***
TAH SÛRESİ - 3. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
***
وَمَا تِلْكَ بِيَمِينِكَ يَامُوسَى (17) قَالَ هِيَ عَصَايَ أَتَوَكَّأُ عَلَيْهَا وَأَهُشُّ بِهَا عَلَى غَنَمِي وَلِيَ فِيهَا مَآرِبُ أُخْرَى (18) قَالَ أَلْقِهَا يَامُوسَى (19) فَأَلْقَاهَا فَإِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعَى (20) قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ سَنُعِيدُهَا سِيرَتَهَا الْأُولَى (21) وَاضْمُمْ يَدَكَ إِلَى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ آيَةً أُخْرَى (22) لِنُرِيَكَ مِنْ آيَاتِنَا الْكُبْرَى (23) اذْهَبْ إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى (24)
***
وَمَا تِلْكَ بِيَمِينِكَ يَامُوسَى (17)
Va MAv TiLKa Bi YaMiNiKa YAv MUvSAy (Va MAV TiLKa Bi FaGİyLiKa YAv FuGaLVa)
“Ve yeminindeki bu nedir Ey Musa”
Allah Musa’ya önce kendisini tanıttı. Musa onu rab olarak kabul edecek midir? Önce Musa’nın kendisinin gerçekten rab olduğuna inanması gerekir. Demek ki tanımadığınız birileriyle görüşecekseniz, önce kendinizi tanıtacaksınız, sonra bunu kanıtlayacaksınız, ondan sonra söyleyeceklerinizi söyleyeceksiniz.
Peygamberlerin sünnetine yani yaptıklarına uyma durumunda olduğumuz gibi Allah’ın sünnetine yani yaptıklarına da uymak durumundayız.
İçtihadımızı yaparken uyacağımız deliller şöyle olmaktadır: 1) Kitap. 2) Peygamberlerin yaptıkları. 3) Allah’ın yaptıkları. 4) İbadetlerde yapılanlar.
O halde Allah’ın Musa ile olan görüşme şekli bizim de benzer şekilde görüşmemizi gerektirir.
Soru niçin sorulur? 1) Bilmediğini öğrenmek için sorarsınız. 2) Onun onu bilmediğini öğrenmek için sorarsınız. 3) Onun üzerinde düşünmesini sağlamak için sorarsınız. Burada Musa’nın dikkatini ona çekmek için sormaktadır.
Arapçada lafız olarak dişilik alameti taşımadığı halde dişi olan kelimeler vardır, 150 kadardır. Üretimi (doğurganlığı) ifade eder ve insanın çift uzvunu ifade eder. Değnek, elle taşındığı için ve sol ve sağ elle de taşınabilir, ikisi ile birlikte tutulabilir. Bu sebeple dişi kelimedir. İnsandaki çift uzuvlar da dişildir. Sorduğunuz şey bilinmektedir. Bundan dolayı dişi kelimesi getirilmektedir.
Lisede bana bir öğretmenim bir liste yapıyordu. 55 numaran nedir diye sordu. Numara ile kaydettiği için seni de kaydediyorum demedi de numaran nedir diye sordu.
Allah Musa’ya elindekinin değnek olduğunu biliyorum. O değnek üzerinde söyleyeceklerim var onun için soruyorum. Burada تِلْكَ kelimesini kullanmıştır.
بِيَمِينِكَ diyerek “Sağ elindeki nedir?” dedi, demek ki Musa onu sağ elinde tutuyordu. Solak değildir. Elindeki nedir demeyip sağ elindeki ne demiş olması değneğin kendisinden çok onunla yaptığı işleri hatırlatmak istemiştir. Yani bununla ne iş yaptın şeklinde bir soru tevcih etmiştir.
يَمِين Sağ yandır. Doğuya dönüldüğünde sağ tarafta kalan yerdir. Sol tarafta kalan yere ise شِمَال şimal denir.
Kur’an’da يمن 71, ءمن 879 defa geçer. Toplam 950 (2*52*19) eder.
ي kolaylığı, م genelliği, ن parçayı ifade eder. مِنْ tebiz için gelir.
يَامُوسَى diye ismen hitap edilmiştir. Baştan يَامُوسَى diye hitap etmişti. Neden tekrar etti? Elindeki değneğin ne sorusunda değneğin durumunu değil o değneğin Musa’nın elinde olmasına işaret ediyor. Bu, sen Ey Musa, sen ne iş yaparsın. Böylece Musa’ya verilecek göreve işaret etmektedir. O değnek başkalarının elinde değil senin elinde bir iş yapacaktır.
Bundan çıkaracağımız mana şudur. İşleri ancak ehliyetliler yapar. Araçlar ehliyetli kimselere verilir. Bu kuralı burada Ey Musa sözü ile anlıyoruz.
YORUM
Allah önce kendisini tanıtıyor. İnsanı kişi olarak tanımladığınız zaman bu kadar büyük güce sahip bu kadar büyük kâinatın, dört beş boyutlu uzayın halikı ve maliki olan kimsenin dünyadaki insanlarla ilgilenmesi ve onlara Kur’an’ı göndermesi peygamberler göndermesi anlamsız gelebilir. Ne var ki insansız, meleksiz, ruhsuz ve cinsiz bir kâinat ne işe yarayacaktır. Kâinatın değeri insan ve diğer şuurlu varlıkların varlığı ile kaimdir. Allah da kâinatı yaratmasa O’nun ilahlığı neye yarayacaktır. Demek ki Allah’ın insanlarla ilgilenmesi son derecede doğaldır. Çünkü onu bilen ve onu tanıyan muhatabı olan insandır.
Allah muhatabını çok büyük varlık olarak yaratmıştır. Önce fert fert çok küçük varlıklar olarak yaratmış, sonra bunların birleşmesinden insanlık diye bir varlık ortaya çıkmıştır. Şimdilik her gezegende yaşayan insanlar ayrı ayrı varlıklardır. İlerde tüm dünya insanları birlik kurup Tanrı’ya karşı muhatap olurlar. Hatta melek, cin ve ruhlarla da birlik sağlayabilirler.
