TÂHA SÛRESİ TEFSİRİ
Süleyman Karagülle
806 Okunma
89-94.AYETLER

 

 

TAHA SÛRESİ - 13. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

***

 

أَفَلَا يَرَوْنَ أَلَّا يَرْجِعُ إِلَيْهِمْ قَوْلًا وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا (89) وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هَارُونُ مِنْ قَبْلُ يَاقَوْمِ إِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِهِ وَإِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمَنُ فَاتَّبِعُونِي وَأَطِيعُوا أَمْرِي (90) قَالُوا لَنْ نَبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِفِينَ حَتَّى يَرْجِعَ إِلَيْنَا مُوسَى (91) قَالَ يَاهَارُونُ مَا مَنَعَكَ إِذْ رَأَيْتَهُمْ ضَلُّوا (92) أَلَّا تَتَّبِعَنِ أَفَعَصَيْتَ أَمْرِي (93) قَالَ يَابْنَ أُمَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَتِي وَلَا بِرَأْسِي إِنِّي خَشِيتُ أَنْ تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْلِي (94)

 

***

 

أَفَلَا يَرَوْنَ

Ea Fa LAv YaRaVNa (Ea Fa LAv YaFGaLNa)

“Re’y etmeyecekler mi?”

أَفَلَمْ يَرَوْا olması gerekirken أَفَلَا يَرَوْنَ getirilmiştir. Gördüler mi değil de görmeyecekler mi? Kur’an böyle şaşırtıcı ifadeler kullanır. O zamanki İsrail oğullarını değil de bugünkü Sermaye’yi ve bugünkü İsrail oğullarını da içine almaktadır.

Sermaye bugün ne yapıyor? Tüm dünya ülkelerini diktatörlerin heykelleri ile doldurdu. Ankara’da Anıtkabir diktirdi. Hala muhafazakâr hükümet mensupları bile gidip heykele tapmaktadırlar. Bugün Allah’a inanmayan insanlar paraya ve diktatörlere tapmaktadır. Ölülerin heykelleri dikilmekte, anıtkabirler inşa edilmektedir. Bir taraftan tanrı yoktur, ahiret yoktur telkini yapılmakta, diğer taraftan değişik kimseler tanrılaştırılmaktadır. Bu yalnız diktatörler için değildir, şeyhler de din kisvesi altında putlaştırılmaktadır.

Eğer öldükten sonra hayat yoksa ölmüş insana nasıl saygı duruşu yapılmaktadır?

İşte, bugünkü bu acayip anlayışı da ifade etmek için أَفَلَمْ يَرَوْا denmemiş de أَفَلَا يَرَوْنَ denmiştir.

أَلَّا يَرْجِعُ إِلَيْهِمْ قَوْلًا

EaN LAv YaRCıGa EiLaYHiM KaVLan

“Onlara bir kavli rücu etmediğini”

Onlara cevap vermektedir. Defterler, kitaplar veya diğer yazılanlar ne kadar ‘Ulu Önder’ diyerek yazsalar da, ölen kişi hiçbir önderlik yapmamaktadır, cevap vermemektedir. 1973’te iktidar olunca Erbakan da gidip puta taptı ve işte sonu ondan öyle oldu.

Mustafa Kemal her şeyden önce İslamiyet’i iyi bilen bir kimsedir. İnkılapların içinde isabetsiz saydıklarım vardı. Örnek olarak harf inkılabını tasvip etmiyordum. Kırgızistan’a gidince ne kadar isabetli olduğunu orada yaşadım. Ben Mustafa Kemal’in şahsına saygılıyım. Ahirete inanıyorum. Varlığı orada devam etmektedir. Anıtkabir’e gidip tapmam. Saygı duruşuna durmam. Dua edebilirim. Recep Tayyip Erdoğan önce bunları çözmelidir. İnkılapları halkımıza anlatalım, ne kadar isabetli olduklarını izah edelim.

Celal Bayar ne yaptı? Mustafa Kemal’in tüm inkılaplarını batırdı. Sermaye öyle yapmasını istiyordu. Ayrıca onu putlaştırarak taptırdı.

Evet, ne Anıtkabir ne de heykeller hiçbir işe yaramaz.

İnkılaplara gelince, biz hepsinin isabetli olduğu görüşündeyiz.

Mustafa Kemal belki mümin değildir, günahları vardır.  Biz Kur’an’ın emrine uyarız. O içki içti diye biz içmeyiz. O zina yaptı diye biz yapmayız ama eğer o iyi bir iş yapmışsa ve devlet adına yapmışsa, onu yaşatırız, ona sahip çıkarız. Lozan Anlaşması’nı İnönü yaptı diye hezimet demeyiz. Lozan Hudeybiye kadar şerefli bir anlaşmadır.

وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا (89)

Va LAy YaMLiKu LaHuM WarRan Va LAv NaFGan (Va LA YaFGıLu LaHuM FaGLan Va FaGaLan)

“Ve onlara ne zarar ne de nef’ edeceklerini”

Anıtkabir’e gidip ubudiyet edenler biliyorlar ki, Mustafa Kemal’in kendisinin yararı veya zararı olabilir, bıraktığı mirasla devam edebilir ama Anıtkabirdeki lahidin ne yararı ne de zararı vardır. O halde oraya gidip ubudiyet etmenin manası nedir?

Mustafa Kemal bir taraftan tanrılaştırılıyor, öbür taraftan deccallaştırılıyor. Oysa Mustafa Kemal ne tanrıdır ne de deccaldır. Bizim gibi bir insandır. Günahları da var sevapları da var. Kurucu devlet başkanımız olduğu için onun isabetli kararları ile bize bıraktığı cumhuriyeti ve inkılapları yaşatmaya çalışırız. Kendi şahsi mesuliyeti bizi ilgilendirmez. Biz hakem değiliz. Hesabı sürmek bize verilen görev değildir, yetkimiz de yoktur.

Bu görüşlerimi ben elli sene süresince hep ortaya koydum. Hiçbir savcı beni çağırıp “Sen niye böyle yazıyorsun?” demedi. Türkiye’de Mustafa Kemal’i eleştirmek suç değildir, Mustafa Kemal’e hakaret etmek suçtur. Biz ise kimseye hakaret etmeyiz, putlara bile hakaret etmeyiz, çünkü Kur’an bu hakaretleri yasaklamıştır (Enam, 6/108).

“Zarar” ve “nef’” (ضَرًّا وَ نَفْعًا) kelimeleri karşılaştırılmıştır. Ekonomide zarar etme Kur’an’da “hasar” (خَسَار) kelimesi ile ifade edilmiştir. Bu zarar ve bu nef’ ise genel zarar ve genel nef’dir.

O halde zararı nasıl ifade edeceğiz, nef’i nasıl ifade edeceğiz?  

Canlı demek kendi varlığını gaye edinen varlık demektir. Güneş ve yerin, dağ ve derelerin de faaliyetleri vardır. Kendi varlıklarını koruma hedefleri yoktur. Hâlbuki bitkinin her hücresi yaşama çabasındadır. Her canlı, hücreler halinde ve canlı olarak yaşama savaşını vermektedir.

