***
TAHA SÛRESİ - 6. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
***
اذْهَبْ أَنْتَ وَأَخُوكَ بِآيَاتِي وَلَا تَنِيَا فِي ذِكْرِي (42) اذْهَبَا إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى (43) فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَيِّنًا لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشَى (44) قَالَا رَبَّنَا إِنَّنَا نَخَافُ أَنْ يَفْرُطَ عَلَيْنَا أَوْ أَنْ يَطْغَى (45) قَالَ لَا تَخَافَا إِنَّنِي مَعَكُمَا أَسْمَعُ وَأَرَى (46) فَأْتِيَاهُ فَقُولَا إِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَأَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْ قَدْ جِئْنَاكَ بِآيَةٍ مِنْ رَبِّكَ وَالسَّلَامُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى (47) إِنَّا قَدْ أُوحِيَ إِلَيْنَا أَنَّ الْعَذَابَ عَلَى مَنْ كَذَّبَ وَتَوَلَّى (48) قَالَ فَمَنْ رَبُّكُمَا يَامُوسَى (49) قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَى (50)
***
اذْهَبْ أَنْتَ وَأَخُوكَ
(EiÜHaB EaNTa Va EaPUvKa)EiFTaGiL EaNTa Va EaFGuLaKa)
“Sen ve ehin zehab edin”
Piyasada yapılan işleri yapacaksanız, onu yapan ustalar bulursunuz, bana bunu yapın dersiniz. Onun projesini yapma şekli onda vardır. Size onu yapar.
Ama siz yeni bir şey yapacaksanız, piyasadan usta temin edemezsiniz. Kendinizin elemanı yetiştirmeniz gerekir. Bediüzzaman böyle yapmıştır. Yanına piyasada yetişmiş elemanları almadı. Hapishane arkadaşlarına anlattı, sürgünde oradaki garibanlara anlattı.
Burada Allah’ın da önce Musa’yı hazırladığını anlatıyor, sandığa konduğu günden yani bebeklikten beri onu yetiştirmiştir.
Biz de Akevler’i kurduğumuz zaman piyasadaki insanlara iş yaptıramayınca kendimiz derslere başladık, Akevler öyle oluştu.
Hazırlık tamam olduktan sonra artık “sen ve kardeşin git” diyor. اذْهَبَا diyebilirdi. Çünkü kardeşini o istedi, o da kabul edilmiştir. Emir tekrar edilmiştir.
Başkan meclise başbakanı teklif eder, meclis de onu kabul ederse artık ikisi birden meclise muhataptırlar. Başbakan emirleri başkandan almaz, meclise doğrudan muhataptır. Sorumluluk bakımından eşit hale gelmişlerdir.
Ortak sorumluluk nasıl yürütülür. Akevler’de ben başkan olmadım ama bütün işleri ben yürüttüm. Tek başıma bir iş yapmadım. İlk olarak Ahmet Bülbül ile çalıştım. Partide M Gündüz Sevilgen ile çalıştım, M. Adil Aktuğ ve Reşat Erol da bize katıldı. İstanbul’da Reşat N. Erol ve M. Lütfi Hocaoğlu ile çalıştım, onların olurunu almadan hiçbir şey yapmadım.
İkili çalışmada ittifak şarttır. Değişik işlerde değişik kimse ile ittifak yaparsınız. Ama her işi mutlaka birisi ile birlikte yapacaksınız. Biri sorumlu olur. Diğeri onu destekler. Onun olurunu almadan bir iş yapılmaz.
بِآيَاتِي
BiEAvYAvTIy (Bi EaFGAvLIy)
“Ayetlerimle”
Musa’ya iki ayet gösterilmiş ama çok ayet verilmiştir.
Peki, o kimsenin görevli olduğu nasıl anlaşılacaktır?
Biri ile başladığınız işi onunla bitireceksiniz. Artık azletme yetkiniz yoktur. “Sen ve kardeşin” denmesinin hikmeti budur. Eskiden bu zordu. Şimdi ise imzalı belge verilir. Hemen imzanın kime ait olduğu tespit edilebilir. Sonra hutbede irat eder, herkes dinler. Görevlilerin listesi yayınlanır. İnternette başka birisi giremez. Oradan okunabilir. Ayrıca merkezde taşranın gönderdiği temsilciler vardır, onlara sorulur. Telefonla sorulur. Sesi tanıdığı için teyit olur.
İşte burada بِآيَاتِي demekle görevli görevli olduğunu ispat etmek değil, kanıtlar sunmak zorundadır.
Mucize de Allah’ın fermanıdır. Allah tarafından görevli kılındığına dair belgedir. Musa da Firavuna mucizelerle gitmiştir.
Bizim de Kur’an’ın Allah sözü olduğunu göstermemiz ve kanıtlamamız gerekir. Bunun için ar-ge çalışmaları yapıp Kur’an’ın mucizelerini insanlığa sunmamız gerekir. Bizim yazdığımız 250 Kur’an Mucizesi kitabı son tashihlerin yapılmasını beklemektedir. Bu kitap günü gelince tashih edilerek basılacaktır. Sonra senaryo şeklinde filmler haline getirilecek ve halk televizyonda bunları seyredecektir.
Semt Kooperatifleri kurulacaktır;
a) Villalar yapılacak,
b) Seralar yapılacak,
c) Yüz lojmanlı sanayi semtleri kurulacak,
d) Tarım kentleri oluşacak.
O zaman genel hizmete, basın yayın fonuna gelirler gelecek ve sizler böylece ayetin her kelimesini bir filim yapacaksınız. Bürokrasi son bulacak. Ama onlar istihdam edileceklerdir. Öğretmenler ve din adamları Kur’an’a hizmet edeceklerdir.
وَلَا تَنِيَا فِي ذِكْرِي (42)
Va LAv TaNıYAv FIy ÜiKRIy (Va LAv TaFGaLAv FIy FiGGIy)
“Ve zikrimde (ikiniz) teny etmeyin.”
Her ayette merkezi bir kelime vardır. Bu kelimeler birçok yerde Kur’an’da bir defa geçer ve sadece o ayete yeni manalar yükler.
وني kökü 1, ولي 233 defa geçer. Toplam 234 (2*32*13) elde edilir.
وني torba demektir. Yumuşak cisim demektir. İki manası vardır. Biri hareketlerde Allah’ı unutmadır. İçtihatsız iş yapmadır. Oysa Allah’ın emri şudur, herkes bir iş yaparken içtihat yapacaktır. Kendisi yapmayacaksa ya da yapamıyorsa, içtihat yapan kimseyi bulacak ve onun içtihadına göre içtihat yapacaktır. Müçtehit de içtihatta bulunacak. Diğer anlamı, içtihat yapıyor ama içtihadına göre amel etmiyor.
Burada verilen emir mutlaktır. Her zaman herkesle mutlaka içtihatla ilişki kurulacaktır. Bu yapılırken âlemlerin rabbi merkeze alınacaktır. İçtihatsız hiç davranılmayacaktır. Buradan şunu öğreniyoruz ki peygamberler de içtihat yapmakla mükellef idiler; ümmet mükellef değildi ama kendileri mükellef idiler.
Diğer manası, içtihadı yaptıktan sonra bu şimdi uygulanmaz deyip yapmamadır, gevşemedir. Bugün Kur’an’a inandım diyenlerin yaptıklarını yapmadır.
YORUM
Musa ve Harun’a yalnız Firavuna gitmeleri emredilmedi, onlara genel risalet verildi. Artık gidilecek yere gidilecek ve tebliğe devam edeceklerdir. Yani Musa yalnız Firavuna değil bütün İsrail oğullarına peygamberdir. Tüm insanların peygamberidir. İslam düzeninin köşe taşıdır.
Kur’an’da Tevrat için hüdadır diyor, nâs için hüdadır.
Kur’an’ın birçok ayetleri onlarla tefsir edilmektedir. Tarihi bilgiler Tevrat’ta daha teferruatlıdır. Musa’nın şeriatı bizim de şeriatımızdır.
