***
TAHA SÛRESİ - 18. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
***
ثُمَّ اجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدَى (122) قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَمِيعًا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى (123) وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى (124) قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنْتُ بَصِيرًا (125) قَالَ كَذَلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَلِكَ الْيَوْمَ تُنْسَى (126) وَكَذَلِكَ نَجْزِي مَنْ أَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِآيَاتِ رَبِّهِ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَشَدُّ وَأَبْقَى (127)
***
ثُمَّ
“Sonra”
Şeytan secde etmemiş, Âdem de yasak ağaçtan yemişti. Yeryüzü insanının kaderi çizilmişti. Allah şeytanı da Âdemi de kendi hallerinde serbest bıraktı. Gerek Âdem’e gerek iblise Yeryüzü öğretilecekti. Yeterli bilgi verilmiş, artık Yeryüzünü tanımışlardır. Bunun için zamanın geçmesi gerektiği için burada ثُمَّ gelmektedir.
Savaş bittikten sonra barış zamanına geçmeden önce geçici bir zaman vardır. Henüz harp evzarını bırakmamıştır. Bundan dolayıdır ki 15 Temmuz’dan sonra bir geçici halin ilanı doğru bir durumdur. Yapılan hata ne idi?
Soruşturma ve yargılama 15 Temmuz darbeci kadroya verildi. Onlar da kendilerini deşifre etmemeleri için suçsuz insanları hapse doldurup zulmediyorlar.
Asker hep sivil mahkemelerde yargılandı. Hep beraat etti çünkü askerler hakimdi. Onlar tarafsız oldukları gibi ölümü göze alan kimselerdir. Erdoğan’ın yapacağı neydi?
Ya hakemlerden oluşan bir yargıya verecekti ya da sıkıyönetim ilan edip yargılamayı askeri mahkemelere bırakmalıydı. Suç işleyen polis, suçluyu yakalayacak polis! İşte bugünkü zulüm bunun için devam etmektedir.
Belli bir zaman geçtikten sonra ثُمَّ gelmiştir. İşte, Âdem’in peygamber yapılması zamanı gelmiştir. Suçlu olan Âdem sadece affedilmemiş, aynı zamanda peygamberlik makamına yükseltilmiştir. Fethullah Gülen’i de getirip Diyanet İşleri Başkanı yapabilirsin. Allah yapmış, Âdem’i affetmiş ve peygamber yapmıştır.
اجْتَبَاهُ رَبُّهُ
iCTaBAvHu RabBuHUv (İFTaGaLa FaGLuHUv)
“Rabbi onu ictiba etti”
“Caby etmek” demek meyveyi dalından koparıp sepete koymak demektir.
Peygamberler irsalden veya ba’stan evvel ictiba ederler, hazırlanırlar. Allah kendi düzenini yürütmek için görevlileri yetiştirir, sonra görev verir. Bugün de okullara öğrenciler alınmakta, yetiştirilmekte ve sonra göreve yerleştirilmektedir. Okul dönemi cibayet dönemidir.
Bize ne kadar hukukçu gerekiyorsa hukuk fakültesine o kadar öğrenci alırız. Ne var ki mikroda planlama yetkimiz yoktur, sen şu fakülteyi sen bu fakülteyi okuma deme yetkimiz yoktur. Makroda planlama yapacağız, mikroda müdahale etmeyeceğiz.
Bunu nasıl yaparız?
Beş yıl sonraki nüfusumuzu ve doktorumuzu tespit ederiz. O yıl doktor olacakların sayısı çoksa bu fakülteye girmeyi zorlaştırırız, azsa kolaylaştırırız. Bunun için her meslek sahibinin ilk baremini ona göre ayarlarız. Yıllık terfiler her meslek için aynıdır. Sadece ilk başlama baremi sadece o yılın terfisi için farklıdır. Halk onunla fakültesini tercih eder.
فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدَى (122)
FaTAvBa GaLaYHi Va HaDAy
“Onun tevbesini kabul etti ve hidayet etti.”
İctiba ettikten sonra tövbeyi kabul ediyor ve ona hidayet ediyor.
Bizim için Gülen önemlidir. Önce milyonlarca insana zulmetmeyiz. Onu ictiba ettiğimiz zaman milyonları değil belki yüz milyonlarca insanı kazanacağız. Sonra o bizim yanımızda olduğu zaman Sermaye Müslümanları kullanamaz. İnanmışlar arasındaki düşmanlık biter. Dünyadaki teşkilatı böylece Sermaye kullanacağına biz kullanmış olacağız. O kötü bir insansa bile, onun etrafında toplanan insanlar iyidir, onlara zulmetmemiş oluruz.
İşte, cibayet ettikten sonra onun tövbesini kabul etmeliyiz. ABD’ye hapishanemizdeki rahibi vermeli ve biz de suçlu olarak değil vatana dönmesi için ona izin vermeliyiz. Ona tekrar sembolik olarak itibarını iade etmeliyiz. Yönetimi ona vermeliyiz demiyorum.
Aynı şeyi Öcalan için de söylüyorum.
تَابَ fiili إِلَى harfi ceri ile geldiği zaman insanların Allah’a dönmesidir, günahlardan vazgeçmesidir. عَلَى ile kullanıldığı zamanda tövbeleri kabul etmesi anlamındadır. Rabbi onun tövbesini kabul etti. “Rabbi” kelimesini getiriyor. Çünkü rab sıfatıyla tövbesini kabul ediyor.
Biz intikamcı değiliz, terbiye etmek amacıyla ceza veririz. Çocuğumuza kızarız, hatta tokat atarız ama sonra döner onu severiz. Bizim herkese karşı davranışımız bu olmalıdır. Kur’an diyor ki; ihanet etmelerinden korkmayın, biz sizi koruruz.
Tövbeyi kabul etmemiz yeterli değildir. Sonra ona hidayet etmeliyiz yani anlaşma yapmalıyız. Hakem kararlarına o da biz de razı olmalıyız. Bu dünyayı biz yaratmadık, Allah yarattı. Biz Allah’ın emrine uyarız da batarsa batsın, çünkü sahibi O’dur, isterse batırır. Batıracaksa biz batmaktan kurtaramayız, batırmayacaksa da kimse batıramaz.
Gerçek olan şudur ki; S. Demirel ve T. Özal ABD ile anlaşarak Gülen cemaatini ortak çıkarları için kullandılar. ABD’de Sermaye ile devletin arası açılınca Güleni kendi iç savaşları içinde kullandılar. Gülen hata etti, Sermaye tarafı oldu, şimdi onun cezasını çekiyor. Biz tekrar ABD ile anlaşır aynı teşkilatı ortak çıkarlarımız için kullanabiliriz.
