***
MERYEM SÛRESİ - 17. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
***
تَكَادُ السَّمَوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا (90) أَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمَنِ وَلَدًا (91) وَمَا يَنْبَغِي لِلرَّحْمَنِ أَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا (92) إِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا (93) لَقَدْ أَحْصَاهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّا (94) وَكُلُّهُمْ آتِيهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَرْدًا (95)
***
تَكَادُ السَّمَوَاتُ
TaKAvDu elSaMAvVAvTu (TaKADu eLFaGaLAvTu)
“Semavat oluverir oldu”
كود kökü كيد kökü ile akrabadır. ‘Kusmak’ demektir. Mideniz bulanır. Kusmak istersiniz. Bu durum keyddir. Kusarsınız veya kusmazsınız. Keyd nar temas etmese de yanar durumdadır. Yanması için ateşe gerek yoktur ve ateş olmasa da yanma olur. كود ‘yakınlaşma’ demektir. Midesi bulanan kimse nasıl kusmaya hazırsa, ona da gelme durumundadır.
ك oluşu, و birliği, د de duvarı, çevreyi ifade eder.
“Sema” hayvanın sırtıdır. Gök anlamına gelir. 7 tabaka gök birlikte “semavat” olarak geçmektedir. Kâinattaki denge ikili düzen üzerinde kurulur. Bu ikili düzen ortadan kalktığı zaman düzen bozulur. Doğadaki nötrinolar إِدّ dirler. Semavatın tefettür etmesi nötrinoların çoğalması ile olur.
يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ
YaTaFaoOaRNa MiNHu (YaTaFagGaLNa MinHu)
“Ondan tefettür ederler”
Buradaki zamir إِدًّا gitmektedir. إِدًّا öyle bir şeydir ki kâinatın dengesini bozar. Siz de ne kâfir ne müslim olmakla sosyal dengeyi bozuyorsunuz.
ءدد öküzle birleştiği halde gebe kalmayan hayvandır, yani kısırdır.
Hunsa anlamındadır, kadın-erkek demektir.
Ne Müslüman oldunuz ne de kâfir oldunuz demektir.
Kur’an’da ءدد 1, ودد 29 defa geçer. Toplam 30(2*3*5) eder.
ء gücü, و birliği, د duvarı çevreyi ifade eder.
فِطْر ve فُطْر mantar demektir. فَطِرَة mayalanmış ekmek demektir. فَطْر ise yarık demektir. فِطْرَة yaratılmış anlamına gelir. Başlangıçta kâinat bir tek madde olarak sıkı bir şekilde küçücük iken, 10 milyar yıl (Bu lügat yazıldığı zaman kâinatın çapı henüz tam hesaplanmamıştı, bugün13,7 milyar ışık yılı olarak hesaplanmıştır.) evvel çatlamış ve oluşan parçacıklar birbirinden uzaklaşmaya başlamış, sonra da birbirlerini çekerek bugünkü düzen oluşmuştur. Halen canlılar yarışarak çoğalmaktadır. Kıyamet günü semanın infitar edeceği bildiriliyor. Bu kara delikte bütün kâinat toplandıktan sonra yeniden ilk yaratılışa benzeyen bir şekilde yeniden patlaması olarak anlaşılabilir.
ف ‘ayrılıp bitişik kalan’, ط uyumluluk, ر ise tekrar demektir.
وَتَنْشَقُّ الْأَرْضُ
VaTaNŞaqQu eLEaRWu (Va TaFGaLNu eLFaGLu)
“Ve arz inşikak eder”
“Sema” hayvanın sırtıdır. “Arz” onun alt tarafıdır. Merkezi güce arz denmektedir. Sema için “tefettür”, arz için “inşikak” denmiştir.
Ahirette meyve bahçeleri olacağına göre, Güneş de olacaktır, Yer de olacaktır. Başka yere dönüşecektir diyor. Bugün yerçekimi ve Güneş’in hidrojenini yakarak hayat yürümektedir.
Acaba ahirette nasıl olacaktır?
Buradaki infitar ve inşikak ayrımı oradaki duruma da işaret eder.
Yaz-kış ve gece-gündüz durumları ne olacaktır?
Kur’an’ın bu gözle okunması ve manalandırılması gerekir. Ben bunun üzerinde fazla çalışamadım. Yerin inşikakında ise yer merkezinde ağır metaller vardır, bunlar birleşince ısı ortaya çıkar. Bugün de böyledir. Belli bir basınca ulaşınca patlayabilir. Atom bombası olabilir. Güneş hidrojen bombası, Yer atom bombası şeklindedir. Yer ikiye ayrılmış olur. Yahut elektron ve pozitronlar nötrona dönüşür, yer ayrılabilir.
وَتَنْشَقُّ الْأَرْضُ ortaya alınmış, kendisinden öncekine de sonrakine de bağlanmış olabilir. Yani مِنْهُ ve هَدًّا özelliklerini taşıyabilir yahut iki özelliği taşımayabilir.
شِقّ kopmuş parça demektir.
ش kopma, ayrılma, birden ayrılma demektir. ق de kuvvettir.
وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا (90)
Va TaPirRu eLCiBAvLu HadDan (VaTaFGıLu eLFiGAvLu FaGLan)
“Ve hedden cibal harr eder”
جِبَال dağ demektir. Sıradağlara رَوَاسِي, sivri dağa da أَعْلَام denmektedir.
Kur’an’da جبل 41, جمل 11 defa geçmektedir. Toplam 52 (22*13) eder.
جِبِلَّة kelimesi bir dağın yakasında yaşayan halk demektir.
Gökleri beyan etti, nötronlardan dağılacağından söz etti. Sonra arzın inşikak edeceğini söyledi. Cebelin de hiddetmeden yıkılacağından söz etti. Kur’an’da güneş, yer ve dağ, üçü birden iki yerde geçmektedir. Biri burada, biri de “emaneti biz bunlara vermek istedik onlar iba etti, emanetleri insan yüklendi” diyor. Burada geçen işte o emaneti yüklenen insandır. Güneş, yer ve cibal و harfi ile geçmektedir. Üçü birden geçmektedir. İnsan onlara mukabildir.