Ne var ki Musa’nın şeriatı kendi zamanına ve kavmine hastır, bütün hükümleri her zaman her yerde uygulanmaz. Oysa Kur’an’ın hükümleri her zaman her yerde uygulanır. Tevrat’ın ayetleri ise her zaman her yerde uygulanmaz. Uygulanamayan beyanlarına müteşabih der geçeriz. Kur’an’ın her yerde ve her zaman uygulanabilmesi için kendine özgü metotlar geliştirilmiştir. Kelimelerin tanımlarını zamanın müçtehitlerine bırakmıştır. Dolayısıyla Kur’an değişik zamanlarda ve değişik yerlerde farklı şekilde uygulanabilmektedir. Kur’an sadece birer örnek vermiş, kalanların illet bulunarak kıyas yapılmasını istemiştir. Bu da her zaman ve her yerde onu uygulanır hale getirmiştir. Müteşabihler olduğunu beyan ederek anlaşılmayan veyahut uygulanamayan ayetlerin üzerinde durulmasını belirtmiştir. Tevrat’ta ise bu özellikler yoktur, onu sadece kendi devri içinde anlamamız gerekir.
Öz Türkçe ile:
“Sen ve kardeşin kanıtlarımla gidin ve anlattıklarımda gevşemeyin.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Sen ve ehin ayetlerimle zehab edin ve zikrimden (ikiniz) teny etmeyin.”
EiÜHaB EaNTa Va EaPUvKa BiEAvYAvTIy Va LAv TaNıYAv FIy ÜiKRIy
اذْهَبْ أَنْتَ وَأَخُوكَ بِآيَاتِي وَلَا تَنِيَا فِي ذِكْرِي (42)
***
اذْهَبَا إِلَى فِرْعَوْنَ
EiÜHaBAYa EiLAv FıRGaVNa (İiFGaLAv EiLAv FıGLaVNa)
“Firavun’a (ikiniz) zehab edin”
Önceki ayette Musa’ya genel görev verilmiştir. Sonra da özellikle Firavuna gidin denmiştir. Musa’nın görevi İsrail kavmini oluşturmadır.
Musa’ya, İbrahim ve Nuh’un başlattığı İslam düzenini dünyaya yayma görevi verildi. İnsanlık tek millet olacak ve kıyamete kadar Nuh’un başlattığı şeriat ile insanlık idare edilecektir.
İbrahim’in neslinden İsrail oğulları bir kavim olarak üretilmişlerdir. Yusuf Peygamber Mısır’a gönderilmiş ve orada devlet içinde medeni şekilde yaşamaya başlamışlardır. Çoğalmışlar ve Mısır uygarlığının oluşmasına katkılarda bulunmuşlardır. Mezopotamya siteler devleti uygarlığı idi. Mısır ise merkezi devlet uygarlığı olmuştur. Kapitalizm ve sosyalizm yönetimleri şeklinde yönetilmişlerdi.
İnsanlık ulusal devlet sistemine doğru evrimleşiyor. Yeryüzündeki düzen ulusal devletler düzeni olacaktır. Şimdilik yüze yakın devlet oluşacak ve bu devletler İslam düzeni içinde yaşayacaklardır. Ne var ki ulus olmak için bir örnek kavme ihtiyaç vardı. Allah İsrail oğullarını buna görevlendirdi. Musa İsrail oğullarını alacak ve çöllerde yıllarca dolaştıracaktı. Bununla görevliydi. Kendisine Firavuna git deniyordu.
Musa İsrail oğullarını alacak ve çöllere düşecekti. Ama bu kolay bir şey değildi. Önce onların buna ikna edilmeleri gerekiyordu. Musa’nın işi hayli zordu.
إِنَّهُ طَغَى (43)
EinNaHUv OaĞAy (EinNaHUv FaGLAv)
“O tuğyan etmiştir.”
Evet, İsrail oğullarının Musa ile Mısır’dan çıkmaları için Firavun gerekiyordu, kötü yönetimin olması gerekiyordu. İşte bunun için Firavun tuğyan etmiştir yani görevini yapmıştır. Allah’ın izni olmasaydı Firavun asla zulüm yapmazdı. Firavunun İsrail oğullarına zulmetmesi İsrail oğulları için rahmet olmuştur.
Bugünkü sosyalizmin zulmü, kapitalizmin zulmü de insanlığa rahmettir. Onlar zulmetmese, bu savaşları çıkarmasa, bu terör belası ortaya çıkmasa, insanlık Kur’an’ı yeniden yorumlama ihtiyacı duymayacak, Adil Düzen doğmayacaktı. Mustafa Kemal medreseleri ve tarikatları kapatmasa bugünkü içtihat dönemi başlayamazdı.
Her şey takdiri ilahi ile olmaktadır. Kur’an nuru böylece insanlık tarafından anlaşılır hale gelmektedir. Eğer Milli Görüş başarılı olsaydı, eğer Gülen cemaati başarılı olsaydı, Adil Düzen çalışmaları unutulur giderdi. Akevler elli senede büyük mesafeler kat etmiştir. www.akevler.org’u açıp çalışmalarımızı okuyanlar, Akevler’in elli senedir neleri başardıklarını göreceklerdir. Demek ki her tuğyanda bir rahmet vardır.
Faizli sistem dengesini kaybedecek ki insanlar gerçekleri görsünler.
Recep Tayyip Erdoğan önce “Faiz dünyanın gerçeğidir!” demiştir. Sonra şiddetli bir şekilde faize cephe almış ama faizsiz sistemi basit bir olay, kolay uygulanabilir bir şey zannetmiştir.
Faizsiz sistem ancak Adil Düzen ile uygulanabilir, o da 21’ inci asırda uygulanabilir. Sermaye’nin faizli sistemi yarım binyıl Avrupa’ya hâkim olmasaydı bugünkü uygarlık olmazdı. Ama Firavunun ömrü gibi onun da günü dolmuştur.
Türkiye’de başkanlık sistemine geçildi. Bu çok yanlıştır ama başka bir açıdan bakıldığında çok yararlı olmuştur. Bu sayede artık Anayasa’nın değişebileceğini herkes gördü ve kabullendi. Ordu da kabullendi. Anayasa’nın tam ve kâmil olmadığı da herkesçe biliniyor. Belki de 24 Haziran’dan sonra Meclis “Adil Düzen Anayasası”na sahip çıkacaktır. Yahut o meclis dağılacak, Adil Düzen meclisi oluşacak. Ordu ve Erdoğan buna mecbur olacaklardır.
Bizim işimiz “Adil Düzen” üzerinde çalışmadır.
YORUM
Musa kendi zamanının Firavununa tebliğ etmiştir.
Bizim görevimiz de Sermaye’ye tebliğdir, bugünkü Firavuna tebliğdir.
Bunu nasıl başaracağız?
Bir Adil Düzen işletmesini kurduğumuzda, Sermaye o zaman uyanacak. Çünkü başarılı bir sistemle karşısına çıkmış olacağız. Onun dolar putu işte o zaman erimeye başlamış olacaktır.
Akevler’in demir-çimento (DÇ) uygulaması yarım yüzyıldan beri hala varlığını sürdürmektedir. Şimdi İstanbul’da altın, buğday, demir ve yapı bonolarını uygulamaya çalışıyoruz. Kısa zaman sonra bu bonolar revaç bulacaklardır.
Bünyamin Demir yine siyaset batağına girdi. Boyunun ölçüsünü yine alacak ve bir daha Medhal’e dönecektir. Firavuna tebliğ yapması için parti yönetim kuruluna girmesini tasvip ettim ama ona bu tebliğ imkânını sağlamıyorlar.
Adil Düzen çalışmalarını bırakmamak üzere mevcut faaliyetler içinde Sermaye Firavununa tebliğe devam etmeliyiz. Tekrar olarak söylüyorum. Bugünkü asıl Firavun Sermaye’dir; ne CHP ne de Ak Parti’dir, ne Putin ne de Trump’dur. Bunlar belki Firavunun sahirleridir (sihirbazlarıdır), onun yanındadırlar ama zaman zaman hakkı teslim ediyorlar. Firavun onları da tehdit etmektedir.
Her şey Kur’an’ın bildirdiği şekilde cereyan ediyor. Sermaye mağlup olacak. Süper güçler ulusal devletler olacak. Avrupa Birliği gibi devletler ve birlikler oluşacak. Çin Birliği içinde yirmi kadar devlet olacak. Hindistan, Pakistan ve Bangladeş birlik içinde yirmiye yakın devlet olacaklardır. ABD’deki federe devletler güçlenecek ama birlik içinde olacaklardır. Güney Amerika’da birlik oluşacak, Afrika’da birlik oluşacak. İnsanlık barış içinde üçüncü binyıl uygarlığını oluşturacak ve birlikte yaşayacak. Zamanla denizlerde ve uzayda da koloniler kurulacak...