YORUM
TAHA Suresi’nde birçok sıradan olmayan ayet vardır. Bu Taha Suresi’ne mahsustur. 1) Kur’an’ı sana şakavetin için indirmedik diyor, böylece en küçük baskıya izin vermiyor. 2) Seni nefsim için istina’ ettim diyor yani özel olarak yetiştiriyor. Türk Milleti’ni özel olarak Adil Düzen için yetiştirdi. 3) Bugünkü düzenin ise Adem’in iradesi ile takarrur ettiği ifade ediliyor. 4) Âdem’i seçtikten sonra tövbesinin kabul edildiğini bildiriyor.
Her şey çizilmiş ve takdir edilmiştir. Endişe edeceğimiz bir şey yoktur. Sermaye dünyayı karanlık gösterip üzüyor. Hiç üzülecek tarafı mevcut değildir. Bir defa, her zaman size söylediğim gibi üçüncü cihan savaşını Sermaye gücü yetse bile çıkaramaz. Çünkü Müslümanları bölemedi, birbirlerine düşman edemedi. Sünni-Şii ayırımı tutmadı, Arap-Acem ayırımı hiç tutmadı. Suriye’ye girdik, Suriye halkı bizi neşe ile karşıladı, 4000 TIR’lık silahlarla donatılmış eşkıya silahları bırakarak kaçtı. Bunlar yetmemiş gibi bir Arap (Katar) Emiri 15 milyar dolar ile Türkiye’ye geliyor ve Allah bizimle, sizinle beraberim diyor.
AK Parti inadında ısrar ederse batabilir ama Türkiye dimdik ayakta kalacak ve Türkiye üçüncü binyıl uygarlığının kurucusu olacaktır. İkinci Kur’an uygarlığını kurma görevi ona verilmiştir. Bizim Yalova’da yaptığımız girişimler de müspet istikamette ilerlemektedir. Bünyamin Demir hala kuyudan çıkamadı. Ankara hala yola gelmedi. Kervanımıza yetişecekler, ümidindeyiz.
Diğerinin gelme zamanına daha vardır. Onlar nasr ve fethi bekliyorlar.
Öz Türkçe ile:
“Sonra onun yetiştiricisi onu devirip onun üzerine döndü ve onu yola koydu.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Sonra rabbi onu ictiba edip onun tevbesini kabul etti ve hidayet etti.”
ÇümMa iCTaBAyHu RabBuHUv FaTAvBa GaLaYHi FaHaDAy
ثُمَّ اجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدَى (122)
***
قَالَ اهْبِطَا
QAvLa İHBiOAy (FaGaLa İFGıLAv)
“İkiniz hubut edin diye kavletti.”
هَبْطَة iniş yeri demektir, yokuş ise صَعْدَة olup هَبْطَة onun zıttıdır.
ه havayı, ب geçiş yerini, ط uyumluluğu ifade eder.
Böylece Kur’an cennet yerinin yüksek yerde olduğunu ifade etmiş oluyor. Ben yeryüzünde halife yaratacağım dediğine göre cennet yeryüzündedir. “İhbit” dendiğine göre de yüksek yerdir.
Bugün yer DNA testi ile bulunmuştur. İnsanda 33 nesilde değişen genler vardır. O genin yüzdesini tespit ederek kaçıncı neslin insanı olduğu bulunmaktadır. Renk genlerinin tamamını taşıyan insan Nil’in çıkış yerlerinden bir köyde bulunmuştur. Oradan Nil’in aşağı sahillerine indiklerinde tespit edilmiştir. Tevrat ve Kur’an’da bunlar bildirilmiş, yirminci yüzyılın ilmi ispatlamıştır. Belki binlerce böyle bilgiler vardır, bugünkü müspet ilimce kanıtlanmıştır.
İkiniz inin denmektedir. Çocukları orada doğmuş mu idi? Bu ifadede çocuklar henüz doğmamıştı ama ‘bazınız bazınıza a’duvdur’da çoğul kullanıyor. Demek ki doğmuşlardı ama henüz baliğ olmadıkları için onlar değil de yalnız Âdem ve eşine hitap etmektedir.
Emir ikisine verilmiştir. Birlikte ineceklerdir. Birinin inmesi yeterli değildir. جَمِيعًا denmektedir. İneceklerse birlikte ineceklerdir.
Kur’an’da böyle emirler vardır. Yapılacaksa birlikte yapılacak, teker teker ve ayrı ayrı yapılması gerekli değildir. Bir masayı dört kişi kaldıracaksa hep birden kaldırılır. Ayrı ayrı masayı kaldırma farz olmadığı gibi bazen geçerli de değildir.
مِنْهَا جَمِيعًا
MiNHAv CaMiGan (MiNHAv FAGIyLan)
“Oradan birlikte”
Buradaki هَا zamiri “cennet” kelimesine gitmekte yani Âdem’in ilk yaratıldığı yaz kış meyve veren ve yüksek yerde olan cennet kelimesine gitmektedir. Birlikte emriyle tek başınıza inmeye kalkışmayın, çocuklarınızı da yanınıza alın demektir.
Artık Yeryüzü insanının kaderi çizilmiştir. İblis ve Âdem’in davranışları ile biz Âdem’in çocukları ve iblisin töremesi yeryüzünde şimdi yaşadığımız düzeni yaşayacağız.
Bu bizim için iyi midir kötü müdür?
Okul sınavlarına girmek için uğraşıyorsunuz. Girerseniz kazanırsınız veya kazanamazsınız ama girmeyi istemez misiniz? Biz de imtihanlara alınıyoruz. Çalışırsak sınıfımızı geçeriz, çalışmazsak kalırız. Kalmamız kötü değil mi?
Kalsak bile hepten kovulmayız, okuldan ihraç edilmeyiz, cehennem denilen yere gider orada eğitiliriz. Belki de oradan tekrar cennete gideriz. Orada da ıslah olmazsak, ıslah oluncaya kadar orada kalırız. Bu durum da yani cehennem bile bizim için ihsandır. Allah bize zulmetmez.
بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ
BaGWuKuM LiBaGWın GaDuvVun (FaGLuKuM LiFaGLin FaGUvLun)
“Bazınız bazınıza a’duvsunuz.”
