek olarak سُرُور kelimesini böyle izah edebiliriz. İnsan eğer uygarlaşmada ve evrimleşmede bir katkıda bulunursa, örneğin bir şeyi keşfederse mesrur (مَسْرُور) olur. İlim adamları çoğu zaman bundan dolayı canlarını vermişlerdir. Ziyneti ise entropinin küçülmesi şeklinde düşünebiliriz. Kur’an’da geçen kelimeleri böyle kavramaya çalışarak çaba gösterirseniz tüm doğa ve sosyal kanunlarını keşfedebilirsiniz.
Kur’an’a göre iki bayram vardır. Biri Kur’an’ın inmeye başladığı Ramazan bayramı, diğeri inmesinin tamamlandığı Kurban bayramıdır. Bunlar da yılın her gününü dolaştığı için bütün günler kutlu sayılmıştır. Ayrıca her hafta Cuma’nın öğle ikindi arası vakti de bayram vaktidir. Bunların dışında tatiller yapmak bayramlar yapmak şeriata uygun değildir. Her bayram tarihinde o hafta içinde olanlar tekrar edilerek anılır. Böylece topluluğun ulusal bilinci yaşatılır.
Kur’an Arapların Cuma günlerini iptal etmemiştir. Yahudilerin Cumartesisini ve Hıristiyanların Pazarını Kur’an Cuma günü olarak teşri etmiştir. Kâbe’yi yıkmamıştır. Aksine Mescidi Aksa’yı da onlara kıble kabul edip Kâbe tüm insanların kıblesi olmuştur.
AK Parti’ye bunlar ders olmalıdır. İslamiyet yıkmaz, daha iyisini yapar. Samanyolu televizyonunu ve Zaman gazetesini Sermaye kötüye kullandı ve AK Parti’ye yıktırdı. Oysa devlet o gazete ve televizyona sahip çıkar, onu ıslah eder ve daha da ileri götürebilirdi.
وَأَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى (59)
Va EaN YuXŞaRa elNAvSu WuXan (Va EaN YuFGaLu eLFaGaLu FuGaLan)
“Ve duhada nâsın haşr olunmasıdır”
Mev’idimiz duhadır ve nâsın duhada haşr olunmasıdır. Her ikisi de mev’idimizin haberidir. Haberler iki şekilde söylenir.
“Mete kâşiftir, âlimdir” diyebiliriz, “Mete kâşiftir, âlimdir de” deriz. Eğer iki haber aynı ise aralarında وَ gelmez. Ayrı ayrıdır ama birbirinden ayrılmıyorsa o zaman وَ gelir.
Burada وَ getirilerek ikisinin birlikte olmasını ifade ediyor.
Haşr olmak: Sürü halinde hareket eden böceklere haşere denir. İnsanların toplanmasına haşr denir. بَعْث var, إِرْسَال var. بعث’de kişi vekâleten gider. Gittiği yerde kendi içtihadı ile hareket eder. إِرْسَال ise sadece verilen görevi yapar. حَشْر da ise toplananlar hareketlidir. Arılar kovana varmak için uçarlar, bu haşrdır.
Haşr meçhul sigası ile getirilmiştir. Nâsın duha vaktinde toplanması istenir. ضُحَى kelimesi ikindinin karşılığıdır. İkindi saat 15 karşılığıdır. Duha saat 9 karşılığıdır
ضُحَى kuşluk yemeğidir. Köylerimizde sabah kalkar, kısa kahvaltı yapar, işe giderler ve sıcaklar basıncaya kadar çalışırlar. Sonra eve gelir yemek yerler. Sonra öğle yemeği yerler. Bir de akşam yemeği yerler. Tarımcılıkta işler böyle yürütülebilir. Sabah kahvaltısına غَدَا denmektedir. Öğleden önceki yemeğe ضُحَى denmektedir. Akşamdan sonra yenen yemeğe عَشَاء denmektedir. Yemek olarak duha geçmektedir. عَشِي ise rızkla geçmektedir.
Kurban anlamında duha, kurban kuşluk vakti kesilir. Herkes hayvanı ile sıraya girer. Birden tekbir alınır ve herkes kurbanını keser. Böylece savaşı öğrenmiş yani savaş veya afet şartlarının eğitimini yapmış olurlar. Etler üçe bölünür. Biri orada pişirilir ve yenir. Diğeri orada olup kesmeyenlere dağıtılır. Bir de kesenler evlerine götürürler.
Bayramlar (namaz) kuşluk vakti kılınır. Mısır’da da böyle imiş.
YORUM
İlk Müslümanlar Kur’an’ı tebliğe başlandıklarında kapalı olarak okuyorlardı.
Ömer Müslüman olunca aleni olarak Kur’an okumaya başladılar.
Bugün Kur’an düzeni çalışmalarımız kapalı olarak yürümektedir. Sermaye’nin emrinde olan basın-yayın bizi muhatap almıyor, bizden bahsetmiyor. Bir gün bir Ömer ortaya çıkacak ve gazeteler bizden bahsedecekler, televizyonlar bizi anlatacaklar. Saldıracaklar ama reklamımızı da yapacaklar.
Millî Gazete hala gazete sayılmıyor, TV5 hala kanal değildir. Zaman ve Samanyolu hiç devreye girmedi, onları da başka şekilde susturdular.
Hazırlık devresinde böyle olur.
Ömer’in Müslüman olması ile cihat başladı, sonunda Mekke’nin fethi ile bitti.
“Adil Düzen” Kudüs’e girdiğimiz zaman gelmiş olacak. Aynen Mekke’de olduğu gibi yapacağız yahut Ömer’in Kudüs’te yaptığını yapacağız. Orasını fethedeceğiz ama onlara bırakacağız. İsrail oğulları fitne merkezi olmaktan çıkarılacak, insanlığa hizmet eder hale getireceğiz. Allah getirecek. Biz sadece görevde olacağız.
Şimdi Sermaye’nin sihri karşılıksız faizli dolarıdır. Bizim sopamız (Musa’nı asası) da altın, demir, buğday ve toprak bonolarıdır; bizim karşılığı olan bonolarımız, hiçbir karşılığı olmayan sahte para doları yutacak.
Biz Sermaye ile savaşmayacağız, Adil Düzencileri alıp ABD’den çıkarıp Atlas Okyanusu’nu geçeceğiz. Bizi takip edecekler ama Atlas Okyanusu’nda boğulacaklardır. Manş Denizi’nde boğulacaklardır. İstanbul Boğazı’nda boğulacaklardır. Yeniden Çanakkale mağlubiyetini yani Çanakkale’nin geçilmezliğini yaşayacaklardır.
Öz Türkçe ile:
“Buluşmamız bayram şenlik günündedir ve kuşlukta herkes toplanır dedi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Mev’idimiz ziynet yevmidir ve nâsın duhada haşr olunmasıdır diye kavl etti.”
قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزِّينَةِ وَأَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى (59)
***
فَتَوَلَّى فِرْعَوْنُ
Fa TaValLAv FiRGaVNu (FaTaFgGaLu FiRGaVNu)
“Firavun tevelli etti”
تَوَلَّى kelimesinin iki manası vardır. Biri sırtını çevirip gitmedir. Burada bu mana zor verilir. O manada anladığımızda verdiği sözde durmadı anlamı çıkar. İkinci manası ise kendi kendisini yönetici yaptı, vali yaptı demektir. Bizzat işi kendisi ele aldı, vezirlerine veya yakınlarına havale etmedi. Osmanlı padişahları gibi savaşın başına geçti anlamındadır.
وَلِيّ sırt demektir; sırtını çevirdi anlamına geldiği gibi arka çıktı anlamı da çıkar.
فرع Dal demektir, detay demektir.
Firavun yukarı Mısır’ın ve aşağı Mısır’ın ayrı ayrı başkanıdır. Tarihte bu tür bölünmeler çok olur. Doğu ve batı imparatorlukları böyledir. Türklerde bu çok vardır.
ف mesafeyi, ر tekrarı, ع etkiyi, و birliği, ن de genelliği ifade eder.