Öz Türkçe ile:
“Firavun’a (ikiniz) gidin, o taşmıştır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Firavun’a (ikiniz) zehab edin, o tuğyan etmiştir.”
iÜHaBAy EiLAy FıRGaVNa İnNaHUv OaĞAv
اذْهَبَا إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى (43)
***
فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَيِّنًا
FaQUvLAv LaHUv QaVLan LayYıNan (FaGaLIv LaHUv FaGLan FaGIyLan)
“Ona leyyin kavli (ikiniz) kavl edin.”
لِينَة değişik renkte hurmalıkları olan ağaçlıklardır.
Kur’an’da لين 5, لون 9 defa geçer. Toplam 14 (2*7) eder.
لي ile başlayan kök sayısı 4, لو ile başlayan kök sayısı 6’dır. Toplam 10 eder. ل belirliliği, ن genelliği, ي kolaylığı, و birliği ifade eder.
Önce لِينَة kelimesi üzerinde duralım. لِين yeşillik demektir. Renkli anlamındadır. Aslı لَوِينَة ‘tir. Sonundaki ة çoğul tesi değildir. و düşmüş لِينَة olmuştur. لين kökünden değil لون kökünden gelir. Bununla beraber yumuşama da canlı bitkilerde eğilme özelliğinden ileri gelmektedir. Rüzgâr estiği zamanlarda eğilir, böylece sert rüzgârdan kendilerini korurlar. Eğilir ama rüzgâr gidince tekrar eski durumuna gelirler. Yumuşama budur.
Demiri ısıttığınız zaman yumuşar. Onu döversiniz, şekil verirsiniz. Sonra da su verip çelikleştirirsiniz. Kur’an, “Davud’un elinde demiri leyyin yaptık” diyor.
O halde insanlarla konuşurken, hele topluluğu temsil eden başkanlarla konuşurken ona saygılı olunur. Yumuşak söz söylersin. Sert çıkmazsın. Kur’an Firavuna bile söylerken yumuşak söyleyin diyor.
Bizde ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’a söylemediğini bırakmama marifet sayılıyor. Başkana hitap ediyorsunuz. Yalnız devlet başkanına değil, kim olursa olsun, bir topluluğun başkanına saygı o topluluğa saygıdır.
Biz bundan dolayı bütün parti başkanlarına saygılıyız. Hakaret etmeyiz. Yanlışlarını söyleriz ama temsil ettiği topluluktan dolayı da ona saygı duyarız. Mustafa Kemal’e olan saygımız da buradan gelir. O Türkiye Devleti’nin kurucusudur. Devletimizi temsil eder. Ona saygısızlık Türk milletine saygısızlıktır. Yanlışları söylemek ayrı, ona diklenmek ve saygısızlık yapmak ayrıdır.
Akevler Yenibosna’daki toplantılarımız bazen sert tartışmalarla geçer ama herkes herkese saygılıdır, yüzüne söylediğini arkasından söylemez.
Burada başka bir şey olarak da “ikiniz söyleyin” diyor. Artık Harun da nebi olmuştur. Başbakanı meclise başkan teklif eder. Meclis onu kabul eder. Ama sonra başbakan başkanla eşit şekilde muhataptır. Kanunları uygulamada başbakan ve başkan birlikte olur. İttifak ettikleri üzere devleti yönetirler. Böylece ikisinin anlaştığı hususlar ilahi emir olmuş olur. Allah ikisini dalalette birleştirmez.
Bizde toplulukta iş yaparken mutlaka iki ismin iradesi gerekir. Akevler’de başkan var, onun dışında işletmelerin sorumluları var; bir de kooperatifi temsilen genel hizmet sorumlusu var. Sorumlu yönetir ama genel hizmet sorumlusu ile anlaşarak kararlar alır. Anlaşamazlarsa, sorumlu, genel hizmet sorumlusunu değiştirir, başka genel hizmet sorumlusu ile çalışmaya devam eder. Hiçbir genel hizmetli onun istediğini kabul etmezse, o zaman da o kişi işletme sorumluluğunu kaybeder.
Başkanla başbakan anlaşamazlarsa hakemlere giderler. Hakemler hangisini haklı görürlerse, diğerinin işine son verebilirler. Adil Düzen’deki denetim böyledir.
لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ
LaGalLaHu YaTaÜakKaRu (LaGalLaHUv YaFagGaLu)
“Tezekkür etsin diye”
Eğer siz ona ‘sen in ben çıkayım’ derseniz, onun da, siz ne kadar doğru söylerseniz söyleyin, nefsi müdafaa hakkı doğar ve dinlemez. Onun için hiçbir peygamber tebliğini yaparken ‘başkanlığı bana bırak’ dememiştir.
Biz de Adil Düzen Partisi’ni kurmalıyız. Böyle bir parti olmadığı için bizim böyle bir parti kurmamız farzı ayndır. Biz ‘sen in’ demiyoruz, ‘sen düzel’ diyoruz. Hatta onu bile söylemiyoruz. Bizim kendi işimize, bizim semt kooperatifinin yönetimine karışma diyoruz. Biz size zarar verirsek hakemlere gidelim. Biz de siz de kurallara uyalım diyoruz. Bizim İzmir’deki yüz milyon dolarlık arazimizi gasp etmeyin diyoruz. Zulüm hala devam ediyor. Yerlerimizi kullanamıyoruz. İzmir Belkahve’deki yerimiz yine aynı şekildedir, orada da imar zulmü devam etmektedir.
Buradaki لَعَلَّ imkân sağlamak demektir. Yani biz öyle bir şey teklif edeceğiz ki o onu yapabilsin.
Bünyamin Demir’le Cumhurbaşkanına (veya AK Parti Genel Başkanı’na) basit bir şey teklif ettik. Vakıflar Bankası’na Bünyamin Demir’i genel müdür yapın. İki yardımcıdan birini de siz emrine verin. Biri bankayı faizli sistemle eskisi gibi yönetsin. Adil Düzeni bilen diğeri de sadece semt kooperatiflerinin bonolarını alıp satsın. Firavun Musa’yı muhatap aldı ama AK Parti bizim isteğimizi Erdoğan’a götürmedi bile. Bunu yapanlar namaz kılan kimseler. Peki, ahirette nasıl hesap vereceklerdir?
أَوْ يَخْشَى (44)
EaV YaPŞAy (EaV YaFGaLu)
“Yahut haşyet eder.”
Tezekkür eder veya haşyet eder. Haşyet eder, havf eder demek değildir. Yumuşak söyleyince size cephe almaz, sizin dediğinizi belki de sizi kırmamak için kabul eder. Yani ya sistemden dolayı benimser veya sizin ona karşı davranışınızdaki nezaketten etkilenir.
Biz Erdoğan’ın yanlış yaptıklarına sert bir dille karşı çıkıyoruz. Ama kendisine saygımız kadar sevgimiz de devam ediyor. Onun gitmesini istemiyoruz. İki taraf da bizi dışlıyor! Yanlışları söylediğimiz için Erdoğan tarafları, kendisine saygılı olduğumuz ve oyu ona vereceğimiz için Erdoğan’a karşı olanlar bize karşıdırlar.
Dört beş sene önce askerlerle arasının iyi olduğunu söyleyen birisiyle sohbet ediyorduk. Biz iktidara karşı olmayız, onu destekleriz dedim. Bizi de destekler misiniz dedi. Siz de iktidar olursanız destekleriz dedim ama iktidar olmadan iktidara karşı olursanız desteklemeyiz dedim.
Biz geçmişte hep bunu yaptık.
Kenan Evren makama oturduktan sonra artık hiç Evren aleyhinde bulunmadık. Onun anayasası ile hala iktidardayız. Ona karışmayız. Evren’in kendisinin bile buna aklı ermiyordu. Marmaris’teki evinde kendisiyle görüşürken bize dedi ki; ‘Ben Millî Görüşçüleri hapse gönderdim, onlar ise Meclis’te büyük saygı ile beni gruplarına davet ettiler’. Biraz sonra dedim ki; ‘Erbakan size değil orduya saygılıdır, ordu olmazsa devlet olmaz, ne olursa olsun bizim askere saygımız vardır’.
Burada أَوْ getirilmiştir; ikisi birden de olabilir, tek başına biri de olabilir.
