***
TAHA SÛRESİ - 2. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
***
وَهَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ مُوسَى(9) إِذْ رَأَى نَارًا فَقَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَعَلِّي آتِيكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ أَوْ أَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى(10) فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِيَ يَامُوسَى(11) إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ إِنَّكَ بِالْوَادِي الْمُقَدَّسِ طُوًى(12) وَأَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِعْ لِمَا يُوحَى(13) إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمْ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي(14) إِنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ أَكَادُ أُخْفِيهَا لِتُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعَى(15) فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ فَتَرْدَى(16)
وَ
Va
“Ve”
Kur’an’ın yorumunda değişik ince manaları anlayabilmek için harfi atıflar üzerinde durulmalıdır. Meani’de Fasl ve Vasl olarak ele alınan bu konu birçok derin manaları içeriyor. Surede burada Kur’an’ın indirilmesinden bahsedildikten sonra Musa’nın kıssasına geçilmektedir. Aslında konu tamamen farklıdır. فَ olması daha uygun gibi gelir. Yani وَ harfi getirilmemeliydi ama وَ harfi getirilmiştir. Böylece bizim bunun üzerinde düşünmemizi sağlamaktadır.
Kur’an ve Musa; biri kitap, biri resul. Birbirlerine atfedilmiştir. Aynı değiller ama aralarında ilişki vardır. Önce şunu belirlememiz gerekir. Yeryüzüne gelen şeriat kitabı ikidir; Kur’an ve Tevrat. Diğer kitaplar şeriat kitaplarından çok ahlak ve iman kitaplardır. Bu birinci işaret ettiği husustur. İkinci işaret ettiği husus ise Kur’an’dan önce mucize resullere verilmiştir, insanlar önce resullere inanır ondan sonra onun peygamberliğini tasdik ederlerdi. Kur’an’ın mucizesi kendisindedir. Araplar dâhil biz önce Kur’an’a inanırız, sonra resullerin Allah’ın elçisi olduklarını kabul ederiz. Böylece Kur’an her zaman insanlara mucize olmaya devam etmektedir.
Kur’an’ın 25 mucizesini anlatan kitabımızı hazırladık; Arapça ve Matematik bilen birinin son tashihlerini beklemektedir.
Seçkin Sayılar | Düzgün | Yeterli | Görkemli | Anlamlı |
Yaratılış Sayıları | Sözü | Dili | Kaynağı | Yorumu |
Özü Kanıt | Barışçı | Özgürlükçü | Dayanışmalı | Dengeli |
Eşsiz | Çağ | Kişi | Konu | Yer |
Uyumlu | Evren | Geçmiş | Gelecek | Kişi |
1SEÇKİN SAYILAR | Fasih | Veciz | Bedi | Beliğ |
2DOĞAL SAYILAR | Sözü | Dili | Kaynağı | Yorumu |
0MİSİLSİZ | Fıtri | Ati | Mazi | Vazi |
3VARSAYIMLAR | Barışçı | Özgürlükçü | Dayanışmalı | Dengeli |
4MUBİN OLMA | Çağ | Kişi | Konu | Yer |
Kur’an’ın belli sayılarla oluşturulmuş ayetleri aynı zamanda her şeyi beyan etmesidir. Sayılı harfler kullanacaksınız ama anlatmak istediğinizi de tam olarak anlatacaksınız. Bunu bir insanın başarması mümkün değildir.
Bu sayılar 1, 3 ve 7 sayıları baz olarak alınmış ikili ve onlu sayılardır. Kâinat da bu sayılara göre yaratılmıştır. Kur’an da insanlara diyor ki; benzerini getirebilirseniz getirin. Bir yarım bin yıldır Kur’an’la savaşıyorlar ama benzerini getiremiyorlar.
Kur’an bütün konuları işlemiştir yani Kur’an’da anlatılmayan bir şey yoktur. Kıyas sistemi ile her şeyin hükmünü bulursunuz. Kur’an her insana hitap eder, her seviyeye hitap eder.
هَلْ
HaL
“Değil mi?”
Arapçada هَلْ ve أَ olmak üzere iki soru edatı vardır. أَ ve هَلْ in ikisi de Türkçedeki ‘mi?’ soru edatına tekabül eder. أَ‘de olmasını istediğin şeyi sorarsın. هَلْ’de olmasını istemediğin şeyi sorarsın.
Kur’an Musa’nın hikâyesini öğretmeyi istediği için soru şeklinde onun onu yapmasını istemiştir. Böylece Musa’nın hayatını okumamız gerektiğine işaret etmektedir. Kur’an’da anlatılan peygamber kıssaları hep bize örnektir. Yani bizim için nasıl Muhammed’in yaptıkları Kur’an’ın açıklaması ise Musa’nın ve diğer peygamberlerin yaptıkları da sünnettir ve misaldir.
Usulcülere göre bizden önceki şeriatlar bize de şeriattır. Bir şart vardır. Bizim kitapta o zikredilmelidir. İşte bu da bu kıssalardır. Buradaki هَلْ işte bu manayı ifade eder. Müçtehitler bu kuralı sünnetle tespit ettiler, Kur’an’da mevcuttur.
Biz bir taraftan onların müstakim sıratını takip ediyoruz, diğer taraftan da Kur’an’da onların bu usullerine delil arıyoruz. Kur’an’da bulduğumuzda tatmin oluyoruz. O bizim için kesin oluyor.
أَتَاكَ
EaTAvKa (EaFGaLaKa)
“Sana ityan etti”
Buradaki كَ harfi başta Muhammed’e hitaptır, sonra da müminlere hitaptır. Muhammed’e Cebrail aracılığı ile nazil olmuştur, bize ise sahabelerden günümüze kadar mütevatiren ulaşmıştır. Bir harf bile artırma veya eksilme olmamıştır. Değişik kıraatler de Muhammed’e nazil olanlardır.
Kur’an’ın gelişi böyledir.
Musa’nın kendisi ise bize nasıl gelmiştir?
Önce bu surede anlatılanla gelmiştir. Sonra Kur’an’ın diğer surelerinde anlatılanlarla gelmiştir. Sonra Tevrat’la bize gelmiştir. Bunun dışında kadim uygarlıkların tarihleri ile gelmiştir. Biz ilk kitabi uygarlığın kurucusu olan Musa’yı öğrenmeliyiz ve bize usve yapmalıyız.
حَدِيثُ
XaDIyÇu FaGIyLu
“Hadis”
حَدِيث kirlenmiş veya kapanmış şeyi parlattıktan sonra ortaya çıkandır. Taze meyve anlamına da gelir. حُدُوث pası kaldırma anlamına gelirken, وَقِيعَة ise suyun toplandığı çukur demektir. Suyun dolmasına وُقُع denir.حُدُوث ortaya çıktıktan sonra sürekli olarak genişleyen ve yayılan olaylara denir. “Vuku’” ise ortaya çıkıp kısa zamanda sona eren olaylara denir.
ح hareketi, د çevreyi, ث takımı ifade eder.
Kur’an’da tekil olarak hadis 23 defa geçiyor, 5 merfu, 5 mensub, 13 de mecrurdur.
Merfulardan ikisi Musa’ya, biri İbrahim’in misafirlerine, biri الْجُنُود’a, biri deالْغَاشِيَة ‘ye izafedir. Kur’an’da hadis ketmetme (Nisa, 4/42), hadis kasas etme (Yusuf, 12/111), hadis olarak asdak olma (Nisa, 4/87), hadis isra etme (Tahrim, 66/3) ve hadis fıkıh (Nisa, 4/78) etme gibi kullanımlar vardır.