İnsanlık toplayıcılık, avcılık, çobanlık ve tarımcılık dönemlerini geçirmiştir. Kişi yönetimi 50 bin yıl sürmüştür. Sümerler Fırat ve Dicle vadilerine gelince barajlar yaptılar. Artık yani artırdıkları zamanları çoğaldı, buralara göç başladı, sulu tarım siteleri oluştu. Kişi yönetimi yetmedi, kural yönetimi başladı.
İlk şeriat uygarlığını kuran Nuh olmuştur. Nuh Sümerlere gemi yapmayı öğretti. Gemiler sayesinde Mısır’a kadar gittiler ve Nuh uygarlığını Mısır’a götürdüler. 500 sene sonra M. Ö. 2500 yıllarında Mısır’da uygarlık doğdu.
Önce yukarı Mısır’da, sonra aşağı Mısır’da ayrı ayrı Nil Vadisi’ne uygarlık geldi. Site yaşama şartlarına elverişli olmayan Mısır’da yukarı ve aşağı krallık oluştu. Sonra bu iki krallığın hükümdarı bir kişi oldu. İki devlet varlığını sürdürdü. Bu krala iki dallı iki kollu anlamında Firavun dediler. Yusuf zamanında henüz Firavun ünvanı kullanılmıyordu.
Allah yeryüzünü yaratıp Nil ile Fırat ve Dicle’yi koyarken bunu hep bu olayların oluşması için yapmıştır. Fırat ve Dicle ile Nil olmasa şimdi ne Sermaye ne de Kur’an olurdu. Tarihi ve coğrafyayı böyle okumanız gerekir. Himalaya ve Alp Dağları silsilesi kuzeyden gelen yağmurları tutmak için var edilmişlerdir. Ant Dağları ise dünya dönerken havayı da döndürmesi için kuzeyden güneye uzatılmıştır.
فَجَمَعَ كَيْدَهُ
Fa CaMaGa KaYDaHu (Fa FAGAKa FaGLaGHUv)
“Keydini cem’ etti”
جَمَع suya yürümek demektir, bir araya gelmektir. Kalabalık cemaat değildir, bir maksat için toplanmış olan topluluklardır. كُلُّهُمْ dediğinizde herkes demektir, أَجْمَعِينَ derseniz birlikte olma anlamına gelir.
كَيْد halattan oluşmuş bir köprüdür. Aslında tuzak anlamındadır, sonraları bütün araçların ve taktiklerin adı oldu. مَكْر de stratejidir. Yani bir zaman sonra sonuç elde edilecekse مَكْر denir. Kısa zamanda bir hamle ile elde edilecek sonuç için yapılan كَيْد’dir.
Türk Ordusu keydi çok iyi bilir. İlk bakışta mekrden haberi yokmuş gibi gelir ama uzun zaman sonra mekrde de mahir olduğu görülür. Kısa dönemlerde yenilirken geri çekilir ama uzun dönemde hep o kazanır. Allah üçüncü binyıl uygarlığını kurma görevini Türk ordusuna vermiştir. Tanzimat’tan beri hep bunun hazırlığını yapmaktadır. “Adil Düzen” ile de onlar ilgilenmişlerdir. Üniversiteler, bürokratlar, diyanet ise hep cephe almışlardır.
Firavun taktiğinin gereklerini toparladı demektir. Hazırlık yaptı demektir. Bizzat kendisi keydi yönetecektir.
ثُمَّ أَتَى (60)
ÇümMa EaTAy (ÇümMa FaGaLa)
“Sonra ityan etti.”
Burada فَأَتَى denmiyor, ثُمَّ أَتَى deniyor. Hazırlığı tamamladıktan ve kendince emin olduktan sonra çatışmaya veya yarışmaya çıkacaksın.
Akevler’in Millî Görüş ve Gülencilerle olan ayrılıkları burada olmaktadır. Millî Görüşçüler (AKP) sadece siyasetle, Gülenciler sadece bürokrasi ile birden İslam düzeninin geleceğini sanmışlardı; şimdi ikisi kendi aralarında kavgada! Bu seçimde Gülen’in gücü ortaya çıkacaktır. AK Parti Meclis’te çoğunluk elde ederse beni yanılmış kabul edin. Ama Meclis’te anayasa ekseriyetine sahipken ne zoru vardı ki şimdi kanun yapamaz hale geldi; hem de Bahçeli’nin emrine girdikten sonra belki ekseriyeti de sağlayamayacak. (Bu yorum seçimden önce yapılmıştır)
Buradaki ثُمَّ ‘ye dikkat etmeliyiz, فَyerine ثُمَّ gelmiştir.
Meydana hazırlıklı gelmişler. İpler yılan olacak ve hareket edecekler. Bütün peygamberler mucizelerini teknoloji ile göstermişlerdir. Sihir de teknolojinin mahsulü idi, resullerin eseri idi.
Bugün de Sermaye hazırlık yaptı. Önce suni olarak doları yukarıya fırlattı. Baskı yaptı, faizi yükseltti ve güya fırlama durdu. Başardık diyorlar. Sihir yapıyorlar. Sermaye de Firavun gibi çok iyi hazırlanmakta, ilk önce zafer onun olacak gibi görünecektir.
YORUM
Firavunun sarayında din adamları vardı, bilgili sahirler vardı. Onlar çalışır çeşitli keşifler yaparlardı. Halk onları Firavunun yaptığına inanır, onun Tanrı’nın oğlu olduğunu sanırdı. Böylece imparatorluk yönetiliyordu. Karın tokluğuna çalışan halk sömürülüyordu.
Bugün de çağın Firavunu Sermaye, dolar hokkabazlığı ile halkı uyutmakta ve sömürmektedir. “Adil Düzen” Musa’dır. Gelmiştir ve Sermaye’nin sihirlerini yok edecektir. Karşılaşma saati yaklaşmıştır. Dolar oyunu oynanmaktadır. İlk bakışta dolar galip gelecektir. Sonra “Adil Düzen” gelecek ve karşılığı olan bonolarla (altın, demir, buğday ve toprak bonolarıyla), karşılığı olmayan Dolar’ı yutacaktır. Bugün faiz meddahlığı yapan sahte sahirler/sihirbazlar yarın teslim olacaklardır. Savaş bitmeyecek, devam edecek ve belki de Boğaz’ın sularında yahut Manş Denizi’nde boğulacaklardır.
Sermaye keydini cem etmiş, saldırmak üzere geliyor. Dolar ile geliyor. Enflasyonla geliyor. TL de Dolar ile birlikte batacak, Altın bono çıkacaktır, gümüş para çıkacaktır.
Bizimle beraber geceleyin yola çıkanlar denizi geçecek, onlarla birlikte kalanlar boğulacaklardır. Tüm siyasilere, tüm partililere duyurulur. Temel Karamollaoğlu’na da duyurulur. Bahçeli’ye de duyurulur. Erdoğan’a da duyurulur. Kılıçdaroğlu’na da duyurulur. Hepsine duyurulur.
Onların sahte Dolar yılanlarına aldanmayın.
Gelin, Kur’an düzenine gelin. Gelin, Akevler’e gelin.
Öz Türkçe ile:
“Firavun işe koyuldu, oyununu topladı. Sonra geldi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Firavun tevelli etti, keydini cem’ etti. Sonra ityan etti.”
Fa TaValLAy FiRGaVNu FaCaMaGa KaYDaHUv ÇümMa EaTAy
فَتَوَلَّى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ أَتَى (60)
***
قَالَ لَهُمْ مُوسَى
QAvLa LaHuM MUvSAv (FaGaLa LaHuM MUvSAv)
“Musa onlara kavl etti”
Firavunla sözleşmişler, bayram günü herkes davet edilmiş, imparatorluğun bütün güçleri karşısına çıkacak. Musa yine sözlerine devam ediyor...
Necmettin Erbakan’ın hatası ne oldu? DYP Genel Başkanı Tansu Çiller bizimle şartlı olarak koalisyon yaptı, “Adil Düzen’den vazgeçeceksin” dedi, Erbakan da kabul etti. Oysa Erbakan şöyle demeliydi: “Ben Adil Düzen’den vazgeçmem, sen de vazgeçme, ancak koalisyonda anlaştıklarımızı uygularız, biz görüşlerimizi söyleriz, partimiz söyler.”