هدد pestil demektir, sıkıştıktan sonra kalan posadır.
Kur’an’da هدد 1 defa, حيد de 1 defa geçer. Toplam 2 eder.
Burada dağdan murat dağda yaşayan topluluklardır. Toplulukların dağılmalarını ifade eder. Dengeyi bozan, ne orada ne burada olan münafık benzeri durumu Kur’an anlatmaktadır.
Bugünkü dünya böyle bir dünya bir taraftan görünürde demokrasi (şeriat), laiklik (islam), sosyal haklar (hak) ve liberalizm (adalet), hukuk (ahkâm) düzenine benzer; diğer taraftan merkezi yönetimler hâkimlik sistemi ile ekseriyet sistemi ile karşılıksız para sistemi ile bütün bunları göstermelik olarak kullanır. Böylece kâinatın düzenini bozar.
YORUM
Kur’an burada sosyal çöküntü ile kâinatın çöküntüsünü karşılıklı olarak anlatmaktadır. Düzen denge düzenidir. Kâinat çelişkiyi kabul etmez. Tanrı hem tek hem üç olmaz, bir şey birse birdir, iki ise ikidir, 1=3 olmaz. Eğer kâinat böyle çelişkileri kabul etseydi kâinatta bir düzen olmazdı ve bu düzen devam etmezdi.
Prof. Ali Fuat Başgil, laiklik üzerine Teknik Üniversite’de konuşmuştu; laiklik kilisenin özgürlüğüdür, ilmin orada yeri ayrıdır demişti. Ben ona camide dünya duruyor diyeceğiz, okulda dünya dönüyor mu diyeceğiz diye sordum. Öyle dersen ne olur dedi. Batı’nın zehirlediği beyinleri sağlığa kavuşturmak son derece zordur. Ali Fuat Başgil, Necip Fazıl Kısakürek, Nurettin Topçu; birçok Batı kültürü almış ama imanlarını korumuş kimseler böyledir. Bu durumu aşanlar vardır. Bediüzzaman başta gelir. Ziya Gökalp ve Mustafa Kemal; onlar İslamiyet’e göre amel etmeseler de İslamiyet’i ve Batı’yı kavramışlardır.
Hıristiyanlığın çelişkili mantığı bugünkü ateist dünyayı oluşturdu. Papalık bu yanlışlığı bırakmalıdır. İnsanların beynine müspet ilimle girmeye çalışmalıdır.
Diyanet (DİB) de tarikatlar da böyle çelişkiler içindedirler. Birileri insan beynini tanrı gibi görmektedirler. Kur’an’la meşgul olacaklarına, Kur’an’ı bırakıp sünnetle meşguller. Sünnet Kur’an’ı anlamak için gereklidir. Sünnet bugünün sorunlarını çözmez. Kur’an Yahudilerin seçilmiş kavim olup diğer insanları kendilerine kul yapmalarına karşıdır. İsrail oğulları hizmette seçilmişlerdir, hükmetmekte seçilmemişlerdir. Hıristiyanların bu teslis inancına karşı şiddetli bir tavır vardır.
Öz Türkçe ile:
“Neredeyse gökler ondan dağılır, yer ayrılır, dağlar posa olur.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Neredeyse semavat ondan tefettur eder, arz inşikak eder, cibal hadden har eder olur.”
TaKAvDu elSaMAvVAvTu YaTaFaoOaRNa MiNHu Va TaNŞakKu elEaRWA Ve TaPirRu eLCiBAvLu HadDan
تَكَادُ السَّمَوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا (90)
***
أَنْ دَعَوْا
Ean DaGaVv (EaN FaGALUv)
“Dava etmelerinden”
Kâinatın büyüklüğüne bakalım, bir de Hıristiyanların İsa’yı tanrılaştırmasına bakalım. Bunların iddialarına kâinat nasıl tefettur edecek, böyle bir yeri nasıl parçalayacak?
Gök ve yer bilinçli varlıklar değildir ki parçalansın. Kur’an’da böyle eşya dile getirilir. Eşya konuşur. O gün ağızları kilitlenir, elleri konuşmaya başlar. Zaten konuşan dil değildir. Beyin konuşur. Yer ve gök hiddetlenmez, düzen hiddetlenir. Bedenimiz çok büyüktür ama bir yerine iğne batarsa bütün vücut acı duyar. Bir kanser hücresi çoğalır ve insanı öldürür. Yeryüzünde ortaya çıkan bir bozgunluk tüm kâinatı etkiler demektir.
Allah burada göklerin, yerin ve dağların bir bütün olduğunu ifade etmekte, dengenin birlikte sağlandığını belirtmektedir. Evladı olmasından dolayı değil, yani evladı olursa kâinat fesada gider demiyor, böyle bir iddia gök ile yerleri ve dağları yok edebilir diyor. Bu Hıristiyanlara yapılan en büyük ihtardır. İnsanları tanrılaştırmak ve onları peygamber olsa dahi insanüstü bir yerde oturtmak, tüm kâinatın harabına yakın bir suç işlemek demektir.
Kâinat insandan büyük değildir. İnsan olmasaydı kâinatın varlığını kimse bilmeyecek, kendisi de var olduğunu bilemeyecekti. Dolayısıyla hiç olacaktı. Oysa insan kendi varlığını bilen bir varlık olarak varlığını sürdürecekti.
لِلرَّحْمَنِ وَلَدًا (91)
Li erRAXMAvNı VaLaDan (Li eLFaGLAvNı FaGaLan)
“Rahman’a veled”
Rahman kâinatı bizim için yaratmıştır, rahman sıfatı ile var etmiştir.
Bugünkü dünyanın çektiği sıkıntılar insanların Tanrı’ya ortaklar üretmesinden olur. Dolar Allah’ın şeriki olmuştur. Onun dışında patronlar Allah’ın şerikidirler. Din adamları Allah’ın şerikidirler. Siyaset adamları Allah’ın şerikidirler. Bugünkü uygarlık ilim adamlarının çalışmaları sayesinde oluştuğu halde, onlar hep işkencelere uğramış hep zulüm görmüşlerdir.
