MERYEM SURESİ TEFSİRİ(19.SURE)
Süleyman Karagülle
1056 Okunma
MERYEM SURESİ TEFSİRİ 76-82.AYETLER

***

 

MERYEM SÛRESİ - 15. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

 

***

 

وَيَزِيدُ اللَّهُ الَّذِينَ اهْتَدَوْا هُدًى وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَرَدًّا (76) أَفَرَأَيْتَ الَّذِي كَفَرَ بِآيَاتِنَا وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًا (77) أَطَّلَعَ الْغَيْبَ أَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا (78) كَلَّا سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّا (79) وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْتِينَا فَرْدًا (80) وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّا (81) كَلَّا سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا (82)

 

***

 

وَيَزِيدُ اللَّهُ الَّذِينَ اهْتَدَوْا هُدًى

Va YaZIyDU elLAvHu elLaÜIyNa iHTaDaVu HuDan (Va YaFGıLu elLAvHu elLaÜIyNa iFGaLaV FuGLan)

“Ve Allah ihtida edenleri hüden ziyade eder.”

Peygamberlerin kıssalarını bitirince “Allah’ın inam ettiği kimselerdir” demiş “ve ihtida edenlerin hidayetlerini Allah ziyade eder” diyerek oraya atfetmiştir.

Bu sefer ihtidadan bahsetmektedir.

“İhtida etmek” demek kendi kendine yol bulmak demektir yani içtihat yapmaktır.

Onlarda içtihat değil vahiy vardı. Peygamberler Cebrail’den öğrenir halka ne yapacaklarını bildirirlerdi.

Oysa Kur’an’dan sonra vahiy yok, onun yerine kendin yol bulman vardır.

Peygamberlerin hidayetinde hidayette olanlar sadece öğrendikleri ile yetinirler. Oysa ihtida edenler yani içtihat yapanlar kendileri buldukları için onların buluşları çok daha fazla olacaktır. Kur’an’ın gelmesinden sonra hukukta büyük bir atlama olmuştur, teknolojide de atlama olmuştur.

İhtida edenlerin hidayetini Allah ziyade etmektedir. Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası’nda (Ortaklık Anayasası) fıkıh yapmak birer ziyadedir. Birinci binyılın müçtehitleri özel hukukta büyük adım attılar. Şimdi biz onların ihda etmeleriyle kamu hukukunu ziyade ediyoruz. Biz etmiyoruz, Allah ediyor. Biz içtihat yapıyoruz, O bize hidayet ediyor. هُدًى kelimesi nekredir. Başka bir hidayeti ziyade ediyor.

Ayet açıkça yapacaklarımızı bize göstermektedir. Önce, bizden önceki içtihat ve icmaları ortadan kaldırmayacağız, onların üzerine bina edeceğiz. Bundan dolayıdır eski müçtehitlerin içtihatlarını ancak aksine deliller elde edersek bırakıyoruz, yoksa onların içtihadı ile amellerimize devam ediyoruz. Bizim hidayetimiz onlarınkini değiştirmemiştir ama onlardan farklıdır. Farklı hidayeti ziyade etmiştir.

Arapça gramer kurallarını bilmezsen, lügati bilmezsen; bu anlamları anlamak mümkün olmaz.

Kur’an’da “ittika, ittiba, ibtiga ve ihtida” vardır.

-İlimde içtihat yani ihtida vardır. (اِهْتِدَاء)

-Ahlakta ittika vardır. (اِتَّقَاء)

-Siyasette ittiba vardır. (اِتِّبَاع)

-Ekonomide ibtiga vardır. (اِبْتِغَاء)

اِبْتِغَاء ‘da herkes kendi içtihadı ile hareket eder ama herkes çıkarını düşünür.

Kur’an’dan sonra vahiy yoktur. Allah’ın inam ettiği cennet yerine ihtida eden cennet var. Kendi emekleri ile kazananlar var.

Bu sure ne yaptı?