Musa karşılaşmadan önce bir daha hatırlatıyor. Bugün kazansanız bile bu kalıcı olmaz. Çünkü siz tanrı değilsiniz. Sahirleriniz (sihirbazlarınız) de sizden güç almıyorlar. Sisteminiz yalan üzerine kurulmuştur. Dolar yalanın ve iftiranın sembolüdür. Bir gecede kül olur. Başka bir iftira ve fitne de şudur. Allah’ın ibadi yalnız Yahudiler değildir. İbrahim Yahudi değildir. Nuh Yahudi değildir. Eğer Allah sadece sizin Rabbiniz ise onların Rabbi kimdir? O âlemlerin rabbidir. Bugünkü Firavunlara bunların söylenmesi gerekir. Gittiği her yere Akevler’i yanına alması gerekir. Erbakan konferansları Akevler ekibiyle vermişti. Ama görüşmelerde Akevler yoktu. Başarısızlığının nedenleri orada yatıyor.
وَيْلَكُمْ
VaYLaKum (FaGLaKüM)
“Veyliniz”
وَيْل Kelimesi بَيْنkelimesinden dönüşen bir kelimedir. بَيْن yarık ve uçurum anlamlarına gelir. وَيْل de uçurum manasına gelir. Türkçeye “vay” olarak geçmiştir.
و beraberliği, ي kolaylığı, ل belirliliği ifade eder.
Bilinen uçuruma doğru gitme anlamındadır.
Göz göre göre uçuruma gitmek!
Hüseyin Kayahan’a sordum; faizin ve Dolar’ın düşmesi nasıl sağlanır diye.
Bana cevap verdi.
-Sermaye diyor ki; faizi yükseltirsen Dolar’ı alıp götürmem, Türkiye’de bırakırım. Dolayısıyla Dolar’ın yükselmesi durur.
Ben de ona dedim ki; faizi yükseltirsen faizden daha fazla enflasyon olur. Bunu inkâr eden bir iktisatçı var mı? O halde gerçekte faiz almamış olur ama o faizini peşin alıyor. Bir sene sonra düşecek olan enflasyon onu ilgilendirmez ki!
-Ama o zaman da Dolar’a ihtiyacımız olacak, onu düşünen yok dedi.
İşte veyl budur, bile bile uçuruma doğru gitmedir.
Kur’an olaylar üzerine anlaşılır. Harflerin manası ile bu manayı anladık. ل harfi bunu ifade etmektedir. و de anlaşarak uçuruma doğru arabayı yuvarlamadır. ي de en kolay şekilde devleti yıkarsınız. Osmanlı imparatorluğu böyle yıkıldı.
لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا
LAv TaFTaRUv GaLay elLAvHi KaÜiBan (LAvTaFGaLUv GaLay elLAvHi FaGıLan)
“Allah üzerine kezb iftira etmeyin”
Cennet ve cehennem diye bir şey yok, Allah insanları yola getirmek için cennet ve cehennemle korkutuyor diyenler Allah üzerine iftiradadır. Yahut Allah söylemediği ve bildirmediği halde Allah böyle diyor diyorlar.
Demek ki Mısırlılar da Allah’a inanıyorlardı. Güneş Allah’ındır, Güneş’e tapmıyor Güneş’in sahibine tapıyorlardı. Mısırlıların günahı Allah’ın teşri etmediği düzeni Allah adına teşri etmeleridir.
Bugün insanlığın sömürülmesine neden olan Dolar Allah’a en büyük iftiradır. Evrimin kendiliğinden olduğunu söylemek Allah’a iftiradır. Evrim yoktur demek de Allah’a iftiradır.
Musa tekrar tekrar hatırlatıyor, yarışmadan önce hatırlatıyor.
فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍ
Fa YuSXıTaKuM Bi GaÜABin (FaYuFGıLaKuM Bi FaGAvLin)
“Sizi bir azabla ishat eder”
“Firavun’a şu azapla tazip edersiniz” demiyor, “bir azapla ishat eder” diyor. عَذَاب kelimesi ceza anlamındadır. Azap helak etmek demek değildir. Azap sıkıntı demektir. O halde Firavun belirsiz bir azapla ishat edecektir. Bunun ne olduğunu Musa da bilmemektedir. Hatta belki Allah daha belirlememiştir. Dolayısıyla belli değildir. Azap günü geldiği zaman hangi azapla tazip edeceğini o zaman irade edecektir.
Allah bir kısmını daha önce irade gereği kaderle tespit etmiştir. Ama bir defa kaderi tespit etmiş o zaman şimdi değil anlamında değildir. Allah her zaman müriddir. İrade etmeden de Allah da ne irade edeceği bilmez olur. Bilmez çünkü o daha şey değildir. Allah her şeyi bilir. Olmayanları bilir değildir. İrade edilmiş ama kaza edilmemiş olanları da bilir. İrade edilmediği için şey olmayanları bilmesi söz konusu olmaz. Bu zaman içinde düşündüğümüz zaman doğrudur. Zaman ve mekân dışına çıktığınızda artık Allah’la sıfatları aynı olur. Bugünkü tartışmada beklenen bir görüşümüzü söyleyelim.
Allah’ın sıfatları ilim, semi, basar, irade, ezel, ebed ve diğer isimlerle ifade edilen sıfatlar Allah’tan ayrı mıdır aynı mıdır? Eşari aynıdır diyor, bu sıfatların Allah’ta olmadığını iddia ediyor. Mutezile ayrı diyor, o da Allah’ta başka varlıkları kabul ediyor. Biri Allah’ı yok hükmüne getiriyor, diğeri ise Allah’a şerikler kılıyor. Matüridi ara yol aramış, ne ayrıdır ne gayrıdır demiş ama açıklamamış. Şimdi ise bu kelam konusu çok kolay açıklanabilir. Kâinat yaratıldıktan sonra sıfatlar ayrı mıdır? Çünkü zaten kâinat Allah’ın sıfatlarından başka bir şey değildir. Mutezile haklıdır. Ama zaman ve mekân dışına çıkıldığı zaman sıfatlarla kendisi aynıdır. Çünkü orada zaman yok mekân yok ki sıfatlar olsun.
سَحْق hayvanın iyileşen yarasının beyaz yerine denir, ormanlıklar arasında bulunan meralara da سُحْق denir.
س mekânda diziyi, ح hareketi, ق gücü ifade eder.
سحق Kur’an’da 19, سوق 17 defa geçmektedir. Toplam 36 (22*32) eder.
Binek hayvanlara konan semer veya eğerin açtığı yaralara سُوق denmiştir. Ormandaki küçük yerlere benzetilmiştir. Ayakkabılar da küçük veya büyük olurlarsa böyle yara yaparlar. Öldürücü olmayan sıkıcı azaptan söz edilmektedir.
Nitekim Firavun denizde helak olmamıştı. Bugünkü Sermaye de ortadan kalkmayacak ama sıkıntılı günler geçirecektir. Yanındakiler gark olacaktır. Doları battığı zaman Sermaye’ye fazla bir şey olmayabilir. Kendisi altın paraya geçmiş olur. Ama dolara tapanlar gark olurlar. Sermaye savaş çıkaramayacak ama savaştan beter ekonomik tahribat yapıp altın dolarla yeniden dünyayı sömürmeye devam edecek planı kurmaktadır.
Sermaye sahte Dolar ile insanlığı yarım asırdır dolandırıyor. Şimdi altın dolar çıkacak, onunla yeniden Dolar’ı faizle kredilendirecek. Sonra tıkanmaya başlayacak, yeniden ben artık değiştirmeyeceğim diyerek devam edecektir. Allah buna izin vermeyecek. Er ya da geç insanlık Adil Düzen’e geçecektir. Sermaye varlığını sürdürmek istiyorsa bir an önce Tevrat ve Kur’an’ın kapısını çalmalıdır.
وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرَى (61)
VaQaD PAvBa MaN İFTaRAy (Va QaD FaGaLa MaN iFTaGaLay)
“Ve iftira eden habe etmiş olur.”