وَلَد kelimesinin başka anlamı da irsiyetle düzenin korunmak istenmesidir. Hanedanlık sistemi o çağın en yaygın şirkidir. Örnek olarak veledi alması bundan dolayıdır.
Üçüncü binyıl uygarlığının en büyük özelliği kişilerin kutsiyetinin kalkacağıdır. Artık insanlar hanedanların peşine gitmeyeceklerdir. Sermaye’nin büyüyerek dünyaya hükmetmesinin sonu gelecektir. Herkes kırkta bir zekât verince kısa zamanda tekel sermayeler çözülür, kapitalizm biter, liberalizm gelir. Kapitalizm liberalizmin tekelleşmiş şeklidir. Üçüncü binyıl inkılabının bir özelliği de mirasın hak olarak değil de görev olarak meşru olmasıdır. Miras yoluyla sermaye dağılır, küçülür ve sermaye tekeli sona erer.
YORUM
Üçüncü binyıl insanlığının uygarlığa geçmesi Nuh Peygamber zamanından önemli bir dönemdir. İnsanlık buluğ çağına erecek ve artık yeni uygarlıklar vahye değil ilme dayanacaktır. Peygamberlerin yerini âlimler alacaktır. Kitapların (vahyin) yerini içtihat ve icmalar alacaktır. İnsanlar kendileri sözleşme yapacaklar ve onu şeriat kılacaklardır. İnsanın kendi içtihadına göre hareket etmesi farzdır.
Bugün Allah’a inanmış ve ahireti hesaplayarak yaşayan insanlar pek çoktur. İnsanlar Adil Düzen’i yaşamadıkları için de bir türlü Allah’a teslim olamıyorlar. Biz ne zaman semt kooperatifleri kurmaya başlarsak Medine dönemi başlayacak. Seriye(askeri birlik) göndereceğiz. Gittiği yerlerde semt kooperatifi kuracaktır. Semt kooperatifini kurdurmak istemeyeceklerdir. O zaman müminlere hicret düşer. Semt kooperatifini hangi belde, hangi karye kurduruyorsa oraya göç edeceğiz. Bu beldeler dışlanacak ama bu beldelere göç başlayacak sonunda Türkiye Kur’an’a teslim olacaktır.
İslam nurunun yayılmasında Risale-i Nur şakirtlerinin ve Millî Görüşçülerin büyük hizmeti olacaktır.
Papalık ve diğer cemaatler putçuluğu bırakacaklardır. “Bunu nerden biliyorsun?” derseniz; Kur’an’da Hıristiyan ve Yahudilerden bahsederken “kıyamete kadar” denmektedir. Demek ki onların varlığı sürüp gidecektir. Biz Hıristiyanları ve Yahudileri, kıyasa dayanarak Hindu ve Budistleri, Müslümanlarla bir sayıyor, onların da kendi dinlerini asıllarına kavuşturacağını düşünüyoruz, biz bu görüşteyiz; gerçek Tevrat (İncil) bulunacak, rehber Kur’an ve ilim olacaktır.
Öz Türkçe ile:
“Yaşatan’a çocuk savundular diye.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Rahman’a veled dua ettiler diye.”
EaN DaGaVu Lı elRaXMavNı VaLaDan
أَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمَنِ وَلَدًا (91)
***
وَمَا يَنْبَغِي لِلرَّحْمَنِ
Va MAv YaNBaĞı Li elRaXMAvNı (Va MAv YaNFaGıLu LieLFaGLANı)
“Ve Rahman’a inbiğa etmez”
بُغَاء’boğa’ demektir. İneklerin erkeğidir. ‘Azmak, saldırmak’ anlamlarına gelir.
“Boğa” damızlık öküz demektir.
ب geçit, غ değişim, ي ise kolaylık demektir.
Saldırarak kolayca elde etmelerini anlatır.
بَغْي insanın duyduğu en büyük arzudur. İhtiyacı olduğu için duyar veya sosyal mevki edinmek için duyar. Rahmanın böyle bir şeye, evlada ihtiyacı yoktur. O böyle bir şey istemez Genel hayat felsefesinde evladı vâris bırakanlardır. Canlı kendi hayatını korumakla uğraşır, kendisi koruyamaz durumda ise kendisinin yerini alacak birini oluşturmaya çalışır. Allah ise ölümlü değildir ki evladı olsun. Bir de yardımcısı olsun, güçlü olsun ister, onun için evladı olsun der. Allah ise her şeye gücü yetendir. O halde Allah’ın bir evladının olması genel hayat felsefesine aykırıdır.
Dikkat edilirse burada الرَّحْمَن kelimesi hep tekrar edilmektedir ve zamir gönderilmemektedir. Rahmana veled iddia ettiler. “Rahmanın veled istemesi O’na uygun değildir” diyor, rahmanı yeniden söylüyor. O’na dendiği zaman sadece Rahman’a uygun değil denmiş olur. Oysa Allah rahman olduğu için evlad uygun değildir denmektedir.
Rahmanlık sıfatı veledi olmayandır. Çünkü onu yetkili kılacak insan Allah’ın halifesi olamayacak, içtihadı ile hareket edemeyeceğinden veledinin emrine uymak zorunda kalacaktı.
Kur’an’ın en önemli gayesi insanı özgür kılmadır. Herkes kendi iradesi ile yapsın ve sevabı da günahı da onun olsun diyor. Şeytanı da bunun için var etmiştir, onun desteği ile kötülük yapabilmektedir yani şeytan insana kötülük yapmada yardımcıdır. Şeytan görevini yapıyor, insan bu sayede kötülük de işleyebiliyor.
أَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا (92)
EaN YatTaPiÜa VaLaDan (EaN YaFTaGıLa FaGaLan)
“Veled ittihaz etmesi”
أَنْ يَفْعَلَهُdenebilirdi. Hayır, tekrar etmiştir. أَنْ يَفْعَلَهُ denseydi sadece Hıristiyanların iddia ettiği İsa’nın veledliği söz konusu olurdu. Eğer hüküm genelleştirilecekse cümle iade edilir.