O zaman bir yaratıcı bir de tüm yaratılanlar birlik içinde tek varlık olmuş olurlar. Böylece Allah kendisine uygun muhatabını bulmuş olur. Allah’a doğru yol almak demek tüm kâinatın birliği içinde Tanrı’ya kul olma çabası demektir. Biz ne kadar küçük varlığız ama yaratıklar içinde en büyük değere sahibiz. Bunu unutan insan ne kadar hüsrandadır. Musa’yı yücelten Allah onun örneğinde tüm insanları yüceltmiştir. Hepimiz birer Musa’yız. Yeter ki yerimizi bilelim.
Başka değerlendirmemiz gereken bir husus vardır. Musa Mısır’da bir köledir. Ama bilgisi vardır. Sarayda yetişmiştir. Sonra Medyen’e gitti ve orada da eğitimini tamamladı. Hiçbir gücü ve serveti yoktur. Ne doları var ne de ordusu var. Ama Allah ona görev veriyor ve sonra dünyayı değiştirecektir. O güçlü imparatorluklar yıkılacak ve yerini onun getirdiği düzen alacaktır.
Bugün bu görevi siz bu seminerleri okuyanlar, siz Kur’an’ı uygulamak üzere ele alanlar yükleniyorsunuz. Musa kadar yüce göreviniz var. Kur’an düzeni getirme dışında bir düşünceniz kaygınız olmamalıdır. Sizden başka buna sahip çıkan kimsenin olmadığını biliyorsunuz her halde. Bu da ayrıca size olan Allah’ın ihsanıdır.
Öz Türkçe ile:
“Ve sağındaki nedir ey Musa?”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve yeminindeki nedir, ya Musa?”
Va MAv TiLKa BiYeMIyNiKa YAv MUvSAy
وَمَا تِلْكَ بِيَمِينِكَ يَامُوسَى (17)
***
قَالَ هِيَ عَصَايَ
QAvLa HiYa GaÖAYa (FaGaLa HiYa FaGaLaYa)
“O asamdır diye kavletti.”
عَصَا sopa demektir. İnsanların ilk kullandığı araçtı. هِيَ dişi zamiri gönderilmiştir. “Bu asamdır” diyor. “Bu asadır” demiyor. Çünkü sorulan soru onun ne olduğu değil onunla ne yapıldığıdır. Bu benim asamdır, başkalarının asası değildir.
Araçların kullanılmasında onun sahibi olmak ona alışmak demektir. Aynı fabrikadan çıkan araçların da farkları vardır. Farklı huyları oluşur. Onu kullananın ona alışkanlığı doğar. Daha iyi kullanır. Bir aracı çok kişi kullanırsa o araç çabuk yıpranır.
Bu değnek benim değneğimdir, onunla arkadaş gibiyiz, ben onsuz yapamaz durumdayım diyor.
عصو sopa demektir, Kur’an’da 12 defa geçmektedir. عصي isyan etme, karşı çıkmadır, 32 defa geçmektedir. Ayrı veya bir kelime olarak görebiliriz. İsyan etmek demek sopa kaldırmak demektir.
ع etkinliği, ص dayanıklılığı, و birliği, ي kolaylığı ifade eder.
أَتَوَكَّأُ عَلَيْهَا
aTaVakKaEu GaLaYHAv
“Ona tevekku ederim”
وكء arkalık, sırtın yaslandığı şeydir, Kur’an’da 11 defa geçer. وكل 71 defa geçer. Toplam 82 (2*41) eder.
و beraberliği, ك oluşu, ء de gücü ifade eder.
Ona dayanırım diyor. Canlılar içinde insanlar dik yaratılmışlardır. Bugün insandan başka dik yürüyen yoktur. Geçmişte olduğu iddia edilmiş ise de kesin olarak kanıtlanmış değildir. İnsan konuşan varlık olduğu için sürekli birbirine bakma durumundadır. Dudakların hareketi bugün okunabilmektedir. Ayrıca gözlerden çıkan ışık karşı gözlere mesaj götürmektedir.
İki ayak üzerinde durmak ve yürümek bazen zorlaşmaktadır. Kırlarda değnek sayesinde bu eksiklik giderilmektedir. Yaşlılar değneği kullanmaktadır. Musa önce bütün insanların yararlandığı yönünü ortaya koymaktadır.
وَأَهُشُّ بِهَا عَلَى غَنَمِي
Va EaHuşŞu BiHAv GaLAv ĞaNaMIy (Va EaFGaLu BiHAy FaLAy FaGaLIy)
“Ve onunla ganemimi heşş ederim.”
Mısır’da Nil toprakları üzerinde tarım yapılırdı, ayrıca hayvan beslenirdi.
Sümerler gelmeden önce Mezopotamyalılar hayvan beslemeyi bilmezlerdi. Sümerler de tarımı bilmezlerdi. İki halk bir araya gelince uygarlık doğdu.
Tarım köylüsü hayvancılıkla tarımı birleştirir ve yaşar. Hayvanların en büyük yararı onlarla uzun yolculuk yapabilmedir. Atlar yalnız yük taşırlar. Koyunlar da yalnız süt verirler. Deve ise hem yük taşır hem süt verir, bu sebeple deve çöl hayvanıdır.
Musa ailesi ile yola çıkarken kendisine ait sürüsünü de yanına almıştır. Onunla yol alabilmektedir. Eşinin yanında da çobanlık yapmaktadır. Zaten hayvanlara su verirken eşi ile tanışmıştı. Babası eşine sürüden bir pay vermiş veya kendisi çalışması karşılığı sürüyü almıştır. Bu takdirde Musa ücret olarak kızını almıştır. Yani başlık parası ile hizmet etmiştir. Ayrıca hizmetinden dolayı koyun sürüsünü almıştır.
غَنَمِي demektedir. Demek ki kendi sürüsü vardır, eşinin sürüsü değildir.
Başka bir yorum: Kayınpederi Musa’ya sürüyü vermiş ve sermaye yapmıştır. Musa da ona etinden sütünden pay vermektedir. Fıkıhta karz veya mudarebe şirketi olarak çalışmıştır. Konan sermaye aynen iade edilir, eksilme varsa sürü sahibinindir. Çoban zamanını boşa harcamış olur. Artma varsa artanı paylaşırlar. Ayrıca her iki tarafın günlük masrafları öncelikle sağlanır.