خيب ilk insanlar ateşi taşları birbirine vurarak çıkan kıvılcımdan yararlanarak üretiyorlardı. Kuru mantardan yapılan kav üstüne kıvılcım düştüğü zaman tutuşur ve alevsiz yanar, üflendiğinde ateş olur. Bu kavların bir kısmı nemli veya türü sebebiyle ateş almaz. Bu tür mantara haybe denir. Bir işte gayret edip ümitle uğraşırken sonuç elde edemeyen kimsenin perişan hale gelip çökmesine, bitkin hale gelmesine mastar olmuştur.
خيب Kur’an’da 5, خوي de 5 defa geçmektedir. Toplam 10 (2*5) eder.
خ harap olmayı yıkılmayı, و beraberliği, ب de geçidi ifade eder.
Bir topluluğun birlikte çökmesi anlamını taşır.
İftira etmek olmayan bir şeyi zihinde oluşturmak demektir.
فَرْو, فَرْم olarak batıda kullanılan kelimedir. Elbisenizin açılabilir oranıdır. İftira etmek demek kendi kapalı dünyasında oluşturulan bir malı ortaya koymak demektir. İçini açıp göstermek demektir.
ف kopmadan ayrılmayı, ر tekrarı, ي kolaylığı gösterir.
İftial babında kendi iç dünyasında benzerini üretme anlamındadır.
Bugün yeryüzü iftiralarla yaşamaktadır. Her şey yalan üzerine oturur. Mahkemeler olaya kanunları uygulamazlar, olayları kanunlara uydurarak yazar ve ona göre ceza verirler.
Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde kooperatifi şeriatla idare ettiğimiz iddiasıyla soruşturmaya başladılar. Ben İslamiyet’i ilme uyduğu için kabul ettim dedim. Savcı ifademi hemen değiştirdi, ilim İslamiyet’e aykırı değildir diye yazdırdı. Ben öyle demedim dedim, ben İslamiyet’i ilme uyduğu için kabul ettim dedim, düzelti. İkisi arasında fark vardır. Biri, ben İslamiyet’i kabul ettim, ilimde de İslamiyet’e aykırı bir şey yok, onun için kabul ediyorum diyor. Hâlbuki benim için İslamiyet esas değildir, esas olan ilimdir. İslamiyet’i de ilme dayanan din olduğu için kabul ediyorum. Batıl dinler vardır. Hak dinler vardır. Hak dinler ilmi esas alırlar, dinlerini ilme uydururlar. Batıl dinler dinlerini esas alırlar ve ilmi dinlerine uydururlar.
İşte, ilmen olmadığı halde ilmi inançlarına uyduranlar iftira etmiş olurlar ve onların sonu birden çöküp gitmedir.
Bugünkü Firavuna diyoruz ki: Sermaye tekelleşmeden serbest rekabet içinde ekonomiyi düzenlemelidir. İlme, dine ve yönetime hükmetmeye devam eder ve iftiralarla işleri yürütmeye devam ederse, sonunda helak olacaktır.
Bir yerde bir arkadaşımız dedi ki: Muhsin Yazıcıoğlu Londra’da bir ay kaldı. MİT onu öldürdü. Tayyip öldürttü. Ben de dedim ki: Evet, Muhsin Londra’ya gitti. Sermaye onu imtihan etti. Yola getiremeyeceğini anladı. Türkiye’ye gelince yakın arkadaşlarına onu öldürttü. Faturayı hükümete kesti. Seni de buna inandırdı.
İşte, tüm olaylar böyledir. Sermaye legal illegal gizli örgütlere cinayet işletir. Sonra onu Müslümanlara veya iktidarlara fatura eder. Kanunda yazılanlar başka yapılanlar başkadır. Mısır yönetimi de böyle olmuştur. Musa önce bunu Mısır yönetimine anlatmaktadır. Arsa alıyoruz. Vergiyi tam vermek için doğru beyanda bulunmak istiyoruz. Ama edemiyoruz, çünkü 500 binlik arsa 100 bin gösteriliyor. Herkes biliyor ki bu arsa 500 bin değerindedir ama tapu değeri 100 bindir! Kanunlar o kadar saçma ki, eğer herkes ona uysa devlet çökecektir.
Sermaye kanun çıkarttı. Yabancı hemşirelerin maaşları 5000 TL’den az olmaz. Hemşirelere ödediği maaş sigorta parasına yetmiyor. Şimdi kaçak çalıştırıyor. Devlet vatandaşları iftira etmeye zorluyor. Firavun yönetimi ile bugünkü yönetim aynı. Siz bunu her gün yaşıyorsunuz.
YORUM
Kur’an üzerinde çalışıp Kur’an düzenini öğrenmedikçe mevcut düzeni değiştirmenin imkânsız olduğunu sanırsınız. Bundan elli sene önce biz kooperatif kurarken, parti kurarken herkes bizim başaramayacağımızı iddia etmiştir. Bizi desteklemiş ama ümitsiz vaka olarak görmüştür. Aradan elli sene geçti. Akevler Kooperatifi hiçbir ortağı zarara sokmadı. Herkese kazandırdı. 50 senedir güçlü bir şekilde yaşamaya devam ediyor. Kurulan parti ise dünyanın çehresini değiştirdi. Türkiye’yi merkez devletlerden biri haline getirdi. Açılan okullar tüm dünyaya İslamiyet’i tanıttı. Kur’an düzenine sırt çevirerek doların peşinde koşanlardan bugün bir iz bile yoktur. Ehram sahibi Firavunların hikâyelerini ibret alarak öğreniyoruz.
İnsanın yaradılışı üzerinde duracağız. Sonra uygarlıkların gelişmeleri üzerinde duracağız. Nereden geliyoruz, bunu bileceğiz ki nereye gideceğimizi bilelim. Akevler’in ortaya koyduğu “Adil Düzen” budur. Necmettin Erbakan bunu konferans ve tablolarla dünyaya anlattı. Süleyman Akdemir’in başkanlığını yaptığı kooperatifte buna dair eserler yayımlandı. Kimse bunları okuyup işte sizin yanlışınız var, tarihte bunlar olmadı, öyle değil böyledir diyemiyor. Kulak da vermiyorlar.
Kur’an’dan sonra yeni peygamber gelmeyecek, yeni kitap inmeyecek. Kur’an ilme göre yorumlanacak ve o yeni yorum yeni uygarlığı getirecek. Türkiye’de olanlar, dünyada olanlar Kur’an düzenine doğru atılan adımlardır. Biz hepimiz birer Musa’yız. Bugünkü her milyarder de bir firavundur. Artık merkezler arasında değil, kişiler arasında savaş var. Akevler’in 50 yıldır varlığını koruması ve bugün yeniden dirilişe geçmiş olması Kur’an’ın söylediklerini tasdik etmektedir.
Öz Türkçe ile:
“Musa onlara, veyl olsun size, Allah’a yalan uydurmaktan sakının, yoksa sizi bir sıkıntı ile yıkar ve suçlayan çökmüştür dedi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Musa onlara, vaylınız, Allah’a kizb iftira etmeyin, yoksa sizi ishat eder ve iftira eden havb etmiştir diye kavl etti.”
QAvLa LaHuM MUvSAv VaYLaKuM LAv TaFTaRUv GaLay elLAvHı KaÜiBan FaYuSXıTaKuM Bi GaÜAvBin Va QaD PAvBa MaN iFTaRAy
قَالَ لَهُمْ مُوسَى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرَى (61)
***
فَتَنَازَعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ
Fa TaNAvZaGUv EaMRaHuM BaYNaHuM (Fa TaFAvGAaLUv FaGLaHuM FaGLAHuM)
“Emirlerini aralarında tenazu ettiler”
نزع gerilmiş yay demektir. Sonradan çekme, mufaale babından da çekişme anlamı kazanmıştır.
ن belirsizliği, ز zamanda sarsıntıyı, ع etkiyi ifade eder.