Canlıların merkezinde insan vardır. İnsanın da varlığını koruması temeldir. Allah bu kâinatı insanlar için var etmiştir. O halde insanın yaşamasına yarayan her şey nef’dir, yaşamasını engelleyen her şey de zarardır.

Biz bunu ekonomide gün/saat olarak ifade ediyoruz. İnsan 1 saat çalışıyor 1 gün onunla yaşayabiliyorsa o zaman o varlığını korumaktadır. Gün/Saat insan için bir birimdir.

Bunu şöyle ifade edelim.

Ücret=Miktar/Saat

Fiyat=Gün/Miktar

Yani…

Ücret, bir adamın bir saat çalışması karşılığı ürettiği miktardır.

Fiyat, bir insanı bir gün yaşatacağı miktardır.

Ücret ile fiyatı çarparsak miktarlar birbirini götürür, gün/saat kalır.

Nef’ gün/saatin artmasıdır. Zarar ise gün/saatin azalmasıdır. Eğer sadece karın doyurmak için çalışsak bu verimsiz bir iş olur ve abes olurdu. Oysa gün/saat 1’den büyük olduğu için insanlar çoğaltmakta ve yeryüzü imar edilmektedir.

Allah diyor ki, o heykellerin, o anıtkabirlerin ne yararları ne de zararları var. Yararları olsa gün/saati artırır. Zararları olsa gün/saatin azalmasını önlemez. İnsanlık tarih boyunca böyle abes işlerle uğraştı. Kur’an şiddetli bir şekilde buna karşıdır.

 

YORUM

Siyonist Sermaye şuna inanmaktadır. Dünya İsrail oğulları için yaratılmıştır. Diğer insanlar da İsrail oğulları için var edilmiştir. Diğer insanlar şirk içinde olacaklar. Yahudiler Allah’a inanacak. İşte, Sermaye kendi saltanatını sürdürmek için şeriat düşmanı yapmış, yerine ölülerin heykel ve anıtkabirlerini kutsallaştırmış, insanlığı onlara taptırmaktadır.

Buna karşı ne yapmalıyız? İsa’nın haçına ubudiyet göstermemek demek İsa’yı reddetmek değildir. Biz de Mustafa Kemal’in heykelini ve anıtkabri reddettiğimiz zaman Mustafa Kemal’i reddetmiyoruz. Onun heykelini yani onun istismarını reddediyoruz.

O halde Anıtkabir’i ne yapabiliriz? Biz yıkıcı değiliz, yapıcıyız. Orasını müze yapar, insanlara ibret olsun diye de bir zamanlar yapılan heykellerini oraya doldururuz.

Biz önce genel olarak Adil Düzen’i ve özel olarak Adil Ekonomik Düzen’i getirmeliyiz. Sonra onlarla uğraşmalıyız. O zamana kadar varsın insanlar putlarına tapmaya devam etsinler.

 

Öz Türkçe ile:

“Onlara bir sözle dönmediğini ve onlara ne yarar ne de kötülük yapamayacağını görmüyorlar mı?”

Kuran kelimeleri ile:

“Onlara bir kavil ile rücu etmediğini ve onlara ne zarar ne de nef’ edebildiğini re’y etmediler mi?”

EaFa LAvYaRavNa Ean LAv YaRCiGu EiLaYHiM QaVLan Va LAv YaMLiKu LaHuM WarRan Va LAv NaFGan

أَفَلَا يَرَوْنَ أَلَّا يَرْجِعُ إِلَيْهِمْ قَوْلًا وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا (89) َ

 

***

 

وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هَارُونُ مِنْ قَبْلُ

Va LaQaD QAvLa LaHuM HAvRUvNu MiN QaBLu (Va LaQaD FaGaLa MıN FaGLu FAVGUvLu MiN QaBLu)

“Ve min kabl Harun onlara kavl etmişti”

Harun vezirdir. Başkan olmadığı zaman yerine vezir yani başbakan vekâlet eder. Topluluğun bir huyu vardır. Başkan varken başkaları ile ilişki bile kurmak istemez. Bu hususu sonra Musa’nın kaynatası hatırlatacak ve Musa’nın halkla ilişki kurmasını isteyecektir. Kur’an da bunu böyle emreder. Başkan halkla iş görüşmeleri yapmaz, işleri bakanlarla yürütür. Bakanların halledemediği sorunlar olursa onlar arasında hakemlik yapar.

Fatih sadrazamları tam yetkili kılmak ve halkın kendisini rahatsız etmemesi için mührünü sadrazama vermiştir. Bunun manası şu idi, o mührün basıldığı her kâğıt padişahın emri idi. Dolayısıyla ‘mühür kimde ise sultan odur’ sözü o zamandan kalmadır. Asıl tuhafı nedir? Padişahın mührü yoktur. Dolayısıyla sadrazamın haberi olmadan, o muvafakat göstermeden padişah bir şey yapmamaktadır. Fatih’in bu sistemi Batı’ya, parlamenter sistem olarak geçmiştir.

Harun’u kimse dinlemiyor, çünkü onları hala Musa’nın bizzat kendisi yönetmektedir. Harun onların buzağıya tapmalarına muhalefet etmiş ama halk Harun’u değil Samiriy’i dinlemiştir. Samiriy ile geçen olayı Musa döndükten sonra anlatmaktadır. Bunun için مِنْ قَبْلُ denmektedir. Buna da edebiyatta ‘geri dönüş’ sanatı diyoruz.

Akevler’i anlattıktan sonra on bin ortaklı kooperatifi kuracağımızı söylemek geri dönüşlü bakış değildir. Önce on bin ortaklı ortaklığı kuracağınızı söylersiniz, sonra geriye döner Akevler’i anlatırsınız. Normal olarak geri dönüşlü anlatımlar metodu kullanılmaz. Oysa asıl konuya girmeden ortakların dikkati dağılır, konuyu dinleyemezler. 14 Temmuz’da Yalova’daki toplantıda ben bu hatayı yaptım.

Kur’an geri dönüşlü anlatmaktadır.

يَاقَوْمِ إِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِهِ

QAvLa YAvQAVMIy EinNaMAV FuTiNTuM BiHIy (Ya FaGLIy EinNaMAv FuGiLTuM BiHIy)

“Ya kavmim, onunla fitne olundunuz”

“Fitne” madeni curuftan temizlemek için eritmek demektir. Mihnet ise madenin parlaklığını ortaya çıkarmak için tavlamak veya pasını silmektir. İmtihan kişinin kendini göstermesi, fitne ise kişinin dayanaklılığını artırmasıdır.

ف ayırmayı, ت oluşumu, ن belirsizliği ifade eder.

Bir işe başlandığı zaman iş iyi ise, kârlı ise halk katılmaya başlar. Belli bir zaman sonra işler bozulur ve herkes kaçar. Eğer siz inanıyorsanız sabredersiniz, işler düzelmeye başlar. İkinci defa tekrar gelirler. İkinci darbe olur. Onlar yine kaçarlar ve bir daha da gelmezler. Sabrederseniz artık yavaş yavaş gelişmeye başlarsınız.