عُدْوَة vadinin bir yakasıdır. Askeri cepheler vadilerde kurulur ve savaş vadide cereyan eder. Futbol maçı oynanırken iki takım vardır, her takımın kalesi vardır, her kale tarafı udvedir, takımlar birbirlerinin aduvvudur.
Allah yeryüzünde iki takım kurmuştur. İki takım da insanlardan oluşmaktadır. Takımların birini peygamberler ve iyi insanlar yönetiyor, diğerlerini şeytan ve kötü insanlar oluşturuyor. Yarış başlıyor ve bazen biri bazen biri kazanıyor. Takımlardan kötüler yıkmakla görevlidirler. Beceriksiz kötü oyuncuları devre dışı bırakırlar. Diğeri ise iyi ve becerikli oyunculardan oluşur. Bunlar yıkıcı değil yapıcıdırlar.
Kötü oyuncuların görevi iyi oyunculara karşı olmadır. Çünkü tek taraflı oyun oynanmaz. O halde bize kaşı olanlar da Allah’ın bize ihsanıdır. Ona göre oynayabiliyor ve başarımızı ortaya koyabiliyoruz. Erdoğan’ın muhalifleri olmasaydı, karşı cephesi olmasaydı, ordu ve halk onu oralara çıkarır mıydı, biz ona oy verir miydik?
O halde bizim görevimiz muhaliflerimizi yenmektir, onları yok etmek değildir. 15 Temmuz’da yendik. Şimdi onları yok etmeye çalışıyoruz. Bu yapılan yanlıştır. Şimdi ikinci oyuna hazırlanmalıyız. İkinci darbe girişiminde bulunurlarsa orada da yenmeliyiz. Darbeyi önlemek demek maç yapmak demektir. Oysa maç kıyamete kadar devam edecektir.
Sermaye veya Hıristiyanlar kendilerini iyiler arasında koymaktadırlar. Şimdiye kadarki başarıları onları hak yolunda olduklarına inandırmaktadır. Oysa uygarlıkların ömrü 1000 yıldır, 500 yılda kurulur, 500 yılda çökerler. Sultan Fatih’ten sonra biz yeniliyoruz. Şimdi yenme sırası bize gelmiştir. Biz hukukta inkılap yaptık, onlar teknikte inkılap yaptılar. Şimdi de sıra yeni tekniğin yeni hukukunu oluşturmadır. Nöbet sırası bize gelmiştir.
Batılılar bunu göremiyorlar, görmek de işlerine gelmiyor. Ama daha acayip olanı, Doğulular da hala onların peşinde koşuyor, tatillerini bile oralarda yapıyorlar.
Evet, bu dünya düzeni budur, doğu-batı çekişmesi veya yarışması ve bu yoldan insanlığın uygarlaşmasıdır. Dört boyutlu uzayda uygarlaşmış dev insanlığın gelmesidir.
Ahirette iki türlü insanlık olmayacaktır. Asıl insanlık cennet insanları tarafından oluşturulacak, cehennem ve Araf cennetteki insanlığın arka bahçesi olacaktır. Çöplük yeri olacak, orada alıkonulanlar cennete alınmayacaklardır.
فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنِّي هُدًى
Fa EimMAy YaETiYanNaKuM MinNIy HuDan (Fa EimMa YaFGıLanNaKuM MinNIy FuGLan)
“Benden size hidayet her ityan ettiğinde”
Burada يَأْتِيَنَّكُمْ إِذَا مَا olması gerekir. Mutlaka hidayet gelmeyecek mi?
Gelip gelmemesi muhtemeldir ki إِمَّا getirilmiştir.
Evet, iki bakımdan muhtemeldir. Her iki tarafa hidayet gelmemektedir. Hidayet yalnız iyi tarafa gelecek. Kötü taraflar hidayeti iyi tarafa gelenlerden öğreneceklerdir. Allah’ın iyi taraflara yaptığı ilk iltimas budur. Batılılar Doğuluların inkılabından yararlanacaklardır. Onların inkılapları üzerinde inkılaplarını kuracaklardır.
إِنْ gelmesinin başka bir hikmeti de şudur. Hidayet her zaman gelmeyecek, zaman zaman gelecek, sürekli gelmeyecektir. هُدًى kelimesi burada nekredir. Çünkü her bin yılda bir gelen hidayet farklıdır.
Şimdi siz merak edin, Alusi’yi açıp bunları nasıl yorumlamışlar görün.
Demek ki her bin yılın hidayeti ayrı olacak ve bir tane olacaktır. Bir uygarlık döneminde iki hidayet gelmeyecektir. Bediüzzaman’ın başlattığı ve Akevler’in geliştirdiği, Millî Görüş’ün dünyaya yaydığı hidayetten başka hidayet yoktur.
Diyebilirsiniz ki Araplarda İhvanı Müslimin, Pakistan’da Mevdudi cemaatleri yok mudur? Onlar 1000 sene önceki hidayeti yaşatmaya çalışmaktadırlar. Kur’an’ı yeniden yorumlamayı denememektedirler. Oysa Bediüzzaman Kur’an’ı yeniden yorumladı. Akevler ise bunu hem geliştirdi hem de aynı zamanda uyguladı da.
Burada مِنِّي diyerek her dönemin âlimleri tarafından yapılan içtihat ve icmaların O’ndan geldiğini ifade etmiş oluyor. Hidayeti biz ortaya koymuyoruz. Allah bize söyletiyor. Size düşen sözlerimizin O’ndan mı geldiği yoksa bizim katkımızın mı olduğu hususlarını incelemektir. Allah size de bu imkânı vermiştir. Birliğin olması için birine söyletiyor ama diğerlerini ona uymak zorunda bırakıyor. Sadece her söze kulak verin ve siz kendi icma ve içtihatlarınıza dayanın diyor.
Bu bakımdan هُدًى kelimesi nekredir. Çağlara göre farklı olduğu gibi topluluklara göre de farklıdır. Farklılık ayrılık manasında değildir. Birlik içinde farklılık. Göz ile kulak farklıdır ama ayrı değildirler.
فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ
FaMaNi itTaBaGa HuDAyYa (FaMaN, İFTaGALa FuGLAyYa)
“Hidayetime kim ittiba ederse”
Kur’an’ın erişilmez belagati buradadır.
Burada اِتَّبَعَنِي denmiyor da اِتَّبَعَ هُدَايَ denmektedir.