غَنَمِي kelimesi ve أَنْ تَأْجُرَنِي (Kasas, 28/27) kelimeleri bize şirketi karzın hükümlerini öğretir.
غَنَم koyun sürüsü demektir.
Kur’an’da غنم 9, غني 73 defa geçmektedir. Toplam 82 (2*41) eder.
غ değişmeyi, ن bölünmeyi, م enginliği ifade eder.
Kur’an’da geviş getiren hayvanları sayarken sekiz çift denmektedir. Bunları sayarken إِبِل, بَقَر, ضَأْن ve مَعْز’den bahseder. Biyolojide geviş getiren hayvanlar dört grupta toplanır. Deve, Sığır, Koyun ve Zürafa sekiz çift 16 eder. Bunların üzerinde durulmalıdır. Arapçada koyun شاة ‘dır. غَنَم için koyun sürüsü diyorsak da mutlak sürü anlamı da çıkar.
هشش dürtmek demektir, 1 defa geçer, هزز 5 defa geçer, sarsmak demektir. Toplam 6 (2*3) eder.
ه düzlüğü, ز zamanda düzgün diziyi, س mekânda düzgün diziyi, ش ise zamanda sıçramalı diziyi ifade eder.
Hayvanlar sopa dokununca ona göre hareket ederler, sağdan dokunursan sola giderler, soldan vurursan sağa giderler. Değişik dillerde farklı söyleme vardır. Hayvanlara hangi kelimeyi öğretirsen o kelimeye göre anlamaya başlarlar. Yani hayvanların da insanların dilini kısmen öğrenme kabiliyetleri vardır. Köpeklerde ve atlarda bu kabiliyet çok ileri gitmiştir. Hayvanlar birbirleri ile konuştukları gibi insanlarla da konuşurlar. İnsanlar bundan yararlanırlar.
Araplar çocuklarını sütannelerine verirler. Çocuk orada doğa ile karşı karşıya gelir. Dünyayı farklı bir şekilde algılar.
Bizim yüz lojmanlı işyeri apartmanları yanında her bir dönüm üzerinde kurulan dinleme evlerinde seralar olacak, kümesler olacak, ahırlar olacak, bahçeler olacak. Çocuklar oranın temiz havası içinde ve doğa ile birlikte büyüyecekler. Arıcılık ve ipek böceği de başka bir zevk oluşturmaktadır. Bu yazdıklarımızı değerlendirecek olanlar ileride üçüncü binyıl uygarlığının projelerini gerçekleştireceklerdir, inşallah…
Mülkiyetin değişik yönleri vardır. Taşınmaza sahip olma, araçlara sahip olma, sürüye sahip olma, meyvelere sahip olma, taşınır mallara sahip olma. Musa’nın kıssası araçlara ve hayvanlara sahip olma hükümlerini getirmektedir. غَنَمِي denmektedir yani benim ganemim denmektedir.
وَلِيَ فِيهَا مَآرِبُ أُخْرَى (18)
Va LiYa FIyHAv MaEAvRiBu EuHRAv (Va LiYa FIyHAv MaFAvGıLu FuGLAv)
“Ve onda benim başka mearıbım da vardır.”
Burada مَآرِبِي demiyor, لِيَ diyor. مَآرِبِي deseydi marife olurdu. Hâlbuki diğer belli olmayan işlerim de vardır, bana aracı olur.
Değneğe dayanmaktadır. Hayvanları sürmektedir. Bunları yaptıktan sonra başka işlerde de onu kullanıyorum diyor. Başka işler nelerdir? Savunma aracıdır. Saldıran hayvanları onunla defedersin. Meyveleri ağaçtan dökme aracıdır. İnsanoğlunun ilk kullandığı araç değnektir, sopadır. Sonra da taştan yapılmış aletleri kullanmıştır. Bugün geçmiş uygarlıkları onların bıraktıkları taş aletlerle biliyoruz.
İnsanın dört ihtiyacı vardır; a) beslenmek, b) giyinmek, c) barınmak, d) dolaşmak (enerji). İnsanlar bunların hepsini yüzde 80-90’ını diğer canlılardan sağlarlar.
مَآرِبُ ve أُخْرَى kelimeleri munsarif değildir. Bir kelimenin munsarif olmaması için 9 illetten ikisi bulunacaktır. Adl (Bir kelimenin vezninin başka bir vezne dönüşmüş olması), vasf, tenis, alemiyet ile marifelik, cem', fiil vezni, üç harften büyük ucme, terkib, Elif Nun ile bitme.
Kur’an’da geçen kelimelerde bu özelliklerden hangisinin olduğu tespit edilip Ruhu’l-Kuran’a ilave edilmelidir.
مَآرِبُ, مَأْرِبَة’in cemidir. Tenis ve cem illeti ile munsarif değildir.
أُخْرَى ise أُخَرَ’nın müfredidir. Ceme müfred gelmiştir. Vasıf ve manen cem olduğu için munsarif değildir.
أُخُر ense, أُخْرَى diğer(dişi), آخَر diğeri(erkek), آخِر son, آخِرَة sonraki hayat demektir. Arka, oradan da son anlamında ahir kelimesi türemiştir.
ء gücü, خ yıkılmayı, sona ermeyi, ر tekrarı ifade eder.
Ürbiye kalça demektir. Sonra bütün organlar için kullanılmıştır. Sonra da araç anlamında kullanılmıştır. Araba kelimesi buradan gelmektedir.
ء gücü, ر tekrarı, ب geçişi ifade eder.
Hadım olanlara irbesiz denmektedir, organsız anlamındadır.
Benim birçok işlerimi görmektedir diyor.
Araç kullananların eğitilmesi ve onu çalıştıracak durumda olması gerekir. Bu ayetin bize öğrettiği araç sorumluluğunun birine verilmesi gerektiğidir. Bakımını o yapmalıdır. Ayarlamaları o yapmalıdır. Herhangi bir aksaklık olduğu zaman da o sorumlu olmalıdır.
