***
MERYEM SÛRESİ - 18. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
***
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَنُ وُدًّا (96) فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنْذِرَ بِهِ قَوْمًا لُدًّا (97) وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُمْ مِنْ أَحَدٍ أَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًا (98)
***
إِنَّ
EinNa
“İnne”
Arapça vurgu dili değildir. Arapçada vurgu yerine harfler kullanılır.
إِنَّ cümle başına gelir. Karşı taraf aksi görüşte ise ve sen onun görüşünü düzeltiyorsan bu cümlenin başına إِنَّ getirirsin.
Bugünkü inanmış olanların değişik mezhep ve tarikatlara ayrılışını insanlar zannediyor ki bunlar birleşemez, tek millet olamaz. Bunu anlatmak için إِنَّ gelmiştir.
Önce kendimizden başlayalım.
1) Adil Düzen üzerinde değişik yerlerde çalışmalar yapılmaktadır. a) İzmir Akevler, b) İstanbul Akevler, c) İstanbul Medhal, d) Üsküdar İslam Medeniyeti Vakfı ayrı ayrı Adil Düzen üzerinde çalışmaktadırlar. İzmir’de Hüseyin Kayahan ve Ankara’da Prof. Dr. Ali Erişen ile arkadaşları, benzer tüm seminerleri takip eden gruplar Adil Düzen için çalışmaktadır. Bunlar arasında birlik yoktur, ayrı ayrı çalışmaktadırlar.
2) a) Millî Görüşçüler, b) AK Partililer, c) Risale-i Nur şakirtleri, d) Süleyman Tunahan öğrencileri ve diğer tarikatlar Kur’an düzeni için çalışmaktadırlar.
3) a) İhvanı Müslimin b) Pakistan’da Tebliğ Cemaati, c) Hamidullah ve Mevdudi mensupları hep hak düzen için faaliyettedir.
4) a)Hıristiyanlar, b) Budistler, c) Yahudiler de ehli kitap olarak faaliyetteler. d) Yahudi hahamları içinde hak yolda olanlar vardır.
Bunların içinde hak yolda çalışanlar bir gün gelecek birleşeceklerdir. Hepsi Allah’a ve ahirete iman edecek ve birlikte üçüncü binyıl uygarlığını kuracaklardır. Bugün bu birleşme ufukta görülmüyor. İşte bu ayet bunun için إِنَّ ile başlamıştır. Yanlış biliyorsunuz. Ehli Hak birleşecek diyor, Kur’an.
الَّذِينَ آمَنُوا
alKaÜIyNa EAvMaNUv (EalLaÜIyNa FaGaLUv)
“İman etmiş olan kimseler”
Burada bir cemaatten, bir birlikten bahsetmektedir. Hem bunlar bellidir hem de birleşme şekli bellidir. Bugün bunlar kimlerdir ve bilinen inananlar nedir?
Bunu şöyle tanımlayabiliriz. Musa çölü geçtikten sonra kavmini 12 sıbta, tarikata ayırdı. Son Nebi Medine’ye hicret edince ilk iş olarak siyasi partileri kurdu. Bunlar birer dayanışma ortaklığı (akile) idiler. Birinin başına gelen bir musibeti hepsinin başına gelmiş kabul ediyor ve birlikte savunuyorlardı.
Bu anlayış Araplarda zaten vardı, “akile” diyorlardı. Kur’an buna “velayet” diyor ve ortaklar “evliya” diyor. İlk kurulan siyasi evliyadır, siyasi dayanışma ortaklığıdır.
Daha sonra müçtehitler zamanında ilmi dayanışma oluştu, ilim mezhepleri ortaya çıktı.
Sonra ahlaki dayanışma ortaya çıktı, tarikatlar oluştu.
Daha sonra mesleki dayanışma ortaya çıktı, ahi cemaati oluştu.
Kur’an bunları değişik yerlerde düzenlemektedir.
Bilgisizlikten doğan zararları ilmî, beceriksizlikten doğan zararları meslekî, ihmalden doğan zararları ahlâkî ve kasten iras edilen zararları siyasî dayanışma ortaklıkları tazmin eder.
Bugün bunlar terk edilmiş ve yerlerine aidatlı sigorta getirilmiştir. Mabetler, okullar, sendikalar, odalar, siyasi partiler mevcuttur ama dayanışma içinde değildirler.
Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası’nda bunlar anayasanın ana bölümleri olarak ele alınmıştır ve ilmî, meslekî, ahlâkî, siyasî dayanışma ortaklığı olarak kurulmuştur.
İzmir’de 1967 yılında kurulan Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi faaliyetini bu dayanışmaları oluşturma üzerine oluşturmuştur.
Şimdi İzmir, İstanbul, Medhal ve diğerleri bu amaçla hareket etmektedir.
İşte, semt kooperatifleri kurulacak, bu kooperatifler dayanışma içine girecekler, on kadar kooperatif birleşecek ve bucak kooperatifini oluşturacak. Yüze yakın bucak il kooperatifini oluşturacak, yüze yakın il ülke merkez kooperatifini kuracak ve yüze yakın ülke insanlık merkez kooperatifini kuracaktır.
Bu dayanışma ortaklıkları bir taraftan genel güvenliği sağlayacak, diğer taraftan sosyal güvenliği sağlayacaktır. İşte bunlar iman etmiş kimselerdir. Dayanışma kooperatiflerine girenler iman etmiş olan kimselerdir. Dayanışma da imandır, güvendir.
Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası bunları anlatmaktadır.
Bakan Hayati Yazıcı’nın desteği ve Akevler’in önerileri ile uzlaşarak çıkarılan Hizmet ve Dayanışma Kooperatiflerini kuranlar iman etmiş yani kendilerini güven altına almış olurlar.
Biz bunu 50 senelik çalışmalarımızda tanımladık. Siz de başka bir tanım yapabilirsiniz. Sonunda tek bir iman ve tek bir iman etmiş olanlarda birleşeceğiz demektir.
وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ
Va GaMiLuv eLÖAvLiXavTı (Va FaGaLuve eLFAvGıLavTı)
“Ve salihatı amel ettiler”
İlk canlı tek hücre olarak yaratıldı. Sonra birleştiler ve bugünkü canlı oluştu. Şimdi insan var ortada. İlk insan da ayrı ayrı yaşayacak şekilde yaratıldı. 60 bin yıldır insan uygarlaşmaktadır. Bu yüzyılda uygarlaşmayı tamamlamaktadır. Uygarlık demek satılanın üretilene oranıdır. Yani ayrı ayrı değil de tüm insanların işbölümü içinde çalışmasıdır.
İman yeterli değildir. Salihatı da amel edecektir. Salihat iyi işler değildir, iyi işlerin birlikte yapılmasıdır. Amel etmek demek başkasının işini görmek demektir. Sen sadece kendi yevmiyeni çıkarmak için üretirsen amel etmiş olmaz, fiil etmiş olursun. Satmak üzere üretirsen o zaman amel etmiş olursun.
Eskiden herkes ayrı ayrı çalışır, üretir, sonra satardı. Oysa bugün herkes birlikte üretmekte, sonra bölüşmektedirler. Salihat amel budur. İşbölümü için uygun işler yapmamız gerekir; senin yaptığın işin başkasının yaptığı işle uyum içinde olması gerekmektedir.
Bunun gerçekleşmesi için insanların kurallar içinde ve plan-proje içinde işler yapması gerekir. Bir taraftan işbölümü olacak, diğer taraftan özgürlük olacaktır.
İşte, Kur’an’ın getirdiği denge buradadır. Batı’nın işçilik sisteminde uygarlık vardır ama özgürlük yoktur, insan kendi iradesi ile hareket edememektedir. Oysa “Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası”nda hem birlik sağlanmıştır hem de tam işbölümü vardır. Bu birlik Kur’an’a göre çıkarılan bonolarla ve mal senetleri ile sağlanmıştır. Siparişler “Buğday Bonosu” ile; inşaat malzemesi “Demir Bonosu” ile; inşaat “Toprak Bonosu” ile; ticaret ise “Altın Bonosu” ile yapılmaktadır. Her yerde sağlanan arz ve talep kanunları ile hem herkes kendi iradesi ile çalışmakta ve yaşamaktadır hem de bunlar tam uyum içinde gerçekleşmektedir.
Batı sistemi malları para ile alıp satmaktadır. Kur’an ise malı senetlerle alıp satın diyor, senetleri para ile alın ve satın diyor. Mallarda arz ve talep kanunları sağlanmaktadır. Elektrik gibi depo edilemeyen mallar, inşaat gibi taşınamayan, arz ve taleple satışı yapılan inşaat, genel hizmetler, sular gibi sınırlı kaynaklarda arz ve talep kanunları işlememektedir.
İşte, mallar yerine mal senetleri arz ve taleplerde bu engellerin hepsi aşılmış olur.
Kur’an bunları bize değişik ayetlerde öğretmektedir.
Salihat amel budur.
Ne var ki salihat amel fıkha dayanır, senetlere dayanır, senetler sözleşmelere dayanır. Bunun için kooperatifler kurulacak, bunlar onun dayanışması içinde çıkarılacaktır. Bunlar plan ve projeye istinat edecektir. Ayrıca her borç yazılacaktır, az olsun çok olsun yazılacaktır.
İzmir’de, Yenibosna’da, Medhal’da, Yalova’da ve Üsküdar’da bu proje ve muhasebe üzerinde çalışılmaktadır. Şimdilik ayrı ayrıdırlar ama yarın birlikte olacaklardır.
Biz bu manaları verirken canımız böyle istediği için vermiyoruz, Arapça kuralları kullanarak veriyoruz. Arapça ilmine vakıf olanlar söylediklerimizi hemen anlamaktadırlar.
سَيَجْعَلُ لَهُمُ
SaYaCGaLu LaHuM (SaYaFGaLu LaHuM)
“Yakında onlar için ca’ledecek”
Dillerin özelliği vardır.
Kelimelerin bir dar manası vardır, bir de geniş manası vardır.
“Kavm” dediğiniz zaman iki manası vardır; biri ulus, diğeri tüm tüzel kişiliği olan topluluklar. “Karye” dediğiniz zaman semt anlaşılır, geniş manada tüm ekonomik kuruluşlar anlaşılır. “İslam” da böyledir; dar anlamda yalnız Kur’an ehli anlaşılır, geniş anlamda tüm ilahi dinler anlaşılır. “Din, düzen” dediğimizde de böyledir; ya yalnız ahlâkî dayanışma ortaklıkları anlaşılır yahut bütün dayanışma ortaklıkları düzen olarak anlaşılır.
Kur’an’da سَ harfinin bir özel manası vardır, bu dünyada demek oluyor ya da yakında anlamında kullanılır. سَوْفَ de böyledir, ya ilerde demektir ya da ahirette demektir. Bunlara mana verirken karineye bakarsınız. Karine yoksa birini asıl kabul edersiniz. Biz de bu سَ’ye yakından çok bu dünyada anlamını vermekteyiz. Bu dünyada üçüncü binyılda anlamındadır.
“Ca’letmek” demek zaten mevcut olan bir şeyi ona görevli kılmak demektir. Bunu yapacak olan Rahmandır ama fail mefulden sonra gelmiştir. Türkçede ve Arapçada bu vardır. Önemli olan kelimeler fiile yaklaşır. Arapçada fiil başta olduğu için öne alınır, Türkçede fiil sonra olduğu için sonraya alınır.
Burada لَهُمْ denildi. Zamir iman etmiş ve salihatı amel etmiş olanlardır. Onlar için ca’ledecektir ve yalnız onlar için ca’ledecektir. Meveddetin sırrı birleşmenin sırrı ortaya çıkmıştır. Dayanışma ortaklıkları ve salihatı amel. Eğer biz iman eder salihatı amel edersek Allah bizim aramızda meveddeti koyacaktır. Bunu yapacağını “İnne” ile teyit ediyor.
الرَّحْمَنُ
elRaXMaNu (eLFaGLAvNu)
“Rahman”
Rahman sıfatı ile ca’ledecektir.