Süleyman Karagülle’nin söylediklerine herkes kulak vermekle yükümlüdür; diğer sözlere kulak vermekle yükümlü olduğu gibi. Ama hiçbir kimse Karagülle dedi diye onu benimseyemez. Evet, söyledikleri içinde Allah’ın söyledikleri vardır ama kendi fikirleri karışmıştır. Ona uymak şirktir, hatta bu nebi olsa bile şirktir. O sözün Allah’a ait olduğuna kanaat getirirse ona uyacaktır. Bu sebeple ona uyan dememiş de hüdama kim uyarsa demiştir.
Bu kuralları müçtehitler koydular. Kur’an’ın bu manalarını anlayarak değil sünnete uyarak; şimdi biz Kur’an’da bunları delillerle göstermiş oluyoruz. Bu yalnız Kur’an’ın Allah sözü olduğunu ispatlamaz, Muhammed’in Allah’ın resulü olduğunu ispatlar, asrındaki müçtehitlerin icmalarının ne kadar isabetli oluğunu ispatlar. Ben Şiileri de Ehli Sünnetten sayıyorum. Bu Ehli Sünnet anlayışının isabetliliğini de gösterir.
فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى (123)
Fa LAy YaWilLu Va LAv YaŞQAy (Fa LAy YaFıLu VaLAv YaFGaLu)
“Ne dalalet ne de şakavet eder.”
Bu Allah’ın bize en büyük müjdesidir. Her söze kulak verip ondan ahsenini seçersek, bu sözlerin içinden bu sözler Allah’ındır diye kanaat getirdiklerimize tabi olursak, artık yanlış da yapmayız, şaki de olmayız.
Yine burada bir şeye dikkat etmekteyiz. “فَمَنْ آمَنَ demiyor, فَمَنِ اهْتَدَى demiyor, فَمَنِ اتَّبَعَ diyor. Yani onu kim uygularsa.
İşte, Millî Görüşçüler ile Gülencilerin hataları buradadır. Onlar Adil Düzen’i Kur’an düzeni kabul ettiler ama uygulamayı ertelediler, ittiba etmediler.
Akevler buna son derece uymaktadır. Her söze kulak verecek, Kur’an’a da kulak verecek, hak bildiği şeyi de uygulayacak. Seminerleri Yenibosna, İzmir, Üsküdar, Medhal ve Ankara takip ediyor. Başka merkezlerde takip edenler bu yerleri birkaç defa okusunlar. Herkes edebiyatla kalmamalı, tabi olmalıdır, amel etmelidir.
Diğerleri bizi baştan reddediyorlar. Kulak bile vermiyorlar. Birbirlerini kötülemekle veya Sermaye’nin oyalaması ile futbol seyredip onunla oyalanıyorlar. Onlar bizi ilgilendirmiyor. Biz bizden sorumluyuz.
Öz Türkçe ile:
“İkiniz oradan birlikte ininiz. Birbirinize karşı olacaksınız. Size benden bir gidiş yolu gelecek. Kim benim yoluma uyarsa o aşmayacak ve azmayacak.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Oradan ikiniz cem’an hubut ediniz. Bazınız bazınıza a’duvsunuz. Benden size bir hidayet ityan edecektir. Hidayetime kim ittiba ederse o dalalet etmez şakilik de yapmaz.”
QAvLa ihBiOAv MiNHAv CaMIyGan BaGWuKuM LiBaGWın GaDuvVun Fa İmMAvYaETiYanNaKuM MinNIy HuDan Fa MaN itTaBaGa HuDAyYa FaLAv YaWılLu Va LAy YaŞQAv
قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَمِيعًا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى (123)
***
وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي
Va Man EaGRaWa GaN ÜiKRIy (Va MaN EaFGALa GaNFIGLIy)
“Ve kim zikrimden i’raz ederse”
“İ’raz etmek” yan çizmek yani kulak vermemek demektir.
“Zikrime kim kulak vermezse” diyor, “tabi olmazsa” demiyor. Çünkü zikri alabilmesi için önce ona kulak vermelidir. Ben bu dünyaya geldim. Bana bunca nimetleri vermiş. Kâinatta her şey görevli, kimse boşu boşuna yaratılmamış, ben de avare avare dolaşayım diye yaratılmadım. ‘Acaba beni yaratan bana ne görev vermiş’ diyecek ve herkesle müzakereye girişecek. Her söze kulak verecek. ‘Acaba beni var edenin benden istediği nedir’ diyecek. Önce bunu tespit edecek. Ondan sonra ona uyacak.
Evet, söylenenlerin içinde doğrular var, yanlışlar var. Görevimiz kendi aklımızla doğruları yanlışlardan ayırma, sonra ona uymadır. Allah doğruları başka insanların sözleriyle bildirir. Böylece hep aynı şeyleri duyarız. Hepimiz ayrı ayrı bilseydik birbirimizin ne bildiğini bilemezdik ve birlikte hareket edemezdik. Şimdi Allah’ın bizden istediklerini hepimiz hepimizden duyuyoruz. Bize de akıl vermiş, doğruları yanlışlardan ayırabiliyoruz.
İnsanı yücelten ve yücelttiği kadar onu topluluğun en yararlı üyesi yapan başka kural var mıdır? Karşılaştırın bakalım; hakaretlerle dolu tartışmalardan sonra alınan oy sayısıyla kurulan demokrasi nerde, Kur’an’ın kurduğu demokrasi nerde?
Erdoğan ve Ak Parti bu anayasayı getirmiş, o pislik düzen içinde kendisini kötüler içinde daha kötüsünü seçmekle uğraşmıştır ve sorunlar çözümlenememiştir.
فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا
FaEnNa LaHUv MaGıŞaTan WaNKan (FaEnNa LaHUv FaGıyLaTan WaNKan)
“Onun için dank maişet vardır”
ضِنَاك kalçalarıyla aşırı şişman olan demektir.
ضنك Kur’an’da 1, ضنن de 1 defa geçmektedir. Toplam 2 eder.
ض zararı, ن belirsizliği, ك oluşu ifade eder.
Evet, ضنك demek aşırı kilo demektir, aşırı varlık demektir. Böyle olan toplulukta dengesizlik doğar. Yani nasıl zayıflık vücut için kötü ise şişmanlık da öyledir, kötüdür. Bugünkü tıp aşırı kilo ile savaşmaktadır. Topluluk da aşırı servetle savaşmaktadır. Ekonomi tüketim ekonomisi üzerine oturmuştur. Bir taraftan sefalet diğer taraftan sefahat, adil olmayan bir bölüşme, sömüren ve sömürülen düzen anlamındadır.