Bir İbrahim’in misafirinin hadisi, bir de Musa’nın hadisi var. Kişilere izafe edilen bu ikisidir. O halde bunlar arasında ne ilişki vardır ki zikredilmiştir. Allah meleklere Âdem’e secde etmelerini emretti. Melekler insanın hak yolda gidişinde yardımcıdırlar. Ayrıca beklenmedik zamanlarda beklenmedik yardımlarda bulunurlar. Meleklerin bugün bize olan yardımı bize ilham etmeleridir. Bir problemi çözmeye çalıştığınız zaman birden aklınıza çözüm gelir. Bunu melekler sağlamaktadır. Freud’un şuuraltı diye tanımladığı olaylar melekler tarafından yürütülmektedir. Rüyalar melekler tarafından gösterilmektedir. Bugün biz bunlara ‘sezi’ diyoruz.
مُوسَى(9)
MUvSAy (MuFGaLa)
“Musa”
أُسْوَة örnek insan demektir, قُدْوَة anlamındadır. Biri Allah’ın resulü, biri İbrahim Peygamber ve biri de İbrahim’le beraber olanlar için geçmektedir.
مُوسَى ‘nın aslı مُؤْسَى’dır, ءسو kökünün İf’al babından ismi mefulüdür. Yani usve kabul edilen demektir.
Musa insanlık için usve kabul edilmiştir. Musa Muhammed için usve olmuştur. Dört büyük peygamber vardır; İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed. İbrahim İslam düzeninin kurucusudur. Musa örnek İslam devletinin ilk kurucusudur. İsa İslamiyet’i tüm dünyaya yaymıştır. Muhammed ise son nebi olarak Kur’an’ı insanlığa tebliğ etmiş, örnek uygulamasını yapmıştır.
Kur’an’da ءسو kökü 3, عيس 25 defa geçmektedir. Toplam 28 (22*7) eder.
Bu sureler Hud ve Yunus sureleri ile başlamış ve bütün peygamberleri anlatmıştır. Bütün peygamberler Kur’an düzeninin bir parçasını kurmadan uygulamışlardır. Kur’an İslam düzenini anlatmak için önce onlara örnek ameller yaptırmış, sonra da Kur’an’da onları anlatarak insanlık için örnek bir kitap olmuştur.
Bu hususu kavramamız gerekir. Allah’ın iradesi insanlığın içinde Kur’an düzenini kurmadır. Önce Kur’an’ı irade etmiş, sonra Kur’an’ı uygulayacak insanı yaratmıştır. الرَّحْمَنُ عَلَّمَ الْقُرْآنَ خَلَقَ الْإِنْسَانَ (Rahman, 55/1-3) denmiştir.
Kur’an’ı anlatmak için önce peygamberleri göndermiş ve o peygamberlerin hayatlarında onlara öyle olaylar işletmiştir ki sonra onların kıssasını anlatarak Kur’an düzenini anlatmıştır. İlk bakışta olaylar olmuş, Kur’an onların hükümlerini koymakta ve onları kıssa etmektedir. Bu böyle değildir. Önce Kur’an’ın hükümlerini ortaya koymuş, sonra insanlara onu anlatmak için olayları oluşturmuştur. Kur’an’daki iftira ayetini insanlara anlatmak için iftira olayını irade etmiştir. Kimyadaki periyodik cetveli anlatmak için önce حَدِيد kelimesini Demir elementine isim yapmıştır. Daha ileri gidebiliriz. Demir’e حَدِيد adını vermemiştir, حَدِيد kelimesine uygun olarak Demir’i yaratmıştır. Bu cümlem size biraz lüks olarak gelir ama bu böyledir.
YORUM
Kur’an’ın hedefi İslam (barış) uygarlığıdır. Topluluk içinde özgür varlık. Allah’ın halifesi varlık. O’nun adına içtihat yapacak, O’nun kulu olarak uygulayacak ve böylece kendi iradesi ile derece alacak.
Şimdi biz ne yapacağız?
Kur’an’ı yorumlayacak, onu uygulayacak örnekleri verecek, sonra o örnekler üzerinden Kur’an düzenini anlatacağız. Bunu yapmadığımız takdirde Kur’an düzenini anlatamayız. Birinci Akevler uygulamasında bunu yapmaya çalıştık. Ancak ortaklarımız Kur’an’dan istihraç yapacaklarına bize uyarak katıldılar, içtihatsız uyguladılar. İzmir Akevler’in gelişmemiş olmasının sebebi budur.
Şimdi Yalova’da müminlerin desteği ile örnek Adil Düzen işletmesini kuracak, ondan sonra herkesi ortaklığa çağıracağız.
Bu seminerleri okuyanlar bu konuyu iyi anlamalıdırlar. Örnek işletmeyi eksiksiz kurmalıyız. Bildiklerimizden taviz vermemeliyiz.
Öz Türkçe ile:
“Ve Musa’nın oluşması sana geldi değil mi?”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve Musa’nın hadisi sana ityan etti değil mi?”
Va HaL EaTAyKa XADIyÇu MUvSAv
وَهَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ مُوسَى(9)
***
إِذْ
EiÜ
“Hani”
إِذْ edatı حَدِيثُ مُوسَى nın zarfıdır. “Nârı re’y ettiğinde Musa’nın hadisi sana geldi mi?” denmiş olur. Özel olarak ateşi görmesi üzerinde vurgu yapmaktadır.
Uygarlıklar oluşmadan uygarlığı getirecek olan kimseler daha önce özel olarak yetiştirilir. Allah yetiştirir ve onlar inkılap yaparlar. Bundan sonra gelen “Fa” harfi açma harfidir. Nârı (yani ateşi) gördü de ne oldu diyor ve anlatıyor.
Hani Musa ateşi görmüştü, senin bu hususta bilgin var değil mi, denmektedir.
رَأَى نَارًا
RaEAy NAvRan (FaGaLa FaGaLan)
“Bir nâr reyetti”
Firavun’a kâhinler “Senin tahtını bu yıl doğacak bir köle yıkacak” demiş, o da o yıl doğan çocukları öldürtüyordu. Musa’nın annesi Allah’tan aldığı emirle oğlunu sandığa koymuş ve Nil nehrine bırakmış, Firavunun askerleri onu çıkarmışlardı. Sonunda çocuğu sarayda büyüttüler. Musa büyüyünce İsrail oğullarından birini öldürmüş ve Medyen’e kaçmış, orada Şuayb’ın yanında yetişmişti.
Karısını, çocuklarını ve sürüsünü alarak yola çıkmıştı. Çobanlıkla geçinenler bir yerden diğer yere giderken sürüleri ile giderlerdi. Musa yola çıkmıştı. Bu surede bunlar anlatılmamaktadır. Çünkü bundan önceki olaylar peygamber olmadan önceki olaylardır. Bu ateşi görmesi ile risaleti başlamıştır.
Mustafa Kemal de Nutuk kitabına 1919’da Samsun’a çıktım diye başlamaktadır. Herkesin tarihi böyle görevli kılındığı zamanla başlar.
Necmettin Erbakan’ın bağımsız adaylığını koyduğu tarihte (1969) siyasi hayatı başlamıştır. Biz de “Adil Düzen” tarihini Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi’nin kuruluşu tarihi (1967) ile başlatıyoruz.
Musa ateşi görüyor ama yanındakiler görmüyorlar. Onlar kuytu yerdedirler yahut ateş yalnız Musa’ya görünüyor. رَأَى نَارًا diyor, başka ayetlerde (Kasas, 28/29 ve Neml, 27/7) de آنَسْتُ نَارًا diyor. رَأَى ile آنَسَ ‘yi aynı anlamda getirmektedir.