نِزَاع çekip çıkarmadır. Tezekkürde herkes kendi görüşünü söyler, herkes onun görüşünden yararlanmak için kulak verir. Yani taraflar kendi görüşlerini başkalarına kabul ettirmek için değil, başkalarının görüşlerinden uygun olanları almak ve yararlanmak için görüşürler. Nizada ise herkes kendi görüşünü karşı tarafa kabul ettirmek ister. Yani karşı tarafın görüşlerinde yanlış olanları söküp atmak ister.
Firavun ve erkanı tezekkür etmediler tenazu’ ettiler.
Bugün insanlık tezekkürle değil tenazu ile meşguldür.
Tüm sistem tenazu üzerinde kurulmuştur. Demek ki Firavun yönetimi de tenazu üzerinde kurulmuştu. Bu her merkezi gücün özelliğidir. Tenazu vardır. Herkes başkasına hükmetmek ister. Kimse kimseyi kendi seviyesinde görmez. Ya teslim olur ya da teslim alır.
Oysa Kur’an düzeninde herkes birbirine eşittir, kendi içtihadı ile hareket eder ve kimse başkasını kendisine uydurmaya çalışmaz. İçtihat sistemi budur.
وَأَسَرُّوا النَّجْوَى (62)
Va EaSarRuv elNaCVAv
“Ve necvayı ısrar ettiler.”
نَجْوَى kapalı toplantılar yapmadır.
1960 ihtilali sonrasında beni DP’lisin diye memuriyet görevinden uzaklaştırdılar. İzmir’e gittim. Tüm Müslüman guruplar faaliyetlerini necva içinde yapıyorlardı. Biz ise Müslümanlara önce necva yapmamalarını anlattık. Ne kooperatifte (Akevler Kooperatifi’nde) ne de partide (MSP İzmir İl Başkanlığı’nda) bir defa da olsun necva yapmadık. Kapımız her zaman herkese açıktı. İstanbul Yenibosna’da (Akevler Kooperatifleri Kur’an ve İlim seminerlerinde) da böyledir. Kapı çalana bir defa olsun kimse ‘kimsin’ diye sormadı. Her gelene ‘buyur’ denmiş ve konu değiştirmeden seminer çalışmalarına devam edilmiştir.
Ben tarikatlara katılmam. Masonlara bunun için karşı olduğumu ilk günden itibaren söyledim. Akevler’in bugüne kadar onca saldırılara rağmen varlığını sürdürmesi bu alenilik sayesinde olmaktadır. Bizim toplantılarda devam defterimiz vardır, gelen adını yazar. Her toplantıda kimler vardır, bilinir. Soruşturma son derece kolay yapılabilir.
Bankadaki hesaplarımız alenidir. Herkesin nesi var nesi yoksa bilinir. Günümüzde insanlar yalan söyleyerek yaşamaktadırlar. Benim hafızam çok zayıftır. Kimin yanında ne söylediğimi bilemem. Onun için yüzüne söyleyemediğim bir şeyi kimsenin arkasından söylemem, gıybet etmem. Onun için hiçbir zaman şimdi burada bu kişi var, ona göre konuşayım ihtiyacını duymam. Çok rahat yaşarım. Suçumu bile inkâr etmem, ben bunu işledim, cezası ne ise çekmeye hazırım derim.
Oysa bugün hep kapalı toplantılar yapılır. Sohbette söylenenler ile resmi sözler tamamen farklıdır. İşyerlerindeki muhasebe başka, hayat başka. Dolayısıyla yapılmakta olan tüm işler necvaya dayanmaktadır.
YORUM
Niza ve necva bugünkü uygarlığın Firavuni düzeninin ana temelidir. Bunu değiştirmek çok zordur. Bugün eğer tam beyanda bulunur ve tam ödeme yaparsanız iflas edersiniz. Bundan dolayı hep yalan söylemek zorundasınız. Böyle olunca da gerçek muhasebeyi tutamıyorsunuz. Ortaklık oluşamıyor. Yasalar insanları yalancılığa, kaçakçılığa, hileye zorluyor. Bu sebepledir ki makroda herhangi bir iş yapmak mümkün değildir. Semt kooperatiflerine bunun için ihtiyacımız vardır.
Semt kooperatifleri içinde necva yoktur, niza yoktur. Semt sakinlerinin piyasa ile ilişkileri yoktur. Semt tüccarları vardır, piyasa ile bunlar ilişki kurarlar, günlük alır günlük satarlar. Nakit işlerini günlük olarak sürerler. Kooperatifte ise takas faturasını keserler. Sattıkları kadar satın alırlar, aldıkları kadar KDV öderler. Herkes asgari sigortalıdır. Kooperatif onların vergi ve sigortalarını öder yahut bağ-kurludur. Gerçek üretimin gerçek gelirin vergileri ödenir. Semt bonolarının paraya çevrildiği andaki kâr ve zarar söz konusudur.
Önce semti necva ve nizadan kurtarmamız gerekir. Ondan sonra makroda inkılap gerçekleşir. Sermaye ve yönetime o zaman muhalefet etmek yoktur.
Millî Görüşçülerin ve Gülencilerin yaptığı yanlış bu idi. Bizden bu sebeple ayrıldılar. Onlar makroda inkılap yapmayı denediler. Biz mikroda ısrar ettik. Onlar başaramadılar. Biz ise mikroda adım adım ilerliyoruz. Birinci adımımızı attık, şimdi ikinci adımınızı atacaksınız, inşallah. Benim bu yazdıklarım devir-teslim yazılarıdır.
Birinci uygulamadaki hataları düzelterek ikinci uygulamaya geçeceğiz.
Birinci Kur’an uygulamaları da böyle olmuştur. Şartlar müsait olmadığı için hilafet hemen saltanata dönüşmüştür. Bir buçuk bin yıl sonra ancak şartlar Kur’an düzeninin uygulanması şartlarını hazırladı. Birinci Akevler uygulaması ile 50 yıl içinde ikinci adım atma şartlarını doğurmuştur.
Bu seminerleri takip edenler bunun bilincinde olmalıdır. Bizde de siyaset virüslerine bulaşanlar vardır. Kazım Erten ve Bünyamin Demir bunlardandır. Bunların tedavisi için bir ilaç bulmalıyız; Hüseyin Kayahan bu virüslere de bir ilaç arasın!
Ben siyasetle uğraşmayın demiyorum, isteyen istediği partide görev alsın ama sadece “tebliğ” için görev alsın. Onlara “Adil Düzen”i anlatmak için görev alsın. Akevler’i ihmal etmesin. Arkadaşları onu Akevler’den uzaklaştırmasın, o arkadaşlarını Akevler’e getirsin. Bunlar ise Akevler ekibi ile iş yapıyorlar, yeni tek arkadaşları yoktur.
Öz Türkçe ile:
“İşlerini aralarında tartıştılar ve görüşmelerini sakladılar.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Emirlerini beynlerinde tenazu ettiler ve necvayı israr ettiler.”
Fa TaNAvZaGUv EaMRaHuM BaYNaHuM Va EaSarRUv elNaCVAy
فَتَنَازَعُوا أَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَأَسَرُّوا النَّجْوَى (62)
***
قَالُوا إِنْ هَذَانِ لَسَاحِرَانِ
QAvLUv EinNa HaZAvNı LaSAXıRAvNı (QAvLUv EinNa HaZAvNı La FAGıLAvNı)
“Bu ikisi sahirandır diye kavlettiler”
Kapalı toplantılarında önce önerileri görüştüler, bunların birer sahir/sihirbaz olduğuna karar verdiler.
Sahir (سَاحِر) kimdir?
Miras olarak gizli bilgi edinirler. Bunların kendilerine tanrılar tarafından verilen bir özellik olduğunu söylerler. Böylece kendilerinde bir üstünlük olduğuna inandırırlar. Bunu da genellikle bir baş sahir yapar, onu tanrı kabul eder ve büyütürler.
Firavun yönetimi budur. Musa ile Harun’un da böyle kendileri gibi sahir olduklarını, kandırıp kendileri hükümdar olmak istediğine karar verdiler.
Bugünkü Sermaye de Millî Görüşçülerin ve Gülencilerin kendileri gibi sahte dolarla insanları dolandıranlar olduğuna karar vermiş ve onları yanına almak istemiş, onlar Musa ve Harun gibi direnmemişlerdir. Akevler direndiği için onu muhatap almak istememiştir.