Saadet Partisi Meclis’e girmelidir. Oyumuzu ona vereceğiz. Erdoğan’a zorluk çıkarmak için değil, tam tersine Erdoğan’ı desteklemek için Meclis’e girmeliyiz. Halkımız Saadet Partisi’ni ikinci defa anahtar parti yapacaktır zannediyorum ama bunu Erdoğan’ı desteklemesi için yapacaktır. Temel Karamollaoğlu’nun öyle davranacağından eminim ama o Meclis’te olamayacaktır. Bu bakımdan tam güvenim yoktur. Ama ben oyumu Saadet Partisi’ne vereceğim. Başkanım şimdilik Erdoğan, partim de şimdilik Saadet Partisi’dir.
Hiç okuyucum kalmasa da ben böyle yapacağım. Ben Rabbimden aldığım emri yerine getiriyorum ve ilan ediyorum.
YORUM
Bir şeyi anlatırken uyarı yaparken bile ona cephe almayacaksın, onun yanında olacaksın.
Ben bana yakın olanları eleştiririm. Bana karşı olanlarla ilgilenmem. Bana yakın olanlar da benimle görüşenlerdir, beni tanıyanlardır.
Bir kimseyi ne yaparsa yapsın doğru bulmak veya ne söylerse söylesin savunmak şirktir, karşı gelmek ve tekzip etmek de şirktir. Doğruyu söyleyeceksin ama ona saldırmayacaksın. Kimseyi ‘bu adam olmaz’ deyip itmeyeceksin. Kimse için de ‘bu hatalara düşmez’ demeyeceksin. Kendi nefsiniz için de aynı şeyi söyleyeceksiniz.
Bizim bugünkü görevimiz budur.
F. Gülen Papa’ya Kur’an’dan iki ayet götürecekti. Biri, “Sana en yakın olarak ‘Biz Nasara’yız’ diyenleri bulursun” ayetidir (Maide, 5/82). Diğeri ise “Sana ittiba edenleri kıyamet yevmine kadar kafirlere üstün kıldık.” Ayetidir (Ali İmran, 3/55). Hıristiyanlık barış dinidir. İslam da barış demektir. Biz Müslümanız, siz de Hıristiyansınız. Bütün resullere ve kitaplara iman ediyoruz.
Öz Türkçe ile:
“Ona yumuşak söz söyleyin, anlayabilsin ya da çekinebilsin.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ona leyyin kavli kavl edin, tezekkür edebilsin ya da haşyet edebilsin.”
Fa QUvLAy QaVLan LayYiNan LaGalLaHUv YaTaÜakKaRu EaV YaPŞAv
فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَيِّنًا لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشَى (44)
***
قَالَا
QAvLAv (FaGaLAv)
“İkisi kavletti”
Artık ikisi birden söylemektedir.
İkisi birden konuşamayacağına göre biri konuşmuş, öbürü sükût etmiştir.
Sükût ikrardandır hükmü gereği iki kişi birden bir mecliste bir görüşmede bulunduğunda birinin söylediklerine diğeri itiraz etmemişse onu söylemiş anlamındadır.
Musa tek başına Rabbi ile görüştükten sonra şimdi ikisi birden Allah’a hesap veriyorlar.
Bütçeyi hükümet yapacak, devlet başkanına onaylatacak, ondan sonra bütçe meclise gidecektir. Hükümetin aldığı kararlarda başkanın imzasının olması gerekecektir. Yerinden yönetimde merkezin fazla karar alması gerekmeyecektir. Dolayısıyla kararların azlığı yönetimde aksaklık meydana getirmez. İttifak olan hususlarda ortak sorumluluk vardır, ittifak olmadığı zaman herkes kendi içtihadına göre hareket eder ve kendisi sorumlu olur.
رَبَّنَا إِنَّنَا نَخَافُ
RabBaNAv EinNaNAv NaPAvFu (FaGLaNAv EinNaNAv NaFGaLu)
“Rabbimiz biz havf ediyoruz”
خَافَة korkulduğu zaman saklanmak için takınılan maske benzeri şeylerdir. Arıcılar bal sağarken hafeyi kullanırlar.
خ çöküntüyü, و birliği, ف mafsalı ifade eder.
İnsan kurttan korkar. Çünkü kurt Allah’ın askeridir. Allah sizin üzerinize saldırtıyor. Demek ki aslında Allah’tan korkuyorsunuz. Puttan korkma şirktir. Ekmek bulamazsam aç kalırım diye korkmak Allah’tan korkmaktır. Ekmek bulmak için çalışmak Allah’tan rızık talep etmektir. Karşılıksız parayı bulamam diye korkmak şirktir. Dolar olmazsa Türkiye yıkılır sanmak şirktir. Petrol olmazsa aç kalırız diye korkmak Allah’tan korkmaktır. Kimse para kazanmakla uğraşmamalıdır. Herkes üretmek, mal kazanmak, yapı kazanmak için uğraşmalıdır. Burada Harun ve Musa aslında Firavundan değil, Firavuna o gücü veren Allah’tan korkmaktadırlar. Onlar da bizim gibi insanlardır. Bütün güçler O’na aittir. Bir mümin şuna inanır, eğer bana bir musibet isabet edecekse ancak Rabbimin izniyle isabet eder. O halde tehlike karşısında bir günahı olup olmadığını düşünmelidir. O günahtan tevbe etmedir. Onun dışında Allah ne emrediyorsa onu yapmalıdır. Ölmekten korkmamalıdır.
أَنْ يَفْرُطَ عَلَيْنَا
EaN YaFRuOa GaLaYNAv (Ean YaFGULa GaLaYNAv)
“Bize fart etmesinden (havf ediyoruz)”
Musa ve Harun, biz korkuyoruz, onun için gitmeyiz demişler. Böyle yapacağı belli, böyle yaparsa ne yapalım diye söylüyorlar. O durumlarda ne yapılacağını öğrenmek istemektedirler.
فَرْط topluluktan ayrılan kişidir. Vasat davranışların dışına çıkmaya إِفْرَاط, gerisinde kalmaya ise تَفْرِيط denir.
Bir kimseyi insan yerine koyup söyleyeceklerini dinlemezseniz fart etmiş olursunuz. Herkesin her dediğini doğru kabul ederseniz o da farttır. Biri فَارِط diğeri ise فَرَط tir. Her insanı muhatap kabul edeceksiniz. Herkes Allah’ın halifesidir. Sizinle biri konuşuyor demek Allah onu konuşturuyor demektir. Kulak vermezseniz Allah’ı dinlememiş olursunuz. Diğer taraftan herkes kuldur, herkes hata yapabilir. Dolayısıyla içtihat yaparak söylenen sözleri değerlendireceksiniz. İçtihatsız onun sözünü kabul etmek demek onu tanrı yapmak demektir.
Üzerimize fert edecektir demek, korkuyoruz ki o söyleyeceklerimize kulak vermeyecek yahut bizi senin yerine koyacak ve yanlış dediklerimizi de hatalı söylediklerimizi de yapmaya kalkacak. Hâlbuki biz Mısır’ı yönetecek güçte değildik.
ف ayrılmayı, ر tekrarı, ط yumuşaklığı ifade eder.
Kâinat denge üzerine kurulmuştur. Çok yerseniz de zararlı az yerseniz de zararlıdır. Soğuk da zararlıdır sıcak da zararlıdır. Biri ifrat diğeri tefrittir.
أَوْ أَنْ يَطْغَى (45)
EaV EaN YaOĞAv (EaV EaN YaFGaLAv)
“Yahut tuğyan edecek”
Bugün Sermaye’nin insanları söyletmemesi, Ak Parti’nin Fehmi Koru’yu bile susturması farttır. Söyleyenleri hapse atması ise tuğyandır.
Bir insan suç işler, hakemlerden oluşan adil yargı fiili tespit eder, yasalardaki kanunları bulur ve ceza verir. Hiç ceza vermemek ifrattır. Soruşturmadan, hakemlerin kararı olmadan cezalandırmak tefrittir. Aynı zamanda tuğyandır.
İslamiyet’te hapishane yoktur, gözaltına alma yoktur. En çok evden dışarı çıkma denebilir. Bugün ise hapishanelerin yarısı daha karar verilmeden önce hapsedilenlerle doludur. Bu hem tuğyan hem da tefrittir.
‘Biz bu durumda ne yapacağız’ diyorlar.
YORUM
Allah bir taraftan Allah’tan başkasından haşyet etmezler diyor, diğer taraftan kendinizi tehlikeye koymayın diyor. Tehlikelerden korunmamızı emretmiştir. Cesur olacaksınız, korkmayacaksınız ama kendinizi tehlikeye de atmayacaksınız.