İki türlü nâr vardır. Biri insanların yaktığı nârdır. Diğeri yangından dolayı ateş vardır. Ateşi re’yetme demek, yangındaki ateşi veya insanların yaktığı ateşi re’y etmedir. İns etme demek insanların yaktığı ateşi görmektir.
Canlılar doğa kanunlarını hep kullanırlar. Örnek olarak kunduzlar baraj yaparlar ama insandan başka ateş kullanan canlı yoktur. Yangın dışı çıkan ateş insanların olduğu anlamını taşır. O tür ateşi görünce inas ettim anlamında gördüm dersiniz. Gerçi insanlardan önceki canlıların ateş yaktıkları söylenmektedir. Onu kullanan kimlerdir onu haber vermektedir.
فَقَالَ لِأَهْلِهِ
Fa QAvLa Li EaHLiHİy (FA GaLa LiEaGLiHIy)
“Ehline kavl etti”
Buradaki فَ beyan “Fa”sıdır, hadisi beyan ediyor, onun için فَ harfi gelmiştir.
Kafile seyre devam etmektedir, vakit de gece değil gündüzdür. Durumlarını göstermektedir. O önden gitmektedir ve ileride ateş görmüştür. Kafile henüz ona gelecek duruma gelmemiştir. Genel olarak kafile erkekleri önden gider ve yol açarlar. Yahut arkadan giderler ve onları gözetirler ki sen dışarda kalmayasın diye.
أَهْلِ demek ehli beyttir, eşi ve çocukları içerir. Yaşlı anne babalar da onun ehlindendir. Kendi kendine bakamayacak durumda olanlar da akrabalarının ehlinden olurlar.
امْكُثُوا
uMKuÇUv (UFGULUu)
“Meks edin”
مُكْث oturup bekleyen adam demektir.
مكث Kur’an’da 7 , بحث ise 1 defa geçer. Toplam 8 (23) eder.
Oturup bekleme demektir. Bekleme salonlarında bekleyen insan مَكْث‘dir.
İçtihattan önce soruşturma yapılacaktır. Bir yere mensup iseniz, oradan ayrılırken oradakilere haber vereceksiniz, ‘ben buradan gidiyorum’ diyeceksiniz. Musa burada bize bunu öğretmektedir. Bir arkadaşımız geldiği zaman bilmeliyiz ki o buradadır. İzin alma yoktur ama haber verme vardır. Bir de sorumlu olan kişi sorumlu olduğu konularda gerekli isteklerini söylemelidir.
Burada “Meks edin” diyor. ‘Ben ateş gördüm, gidiyorum’ demiyor, ‘siz burada meks edin’ diyor.
Ben Yalova’dan buraya geldim, Yenibosna’dayım. Onların sorumlusu olarak onlara ‘ben bugün İzmir’e gideceğim, siz beni beklemeyin’ demem ve onların haftalık nafakalarını göndermem gerekir. Diğer taraftan İzmir’den de Teşvikiye’den gitmemi istiyorlar, oraya da gitmem gerekir. Çünkü Yalova’daki işleri onlarla yürütüyorum.
إِنِّي آنَسْتُ نَارًا
EinNIy EAvNaSTu NavRan (EinNIy FaGaLTu FaGaLan)
“Ben bir nâr inas ettim”
Narı rey edince diyor. Ehline “Ben nârı înas ettim” diyor. Ateş yangın ateşi değil, insanların ısınmak veya aydınlanmak için yaktıkları ateşti. Bu sebeple آنَسْتُ diyor.
“İnas etme” ءنس’in ifal babıdır. نَارًا kelimesi tekrar edilmiştir, çünkü muhatapları farklıdır. نَارًا nekre olarak gelmiştir. Muhataplar başka başka kimseler oldukları için gördüğü nârlar ile söylediği nâr farklı nâr değildir. Demek ki marifelik nekrelik söyleyene göre değil muhataba göredir.
لَعَلِّي
LaGalLIy
“Ola ki ben”
Bir şeyin olmasını istemek amacı ile yapılan fiillerin başına لَعَلَّ gelir.
ي zamiri ile kimin yapacağını belirler. لَ te’kîd Lamı’dır. عَلِّ de أَنِّ‘den dönüşmüştür. ي ‘ben’ demektir. Böylece kafileden ayrıldığı zaman ne amaçla gittiğini, nereye gittiğini, ne yapmak için gittiğini de bildirmek durumundadır, sünnet budur.
Kur’an düzeninde kararları herkes kendisi için kendisi alır. İnsan kendi kararlarını uygulamakla mükelleftir. Ama kararların hukuki değerinin olabilmesi için onu ilan etmesi gerekir. Hukuku da içtihadı ilanla başlar. Bu ilan şimdi cep telefonuyla yapılmaktadır. Arkadaş grupları birlikte bir grupta birbirlerini takip ediyorlar.
آتِيكُمْ مِنْهَا
EAvTIyKuM MiNHAv (EaFGaLuKuM MiNHAv)
“Ondan size ityan ederim.”
Musa ne amaçla ateşe gideceğini anlatacaktır.
Herkes bir işe koyulmadan önce cep telefonunda onu ilan etmelidir. İsteyen herkes başkalarının nerede ne iş yaptığını bilmeli, böylece onunla başkaları ilişki kurabilmeli ve böylece yaptıkları ameli salihat olmalıdır.
Arapçada bazı kelimeler vardır, onların erkek ve dişileri yoktur ama zamir onlara dişi olarak gider. Ateş de bu kelimelerdendir. Bunların sayıları 150 civarındadır. نَفْس kelimesi de böyledir. Erkek ve kadına dişi zamir olarak döner. Bu sebepledir ki نَفْس kelimesi vardır, نَفْسَة kelimesi yoktur; نَار kelimesi vardır, نَارَة kelimesi yoktur. Yine Arapçada erkek kelimeler vardır, aslında hem dişi hem erkek anlamındadır, hatta yalnız kadın anlamındadır ama o kelimelerde dişilik olmadığı için zamire erkek zamir gider. زَوْج kelimesi böyledir, زَوْجَة kelimesi söylenmez, kadın için de erkek için de زَوْج söylenir. ‘Ebe’ manasındaki قَابِل (قَابِلَة) de böyle bir kelimedir.
بِقَبَسٍ
BiQaBaÖin (BiFaGaLin)
“Bir kabes ile”
Ateş doğada her zaman var olmuştur. Bitkilere de yıldırımların düşmesi ile yangınlar çıkmıştır. İnsanlardan önce canlılar ateşten yararlanmayı bilmezlerdi. Gerçi arkeoloji kitaplarında insandan önceki canlıların ateş yakmayı bildiklerini yazıyorlarsa da bugün böyle bir canlı yoktur. İnsanlar ateşi ilk günlerden beri bilmektedir. Ateş yangınlardan elde edilmiş ve devamlı yaşatılmıştır. Ateşgedeler bunları tanrılaştırmışlardır. Bizim çocukluğumuzda kibrit yoktu, çakmak ve kav ile ateş yakarlardı. O da zordu. Sürtünme ile de ateşin yakılacağını biliyorlardı ama bu yöntemi kullanmıyorlardı.
Soğuk günler olmalıdır ki ateş getirecek, yakacak ve ısınacaklar. Başka ayetlerde buna işaret edilmektedir. Tevrat’ta çalılıklarda ateş gördü diyor. O halde konakladıkları yerler ağaçlıktı. Medyen’i Medine olarak düşündüğümüzde mukaddes vadi Arafat’ın bulunduğu vadidir.