İzmir Akevler bunu başarmıştır. Millî Görüşçüler ise bunu başaramamışlardır. Dağıldılar ve hala dağılmış durumdadırlar. Eğer dışarıda bir alan bulurlarsa Numan Kurtulmuş gibi postu oraya atarlar ama bir müddet sonra elenirler. Baksanıza, Süleyman Soylu hala bakan ama Numan Kurtulmuş bakan değil. Çünkü Numan Erdoğan’ın sadık halefi idi. S. Soylu’nun ise Erdoğan’la bir geçmişi yoktur. Erdoğan’a tuzak kurulduğunu buradan da anlarsınız. Birinci, kurucu, samimi kadroyu tasfiye ettiği gibi ikinci kadroyu da tasfiye etti.

İsrail oğulları fitne olunuyorlar. Niçin? Eğer Samiriy o yanlışı yapmasaydı Musa’nın ve Harun’un en yakınları olacaktı ama Allah ona o hatayı işletti ve Harun’la Musa bu sayede korunmuş oldu. Şimdi bizim kurmakta olduğumuz 10.000 ortaklı kooperatifin başına da böyle sıkıntılar gelecektir. Fitneye uğrayacağız. Bu sayede içimizdeki döküntülerden kurtulacağız.

Eğer Kur’an’ı okumaya devam ederseniz, korkunç tehlikeler zamanında gemiyi terk etmezsiniz. Sonra siz galip olursunuz.

وَإِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمَنُ

Va EinNa RabBaKuM eLRaXMAvNu (Va EinNa FaGLaKuM elFaGLAvNu)

“Ve Rabbiniz Rahmandır”

رَبَّكُمُ (Rabbiniz) sizi terbiye eden demektir. Allah insanı ve toplulukları baştan en mükemmel şekilde var etmemiş yavaş yavaş mükemmele götürmüştür.

Harun Yahya (Adnan Oktar) Sermaye tarafından desteklenmiş ve kendisine birçok evrim karşıtı kitap yazdırılmıştır. O kitapları okuduğunuz zaman evrimin nasıl gerçekleştiğini görürsünüz. Sonra birden evrim olmadığına döner, şiddetli bir şekilde evrime karşı gelir ve bunu İslam adına yapar! Böylece okuyucu İslam’ın çok ilkel bir din olduğu kanaatine varır. Bir taraftan Müslümanları cahil bırakır, diğer taraftan İslam düşmanlarına malzeme temin eder.

Oysa Kur’an Allah’ın rab olduğunu beyan etmekle evrimi kabul eder, sadece bunun kendiliğinden değil âlemlerin var edicisi tarafından yapıldığını beyan etmiş olur. Evet, evrim vardır. İnsanlar maymunların da atası olan bir canlının karnında oluşmuştur. Canlılık evrimleştirilerek bugünkü duruma ulaşmıştır. “Rab” kelimesi bunu ifade eder.

Buradaki كُمْ kelimesi “biz” manasındadır (tağlip kuralı gereği). İnsan türü evrimleşir. İnsanların her biri evrimleşe evrimleşe olgunluk çağına gelmektedir.

Fitne evrimin doğal aracıdır. Darwin evrimi fitne ile izah etmiştir. Birçok varlık yarışa girer, onlardan en sağlamı ve en iyisi başarıya ulaşır. Böylece sağlamlar sakatlardan ayrılır.  فُتِنْتُمْ dedikten sonra رَبَّكُمُ denmiş olması Darwin’in seleksiyon nazariyesini teyit ediyor.

رَبَّكُمُ ifadesi إِنَّ’nin ismidir. Haberi ise الرَّحْمَنُ ‘dır. Haber genel olarak nekre gelir. Burada ise marife gelmiştir. Tahsisi ifade eder yani başka rahman yoktur demektir.

Rahmet Allah’ın insanlara ve tüm canlılara olan ikramıdır, ihsanıdır. Her canlıya muhtaç olduğu her şeyi vermiştir. Evet, vermiştir ki bugün varlıklarını sürdürmektedirler.

Demek ki aslında fitne de bir rahmettir, fitne sayesinde evrim olmaktadır.

Rahim çalışana daha çok vermektedir.

Rahman ise herkese vermektedir.

فَاتَّبِعُونِي  

Fa itTaBiGUvNIy (Fa iFTaGıLUvNIy)

“Bana ittiba ediniz”

İttiba var, itaat var. İmam namaz kılar, arkasındakiler ona uyarlar. İmam cemaati görmez. Cemaat imamın yaptığını kendiliğinden yapar. İmamın görevi birliği sağlamaktır. Herkesin ne yapacağı bellidir. Sadece birlikte hareket etme bakımından imama ihtiyaç vardır. Böylece davranışlarda birlik sağlanır. O halde Harun mademki Samiriy’in putuna tapmıyor, onların da tapmaması gerekir, başkanlarına tabi olmaları gerekir.

Birlikte hareket etmek çok önemlidir. Sökülen bir ağacın aynı istikamette gitmesi için de hareket ettirenlerin birine tabi olması gerekir. Tek kişinin sürüklemesi imkânsızdır ama eğer hep beraber birlikte ve birden çekilirse ağaç hareket eder.

İttiba icmalarda sağlanır, herkesin aynı işi yapması halinde olur.

Savaşın kuralı vardır. Düşman yeter mesafeye gelmeden ateş etmeyeceksin, aksi halde kendini belli edersin ve seni perişan eder, geç de kalırsan önce saldırır ve yine perişan eder. Komutan gözetler. Uygun menzile gelince hareket eder. Herkes ona tabi olur.

وَأَطِيعُوا أَمْرِي (90)

Va EaOIyGUv EaMRIy (Va EaFGıLUv FaGLIy)

“Ve emrime itaat edin.”

Hutbede imam cemaate doğru dönüktür. Herkese ayrı görev verendir. Herkes bakanın dediğini yapar. Bu, emre itaattir. Toplulukta ittibanın yanında itaat da gereklidir. İtaatte başkanını herkes kendisi seçer ama seçtikten sonra da artık ona itaat eder. İlahi düzenin kuralı budur.

Askerlikte itaat vardır. Askerlikte örgütlenme demokratiktir. Kişi askerliğini kendi bölgesi dışında her yerde yapabilir, ordusunu kendisi seçerse de bu seçtiği yer oturduğu bölge olmayacaktır. Orduda komutanını kendisi seçer.  Bu seçmede demokrasi vardır ama seçtikten sonra herkes seçtiği amire kayıtsız şartsız itaat edecektir.

Hukuk düzeninde herkes kendi içtihadı ile hareket edecektir. Üstü emretse bile ona uymayacak şeriata uyacaktır. Askerlikte emir-komutaya uyulacaktır.

“Bana tabi olun” dendiği zaman, içtihadınızla hareket edin demektir.

“Bana itaat edin” dendiği zaman da meşru komutaya uyun demektir.

“İttiba ve itaat” fıkhın temel hükümlerindendir.