Yani onların ayrıca başka bir emek sarf etmeleri gerekmeden ca’ledecektir.
Dayanışma ortaklıkları meveddetin kaynağıdır. Arabistan’daki kan gütmeler böylece sona ermiştir. İnsanların mağduriyeti giderilince artık intikam hislerini sürdürmeye devam etmezler. Diyet müessesesi, af müessesesi, dayanışma müessesesi insanlar arasında meveddeti koyacaktır. Kişiler çalışıp mallarını satınca kavga edecek sebepler ortadan kalkacaktır. Bugünkü kavga insanların güven içinde olmaması ve kazançlarıyla ihtiyaçlarını karşılayamamaları sebebiyledir.
O halde Gülenciler ile AK Partililer arasında meveddetin doğması için önce faizi terk etmeleri gerekir, Adil Düzen’i benimsemeleri gerekir. 15 Temmuz’un asıl nedeni faizdir. Kur’an bunu beyan etmiştir, gerçekler ortaya çıkmıştır.
Her iki tarafa Allah büyük imkânlar sağlamıştır. Muhterem Erdoğan ısrarla faizsiz sistem istediği halde tersi yapılmıştır.
Erdoğan’ın hatası nedir?
Çevresinin etkisi ile Akevler’den uzak durmasıdır. Bunu yani bu engeli aşarsa o zaman insanlık kurtulmuş olur. Bizim uyarılarımız bunları aşmasını istediğimizdendir.
Biz Allah rızası için almak değil vermek istiyoruz.
وُدًّا (96)
VudDan (FaGLan)
“Vudden”
ودد ile ودي ile akrabadır.
وَادِي bir ırmağın veya derenin içinde bulunduğu sahadır. وَدّ bu yakalardan biridir. Dayanışma ve meyl etme anlamlarına gelir. Birbirine yaklaşma anlamına da gelir.
ودد Kur’an’da 29, ءدد 1 defa geçer. Toplam 30 (2*3*5) eder.
“Rahmet” annenin evladına duyduğu hislerdir.
“Meveddet” ise babanın çocuğuna duyduğu hislerdir.
Yüz lojmanlı işyeri olan apartmanlarda oturacaklar. İşyerleri apartmanın alt katlarındadır. İşsiz kalma tehlikesi yoktur. Anlaşanlar bir araya gelmişler, birbirlerini sevenler bir araya gelmişler. Lojmanda oturuyorlar. Komşularından rahatsızlıkları varsa kat değiştirebiliyorlar. İşyerlerinde sorunları varsa apartmanı değiştirebiliyorlar. Herkesin dayanışması var. Zor durumda kalınca yardım ediyor. Sorunlar hakemlerle çözülüyor. Hicret demokrasisi sonuna kadar faaliyette. Apartmanların güvenliğini sağlama sisteminde isteyen nöbet tutuyor isteyen bedel veriyor. Herkes ya ilim yapıyor ya da sanat yapıyor, ilmî ve bedenî yarışmalara katılıyor. Seyretmiyor, katılıyor. Kişi on beş yaşına geldiği zaman evlenebiliyor. İşi var, eşi var, mesleği var, çocukları var; sonra torunları olacak. İşte burada barış, burada sevgi burada birlik kendiliğinden doğar.
Günümüzde ise halk boş vakitlerinde kahvelerde oyun oynuyor veya televizyondaki dizileri ya da top/futbol seyretmekle vakit geçiriyor.
Bu anlatılanlarda bir yanlışımız var mı?
YORUM
Demek ki biz gene bir olalım, gene ayrık olmayalım, ittifaklar yapalım, bunlar çıkış değildir.
Semt kooperatiflerini kuracağız. Dayanışma ortaklıklarını kuracağız ve oluşturacağız.
Fıkhımızı geliştireceğiz. Plan ve projemizi yapacağız.
Muhasebemizi tutacağız.
Hakemler bizim barış garantimiz olacaktır.
Bunları her birimiz ayrı ayrı yaparken sonunda Allah bizim aramıza meveddet koyacak. Ocaktan başlayan meveddet genişleyecek tüm insanlığa kadar yükselecektir. Bu semtlere taşınan tüm insanlar arasında meveddet doğacaktır.
Allah bize bunları hem vaat ediyor hem de إِنَّ ile teyit ediyor.
Öz Türkçe ile:
“İnanmış olan ve uygun işler yapmış olan kimselere Yaşatıcı birlikteliği kılacaktır.”
Kur’an kelimeleri ile:
“İman etmiş ve salihatı amel etmiş olan kimselere rahman yakında vudud ca’ledecek.”
EinNa elLaÜIyNa EAvMaNUv Va GaMiLUv elÖAvLıXavTı SaYaCGaLu LaHuM elRaXMAvNu VudDan
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمَنُ وُدًّا (96)
***
فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ
Fa EinNaMAv YasSaRNAvHu (Fa EinNaMAVv FagGaLNAvHu)
“Biz onu teysir ettik”
Sureye Zekeriya ile başladı, peygamberleri dolaştı, Meryem’i anlattı. Geçmişi anlattıktan sonra gelecekteki kurtuluşu gösterdi ve فَ harfi getirerek zamanımıza geldi. Kur’an’ın birinci uygarlığını o zamanki yorumculara bırakarak bugünkü uygarlığa geldi. Peygambersiz yani artık peygamberin gönderilmeyeceği uygarlığa geldi, ikinci Kur’an uygarlığına geldi. Onu senin dilinle kolaylaştırdık diyor.
Buradaki “sen” bugünkü Kur’an yorumcularıdır, siz bu seminerleri takip edenler de bunun içindesiniz. Herkes Kur’an’ı kendisi anlayacak ve kendi diliyle kavmine aktaracaktır. Ayrı ayrı içtihatlar yapacaklardır. Halk bu içtihatlardan istediklerine uyacaktır. Böylece gerek halka gerek yorumculara Kur’an’ı anlamada özgürlük tanınmıştır. Biz sadece senin dilinle kolaylaştırdık. Yani senin görevin asla zorlama değildir. Senin görevin sadece onu kendi kavminin lisanı ile anlatmaktan ibarettir.