Mekke ve Medine’nin bugünkü durumunu çok iyi bilmemiz gerekir. Bir de toprağı analiz ederek ne zaman ne durumda olduklarını aydınlatmalıyız. Ondan sonra Musa’nın nereden nereye gittiğini ortaya çıkarmamız gerekir. Bu çalışmaların sonuçlarına ulaştığımızda bunlar Kur’an’ın mucizesi olur.
أَوْ أَجِدُ
EaV EaCiDu (EaV EaFGaLu)
“Ya da vecd ederim”
Çölde ateş görmüştür. Bu ateş yangın değil insanın yaktığı ateştir. Ona da benzemiyor. Yangın değil ama alevi yüksek yani normal ateş de değildir.
Salih amel için insanın daima çevresini gözetlemesi ve etrafında ne oluyor, ne yapıyor, bilmesi gerekir. Çevre araştırması yaptıktan sonra buna piyasa araştırması diyorlar. Çevreye uyumlu hareket yapılır.
Madem bir ateş görülmüştür oraya uğranılmalıdır.
Yenibosna’ya geldik. On yılı aşmıştır. Çevremizde olanlar bizimle ilgilenmedi ve ne yaptığımızı öğrenmedi. Kimse gelip de bize hoş geldiniz demiyor. Bizim de çevremizi araştırmamız gerekir; kimler var, kimler ne yapıyor, onlarla bir iş, bir ortaklık yapabilir miyiz demeliyiz.
Musa bu öğrenme duygusunu izhar ediyor, Kur’an toplulukların nasıl oluştuğunu bu örnekle anlatıyor.
عَلَى النَّارِ
GaLay elNAvRı
“Nâr üzerine”
بِالنَّارِ demiyor, عَلَى مَنْ فِيهَا demiyor. “Ateş gördüm, gideyim, belki oralardakilerden bir hüda bulurum” demiyor, “ateşin üzerine” diyor. Zamir göndermiyor da نَار kelimesini iade ediyor. Muzafun ileyh hazf olunduğuna göre muzafun ileyhin izmarı fasih görünmemektedir. Ateş yaktıklarına göre orası yol kenarıdır. Oradan nereye gidileceğini öğrenirim diyor. أَوْ ile getirilmiştir. Bunlardan birini veya her ikisini yaparım denmektedir. Basit şeyler vardır, onları karşılıksız birbirimize veririz. Birisi bize yol sorduğu zaman ona yolu ücretsiz gösteririz. Birisi ateş istediği zaman biz ona ateşi ücretsiz veririz. Bunlar Maun suresinde “maun” kelimesinin ifade ettiği manalardır. Bu tür istekleri yerine getirmek insanlar için farzdır.
هُدًى(10)
HuDan (FuGLan)
“Hüda”
Yol demektir, kılavuz demektir, yol bulma hidayettir. “İhtida” içtihat anlamındadır. Ateşin üzerinden geçen bir yol vardır, ben orada onu bulurum.
Musa’nın buradaki davranışı çöldeki insanların da davranışıdır.
YORUM
Ateş üzerinde bir yol bulabilirim ifadesi ile ateşin bir özelliği olduğunu ifade etmektedir. Ortaklık semtleri kurarken bir taraftan göç ehlini alacaksın, yola düşeceksin, hidayeti arayacaksın. Diğer taraftan çevrede olup bitenleri takip edeceksin. Onları değiştirmek, onları düzeltmek için değil kendine hidayet bulmak için.
Akevler.org dergisini çıkarıyoruz; onlara anlatmak için değil, bizim öğrenmemiz için çıkartıyoruz. Komşu yazarlarını bunun için okuyoruz. Onları bizim için tanımlıyoruz. Kur’an düzeni üzerinde çalışanlar şunu çok iyi bilmelidirler. Çevrelerini öğrenmelidirler. Onları düzeltmek için değil, kendimize duada bulunmak için. Her namazda ne diyoruz; اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ (Fatiha, 1/6).
Onların düştükleri dalalete karşı kendimizi korumak için...
Biz Millî Görüşçüleri ve Erdoğan’ı kendimizden gördüğümüz için eleştiriyoruz.
Öz Türkçe ile
“Bir od görünce yanındakilere dedi ki; burada bekleyin, ben bir od gördüm ya ondan getiririm ya da od üzerinde bir yol bulurum.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Bir nâr re’yedince ehline “Siz meks edin, ben bir nâr inas ettim, ondan size bir kabes ityan ederim ya da nâr üzerinde bir hüda vecd ederim.” diye kavl etti.”
EiÜ RaEAv NAvRan FaQAvLa LıEaHLiHIy iMKüÇUv EinNİy EAvNaSTu NAvRan LaGalLIy EAvTIyKuM MıNHAV BıQaBaSin EaV EaCiDu GaLa elNAvRı HuDayn
إِذْ رَأَى نَارًا فَقَالَ لِأَهْلِهِ امْكُثُوا إِنِّي آنَسْتُ نَارًا لَعَلِّي آتِيكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ أَوْ أَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى
***
فَلَمَّا أَتَاهَا
Fa LamMAv ETAvHAv (Fa LamMAv FaGaLaHAv)
“Ona ityan edince”
لَمَّا’da yalnız zarflık var, şartlık yoktur. Ateş gelmesi mukadder olmuş ve vardığında denmektedir. Varma zamanı bellidir. Burada zamir gelmiştir. Çünkü gördüğü ateşe varmıştır. Burada da mecazilik vardır. Ateşin içine gelmemiştir. Ateşin olduğu yere gelmiştir.
نُودِيَ يَامُوسَى(11)
NUvDıYa Yav MuvSAy (FuGıLa YAv FuGLAv)
“Ya Musa diye nida olundu.”
نَدْوَة toplantı yeridir.
“Nida etmek” toplantıya çağırmak demektir.
“Ey Musa” diye nida olunur. Hitap ona tevcih ediliyor. O sözler yalnız onu ilgilendirir. Ona söyleniyor anlamındadır.
Allah vahyi Cebrail vasıtası ile yaydığı halde, burada doğrudan onunla konuşmaktadır, ateş şeklinde görünerek konuşmaktadır.
Allah bizimle de konuşmaktadır, ateş şeklinde değil de Kur’an olarak kitapla ve kıraatle konuşmaktadır.
Biz dua ediyoruz; o da bize Kur’an’ın manaları ile cevap vermektedir. Kulağımızdaki noksanlıktan dolayı bazılarını yanlış anlıyoruz. Böylece bizim hata yapmamız da mümkün olmaktadır.
YORUM
Allah insanı yarattı, onu cahil ve zayıf yarattı. Ona akıl verdi. Peygamberleri göndererek onları eğitti. Böylece insanlık bugünkü seviyeye geldi. İnsanlık uygarlaşarak bugünkü duruma geldi. Allah rab sıfatı ile tecelli etti. Bizim O’na sen niye böyle yaptın diye sorma halimiz yoktur. Biz sadece nasıl yapıldığını öğrenir ve hikmetleri üzerinde düşünürüz. Hüsna isim O’nundur. Yaptığı işler ahsendir. O أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ ‘dir. Her şeyi en iyi bir şekilde yapmaktadır. Bu dünyadaki kötülükler aslında iyiliklerdir. İnsanın ruhu bu sayede yücelmektedir. Burada gördüğümüz haksızlıklar karşılığında öbür dünyada iyiliklerle karşılanacaktır.
Musa insanlığı hidayete götüren ve eğitenlerin başında gelir. Dört azimet sahibi peygamberlerden biridir veya birincisidir. İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed. İbrahim ateşe atılmıştır. Musa denize batırılmış, İsa asılmak istenmiştir, Muhammed mağarada katledilmek istenmiş, hiçbiri gerçekleşmemiştir.