“Bana tabi olun” diyor. “Bana itaat edin” demiyor. “Emrime itaat edin” diyor. Kişiye değil yetkiliye itaat edilir. Yani ona değil onun emrine itaat edilir. Başkanın şahsına değil, yetkisi dâhilindeki kararlara itaat edilir. İçtihatta kişi kendisi karar almaz, Allah’ın halifesi olarak karar alır. Biz de Recep Tayyip Erdoğan’a değil, Cumhurbaşkanının emirlerine itaat ederiz. İstiklal Savaşı’nı Mustafa Kemal değil, başkomutanın kararları kazanmıştır.

قَالُوا

QAvLUv (FaGaLUv)

“Kavl ettiler”

Burada kavl edenler kimdir?

Harun onlardan biridir ama hepsi bir olmuşlar ve cephe almışlardır.

Ahşap işler atölyemizde bir iş veririm. Hepsi birleşir ve bana cephe alırlar. Ortak ruh doğar. Bana karşı gelirler. Ortaklıkta kişiler istedikleri zaman çalışırlar, istedikleri zaman çalışmazlar. İşçilikte ise kişi belli saatlerde çalışır, o saatlerde işe gelmeyen işten kovulur. Biz ortak ediyoruz. Diyoruz ki; serbestsiniz, istediğiniz zaman çalışın, istediğiniz zaman serbest olun. ‘Serbest olun’ hoşlarına gidiyor! Diğer günler gelmiyorlar, tatil günü de ‘pazar günü çalışılır mı?’ diyorlar ve yine gelmiyorlar! Haftalığı alırken de tam çalışmış gibi alıyorlar!

İşçilik Dönemi’nden Ortaklık Dönemi’ne geçmek bunun için çok zordur. Biz en büyük mücadeleyi burada vereceğiz. ‘Pazar günü niye çalışmıyorsunuz?’ dediğimizde, ‘pazar dinlenilir diğer günler daha verimli çalışılır’ deniyor. Diğer günlerde de hiç çalışmıyorlar.

İşçilik Dönemi’nden Ortaklık Dönemi’ne elli senedir geçemedik. İzmir’de de geçilemedi. Herkes maaş istiyor. Saatle bile çalışmıyorlar.

Ben en başta olmak üzere bu hususta inanmış bir tek kişi yoktur. Bu beni bazen o hale getirir ki Yunus gibi bırakıp kaçıyorum. Haftalık sağlamak için herkesle kavgadayım. İzmir bol bol herkese dağıtıyor, bana söz veriyor ama sonra geciktiriyor. İşlerin başına dönüyorum; herkes keyifte, bir gün denizde, bir gün istirahatte, bir gün hastadır, bir gün misafiri vardır, bir gün eve yardım etmesi gerekiyormuş!

Harun’a karşı olup hepsi Samiriy’in yanında yer alıyorlar. Kur’an bize bunları anlatıyor ki sabırlı olalım. Bir gün gelecek çöllere düşecekler ve kırk yıl eğitilecekler.

Yusuf’un kardeşleri onu kuyuya attılar.

Musa’nın kavmi, o birkaç gün ayrılınca buzağı yapıp buzağıya taptılar.

Lütfi Hocaoğlu hastanesinde götürü iş verdi. Başlangıçta çok iyi giderken, bir gün ‘biz işçilik ücreti istiyoruz’ dediler. Lütfi de teslim oldu. Ben olsaydım hastaneyi kapatırdım ve teslim olmazdım. İdare edemezsem oradan ayrılırdım.

Biz bu mücadeleyi kolay kazanamayacağız.

لَنْ نَبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِفِينَ

LaN NaBRaXa GaLaYHi GAvKiFIyNa (LaN NaFGaLa GaLaYHi FAvGıLIyNa)

“Biz ona akif olmadan barah etmeyeceğiz”

Erdoğan Erbakan’a karşı ortak aklı savunuyordu, ‘ortak akıl, ortak akıl’ diyordu. Çünkü halk arasında idi. İsyan ederken ortak akıl iyi idi. Sonra baktı ki ortak akıl kendisine karşı, tasfiye ediyor. Yanlış yapıyor. Bu doğaldır. Ortak akıl düşünmez, akılla değil sosyal ruhla hareket eder. Başkan olarak ortak ruhla değil kendi aklıyla hareket edecektir.

Harunları yanından uzaklaştırmayacaksın. Erbakan’ın da Erdoğan’ın da hatası budur. Düştükleri zaman sizinle, iktidar olunca da ortak ruhun etkisi ile hareket ederler.

Ortak ruhla hareket ediyorlar diye onları bırakırsanız o topluluk kalmaz. Akevler elli senedir varlığını sürdürüyorsa; başta ben, Süleyman Akdemir ve Hira Karagülle, ortak ruha kaşı direnebildiğimiz içindir ve sabredip sebat gösterdiğimiz içindir.

Burada iki kök geçmektedir, برح ve عكف; bunları tahlil etmemiz gerekir.

بَرَاح ağaçsız, nebatsız geniş yer, boş saha demektir. برح kökü aslında olumsuzluk anlamı taşır. Yapmaya devam etmeyeceğim anlamındadır. Başına olumsuzluk harfleri gelince yapmaya devam edeceğim anlamında kullanılır.

برح Kur’an’da 3, مرح de 3 defa geçer. Toplam 6 (2*3) eder.

بَرَحَ fiil olarak ‘bulunduğu yeri terk edip açılmak, serbest kalmak, bulunduğu yeri terk etmek’ demektir. Gitmeyeceğiz demektir. Sebat etmek, vazgeçmemek anlamındadır.

عَكِف ‘örgülü saç’ demektir. Hayvanın bağlandığı ipe benzetilerek عَاكَفَ bağlanmak anlamında kullanılmıştır. Bir işe bağlanmak anlamına da gelmektedir.

عكف Kur’an’da 9, وقب 1 defa geçer. Toplam 10 (2*5) eder.

ع etkiyi, ك varlığı, ف eklemi ifade eder.

Bir işe başlıyorsunuz. O işi bırakmamak için bir yere gidemiyorsunuz, buna “vukuf” denmektedir, “itikâf” bize bunu anlatmaktadır. Bir işi başarmak için kendinizi ona bağlıyorsunuz, başka hiçbir iş yapmıyorsunuz. Bizim işimiz şimdilik buna bağlanmadır.

Akevler’i terk edemeyip on sene memlekete gidip annemi ziyaret edemedim. Eşim memlekete gittiği zaman “Süleyman’ı yine mi getirmedin?” diye feryat edermiş. Almanya’da toplantı olmuştu, bir ilim adamı olarak Nakşiler beni götürmek istedi, gidemedim, işim vardı.

Her hafta Yalova’dan Yenibosna’ya gidiyorum; bu seminerler devam etsin diye.

İşte, ‘itikâf’ deyip insanlar kendi istediklerini yaparlar, onu da başkana uyarak yaptıklarını iddia ederler. Musa’nın gelmesinin ne ilgisi vardır. Musa giderken onlara ‘buzağıya tapın’ mı dedi? Harun’u halef bırakmadı mı? “Hayır, biz Musa’yı bekleriz, tapmaya devam ederiz” diyorlar.

İşte, insanlar çevreyi böyle kandırırlar. Yapılan bütün işleri başkan yapıyormuş gibi gösterip onu büyütürler ve en sonunda suçlanan yine başkan olur.