Bugünkü düzende avukatların, doktorların, bakımcıların ve öğretmenlerin çıkarları yaptıkları ile çelişmektedir. İyi doktor aç kalır, iyi avukat aç kalır, iyi bakıcı aç kalır, iyi öğretmen aç kalır.
Bu sebepledir ki Adil Düzende bunlara ücret harcadıkları zamana göre değil, yapılan işe göre pay verilmektedir. Avukat müvekkillerini mahkemeye gitmeden kurtarandır. Doktor insanı hastaneye gitmekten koruyandır. Bakımcı araçların bozulmasını engelleyendir. Öğretmen de öğrettiğinin kazancına ortak edilendir.
Musa acemi birisi değildir. Sarayda büyümüş, Medyen’de yetişmiştir. Henüz peygamber değildir ama iyi bir müçtehittir yani bizim gibi âlimdir.
Kişi bir göreve alınırken imtihan edilmesi de burada fiilen gerçekleşmektedir. Musa Allah’la mülakat yapmaktadır. Başarırsa görevlendirilecektir.
Bizzat Allah görevlendirdiği için toplulukta da görevlendirme Allah’ın halifesi olan halkı temsil eden dayanışma sorumlularınca yapılacaktır ve ona güvence verilecektir.
YORUM
Kendisini tanıttıktan sonra şimdi Musa’yı görevlendirecektir. Ona yeterli imkânı sağlıyor ve görevlendiriyor. İşe basit değnekten başlıyor, elindeki nedir diyor. O da koyunlarımı güderim, ona dayanırım, buna benzer basit bir aracımdır diyor. Bunu ona söylettikten sonra, bundan sonraki ayette onun ne kadar büyük güç olduğunu gösterecektir. Aslında tüm gelişmeler basit değneklerden ibarettir. Onu kullanmayı bildikten sonra çok büyük işler başarılacaktır.
Musa’nın başlattığı yazılı uygarlık sayesinde o sopalar bugün yılan olmuştur. İnsanlar bu sayede çeşitli başarılara ulaşmışlardır. Televizyonlar, bilgisayarlar hep onun benzerini yapmaktadır. Gelecekte daha ileri teknolojiye sahip olacağız Dört ve beş boyutlu uzaydan yararlanacağız.
Üçüncü binyıl uygarlığı dört şeye dayanacaktır; Kuran, Hesap, Fıkıh (Proje) ve Muhasebe. Bunun temelleri yarım asırlık çalışma ile atılmıştır. Sizler bunu devam ettireceksiniz ve Musa’nın yaptığı devrim benzeri devrim yapacaksınız.
Öz Türkçe ile:
“Bu benim değneğimdir, ona dayanırım, onunla sürümü dürterim ve benim onda başka işlerim de var dedi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Bu benim asamdır, ona tevekku ederim, onunla ganemimi heşş ederim ve onda benim uhra mearibim de var diye kavletti.”
QAvLa HiYa GaÖAyYa EaTaVakKaEu GaLaYHAv VA EaHuşŞu BiHAv Bi ĞaNaMIy Va LiYa FIyHAv MaEAvRiBu EuPRAy
قَالَ هِيَ عَصَايَ أَتَوَكَّأُ عَلَيْهَا وَأَهُشُّ بِهَا عَلَى غَنَمِي وَلِيَ فِيهَا مَآرِبُ أُخْرَى (18)
***
قَالَ أَلْقِهَا يَامُوسَى (19)
QAvLa EaLQıHAv YAv MUvSAv (FaGaLa EaFGıLHAv Yav MuFGaLa)
“Onu ilka et, ya Musa diye kavletti.”
“Ey Musa” diye hitap edip kendisini tanıttı.
“Ey Musa” deyip muhatabın neye sahip olduğu imkânları anlattı.
“Ey Musa” deyip şimdi Musa’ya görevinin provasını yaptırıyor.
Görevlendiren, görevli ve şimdi de görev.
Her seferinde ayrı hitap etmektedir. Nasıl diplomasını alana üniversiteyi bitirdiği zaman ayrı diploma veriliyorsa, onun gibi her kademede yeniden adı zikredilerek görev veriliyor. Yani adının zikredilmesi bir kademenin atlanması anlamındadır. Sınıfını geçtin, artık görev alabilirsin demektir.
لَقَاة iki yerleşik bölge arasındaki buluşma yerinin adıdır. لِقَاء buluşmak, kavuşmak demektir. إِلْقَاء ise koymak, yerleştirmek anlamına gelir.
ل belirliliği, ق kuvveti, ي kolaylığı ifade eder.
İlka, yere bırak demektir. Sopanın bırakılmasını emrediyor. Allah’ı ateş olarak görmüş, O’nunla konuşmuş, sonra da ılka et diyor.
Bir toplulukta birisine bir iş verecekseniz bir öneride bulunacaksınız.
-Önce kendinizi tanıtacak ve kendi görev imkânlarını anlatacaksınız.
-Sonra onun durumunu öğreneceksiniz.
-Ondan sonra ona görev vereceksiniz.
Genel olarak eğer karşı tarafın istediği zararlı değilse, sizin de gücünüz yetiyorsa, onu dinleyeceksiniz, ona uyacaksınız.
Bu ayette Musa’ya emir vardır. Açık mucize gösterilmiştir ve ona uyulması istenmiştir.
YORUM
Allah Kur’an’dan önce peygamberlere mucizeler vermiş ve halk mucizeleri ile onların peygamber olduğuna inanmıştır. Kur’an’dan sonra böyle mucizeler olmadığına biz inanmakta zorluk çekiyoruz. Oysa bunlar Allah için çok ehvendir. Beş boyutlu uzayda olanlara doğru yöneldiğinizde düşünebildiğiniz her şeyi orada bulabilirsiniz.
Bu kadar kısa ayette sayı mucizesi var mı, kontrol edelim.
(E:1,H1) Q:2, (M:1,V:1) (A:4), (Y:1,S:1), L:2
Önce harflerin toplamı 14 adettir. 4 boğaz 2 dudak olmak üzere 6’sı kameriyedir. 4’ü A harfidir. Kalan 4’ün 3’ü şemsidir. Burada kuralımıza uymayan bir harf vardır, o da ي şemsi olmadığı halde س ile beraber gelmiştir.