Kur’an’da peygamberler anlatılmıyor, Kur’an ahkâmının örnekleri anlatılıyor. Kur’an sürekli okunacak ve örnek insanların hayatından İslamiyet öğrenilecektir.
Öz Türkçe ile:
“Ona varınca ‘Ey Musa’ diye seslenildi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ona ityan edince ‘Ya Musa’ diye nida olundu.”
FaLamMAv EaTAyHAy NUvDiYa YAv MUvSAy
فَلَمَّا أَتَاهَا نُودِيَ يَامُوسَى(11)
***
إِنِّي أَنَا رَبُّكَ
EinNIy EaNa RabBuKa (EnNIy EaNa FaGLuKa)
“Ben senin Rabbinim”
Musa Şuayb peygamberin yanında yetişmişti. Zaten İsrail oğulları Allah’a inanmış müslimler idiler. Allah’ın ‘Ben senin rabbinim’ demesi ona hiç yabancı gelmemişti.
إِنِّي mübtedadır.
أَنَا ise ‘-dır’ manasında mübteda ile haber arasına giren bir zamirdir.
رَبُّكَ ise haberdir.
“Senin rabbinim” diyerek onu yetiştirdiğine işaret etmektedir.
فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ
FaPLaG NaGLaYKa
“Na’lınlarını hal’ et”
خِيلَع yensiz gömlek demektir. خَلْع elbise çıkarmak anlamındadır.
ذَنْق çene demektir. حنك iki dağ arasındaki dar geçit demektir. حَنْك boğazı sıkarak boğmak şeklinde mastar olmuştur.
Kur’an’da حنك 1, خلع de 1 defa geçer. Toplam 2 eder.
نَعْل ayakkabı demektir. Türkçede nalın ve nal olarak geçmiştir. Atı bulanlar Türkler olduğu için Türkçeden Arapçaya geçmiş olabilir.
Kur’an’da bir defa geçer.
ن genelliği, ع etkiyi, ل belirliliği ifade eder.
Kur’an’da نَعْل 1 defa, نحر de 1 defa geçer. Toplam 2 eder.
İki türlü saygı alameti vardır. Biri ayakkabıları çıkarma, diğeri ise başını açma.
Toplantı alanlarında ayakkabı çıkarma hükmünü getirmektedir.
Bugün artık mabetlere ayakkabı ile girilmemektedir. Bu nedenle bile uygulanmamıştır. Musa’ya ayakkabılarını çıkar diyerek dört bin sene sonraki bugünkü uygulamaya işaret etmektedir. Daha da ileri gelecektir. Yalnız mabette değil vadide ayakkabılar çıkarılacaktır.
Bugün ayakkabı ile resmi yerlere girme modası vardır. Başörtülü girilemez durumdadır. Batının bu modasının tam aksine sembol olarak mabetlerde ayakkabılar çıkarılmakta, başı örtülü girilmektedir.
إِنَّكَ بِالْوَادِي الْمُقَدَّسِ
EinNaKa Bi eLVAvDiy eLMuQadDaSi (EinNaKa Bi eLFAGıLi eLMuFagGaLaTi)
“Sen mukaddes vadidesin”
Burası Arafat dağının bulunduğu vadidir, mukaddestir yani hac toplantısı burada yapılmaktadır. İbrahim ve İsmail’in vadisidir. Musa’ya hitap burada inmektedir. Yahut Kudüs şehridir. Yahut daha önce bu vadide Musa’ya hitap edilmiştir. Şuayb Medyen’de olduğuna göre Musa Medyen’den Mısır’a doğru çıkmış ve Kudüs’e gelmiştir. Henüz orası bomboştur. Ama gelecekte Süleyman mabedi inşa edilecek ve burası ikinci kıble olacaktır.
Vadi iki dağ arasındaki yamaçtır.
و beraberliği, د çevreyi, ي kolaylığı gösterir.
Kudüs cemaatlerin toplandığı yerde önderin durduğu yerdir.
ق gücü, د çevrelenmiş olmayı, س mekânda diziyi ifade eder.
Beş vakit namaz kapalı yerlerde kılınır. Cuma toplantıları, bayram toplantıları ise açık alanlarda kılınmaktadır. Halk buraya gelmekte ve kalabalık içinde ayakta durmaktadır. Burada secde etmektedir. Bu sıcak yerler için geçerli ise de yağmurlu ve soğuk yerlerde geçerli değildir.
Bunun için biz birer metrekarelik sera panoları yapıyoruz. Bunları duvar halinde monte ettiğimizde geniş kapalı alan meydana gelmektedir. Bugün yüz katlı binalar yapılmaktadır. Biz ise 500 metre yüksekliğinde sera planlıyoruz. Bunun ağaçtan yapılacak kısmının proje denemelerindeyiz. İzmir ve Medhal bu projeler üzerinde çalışmaktadır. Mukaddes vadiler böylece büyük kapalı alanlar haline getirilecektir. 1000 metre genişliğinde bir alan bir toplanma yeri olarak düşünülürse 1 kilometrekare eder, 1 milyon insan buraya katılabilir.
Yeryüzünde 10’a yakın mukaddes vadiler olacaktır. Yıllık kongrelerini insanlar buralarda yapmaktadırlar ve yapacaklardır. Bugünkü Mekke yönetimi çok katlı binalar yapmaktadır. Bunların hepsi yarın yıkılacaktır. Kur’an’ın tanımladığı vadiler haline gelecektir.
Tuva buğday demeti demektir. Mihrabın, Kudüs’ün bulunduğu, cemaatin bulunduğu yerdir. Yumak demektir.
طُوًى, burada ط tenvinli veya tenvinsiz okunmaktadır. Tenvinli okunduğu zaman طُوًى hal olur. Tenvinsiz okunduğu zaman atfı beyan olur. Mukaddes vadinin özel ismi olur. Buna göre Süleyman mabedi tarif edilmiş veya yeryüzündeki kıble mabetler tanımlanmış olur.
طوي 5 defa, طمم 1 defa geçmektedir. Toplam 6 (2*3) eder.
ط uyumluluğu, و birliği, ي kolaylığı ifade eder.
Derlenmiş toplanmış demektir. Biz bunu kapalı alan haline getirilmiş anlamında ifade ediyoruz.
Yapmakta olduğumuz sera projesinde çift kat iç ve dış örülü yapıyoruz. Aralarına hava girmektedir. Alan kapalıdır ama sürekli olarak havalandığı için içi de dışı da temiz hava olmaktadır. Güneşe baktığı yüzden çıkarken ısınmaktadır. Öğleden önce hava birden girmektedir. Öğleden sonra ise hava ters istikametinde akmaktadır. Böylece kapalı alanın iki tarafı da aynı derecede temiz kalmaktadır.
طُوًى(12)
OuVAy (FuGLAv)
“Tuva”
YORUM
Kur’an burada Musa’nın kıssasını anlatırken bize şunu söylüyor. Yeryüzünde olan hiçbir şey plansız projesiz yapılmamaktadır. Ateş olarak görünmesi yerini seçerken onu planlı olarak seçmiştir. Kudüs kutsiyetini kıyamete kadar koruyacaktır. İsrail dünyanın ticaret merkezi olarak varlığını koruyacaktır. Yahudiler orada oturacaklar ve Kudüs tüm insanların panayır yeri olacaktır.
Bugünkü Sermaye ya iflas edip devreden çekilip gidecektir ya da faizli kuruluşları ortaklık kuruluşlarına çevirecektir. Bu onların tercihi olacaktır.