Onun için yerinden yönetim esas alınır.

Herkes suç işler, günah keçisi bulunur, bu başkan veya başka biri olur.

Bugün dünya Sermaye tarafından yönetiliyor. Bürokrasi diye bir örgüt vardır, Sermaye’nin emrindedir. Bürokratlar Sermaye halkı nasıl sömürsün diye uğraşırlar.

Bundan kurtulmanın tek yolu işçilik sistemi’nden ortaklık sistemi’ne geçmedir, merkezi yönetim’den yerinden yönetim’e geçmedir.

Eyalet sistemi değil, il sistemi. Ülke yüze yakın ile bölünecek ve her biri ayrı devletçik olacak. Bölgeler ise merkezi yönetime tabi olacak, böylece birlik sağlanacaktır.

 

YORUM

Topluluk ruhu akılsızdır. Topluluk ruhu başkanla dengelenir. Başkan tebaasını istediği tarafa götürebilir.

Kur’an Musa’nın olmadığı zamanda geçen durumu anlatıyor. Bize bilgi veriyor. Musa henüz Harun’un bu durumda ne yaptığını bilmiyor. Oysa Harun görevini yerine getirmiştir ama gücü yetmemiş ve sonunda onlara teslim olmuştur. Yani Samiriy Harun’u yenmiştir. Halk başkana teslim olmuştur. Ona itiraz edememektedir ama Harun’u kabullenmemiştir. ‘Musa gelinceye kadar biz böyle devam edeceğiz’ diyorlar. Bu durum mantıkla izah edilemez. Ortak ruhun düşünmeden sağladığı bir anlayıştır. Topluluk ruhu ile etkileyip sizin tarafa çevirme, işte bu peygamberlerin ve şeytanın sanatıdır. Kişiler akılla hareket etmektedirler. Sonunda topluluk ruhunun anlayışını kendi taraflarına çevirirler.

Biz 1967’de İzmir’deki arkadaşlarla topluluk ruhunu hakka çevirmek için faaliyete geçtik. Önce bizim yanımızda yer aldılar. Sonra şeytan devreye girdi, onları karşımıza dikti. İşte bu imtihandır. Eğer biz başaramadık diye bıraksaydık orada biterdi. Biz devam ettik.

Evet, biz devam ettik ve bugün büyük başarılar elde ettik.

1) Ortaklık Sözleşmelerini hazırladık.

2) Adil Düzen İnsanlık Anayasası’nı hazırladık.

3) Ruhu’l-Kur’an yazılım programını hazırladık.

4) Kur’an ve İlim Seminerlerini bugüne kadar yaptık.

İzmir’de;

a) 20 bin metrekare arazi üzerine kurulan Akevler Sitesi vardır.

b) Kemalpaşa Sütçüler Köyü’nde 600 dönüm arazide Aksanayi Sitesi vardır.

c) Urla’da 30 dönümlük arazide Ahşap Dinlenme Evleri Sitesi kurulmaktadır.

d) Kemalpaşa Belkahve ve Yaylabelen arazileri yeni teşebbüsler için duruyor.

e) Artvin, Borçka Camili’de yerlerimiz vardır. İstanbul Çatalca Bahşayış’ta yerlerimiz vardır.

50 senedir İzmir Akevler varlığını sürdürüyor.

İstanbul’da Yenibosna’da yazıhaneler ve altında bodrum katı vardır. Yalova’da tesislerimiz vardır. Şimdilik sakalımızdan tutan Harun’umuz yoktur. Denizi geçtik ve boğulmadık ama şimdilik Tih çöllerini dolaşmadık. 12 Levha Kanunları elimizde ama uygulamaya başlamadık. Sanki denizi birlikte geçtiğimiz Millî Görüşçüler ve Gülenciler şimdi Samiriy’in buzağısına tapıyorlar. Hala karşılıksız Dolar peşinde, hala ekseriyet kararları ile ülkeyi yönetme peşindeler. Daha 12 Levha Kanunlarının tedrisatına bile başlamadılar.

Ne olacağını biz de bilmiyoruz ama ne yapmamız gerektiğini biliyor ve onu yapıyoruz.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve daha önce Harun onlara demişti. Ey ulusum, onunla sınandınız. Yetiştiriciniz yaşatandır. Bana uyun ve beni dinleyin.”

Kuran kelimeleri ile:

“Ve min kabl Harun kavmine kavl etmişti: Ya kavmim, onunla fitne olundunuz. Rabbimiz rahmandır. Bana ittiba edin ve emrime itaat edin.”

 

Va LaQaD QAvLa KaHuM HAvRUvNu MiN QaBLu YAv QaVMıy EinNaMAv FuTiNTuM BiHIy Va EinNa RabBaKuM elRaXMAvNu Fa itTaBiGUvNIy Va EaOIyGUv EaMRIy

وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هَارُونُ مِنْ قَبْلُ يَاقَوْمِ إِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِهِ وَإِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمَنُ فَاتَّبِعُونِي وَأَطِيعُوا أَمْرِي (90)

 

***

 

قَالَ يَاهَارُونُ مَا مَنَعَكَ إِذْ رَأَيْتَهُمْ ضَلُّوا (92)  

QAvLa YAv HAvRUvNu MAv MaNaGaKa EiÜ RaEaYTaHuM WalLUv (FaGaLa Yav FaGUvLu MAv FaGaLaKa EiÜ FaGaLTaHuM FaGaLUv)

“Ya Harun, onların dalalet ettiğini rey ettiğinde seni men eden ne idi diye kavl etti.”

Bir olay olduğu zaman soruşturma yaparsınız.

Musa bizzat kendisi soruşturuyor.

15 Temmuz’da Sermaye’ye (Samiriy’e) uyanlar oldu. Soruşturma zamanı geldi. OHAL ilan edilerek olayı çıkaranlara soruşturma görevi verildi. Onlar da gerçek failleri ve kendilerini gizleyip samimi Müslümanları hapse dolduruyorlar, böylece bir taşla iki kuş vuruyorlar. Asıl failler serbest ve gözden uzak. Yurt içinde ve yurt dışında fail olmayan yüzbinlerce insan tedirgin ve hapishanelerde.

Yapılacak iş sıkıyönetim ilan edip önce güvenliği Türk Ordusu’na teslim etmektir. Eğer bir devletin ordusu yönetime sahip değilse o devletin yaşaması mümkün değildir. Ordusu devletine sahip çıkmazsa onun yaşaması mümkün değildir. Orduları da siviller değiştiremez, ancak ikinci ordu değiştirir. Yeniçeriler böyle doğduğu gibi bugünkü Nizamı Cedit ordusu da böyle doğdu. Halk sokağa döküldü de ülkede demokrasi kurtuldu deniyor; onların bu dediklerine sadece aklı başında insanlar değil kargalar bile güler.

Halkı sokağa dökme Sermaye’nin oyunu idi. Sermaye Gülenci askerleri ayarlamıştı. Halkı da sokağa döktü. Gülenciler bomba yağdıracak ve milyonlarca insan ölecekti. Ordu bu planı bildiği için önce Gülenci subaylarla anlaştı yahut tedbir aldı. Sermaye’nin isteğine uyularak halk sokağa döküldü ama bombalar yağmadı. Sermaye avucunu yaladı. Trump da ABD’de böyle başkan oldu.