Kur’an’ı hazırlayanları anlattıktan sonra, Kur’an uygarlığına geçmede karşılaşılan sorunları anlattı. Şimdi de Kur’an’dan sonraki uygarlığı anlatıyor. Birinci Kur’an uygarlığı ilimde sıçrama yaptı, özel hukukta sıçrama yaptı. Şimdi de kamu hukuku ile tamamlamaktadır.

Ruhu’l-Kur’an’da daha pek çok yapılacaklar vardır. Adil Düzen geldiği zaman artık namaz kıldıran maaşlı imamlar olmayacaktır, maaşlı müftüler olmayacaktır; namazı ocak ve bucak başkanları kıldıracaklardır, vaazları da dayanışma sorumluları yapacaklardır, ilmî ve ahlâkî dayanışma sorumluları, hatta meslekî ve siyasî dayanışma sorumluları yapacaklardır.

Süleyman Akdemir’le İran’a gitmiştik. Bir camiye gittik. İmamlar harıl harıl sağa bak, sola bak talimini veriyorlardı.

Peki, bugünkü vaizler, bugünkü imamlar ve müezzinler ne olacak?

İşte bunlar Ruhu’l-Kur’an’ı tamamlamada istihdam edileceklerdir. Hazırlıklı olunuz. Yakında “Adil Düzen” gelecek. Bu kadro sizin vereceğiniz ile geçinecek. Ona göre çalışma programını hazırlayınız.

وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ

Va eLBaVQıYAvTu elÖAvLıXAvTu (Va elFAvGıLAvTu elFAGıLAvTu)

“Ve salihat olan bakiyat”

Bundan önce salih amelden bahsetti. Baki salihattan bahsetmektedir. Kur’an’da الْبَاقِيَاتُ iki defa geçmektedir.

 

İki ayeti karşılaştırırsak iki sistem ortaya konur:

 

وَخَيْرٌ أَمَلًا

ثَوَابًا

خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ

وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ

الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا

Kehf-46

وَخَيْرٌ مَرَدًّا

ثَوَابًا

خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ

وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ

وَيَزِيدُ اللَّهُ الَّذِينَ اهْتَدَوْا هُدًى

Meryem-76

 

Kehf’deki ayette harfi atıf yoktur, oysa burada harfi atıf vardır İsim cümlesi fiil cümlesine atfedilmiş. İsmi failler, ismi mefuller ve mastarlar fiil gibi amel ederler. Yani bir tür fiil gibidirler. Bu sebeple mübtedaları ismi fail veya meful olanlara atfederler. الْبَاقِيَاتُ kelimesi اهْتَدَوْا fiiline atfedilmiştir.

Bizim ekonomi ilminde ortaya koyduğumuz akli delillere dayanarak vardığımız hüküm burada tesis edilmiştir. İnşaatta arz ve talep kanunları çalışmaz.

a) Birincisi, inşaat artık (artan) emekle yapılmaktadır. Arz ve talep kanunları ile çalıştığı zaman üretim-yatırım dengesi kurulamaz. Üretimde denge sağlandıktan sonra yatırım yapılacaktır. Bugünkü üretimdeki krizin kaynağı budur.

b) İnşaat nakledilemediği için arz ve talep kanunları çalışmaz. Türkiye’deki bir ev ihtiyacı değil başka devlette, başka köyde bile işe yaramaz.

c) Parçalanamadığı için arz ve talep kanunlarına tabi tutamazsınız. Çünkü günlük ihtiyaçlar çok küçük parçalardan oluşur.

d) İnşaat ancak üç dört senede biter, hâlbuki o günün ihtiyacı bugün bilinmez.

Bu sebepledir ki biz inşaatta işçilerin ücretlerini sabit tutuyoruz. O ücrete işçi bulan müteahhide malzeme ve işçilik kredisini veriyoruz ve yapıyı sonuçta kamu alıyor. Maliyet fiyatı ile satılıyor. İnşaat içtihatlara göre değil, plan-proje ve hesaba dayalı olarak üretilir. Bu sebeple içtihattan sonra plan ve projeye göre oluşacak olan inşaattaki ürün الْبَاقِيَاتُ ve الصَّالِحَاتُ  olacaktır.