Ben genç yaşta hayatımda şu kararı aldım. Yalan söylemeyeceğim dedim. Her yerde söylemediğim sözü söylememeye çalıştım. Yarın bana sen bunu yaptın mı dedikleri zaman da inkâr edeceğim işi yapmamaya çalıştım. O sebeple her zaman yönetimin sevmediği kişi oldum ama hiçbir zaman beni tehlikeli görmediler. Hayatımda sadece dört geceyi nezarette geçirdim. Kooperatifin bir çalışanı elektriğe çarpıldı ve öldü. Ben o zaman kooperatifin elektrik sorumlusu olan mühendis idim. Gözaltına aldılar. Dört gün sonra serbest bıraktılar. Sekizde iki suçlu bulundum. Para cezasına çevrildi ve onu da tecil ettiler. Allah beni hep korudu ama ben de O’nun emirlerine uydum.
Daha üniversite talebesi iken Demokrat Parti yeni iktidar olmuştu. Bucak yöneticilerini sekiz sayfalık ihbarla şikâyet ettim. Hayatım boyunca hep yöneticilerin yanlışları ile mücadele ettim ama kişilerle değil kötülükle uğraştım.
Öz Türkçe ile:
“Yetiştiricimiz, dediler, bizimle ilgilenmez ya da ezer diye korkuyoruz.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Rabbimiz diye kavl ettiler; bize fart eder veya tuğyan eder diye havf ediyoruz.”
QAvLAy RabBaNAv EinNaNAv NaPAvFu EaN YAPRuTa GaLaYNAv EaV EaN YaOĞAv
قَالَا رَبَّنَا إِنَّنَا نَخَافُ أَنْ يَفْرُطَ عَلَيْنَا أَوْ أَنْ يَطْغَى ((45
***
قَالَ لَا تَخَافَا
QAvLa LAv TaPAvFAv (FaGaLa LAv TaFGaLAv)
“İkiniz havf etmeyin diye kavletti”
Kur’an’dan emir alacaksınız. Kanaatiniz tam olunca ona göre tebliğe başlayacaksınız. Kur’an’ın söylediği sistemle başlayacaksınız. Kavli leyyin ile işe girişeceksiniz. İşiniz sadece tebliğdir. Zorlama yoktur. Kişilerin kendileri ile değil işleri ile uğraşacaksınız. Siz hakkı söyleyeceksiniz. Ondan sonra da korkmayacaksınız.
Size hiçbir kötülük dokunmaz demiyorum. Öldürülebilirsiniz de; öldürülürseniz göreviniz bitmiştir demektir. Allah sizi en yüksek makamlara çıkarmayı murat etmiş ki şehit olmanıza izin vermiştir. Mümin ölümü göze alan kimsedir.
Harun ile Musa’ya korkmayınız diyor. Firavun onları öldüremeyecektir. Çünkü daha yapacakları işler vardır.
إِنَّنِي مَعَكُمَا
EinNaNIy MaGaKuMAv (EinNaNIy FaGaLaKuMAv)
“Ben ikinizle beraberim”
Musa ile Harun görevlendirilmişlerdir. Onlar sadece kendilerine verilen işleri yapacaklardır. Asıl fail olan Allah’tır. Mısır uygarlığında değişme olacaktır. Mısır uygarlığı bitecek, İbrani uygarlığı gelecek. Sonra Hıristiyanlık gelecek. Takdiri ilahi budur.
Bugün de Türkiye üçüncü binyıl uygarlığını kurmakla görevlendirilmiştir. Çeşitli fırtınalar ve olaylar olmaktadır. Ama Allah bizimle beraberdir. Üçüncü binyıl uygarlığı Türkiye’de başlamıştır. Kazım Karabekir, Mareşal Fevzi Çakmak, İsmet İnönü ve Mustafa Kemal’in görünürde İslamiyet’le ilgileri yoktu. 1960 ihtilalinde ise Türkeş grubu yer aldı. Sonra Cevdet Sunay devreye girdi, ‘Bismillahirrahmanirrahim’ ile başkanlık makamına oturdu. Kenan Evren geldi ve Cumhuriyetin yönünü İslamiyet’e çevirdi, İsrail Büyükelçiliğini maslahatgüzarlığa indirdi. Bugün de Genelkurmay Başkanı komutanlarla beraber üniforma içinde sabah namazına geldi ve külliyede namaz kıldı; işte, Hulusi Akar da budur. Allah bizimle beraberdir.
Allah bizimle beraberdir.
أَسْمَعُ وَأَرَى (46)
EaSMaGu Va EaRAy (EaFGaLu VaEFGaLu)
“Sem’ ederim ve re’y ederim.”
Allah her zaman ve her yerde bizimle beraberdir. O’na güvenerek ve O’nun bizimle beraber olduğunu bilerek Yalova’da arsa almaya karar verdik. Zorluklarla karşılaştık ama aldık. Ali Bülent Dilek ve Cengiz Demirci desteklediler de aldık. Sonra da Akevler’in Çatalca’daki yeri satıldı ve Yalova Teşvikiye’deki yer alındı. Bu O’nun bizimle beraber olduğunu gösterir.
Bu arada bir olay oldu. Hüseyin Kayahan kanser odu. Bitki ilaçları ile iyileşti. Lütfi Hocaoğlu’na cesaret geldi. Yalova’da yapacağımız inşaatı/binayı bir tıp araştırma merkezi haline getireceğiz. Biz yapmayacağız, O yapacak, O bizimle beraberdir.
Ne diyor? Söylediklerinizi işitiyorum ve yaptıklarınızı görüyorum diyor.
Musa ve Harun bu desteği alarak Firavuna gittiler.
Evet, leyyin kavil ile günümüzün Firavununa gidilecektir. Ordumuzun zaferi onu bizi dinlemeye ikna edecektir. Ordu ve Sermaye işbirliği yaparak Meclisin etkisini azalttılar. İkisinin hesapları farklıdır. Ama aynı işi yaptılar. Seçimi öne aldılar. Meclisin etkisini yok edecek listeler hazırladılar. Listeleri Sermaye hazırladı. Ordu ve Erdoğan ses çıkarmadı. Seçimden sonra büyük inkılap olacaktır. Türk ordusunun 2019’da İsrail’e girmesi için yurt içinde ve yurt dışında her türlü hazırlık yapılmaktadır. Adil Düzen çalışanları hazırlıklı olun, size çok ihtiyaç olacaktır. Yapın ve uygulayın, yanlış yapın zarar edin ama uygulayın, çünkü size ihtiyaç olduğu zaman öğrenmeye ve denemeye vaktiniz olmayacaktır.
Kur’an düzeni geliyor. Dua ediyorum ki etkin güçler ve Sermaye de gerçekleri görsünler. Gerçeği gördüklerinde Mekke müşrikleri gibi teslim olurlar ve kan gövdeyi götürmeden üçüncü binyıl uygarlığı kurulur.
YORUM
Kur’an’dan bir emir aldık. Biz o emri yerine getireceğiz. Artık korkmayacağız. Allah’ın bizimle beraber olduğunu ve muvaffak olacağımızı bileceğiz. Biz yapmayacağız, O yapacaktır. Bize orada sadece bir emir vermiştir, biz onu yerine getireceğiz. Görevimiz bitmişse ölebiliriz ama o görev yerine gelir.
Öz Türkçe ile:
“Korkmayın, ben sizinle beraberim, duyar ve görürüm dedi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Havf etmeyin, ben ikinizle beraberim, sem’ ederim ve re’y ederim diye kavletti.”
QAvLa LAv TaPAvFAy EinNaNİy MaGaKuMa EaSMaGu Va EaRAy
قَالَ لَا تَخَافَا إِنَّنِي مَعَكُمَا أَسْمَعُ وَأَرَى (46)
***
فَأْتِيَاهُ
Fa EiTiYAHUv (Fa İFGıLAvHu)
“Ona ikiniz ityan edin”
اذْهَبَا dedi, şimdi de اِيتِيَا diyor. ذَهَاب bir yerden ayrılmadır, إِتْيَان ise bir yere varmadır. جِيئَة ise değişik yerlerden gelerek bir yerde toplanmadır. Cim (toplanma etkisi) ile başlıyor.
Zehab edin, başka yerlerde oyalanmayın, işiniz devam edip oraya varmak olsun.
Görev alınınca her iş bırakılacak, görev yapılacak.