Erdoğan ondan sonra aynen Musa gibi soruşturmaya bizzat kendisi başkanlık yapacaktı. Soruşturmaya kuvvet komutanlarından başlayacaktı, Birinci Ordu Komutanı’ndan başlayacaktı. MİT müsteşarından başlayacaktı. Onları dinledikten sonra kusurlu gördüğü komutanın sakalına yapışacaktı.

MİT’e ne soracaktı? ‘Sen armut mu topluyordun?’ diyecekti. ‘Neden benim haberim yoktu?’ diyecekti. Elbette bir numaralı sorumlu MİT idi. Komutanlara da; “sizi bunlar yakalattılar ama bir şey yapmadılar, yoksa anlaşmış mı idiniz?!” Elbette bu konular zamanla aydınlanacak, darbe girişiminin Gülen ile alakasının olmadığı öğrenilecektir.

 

Öz Türkçe ile:

“Ey Harun, onların şaşırdıklarını görünce seni alıkoyan ne idi, dedi.”

Kuran kelimeleri ile:

“Ya Harun, onların dalalet ettiğini re’y ettiğinde seni men eden ne idi, diye kavl etti.”

 

QAvLa YAv HAvRUvNu MAv MaNaGaKa EiÜ RaEaYTaHuM WalLUv

قَالَ يَاهَارُونُ مَا مَنَعَكَ إِذْ رَأَيْتَهُمْ ضَلُّوا (92)

 

***

أَلَّا تَتَّبِعَنِ أَفَعَصَيْتَ أَمْرِي (93)

EaN LAv TatTaBiGaNIy Ea Fa GAÖaYTa EMRIy (EaN LAv TaFGaLaNIy EaFa FaGaLTa FaGLIy)

“…Bana ittiba etmekten. Emrime isyan mı ettin?”

İzmir Akevler’deki marangoz atölyemi fî tarihinde bir gece yaktılar ama karakolda ilk suçlu olarak benim ifademi aldılar.

Suçlu olan Sermaye’nin fatura ettiği Pennsylvania’daki zavallı bir molla değil, görevlilerdi. Görevlerini yerine getirmeyen MİT Müsteşarı ve Genelkurmay Başkanı’dır.

Erdoğan Musa kadar güçlüdür. Halk onun dönüşünü beklemiş ve ilk seçimde oyunu vererek onu takviye etmiştir. Erdoğan bunu değerlendiremedi. Askerler onu iktidar etti ama o askerlere karşı hep aşağılayıcı davrandı. MİT Müsteşarını asker dışında atadı. Yüksek Şura’da askeri kararlara muhalefet şerhi koydu. Halkın bizzat kendilerinin desteklediği adayları devre dışı yapıp Gülencileri destekledi. Suçlu varsa Erdoğan’ın kendisi suçludur.

MİT Müsteşarı başarısız bir müsteşardır, çünkü asker değildir. Uçak düşürülür, haberi olmaz! Darbe olur, haberi olmaz! Ama Rusya’ya görüşmeye gider, o götürülür; Putin de -eski bir istihbaratçı olarak- ‘demek ki her şeyi konuşamayacağız’ der!

Evet…

Kuvvet Komutanları ve MİT Müsteşarı 15 Temmuz’un bir numaralı sorumlularıdır.

Erdoğan Musa gibi yapmalı, soruşturmaya onlarla başlamalıdır.

Bakınız, bunları ben söylemiyorum, Kur’an’ın söylediklerini aktarıyorum.

 

YORUM

Kur’an bunun için başkanların iş yapmasını yasaklar. Başkanlar nezaret eder, ra’y (gütmez) etmez. Önce görevlilere tam yetki verir. Ordu ve istihbarat tam bağımsız ve yetkili olarak çalışır.

Ben şahsen askere güvenirim. Sivillerde ise oğluma bile güvenmem. Çünkü askerler başıbozuk yetişmemiştir. Sivillerin durumu halk arasında başıbozukluktur. Herkes kendi başına hareket eder. Askerler ise daha talebelikten başlar, yıllar yılı imtihanlardan geçer ve öylece general olur. Bu merhalelerden geçenin ihanet etmesi mümkün değildir. Ben mühendis olarak her yerde mühendislik yaparım ama askerin ülkesinden başka askerlik yapacak yeri yoktur. Onun için askerler asker olmayana güvenmez, ben de güvenmem.

Erdoğan’ın ilk yapacağı iş MİT Müsteşarlığı’na bir orgenerali getirmektir.

Ondan sonra 15 Temmuz’da orada ne yapmıştır, onu sorgulamaktır.

Ordu bütün görevlerini eksiksiz yapmalıdır. Hulusi Akar onun için Millî Savunma Bakanı olmuştur. Yasal düzenleme buna göre yapılmalıdır.

 

Öz Türkçe ile: 

“... Beni dinlemekten. Buyruğuma karşı mı çıktın?”

Kur’an kelimeleri ile:

“… Bana ittiba etmekten. Emrine isyan mı ettin?”

EaN LAv TatTABiGaNIy Ea Fa GAÖaYTa EMRIy

أَلَّا تَتَّبِعَنِ أَفَعَصَيْتَ أَمْرِي (93)

 

***

 

قَالَ يَابْنَ أُمَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَتِي

QAvLa Ya iBNa EumMa LAvTaEPuÜ BiLiXYaTIy (YAv FaGLa FigLIy LAv TaFGaL Bi BiFıGLaTIy)

“Ya ümmüm oğlu, lihyemden ahzetme diye kavl etti.”

Musa soruşturmaya Samiriy’den başlamıyor, Harun’un sakalından saçından tutuyor da öyle başlıyor.

Bu sebepledir ki karakol soruşturmasında kişiye baskı yapılır, doğru konuşmaya zorlanır. Adil Düzen’e göre İnsanlık Anayasası’nda bununla ilgili madde vardır.

Çok tehlikeli durum ortaya çıkınca, tehlikeyi atlatmak için karakolda baskı kullanılabilir. Bu baskı sonucu söyletilen söyletilir ama baskıdan dolayı sanığa tazminat ödenir. Başka birisi o fiili yapsa ne tazminat ödenecekse ödetilir.

وَلَا بِرَأْسِي

Va LAv Bi RaESIy (Va LAv BiFaGLIy)

“Ne de re’simden”

‘Saçını sakalını yoldu’ tabiri vardır. Kur’an’da sakal aynen geçmekte ama saç yerine r’es veya nasiye ile ifade edilmektedir.

Sorgulama iki şekilde yapılır. İnsanın ne düşündüğünü anlama şeklinde olur. Bu da onun yaptıkları ile belli olur.

Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı 15 Temmuz’u ne zaman haber almışlar,  neler yapmışlar? Yani bunların olaylara karşı daha baştan tavırları nedir?

İşte bu re’sinden (yani başından) tutmadır. Sonra sözlerini dinleme, o da sakalından tutmadır. MİT Müsteşarı ve Genelkurmay Başkanı bunlara cevap vermelidirler.