Y harfi diğer harflerin yerine geçen bir harftir. Kırgızlar Y’leri C olarak kullanırlar. Yok’a cok derler. Yakutlar ise Y yerine S harfi kullanırlar, onlar da “Yok” yerine “Sok” derler. Demek ki S ile Y arasında bir ilgi vardır ki tüm Y’leri S yapıyorlar. Bu kurala uymasa bile, ihtimaliyat hesabına göre bu düşülürse yine de ayet icazını çok büyük derecede korumaktadır.
Öz Türkçe ile:
“ ‘Onu yere bırak, Ey Musa’ dedi.”
Kuran kelimeleri ile:
“Onu ilka et, Ya Musa diye kavl etti.”
QAvLa EaLQıHAv YAv MUvSAy
قَالَ أَلْقِهَا يَامُوسَى (19)
***
فَأَلْقَاهَا
Fa EaLQAvHAv (Fa EaFGaLaHAv)
“Onu ilka etti”
Onu emri alır almaz hemen ilka etti.
Bizim kuralımız şudur. Sen kendine bir başkan seçmek zorundasın. İstediğini seçersin. İstediğini seçme özgürlüğünle kişiliğini koruyorsun. Onu değiştirebilirsin. Ama değiştirmediğin müddetçe onu dinleyeceksin. Ona uymakta tereddüt etmeyeceksin. Önce biatini sona erdireceksin, ondan sonra başka türlü davranabilirsin. Bu sayede topluluk oluşmakta ve birlik doğmaktadır.
فَ harfi hemen tereddütsüz itaat etti demektir.
فَإِذَا هِيَ حَيَّةٌ
Fa EiÜAv XayYaTün (Fa EiZAy HiYa FaGLaTün)
“O dem o hayy’dır”
Burada şu sorulabilir. Allah Musa’ya neden değneği seçti, başka bir şeyi seçebilirdi. Mesela bir taşı seçebilirdi. Değneği seçti, çünkü değnekle gezmektedir. Firavunun karşısına onunla kolay çıkmaktadır.
Başka bir soru; neden yılan olmuştur da mesela kuzu olmamıştır. Çünkü Allah dünyayı yarışma yeri yapmıştır. Değneği yılana benzetip hareket ettirebiliyorlardı. Onlarda yarışacakları bir aracı seçmiştir. Kuzuyu koysaydı yarışma olmazdı.
O halde sosyal grupları öyle oluşturacağız ki yarışsınlar ama biri diğerini devreden dışarı çıkarmasın. Biz Kur’an’a göre insanlık anayasasında sosyal gruplar ancak en az beş, en çok yirmi olur diyoruz. Beşten az olursa onu sosyal grup saymıyoruz. Yirmiden fazla olduğunda yirmiden fazlasını grup halkından ayırıyoruz.
تَسْعَى (20)
TaSGAy (TaFGaLu)
“Sa’y eder”
Fiili muzari nekre isimlere sıfat olabilir. Sıla cümlesi getirilmesi gerekmez. Marife olsaydı الَّذِي gibi o zaman sıla cümlesi gelmeden cümlede sıfat olamazdı. Hal de olabilir. Zil hal (Sahibul hal) marife ise وَ harfi (hal vavı) getirilir.
Buradan öğreniyoruz ki Kur’an’dan önce peygamberlerin gösterdiği mucizeler beş boyutlu uzaydan aktarılmaktadır. İnsanın onu yapması mümkün değildir. Nasıl Kur’an’ı insanlar oluşturamıyorlarsa peygamberlerin mucizelerini de o peygamberlerden başkaları gösteremez.
YORUM
Sopa yılan olmuş ve hareket etmeye başlamıştır. Bıraktığı sopa kaybolmuş, yerine civardan başka bir yılan gelmiştir. Yani sopa yılana dönüşmemiş de sopa gitmiş yerine yılan gelmiştir. Bu mümkündür. Gizli bir el sopayı alıp götürmüş, yerine yılanı koymuş olabilir.
Böylece bir anda insan böyle düşünür ve yılanın ona saldıracağını hisseder.
İnsan beyninde iki karar şekli vardır. Biri refleks şeklindedir. Ruhun denetiminden geçmeden birden refleks halindeki kararlardır. Burada mantık aranmaz. Diğeri ise beyinde muhakemeden geçer, ruhun denetiminde karar haline gelir ve insan ondan sonra hareket eder. Buradaki insiyak dediğimiz ani kendiliğinden hareketlerdir.
Musa bununla karşı karşıya bırakılmış ve bu durumda yapacağı öğretilmiştir.
Öz Türkçe ile:
“Onu bıraktığında o canlanır bir yılan oldu.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Onu ilka etti, sa’y eder bir hayya oldu.
Fa EaLQAyHAv Fa EiÜAv HıYa XayYaTun TaSGAy
فَأَلْقَاهَا فَإِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعَى (20)
***
قَالَ
QAvLa (FaGaLa)
“Kavl etti”
فَقَالَ demedi. Demek ki yılan sa’y etti bu arada Musa seyretti. Bu esnada Rabbi ile başka konuşmalar geçti, dolayısıyla وَ harfi de getirilmedi. Musa kavlettiklerini hazfetti de قَالَ dedi.
Sopayı bırak emri kolay ve basit bir emirdir. Yılanı tekrar ele alma son derece zor bir olaydır. İnsanların eline yılanı vereceğinize daha kolay bir işle başlatacaksınız.
Namaz ayakta başlar, sonra daha zor olan rükûa gidilir, daha sonra en zor olan secdeye gidilir. En zor olan iki defa tekrar ettirilir. Ondan sonra dinlenme durumuna geçilir. Nasıl yorulduğunuz zaman dinleniyorsanız, işlerde de durum budur, sonunda dinleneceksiniz.
خُذْهَا
PüÜHAv (üFGuLHAv)
“Onu ahz et”
اَخْذ elin avucuna bir şeyi alıp kavramadır. Onu elinle al diyor. Şimdi tereddüt gösterebilir. Almak istemeyebilir. Ve havf etme diyor.