Adil Düzen çalışanları daha görev aldıklarının farkında değildirler. Bir gün görevli olduklarını Allah onlara vahyedecek ve onlar başka her işi bırakıp Firavuna varacaklardır.
Duamız odur ki Recep Tayyip Erdoğan o tebliğ ekibi içinde olur, belki de başarır. Yalnız o değil, diğer Akevler’in kurucusu olan Ak Partili yöneticiler de o ekipte olurlar; Abdullah Gül, Bülent Arınç, Beşir Atalay, Cemil Çiçek, Vecdi Gönül, Abdülkadir Aksu, Mehmet Ali Şahin, Ahmet Davutoğlu ve Hayati Yazıcı.
Bunlar sonradan katılanlar arasında olacaklar.
Şimdi ise İzmir’deki, Yenibosna’daki, Medhal’deki, Üsküdar’daki ve Ankara’daki Adil Düzen Çalışanları bu görevi yüklenmişlerdir; Firavuna varacaklardır.
فَقُولَا إِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ
FaQUvLAv EinNAv RaSUvLAv RabBiKa (FaQUvLAv EinNAv FaGUvLAy FaGLiKa)
“Biz rabbinin iki resulüyüz”
Tebliğe tek başınıza gitmeyeceksiniz, mutlaka iki kişi olacaksınız. Birbirinizi tamamlarsınız. İttifak ettiğiniz cümleleri söyleyeceksiniz, birlikte karar alacaksınız.
Buradaki önemli husus ‘Rabbim’ demiyor, ‘Allah’ demiyor da ‘Rabbike’ diyor. Musa ve Harun Mısır imparatorluğunu yıkmakla görevli değillerdir. Tam tersine yanlışları bırakıp da Mısır’ın ve Firavunların başarılı olması için gidiyorlar. Onun için ‘رَبِّكَ / Seni Yetiştiren’ diyor. Biz de Sermaye’ye giderken ‘Rabbin’ diyeceğiz, onun insanlığa daha çok hizmet edebilmesi için Kur’an’ın elçisi olarak gideceğiz.
Erdoğan’ın ve Gülen’in hatası; Erdoğan’ın Sermaye’ye cephe alması ve kavli leyyin ile gitmemesi, Gülen’in de Sermaye’ye teslim olması ve taviz vermesidir. Erdoğan Erbakan’la başladı, sonra da Gülen’le bir oldu. Akevler’i hatırlayamadı. Asıl suçlu olanlar yanındakilerdir. Kendileri onu istediği tarafa yöneltsinler diye aklı başında olanları hep harcadılar. Bizi de yanaştırmıyorlar. Üzülüyoruz; kendimiz için değil onlar için üzülüyoruz.
R. Tayyip Erdoğan’la görüşemiyoruz. Abdullah Gül ile görüşüp beraber gitmemizi önerecektim. Temel Karamollaoğlu ile görüşüp beraber gitmemizi önerecektim. Ekrem Pakdemirli ile de görüşmek istedim. Hayrettin Karaman’la da görüşmek istedim. Hiçbirisi görüşmedi! Bu durum beni endişelendiriyor.
Firavun 20 sene Musa ile çatıştı. Her gün Akevler’in televizyonda “Adil Düzen”i anlatması ve onların da dinlemesi gerekirken, Fehmi Koru’ya bile tahammül edemediler. Bu iyiye alamet değildir. www.akevler.org ve OcakMedya’da yazmaya devam ediyoruz. Kimse bize maaş vermiyor. O’nun emridir diye yapıyoruz, galip geleceğiz, çünkü O bizimle beraberdir.
فَأَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ
Fa ErSil MaGaNAvBaNİy İSRAvEİyLa (Fa EaFGıL MaGaNAv FaGLı EiFGAvLIyLa)
“Beni İsrail’i bizimle beraber irsal et”
Evet, Musa sadece İsrail oğullarının irsalini istiyor. Biz de Sermaye’den yalnız İsrail oğullarının serbest bırakılmasını istiyoruz. Yanlış okumadınız; Sermaye İsrail devletinin kurulmasına karşı idi. Çünkü o zaman dünyaya hâkim olamayacaktı. Theodor Herzl’i durduramayınca ona sahip çıktı, Filistinlilerle çatıştırarak, iki tarafı da finanse ederek Ortadoğu’da fitneyi devam ettiriyor.
Biz ise diyoruz ki: Tevrat’taki mev’ud toprakları (bugünkü İsrail’i) İsrail oğullarına bırakacağız ve güvenliğini biz temin edeceğiz. Filistinlileri başka yerlerde yerleştireceğiz. Bütün dünyadaki pazarları İsrail Yahudilerine açacağız. Onlardan isteğimiz; Tevrat’ın hükümlerini uygulasınlar, faizli işlemlere son versinler.
Üçüncü binyıl hak uygarlığını barış içinde kuralım siz Mısırlılara, Firavun ehli de kendi mekanetinde amel etsin. Biz de kendi mekanetimizde amel edeceğiz. Siz de orada saltanatınızı sürdürün. Biz Hıristiyanlarla da anlaşarak üçüncü binyıl uygarlığını kuralım.
İsrail oğulları savaş içinde yaşamasınlar, Ortadoğu’da fitne merkezi olmasınlar. Bizimle alışveriş yapsınlar, ekonomik işbirliğimiz serbest piyasa kuralları ile devam etsin. Ama dinimize, dilimize, ilmi faaliyetlerimize, yönetimimize, hukukumuza dokunmasınlar. Siz kendi imkânlarınızla, biz de kendi imkânlarımızla barış içinde yaşayalım.
وَلَا تُعَذِّبْهُمْ
Va LAv TuGaüÜiBHuM (Va La TuFagGıLHuM)
“Ve onları ta’zib etme”
Evet, bugün onlar azap içindeler. Filistinliler ölüyor ama onlar da her gün korku içinde yaşıyor. Tüm dünyada rahatsızlar. Zengin birkaç Yahudi bolluk içinde olsun diye tüm Yahudilere insanları düşman ediyor.
Ben Yahudi ve Rus düşmanı olarak büyüdüm. Kırgızistan’a gittim, beş sene yaşadım ve gördüm ki Ruslar da Türkler kadar insani vasıflara sahiptirler. Henüz Yahudilerle yakın ilişki kuramadım ama eminim ki onlar da Ömer zamanında kendilerine verilen imkânları ve huzuru özlüyorlardır.
Evet, Rothschild’ler ve Rockefeller Firavun çiftine diyoruz ki: İsrail oğullarına eziyet etmeyin, Filistinlilerle onları çatıştırmayın; biz demiyoruz, Allah dedi diye söylüyoruz.
قَدْ جِئْنَاكَ بِآيَةٍ مِنْ رَبِّكَ
Qad CiENAvKa BiEAvYaTin MiN RabBiKa
“Rabbinden sana bir ayet ciet ettik”
آيَاتٍ demiyor, آيَةٍ diyor, yani bir ayet diyor ve yine Rabbin (رَبِّكَ) kelimesini tekrar ediyor. Senin iyiliğin için diyor.
İsrail’deki huzursuzluk yalnız Ortadoğu’da değildir. Tüm dünya huzursuz. Tüm dünyadaki savaşlar, terör olayları, ekonomik krizler, ahlaksızlıklar (ve uyuşturucu ticareti), hep İsrail’in huzursuzluğu sonucudur.
Sana böyle geldik diyor, أَتَيْنَاكَ demiyor, جِئْنَاكَ diyor. Bir yerden getiriliyor. Bizzat Mısır’da yaşanıyor. Biz de Adil Düzen ayetiyle geliyoruz. Tüm rejimler bir büyüden ibarettir. Kur’an Düzeni yani Adil Düzen onların hepsini yutacaktır. Bizim ayetimiz ortaklık düzenidir.
وَالسَّلَامُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى (47)
Va elSaLAvMu GaLAv MaN itTaBaGa eLHuDAy (Va eLFaGAvLu MaN iFTaGaLa eLFuGLAy)
“Ve selam hüdaya ittiba olanadır.”
Firavundan istenen nedir?
İsrail oğullarını kendi halkına katması, halkına zulmetmemesi ve hidayete tabi olmasıdır.
“Selam” barış demektir.