Biri size ‘Hasan geldi mi?’ derse, ‘Gelmedi’ der cevap verirsiniz ama ‘Hasan’ı bekliyorduk ama ne yazık ki gelmedi’ anlamında ‘Hasan gelmedi’ dersiniz.
Rahmanın veled ittihazı söz konusu değildir anlamında bir ifadedir bu.
YORUM
Allah’ın halifesi olan topluluk da veled ittihaz etmez. Kendi görevi ve yetkisinde olanları başkasına devredemez. Cezaları koyma ve kaldırma yetkisi meclise aittir. Vergi koyma ve kaldırma yetkisi meclise aittir. Bunu hükümete devredemez. İnsanın da Allah’ın halifesi olarak görev ve yetkileri vardır. Onu başkasına devredemez. Kendisi de kendisine zarar veremez. Onun için sigara içenin ben istediğimi yaptım görüşü yanlıştır.
Siz devlet başkanı olabilirsiniz. Size verilen yetki ve görevlerinizi kendi içtihadınıza göre yaparsınız. Size atama görevi verilmiş olabilir. Kendi içtihadınıza göre uygun birini görevlendirirsiniz ama ondan sonra artık ona talimat veremezsiniz, “böyle yap” diyemezsiniz. Merkez Bankası’nın görevlisini atamak elbette devlet başkanının yetkisindedir. Bankanın işletilmesi için kararlar almak, faizi yükseltmek ve düşürmek başkanın yetkisindedir. Düşürme şekli ise atadığı genel müdüre aittir. Ona şöyle yap diyemez, görevden alıp başkasını koyabilir.
Demek ki bu ayeti uygularken devletin veledi olacak durumda olmalıdır.
Öz Türkçe ile:
“Ve Yaşatan’a bir çocuk edinmesi gerekmez.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve Rahman’a bir veled ittihaz etmesi inbiga etmez.”
Va MAv YaNBaĞıy Li elRaXMAvNı EaN YatAPiÜa VaLaDan
وَمَا يَنْبَغِي لِلرَّحْمَنِ أَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا (92)
***
إِنْ كُلُّ
Ein KülLün (EiN FuGLün)
“Küllü”
Burada kastedilen küll insandır, bütün insanlardır, gökte ve yerde kim varsa hepsi. Göklerde de insanlar vardır. Onlar Âdem’in oğulları değildirler ama onlar da insandırlar. Onlar da ilk tek hücreden yaratılmışlardır.
Kâinatın çapı 13,7 milyar ışık yılıdır. Buralarda galaksiler vardır. Aralarında 2 milyon ışık yılı mesafeler vardır. Bunlar birbirinden uzaklaşmaktadır. Çap büyüdükçe uzaklıkları artmaktadır. Belli bir uzaklığa ulaşınca aralarındaki çekim kuvveti yok olacaktır. Her galaksi bağımsız hale gelecektir. Her galaksi için kıyamet farklı olacaktır.
Bizim galaksimizde dirilme birlikte olacaktır. Dört boyutlu uzayda hayatımızı sürdüreceğiz. Burada diğer galaksilerde olanlar da aynı şekilde cennet ve cehennemde toplanacaklardır. Aynı zamanda olmasa bile onlar da Rahman’a varacaklardır. Burada كُلُّ kelimesi yalnız galaksimizdeki insanlardan değil tüm kâinattaki insanlardan söz etmektedir.
مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ
MaN Fiy elSaMAvVAvTı Va eLEaRWı (MaN Fıy elFaFaLAvTı Va eLFaGaLa)
“Semavat ve arzda olanlar”
Semavat ve arzda olan herkes. Hem de şuurlu olan herkes. Bu كُلُّ kelimesinin bedelidir. Şuurlu varlıklar dört tanedir; insanlar, melekler, cinler ve ruhlar. Bugünkü üç boyutlu uzayda görevlidirler. Herkes kendi görevini yapıyor. İnsanlar molekül dünyasında, cinler atom dünyasında yer alırlar.
Galaksimizin ömrü tamamlanıp yıldızlar Karadeliklere düştüğü zaman yeniden patlama olacaktır. İlk patlama olduğu gibi patlama olacaktır. İlk patlama ile zaman başlamıştır. Zamanın başlaması; saniyenin yüzde biri kadar kısa zamanda başlar.
Bunu nereden biliyoruz?
Patladığı anda bize ışık göndermeye başladı ve ışığı şimdi bize ulaşmaktadır, biz de onları ölçüyoruz. Yüzde bir saniyeye kadar iniyor ve olayları net olarak takip ediyoruz ama ondan karanlıktır. Yani ondan daha kısa dalgalar gelecektir. İlk üç dakikayı çok iyi takip ediyoruz. Ondan sonrakileri daha uzun zaman aralıklarında ölçebiliyoruz. İşte bu patlamada cisimler ışık hızıyla birbirinden uzaklaşmaya başladı ve halen de uzaklaşmaktadır.
Bu uzaklaşma galaksiler arasında olmakta, yıldızlar ve atomlar arasında olmamaktadır. Yıldızlar sürtünme kuvvetleri ile hızlarını kaybetmekte, zamanla bunların karadelikte toplanmaları söz konusudur. Yeniden patlama da kıyamet günüdür.
Kur’an’ın tasvir ettiği yeniden oluş hakkında ilmen bir bilgiye sahip değiliz ama karadelik ilmen sabittir. Kur’an’ın söylediklerinin yüzde ellisi ilmen ispatlanmış, diğer yarısı üzerine varsayımlar üretilmiştir.
Işık hızı ile büyüme ışık hızına eşitse kâinat sonsuza kadar büyümeye devam edecektir demektir. Işık hızından küçükse bütün galaksiler bir gün yaklaşmaya başlayacaklardır demektir. Büyükse ışık hızından daha büyük hızla uzaklaşacaklar ve birbirlerinden kolayca ayrılacaklar demektir.
إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ
EilLAv EAvTı elRaXMAvNa (EilLAv EaFGaLa Li eLFaGKAvNı)
“Sadece Rahman’a ityan eden”
الرَّحْمَن kelimesi burada tekrar edilmiştir. Allah’ın rahman sıfatı ahirette de devam edecek ancak farklı şekilde tezahür edecektir. Bunun için zamir değil de kendisi zikredilmiştir.
Allah’ın rahim sıfatı da devam edecek midir, orada da çalışanlara çalıştıklarına denk ücret verilecek midir?
Kıyas yoluyla “Evet “diyebiliriz. Oradaki hayat buradaki hayattan farklı olmayacaktır.
Bir yakınlınız (yakınınız) öldüğü zaman çok acı duyarsınız ama zamanla o acıyı unutursunuz ve onsuz hayata alışırsınız. Cehenneme giden yakınlarımız için muhasebe gününde acı duyacağız. Onların kurtulması için elimizden gelirse çalışacağız ama cehennemliği kesinleşince bizde artık ondan soğuma ve onu unutma hissi doğacaktır. Cennette olacağız. Bununla beraber cehennemdekilerle görüşebilecek ve konuşabileceğiz. Onların cezalarını çekip tekrar bizimle olmaları için dua edeceğiz.
Adil Düzen çalışanlarına daha çok şey düşmektedir. Gelecekte ahiret hayatı filme alınacak, Kur’an’ın ahiret hayatından anlattıkları sahneye konacaktır. Romanlaşacaktır, hikâyeleşecektir, senaryolaşacaktır. Bu görev Medhal gurubu çalışanı arkadaşlarımıza düşmektedir. Medhal’deki arkadaşlar kitapçılık yapmakta idiler ama bunu bıraktılar; Faruk ve Furkan bıraktı. Bunlar ilk fırsatta geri dönmelidirler. Kitapçılığa tekrar başlanmalı, televizyona geçilmeli ve Kur’an’ı anlatan filmleri üretmelidirler. Medhal’in kurduğu ‘Taşınmaz Ortaklığı’ tarafından bu çalışmalar finanse edilmelidir. Kur’an düzeni böyle gelecektir.
Bunlar bizim için farzı ayndır. Bizden başka bunu yapan kimse yoktur. Allah bu görevleri bize vermiştir. Bunun idrakinde olmalıyız.
عَبْدًا (93)
GaBDan (FaGLan)
“Abd olarak”
عَبْد ‘Görevli’ demektir. Yani Allah’ın görevlisi olarak geleceklerdir diyor.
Demek ki ahirette de görevimiz olacaktır. Nasıl bugün meleklerin görevleri vardır, onları yaparak ecirlerini almakta iseler, biz de cennette görevli olacağız, yaptığımız hayırların ecrini alacağız ama artık günah işlemeyecek, artık Rabbimize isyan etmeyeceğiz.
Ayetin bize bildirdiği başka bir mana daha vardır. Cehenneme gidecekler de görevli olacaklardır. Onlar da orada görevlerini yapacaklardır. Onlar da görevlerini eksiksiz yapacaklardır. Cezalarını doldurunca oradan ya çıkacaklar ya da oranın hayatına alışacak ve orası onların cenneti olacaktır. Nasıl bunlar önce karada yaşarken sonra denize döndüler, önce karalar onlar için cennetti, şimdi ise onlar için denizler cennettir. Artık onlar karada yaşayamazlar. Cehennemlikler için de durum böyledir.
Ben bu manaları verirken klasik kelamcıların anlayışından ayrılıyorum ama ben bunu yaparken moda olsun diye yapmıyorum. Kur’an’ın kelimelerini daha önce tarif etmiş oluyorum. Sonra hep onlar ile Kur’an’ı yorumluyorum. Yenibosna’daki Ruhu’l-Kur’an çalışması bu tanımları gittikçe netleştiriyor. Zamanla bu kelimeler üçüncü binyıl uygarlığının tanımları olarak ortaya çıkacak ve bu uygarlık bu kelimeler üzerinde oturacaktır.
Ankara’da da AKEVLER Kooperatifİ kurulmalıdır, onlar da bir hizmeti yüklenmelidirler. İlklerden olan Millî Görüşçüler ve Risale-i Nur şakirtleri, Süleyman Tunahan grubu, tarikatlar ve diğerleri de görev alacaklardır.
Üçüncü binyıl uygarlığı bu asırda başlamış olacaktır, inşallah.
Bugün herkes hata yapıyor. İçtihatlarından dolayı hata yapıyorlar. Dolayısıyla İslami kesimin yaptıkları hataları hoş karşılamak durumundasınız. Biz 50 sene Akevler’de bu hatayı yapmadık. Hakka inanan herkesi müslim kabul ettik. Hıristiyan, Budist, Sünni, Şii diye de ayırmadık. İçtihat hatalarını normal karşıladık. Bugün bu satırlar bu sayede yazılabilmektedir ve bu sayede okumaktasınız. Hep birlikte Allah’a hamd etmeliyiz.
YORUM
İzmir Akevler 50 senedir varlığını sürdürmektedir; Sermaye’nin ayarladığı bürokratların tüm saldırısına rağmen varlığımız devam etmektedir. İzmir’de 250 dönümlük bir yer alınmıştır. Dört defa imarını yaptık, belediyeden geçirdik. Bu imar için yüz dönümünü harcadık. Her seferinde bir şey bulup imar vermediler; hala da vermiyorlar! Bize karşı bu işlemleri yapan Gülenci görünen biri “Ben Akevler’e bunu yaptırır mıyım?” demiş.
Biz bütün bu tür saldırılar içinde 50 (elli) senedir hala varız. Bir yerden kredi almadık. Bir yerden destek almadık. Bürokratlar devlet adına saldırdılar, bizi soydular. Maalesef iktidardaki ortaklarımız/üyelerimiz de hala onların istediklerini yapmaktadırlar ama biz her şeye rağmen elli senedir varız. Onları destekleyenler perişan oldular ama biz varız.
Ey insafsızlar!