وَلَا تَخَفْ
Va LAv TaPaF (Va LAv TaFGaL)
“Ve havf etme”
وَ harfi ile atfetmiştir. Bu sözü daha Musa ele almadan söylemektedir. Yani baştan güvence veriyor.
Kamu görevlileri görev yaparken güvenceye sahiptirler. Onlar görevlerini yapmakta iken bir saldırıya uğrarlarsa af yoktur. Kamuya saldırıldığı için diyetle karşılanmaz, kısas yapılır. Bunun dışında görev şehidi olduğu için onların diyetlerini devlet iki misli öder.
“Korkma” ifadesi ile Allah teminat veriyor.
سَنُعِيدُهَا
Sa NuGIyDuHAv (Sa NuFGıLuHAv)
“Onu yakında iade edeceğiz”
Musa Firavuna gidecek, ona mucize gösterecek ve ondan İsrail oğullarını isteyecek. Burada Musa’ya mucizeyi nasıl göstereceğini öğretmektedir. Provasını yaptırmaktadır.
Üretimde temel kural budur, öğretimde temel kural budur; yaptırarak öğretme.
Kur’an düzeninde uygulamadan öğretme yoktur. Çalışarak okuma ilkesi buradan gelmektedir. Çocuk 7 yaşına gelinceye kadar oynayarak eğitim alır. Bu husus Yusuf Suresi’nde anlatılmaktadır. Burada da yaptırarak eğitim yapılmaktadır. Çocuk 7 yaşında üretime başlar ve ölünceye kadar bir taraftan öğrenmeye devam eder, diğer taraftan çalışarak yaşar.
سِيرَتَهَا الْأُولَى (21)
SİyRaTaHa eLEUvLAy (FıGLaTaHay eLFuGLAv)
“Ula siyretine”
سير uzun yolculukta giyilen dış elbisedir. Yola çıkmak seyr etmek demektir. Siyret doğal hali demektir.
سير Kur’an’da 27, سيح ise 3 defa geçmektedir. Toplam 30 (2*3*5) eder.
س mekânda diziyi, ي kolaylığı, ر tekrarı ifade eder.
Duran hiçbir şey yoktur. Her şey dört boyutlu uzayda seyretmektedir. Burada bu ifade edilmiştir. Sopa olarak yol alan varlık birden yapısını değiştirmiştir, yılan olmuştur. Sonra tekrar sopaya dönecektir. İlk yolculuğuna devam edecektir.
Bizim uzayımız beş boyutlu uzay dört boyutlu uzayın kesitidir. Her bir parçacık kitleden oluşmuş parça değildir. Birer dört boyutlu uzayın çubuğudur. Biz o çubuğun üç boyutta kesitini yaşıyoruz. Zaman içinde her şey yolcudur, yürümektedir. Bu yürüyüş sirettir.
YORUM
Bugün insanlık sanayi inkılabını yapmıştır. Batı dünyası bunu başarmıştır. Diğer ülkeler ise henüz bu inkılabı başarmış değildir.
Batı da ancak işçilik sistemi durumunda yapmaktadır.
Sanayi inkılabının başarılabilmesi için iş yaparak eğitim almakla mümkündür. Sanayi demek makineleşmek demektir. Musa’nın asası sanayi dönemi makinaları örneğidir. Makina yapmak kadar makinayı kullanmak da önemlidir. Çocuklara hesap makineleri alınmalı ve onun üzerinde hesaplar öğretilmelidir. Sonra bilgisayara geçilmeli, sonra da üretim yaptırılmalıdır.
Batı bunları işçilik sitemi ile yapmaktadır.
Biz ise ortaklık sisteminde yapacağız.
Ar-ge çalışmasını yapan bir merkezimiz olacaktır. Burada projeler yapacağız, projenin üretme şekillerinin tezgâhların belirleyeceğiz. Ondan sonra benzer üretim yeri yapacak olanlar bize gelecekler. Orada Musa Peygamber gibi yaparak öğrenecekler. Sonra memleketlerine dönecekler ve orada üretim yapacak işletmelerini kuracaklardır.
Reşat Erol ve Süleyman Akdemir’e başvurup kooperatif kurmak isteyenler vardır. Av. Süleyman Akdemir’e soruyorum: Sen bunlarla ilgileniyorsun, sana avukatlık bedelini veriyorlar mı? Adil Düzene göre işletme kuranlardan ücret almıyorum diyor. Bana geliyorlar, bazen günlerce meşgul ediyorlar. Ben onlara birini gönderin de Yalova’da Adil Düzen’i öğrensin diyorum, çalışarak ve yaparak öğrensin diyorum. Kimse yanaşmıyor! Bilmeden ve öğrenmeden Adil Düzen’e göre işletme kuracaklardır ama bunu yapmak ve başarmak mümkün olmaz. Gülen cemaatinin ve Millî Görüş mensuplarının hatası budur; öğrenmeden iş yapma...
Siz Adil Düzen çalışanlarına ısrarla söylüyorum; malınızla ve nefsinizle Adil Düzen çalışmalarına katılmadıkça Adil Düzeni öğrenemezsiniz ve yapamazsınız.
Öz Türkçe ile:
“‘Onu al ve korkma, onu eski durumuna yakında getireceğiz’ dedi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Onu ahzet ve havf etme, onu ûlâ sîretine iade edeceğiz’ diye kavl etti.”
QAvLa PuÜHAv Va LAv TaPaF SaNUvGIyDuHAv SIyRaTaHay elEUvLAy
قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ سَنُعِيدُهَا سِيرَتَهَا الْأُولَى (21)
***
وَاضْمُمْ يَدَكَ إِلَى جَنَاحِكَ
VaWMuM YaDaKa EiLAy CaNAvXıKa (VaFGaL FaGLaKa EiLAv FaGAvLiKa)
“Ve yedini cenahına dammet”
ضمم dağın çevresidir. Bir şeyi diğer şeye eklemek anlamındadır.
Burada “yedini cenahına koy” deniyor.