“Hidayet” ise müspet ilmin verileri içinde ameli salihatı işlemedir, doğa kanunları ise sosyal kanunlara uymadır. “Huda” kelimesi burada marife gelmiştir. Firavun da bilmektedir. Yusuf Peygamber zamanından öğrenmiştir. Bugün de Sermaye üniversitelerinde hepsini biliyor, yaptığının hidayet olmadığını biliyor. Âlimlerine yalan söyletiyor, yalan yazdırıyor. DNA’ları keşfeden arkadaşlar vardır. İhtimaliyat hesabını yapıyorlar, bir kromozomun kendiliğinden oluşması için 10255 kadar olayın olması gerekir. Oysa kâinatın ömrü 1025 saniye civarındadır. Bunu söylüyor. İmkansız olduğunu söylüyor. Ama yine de ben Tanrı’ya inanmıyorum diyor. İşte buna bu sözü söyleten dolardır yani doların sahibi Sermaye’dir.
“Selam” aynı zamanda barıştır, hakemlerin kararlarına uymadır.
Firavun ile barış içinde hareket edin diyor, Allah.
Biz ne söylüyoruz?
Ekseriyet demokrasisi yoktur, hicret demokrasisi vardır.
Musa da bunu istiyor, bırakın da hicret edelim diyor.
Eğer ekseriyet sistemi kabul edilirse İsrail oğulları binde bir bile değildirler.
Evet, Sermaye’ye diyoruz ki: Sen izin ver, bize karışma. Yönetimlere sömürü kanunları çıkarttırma. Onlara rüşvet vererek halkına zulüm yaptırma. Bürokrasi kalksın, yasaklar kalksın. Gümrükler kalksın, vizeler kalksın. Belediyeye proje tasdikleri kalksın. Bir adam bir işyeri açacaksa ağzından burnundan kan gelmesin. Doktor özgürce doktorluk yapsın. Mühendis özgürce mühendislik yapsın. Herkes hüdaya, hidayete, müspet ilmin verilerine tabi olsun. Son söz hakemlerden oluşan yargıya ait olsun. Selam ve hidayet bunları ifade eder. Hidayet ilmin verilerini, selam da hakemlerden oluşan yargıyı içerir. Günümüzün Firavununa bunları anlatmak da bizim görevimizdir.
YORUM
İhtida vardır. Hüdaya ittiba vardır. İhtida içtihattır. Kendin delilleri arar bulursun. Hüda ise icma ile sabit olan hususlardır. Yahut hakem kararlarıdır. Yani ihtidada kişi özgürlüğü mevcuttur. Hidayete tabi olmakla topluluğun birliği korunmuştur. Huda müspet ilimle sabit olanlardır. Âlimlerin icmaıdır. Ayrıca hakem kararlarıdır. Özgürlüğün bittiği yerdir.
İnsan topluluk içinde özgürce yaşayan varlıktır. Bir yerde birlikte yaşayacaklar, topluluğun kuralları olacak, hakemlerden oluşan bağımsız, tarafsız, saygın ve etkili yargısı olacak ve onun kuralları kesin olacak. Diğer taraftan kimse kimseye emretmeyecek, herkes kendi içtihadı ile yaşayacaktır.
Merkezi devletler yerine bucak siteleri olacak ve bu sitelerde anlaşanlar semt ve ocakları oluşturacaklardır. Yüz lojmanlı apartmanlarda istedikleri gibi yaşayacaklar. Apartmanını beğenmediği zaman başka apartmana geçecek. Geçmesi kolay olacaktır, çünkü lojmanda oturuyor, şimdi başka bir lojmanda oturacaktır.
Öz Türkçe ile:
“Ona varıp deyin ki; Biz seni Yetiştiren’in elçileriyiz. İsrail oğullarını bizimle beraber bırak. Onları ezme. Sana Yetiştiren’den bir kanıtla geldik. Barış kılavuza uyanlaradır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ona ita edip kavledin: Biz Rabbinin resulleriyiz. Beni İsrail’i bizimle beraber irsal et ve onları tazib etme. Sana Rabbinden bir ayetle ciet ettik. Selam hüdaya ittiba edenleredir.”
FaETiYAvHu FaQUvLAy EnNAv RaSUvLAv RabBiKa Fa ERSiL MaGaNAv BaNIy EiSRAEİyLa QaD CiENAvKa BiEAvYaTin MiN RabBiKa Va elSaLAvMu GaLAv MaN itTaBAGa HuDAy
فَأْتِيَاهُ فَقُولَا إِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَأَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْ قَدْ جِئْنَاكَ بِآيَةٍ مِنْ رَبِّكَ وَالسَّلَامُ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى (47)
***
إِنَّا قَدْ أُوحِيَ إِلَيْنَا
EinNAv QaD EuXiYa EiLaYNAv (EinNAv QaD EuFGıLNAv EiLaTNAv)
“Şimdi bize vahyolundu”
Burada isim cümlesi yapılmıştır. Özellikle ‘bize vahyolundu deyin’ diyor. Herkese vahyolunmayanın özellikle Musa ile Harun’a vahyolunduğunu söylüyor. Bu da çok önemlidir. Allah bir kimseye bir şeyi bildirecekse ona Kur’an’ı okutur ve Kur’an yoluyla ona vahyeder. O da gider ve ona söyler. Kur’an ehli olmayanlar Allah’ın vahyini o âlimlerden alırlar.
Şimdi Akevler Adil Düzen Çalışanlarının görevlerini anladınız herhalde. Bu seminerleri takip edenlerin, bu seminerler dışında Kur’an üzerinde duranların, Kur’an’ı tarih kitabı gibi değil de Allah’ın emirlerini bugün telakki etmesi için okuyanların görevi var. İçtihat yapacaklar ve uygulayacaklar, sonra da tebliğ edecekler. Kur’an okumayanlara söyleyecekler. Allah Kur’an’da böyle diyor; fezekkir/hatırlat. Allah onlara da Kur’an ehli ile vahyedecektir.
İsim cümlesi ile gelmiş olmasının hikmeti budur, size değil bize vahyolundu deyin diyor. Görüyorsunuz, ben sadece kuralları kullanarak mana veriyorum. Yoksa isim cümlesini ben icat etmedim, ayetin başına إِنَّا’yı ben koymadım. Haydi, bakalım, gücünüz yetiyorsa bu إِنَّا’yı buradan kaldırın.
أَنَّ الْعَذَابَ عَلَى مَنْ كَذَّبَ وَتَوَلَّى (48)
EanNa eLGaÜAvBa GaLAv MaN KaüÜaBa Va TaValLAy (EanNa eLFaGALa MaN KaüÜaBa Va TaFagGaLAv)
“Kesinlikle azap tekzib ve tevelli eden üzerinedir.”
Allah Musa ve Harun’a yeni bir şey öğretiyor; tebliğ görevi.
Canlılar nasıl doğurarak çoğalırlarsa, sosyal yapı da böyledir. İçtihat ve icmalarla yeni fikirler, yeni görüşler, yeni hükümler doğar. Onu uygular ve yaşarsınız. Ama göreviniz bitmez. İkinci göreviniz tebliğdir. Allah her şeyi herkese vahyetmez. Bir kısmını bana vahyeder ve onu söyleyen birini görevli kılar. Bir kısmını da başkalarına vahyeder ve onları görevli kılar. Onlar da bana tebliğdir; içtihat ve icma, içtihat ve icmalara göre amel etme, içtihat ve icmaları tebliğ etme, sonra başkalarının tebliğini değerlendirme.
Burada dördüncü görevimizi anlatıyor. Kim olursa olsun biri bir söz söyledi mi onu tekzip etmeyeceksiniz, tasdik de etmeyeceksiniz, onu değerlendireceksiniz, o sözleri değerlendirip içtihadınızı yapacaksınız.
Erbakan bu değerlendirmeyi yaptı. Gülen bu değerlendirmeyi yaptı.
Ne yazık ki Erdoğan bu değerlendirmeyi yapmadı; yapmıyor!
Karamollaoğlu da bu değerlendirmeyi yapmıyor!
Oysa ben size bir şey söylüyorsam Allah söyletiyor. Bana söylemek, size de onun üzerinde düşünmek farzdır. Bu kuralları eskiden beri biliyor ve söylüyoruz ama Musa örneğinde bunlar ne kadar veciz bir şekilde anlatılıyor.
Demek ki söylenen sözü baştan ne tekzip ne de tasdik edeceksin. Üzerinde düşüneceksin. İçtihadını yapacaksın. Görevin bitmez. ‘Haklısın diyerek’ dönüp gitmeyeceksin. Onu değerlendireceksin. Eğer bir kimse bir şeyi teklif ediyorsa, onun yanlış olduğunu bilmiyorsan, sana zarar vermeyecekse, onu destekleyeceksin. Reddetmeyeceksin. Ameli salihat (salih amel) böyle oluşur.