Her birimiz ayrı ayrı kendi anlayışımızla Kur’an’ı kendi kavminin dili ile ifade edecektir. Bizim kimseyi zorlama yetkimiz yoktur. Bu sebepledir ki ne Erbakan ne de Gülen başarıya ulaşmıştır. Siyasi iktidarla veya bürokratik işgallerle bu iş başarılamaz.
يُسْر sol kol; عُسْر ي’nın ع’a dönüşmesi ile solak anlamı kazanmıştır. يُسْر kolaylık için عُسْر zorluk için kullanılmıştır. Sol elle bile yapılacak işler olduğu için يُسْر, sol elle iş yapmak zor olduğu için de عُسْر olmuştur.
ي kolaylığı, ع etkiyi, س mekânda diziyi, ر tekrarı ifade eder.
Tefil babı getirilmiştir. Yorumlar zamanla yapılacak. Herkes katkıda bulunacak. Herkes kendi içtihadı ile Kur’an’ı yorumlayacak. Kimse kimsenin içtihadına karışmayacak. Sonra halk bu içtihatlardan istediğine uyacak. Onun içtihadı da müçtehidini seçmedir.
Bediüzzaman bu yorum şeklini başlatmıştır, kendi yorumlarını şakirtlerine kabul ettirmeye çalışmıştır.
Kelamda icma şarttır. Onun o sistemi onun için doğru olabilir ama biz fıkıhta içtihat yapıyoruz. Görevimiz sadece inzar ve tebliğdir, asla zorlama değildir. Asla müdahale değildir. İnsan özgürdür, istediğini seçmekte serbesttir. İçtihat ve mezhepler. Birlik ve özgürlük. Semtler ve hicret demokrasisi. İman ve salihatı amel. Yani birlik içinde özgürlük. Tekrar ediyorum, birlik içinde özgürlük. Nasıl bardak içindeki çay molekülleri bardağın dışına çıkamazlarsa, insanlar da şeriat içinde özgür olacaklardır, kendi şeriatlarını kendileri seçeceklerdir.
Kur’an bunları çok açık bir şekilde ifade etmiştir. Müçtehitler de sünnete dayanarak bunları uygulamışlardır. Şimdi biz onların yaptıklarını güncelleştiriyoruz.
İlk yıllarda Necip Fazıl çıktı, içtihat karşıtı olarak bize saldırdı. Millî Gazete’nin ilk çıktığı yıllarda bizim yazıları yasakladılar, Tek Yol isimli köşemizi yayından kaldırdılar. Necip Fazılların içtihada muhalif yazılarını yayımladılar.
Necmettin Erbakan başlangıçta tereddüt etti ama sonunda içtihadı savundu.
R. Tayyip Erdoğan da günümüzde faiz konusunda Kur’an’ın dediğine geldi.
بِلِسَانِكَ
Bi LiSAvNıKa (Bi FiGAvLiKa)
“Lisanınla”
Lügat dil ve kurallardan ibarettir, lisan ise bir kültürü ifade eder. Sadece sözleri değil tüm anlatma araçlarını içerir. Dolayısıyla amelde lisandır. Kur’an’ı dil ile yorumlayacak hal ile uygulayacaksınız. Buna lisanı hal denir. Demek ki Kur’an Arapçasını bilen, Kur’an Matematiğini bilen Kur’an’dan elde edilen fıkhı (plan ve projeyi) bilen ve muhasebesini yapabilen kimse müçtehittir, bu seviyeye ulaşanın Kur’an’ı tebliğ etme görevi vardır.
İşte, bizim Bin Dil Üniversitesi projesi, bizim Kur’an Medresesi vakıf projesi bunu ifade etmektedir. Hüseyin Kayahan ve Reşat Erol bu görevleri yüklenmişlerdir. Çalışmalara devam ediyorlar ümidindeyim. Bunların çalışmalarını İzmir’le birleştirmeleri gerekir. İzmir de bunlarla ilgilenmelidir. Herkes dayanışma içinde bu büyük görevi görmelidir.
Bir alanda biri ilk evi kurar. İkinci ev kuran o evi onunla hizalamalıdır, ortak yol bırakmalıdır. O da gelişigüzel yere koymamalıdır. İşte bu zamanla planlı bir kent oluşturur ama kimse planlamaz. Herkes kendi evinin yerini kendisi planlar ama sonunda kent oluşur. Herkes yaparken kendilerinden öncekilerin yaptıklarına uygun işler yapacaklardır. Sıratı müstakim budur. Eskileri yıkma ile değil, eskileri tamamlama ile olmalıdır.
AK Parti’nin en büyük başarısı, eski iktidarların başlatıp da yarım bıraktıkları yatırımların hepsini tamamlamasıdır. Borçlarını kapattı. Onun için ömrü yirmili yıllara doğru uzuyor.
AK Parti’nin yaptığı hata nedir? Gülen’in okullarına el koyup kapatmadır. Onun okullarına ve bankasına el koymalıydı, gazetesine ve televizyonuna el koymalıydı ama onları kapatmamalıydı. Güçlü kayyumlarla onların dalaletini ortadan kaldırmalı idi. Yani Ak Parti başlangıçtaki yapıcılığını terk etti. Akevler kadrosunu tasfiye etmekle bu hatayı yaptı.
لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ
Li TuBaşŞiRa BiHiy elMutTaQIyNa (Li TaFagGıLa BiHiy elMuFTaGıLIyNa)
“Onunla muttakileri tebşir etmen için”
Neden kolaylaştırılmış, neden bize bu bilgileri vermiş?
Bugün Kur’an üzerinde çalışmalar gittikçe çoğalıyor. Bir gün gelecek insanlar buraya geldiği zaman siyasetten bahsetmeyecek, futbolla meşgul olmayacak, tavla oynamayacaklar. Hep Kur’an üzerinde tartışacaklar. Ana konuları Kur’an olacaktır.