Sevap olarak hayırdır.

 

زِيَادَة yük üzerine konan azıktır. هِدَايَة ise yol gösteren veya yola götürendir. İçtihat olarak tanımlıyoruz.

بَاقِيَة bir kaptan bir şey boşaltıldıktan sonra dökülmeden içinde kalan şey demektir. Sonraları kullanılan herhangi bir şeyden arta kalanlara “bakiye” denmiştir. Sonra da ebedi anlamında “baki” kullanılmıştır.

وِقَاء kap demektir. İçine eşya konarak saklanır. Böylece oraya konan eşyanın ömrü uzar. Zamanla و harfi بye dönüşmüş, “baki” devamlı, sürekli ve sonu olmayan, ebed anlamları kazanmıştır.

Kur’an’da بقي 21, بكي 7 defa geçer. Toplam 28 (22*7) eder.

صَالِحَات kelimesi ise birbirine uyumlu olanlar demektir. Benim yaptıklarımla senin yaptıkların birleşir, işe yarayan bir şey olursa birleşmemiz salihattandır. Kurallı dişi çoğul, sistemi parçalardan oluşup bütünü bir işe yarayan demektir.

ثَوْب dış elbise demektir.

لِبَاس vücudun dışını dışarıya karşı kapatmak için kullanılan elbise demektir.

سَوْب dışardan gelen etkilerden vücudu korumak için kullanılan elbise demektir. Özel anlam taşıyan elbise demektir. Toplulukta rütbe verilen kimselerin giydiği özel elbisedir.

ثَوَاب ödüllendirmek demektir.

Kur’an’da ثيب 1, توب 87 defa geçer. Toplam 88 (24*11) eder.

ثوب ev eşyalarının döşemesidir. Bir şeyi kaplamaktır. و beraberliği, ب de geçidi ifade eder.

خَيْل ‘At sürüsü’, خَيْر ‘servet’ demektir. Nisaptan fazla mal veya gelir getiren mal anlamındadır. خيْر kelime olarak شَرّ’e karşılık tercih edilen şey anlamında da kullanılmıştır.

خ dağılmayı, ي kolaylığı, ر de tekrarı ifade eder.

رَبّ gelişme demektir, büyüme demektir. “İndinde” diyerek eğitimin aynı zamanda üretimi de içerdiğini ifade eder. Bugün olduğu gibi 30 yaşına kadar eğitim sonra üretim değil, bir taraftan eğitilirken diğer taraftan üretim yapılacaktır.

7 yaşında iş eğitimi almaya başlayan çocuk aynı zamanda ücreti istihkak edecektir. 7 yaşındaki çocuk bir büyüğünün yanında çalışacak ve ona çıraklık yapacaktır. 10 yaşına geldiği zaman artık kendisine verilen işi kendi başına sürdürecektir. 15 yaşına geldiği zaman izin verilen işlere kendi başına başlayacak ve üretim yapacak. 30 yaşlarına geldiği zaman kendi başına iş kurabilecek ve üretim yapabilecektir. 60’lardan sonra bir genci yanına alıp eğitecek ve birlikte üretim yapacaklardır.

Buradaki “Rabbinin indinde”nin manası budur.

Siz benim verdiğim bu manayı uygun bulmayabilirsiniz. Siz daha iyi mana verebilirsiniz, biz onu da kabul ederiz ama “sizin verdiğiniz bu mana yanlıştır” deyip daha doğrusunu söylememe hakkınız ve yetkiniz yoktur.

Şimdi ayetin manasını tam anlayabilmemiz için مَرَدًّا kelimesi ile أَمَلًا kelimesini karşılaştırmamız gerekir.

رِدَّة devenin memesinden doğumdan önce gelen süttür. Hayvanlar hamile kaldıklarında sütleri kesilir. Doğum yaklaşınca yeniden süt toplanmaya başlar. Bu doğumun yaklaştığını gösterir. Bu haldeki deveye رِدَّة denmektedir. Eski hale dönmeye رِجْعَة denir. رِجْعَة’de hal, رِدَّة‘de ise vasıf değişir.