Biz sizi cezalandırmayacağız. Bizim size vereceğimiz en büyük ceza “Adil Düzen”in gelmesidir ama siz ahirette hesap vereceksiniz. Bizi ilgilendirmiyor. Biz yolumuza taviz vermeden devam etmeliyiz. Allah istemedikçe bize kimse bir şey yapamaz. Allah isterse de ilahi kadere teslim olmanın dışında yapacağımız bir şey yoktur. Bu dünyada gördüğümüz zulmün ahirette en az on misli sevaba dönüşeceğini bilerek gelen musibetlere sevinmeliyiz.
Öz Türkçe ile:
“Göklerde ve yerde kim varsa hepsi Yaşatan’a ancak kul olarak gelendir.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Semalarda ve arzda kim varsa küllü ancak Rahman’a abd olarak ityan edendir.”
EiN KulLun MaN Fıy elSaMAvVATi Va eLEaRWı EilLAy EAvTıy elRaXMAvNı GaBDan
إِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا آتِي الرَّحْمَنِ عَبْدًا(93)
***
لَقَدْ أَحْصَاهُمْ
LaQAD EaXÖAvHuM (LaQaD EaFGaLaHuM)
“Şimdi ise onları ihsa etmiştir”
Allah Kâinatı yaratmış, oraya melekleri, ruhları, cinleri ve insanları görevli kılmıştır, eksik bıraktığı işleri onlar tamamlamaktadır. Böylece onlara rahmet etmektedir. Böylece onların derecelerini yükseltmektedir.
Allah bu dünyada insanları ve cinleri serbest bırakmıştır, günah işleyebilmektedirler, yıkıcılık yapabilmektedirler ama onlar da görev yapmaktadırlar. Dünyada eğitim alan insanlardan sınıfı geçenler cennete gitmekte, geçemeyenler ise bütünlemeye kalmaktadırlar. Yahut gelecek senelerde sınıfı geçeceklerdir. İnsanlara yapmak istediklerinde imkânlar vermiş, onları görevlerini yapacak şekilde donatmıştır. Onlar kötülük de yapabilmektedir. Her yaptıkları kaydedilmektedir, hesapları tutulmaktadır.
حصي ‘çakıl taşı’, إِحْصَاء ise ‘topluca saymak’ demektir.
Kur’an’da[R1] [R1] حصي11, حصب 5 defa geçmektedir. Toplam 16 (24) eder.
İlk insanlar yığınları sayıyor, sayılarını çakıl taşları ile gösteriyorlardı. Birlere küçük, onlara orta, binlere büyük taşlar koyuyorlardı. Hemen hemen bütün diller onluk sayısını kullandılar, sadece sıra yerine her birine harf koydular.
O halde “ihsa etmek” demek bir cetvel yapmak demektir. Herkesin yaptıklarını tasnif edip eklemek, sonunda sevaplarla günahlarını denkleştirmek demektir, muhasebe yapmak demektir. Bugün matrisler matematiği vardır. Konan yere göre rakamlar mana taşır. Sayılar satır matrislerine göre dizilir. Müslüman Türk matematikçileri bunu Hint matematiğinden aldıklarını söylemektedirler. Türklerde bir huy vardır, yerli buluşlara önem vermezler. Bunun için Müslüman âlimlerin yazdıkları bütün kitapları Yunan veya Hint âlimlerine dayandırdılar. Batılılar da yabancıların buluşlarına önem vermezler, onlar da başkalarından aldıklarını gizlemek zorunda kalırlar. Kendileri gizlemeseler bile çevresi gizler. Bunun sonucu olarak da uygarlığı Doğulular üretir, Batılılar meyvesini toplar.
Yahudi âlimlerinin büyük ekseriyeti başkalarının buluşlarını değerlendirerek meşhur olmuşlardır. Sermaye bunları büyütmüş, onlar kâşif olmuşlardır. Amerika’yı bulan Kristof Kolomb ama adı Amerigo Vespucci’dir. Nesebi ne bilemiyorum ama bir Yahudidir veya değildir. Araştırabilirsiniz. Medici ailesine mensuptur. Avrupa’nın ilk bankalarını kurmuşlardır. Avrupa aristokratlarından değildir. Yani Yahudi ailesidir.
Matris ilmi Müslümanlardan Batı’ya geçmiş olmalıdır. Satır matrisleri ile sütun matrislerinin birleşmesi ile doğar.
وَعَدَّهُمْ عَدًّا (94)
Va GadDaHuM GadDan (Va FaGaLaHuM FaGLan)
“Ve onları adden addetmiştir.”
Muhasebede herkesin bir hesabı vardır. Borç ve alacakları orada yazılır. Ne var ki bu sütun matrisinin yanında bir de satır matrisi vardır. Bunlar da değişik hesaplardır. Muhasebe matrisinde yer alırlar. Matrisler hesap türlerini gösterirler. Satırlar borç çeşitlerini, sütunlar borçlu ve alacaklıları, yerlerde yazılanlar ise rakamlardır, bunlar da miktarları ifade ederler. Allah önce herkese bir hesap açmakta, hayatı boyunca tüm hareketlerini kayda almaktadır. Ahirette insanlar bununla hesaba çekileceklerdir.
عَدَد ve عِدَاد toplayıcılık zamanında meyve toplayanların aşiret reislerine verdikleri paydı. Hala vergi manasını taşımaktadır. حُدُود kelimesiyle de akrabalığı vardır. حَدّ çizerek sınırlamak, عَدّ sayarak sınırlamak demektir. Başkalarına hükmetmek için servet edinen kimseler, devamlı olarak varlıklarını ve zenginliklerini göstermeye çalışmışlarıdır.
Kur’an’da عدد 57, عدس1 defa geçer. Toplam 58 (2*29) eder.