Öyle bir düzen kurmalıyız ki her şey kararınca olmalıdır. Açlık olacak, doyma olacak, insanı acıkmaz hale getirmeliyiz, doymaz hale getirmemeliyiz. Denge kurmalıyız. Acıkınca doymalı, doyunca fazlasını yememeli. Ekonomide eksik üretim ne kadar yanlışsa, fazla üretim de o kadar yanlıştır. Bununla beraber insan enerjisini ve zamanını boşa harcamamalıdır.
Kur’an’ın kurduğu düzende kademe kademe denge vardır.
a) İnsan yıllık ihtiyacını karşılayacak miktarda üretim yapacaktır.
b) İnsan artan zamanını imarda harcamalıdır yani yeryüzünü daha çok insanın yaşayacağı şekle sokmalıdır.
c) Sonra kendilerine imkânlar sağlanan insanlar daha çok üretmeli ve çoğalmalıdır.
d) İnsanlar artan zamanlarını uygarlaşmada yani ilim elde etmek için çalışarak geçirmelidir. İnsan her an imkânı nispetinde ilmini artırmalıdır. Namaz, zekât, oruç ve hac bu artan zamanları değerlendirmek içindir, öğrenme ve araştırma içindir.
Hayatlarını bu düzen içinde geçirenler aşırılıklardan kurtulmuş olurlar ve ne zayıflar ne de şişmanlarlar.
وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى (124)
Va NaXŞuRuHUv YaVMa eLQıYAvMaTi EaGMAv (Va NaFGaLuHUv eLFiGAvLaTi EaFGaLu)
“Ve kıyamet yevminde onu a’mâ haşr ederiz.”
Demek ki her söze kulak vermeyip yan çizenler için dünyada sıkıntılı varlık söz konusu iken, yokluk değil işe yaramaz sıkıntı olan varlık, içki ve kumara harcanan zaman. Ahiretteki ceza ise kör haşr olmadır.
Bu ne demektir?
Allah bu dünyadaki işlenen günahların ne kadar günah olduğunu anlatmak için orada onunla cezalandırılır. Altın ve gümüş kızdırılır, alın ve yanlar dağlanır. Yan çizenler kör, dilsiz ve sağır olanlar mezardan kalktıkları zaman gözleri görmeyecektir. Allah dünyada onlara göz verdi ama görmediler, kulak verdi ama dinlemediler, beyin verdi ama düşünmediler. Onlara, onları kör etmekle ne kadar kötülük yaptıklarını anlatacaktır.
Bugün bize kulak vermeyen, bizim doğru sözlerimizi duymayan, bizimle olmayan kardeşlerimizle birlikte yürüyeceğiz. Onlar kör, biz açık gözler ile yürüyeceğiz. Fazla ceza verilmeyecek. Mahkemeye gelinceye kadar kör gelecekler. Sona gözleri açılacak ve bizim gibi onlar da normal soruşturma ve savunma imkânına uğrayacaklardır.
Allah zalim olmayan, mücrim olmayan hiçbir kimseye azap etmeyecektir. Bu kardeşlerimize de azap etmeyecek, sadece onların yaptıklarını onlara hatırlatacaktır. Ahiretteki cezalarda böyle hafif cezalar da olacaktır.
Bu dünyadaki maişeten dankeyi şimdi yaşıyoruz. Ak Parti bu durumu yaşatmaktadır. Büyük sıkıntılara girilmiştir. Tek çözüm vardır, Kur’an’a kulak vermek. Bu fiilin sorumlusu Erdoğan değildir, onun çevresindeki kadrosudur. Erdoğan onları Allah’ın yolundadırlar diye topladı, onlar ise Sermaye’nin yolunu tercih ettiler.
Adil Düzeni 50 senedir anlatıyoruz. Necmettin Erbakan bize kulak verdi, S. Zaim kulak verdi, H. Karaman kulak verdi. Dünya bizi dinledi de bu Merkez Bankası sorumlularından biri gelip neden bizimle istişare etmedi, neden yazılarımızı okumadı?
Asıl sorumlu ve asıl kör olarak gelecek olanlar onlardır, bunların içinde hassaten Kur’an’a ve Allah’a inanmış namaz kılan kardeşlerimiz vardır.
Öz Türkçe ile:
“Ve kim beni anmaktan yan çizerse onun için sıkıntılı geçim vardır ve kalkış gününde kör olarak toplanır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve kim zikrimden i’raz ederse onun için dank maişet vardır ve kıyamet yevminde onu amâ olarak haşr ederiz.”
Va MaN EaGRaWa GaN ÜiKRIy Fa EinNa LaHUv MaGIyŞaTan WaNKan Va NaXŞuRuHUv YaVMa eLQiYAvMaTi EaGMan
وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى (124)
***
قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى
QAvLa LiMa XaŞaRTaNIy EaGMAv (QAvLa LiMa FaGaLTaNIy EaFGaLu)
“Rabbim, beni niye a’mâ haşrettin diye kavletti”
İnsanlar öldükleri durumda haşr olacaklar. Nasıl ölmüşlerse, öldükleri yerde ölüm durumları ile haşr olunacaklar. Bazı kimseler ise gözleri görür iken gözsüz haşr olacaklardır. Bunlar şaşıracak, rableri onlarla konuşacak. Çünkü bunlar aslında iyi insanlar olacaklardır. Hep iyilik yapmışlar, sonunda belki de cennete gidecekler ama kör haşr edileceklerdir. Çünkü bunlar dünyada Allah’ın zikrine kulak vermediler. Her söze kulak verip en iyisini aramadılar. Dünyada hakka karşı kör, dilsiz ve sağır oldular. Kendilerini uyaranlar, onlarla görüşüp Allah’ın söylediklerini iletmek isteyenler çıktığı halde kulak ardı ettiler.
Ben tanıdığım kimselerin hata ettiklerini görünce onları uyarmak için görüşme talep ederim. Şahsım için değil, kendileri için talep ederim. Görüşmezler. Üzülürüm. Benim onlardan istediğim hiçbir şey olmaz. Olsa onu yaparlar. Ama kendilerine Allah’ın zikrini ulaştırmak istediğimde kulaklarını tıkarlar.
Bir gün birisinden randevu istedim. Saat 10’a randevu verdi, ertesi gün gittiğimde yerinde yoktu. Belki de sekreteri haber bile vermedi. Benimle görüşmek isteyen bir kimsenin görüşme isteğini geri çevirdiğimi hatırlamıyorum. Hiç zamanım yok, görüşemem demedim.