İstanbul esnafını dolaşın, ya Millî Görüşçüdür ya da AK Partilidir. Faizle iş yapmadıkları için onlar ayaktadır, diğerleri yani faizle iş yapanlar hep batmışlardır. Hüseyin Kayahan’ı tedavi eden ve Kemalpaşa’da faaliyet gösteren kişi (Mustafa Tekdil) Yenibosna’yı ziyaret etti, kırk yıllık arkadaşmışız gibi sohbet ettiler, çünkü Millî Görüşçü idi.
Muttakilere tebşir diyor. Muttakiler kimlerdir?
الَّذِينَ إِتَّقَوْا demiyor. “Muttakiler” diyor. Kişiler bellidir. Semt kooperatifleri kuracak olan kimselerdir. Ama ittika belli değildir. Herkesin ittikası farklı olacaktır. İşler farklı olacak, sözler farklı olacaktır. Her semt kendi özgürlüğünde istediği gibi yaşayacaktır. Irkı ne olursa olsun, dini ne olursa olsun, eğer semt kooperatifleri içine girmiş, dayanışmasına katılmış ve salihatı amel etmişse onlar tebşir edecektir.
Ahiretteki hesap ayrı, bu dünyadaki müjde ayrı. Ahirette insanlar ferden ferda geleceklerdir. Dünyada ise vudden vudda yaşayacaklardır.
Buradaki zamir Kur’an’a gitmiş olabilir yahut لِسَانِكَ’ye gitmiş olabilir yani lisanın ile tebşir edeceksin.
Evet, Kur’an medresesini oluşturuyoruz. Bin dil üniversitesini oluşturuyoruz. Bugün üç-beş kişiyiz. Havariler de 12 kişi idiler. Onların peygamberleri vardı. Bizim ise peygamberimiz yok, onun yerine ilmimiz vardır. Artık her mümin âlim havaridir. Peygamberlik ise sona ermiştir. Kur’an ve ilim peygamberdir. Herkes kendi içtihadı ile tebşir edecektir.
وَتُنْذِرَ بِهِ
Va TünÜiRa BiHi (Ve TuFGıLa BiHi)
“Ve onunla inzar edesin diye”
Bizim görevimiz önce insanları inzar etme değildir, önce insanlara tebşir etmedir. Onun için önce onu zikretti. Yani biz Adil Düzenin, Kur’an düzeninin insanları nasıl hidayete götürdüğünü anlatmalıyız. Necmettin Erbakan bu işi mükemmel bir şekilde yaptı, Adil Düzeni tüm dünyaya anlattı. Gülen cemaati ise okullar açtı ama Adil Düzeni ağzına almadı.
Ayette tebşiri tefil babından, teksir etkisiyle getirdi, inzarı ise if’âl babından getirdi. İnzar bir defa yapılacak. Tebşir ise çok defa yapılacak. Semt kooperatiflerini kuracaksınız, dayanışma içinde salihatı amel edeceksiniz. Size şu şu yararları olacak diyeceksiniz. Bir yerde de eğer yapmazsanız, Allah hesabınızı görecektir diyeceksiniz ama hep onların başına gelecek kötü durumları anlatmakla vakit kaybetmeyeceksiniz.
Tarikatlar hep iyi şeyler anlatırlar. Başkalarının hataları ve kötülükleri ile ilgilenmezler. Dolayısıyla oraya katılan iyileşmeye başlar, kötülükleri unutur. Şeytanla beraber olan Sermaye ise hep birbirlerini kötületir, böylece insanlar kötülük içinde yaşarlar.
Tebşiri on defa yapacaksınız, inzarı bir defa yapacaksınız. İnsan iyi bir şey yaptı mı on defa söyleyeceksiniz, kötülüğü bir defa zikredeceksiniz.
Ordularımız Çanakkale’den başlayarak Afrin’e kadar hep zaferler kazanmışlardır, bunları sık sık anlatacaksınız. Balkanlarda yenilmiştir, onu bir defa anlatacaksınız.
Ben bunları söylerken ezbere söylemiyorum; tebşirin tefil babından gelmesi ile inzarın ifal babından gelmesini yorumlayarak yapıyorum.
قَوْمًا لُدًّا (97)
QaVMan LudDan (FaGLan FuGLan)
“Ludda kavim”
Buradaki كَ harfinin Muhammed’e değil her Kur’an’ı yorumlayana raci olduğunu söyledim. Bunu neye dayanarak söyledim?
Kur’an’daki كَ harfi bütün müminlere hitap eder. Başka bir karine yoksa asıl olan budur. Ancak karine varsa başkana veya Muhammed’e gider.
قَوْمًا kelimesi burada nekre getirilmiştir. Eğer buradaki كَ Muhammed’e raci olsaydı قَوْمًا değil الْقَوْم olurdu. قَوْمًا nekredir, çünkü diller farklıdır. Kavimler farklıdır. Senin lisanınla belirlenmiş kavmi inzar edeceksin.
“Kavim” nedir?
Bizim kavmimiz aşiretimizden başlar. Kabilemiz (bucağımız), şa’bımız (ilimiz), kavmimiz (ulusumuz) ve çağdaş insanlık. Geçmiştekileri uyaramayız. Gelecektekileri de uyarma görevimiz yoktur. Yaşayan insanlığı uyarabiliriz.
Muttakileri tebşir et diyor, ona karşılık ludda olan kavmi diyor yani muttaki olmayan kavmi ludda ile ifade etmiş oluyor. Daha doğrusu muttakilere karşı ludda kavmini inzar ediyor. Muttaki olmaz ama ludda da olmayabilir. O halde ludda kavimden kasıt nedir?
لدد vadinin iki yanıdır. İki kıyı ağzının altıdır. İki dudağın yanıdır.
ل belirliliği, د çevreyi, ي kolaylığı ifade eder.
İnsanlar çoklu gruplar halinde dayanışma içine giriyorlar. Dayanışma içine girmek demek topluluğun birlikte kendi işlerini ve sorunlarını kendilerinin çözmesi demektir. Çoklu sistem vardır. İkili sistem yoktur. Bir dayanışma ortaklığını kurabilmek için en az yirmide birinin ortaklığını yönetmek gerekir. En çok da beşte birini ortak edebilirsin. Böylece topluluk ne paramparça olur ne de kutuplaşır.