Başka ayette (Kasas, 28/32) şöyle diyor:
اسْلُكْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ وَاضْمُمْ إِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ
“Yedini ceybine sülk et” diyor, arkasından “dammet” diyor.
Dammetmek koymaktır. Sülk etmek yapıştırmaktır.
Korktuğumuz veya heyecanlandığımız zaman sağ elimizi soldaki kalbimizin olduğu yere koyarız. Burada söylenen elini sol yanına koy demektir, elbisenin içine koy demektir. Beyaz ile gösterildi. Fiziki hiçbir etkisi olmazsa neden koltuk altına elbisenin içine koyacaktır. Eğer beyazlaşması koltuğun etkisi ile ise neden her zaman etki etmemektedir. Sirete bu da aykırıdır. Yani doğa kanununa aykırı bir olaydır.
Bununla beraber sopa yılan oluyor, koltuk altında el beyaz oluyor. Demek ki yine de kurallı oluyor.
Burada “rahbden dammet” diyor. Elini elbisenin içine koy ve kolunu rahbden dolayı sok demektir. Rahbden ileri gelmektedir. Korkutmak demektir. Ani saldırıdaki korkutma değildir. İlerde olacaklardan korkmak demektir.
تَخْرُجْ بَيْضَاءَ
TaPRuCu BaYWAvEa (TaFGaLu FaGLAvEa)
“Beyaz huruç eder”
بَيْضَاءَ ak demektir.
Doğada renk yoktur, ışık dalgası vardır. İnsan beyni ışık dalgalarının çok azını görür, farklı renkte görür. Bu farklılık ruhsaldır, fiziksel değildir. Kelimelerin manaları da böyledir. Sesleri fizikidir ama mana ruhidir. Esas üç renk vardır. Diğer renkler bu renklerin karışımı ile elde edilmektedir. Beyaz ise üç rengin dengeli şekilde karışımıdır. Siyah ise üç ana rengin bulunmamasıdır.
Işık dalgası cisme çarpar, dalganın değmesiyle geri yansır. Yeni dalga cismin rengini ifade der. Elde ortaya çıkan bir madde üç rengi de üreten madde olmaktadır. Dolayısıyla el beyazlaşmaktadır.
مِنْ غَيْرِ سُوءٍ
MüN ĞaYRi SUvEin (Min FAGLı FuGLin)
“Suin gayrısından”
غَارmağara demektir, gözden kaybolma demektir. غير ise başkalaşma demektir.
غdeğişimi, ي kolaylığı, ر tekrarı ifade eder.
سُوءٍ مِنْ دُونِهِ ve ضِدِّهِ سُوءٍ مِنْ ifadelerinde diğer bütününü içine alır, غَيْر de ise üçüncü varlıklar da vardır.
Elin herhangi bir kötülüğe, sevete uğramadan beyaz çıkacaktır. Kötülük taşımayan bir beyazlık söz konusudur.
آيَةً أُخْرَى (22)
EAvYaTan EuPRay (EaFGıLaTan FuGLav)
“Uhra bir ayet olarak”
Ayetin asıl kökü ءوي dir. Eve sığınma demektir. Yüksek yerlerde çadırlarını kurar orada bayrak asarlardı, oranın hükümdarı olduğunu gösterirdi. Sonra yol işaretlerine ayet denmiştir.
Başka bir ayet.
Mucize kişinin resul olduğunu gösterdiği için ayettir.
Kuran ayeti cümle grupları da birer ayettir.
Yılan ayrı, beyaz el ayrı ayetlerdir, diğer ayettir.
YORUM
İnsanlığın iki büyük peygamberinden biri Musa, diğeri Muhammed’dir. Bunlar yazılı hukukun uygulamacısıdır. Tevrat ve Kur’an şeriat kitabı olarak iki kitaptır. Hıristiyanlar da şimdiye kadar Tevrat ile hükmediyorlardı. Bundan sonra Kur’an’la hükmedeceklerdir, sanırım.
Musa’ya iki mucizeden başka mucizeler de verilmiştir. Ancak bu iki mucize onun ilk mucizesidir ve büyük mucizelerdir.
Öz Türkçe ile:
“Ve elini kanadına sok. Bir kötülüğü olmaksızın diğer bir kanıt olmak üzere ak çıkacaktır.”
Kuran kelimeleri ile:
“Ve yedini cenahına dammet. Suin gayrı aher ayet olarak beyaz huruç edecektir.”
VaUWMuM YaDaKa EiLAy CaNaXıKa TaPRuC BaYWAvEa MiN ĞaYRı SUvEin EAYaTan EuPRAy
وَاضْمُمْ يَدَكَ إِلَى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ آيَةً أُخْرَى (22)
***
لِنُرِيَكَ مِنْ آيَاتِنَا الْكُبْرَى (23)
LiNuRiYaKa Min EAvYAvTıNav eLKuBRAy (Li NuFGıLüKa MiN EaFGaKAtıNa eLFuGLAy)
“Sana kübra ayetlerimizden ira edelim diye.”
كُبْرَى أَكْبَر’in dişisidir, en büyük veya daha büyük demektir. Eğer nekre gelirse sonrasında مِنْ veya لِ gelir, o zaman daha büyük anlamına gelir. Eğer harfi tarifle gelirse en büyük ortaya çıkar.
Burada en büyük ayet hangisidir, yılan mı yoksa beyaz el mi?
Müfret kullanıldığına göre onlardan birisidir. İlk ayet en büyük ayet olmalıdır. Yahut kübra en yakın beyaz olmalıdır. Firavuna etki eden ve onu harekete getiren ayet yılan ayetidir.
Buradaki “sana gösterelim”den maksat sana öğretelim diye demektir. Bunları yap ki nasıl yapılacağını ve neler olacağını gör demektir.
Askeri eğitim de bunun için gereklidir. Düşmanla karşılaşıldığı zaman nasıl davranılacağı daha önce öğrenilmiş olacaktır. Adil Düzen Kur’an düzenidir. O düzende her şey değişecektir ve üçüncü binyıl başka bir uygarlık olacaktır.