ر tekrarı, د çevreyi ifade eder.

“Mola” Ara vermektir. مُلّ üstü dikilmiş dolu çuval, مَلْء doldurmak, sonuna kadar doldurmak demektir, daha sonra yorulmak anlamına gelmiştir. أَمَلَّ yorulmadan bıkmadan bir şeyin peşine koşmak, mola vermemek (Hemzenin olumsuzluk etkisi) anlamındadır. “Emel” peşine koşulan şey manasındadır.

 أَnefiy edatıdır. م suyu, dalgayı, enginliği ifade eder. ل ise belirliliği gösterir.

İnsan yaşamak için çalışır. Bu onun gayesi değildir. Bir gün gelecek ölecektir. Dolayısıyla boş iş yapmış olur. Batılılara göre çalışmak yaşamak içindir. Oysa Kur’an’a göre yaşamak çalışmak içindir. Bir şey yapmak için çalışırız. Bu da emeldir.

Ekonomide genel kural vardır. Artık emekle yatırım yapılır. Batılılar buna artık para ile yatırım yapılır demektedirler. Oysa artan para değildir. Para bir toplulukta sabittir. Oranın artık emeği değerlendirilir ve üretim olur. Bunların bir kısmı ile yaşar, artık/artan emeği de salihat bakiyatta değerlendiririz.

Mal ve bedel karşılığı getirildiğine göre الْبَاقِيَاتُ yatırımdır. Dört boyutlu uzayın insanlığını oluşturmadır. Her şey insan için yaratılmıştır. Yatırım plan ve projeye göre yapılmaktadır. Biz ilk yazdığımız kitapta (İslamiyet ve Ekonomik Doktrinler-Aralık 1969) şunu demiştik, “İstihsalde mülkiyet, istihlakte şuyuiyyet esastır.”.  (Detayları Tablo-1’de yer almaktadır.)

 

 

TABLO-1: Ekonomik Doktrinler Genel Şeması

 

Üretme araçlarına, sermayeye خَيْر denir, yaşama araçları ise maldır.

Yatırımın özelliği مَرَدّ  olmasıdır. Tarla aldığı buğdayı çürütür ama yenisini üretir, hem de bire 700 verir. Bu üretimin artması için yatırım yapmak gerekmektedir.

 

YORUM

Yeryüzü kırmızı topraktan oluşuyor. Kırmızı toprakta canlıların kullandığı cüzi maddeler yoktur. Canlılar milyar yıl içinde toprağı siyah toprağa çevirdiler. Siyah toprakta canlıların ürettiği kömürlü ve azotlu maddeler vardır. Bunlar cansız varlıklarda kendiliğinden oluşmaz. Genler dediğimiz DNA’ları üretir. Ne var ki DNA’ları da genler üretir. Yani yumurtasız tavuk olmaz ama tavuksuz da yumurta olmaz. Allah’ın varlığı ve büyük kudreti burada da kendisini gösterir.

İnsanlar da canlıların bu milyarlık toprak oluşumuna katkı yapmakta ve daha çok canlının yetişmesini sağlamaktadır. Kendileri de bu alanda çoğalmaktadır. Canlının gayesi siyah toprak üretmedir. İnsanın gayesi de yatırım yapmadır. Yatırım da insan için yapılmaktadır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve Allah yola gelenlerin yolunu artırır ve uygun kalıcılar yetiştiricin için de daha iyidir ve dönüş için daha iyi örtüdür.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve Allah ihtida edenleri hüden ziyade eder ve salih bakiyat, rabbinin indinde sevab olarak hayırdır ve meredden olarak hayırdır.”

 

وَيَزِيدُ اللَّهُ الَّذِينَ اهْتَدَوْا هُدًى وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ مَرَدًّا (76)

***

 

أَفَرَأَيْتَ الَّذِي كَفَرَ بِآيَاتِنَا

EaFa RaEaYTa elLaÜIy KaFaRUv Bi EAvYAvTuNAv (EaFa FaGaLTa elLaÜIy KaFaRUv BiEaFGAvLıNAv)

“Ayetlerimize küfredeni re’y ettin mi?”