Biz bunları “Adil Düzen Anayasası”nda yazdık, Kur’an’ın hükümlerine dayanarak yazdık. Oysa Sermaye ya tek partili sistem kurar ve insanların özgürlüğünü ellerinden alır ya da iki partili sistem kurar ve topluluğu ikiye böler.
Buradaki luddenden maksat, iki kutuplu bir topluluk, çekişen topluluk, biri bir tarafa çeken diğeri diğer tarafa çeken topluluk demektir. Bu tür particiliği, bu tür gruplaşmayı Kur’an yasaklamaktadır. İttika edenler çoklu sistemde birbirlerine dayananlardır. لُدّ olanlar ise kutuplaşarak çatışanlardır.
Çağımızı bu kadar beliğ ifadelerle anlatmak ancak Kur’an için mümkündür.
Biz bu kutuplaşmayı yıkmak için önce CHP ile koalisyon yaptık. Sonra MHP ile seçim ittifakı yaptık. Kürtleri asla dışlamadık, tam tersine o zamanki partimiz (Millî Selamet Partisi) onların milletvekilleri ile doldu.
Bizden ayrılan Turgut Özal dört temayülü de birleştirmeye çalıştı.
Ak Parti de hiçbir zaman halkı bölmedi.
Bugün ise buna doğru gidilmektedir.
Allah bize diyor ki, ludda olan kavmi inzar et. Ekseriyet sistemi ludda sistemdir. İster istemez iktidar ve muhalefeti oluşturur ve iki yaka yaparak çatıştırır. Oysa biat sisteminde birlik içinde gruplaşma vardır.
Biz seçimde ekseriyet sistemini değil de sıralama sistemini getiriyoruz. İzmir Akevler’de Süleyman Akdemir sıralama usulü ile kooperatif başkanı seçildi ve bugün yirmibeş seneden fazladır sorun olmadan başkanlık yapıyor. Medhal’de Bünyamin Demir sıralama usulü ile seçildi, hiçbir sorun olmadan başkanlığa devam ediyor.
Kavmi ludda olmak istenmiyorsa, başkanları ilmî dayanışma ortakları seçecektir, sıralama usulü ile seçecektir. Sıralama usulünde adayları seçenler sıralar. Bir adayın aldığı sıraların terslerinin toplamı ile elde edilen derecede birinci olan seçilmiş olur.
Biz başkanlık sistemine bunun için karşıyız, ekseriyet sistemine karşıyız. Hükümet Meclis’in denetiminde olmalıdır ama ekseriyetin emrinde olmamalıdır. Meclisteki guruplar hükümetin icraatlarını hakemlerden oluşan yüce divana götürebilmelidir.
Bizim Millî Görüş çalışanlarına önerimiz şudur:
Gelin bizimle beraber olun. Cumhurbaşkanımıza sadık olalım. Mevcut düzeni o istediği gibi yönetsin. Biz “Adil Düzen”de birleşelim, ittika anayasasını çıkaralım, ittika anayasasını uygulayalım. Semt Kooperatiflerini kuralım. Örnek uygulamalar yapalım. Ülkemizi ludda olmaktan uzak tutmak için gerekeni yapalım.
YORUM
Kur’an’ın bu ayetlerini Sahabelerin zamanındaki topluluğa uyguladığınız zaman taşıdığı manalar çok daralır. Kur’an bugün nazil olmuş ve bugünkü durumu ele alarak yorumlarsanız, çağımızı bu kadar net ve açık şekilde anlatması sizi hayrete düşürür. Ludda kavimden bahseder, أَلَدُّ الْخِصَامِ (Bakara 2/204) der.
Bugün partiler iş yapmakla değil, birbirleri ile hasımlık yapmakla meşguller. Tarla ekeceklerine, meyve toplayacaklarına, başkalarının tarlalarını ve meyvelerini yağmalamakla meşguldürler. Yani kendi tarlasını ekmiyor, kendilerinin hayvanlarını otlatmıyor, başkalarının tarlalarını ve hayvanlarını yağmalamaya çalışıyor. Onu yendiğinde zafer kazanacağını zannediyor. Oysa kendi tarlaları kıraç hale geliyor. Karşı tarafın tarlası harabeye dönüyor.
Peki, sonra ne yapacaksınız, neresini yağmalayacaksınız?
İşte, bugünkü Sermaye’nin perişan hali budur. Dünyayı yarım bin yıldır yağmalıyor. Sonunda dünyada yağmalanacak yer kalmadı. Şimdi açlıktan kıvranıyor.
Adil Düzen çalışanları dünyayı yağmalamak değil, dünyayı imar etmek ve insanlarla çıkar paralelliği içinde paylaşmak istemektedirler. Yıkmak mikropların işidir. Biz yapmalıyız. Sistemimiz düşmanlığa değil uzlaşmaya dayanmalıdır.
AK Parti olağanüstü hale derhal son vermelidir. HDP’lileri hapisten çıkarmalıdır. Gülencilere gelişigüzel ve hukuk dışı saldırılardan vazgeçmelidir.
Ludda bir kavim olarak uyarılmalarını hak etmektedirler.
Öz Türkçe ile:
“Korunanları onunla sevindiresin, çekişen toplulukları uyarasın diye onu senin dilinle kolaylaştırdık.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Muttakileri onunla tebşir edesin ve ludda bir kavmi inzar edesin diye senin lisanınla onu teysir ettik.”
Fa EinNa MAv YasSaRNAvHu BiLiSAvNıKa LiTuBaşŞıRa BiHiy elMutTaQıYNa Va TuNÜiRa BiHIy QaVMan LudDan
فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّقِينَ وَتُنْذِرَ بِهِ قَوْمًا لُدًّا (97)
***
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ
Va KaM EaHLaKNAv QaBLaHuM (Va KaM EaFGaLNAv FaGLaHuM)
“Ve onlardan önce nicelerini helak ettik”
Buradaki وَ nereye atfediyor? يَسَّرْنَاهُ veأَهْلَكْنَا . هُمْ zamiri inzar edilenlere gitmektedir. وَ harfi ile atfetmektedir. Çünkü hepsi helak edilmişlerdir. Onlardan bir kısmı helak edilmiştir. İnzardan ders almayanlar helak edilmişlerdir.