Musa ve Firavun dönemi ile bugünkü dönem arasında fark vardır. Orada toplulukları temsil eden Firavun ve Musa vardır. Oysa bugün peygamberlik dönemi sona erdiği gibi krallık dönemi de sona ermiştir. İki cephede belli kişiler yoktur. Cepheler vardır. Çatışmalar kişiler arasında değil sosyal gruplar arasında olmaktadır. Musa ile Harun iki kişidir. Bugün Musa ile Harun iki sosyal guruptur, Millî Görüş ve Adil Düzen gurubu. Millî Görüşçüler de İslamcıdırlar, Adil Düzen Çalışanları da İslamcıdırlar, her iki guruptakiler de Kur’an düzenini istiyorlar. Millî Görüşçüler klasik Müslümanlığı savunuyorlar, Türkiye’yi bin sene geriye götürmek istiyorlar. Adil Düzen Çalışanları ise Türkiye’yi bin sene ilerisi için hazırlıyorlar.
يُرِيدَانِ أَنْ يُخْرِجَاكُمْ
YuRİyDAvNı EaN YuPRıCAvKuMAv (YuFGıLAvNı EaN YuFGıLAyKuMAv)
“İkisi bizi ihraç etmeyi irade ediyor”
Burada كُمْsiz değil biz manasınadır. Yani Musa ile Harun İsrail oğullarını bize ver gidelim diyorlar. Onlar Mısır halklarını yanlarına almaları için Mısır ülkesinde gözleri var diyorlar. Böyle karar almak zorundadırlar. Yoksa Mısır halkını yanlarında bulamazlar.
Genel olarak bir toplulukta olan işleri hep başkan yapar görünür. Oysa İbni Haldun ve Durkheim bu hususta çok açık açıklamalar yapmışlardır. Kral veya sultanın çevresinde oluşmuş bir çevre vardır. Halk onların çevresinde toplanmıştır. Yöneticiler birer semboldür. O kişi olmasa da öyle yapılacaktır. Türkiye’de inkılapları Mustafa Kemal yaptı sanılır. Oysa inkılaplar Mustafa Kemal’den iki yüz sene önce yapılmaya başlanmış, Sermaye tarafından yapılmıştır. Sermaye de yapmamıştır, ilahi kader gereği üçüncü binyıl inkılabının yapılabilmesi için Allah tarafından yaptırılmıştır.
Firavun halka istediğini yaptırmaz, halk istediğini Firavuna yaptırır. Firavun işte bu nedenle Musa ile Harun’u dinlemek zorundadır. Nitekim Sermaye de başlangıçta Millî Görüşü kale almamıştır ama sonra saldırmaya başlamıştır. Hala onunla tartışmıyor. Faizsiz düzen oluşturulacak. Necmettin Erbakan bunları anlattı. Sermaye ne yaptı? Sermaye sahte faizsiz bankaları kurdu. Katılım bankaları böyle kuruldu.
Bunlar geçiş döneminde gerekmektedir. Semt kooperatifleri kurulduktan sonra kooperatifler kredileşme bankalarını kuracaklardır. Faizli bankaların ömrü o zaman sona erecek, katılım bankaları faizli bankalardan önce bitecek. İsa Romalılarla değil İsrail oğulları ile cidal etmiştir. Bizim cidal edeceklerimiz Diyanet İşleri’dir, katılım bankalarıdır, Gülencilerdir, tarikat ehlidir; müntesipleri ile değil onların başları ile cidal etmek zorunda kalacağız. Biz Gülen’i savunmuyoruz, onun müntesiplerinin suçsuz olarak hapishanelere doldurulmasına karşıyız. Bu baskı onları zayıflatmaz, onları birleştirir ve darbelerin kapılarını açar. Darbelere karşı olduğumuz için olağanüstü halin kaldırılmasını istiyoruz. Unutmayın ki iki askeri darbenin ikisi de sıkıyönetim zamanında olmuştur. Darbe sıkıyönetimle önlenemez. 15 Temmuz darbesinde olağanüstü hal yoktu ama iki saatte bitirildi.
Sermaye de bize karşı zenginleri ve yönetenleri böyle kullanıyor. “Bunlar serveti bizim elimizden almak istiyorlar. Onlar dini istismar ediyorlar.” diyorlar. Yani casusların yaptığını kullanıyorlar. AK Parti’yi onlar kurdular, Gülen cemaatini onlar oluşturdular. Zenginlikleri onlar ellerine verdiler. Şimdi de dünyaya diyorlar ki, “işte bunlar sermayeye ve iktidara sahip olma iddiasındadırlar.” Söyledikleri doğru. Ne var ki ne AK Parti ne de Gülenciler Adil Düzen’i benimseyenlerdir. Bizim onlara saygımız halkı temsil ettiklerinden dolayıdır. Yoksa Dolar’a inanan ve ona tapanlarla bizim ilişkimiz yoktur.
Erdoğan’ın seçimi iki sebepten dolayı tehlikeye girdi. Biri, seçimde “Adil Düzen”e sarılacağına, Londra’ya gidip 15 Temmuz’u yapanlara sarıldı. Diğeri, doları durduracağım diye faizi yükseltti. Oysa dolar istediği kadar yükselsin. Türk ekonomisi dimdik ayakta idi. Bu AK Parti’ye %10 civarında oy kaybettirebilir.
Çözümü var, tövbe etmesi ve halka beyanda bulunması. Londra’ya gidiyor ama Akevler ile görüşmeyi kabul etmiyor! Herkesle işbirliği yapıyor ama bizden uzak duruyor! Buna rağmen biz yine de destekliyoruz. Çünkü Kur’an bize böyle emrediyor.
مِنْ أَرْضِكُمْ
MiN EaRWıKuM (MiN FaGLiKuM)
“Arzımızdan”
أَرْض kelimesi ‘yer’ demektir. Yeryüzü anlamına geldiği gibi ülke anlamına da gelir. Buradaki كُمْ yine نَا anlamındadır. Bizi ülkemizden çıkarmak istiyorlar diyorlar. Böylece bütün Mısırlıları Musa ve Harun’a düşman etme siyasetini güdüyorlar.
Biz Adil Düzeni ortaya koyduğumuz zaman Sermaye’nin elinden zenginliği alıp ona sahip olmak istemedik, siz sömürmeyin biz sömürelim demedik.
MSP ile ilk partimizi kurduğumuz zaman koalisyon hükümetinin yaptığı ilk iş KİT’lerdeki yönetim kurullarını paylaşmak olmuştur. Sermaye bu sefer adamlarını onlar adına yerleştirdi. Çok üzüldüm. Beni de Söke Çimento Fabrikası’na murakıp yaptılar. Sermaye bir taşla birkaç kuş vuruyordu, bizi de yağmalama çapulcuları arasına koyuyordu, Süleyman Karagülle’yi de onlara katıyordu. Aydın ili Söke ilçesinde iş vermekle beni Ankara’dan uzak tutuyordu. Ben kabul etmedim. Süleyman Arif Emre’ye yazdım, ben dilekçe vermediğim için istifa mektubunu vermem dedim, siz halledin dedim.
Mısırlıların bu taktiklerini Erbakan’a anlatan olsaydı o hataya düşmezdi. Seçimi Akevler ile kazandı, koalisyonu Akevler ile yaptı ama sonra iktidardan düşene kadar Akevler ile olan ilgisini kesti.
Millî Görüşün başarısızlığının sebeplerini SP iyi değerlendirmeli ve hatalara düşmemelidir. Yanlış söyledim. Kuracağınız Adil Düzen Partisi bu hataları yapmamalıdır. Fatih Erbakan da Akevler’siz parti kuruyor. Başarması imkânsızdır. Kur’an düzenini benimseyen parti başarılı olacaktır.