Düşünürler arasında kâinatın sayılardan mı yoksa sürekli cisimlerden mi olduğu üzerinde Yunanistan’dan beri tartışma vardır. Prof. Dr. Salih Murat Uzdilek (1891-1967, Türkiye’nin ilk fizikçilerinden), fizikçiler Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri kâinatın atomlardan oluştuğuna; Salı, Perşembe ve Cumartesi günleri dalgadan oluştuğuna inanırlar, Pazar günü de tartışırlar derdi. Uzdilek’ten sonra fizikte büyük gelişmeler oldu. Kuantum teorisi ortaya çıktı, kâinatın parçacıklardan oluştuğu belirlendi. Ne var ki hala dalga formülleri de gerçekleşiyor. Kur’an’ın da desteği ile kâinat hep var olup yok olmaktadır, dalgadan atoma atomdan dalgaya dönüşmektedir. Biz makroda onun her iki özelliğini de algılıyoruz. Bugün geçme zamanı yani en küçük frekans ve dalga uzunluğu hesaplamada ondan küçük nisap yoktur, ondan kısa uzunluk da yoktur.
Kâinatta kesir sayı yoktur. Sadece metrenin milimetresi benzeri birimler arası kesir sayı vardır. En küçük sayı böylece bulunmuş olur. Zamanın ve mekânın en küçük birimleri en küçük sayılardır.
Bunun yanında negatif sayılar vardır.
İrrasyonel sayı var mıdır? Gerçek daire kâinatta mevcut mudur?
Hayır, gerçek daire yoktur, en küçük kenarlı çokgenler vardır.
Doğada irrasyonel sayı yoktur. Sonsuz bir şey de yoktur.
Bunların hepsi matematikte vardır.
YORUM
Kur’an ahireti anlatırken bize matematik bilgilerini de vermektedir, dünyadaki muhasebe şeklini öğretmektedir.
Biz her ortağa iki defter veriyoruz. Ortak her gün yaptığı işleri saatleri ile yazmaktadır, aldıklarını verdiklerini miktarları ile yazmaktadır. Defterlerden birini muhasibe vermekte, biri kendisinde durmaktadır. Her hafta değişmektedir. Böylece herkesin her yaptığı ıhsa edilmekte ve adeden yazılmaktadır. Buna göre kişinin mal varlığı ortaya çıktığı gibi borç ve alacakları da ortaya çıkmaktadır. Yalova’da bu hesaplar başlamıştır, her hafta internette yayınlanacaktır.
İşte bunların yazılması ıhsadır, sonra raporların yazılmasıdır.
Gelecekte nakit para olmayacaktır. Herkes şimdi deftere yazıyor. Gelecekte herkes cep telefonuna yazacak ve cep telefonunu yalnız sahibi kullanacaktır. Orada yazılanlar merkezi bilgisayara geçecek ve muhasibin onayı ile ana hesaplara işlenecektir.
Lütfi Hocaoğlu ve Tayibet Erzen bunun programlarını yapmaktadırlar. Bizim bunları para ile yapmamız/yaptırmamız mümkün değildir. Allah Adil Düzen’e katkıda bulunacak olanları görevlendirmekte, onlar bunu yapmaktadır.
Böyle bir muhasebeye başladığınız an Kur’an işletmesini kurmuş olacaksınız.
Öz Türkçe ile:
“Şimdi ise onları yaptıklarını bakışla saydı, sayarak saydı.
Kur’an kelimeleri ile:
“Şimdi onları ihsa etmekte ve adden addetmektedir.”
لَقَدْ أَحْصَاهُمْ وَعَدَّهُمْ عَدًّا (94)
LaQaD EaXÖAvHuM Va GadDaHuM GadDan
***
وَكُلُّهُمْ
Va KulLuHuM (Va FuGLuHuM)
“Ve onların küllü”
Yukarıda كُلُّ geçmişti.
Burada كُلُّهُمْ geçmektedir.
Hemen düşünmelisiniz. Zamanla çözeceksiniz. كُلُّ ile كُلُّهُمْ kelimelerini karşılaştıracaksınız. كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا denmemektedir. كُلُّ ise bütünü, hepsi gelecek demektir. Ayrı veya teker teker gelen bakanda bir mana içermez. Bunu bundan sonra cümle ile açıklıyor. فَرْدًا diyor. Demek Kur’an aynı zamanda bir gramer kitabıdır. Bize Arapçanın kurallarını öğretmektedir. Batılıların en çok rahatsız oldukları budur.
Kur’an fizik kitabı değildir. Kur’an hukuk kitabı değildir. Kur’an tarım kitabı değildir.
Peki, ama nedir?
Manası anlaşılmadan okunan basit bir şiir kitabıdır, onlara göre. Kur’an’ın ilahi kitap olmadığını ortaya koymayı istemektedirler. Kur’an müspet ilimlerle tafsil edilmiştir.
آتِيهِ
EAvTIyHIy (EAvTIyHıy)
“Ona ityan eden”
Buradaki zamir Rahman’a gelmiştir. İzhar edilmemiştir. عَبْد gelecektir ama aynı zamanda فَرْد gelecektir. Rahman’ın aynı rahman tecellisi ile gelecektir, ferden gelecektir.
Hukuk düzeninde ceza hukuku ferden uygulanır. Dünya nimetleri ise topluluğa birden gelir. Ahirette ise cezalar yoktur. Nimetler de ferden gelir, topluca gelmez.
Ahirette bugün dünyada olduğu gibi topluluk uygulaması yoktur. Kişi çalışarak kendi derecesini yükseltir ve onun ecrini de kendisi alır. Ölüm olmadığı için topluluğa da birlikte uygulama yapılmaz. Ahiret hayatında topluluk vardır. Ancak topluluğun içinde olacaktır.
يَوْمَ الْقِيَامَةِ
YaVMa elQıYAvMaTi (FaGLa eLFiGAvLati FaGLan)
“Kıyamet yevminde”
Yeryüzü yaratılmış ve Hidrojen’e enerji depo edilmiştir. Bu hidrojen zamanla Helyum’a dönmekte ve yeryüzünün hayatı sürmektedir. Kur’an bunu bize her şeyi مَاء ile yani Hidrojen’le hayy kıldık diyor. Yalnız canlıları değil cansızları da hidrojenle hayy kılmıştır.