Bugünkü Sermaye ve onunla birlikte hareket edenler de helak edilebilir. Sermaye’nin ve siyasilerin imkânları vardır. Tövbe ederlerse kurtulacaklardır. Helak olmayacaklardır. Yok, inatlarında ısrar ederlerse helak olacaklardır.
قَبْلَهُمْ kelimesi tüm beş bin senelik dönemi içermektedir. Uygarlaşmalar böylece gerçekleşir. Tutucular helak olur, muttakiler yeryüzüne hâkim olur.
Açık ve sarih ifadelerle uyarıyoruz. Faizden vazgeçeceksiniz. Ticaret yapacaksınız. Ekseriyet sisteminden vazgeçeceksiniz. Hicret demokrasisini getireceksiniz. Hâkimlik sisteminden vazgeçip hakemlik sistemini getireceksiniz. Herkese iş, herkese aş, herkese eş, herkese özgürlük sağlayacaksınız. Suçlular cezalanacaklardır ama suçsuzlara dokunulmayacaktır. Merkezi yönetimin yerini merkezi hizmet alacaktır.
Adil Düzen gelecektir, tav’an veya kerhen (طَوْعًا أَو ْكَرْهًا) gelecektir. Kanlar akabilir. Adil Düzen çalışanları kan akıtmayacaklardır. “Adil Düzen”e karşı olanlar birbirlerini helak edeceklerdir. Deniz tufanı değil “sosyal tufan” gelecektir.
مِنْ قَرْنٍ
MiN QaRNın (MiN FaGLın)
“Karndan”
Karnlardan niceleri helak edildiler. “Karn” boynuz demektir, hayvanların yaşlarını gösterir. İnsanlarda bir nesil çağıdır. Yüz yıl içinde bir karndır. İnsanlar 33 yaşına kadar öğrencidirler. 66 yaşından sonra da emeklidirler. Bir neslin faaliyette olduğu yıllar 33 senedir. Üçte bir asırdır. Güneş yılı ile ay yılı periyodları arası 33 senedir. Toplulukların ömürleri 1000 yıldır. 300 yıl gelişme, 300 yıl duraklama ve 400 yıl çöküş dönemidir.
قَرْنٍ nekre gelmiştir. Karnlardan bir karn anlamındadır. مِنَ الْقَرْنِ olsaydı, belli karndan bir parça olurdu.
1967’de Akevler Kooperatifi kuruldu. Birinci karn 33 sene sürdü. Şimdi ikinci karndayız. 2033’te ikinci karnı yaşamış olacağız. Öyle zannediyorum ki 2033’te bir “Adil Düzen” bucağı kurulmuş olacaktır. Ondan sonra “Adil Düzen” bucakları yayılmaya başlayacak ve asrın sonunda yeryüzü “Adil Düzen”e girmiş olacaktır. Normal gelişme süreci 300 yıldır. Ondan sonra duraklama çağı başlayacaktır.
Dördüncü binyıl uygarlığı deniz uygarlığı olacaktır sanıyorum. Deniz uygarlığında Kur’an’ın uygulanması farklı olacaktır. Bizim şimdi düşünemeyeceğimiz problemler olacak ve Kur’an o zaman da yine o zamanki problemleri çözecektir.
Bizim içtihatlarımız kara uygarlığına göre olduğu için onların içtihatlarına benzemeyecektir. Kur’an her uygarlık için ayrı şeriat üretecektir. Kur’an’ın böyle bir gücü olduğu içindir ki bu yüzyılın sorunlarını yalnız o çözebiliyor.
هَلْ تُحِسُّ مِنْهُمْ
HaL TuXisSu MiNHuM (HaL TuFGaLu MiNHuM)
“Onlardan hissediyor musun?”
Burada أَتُحِسُّ olması gerekirken هَلْ تُحِسُّ gelmiştir; ‘sen onlardan bir şey hissediyor musun?’ anlamındadır. Yani kazılarla ve tarihi gelişmelerle onların geçmişinden bir şeyler hissetmekteler. Yeryüzünü dolaşın da kavimlerin nasıl helak olduklarını görün emrine uygun olarak da sen araştır ve onlardan bir şeyleri hisset.
İnsanda dört meleke vardır.
- Fikir melekesi doğruyu yanlıştan ayırır.
- İrade melekesi faydalıyı zararlıdan ayırır.
- Ünsiyet melekesi zulmü adaletten ayırır.
- Bir de his melekesi vardır, bu da iyiyi kötüden ayırır.
Diğerlerinin ne olduğu bilinebilir ama acaba iyi nedir?
İyinin bazı ilkeleri vardır. Varlık yokluktan iyidir. Birlik ayrılıktan iyidir. Denge bozulmadan iyidir. Evrim durağanlıktan iyidir. Denge, varlığını koruyup birisiyle birleşmektir. Güneşten uzaklaşmak da böyledir. Güneşe yaklaşmak da kötüdür.
Evrim demek, birbirine benzeyen ama aralarında ilişki olmayan düzenden birbirlerine benzemeyen ama aralarında dengeli bir ilişki bulunan düzene geçme demektir.
مِنْ أَحَدٍ
MiN EaXaDin (Min FaGaLın)
“Birinden”
أَحَدٍ kelimesi وحد kökünde zikredilmiştir. وَحَدٍ kelimesi أَحَدٍ olmuş kabul edilmiştir. وَاحِد ismi fail olmuş olur.
ءحد sınırsız hudutsuz demektir. وَاحِد ise birleşen demektir. حدد hudud demektir. و birleştirici anlamındadır, sınırda demektir. Birden sonra ikinci bir gelir. Yoksa أَحَدٍ sınırı yok demektir. Mekanı bir şeyle paylaşmıyor demektir. مَا رَأَيْتُ مِنْ أَحَدٍ dediğinizde, kimseyi görmedim demektir. Onlardan herhangi birini gördünüz mü?