YORUM
İki mucizenin ortak yanları vardır. İkisinin de el ile yapılmış olmasıdır. Eliyle koyduğu sopa yılan oluyor, sonra yılan olarak eline alıyor sopa oluyor. İkinci mucize elini koynuna koyuyor ve beyaz oluyor. Birinci işlemde elde bazı kötü izler bırakıyor. Bu izleri silmek için ikinci işlemi yapıyor. Buradaki بَيْضَاءَ sağlam el olarak çıkar anlamı da vardır. Yani yılanı ele almasıyla elinde meydana gelen etkiden dolayı bozulmuş eli koynuna koymakla el de sağlığına kavuşmuş oluyor.
Kullanılan ilaçlarda yan etkiler vardır. Bu etkileri gidermek için de başka ilaçlar verilir. Elmanın kendisinde şeker vardır başka kötü etkiler edecek maddeler vardır. Bunu gidermek için Allah meyvelerin kabuklarına maddeler koymuştur. Dolayısıyla meyveler kabukları ile yenmelidir. Ekmek beyaz ekmek olmamalıdır, öğütülmüş normal buğday olmalıdır. Şeker de pancarı ile birlikte yenirse etkisi az olacaktır sanırım. Çünkü oraya şekerin etkisini gideren madde konmuştur. Yalova’da kuracağımız muayenehanede bunların hepsini deneme imkânını bulacağız inşallah. Bu sayede Kur’an tıbbı oluşacak, Kur’an eczanesi oluşacak.
Öz Türkçe ile:
“Kanıtlarımızdan en büyüğünü sana gösterelim diye.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Kübra ayetlerimizden sana ira edelim diye.”
Li NUvRiYaKa MiN EAvYAvTıNa eLKuBRAy
لِنُرِيَكَ مِنْ آيَاتِنَا الْكُبْرَى (23)
***
اذْهَبْ إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى (24)
EiÜHaB EiLAy FıRGaVNa EinNaHUv OaĞAv (EÜHaB EiLAy FıGLaVNa EinNAHUv FaGLAy)
“Firavun’a zehab et, o tuğyan etmiştir.”
ذِهْب ara ara yağan yağmur, gidip gelen yağış demektir. Zehb kaybolmak veya gitmek anlamına gelir. Tedavül eden altın madenine de ذَهَب denmiştir.
ذ işaret harfidir. ه uzağı gösterir, çıkış yerini gösterir, gitmek anlamındadır. Bir amaçla gitmek anlamındadır.
فرعون, فَرْع, ağaç dalıdır. Kişinin anne baba ve onların anne babalarına usul, çocukların ve onların çocuklarına da füru’ denir. Firavun soy anlamında hanedan demektir.
فَرْع ağaç dalıdır, Kur’an’da 1 defa geçer. Firavun 74, فرج 9 defa geçer. Toplam 84 (22*3*7) eder.
Mısır yukarı ve aşağı Mısır gibi iki devlet ile sonunda birleşir ikisi bir devlet olmaz ama imparatorları tek olur. Bundan sonra imparatorlar iki dallı anlamında firavun adını almışlardır. Bir devlet büyüyünce halkla teması kesilir. Çevresini çıkarcılar alır. Onu tanrılaştırırlar. Onu güçlendirirler. Sonra halkla temasını keserler. Halkı sömürmeye başlarlar. Başındakilerin bu sömürüden haberi olmaz ama her türlü kötülüğün kaynağı o olmuş olur. Onu halkından ayırmak mümkün olmamış, ordusunun denizde boğulması ile Firavun ayakta kalabilmiştir.
طغي kaynayan kazandır, köpürüp taşarsa tuğyan olmuştur.
ط uyumluluğu, غ değişmeyi, ي kolaylığı gösterir.
Bir kimse yükselir ve kendisinden yüksek kimseyi görmez olursa onda sıkıntı basar. Sıkıntısını büyümekle gidereceğini sanır. Bu tür hükümdarlar durmadan saldırgan olurlar. Oysa bir başka kimsenin himayesine giren kişi kendisinden üstün olanlara teslim olur, alttakileri de teslim alır.
Oysa Adil Düzende başkanlardan üstün meclisler vardır. Başkanlar meclise tabi oldukları için tuğyan etmezler. Meclis kararlarını kendisinden üstün görür. Bir de yargı üstünlüğü vardır. Dolayısıyla böyle tuğyan durumu yoktur.
YORUM
Musa’ya görevi öğretildikten sonra, Firavuna git diyor, o tuğyan etmiştir.
Mısır Yusuf ile güçlendi. Dünyaya hükmeder oldu ama sonra Yusuf’un kabilesi İsrail oğullarını da ezmeye başladı. Allah Musa’yı gönderdi. Köleleri istemektedir. Musa da bunları kurtarmaya gidiyor. Orada onlara yer bulamayacağını bildiği için onları alıp götürecektir.
İsrail oğulları Yusuf’la Mısır’a gitmişlerdir. Orada oluşmuşlardır. Sonra Musa tarafından çöllerde eğitilmişlerdir. Sonra Davut zamanında devlet kurmuşlardır. Bu devletleri yıkılmış, Babil’e sürülmüşlerdir. Sonra Medine’ye sürülmüşlerdir. Medine’den sürülmüş, Kudüs’e yerleştirilmişlerdir. Sonra Endülüs’ten sürülmüşler. Nihayet bugün Kudüs’te yerleşmişlerdir.
Bu hikâye uygarlıkları oluşturma görevi verilen bir kavmin hikâyesidir.
İnsanlık tarihi bunların üzerinden anlatılmaktadır.
Kur’an ise bir kavme değil tüm insanlığa gelmiştir. Araplara nazil olmuş, İranlılar ilk olarak onu yorumlamışlar, sonra Türklere geçmiştir.
Bundan sonra da tüm insanlık Kur’an uygulamasında katkıda bulunacaktır.
Sosyalizm ve kapitalizm beşeri uygarlıklardır.
Kur’an uygarlığı da beşeridir.
Öz Türkçe ile:
“Firavun’a git o taşkınlık yapmaktadır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Firavun’a zehab et. O tuğyan etti.”
iÜHaB EiLAy FiRGaVNa İnNAHUv OaĞAV
اذْهَبْ إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى (24)
***