Buradaki فَ harfi nereye atfediyor? Bundan önceki ayetlerde inanmamış topluluklardan bahsetti. Onlar bilecekledir denmiştir. Bu ayetlerde ise tek kişinin küfründen bahsetmektedir. Buradaki harf-i tarif (اَلْ) cins içindir. Bu tip insanı anlatmaktadır. Topluluğu değil de kişiyi anlatmaktadır. Buradaki “ayetlerimizden” (آيَاتِنَا) kasıt Kur’an’ın ayetleridir.

Kur’an’ın lafzı olarak ayetlerinden çok onun düzenidir.

Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası Kur’an’ın bir mucizesidir. Kur’an’ın müspet ilimle tafsiliyle elde edilmiştir. Bugünkü bütün sorunları çözmektedir. Bir düzendir. Ekonomi ve sosyoloji ilimlerinin tahkik ettiği bir düzendir. Yüz lojmanlı işyeri semtleri oluşacak, insanlar özgürce çalışıp yaşayacaklar. Ürettikleri mallarını mala-malla değiştirerek tüm yeryüzüne satacaklar, tüm insanların ürettiklerini alıp yaşayacaklardır. Hukuk düzeni bucaklarda kurulacak. İç güvenlik illerde sağlanacak, dış savunma devletlerce yapılacak. Hakemlerin kararlarına dayanışma ortaklıkları ile uyulacak.

Birisi çıkıp da sizin önerdiğiniz düzeniniz yanlıştır demiyor/diyemiyor; düzeniniz uygulanamaz diyorlar, ütopyadır diyorlar. Oysa ütopya müspet ilmin verilerine aykırı olan fikirlerdir. Bizim “Adil Düzen”de müspet ilme aykırı bir tek kelime bulamazlar.

İşte, bugünkü insan Allah’ın ispatlanmış düzenini kabul etmemekte; kapitalistler ve sosyalistlerle el ele vererek Âdem’den beri gelmekte olan İslam düzenini kabul etmemektedir.

“Re’y etmedin mi” demek, düşünüp görmedin mi demektir.

Evet, gördük ve biliyoruz ki bu insanlar müspet ilmin verileri ile teyit edilmiş Kur’an’ın hükümlerine karşı çıkmaktadırlar. Her Adil Düzen çalışanı bu gerçekleri görmelidir.

Adil Düzen işletmesini kurmalısınız. 90 yaşındayım, Kur’an’a inanıyorum. Adil Düzen işletmesi kurulacaktır. Bunun için istihare yapıyorum. Yalova çalışmalarımızı destekleyen Adil Düzen’e inananlar var oldukça çalışmaya devam edeceğim. Benden sonra ne olacaktır? Benden sonra da devam edecektir. Türkiye’nin her yerinde bir çaba vardır. Yenibosna’daki Ruhu’l-kur’an çalışmaları, Kur’an ve ilim seminerleri, Adil DüzEn’e göre insanlık anayasası çalışmaları ve İstanbul ile İzmir’deki Kooperatif uygulamaları devam ediyor; bağımsız devam ediyor. Bunlar bir gün birlikte hareket edeceklerdir. Ne var ki bunlar bir kişinin etrafında toplanmayacaklar, bunlar bir iman etrafında toplanacaklardır; birliği kişiler değil Kur’an sağlayacaktır.

Adil düzen çalışmaları insanlığa rehber olacaktır. Mehdi değil hüda olan Kur’an birleştirecek. Müslümanlar, Hıristiyanlar, Budistler ve Hindular ilahi kitapların etrafında toplanacaklardır.

وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًا

Va QAvLa La EUvTaYanNa MAvLan Va VaLaDan (Va FAGaLa LaEufGaLanNa FaGLan Va FaGaLan)

“Ve bana mal ve veled ita edilecektir diye kavletti.”