“Tuva” kelimesi ile bize aynı zamanda gelecekteki büyük toplantı yerini anlatmaktadır.
Öz Türkçe ile:
“Ben senin yetiştiricinim. Ayaklarını çıkar. Sen kutlu düzenlenmiş yakadasın.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ben senin rabbinim. Nalınlarını hal’ et. Sen mukaddes vadide, Tuva’dasın.”
EinNIy EaNa RabBuKa FaPLaG NaGLaYKa EinNaKa BieLVaDıy eLMuQadDaSi OuVa
إِنِّي أَنَا رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَ إِنَّكَ بِالْوَادِي الْمُقَدَّسِ طُوًى(12)
***
وَأَنَا اخْتَرْتُكَ
Va EaNa EaPTaRTuKa (Va EANA EaFGaLTuKa)
“Ve ben seni ihtiyar ettim”
خَيْر insanın günlük ihtiyacı dışındaki servettir. “İhtiyar etmek” onu ayırmaktır. Örnek olarak mahsulü tüketirken onun içinde tohumluklarını ihtiyar ederler, onu yatırım için geliştirirler. اِخْتِيَار ve اِصْطِفَاء kelimeleri geçmektedir.
خَيْل at sürüsü demektir. خَيْر servet demektir. Nisaptan fazla mal veya gelir getiren mal anlamındadır. خَيْر kelime olarak şerre karşılık tercih edilen şey anlamında da kullanılmıştır.
خ dağılmayı, ي kolaylığı, ر de tekrarı ifade eder.
“İhtiyar etmek” demek taşlar arasından altınları bulup çıkarmaktır. “İstifa etmek” demek pirincin içinden taşları çekip çıkarmaktır.
Burada Musa insanlar arasından çıkarılmıştır. İnsanlar arasından seçilmelidir. Onların içinden seni seçtim diyor.
Meclis seçimi de böyledir. İnsanlar Allah’ın halifesidir. Allah adına topluluk adına Musa’ları seçmektedir. Oy kullanmak demek Allah adına görevini yapmak demektir. Tercih ekseriyet değil biat ve sıralama suretiyle olmalıdır.
فَاسْتَمِعْ لِمَا يُوحَى(13)
Fa iSTaMıG LiMAv YUvXAv
“Vahyolunanı istima’ et.”
“İstima etmek” demek dinlemek demektir.
“Vahy etme” de ona meramını bildirme demektir. Söylenenleri dinle.
Demek ki görevli görevi önce öğrenecektir. Şimdi seçim Allah’ın iradesinin kişiler üzerinden tezahür etmesidir. Allah kendi iradesini halkın eliyle bildirmektedir. Herkes adına oy kullanmaktadır, toplamı Allah’ın iradesi olmaktadır. Kişilere baskı yapmak demek Allah’ın iradesine baskı yapmak demektir. Herkes kendi içtihadı ile oyunu kullanırsa sıhhatli seçim olmuş olur.
Bu yeterli değildir. Seçen aynı zamanda ona görevi bildirecektir. Bu da parti programıdır. Kişi kendi içtihadı ile hangi partinin programı ilahi şeriata uygun ise onu benimseyerek seçecektir. O halde parti programları ilahi talimattır. Halkın oyu ilahi iradedir. Bu programları onaylamasıdır. Seçimler Allah’ın görevlendirdikleridir.
Kur’an’ı ve demokrasiyi böyle anladığınız zaman sorunların hepsi çözülmüş olur. Bizim cihadımız budur. İnsanlar Allah’ın takdirine saygı göstermeli, seçimlerin sonuçlarını kabullenmelidirler.
Allah sana ilham etti, ona göre oy kulandın. Sana düşen odur. Sonunda senin dediğin olmadı diye üzülmen yanlıştır. Diğerlerine öyle bildirdi. Seçilenlerde görevlerini bilmelidirler. Allah beni bu programı uygulamakla görevlendirdi diyerek programı uygulamalıdırlar.
YORUM
Hangi partiye oy vereceğiz sorusunun cevabını buluyoruz.
Partisinin programını uygulayan partiye oy vereceğiz. Bu program kötü de olsa ilahi programlardan biridir. Mezheplerden biri gibidir. Seçilirken başka iktidara gelince başka olan partilere oy vermeyeceğiz. Ne kadar iyi olurlarsa olsunlar yarın ne yapacakları bilinmez.
Seçimden önce her parti programını değiştirebilir ve ona göre seçime gider. Ama yeni seçim oluncaya kadar programını değiştirmez. Verdiği sözde durmalıdır. Vahyolunana kulak vermelidir.
Öz Türkçe ile:
“Ve ben seni seçtim. Bildirileni dinle.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve ben seni ihtiyar ettim. Vahy olunanı istima’a et.”
Va EaNa EaPTaRTuKa FaSTaMiG LiMAv YUvXAv
وَأَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِعْ لِمَا يُوحَى(13)
***
إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا
EnNaNıy EaNa elLAvHu LAvEiLAvHa EilLAv EANa
“Ben kendisinden başka ilah olmayan Allah’ım”
Allah uygarlaşmanın sağlanabilmesi için iki takım kurmuş. Biri uygarlık yapan takım, diğeri ise uygarlığı yapanları denetleyen takım, yanlış yaptıkları zaman hemen ayağını çekerler.
Uygarlığı yapanların görevi önce Müslim olmaktır. Tek Tanrı’nın şeriatında birleşmektir. Allah da ilk emrini veriyor, “Benden başka ilah yoktur.” diyor. Böylece tüm insanların aynı ilahın kulları olduklarını bildiriyor. Bütün peygamberlerin görevi insanlar arasında barışı sağlamaktır.
Sermaye bunun için peygamberlere düşman olmuştur. Çünkü onun tek gücü insanları çatıştırma, silah satma, birbirini öldürme ve sonunda kendi sermayesine faizli iş bulmadır. Müminlerin görevi de insanları barıştırma, uygarlaşma yolunda birlikte büyük adımlar atmadır.
Bunlar Allah’ın ayetleridir. O halde ileriyi görmek için kâhin olmak gerekmez.
فَاعْبُدْنِي
FaGBuDNIy (Fa uFGuLNIy)
“Bana ibadet et”
Benim görevlim ol, sana şimdi görev vereceğim; gidecek ve Firavun’a tebliğ edeceksin. Allah bize Kur’an’la bunu 60’larda verdi. Kur’an’ı ondan önce öyle anladığımız halde, 60’dan sonra Akevler anlayışı içinde anladık. Buna Erbakan katıldı. Buna Gülen katıldı. Buna Karaman katıldı. Buna Zaim katıldı. Herkes kendisini Allah’ın görevlisi kabul etti. Günün firavununa tebliğ görevini yaptı. Yalnız bunlar değil, Papa da katıldı. Gorbaçov ve Putin de katıldı. Dünyayı Allah’ın iradesi ile değiştirdiler.
وَأَقِمْ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي(14)
VaEaQıMı elÖaLAvTa Li ÜiKRIy (Va EaFGıLı elFaGAvLA Li FiGLIy)
“Ve zikrim için salat ikame et.”
Biz varsayımlarımızı her adımda uyguluyoruz ve Kur’an varsayımlarımızı doğruluyor. İnsan Allah’ın halifesidir, görevini yapacaktır ama bu görevde salatı öğrenecek ve salatı kılacaktır.