Siz bu seminerleri okuyanlar, buna çok dikkat edin. Her insan Allah’ın halifesidir. Allah onu size göndermiştir. Söylediklerine kulak verin. Onu değerlendirmek temel ilkeniz olsun. Sonra bir teklifi varsa ilkeniz kabul olsun. Engel varsa reddedin.
وَقَدْ كُنْتُ بَصِيرًا (125)
Va QaD KünTü BaÖIyRan (Va QaD FaGaLTu FaGIyLan)
“Ve oysa ben basir idim.”
Allah insanı mürid (مُرِيد) yarattı, böyle vurdumduymaz yarattı, onu serbest yaptı, sonra da ahirette onu böyle uyaracak ve gerçekleri böyle öğretecek.
Evet, ahirette beraber böyle yürüyecekler.
Biri hamd edecek, diğeri ise istiğfar edecektir.
Bazı gençlerimiz kendi kusurlarını görmüyor, başkalarının kusurlarını görüyor. Ben bu satırları yazarken onlara kızdığım için değil, belki okurlar ve uyanırlar da orada da basir olurlar diye yazıyorum. Yoksa onlar benim için bu küfür dünyasında çok kıymetlidirler, onlara saygım ve sevgim devam ediyor. Benim onlara beni sevdikleri veya saydıkları için sevgim ve saygım vardır. Allah yolunda oldukları için ve bu kötü dönemde hak cephesinde yer aldıkları için sevgim ve saygım vardır.
Ben Erdoğan’a oy verdim, asla pişman değilim, yanlış yapsa da pişman değilim, çünkü ondan daha iyisini yapacak kimse hala çıkmadı.
Allah ahirette bizimle doğrudan konuşacak mıdır; konuşacaksa nasıl konuşacaktır?
Allah bir anda herkesle ayrı ayrı konuları konuşabilir. Yani ben şimdi ancak bir boyutlu konuşabiliyorum, birini dinlerken diğerini dinleyemiyorum, bir sözü söylerken aynı anda başka söz söyleyemiyorum. Ama Allah için böyle değildir. Allah aynı zamanda trilyonlarca insanla konuşabilmekte ve farklı cümleleri birden çıkarabilmektedir. Bu Allah’ın sınırsız güce sahip olmasıdır.
Böyle bir gücün onda olduğu hususu tartışılmıştır. Ehli Sünnet Allah’ın böyle bir güce sahip olduğuna inanmışlardır. Bugün bilgisayarlar aynı anda değişik işlemleri yapabilmektedir. Allah için bu böyle değildir. Allah zaman içinde duymaz, Allah mekân içinde konuşmaz. O zaman ve mekân dışı söylediği ve duyduğu için herşeyi idrak eder. Işıkla görmez. Ses dalgaları ile işitmez. O dalgalardan gelen sinyalleri tahlil ederek idrak eden değildir. O doğrudan seslerin ve ışıkların halikı olduğu için aracısız bilir.
Allah’ı böyle düşünmeyenler sanki Allah her zaman ve her yerde kendileri ile beraber değil sanır ve ondan gizli iş yaptıklarını sanırlar. Oysa Allah her zaman ve her yerde bizimle beraberdir. O’nun bilgisinden hiçbir şey kaçmaz ve O’nsuz bir yaprak bile kıpırdatamayız. Her şeyi doğrudan bilmektedir, kül olarak ve cüz olarak bilmektedir. Böyle bir Allah’a inandığınızda siz emirlere uyarsınız, istisnasız dışına çıkmazsınız.
Öz Türkçe ile:
“ ‘Yetiştiricim, beni neden kör olarak getirdin, oysa ben görüyordum?’ dedi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Rabbim, beni neden a’mâ haşr ettin, oysa ben basir idim diye kavl etti.”
QAvLa RabBi LiMa XAŞaRTaNIy EaGMAv Va QaD KuNTu BaÖIyRan
قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنْتُ بَصِيرًا (125)
***
قَالَ كَذَلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا
QAvLa KaÜAvLiKa EaTaTKa EAvYAvTuNAv (KaÜAvLiKA FaGaLTaKa EFGaLAvTuNAv)
“Bunun gibi sana ayetlerimiz ityan etti diye kavl etti”
İnsanlar başkalarının söylediklerine kulak verirler. Onları anlamaya çalışırlar. Sonra akıllarına danışırlar. Akıllarına yatarsa o içtihat olur.
İşte, Allah’ın ayeti ona gelmiştir. İnsan Allah’ın halifesidir. Yani kendisi için müçtehittir. Allah’la her zaman irtibattadır. Her söze kulak veriyor ve onları kendi akıl süzgecinden geçirerek karar veriyor. İki şeyi tam yapıyorsa sorun yoktur. O Allah’ın ona gelen ayetidir. Sigara içtiği için sigaranın haramlığı ona ulaştığı halde kabul etmiyorsa, bu kimse Allah’ın ayetlerini görmüyor demektir. Anlamada ve tercihte tarafsız olacaksın. Sen Allah’a emretmeyeceksin, O sana emredecek.
Burada “sana ayetlerimiz geldi” diyor, “sana geldi” diyor yani sen istihsan ettiğinde onun doğru olduğunu gördün diyor. İçtihatta hata etmişse sorumlu değildir. Bu sebepledir ki biz Erbakan veya Erdoğan, L. Hocaoğlu veya Hira Karagülle hata yapsalar, onları suçlamayız. O onların içtihadıdır. Samimi olmadıklarına dair delilimiz olmayınca onlar hakkında kötüdürler diyemeyiz. Bu sebepledir ki biz Rothshildler’i de suçlamıyoruz. Ancak kıyamet günü kör yürüyorlarsa, o zaman anlarız ki bunlar içtihatlarına göre amel etmediler. Bu bakımdan biz kimseye kötü demiyoruz, sadece yaptıklarının kötü olduğunu söylüyoruz.
Burada ذَلِكَ değil de كَذَلِكَ denmektedir. Çünkü hiçbirisi doğrudan hakiki manasıyla değildir. Gerçekten unutmamıştır. Unutur gibi olmuştur. Her gün hatırındadır ama bir türlü onu değerlendiremiyor.
فَنَسِيتَهَا
Fa NaSIyTaHAv (FaFaGıLTaHAv)
“Onları nisyan ettin”
Her söze kulak vermemek veya kulak verdikten sonra onu değerlendirip ahsenini bulmamak, bulduktan sonra onu uygulamamak nisyandır. Aldırmazlık nisyandır. Unutmak mazerettir. Ancak hatırladığın zaman hemen tevbe ederseniz mazerettir. Hadiste vardır. Uyur veya unutursanız, uyanınca veya hatırlayınca namazınızı kılınız, bu onun vaktidir. Sana hatırladığın zaman farz olmuştur.