Bir kapitalistin kafasında hep bu vardır; “Ben eğer cari sistemde olursam dolarım olacak, oyum olacak; dolarla oy bir arada olacak ve ben güçlü olacağım.” Herkes şimdi zengin olmak istiyor. Böylece siyasi güç sahibi olacaktır. Yahut siyasi güç elde etmek istiyor, onunla zengin olacaktır.

Adil düzen çalışanları ise ne mala ne de oya inanmaktadırlar. Onlar Allah’ın ayetlerine inanıyorlar. Adil Düzen’e inanıyorlar. Salihat olan bakiyata inanıyorlar. İlme, imana ve ahlaka inanıyorlar.

Onlar ise paraya ve oya inanıyorlar.

Millî Görüşçüler oya inandılar.

Gülenciler mala ve bürokrasiyi ele geçirmeye inandılar. Gülenciler gördüler ki mal yeterli değildir, yakında tövbe etmezlerse…

AK Partililer de göreceklerdir ki oy bir işe yaramıyor...

Millî Görüşçülerin oyu %22’den binde yarımlara düştü...

Sosyalistler/komünistler gördüler ki silah sorunları çözmüyor...

Yakında kapitalistler de göreceklerdir ki dolar sorunları çözmüyor...

 

YORUM

Çağımızın maddeci insanını çok beliğ bir şekilde tasvir etmektedir. Bugünkü dünya dolara ve oya inanmaktadır. Sovyetlerde seçim baskı içinde olmaktadır ama her sosyalist ülkesi seçim yapmakta ve vatandaşların ne kadarını korkutabildiğini test etmektedir. Kapitalist ülkelerde de seçim yapılmakta ama var olan sadece iki partinin ikisi de Sermaye’nin üçüncü partiye karşı açlık korkusu ile yüzde kaç oy aldığını test etmektedir.

Biz de bunu görüyoruz.

Bediüzzaman ve Süleyman Tunahan Türkiye’de ciddi hamle yaptılar. Ne var ki onlara tabi olanlar sonra dolara veya oya döndüler. Bunlar olur şeylerdir. Takdiri ilahidir. Pavlus Hıristiyanlığı bozdu ama o sayede tüm dünyaya Hıristiyanlık yayıldı. Asıl Hıristiyanlık yani Pavlus’un değil İsa’nın Hıristiyanlığı bundan sonra yeryüzüne yayılacaktır. Risaleciler ve Süleyman Tunahancılar bundan sonra “Adil Düzen”i kabul edeceklerdir. Tekrar eski saflarına döneceklerdir. Yeni uygarlığı yani üçüncü binyıl uygarlığını kuracaklardır. Yalnız bunlar değil, Hindular ve Budistler de İslam düzenini kabul edeceklerdir.

Bizim bu çalışmamız onların o denemelerine katkıda bulunmaktan ibarettir. Allah bize görev vermiş, biz de görevimizi yapıyoruz.

Görev verdiğini nerden biliyoruz?

Bize sağladığı imkânlardan biliyoruz. Elli senedir tüm saldırılara ve ihanetlere rağmen varlığımızı sürdürüyoruz. Bugün de faaliyetteyiz. Bir sene önce seminer okuyucuları haftalık olarak 1200 kişiden fazla idiler. Bir senedir bu sayı yarıya düşmüş, 700 civarında olmuştur. Son haftalarda ise yarılara inmiştir. Bu gidişat devam ederse okuyucusu 100’lerin altına düşecektir. 1000’lerden 100’lere inmektedir.

Bu durum neye delalet ediyor?

Bu oyunları oynayanların sonu gelmiştir demektir. Bir yer okuyucularımızı bizden uzaklaştırmaktadır. Dolar veya korku devreye girmiştir. Bir operasyon var demektir.

Medine’ye göç zamanı yaklaşmaktadır. Bu oyunları oynayanlar günlerini göreceklerdir. Mağarada Ebu Bekir ile beraber iken müşrikler mağaranın kapısına dayanmışlardı. Peygamber mağara arkadaşına, “Mahzun olma, Allah bizimledir” demişti. Ben de arkadaşlarımıza diyorum ki; “Mahzun olmayın Allah bizimledir.”