بِسِحْرِهِمَا
BiSİXRiHiMAv (Bi FiGLiHiMAv)
“İkisinin sihri ile”
Sihir sanattır. Ayna bir sihirdir. Film başından sonuna kadar bir sihirdir. Bilgisayarlı resimler birer sihirdir. Hayaller sihr-i sun’dur. Sanat ne zaman sihir olur? Eğer onu halk yapmazsa bazı sahirler o teknolojiyi biliyorsa ama bunu sünnetülllaha aykırı yapabildiklerini iddia ediyorlarsa o sihirdir. Mucizenin sihirden farkı, peygamberler “bunu biz yapıyoruz” demiyorlar. Şimdi Allah size bunu yapacaktır. “Ben size söylediklerimin doğruluğunu bununla ispatlamaktayım.” diyor. “Her zaman bunu yaparım.” demiyor.
Musa’nın asası bir veya iki defa yılan oluyor. Deniz bir defa yarılıyor. Mısır sahirleri Musa ve Harun’un da kendileri gibi olduğuna karar veriyorlar. Gayeleri de kendilerinin aynı olduğunu iddia ediyorlar.
Herkes işletme kuruyor. Herkesin gayesi para kazanmadır. Partiyi de iktidar olmak için kurarlar. Biz ise kooperatifi biz kazanalım diye kurmadık, ortaklarımıza kazandıralım diye kurduk. Biz partileri iktidar olalım diye kurmadık, halkı iktidar yapalım diye kurduk. Sermaye sahte kooperatifler kurdu, sahte partiler kurdu, adamlarını yerleştirdi. İzmir Akevler ise kendi ilk gayesinde ısrar etmektedir. Adresleri arıyor, ortaklara paylarını veriyor. Bana ise paylarımı kavga ederek kullandırıyorlar.
Evet, Akevler yönetiminde 50 senedir tartışma vardır ama yönetim hiçbir zaman devrilmedi. Aynı yönetim elli senedir gitmektedir. Yaşlananlar gidiyor, yerlerine yenileri geliyor. Ortaklara kazandırma ilkesinde son derece hassastırlar. Sermaye’nin tuzağından Allah onları korudu. Devlet hala bizden gasp ettiği mallarımız yani arazilerimizi bize vermiyor!
وَيَذْهَبَا بِطَرِيقَتِكُمُ الْمُثْلَى (63)
Va YaÜHaBAv BiOaRiQaTiKüMü eLMüSLAy (Va YaFGaLAv BiFaGOyLaTiKuMu eLFuGLAv)
“Ve ikisi müsla tarikatımızdan zihab ediyorlar.”
Çamurdan yapılan ve bir şeye benzetilen nesne, heykeldir. Dengi, benzeri anlamına da gelir. Eş manası da taşır. عَدْل ağırlıkla birbirine eşit olan demektir. شَبِيه görünüşte birbirine benzeri olandır. مِثْل ise fonksiyonda, işte ve yarayışta birbirine benzer olandır.
أَمْثَال kelimesi hem مِثْل hem de مَثَل in çoğuludur. Muzaaf olarak gelince مِثْل ün çoğulu olur ve benzer anlamına gelir, tek gelince مَثَل in çoğulu olur ve örnekler anlamına gelir.
Kur’an’da مثل 169, متن 3 defa geçmektedir. Toplam 172 (22*43) eder.
م enginliği, س mekanda dizi, ل belirliliği ifade eder.
Bizim yolumuzu izliyorlar diyorlar.
Akevler’in Sermaye’ye direnmesi bir siyasetle olmuştur. Sermaye her harekete karşı nasıl davranacağını bilgisayara yüklemiştir. Temsilcileri bunu bilir ve ondan sonra müdahale ederler ama eğer benzeri daha geçmemişse, o zaman temsilcileri onun için yapılanları bilmez. Onu ABD’ye bildirirler. Bunun için eskiden 6 ay sürerdi. 6 ay da ilmi çalışma yaparak tedbir üretir ve ondan sonra karşı harekete geçerlerdi. Bunu bildiğim için 6 ay içinde yapacağımı yapardım. Ne üretirsem onu başarırdım ondan sonra alınan tedbirlerle hep duraklardı. Bu taktiği yalnız bana değil herkese karşı kullanmaktadırlar. Akevler hep yenilikler yaparak bugünkü varlığını korumuştur.
Necmettin Erbakan Akevler ile çalışarak karşı tarafı hep şaşırtmıştır. Mesela, Akevler’in öneri ve desteği ile MSP zamanında CHP ile koalisyon yapmıştır.
Sermaye Gülen’i bize saldırtmış ama biz ona saldırmamışızdır.
Tüm toplantıları açık yani şeffaf olarak yapmışızdır.
Türk Ordusu da zaferini böyle kazanmaktadır. Düşmanın bildiği hareketi yapmaz. Yeni silahı olmasa bile yeni tarzda savaşır. Komutanlar savaş esnasında buldukları taktikle savaşırlar. Hâlbuki Sermaye’nin orduları daha önce hazırlanmış planları uygularlar.
Kore’de ABD’liler Türk ordusunu derenin karşı tarafında bırakıp çekildiklerini geç haber vererek imha ettirmek istiyorlar yani ihanet ediyorlar. Komutan albay anlatıyor. Gece yarısı köprü düşman tarafından işgal edilmiş, dereyi oradan geçmek imkânsız. Sıcaklık derecesini sordum, 20 dediler. Yürüyün dedim ve dereyi geçtik. Şaşkına döndüler.
Kıbrıs’ta helikopter saldırısı gerçekleştirildi, alçaktan uçuşla savaş kazanıldı, bu ilk defa yapıldı, çünkü o zamana kadar helikopter savaşları yoktu.
İstiklal Savaşı’nda Sakarya’ya kadar geri çekilerek ordumuz galip gelmiştir.
Kur’an içtihadı bunun için emretmektedir. İçtihat sayesinde her türlü şartlarda yeni davranışta bulunursanız galip gelirsiniz.
Sermaye bizimle ordumuzu bize salarak saldırmıştır. Askerler bize karşı farklı usul kullandılar. Sağı göstererek soldan vurdular. Mustafa Kemal dahi gerçek Müslümanları her zaman korumuştur. Kenan Evren bunun en ilerisini yapmıştır.
YORUM
Kur’an bize Firavun’un hayatını anlatırken bugünkü Sermaye’yi anlatmaktadır. Böylece Sermaye ile savaş taktiğini bize vermektedir. Bizim siyasetçiler de bunun için meydanlarda birbirlerine ağıza alınmayacak küfürlerle saldırıyor ama akşamüstü aynı yerde toplanıp sohbet ediyorlar. Türk ordusunu bölemediler. Türk milletini bölemediler. Tam iç savaş ederken bir bakıyorsunuz ki zorluk ortaya çıkıyor. Gülen’in komutanlarını Türkiye aleyhinde kullanamadılar. 15 Temmuz böylece bir gecede bitti. Sermaye dünya siyasetini değiştirmek zorunda kaldı. Erbakan’ın teşhisleri dünyayı sarstı ve değiştirdi. Sermaye eski siyasetini terk etmek zorunda kaldı. Humeyni ve Erbakan’ın tarikatçıları Sermaye’yi kenara çekti. Papa’nın bizimle olması zaferimize sebep oldu. Sermaye bunları beklemiyordu.
Sonunda asıl beklemediği oldu. Rusya’da Gorbaçov inkılabı gerçekleştirdi. Sermaye’nin ezberini bozdu. Hala tepetaklak gidiyor. Bilmelisiniz ki dünyada olanlar hep takdiri ilahidir. O kâfirler istemese de O nurunu tamamlayacaktır. Olmuş olanlar hep iyidir. Sizin sadece bizim ne yapmamız gerektiğimiz üzerinde durmanız gerekir.
1900’lardan beri her 10 yılda bir Sermaye bir keyd yapıyor ama biz her 10 yılda bir adım atıyoruz. Şimdi 2010’un adımını atıyoruz. “Adil Düzen”in Millî Görüşü oluşmaktadır. 2019 yılında “Adil Düzen”in istiklal savaşı başlayacaktır. İnkılaplar 2033’te tamamlanacaktır yani içinde bulunduğumuz asrın üçte birinde.