Gözle görülür, kulakla işitilir. Biri ışık dalgalarını alır, diğeri ses dalgalarını alır, diğer algı organları ise hisseder. Biz elektronların ne sesini ne ışıklarını alabiliriz. Onların varlıklarını hissediyoruz. Suya elinizi koyduğunuz zaman sıcak veya soğuk olduğunu hissediyorsunuz.
Helak olup toprağın altında kalmışlardır. Onların ancak bıraktıkları DNA’ları hissediyor.
أَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًا (98)
EaV TaSMaGu LaHuM RıKZan (EaV TaFGalu LaHuM FıGLaN)
“Veya onlar için bir rikz sem’ ediyor musun?”
رِكْزًا yığın demektir. Yığının orta noktasıdır. ركز fiil olarak yoğunlaştırmak (görüntüyü, sesi, düşünceyi) anlamındadır.
Kur’an’da ركز 1, ركض 3 defa geçer. Toplam 4 (22) eder.
ر tekrarı, ك varlığı, ز zamanda diziyi ifade eder.
Helak olanlar için bir söz duyuyor musun? Onlardan bahseden var mıdır? Duyman gerek. Niçin helak olduklarını bilmen gerek.
Tarihi sadece vakalar olarak anlatma anlayışını İbni Haldun bozmuştur; Durkheim, Marks gibi düşünürler tarihi hikmetleri ile açıklamaya başladılar.
Henüz tam açıklanmış varsayımlar konmuş değildir.
Önce tarih biyolojik bir oluştur. Doğmuştur, uygarlaşmaktadır ve sonunda helake gitmektedir. Bir çocuğun doğması ve büyümesi diğer olaylardan farklıdır. Bir taraftan değişmekte, diğer taraftan varlığını korumaktadır. İnsanlık da sürekli olarak gelişmektedir ama genetiği değişmemektedir. İnsanları merkezileştiren aynı belirli kurallara tabi olarak gelişen bir varlık kabul edilmiştir.
YORUM
Surenin sonunda gelen bu ayet bize insanın geçmişini araştırmamızı ve toplulukların niçin helak olduklarını bilmemizi emretmektedir. Onun için “E” gelmemiş de “Hel” gelmiştir. Surenin bu ayetle bitmiş olması çok derin manalar taşımaktadır. Gelecekte neler olacağını bilmemiz için insanı merkeze almamız ve onun gelişmesini incelememiz gerekmektedir.
İnsanlık bundan 60 000 yıl önce doğmuştur ve gelişmektedir. İnsanlık da bir insan gibi karnleri yaşamaktadır. Sonunda insanlık da yaşlanacaktır. İnsanlığın ömrü bitecek, kâinatın ömrü bitecektir.
İnsanlar hayali filimler yerine tarihi filimler seyredip şuurlanmalıdırlar. İnsanlık tarihi yazılmalıdır. Herkes kendi hayatını yazmalıdır. Her şeyin kayda alındığı muhasebe kitabı kaynak olacaktır.
Vârisler anne babalarının hayat hatıralarına sahip çıkmalıdırlar. Herkes atalarını bilmelidir. Her semt, her ocak tarihini yazmalı ve çocuklarına aktarmalı, bucakların da tarihleri yazılmalıdır. Bin sene, belki 10 bin sene sonra insanlar dedelerinin ne yazdığını bilmelidirler.
Sure burada sona ermektedir. Bize semt kooperatiflerini kurma ve bunları kuranların birbirlerini sevecekleri ve sayacakları müjdesini verdikten sonra, diğer insanlarla nasıl birlikte bulunacağımızı da anlattı. Sonunda geçmişle ilişki koparmamamızı önerdi.
Çoğunuz sureyi tamamen takip etmediniz. Takip ettiklerinizin çoğu da üzerinde derinlemesine durmadınız. Şimdi sureyi yeniden okumaya çalışın. Baştan ne anlamışız sonunda ne anladığımızı öğrenirsiniz. Biz bu dünyayı terk edeceğiz. Kur’an’ın söylediklerinin çoğu bizim zamanımızda olmayacaktır. Ama biz çocuklarımıza iyi miras bırakmalıyız. Çocuklarımıza Kur’an’ın önerdiği semtleri bırakmaya çalışmalıyız.
Özellikle beni destekleyen İzmir Akevler ve Kadıköy grubuna dua ediyorum.
Asıl ilmen çalışan ve sorunlar üzerinde duran Yenibosna ve Medhal gruplarının çalışmalarında başarılar niyaz ediyorum.
Proje ve muhasebe önemlidir.
تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًا diyor, تَسْمَعُ مِنْهُمْ demiyor. “Onlar için işitiyor musun?” diyor.
رِكْز zelzelede topraktan gelen sestir. Kulak verirseniz o sayede nerede olduklarını bilirsiniz.
Biz de onları araştırarak onlardan ses duymalıyız.
Gelecek dünyamızı öyle kurmaya başlamalıyız. Helak ederek değil, bombalayıp tahrip ederek değil, yaparak; yıksak bile enkazından yararlanarak yenilik yapmalıyız. Nasıl cenazemizi gömerken ona saygı gösteriyorsak, eski yapıları yıkarken, eski meyvelikleri sökerken ona göre hareket etmeliyiz.
Bunun için önce yeni yapıları yeni alanlarda yapıyoruz. Sonra plan projeye göre yıkılacakları yıkıyoruz. Eski sahiplerinin haklarını koruyoruz. İnsanlara ve varlıklara zarar vermeden hareket ediyoruz.
Öz Türkçe ile:
“Ve onlardan önce nice soyları yok ettik. Onlardan birinden herhangi bir duyu aldın mı veya onlar için bir çağrı işittin mi?”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve onlardan önce nice karnları helak ettik. Onlardan birinden hissettiklerin var mı veya onlar için bir rikz sem’ ettin mi?”
Va KaM EaHLaKNAv MiN QaRNın HaL TUXisSu MiNHuM MiN EaXaDin EaV TaSMaGu LaHuM RıKZan.
وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُمْ مِنْ أَحَدٍ أَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزًا (98)