 

Öz Türkçe ile:

“Kanıtlarımızı kapatan kimseyi gördün mü ve bana varlık ve çocuklar verildi diyor.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ayetlerimizi küfredeneni re’y ettin mi ve bana mal ve veled ita edildi diye kavl etti.”

 

EaFa RaEaYTa elLaÜIy KaFaRa BiEAvYAvTıNA Va QAvLa LaEUvTaYanNa MAvLan VaVaLaDan

أَفَرَأَيْتَ الَّذِي كَفَرَ بِآيَاتِنَا وَقَالَ لَأُوتَيَنَّ مَالًا وَوَلَدًا (77)

***

 

أَطَّلَعَ الْغَيْبَ

EaoOaLaGa eLĞaYBa (iFTaGaLa elFaGLa)

“Gayba ittila’ mı etti?”

طلع dal demektir, tomurcuk demektir. طَلَعَ fiil olarak tomurcuklandı demektir. Güneşin doğması için de kullanılır. İfti’al babından ittil’a içinde doğmak, bir bilgiye erişmek anlamlarında kullanılmaktadır.

Kur’an’da طلع 19, طلح 1 defa geçer. Toplam 20 (22*5) eder.

ط uyumluluğu, ل belirliliği, ع ise etkiyi ifade eder.

Buradaki أَ soru hemzesidir. Vasıl hemzesi düşmüş, yerine soru hemzesi gelmiştir. 

Gayba mı ulaştı? Kendisine mal ve veled verileceğini nerden bilmektedir?

Zengin olacağını ve oy alıp iktidar olacağını nerden bilmektedir?

Kur’an düzeninde çalışmak için kazanmak vardır, kazanmak için çalışmak yoktur. “Benim bu işi yapabilmem için sermayeye ihtiyacım var” dersiniz, kazanırsınız ve o işi yaparsınız ama “ben bu işi yapayım ki param olsun” diye çalışmazsınız. “Askerlerim olsun ki ben iyi savaşayım.” demezsiniz. “Çocuklarım olsun” dersiniz. Çocukların yaşaması için savaşırsınız. Savunma savaşını verirsiniz. Başkalarının çocuklarını öldürmek için savaşmazsınız.

اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا (78) أَمِ

EaM itTaPaÜa GıNDa elRaXMAvNı GaHDan (EaM iFTaGaLa GıNDa eLFaGLAvNı FaGLan)

“Yoksa rahmanın indinde ahd mi ittihaz etti?”

“Yoksa rahman ona ahit mi yaptı?” demiyor, “Rahmanın indinde ahit mi ittihaz etti?” diyor.

Ahdi ittihaz etme deyimi bakalım Kur’an’da kaç defa geçiyor?

Dört defa geçmektedir.

Ahdetmek bir defa bir söz vermektir. Ahdi ittihaz etmek devamlı bir söz almaktır. Ne zaman istersen ben bunu yaparım demektir. Sana her zaman mal ve veled vereceğim demektir.

Sermaye bugün yeryüzüne hâkimdir. Karşılıksız doları icat etmiş ve onları sömürmektedir.

Ahdi ittihaz etmek, Tanrı ittihaz etmek.

İttihaz avuçlamaktır, artık dediğini yaptırmak demektir.

 

YORUM

Tarım döneminin tanrısı toprak idi. Herkes toprağın peşinde koşuyor ve onu elde etmek için savaşıyordu.

Peygamberler toprak üzerinde barış tesis ediyorlar. Savaşsız yaşama imkânını sağlıyorlardı. Bunun teşkilatını oluşturdular. Savaş düzeni barış düzenine dönüştü.

“Madem Tanrı’mız birdir, neden kavga edelim? Bir olan Tanrı’nın etrafında toplanıp barış içinde yarışalım.” dediler. Böylece büyük uygarlıklar kurdular.