وَكَذَلِكَ الْيَوْمَ تُنْسَى (126)
Va KaÜAvLiKa eLYaVMa TuNSAv (Va KaÜAvLiKa eLFaGLa TuNSAv)
“Ve öylece elyevm sen nisyan edildin.”
Sen nasıl o gün aklında olduğu halde değerlendirmiyor, unutmuş gibi davranıyordun, şimdi de biz seni unutmuş gibi yapıyoruz.
Burada körlük anlatılıyor. Gözü tam görür ama beyne giden sinir uçları götürmez.
Bir tanıdığım anlattı. Gözlerim kör oldu, doktordan doktora gidiyoruz. Bu psikolojiktir diyorlar. Beni bir gün akıl hastanesine götürdüler. Bana söylemiyorlar. Yoksa beni deli mi sanıyorsunuz dedim. Bir gün balkonda otururken birden görmeye başladım. ‘Görüyorum, görüyorum’ diye bağırdım. Kör olmadan önce diş çektirmiştim. Göze giden damarlarım zedelenmiş, görme kabiliyetini kaybetmişim, sonra iyileşince birden görmeye başladım.
Bu göz körlüğü değil beyin körlüğüdür. Sonra beyne gelen 0-1’ler beyinden ruha bir şeyler gönderir. İşte, aslında gördüğün halde görmez olursun. Buna ruh körlüğü diyoruz.
Ruhun şekilleri alabilmesi için Allah’ın her zaman yanında olması gerekmektedir. Allah eğer fişini çekerse o gözü olanları görmez.
Burada beyin ile ruh arasındaki ilişki hakkında ilişkiler mevcuttur. Sürekli olarak bu irtibatı sağlayan bir kaynak vardır. Uykuda bu kaynak kesilmiş olur. Rüyada gözle beyin arası kesilmiş olur. Rüyasız uykuda beyin ile ruh arası kesilmiş olur.
YORUM
İnsanlar kıyamet gününde dirileceklerdir, yargılanacaklardır. Kimileri cehenneme gönderilecek, kimileri orada bırakılacak, dünya hayatına benzer bir hayat yaşayacaklardır. İnsana dünyadaki hataları teker teker sorulacak ve anlatılacak. Bu onu cezalandırmak için değil onu bilinçlendirmek içindir, onu eğitmek içindir. İmtihanı geçenler cennete alınacaklardır. Orada daha üst hayat yaşayacaklardır. Bir gün gelecek araftakiler hatta cehennemdekiler de cennete ulaşacaklardır.
Allah insanı cennette yaşaması için var etmiş, onları uzakta bırakmış, haydi bulun bakalım cenneti demiş. Haritasını vermiş, yolunu göstermiş ama kimileri kulak vermemişler, sağa sola sapmışlar. Yolculuk devam ediyor. Neden bunu yapmış? İnsanlar cenneti kendi emekleri ile hak etsinler de kıymetini bilsinler diye.
Siz bu seminerleri takip edenler; bu hususları aklınızdan çıkarmayın, kendi emeğinizle cenneti hak etme şansı size verilmiştir. Siz kendi kendinizin yaratıcısı oluyorsunuz, tabii ki çok cüzi olarak. Allah sizi muhatap kabul etmiş, daha ne istiyorsunuz. Kur’an’ı okuyup anlamaya başladığınız zaman Allah’la sohbet ediyorsunuz demektir, Meliki Muktedir ile berabersiniz demektir.
Seminerlerde size ağır gelen ifadeler vardır. Ama siz bu sayede Kur’an’daki kelimelerin ve kavramların anlamlarını kavrayacaksınız. Bu seminerlere benden sonra da devam edilecek. Hep yeniden yorumlanacak. Ömür boyunca takip ederseniz Allah’la görüşmeniz o derece artar. Sıkıştınız mı Kur’an’a başvurun, o sorunlarınızı çözer.
Öz Türkçe ile:
“ ‘Böyledir, sana kanıtlarımız geldi. Sen onu unuttun ve bugün de sen unutuldun’ dedi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Böyledir, sana ayetlerimiz ityan etti, sen onu nisyan ettin ve elyevm de sen nisyan edildin diye kavletti.”
QAvLa KaÜAvLiKa EaTaTKa EAvYAvTuNAv Fa NaSIyTaHAv Va KaÜAvLiKa eLYaVMa TuNSAy
قَالَ كَذَلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَلِكَ الْيَوْمَ تُنْسَى (126)
***
وَكَذَلِكَ نَجْزِي مَنْ أَسْرَفَ
Va KaÜAvLiKa NaCZIy MaN EaSRaFa (Va KaÜAvLiKa NaFGiLu MaN EaFGaLa)
“Ve israf edene biz böyle ceza ederiz”
سَرَاف ağaç kurtlarının sebep olduğu tahta tozudur.
“İsraf etmek” demek, insanın gücünü zamanını varlığını boşa harcaması demektir.
Allah bize sağlık verdi, güç verdi. Onu kullanalım diye biz onunla iş yapacağımıza, kendimizi eğiteceğimize, onu boş geçirir kumar gibi yararsız işlere harcarsak israf etmiş oluruz.
سرف 23, سري 51 defa geçmektedir. Toplam 74 (2*37) eder.
İnsanın sağlığı, mülkü, çevresi bir servettir. Bunları kullanmazsa israf etmiş olur. İnsan her söze kulak verecek, en iyisini seçecek ve gücü yettiği kadar onu uygulayacak.
Böyle yapmaz, her söze kulak vermez, içtihat yapıp en iyisini seçmez, seçtiği halde onu uygulamazsa israf etmiş olur. İsrafın içinde imkânı var da çevresine tebliğ etmezse bu imkânı da israf etmiş olur.
Bizim televizyonumuz yoktur, gazetemiz yoktur. Küçük bir internet sitemiz vardır. Onu da kullanmazsak israf etmiş oluruz. Dergi çıkardık, şimdi sadece dört-beş kişi yazıyoruz, diğer arkadaşlar yazmayı bıraktılar. İsraf ediyorlar. Yapmakta oldukları israftan vazgeçip tekrar yazmaya başlamalıdırlar.