Burada الصَّلَاةَ marifedir. Emir sana değildir. Sen kıl değildir. Sen kıldır demektir yani imam ol demektir. Yani ihtiyar edilen, seçilen başkanlara emirdir. Halk Allah’ın adına onlara oy vermiş, onlar da görevlendirilmiş bulunmaktadır. Görevliler Allah’ın kendilerine verilen görevleri yerine getireceklerdir. Bunun için toplantılar yapacaklar. İstişare edecekler. Bu onlara farzdır, istişareden sonra kararları alıp uygulayacaklar. İstişare toplantısını yapmazlarsa o zaman وَ harfi ile atfedilen ‘bana ibadet edin’in manası yoktur. Yani ikisi birden olmalıdır.
Bunu anlatmak için “salatı ikame et” diyor.
Salat bir kurumdur. Allah’tan vahyi telakki etme kurumudur. İnsanlar bir araya gelirler. Başkan herkesi dinler. Onlar Kur’an’a dayanarak içtihatlar yaparlar. Herkes içtihadını beyan eder. Sonunda maşeri karar usulleri ile karar alır. Bunlar da 25 tanedir. Bu kararı başkan uygular. Başkanın istişare sonrasında aldığı kararların özellikleri vardır. a) Sosyal ve doğa kanunlarına aykırı olmayacak. b) İcmalara aykırı olmayacak. c) Aralarında çelişki bulunmayacak. d) Uygulanabilir olacak. Üsrü değil yüsrü içerecek. Zorluk çıkarma değil kolaylık yapma hedeflenecektir.
Fıkhın hikmetleri üzerinde durulmalıdır. Kitaplaştırılmalıdır. Üçüncü binyıl uygarlığı fıkhın hikmetlerinin anlatılması üzerine kurulacaktır.
YORUM
İslami topluluklar nasıl oluşur?
Kur’an bunu hemen hemen her vesile ile zikretmektedir.
Önce kişi şunu diyecek: Ben Allah’ın görevlisiyim. Allah beni yarattı. Ben seçtiği müminler arasına girdim. Bana seminerleri takip etme imkânını sağladı. Ben malımla ve canımla O’nun emrindeyim. O’nun bana verdiği görevi yapmaya hazırım.
Sen ey beni ve bu seminerleri okuma seçeneğine erişmiş insan, birden bire kendi içinde yüzlerden bir olabilirsin, hatta tek kalabilirsin. Bunu yazan kişi de irtidat veya irtihal etmiş olabilir. Sen imanında sadık isen sorun yok ise yalnız değilsin, âlemlerin rabbi senin yanındadır. O çok güçlüdür ve bilendir.
Ondan sonraki görevin salatı ikame etmendir. Bir araya gelip Kur’an seminerlerini takip etme demek ikinci emri yerine getirmedir. Bunu şimdi haftada bir yapıyorsunuz. Kışın okul var, yazın tatil var ve o haftada bir günün yarısı yine yok. Ama o kısa zamanda kılınan salat seni Allah’ın kulu yapmaktadır, Allah’ın görevlisi yapmaktadır.
Duam ve inancım odur ki, bir gün gelecek tüm Kur’an ehli bu okumaları günde beş kereye çıkaracaklardır. Hatta yalnız Kur’an ehli değil, bütün kitap ehli günde beş veya üç defa toplanacak ve salatlarını ikame edeceklerdir.
Öz Türkçe ile:
“Ben, benden başka tanrı olmayan Allah’ım. Bana kulluk et ve beni anlatmak için toplanmayı yap.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ben, benden başka ilah olmayan Allah’ım. Bana ibadet et ve zikrim için salatı ikame et.”
EinNaNIy EaNa elLAvHu LAv EiLAvHA eilLAv EaNa FaGBuDNIy VaEaQıMı elÖaLAvTa LiÜiKRIy
إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمْ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي(14)
***
إِنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ
EinNa elSAvGaTa EAvTiYaTun
“Saat ati olandır.”
السَّاعَةَ burada vakit anlamındadır.
Uzun sürelere يَوْم denmekte, kısa zamanlara سَاعَة denmektedir.
Bugünkü Tanrı düşmanı düzen çökecektir; nitekim çökmektedir. Faizli düzen sona erecektir. Kur’an düzeni, ilahi düzen, peygamberlerin düzeni gelecektir.
Biliyorsunuz, ben bu cümlelerimi bu kadar açık olarak 1960’tan önce yazsaydım sekiz seneye kadar ağır cezada yargılanır olacaktım. Ama bugün açıkça yazabiliyorum. Sadece bu durum bile Allah’a hamd etmemiz için yeterlidir.
Şimdi de Allah “saat gelecektir” diyor.
أَكَادُ أُخْفِيهَا
EaKAvDu EuPFıyHAv (EaFGaLu EuFGıLuHAv)
“Onu ihfa eder gibiyim”
كَادَ kelimesi zamanın yaklaştığını ama şimdilik olmadığını ifade ettiğinden ‘nerede ise’, ‘hemen hemen onun gibi’ anlamlarını taşır. Yani “Hafy etmiyorum ama hafy eder görünüyorum.” diyor Allah. Zamanımız bu kadar beliğ şekilde ancak bu kadar ifade edilebilir. Uçuruma gittiğimizi herkes görüyor ve biliyor ama bir türlü ne iktidar ne de muhalefet adım atıyor. Kurbanlık koyun gibi kadere teslim olmuş durumdadırlar.
Geçmişte büyük hizmet veren AK Parti ve Millî Görüş önderleri şimdi sessiz sedasız oturmaktadırlar. Gülen ‘Hayır’ lehine iki kelime söyleseydi, bugün ‘Evetler’ iktidar olmazdı. SP Akevler’le işbirliği yapsaydı ve ‘Hayır’ kampanyasını halka gösterebilseydik. Millî Gazete ve TV5 Akevler’in yönetiminde olsaydı şimdi bu durumda olmazdık.
لِتُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعَى(15)
Li TuCZAv KulLa NaFSin BiMAv TaSGAv (Li TuFGaLa KulluFaGLin BiMAv FuGLAv)
“Her nefis neye se’y ediyorsa onunla cezalansın diye.”
Yani Allah olacakları tam gizlemiyor. Kur’an ve ilim müminlere ve peygamberlere olacakları bildiriyor. Ama bunu aynelyakin göstermiyor. Onun için görmüyorlar.
Bizim baştan küfrü ihtiyar edip zaten ittika etmeyenlere bir diyeceğimiz yok ama baştan ittika edip bizimle yağmurlu yollarda ıslananların şimdi köşelerde bizimle yürümek şöyle dursun, balkona bile çıkmıyorlar! Sesimizi duyuramıyoruz. Kolumuzla işaret etme imkânımız bile yok. Üzülüyoruz, onları sevdiğimiz için üzülüyoruz. Allah’ın takdiri bu, ihfayı kaldıramıyoruz.
Seminerleri okumaya müminler devam etsinler. Risale-i Nurları da okusunlar. Göreceksiniz ki Allah onları koruyacaktır. Korumazsa bile onları cennette peygamberlerin de önüne alacaktır.
YORUM
Eğer bu zorluklar olmasa, bu tehlikeler olmasa siz nasıl sevap kazanacaksınız? Gezi parkı olmasaydı, 15 Temmuz olmasaydı, Erdoğan’ın cesurca davranışları nasıl ortaya çıkacaktı? O halde geçmişte olan her olay bizim için bir nimettir ve bizim lehimizedir.
Akevler her zaman aynı şeyleri savundu. Sıkıyönetimde askeri idare varken ne söyledikse bugün de onu söylüyoruz. Ne kimseyi tanrılaştırdık ne de kimseye deccal dedik. Herkesin tanrı kabul ettiği Mustafa Kemal’i göklerdeki tanrının tahtından indirdik ama onu deccallikten de çıkardık. O bizim için bir insandı. İyi yaptıklarına iyi, yanlış yaptıklarına yanlış diyoruz.