Biz bizimle görüşeni asla reddetmedik. Herkesle her zaman görüştük. Görüşlerimizi her zaman anlattık. Girişimcileri hep destekledik. İki şey yaptılar; ya hepten bıraktılar ya da bizden ayrılıp kendi başlarına yapmaya kalkıştılar, tevelli ettiler.
Öz Türkçe ile:
“Biz, yalanlayanlara ve bırakıp gidenlere yaptırım vardır diye bildirilenleriz.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Biz, tekzip eden ve tevelli eden kimseye azap vardır diye vahyolunanlarız.”
EinNAv QaD EUvXıYa EiLaYNAv EanNa elGaÜAvBa GaLAy MaN KaüÜaBa Va TaValLAy
إِنَّا قَدْ أُوحِيَ إِلَيْنَا أَنَّ الْعَذَابَ عَلَى مَنْ كَذَّبَ وَتَوَلَّى (48)
***
قَالَ فَمَنْ رَبُّكُمَا يَامُوسَى (49)
QAvLa Fa MaN RabBuKuMa YAvMUSAv (FaGaLa FaMaN FaGLuKuMAy YAv FuGLAy)
“‘Ya Musa, ikinizin Rabbi kimdir?’ diye kavletti.”
Önce Musa ile konuştu. Sonra Musa Harun’la buluşunca ikisiyle birlikte konuştu. Sonra da Firavuna varıyorlar. Daha önce söylenenleri söylüyorlar ve yapıyorlar. Şimdi ikinci sahne başlıyor, arada hazf vardır.
Musa “Senin Rabbin” diyor.
Firavun ise “Sizin Rabbiniz” diyor yani kabul etmiyor.
Biz Sermaye’yi bizden sayıyor, Kur’an’ı ona tebliğ ediyoruz. O ise tekzip edip tevelli ediyor. Cevap verme ihtiyacını bile duymuyor. Sermaye bizi tanımıyor, muhatap almıyor. Yazdıklarımıza cevap vermiyor. Böylece yokluğa mahkûm ediyor.
Ama Rabbimiz dünyayı değiştirdi. Bugün Sermaye dengesini Müslümanları çatıştırmada buluyor. Müslümanları terörist yapıyor. Müslümanları muhalif yapıyor. Sonunda hep başarısızlıkla bitiriyor. Hep Allah’ın dediği olmaktadır. Kur’an’ı görmemezlikten geliyor. Onu meallerle tahrif etmek istiyor. Türkçeciler diye bir cemaat kur(dur)du. Ama onlar sonunda Arapçayı da öğrendiler.
Firavun ise Musa’yı muhatap almıştır, görüşmüştür, tartışmıştır ve onun için de daha asırlarca yaşamıştır.
YORUM
Reşat Nuri Erol Millî Gazete’de yazıyor. Fehmi Koru OcakMedya’da yazıyor. Bizim www.akevler.org sitemiz var, kendi sitemizde yazıyoruz.
Necmettin Erbakan “Adil Düzen”i tüm insanlığa duyurdu.
Görevimizi yapıyoruz.
Şimdilik bir eksiğimiz var, henüz örnek bir Adil Düzen işletmesini kuramadık.
Bu hususta da yoğun çalışmalar var ama bir eksiklik vardır, o da şudur; birbirimizle koordineli çalışmıyoruz, o sebeple sonuç elde edemiyoruz. Bu birlik meselesi üzerinde de adım atamıyoruz.
Siyasetle bu işin başarılamayacağını arkadaşlarımız anlamaya başladılar.
***
Öz Türkçe ile:
“‘Ey Musa, Yetiştiriciniz kim?’ dedi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“‘Ya Musa, Rabbiniz kim?’ diye kavl etti.”
QAvLa FaMaN RabBuKuMAy YAv MUvSAy
قَالَ فَمَنْ رَبُّكُمَا يَامُوسَى (49)
***
قَالَ
QAvLa (FaGaLa)
“Kavletti”
Firavun كُمَا dediği halde ayette قَالَا demiyor, قَالَ diyor. İkisi birden dedi demiyor. Musa söylüyor, Harun susuyor, böylece ikisi birden söylemiş oluyorlar. Bu kuralı Kur’an teyit ediyor. Harun itiraz etmediğine göre o da söylemiş oluyor.
قَالَ demiş olmasının başka sebebi de şudur. Vezirler (başbakanlar) iç siyaseti yürütürler. Hukuk düzeni içinde çalışırlar. Dış siyaset, ordu ve savaş ise başkomutan başkana aittir. O yetkilidir. Başbakan sadece ikmalini yapar.
Bu sebeple burada yetkinin Musa’da olduğunu belirtmek için قَالَ gelmiştir.
رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ
RabBUNa elLaÜIy EaGOAv KülLa ŞaYEin PaLQaHUv (FaGLuN aelLaÜIy EaGaLa FuGLa GAGLın)
“Rabbimiz her şeye hilkatini i’ta edendir”
Musa “Rabbin” diyor. Firavun da “Rabbiniz kim” diye soruyor. Musa çok veciz bir şekilde cevap veriyor. O yalnız bizim rabbimiz değildir, senin de rabbindir, her şeyin herkesin rabbidir diyor. O’nun nasıl bir rab olduğunu anlatıyor.
Yirminci yüzyılda bunlar kesin olarak anlaşılmaktadır.
Kâinat atomlardan oluşur. Atomların özellikleri vardır. O özellikler ilk yaratıldıklarında verilmiştir. Benim, sizin, yerin, yıldızların yapısı bu atomlardan oluşur. Bunların özellikleri değişmediği gibi sayıları da değişmez. Değişmeyen doğa kanunları vardır. Her şeyin yapısını veren kimsedir. Varlıkları O yarattığı gibi onların bütün özelliklerini de O vermiştir.
ثُمَّ هَدَى (50)
ÇümMa HaDAy (ÇümMa FaGaLAy)
“Sonra hidayet etti.”
Sonra yani atomları yaratıp zamanı ve mekânı, maddeyi ve enerjiyi yaratıp onları malzeme olarak kullanmaya bıraktı. Özellikler arasında atomlar yer işgal eder, başka atomları o yere sokmazlar. Bir de enerji parçacıkları vardır. Bunlar atomlara hız kazandırırlar yahut kuvvet olarak depolanırlar. Bunlar da ilk yaratılışta belirlenmiştir.
Enerjiyi hidrojen atomlarında depo etti. Onlar birleşip helyum olmakta, sonra da dünyaya yayılıp yol almaktadırlar. Yani onlar geceleri yolları ve gidiş şekillerini öğretti. Her atom ve her cisim hareket halindedir. Entropinin büyümesi ile ömür tamamlanmaktadır.
İşte buradaki ثُمَّ’nin ve هَدَى’nın manaları budur.
YORUM
Musa ve Harun Firavuna şunu anlatıyorlar. Mısır’ı var eden de O’dur. Seni yaratan da O’dur. O hem bizim hem de sizin rabbinizdir. Görev tanımlanmıştır. Artık yeni düzene geçme zamanıdır.
Biz de şimdi Sermaye’ye anlatıyoruz. Bu saltanatın, bu tacın, tahtın ilahi takdirle olmuştur. Tarım döneminden sanayi dönemine geçilmiştir. Şimdi de işçilik sisteminden ortaklık sistemine geçilecektir. Müslümanları, Hıristiyanları ve Yahudileri zengin olmayanları serbest bırak. Onlar yeni düzen kursunlar, sen de zamanla oraya geçersin.
Sermaye de direniyor ve bu uyarılarımıza kulak vermiyor.
Her şey Allah’ın çizdiği yolda ilerliyor ve beş boyutlu uzayda dört boyutlu varlığı oluşturuyor.
Öz Türkçe ile:
“Yetiştiricimiz her nesneye yaratılışını veren sonra da yola koyan kimsedir dedi.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Rabbimiz her şeye hilkatini i’ta eden, sonra da hidayet eden kimsedir diye kavl etti.”
QAvLa RabBuNav elLaÜIy EaGOAy KulLa ŞaYEin PaLQaHUv ÇümMa HaDAy
قَالَ رَبُّنَا الَّذِي أَعْطَى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدَى (50)
***