Bütün cisimler proton ve elektronlardan oluşur. İlk yaratıldığı günden beri proton, elektron, hatta nötron da vardır. Hidrojen Helyum’a dönüşmediği zaman yeryüzündeki enerji biter. Şimdi genişlemekte olan kâinat büzülmeye başlar ve küçülür. Kur’an buna “saat” demektedir. Bu büzülme böyle yavaş yavaş değil birden olacaktır. Nasıl benzini biten araba birden stop ederse, kâinatın da hidrojeni bitince birden stop edecektir. Yeter derecede büzülünce birden patlama olacak ve kâinat dört boyutlu uzayda yeniden hayata geçecektir. İşte o zaman her şey dört boyutlu uzayda kıyam edecektir. Kur’an o döneme “kıyamet yevmi” demektedir. İnsanlar oradan hamledildikten sonra helikoptere bindirilerek cennete veya cehenneme gönderileceklerdir. Yahut evvela cehennemin yanına götürülecek, orada başkalaşım gerçekleştirdikten sonra cennet veya cehenneme gideceklerdir.
Bu geçiş zamanında kimse kimsenin yaptığından sorulmayacak, herkes kendi yaptığının hesabını verecektir. Burada deftere kaydedilenlerin raporu çıkarılacak. Burada kolektif sorumluluk yoktur. Cennet ve cehennemde ise birlik olacak ve ücretler birlikte alınıp bölüşülecek. Cehennemde cezalar birlikte çekilip herkes kendi cezasını çektikten sonra kurtulacaktır. Kimseye miskal zerre kadar zulmedilmeyecek.
AK Partililer bunları defalarca okumalıdırlar. Yıllarca hapishanelerde süründürdükleri olağanüstü hal mağdurlarının, hapishanelere doldurdukları askerlerin hesabını nasıl vereceklerdir? Dünya anayasaları ceza hukukunda şahsi sorumluk ilkesini kabul etmiştir. Dünya ceza hukuku icma ile ‘mahkûm olmadan herkes suçsuzdur’ ilkesini kabul etmiştir. Savunma hakkı tanınmayan muhakeme edilemez. Kimse mahkemenin verdiği cezadan fazla bir saat bile hapsedilemez. İşte bunlar Kur’an’ın hükümleridir. Bu sebepledir ki İslamiyet’te hapishane yoktur, gözaltına alma yoktur, yakalama yoktur. Mahkemeye gelmeyeni öldürebilirsin ama zorla getiremezsin. Geldiğinin hakemler tarafından tespit edilmesi gerekir.
فَرْدًا (95)
FaRDan (FaGLan)
“Fert olarak”
فرد düzlükte tek başına yükselen tepe demektir.
فرد Kur’an’da 5, فرت 3 defa geçmektedir. Toplam 8 (23) eder.
ف kopmadan ayrılmayı, ر tekrarı, د de çevreyi ifade eder.
Bir topluluktan kopan, ayrılan kimsedir. Topluluk eğer bir kimseyi içinden atacaksa onun rütbesini söker, sakalını keser ve meclisten uzaklaştırır. Traşlı anlamında müferred denir.
Ahirette kişiler tek başlarına mesul/sorumlu tutulacaklardır. Kesin suçludan başkası yargılanmayacaktır. Kitleleri suçlayıp yargılama siyasette ancak savaş hukukunda vardır. Hepsine eşit ceza verilir. Bu cezada öldürme vardır ama dayak cezası veya hapis cezası yoktur. Cizye verirler veya köleleştirilirler. Hepsi birden yapılmaz.
YORUM
Kur’an mesken masuniyeti koyar. Başkasının evine izni olmadan girilmez; suç işlese de girilmez. Muhasaraya alınır. Suçları ortaya çıkınca hakemlerin karşısına çıkması istenir. Çıkmazsa öldürülür. Burada da ceza sorumluluğu şahsidir. Bunun istisnası yoktur. Bir parti yönetimi suç işledi diye parti kapatılmaz. Yazar yazı yazdı diye gazete kapatılmaz, el konmaz. Yazana ceza verilir. Kanunda yazılı ceza verilir. Mallarına ancak teslim olmazsa yargı kararını kabul etmeyip firar ederse, onu katleden beşte birini devlete verir, beşte dördüne ganimet olarak sahip olur.
Batılılar İslamiyet’ten öğrendikleri maddeleri sıralarlar, her maddenin arkasında istisnalar getirir, polise, savcıya ve hâkime (hakem değil) takdir hakkı verilir. Kendi kendilerini kandırırlar. 1980 Anayasası’nın istisna maddelerini kaldırın, Kur’an anayasası çıkar. İstisnalar yerine tedbirler kısmı ayrıca bir bölüm olarak eklenmelidir.
AK Parti başkanlık anayasasını Akevler’e hazırlatmalı idi. Gerçi Prof. Dr. Şükrü Karatepe de Akevler’in kaçak profesörüdür ama onun Kur’an anayasası ile bir ilgisi kalmamıştır. Böyle bir anayasayı Süleyman Akdemir’e yazdırmalıydınız. Başkanlık sistemi de Kur’an düzenidir. Talut’un düzeni başkanlık sistemidir. Sadece komutan atanmaktadır. Musa ve Harun’un düzeni başkanlık sistemidir. Çok vezir yoktur, bir vezir vardır ve başkanın temsilcisidir.
Bir yeriniz ağrıdığı zaman sonunda onu tedavi edersiniz, bazen kesebilirsiniz ama başını koparmazsınız. Boğazı kesilmiş baş ne işe yarayacaktır.
Biz hep aynı şeyleri savunuyoruz. 50 senelik çabalarımızda çelişkili bir tutumumuz yoktur. Siz kaç sefer anayasayı bozdunuz yenisini yaptınız. Biz baskınızla kooperatifin yasalarını geliştirdik asla değiştirmedik.
Öz Türkçe ile:
“Ve her biri kalkış gününde tek tek ona gelendir.”
Kur’an kelimeleri ile:
“Ve onların külli kıyamet yevminde ona ferden ityan edendir.”
Va KulLuHuM EAvTIyHı YaVMa eLKıYAvMaTı FaRDan
وَكُلُّهُمْ آتِيهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَرْدًا (95)
***
[R1]