Asıl şaşırdığımız, Sermaye’nin bu kadar kötülediği veya kötülettirdiği kimsede fazla yanlış bulamıyoruz. Bizi bu fazla sevindirmese de bu böyledir.
Öz Türkçe ile:
“Saat gelecektir. Herkes yaptıkları ile karşılaşsın diye onu gizler gibi yapıyorum.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Saat ityan edecektir. Onu her nefis say ettiği ile cezalansın diye ihfa gibi ediyorum.”
EinNa elSAvGaTa EAvTiYaTun EaKAvDu EuPFIyHAv LiTuCZAy KulLu NaFSin LiTaSGAy
إِنَّ السَّاعَةَ آتِيَةٌ أَكَادُ أُخْفِيهَا لِتُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعَى(15)
***
فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا
Fa LAv YaÖudDanNaKa GaNHAv (Fa LAv YaFGuLanNaKa GaMHAv)
“Ondan seni sudud etmesin”
“Sudud etme” demek, önüne konan bir engelden dolayı yoldan ayrılmak demektir. “Dalalet” ise yoldaki engelden değil de gidenin acemiliğinden dolayı yoldan ayrılmasıdır. Buradaki هَا zamiri saate gitmektedir. Yani “Adil Düzen”in geleceği saati bildirmektedir. Sakın ha diyor. Bizim bu zamanı ihfa etmemiz seni şaşırtıp da bu gelmeyecektir, başka yol arayayım demeyesin diyor.
Akevler bunun sebatını göstermiş, hiçbir zaman Adil Düzen’in geleceğinden kuşkuya düşmemiştir. Bu semineri okuyan her okuyucu bu ayeti düşünmelidir. Kırk yıldır okumayı bırakanlar düşünmeli ve okumaya başlamalıdırlar.
AK Parti ve Risale-i Nur şakirtleri bu ihfadan etkilenmiş ve yeni yol aramışlardır. Şimdi de kara kara düşünmektedirler. Saadetçiler de bu yanlış görüşlerinden dolayı binde birlere inmişlerdir. Gelin, artık Allah’ın bu tebliğ emrini yeniden duyun, siz Adil Düzen düşmanlığı etmeyin.
مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهَا
MaNbLAvbYuEMiNu BiHAv (Man LAy YaFGaLu BiHAv)
“Ona iman etmeyen kimse”
Allah’a iman gibi saate de iman vardır.
-Bu iman Mekke’nin fethedileceğine imandır.
-Bu iman İstanbul’un fethedileceğine imandır.
-Bu iman üçüncü binyıl uygarlığına imandır.
Evet, “Adil Düzen”e inanmayanlar başka yol ararlar ama sen böyle yapma.
وَاتَّبَعَ هَوَاهُ
Va itTaBaGa HaVAvHu (Va iFTaGaLa FaGLaHu)
“Ve hevasına tabi olan kimse”
هَوَى boş şeyler, ütopik şeyler demektir.
-Birden dünyayı değiştirecekler.
-Birden milyarlar kazanacaklar.
Bizim Millî Görüşçülerle aramızdaki fark bu olmuştur. Kur’an düzenini biz değil Allah gerçekleştirecektir. O bize bir görev vermiştir. Biz o görevimizi yaparız. Ötesi bize değil O’na aittir. Biz tanrılığa kalkışmayız. Onlardan biri siyaset gücü ile oy gücü ile sorunları çözeceğini sandı ama yanıldı.
Eğer çıkıp bir plan yapar ve ben bunu yapacağım derseniz, ütopya peşinde koşarsınız. Saate de inanmazsınız. Ama ben bana düşeni yaparım, ötesi bana ait değildir derseniz, saate inanıyorsunuz demektir.
فَتَرْدَى(16)
Fa TaRDAv (FaTaFGaLa)
“Redy olursun”
Hevasına tabi olan redy olur.
اِزَار bel çevresine bağlanan örtüdür, rida omuzlarda bağlanan dikişsiz elbisedir. خِمَار başörtüsüdür. نَعْل ayakkabıdır. İktidardan düşme anlamındadır. لِبَاس veya ثَوْب yerine sadece gömlek ve donu kalan kimse demektir. Türkçede ‘donsuz’ tabiri vardır.
Bu mücadelede, bu savaşta Sermaye ve güç değil, Kur’an galip gelecektir; Nuh tufanı benzeri sosyal tufan olmadan veya tufan olduktan sonra.
Firavun o gün bugünkü firavun gibi tek güç idi. Ama onun tacı tahtı yıkıldı ama Musa’nın kavmi yeryüzüne hâkim oldu. İsrail oğullarını ele aldığınız zaman şaşıracağınız en büyük olay, bu kadar sürgünler, iflaslar ve hakaretlere rağmen hala dünyanın en etkin kavmi olmasıdır. Bu takdir ilahi takdirdir.
YORUM
İnsanlar bir araya geldiler mi ister istemez gruplar oluşur. Aralarında çatışma ve yarışma başlar. Bir grup diğerini hırpalar ve hâkim olur ama onları ortadan kaldırmaz. Kaldırsa bile yeni guruplar oluşur. Başlangıçta insanlar tek ümmet değildir. Çünkü birbirleri ile görüşemiyor konuşamıyorlardı. Bugünkü teknoloji insanlığı yan yana getirdi. Telefonunuzu açarsanız dünyadaki istediğiniz kimse ile görüşebilirsiniz.
Dünya gruplanıyor ve dünya gurupları arasında çatışma ve yarışma vardır.
Kim galip gelecektir?
Uygarlık kanunu vardır, kim daha ileriyi keşfetmişse o galip gelecektir.
Uygarlaşma iki yönde olmaktadır.
-Hukuk yönü ile uygarlaşma peygamberlere aittir.
-Teknik yoluyla uygarlaşma filozoflara aittir.
Bunlar peş peşe gelirler. Ömürleri biner senedir. Şimdi hukukta uygarlaşmanın başlaması dönemidir. Kim “Adil Düzen” getirirse o üçüncü binyılda dünyaya hakim olacaktır.
Bu söylediklerime itiraz eden varsa tartışalım, yanlışsa düzeltelim.
Bugünün Firavunu Sermaye’dir. Allah Musa’yı o günün şartları içinde Firavuna gönderdi. Biz de Adil Düzen Partisi’ni kurduğumuzda Allah halkımıza ilham edecek ve meclise geleceğiz. Orada diğer partilerle uzlaşarak Kur’an’a dayanan Adil Düzen Anayasasını yürürlüğe koyacağız. Önce Türkiye’de sonra dünyada Adil Düzen Anayasası kabul olacak.
Tekrar edelim. Adil Düzen Anayasasını önce semtlere uygulayacağız. Sonra bütün halkımız bunu kendiliğinden benimseyecek. Sonra da dünya benimseyecek.
Bu seminerleri okuyan kardeşlerime diyorum ki; ne büyük bir görevle görevli olduğunuzu idrak edin, ona göre cennetin kapıları size açılsın. Anahtar sizin elinizde, siz kendiniz açın. Biz size sadece nasıl açılacağına dair fikir yürütebiliriz.
Öz Türkçe ile:
“Ona inanmayan ve isteğine uyan seni ondan saptırmasın yoksa yuvarlanırsın.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ona iman etmeyen ve hevasına tabii olan kimse seni ondan sudud etmesin yoksa redy olursun.”
FaLAv YaÖudDanNaKa GaNHAv MaN LAv YuEMiNu BiHAv Va itTaBaGa HaVAvHu FaTaRDay
فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ فَتَرْدَى(16)
***