وَلَمْ يُؤْمِنْ بِآيَاتِ رَبِّهِ
Va LaM YuEMiN Bi EAvYATı RabBiHİy (Va LaM YuFGıL Bi EaFGAvLı FaGLiHIy)
“Ve Rabbinin ayetlerine iman etmedi”
“İman etmek” emniyete almak demektir. Başkasını emniyete almak manası olduğu gibi kendini emniyete almak demek olur.
“İnanmak” bilmek demek değildir. Şeytan Allah’ı bilmiyor mu idi?
“İman” kavli olmakla beraber, asıl fiildir. Bir şeyi bütün gücüyle yapmaya çalışmak demektir. Rabbinin ayetlerinin bu ayetlerdeki manası biliniyor. Her söze kulak verdikten sonra içtihat yapıp onun içinden rabbinin ayetlerini elde etmedir. Sonra da onun mümini olmak demektir. Yani malıyla ve canıyla o emirleri yerine getirmek için çalışmak demektir.
Böyle yapmayanlar ahirette kör olarak haşr olacaklardır. Kendilerine bu ayetler ulaşmış kimseler gözleri açık geleceklerdir. Kılıçdaroğlu’na böyle bir görev verilmemiştir. Allah’ın ayetleri ona ulaşmamıştır. Ama siz okuyucularıma, Ak Partililere ve Erdoğan’a bu ayetler ulaşmaktadır. Bunların içinde içtihat yapmayanlar ve içtihatlarına göre amel etmeyenler ahirete ruh körü olarak geleceklerdir.
وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَشَدُّ وَأَبْقَى (127)
Va La GaÜAvBu eLEAvPOiRaTi EaŞadDu Va EaBQAv (VaLa FaGAvLu eLFAvGıLaTi EaFGALU va EafgAlU)
“Ve ahiret azabı eşed ve ebkadır.”
Bundan önce anlatılan mümin ve müslim olup günah işleyenlere uygulanacak kıyamet azabıdır. Ahiret azabı ise cehennemdir. Mücrim olanlar, zalim olanlar orada cezalarını çekeceklerdir. Bu sebeple burada وَ harfi ile atfedilmiştir. Kör haşr olmanın dışındaki azaptır. Kör haşr olma Ahiretin değil kıyamet gününün azabıdır.
Bu ayetten öğreniyoruz ki cehenneme gitmeden önceki hayat ahiret hayatı değildir. Geçiş hayatıdır. Ahiret hayatı cennet veya cehenneme gittikten sonra başlayan azaptır. Bu ayet kıyamet azabını ahiretten değil dünyadan saymış oldu.
YORUM
Bizim iki görevimiz vardır. Her söze kulak vereceğiz. Bir kimsenin on milyar insanı dinlemesi mümkün olmadığına göre belli kurumunuz olacaktır. Her söyleneni dinleyecek ama her sözü değil, farklı bir söz varsa o kayda geçecektir. Kooperatif genel hizmeti içinde bunun için kurumlar vardır. Basın yayın, haber alma, araştırma, duyurma (takip) kurumları vardır. Önce kişiler söyleyeceklerini semt kooperatiflerinde söylerler. Bucakta ilk tasnif ve eleme yapılır. Sonra ilde, sonra ülkede, sonra insanlıkta yayın tasnifi yapılır, basın ve yayında yer alır.
Bunlara dayanılarak her kademede ve herkes içtihat yapar, icmalar oluşur. İnsanlık Allah ile irtibatını böyle kurar. İstişarede başkanlar istişare sorumluları ile istişare ederler. Bu semtlere kadar ulaşır. Başka kanallardan gerisin geriye dönen görüşler tekrar istişare edene ulaşır. Böylece bütün sözlere kulak verilmiş olur.
Sabahleyin Fehmi Koru’nun bayram makalesini okudum. Bayram buluşma ve görüşme günleri olduğu halde insanlar şimdi bayramları işi gücü terk edip kaçma ve uzaklaşma vesilesi yapıyorlar. Tatil günleri artırılıyor. Bayramlarda istenen beraberlik ve kaynaşma yok oluyor. Bu kaçışın kaynakları gelecek konusunda endişe vericidir. Herkes işinden aşından endişe içinde devleti kendisine saldıran bir canavar olarak görüyor. Olağanüstü haller bir asırdır ülkemizi gerçekten nefret edilecek hale getirdi. Numan Esin ile Nazlı Ilıcak’ın hatıralarını okuyorum, bunlar korku salıyor bende.
O halde tek çözüm vardır. Önce yüz lojmanlı işyeri apartmanlarını yapacağız. Orada olanlar emniyet içinde olacaklar. Onların mallarını devlet gasp edemeyecek. Çünkü hakemlerden oluşan adil yargı vardır. Sonra yüz villalı dinlenme evleri olacak. Buluşmak isteyenler aynı dinlenme sitelerinde tatillerini geçirecekler.
Biz genç iken bayramda büyükleri dolaşır dualarını alırdık. Nerede yaşlı varsa orada kalabalık ziyaret bulunur. Şimdi ben torunlarımı bayramda göremez oldum. İyi ki Kur’an var da sıkıntı çekmiyor, okudukça Allah’a yaklaşıyorum. Bu gençler şimdi bizi unuttular. Torunlar tanımıyorlar bile. Bir gün gelecek onlar da bizim yaşımıza gelecekler ve onlar da unutulacaklardır. Çözüm yüz lojmanlı işyeri apartmanları ve yüz villalı dinlenme evleridir. Buralardan hangi sitelerde Kur’an günde beş defa tedris ediliyorsa onlarda saadet olacaktır.
Gelin, on bin ortaklı Ar-Ge Ortaklığını birlikte kuralım. Bize bu dünya sevimsiz oldu. Çocuklarımızdan isteyenler cennette olsunlar.
Öz Türkçe ile:
“Ve Yetiştiricinin kanıtlarına inanmayıp savurana biz böyle karşılık veririz ve Sonranın tattırılması daha çoktur ve kalıcıdır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve Rabbinin ayetlerine iman etmeyerek israf edene biz bunun gibi ceza veririz ve ahiret azabı eşed ve ebkadır.”
Va KaÜAvLiKa NaCZİy MaN EaSRaFa Va LaM YuEMiN BiEAvYAvTi RabBiHIy Va LaGaÜAvBu eLEAvPiRaTi EaŞadDu Va EaBQAy
وَكَذَلِكَ نَجْزِي مَنْ أَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِآيَاتِ رَبِّهِ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَشَدُّ وَأَبْقَى (127)
***