Harun diyor ki: Beni suçlama. Ben yapacağımı yaptım. Belki bir grup oluşturup onların üzerine yürürdüm ama o zaman İsrail oğullarını bölerdim.

Hulusi Akar diyor ki: Beni suçlama, ordumun bunlardan hep haberi vardı. Bir şeyler yapılırdı ama o zaman ordu ikiye bölünür, askerler birbirlerine düşerlerdi. Şimdi ise ordumuz Ergenekon ile Balyoz ve 15 Temmuz darbe kalkışmalarını geçirdi ama Ordumuz halen dimdik ayaktadır, içte ve dışta zafer içindedir.

إِنِّي خَشِيتُ  

EinNIy PaŞİyTu (EiNNIy FaGıLLTu)

“Ben haşyettim”

AK Parti kurucularının çoğu Akevler ortağı idiler. Kur’an eğitimini almışlardır. AK Parti’yi parçalamak için bir şey yapmamışlardır. Gül, Davutoğlu, Atalay, Arınç; bunlar her zaman AK Parti’yi parçalayabilirdi. Böyle bir şey yapmadılar. Erdoğan’ın hatalarına rağmen hep kuruluşa sadık kaldılar. Harun da bunu yapmıştır.

İsrail oğulları parçalanmasın diye Harun Samiriy’in yaptıklarına fiilen karşı çıkmamıştır. Musa şimdi duruma el koymuştur.

AK Parti’de birlik devam etsin diye Erdoğan parti başkanı olmuştur.

Gayeniz partiyi yaşatmak mı, yoksa Kur’an düzenini getirmek mi?

Erdoğan’a karşı olmama bakımından arkadaşlarını tasvip ediyorum ama parti parçalanmasın diye ellerini kollarını bağlayıp oturmalarını tasvip etmiyorum. Siyaset yapmasalar bile Kur’an’ın emrinde Kur’an düzeninin gelmesi için ensar olmaları, havari olmaları gerekmektedir. Her biri kendi çevreleri için kendilerini ortaklık düzeninin hizmetkârı kabul etmelidirler.

أَنْ تَقُولَ

EaN TaQUvLa (EaN TaFGaLa)

“Kavl edersin diye”

Evet, Akar Erdoğan’a soruşturmada cevap veriyor. Biz o kadroyu ordudan dışarıda tutmak istediğimiz zaman siz onlara sahip çıktınız. Ergenekon ve Balyoz olaylarının faili olarak da Sermaye onları gösterdi. Dolayısıyla biz şimdiye kadar zecri tedbir almamışsak, size ve milletimize karşı saygımızdandır.

Böyle diyecekti; belki de demiştir.

Bugün birliktedirler, içte ve dışta zaferden zafere koşulmaktadır.

فَرَّقْتَ بَيْنَ بَنِي إِسْرَائِيلَ

FarRaQTa BayNa BaNIy EiSRAEILa ( FagGaLTa FaGLa FaGLIy EiFGAvEIyLa)

“İsrail oğullarının beynini tefrik ettin”

Bugün Firavun’u Sermaye temsil ediyor. Bugünkü bürokrasi zulmü onun sonucudur. Mısır ülkesi tüm dünyadır. Musa ve Harun tüm insanlığı ve büyük olmayan diğerlerini temsil etmektedir. Kişi değil de Kur’an’dır. Evet, tüm insanlık bugün dinlerine dönüş yapmaktadır. Bütün din mensupları araştırma içindedir. Burada Bediüzzaman’ın başlattığı bir yol vardır. Biz şirkle mücadele ederken Hristiyanlarla da bir olmalıyız. Biz Akevler’de bunu esas aldık.

Tüm dinler haktır. Hepsi bozulmuştur. Bugünkü Müslümanların İslamiyet anlayışı da bozulmuştur. İslamiyet’in diğer dinlerden farkı şudur; Müslümanların elinde Kur’an’ın, dilinin ve ilk uygulamasının tüm detayları ile bilinmiş olmasıdır ama İslamiyet fiilen terk edilmiştir, Hristiyanlık benzeridir. Diyanet İşleri oluşturulmuştur. Bugün Hristiyanlar İncil’den ne kadar uzakta iseler Müslümanlar da o kadar Kur’an’dan uzaktadırlar.

1967’de İzmir’de kurulan Akevler Kooperatifi daha evvel Bediüzzaman’ın ve Remzi Güres’in başlattığı Kur’an’ı yeniden ele alma üzerinde çalışmaya başlamış, elli senede büyük mesafeler kaydetmişlerdir. Akevler’in temeli şudur. Önce Kur’an’ı kaynaklarından öğrenme. Bunun için Akevler İstanbul Kooperatifleri çalışmalarında Ruhu’l-Kur’an ve Kur’an Seminerleri ürünleri ortaya çıkmıştır. Batı öğrenilecektir. Bugünkü sorunlar ortaya konacaktır. Hizmet ve Dayanışma Kooperatifi ve İnsanlık Anayasası ile de büyük adımlar atılmıştır.

Biz bunları yaparken kimseye düşmanlık yapmıyoruz. Biz sömürmeye karşıyız, faize karşıyız, merkezi yönetime ve işçilik sistemine karşıyız ama bugün onları savunanlar bizim için düşman değildir. Biz denizi geçip kendi işimize bakmak istiyoruz. Bizi kovalayan Sermaye Firavunu şimdi denizde dalgalarla boğuşuyor.

Şimdi asıl sorunumuz içimizdeki Samiriy’lerdir. Bunlar başta Akevler’i böldüler, Millî Görüş ile Nurcuları birbirlerine düşürdüler. AK Parti’yi Millî Görüş’ten kopardılar. Gülenciler ile AK Parti’yi büyüttüler, şimdi onlara boğduruyorlar. Şiiler ile Sünnilerin arasını Humeyni ve Erbakan sayesinde bölemediler ama şimdi Arap-Acem bölünmesine çalışıyorlar.

Batıda Hıristiyanlarla Müslümanları, doğuda Budistlerle Müslümanları, Hindularla Pakistanlıları çatıştırma durumundadırlar. Bu fitnelerle uğraşıyorlar. İşte sorunumuz burada. Kur’an’ın emirlerine uyacaksak bu ashabı yemin tefrikaya uğrayacak. Emirlerine uymazsak o zaman da Firavun’un yapmak istediklerini yapmaya devam ederiz.

Harun bu sorunu Musa’ya anlatmaktadır.

وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْلِي (94)

Va LaM TaRQuB QaVLIy (Va LaM TaFGuL FaGLIy)

“Ve kavlimi rakb etmedim.”

رَقَبَة ‘boyun’ demektir. Hayvanın boynundan bağlanması sebebiyle رَقَبَة bağlı anlamına gelir. Köle demektir.

ر tekrarı,ق gücü, ب geçişi ifade eder.

رَقَبَة bağlı boyundur. عُنُق boynun iki yanıdır. رَقَبَة ise çevredir. عُنُق insanın düşüncelerini ifade eder, رَقَبَة insanın kişiliğini ifade eder. Sözüme uymadın anlamındadır.  Harun’u böylece sorguya çekmektedir. Kardeşim demiyor da “annemin oğlu” diyor, Musa’ya annelerini hatırlatarak merhametli olmasını istiyor.