Öz Türkçe ile:
“Bunlar ikisi büyücülerdir. Bizi yurdumuzdan büyüleri ile çıkarmak istiyorlar. Bizim yolu örnek alıyorlar.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Bunlar iki sahirdir. Bizi arzımızdan ihraç etmeyi irade ediyorlar. Musla tarikatımızı zihab ediyorlar.”
QAvLUv EiN HAvÜAvNı La SaXıRAvNı YuRIyDAvNı EaN YuPRiCAyKuM MiN EaRWıKuM BiSİXRiHiMAy Va YaÜHaBAv BiOaRiQaTiKüMü eLMüSLAy
قَالُوا إِنْ هَذَانِ لَسَاحِرَانِ يُرِيدَانِ أَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ أَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَرِيقَتِكُمُ الْمُثْلَى (63)
***
فَأَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ
Fa EacMiGUv KaYDaKuM (FaEFGıLUv FaGLaKuM)
“Keydinizi icma’ edin”
كَيْد yapmak Firavun’un ve Sermaye’nin taktiğidir. Sermaye’nin dünyayı sömürme araçları vardır;
a) Dolar,
b) Basın,
c) Terör,
d) Silah
Bunlar birbirleri ile ortak plan yapar. Doları ile Sermaye ortak işyerleri yapar ve tüm insanları işleri ile kendi emirlerine alır. Rüşvet kullanarak bürokratları emrine alır. Rüşvet almayan ve emrine girmeyen işadamları ve bürokratlara basını/medyası ile saldırır. İftiralar atar yahut daha önce işlettiği kötülükleri ortalığa döker. Böylelerini yükseltir ve makama getirir. Bununla da yola getiremezse mafyayı harekete geçirir ve silahlı tehditlerle kişileri yola getirir. Yine de başaramazsa savaş çıkarır ve birbirlerine saldırtır.
“Keydleri icma etmek” demek bugün bunları birleştirip birlikte kullanmak demektir.
Biz 1960’larda bunun böyle olduğunu keşfettik. Ama korkmadık. Kur’an’ın yolunu takip ettik. Allah bizi korudu ve bugün varız. Dünyayı tebliğ ile uyarıyorduk.
Bugün Sermaye kendi içinde boğuşuyor. Siyasetle boğuşuyor. Halk ekonomisi ile (kayıtsız ekonomi ile) boğuşuyor. Gelişmekte olan partilerle ve halk örgütleri ile boğuşuyor.
Hep cem ettiler ve üzerimize öyle geldiler. Ama bütün bu saldırılara rağmen hep Allah’ın dediği olmaktadır. Mağlup oluyor ve cehennemde haşr oluyorlar.
ثُمَّ ائْتُوا صَفًّا
ÇümMa iETUv SafFan (ÇümMa iFGıLUv FiGLan)
“Sonra da bir safta ityan edin”
Savaşlarda usul vardır. Cepheler kurulur ve iki taraf sıraya girer. Düşmana gizlice yavaş yavaş yaklaşılır. Kimse kendi başına hareket etmez. Uygun seviyede yaklaşılınca ateş edilir. Savunmada da düşmana yaklaşıldığında hız önlenir. Menzile girildiğinde bedeni savunmaya geçilir. Yeteri kadar menzile yaklaşmadan saldıranlar veya savunanlar mağlup olurlar.
Türk ordusu düşmanı erken saldırıya mecbur eder yahut geri çekilerek saldırıyı geciktirir. Bu hususu belirleyecek bir bilgisayar programı yoktur, onu komutan o esnada belirler. Zamanında çıkışlar galibiyeti sağlar.
Bunu Firavun da bilmektedir. Askerlikte bilinmektedir. Firavun ordusu bu klasik usullerle alana gelmektedir.
وَقَدْ أَفْلَحَ الْيَوْمَ
Va QaD eFLaXa eLYaVMa (Va QaD iFGaLa eLYaVMa)
“Ve elyevm iflah etmiştir”
Savaşta kullanılan silahların başında bilgi silahı gelir. Bu çevredeki insanları güçlü olduğuna veya haklı olduğuna inandırmaktır. Firavunla karşılaşma yapıldığında çevre güçlü olduğuna veya haklı olduğuna inanırsa yanında olur. Yani yalnız haklı olmak yeterli değildir, yalnız güçlü olmak da yeterli değildir.
Peygamberler haklı olduklarını ilimleri ile gösterdiler. Çevrelerini dinlerine inandırdılar. Güçlü olduklarını hak uğruna ölümü göze almakla elde ettiler. Batıda bir söz vardır; ölümü göze alandan daha güçlü silah yoktur. Biliyorsanız ve inanıyorsanız galip geleceksiniz demektir.
Görünürde silah ve servet sahibi iseniz galip gelirsiniz. Kalabalık iseniz galip geleceksiniz sanırsınız. Akevler denemesinde ilmi çalışmalar yapıldı ve “Adil Düzen” ortaya kondu, bir de yönetenler cesaret gösterdiler. Sıkıyönetim ve tehditler onları yıldırmadı. Çalıştılar, denediler ve böylece galip geldiler.
Dün bildikleri bugün bildiklerinin onda biri kadardı. İmanlarında zafiyet var mı, bunu bilemiyoruz. Seminer okuyucuları yüzlere indi. Bu korkmak demektir. Geri çekilme olabilir. Birden okuyucu artarsa o zaman doğru yoldayız demektir. Bu, artış yeniden olabilir. Firavun erkânı da bunları bilmektedir.
مَنِ اسْتَعْلَى (64)
MaN İSTaGLAy (MaN EiSTaFGaLa)
“İsti’la eden”
اسْتَعْلَى علو kökünün istif’al babından gelir. Yukarıya çıkma demektir. İstif’al babı talebi gerektirir yani bir şeyi istemek için gelir yahut dönüşmek için gelir. اِسْتَحْجَرَ demek ‘taşlaştı’ demektir. اسْتَعْلَى Üste geçme, üst duruma dönüşme demektir.
علو kökünden fiilin ismi olmuş ve gel! anlamındadır. Vadinin yüksek tarafının adı olan عُلُو ‘yücel’ anlamındadır, ‘burada bulun!’ anlamındadır.
ع etkiyi, ل belirliliği, و birliği ifade eder.
YORUM
Mısır devletini düşünün, bir de Harun ile Musa’yı düşünün. O büyük güce rağmen bir de görüşmeleri düşünün. Peki, bu iki kişiden koskoca Mısır’ı ve Firavun’u korkutan nedir?
Haklı olmak. Musa ve Harun’un hiçbir güçleri yoktur, sayıları da sadece ikidir. Daha İsrail oğulları bile onların yanında değildir. Haklı olmanın sağladığı işte böyle bir güç vardır.
Bugün de Sermaye o kadar güçlü olmakla beraber haktan korkmaktadır. Tüm görünür güçlerini harekete geçirmektedir. Doları var. Atom bombası var. Üniversiteleri var. 1900’lerde dinlere cephe aldı. Ilımlı İslam benzeri ifadeleri diyen var. Şimdi Gülen cemaati ile Millî Görüşten korkmaktadır, üstelik onların yöneticileri hakka sahip olmadıkları halde korkmaktadır. Kur’an’a inanan bir halk var. Başları koparılmış bir Kur’an ehli var, yine de Sermaye korkudan titremektedir.
Bu seminerleri okuyanlar bilsinler ki biz Harun ve Musa’dan daha zavallı bir durumdayız. Musa’nın asası bizde yok. Sermaye bizden değil Kur’an’dan korkuyor. Yapraklar arasında sıkıştırılmış 1000 sene önceki görüntüsünden korkuyor. Kur’an mucizesi üçüncü binyılı düzenleyecek. Onu onlar da biliyor ve korkularından titriyorlar.
Öz Türkçe ile:
“Oyunlarımızı toplayalım. Sonra birlikte karşı duralım. Bugün üstün gelen kazanmış olur.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Keydimizi’ icma edelim. Sonra bir saf olarak ityan edelim. Bugün kim isti’la ederse o iflah olur.”
Fa EaCMiGUv KaYDaKuM ÇumMa iETUv ÖafFan Va QaD EaFLaXa eLYaVMa MaN iSTaGLAv
فَأَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفًّا وَقَدْ أَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلَى (64)
***