 

YORUM

İnsanlar, topluluk içinde kişiliklerini korurlar. İnsanın başka insanlara uyma özelliği vardır. Bu özellik topluluğu oluşturur. Bir de insanın başka insandan farklı özelliği vardır. Bu da kişiliğin korunmasını sağlar.

İçtihat yaparken herkes kendi görüşlerini ortaya koyar. Bu kişinin kişiliğinin özgürlüğünü sağlar. Sözleşme yaparken insan tamamen serbesttir, istediğini kabul eder veya etmez. Bu onun özgürlüğüdür. İstediği topluluğa katılır, istediği topluluktan ayrılır. Böylece nasıl bir toplulukta yaşayacaksa o toplulukta yaşar, sonunda başkalarıyla olan nizaları hakemler yoluyla giderir. Hakemini kendisi seçer, bu da onun özgürlüğüdür.

Diğer taraftan insan kendi içtihatlarının esiridir. Herkes içtihatlarına göre hareket etmek zorundadır. İçtihadına göre hareket etmez de bir zarar doğarsa onu tazmin etmek zorundadır. İçtihadını değiştirebilir ama değiştirmedikçe ona uymak zorundadır.

Sözleşmeler de öyledir. Bir topluluğa girme o topluluğun kurallarını kabul etme demektir. Nihayet hakemlerin kararına uyma zorunluluğu da topluluğu oluşturur.

Bir kuruluşun topluluk olabilmesi için dört şart vardır. Biri, belli adresi veya yeri olacaktır. Diğeri, bir başkanı olacaktır, onun beyni topluluğun beyni olacaktır. Topluluğun aklı başkanın aklıdır. Topluluğun ruhu akıl sahibi değildir yani düşünüp karar alamaz. Sonunda belli bir zaman geçtikten sonra artık topluluk oluşmuştur, onlar başkanlarını çıkarır.

Demek ki başlangıçta kişiler birleşir ve topluluğu kurarlar. Sonra ise topluluk kendi elemanlarını kendisi yetiştirir. Bugün Halk Partisi (CHP) böyledir. Hareket Partisi (MHP) böyledir, Bahçeli gitse de, Meral Akşener gelse de topluluk dağılmıyor ama Demokrat Parti (DP) dağılıp gitti. Doğru Yol (AP/DYP) ve ANAP dağılıp gitti, çünkü topluluk oluşturamadılar.

Akevler kendi topluluğunu oluşturmuştur. Yöneticiler değişse de o, varlığını sürdüreceğe benziyor. Tam olarak söyleyebilmemiz için üçüncü nesilde varlığını koruması gerekir. Avrupa Millî Görüş teşkilatını merak ediyorum, acaba varlığını sürdürüyor mu?

Musa ve Harun bu zorluklara dayanacaklar ve İsrail oğullarını sağlam bir kavim olarak insanlığa hediye edeceklerdir.

Şimdi Akevler’in sorumluları vardır. Her biri temel teşkil etmektedir. Bunlar şimdi oradadırlar. İzmir’de Süleyman Akdemir, Hira Karagülle, Harun Özdemir, Hilmi Altın, Kazım Erten… MEDHAL’de Bünyamin Demir ve Veysel İpekçi… Yenibosna’da Lütfi Hocaoğlu ve Tayibet Erzen… Üsküdar’da Reşad Erol ve Gürsel Kartal… Ankara’da Ali Erişen ve Mehmed Koru… Kadıköy’de Hasan Hacıbektaşoğlu ve Gürsoy Erol…

Bunlar sahip çıkarlarsa Akevler ikinci ve üçüncü nesli başarı ile bitirir. Bunlar arasında birlik sağlanmalıdır. Herkes sabırlı olmalıdır.

Henüz bu birlik sağlanmamıştır. Herkes Kur’an düzeni için çalışmaktadır ama tam olarak kendilerini vermemişlerdir, aralarında beraberlik de yoktur. Hayrettin Karaman, Sebahattin Zaim, Necmettin Erbakan Kur’an düzeni için çalışmışlardır. Ahmet Tahir Satoğlu başta çalışmıştır. Bunlar Kur’an düzenine inanan ve onun için çalışanlardır ve belki de vârisleri vardır ama onlar bizimle çalışmıyorlar, çalışacaklarını da sanmıyorum.

“Kur’an düzeni” dediğimiz zaman bu, ilmi düzendir. Çalışma arkadaşlarımız şimdilik her hafta toplanıp Kur’an üzerinde birlikte çalışmaktadırlar. Gelecekte, her gün bir araya gelme emrini yerine getirecekler ve üçüncü binyıl uygarlığını kuracaklardır.

Baştan beri söylediklerimi tekrar edeyim.

Üçüncü binyıl uygarlığını Sermaye kuramayacaktır, siyaset kuramayacaktır. Üçüncü binyıl uygarlığını ilim ortaya koyacak, dinler ona sahip çıkıp halka götüreceklerdir. Böylece üçüncü binyıl uygarlığı yani ikinci Kur’an uygarlığı doğmuş olacaktır.

 

Öz Türkçe ile:

“ ‘Ey anamın oğlu, ne sakalımdan ve de saçımdan tut. Ben, İsrail oğullarının arasını açtın ve sözüme uymadın dersin diye çekindim.’ dedi.”

Kuran Kelimeleri ile:

“Ey ümmümün ibni, ne lihyemden ne de ra’simden ahzet. Ben, Beni İsrailin beyn’ini tefrik ettin ve kavlimi rakb etmedin diye kavl edeceksin diye haşyet ettim, diye kavletti.”

 

 

QAvLa Ya iBNa EumMIy LAv TaEPuÜ Bi LiXYaTIy Va LAv BiRaESIy İnNIy PaŞIyTu EaN TaQUvLa FarRaQTa BaYNa BaNIy EiSRAvEIyLa Va LaM TaRQuB QaVLIy

قَالَ يَابْنَ أُمَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَتِي وَلَا بِرَأْسِي إِنِّي خَشِيتُ أَنْ تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْلِي (94)

 

 

 

***


 

 


TÂHA SÛRESİ TEFSİRİ
1-1-8.AYETLER
856 Okunma
2-9-16.AYETLER
892 Okunma
3-17-24.AYETLER
760 Okunma
4-25-36.AYETLER
796 Okunma
5-37-41.AYETLER
768 Okunma
6-42-50.AYETLER
848 Okunma
7-51-58.AYETLER
881 Okunma
8-59-64.AYETLER
889 Okunma
9-65-71.AYETLER
824 Okunma
10-72-76.AYETLER
733 Okunma
11-77-82.AYETLER
760 Okunma
12-83-88.AYETLER
761 Okunma
13-89-94.AYETLER
806 Okunma
14-95-99.AYETLER
774 Okunma
15-100-107.AYETLER
752 Okunma
16-108-114.AYETLER
905 Okunma
17-115-121.AYETLER
801 Okunma
18-122-127.AYETLER
831 Okunma
19-128-132.AYETLER
796 Okunma
20-133-135.AYETLER
751 Okunma

© 2024 - Akevler