Bugün yeryüzü uygarlığı doğmuşsa, onların barış çabaları ile doğmuştur. Savaş, barış içindir. Barışa karşı olanlarla savaşılır.

Bugün toprak/tarım döneminden sanayi dönemine geçildi. Bugünkü tanrı bomba/silah ile dolardır. Şimdiye kadar Allah onlara imkân tanıdı. Böylece bir taraftan uygarlık doğdu, diğer taraftan yaşlanmış olan birinci Kur’an uygarlığı da ortadan kaldırıldı. Şimdi yeni Kur’an uygarlığı doğmaktadır. Kendilerine mal ve evlat verilenlere karşı rahmanın bir ahdi yoktur. Beş büyük kalmayacaktır. Dolar ile dünya dolandırılmayacaktır. Yeni düzen ortaya çıkacaktır.

 

Öz Türkçe ile:

“Görünmeyeni mi kavradı yoksa yaşatandan söz mü aldı?”

Kur’an kelimeleri ile:

“Gayba ittila’ mı etti yoksa rahmanın indinde ahd mı ittihaz etti?”

 

EatTaLaGa eLĞaYBa EaM EitTaPaÜa GıNda elLAvHı GaHdan

أَطَّلَعَ الْغَيْبَ أَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمَنِ عَهْدًا (78)

***

 

كَلَّا

KalLAv

“Değil”

كَانَ den dönüşmüştür. ‘Öyle değil de böyle oldu’ anlamındadır. Önce akraba harf aldıklarından ن'dan kalbolunmuştur. İki sükun içtima ettiğinden elife dönüşmüş, و sakıt olmuştur. Kendisinden sonra cümle gelmezse önce geleni nefyeder. Kendisinden sonra bir cümle gelirse doğrusu olur.

“Ahmet geldi mi?” sorusuna كَلَّا derseniz, beklendiği halde gelmemişti, gelmesi gerekirken gelmemiştir anlamı çıkar. لَا derseniz sadece gelmemiş olur. جَاءَ حَسَنٌ بَلْ deseniz ‘Ancak Hasan geldi, beklenmediği halde geldi.’ demiş olursunuz. بَلْ جَاءَ حَسَنٌ derseniz daha önceki cümlenin yanlış veya doğru olduğunu söylemiyor, sonra gelen cümlenin doğru olduğunu söylemiş olursunuz. كَلَّا derseniz önceki yanlıştır sonraki doğrudur.

Kur’an’da كَلَّا 33, بَلْ ise” 127 defa geçer. Toplam 160 (25*5) eder.

O ne gaybı ittila etmiş ne de bizden bir ahit almıştır. Öyle bir sözümüz, taahhüdümüz yoktur Rahmanın öyle sözü yoktur.

سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ  

Sa NaKTuBu MAv YaQUvLu (Sa NaFGaLu MAv YaFGaLu)

“Kavl ettiğini ketb edeceğiz”

Kur’an’ı anlamada büyük zorluk vardır. Yani kavl ettiğini şimdi yazmıyor da yakında yazacağız diyor. Bunun anlamı nedir? Alusi’ye bakalım, ne diyor. Burada şu manayı veriyor. Şimdi yazıyoruz ama onlara o zaman izhar edeceğiz. Bazıları da “ سَ" burada tekit anlamındadır” diyor. Görülüyor ki Alusi de bize şifayab bir şey söylemiyor.  مَا قَالَ denmiyor, مَا يَقُولُ diyor. Hâlbuki yukarıda وَقَالَ denmişti.

Gelecekte onun qavl edeceğini yazacağız, kitap haline getireceğiz. Sözleşme yapacağız demektir. Yani ilerde şimdi reddettiğini kendisi kabul edecek, kendisi teklif edecektir. İsrail Yahudileri belki Yahudiler zora girdiklerinde talepte bulunacaklar, yardım isteyecekler. Mal ve evladı olanlar, kendilerine güvenenler kaçacak delik arayacak, müminlere iltica edeceklerdir. Müminler onları kurtaracaktır.

Bizim bugün söylediğimiz söz var. Gülencilere ve AK Partililere; gelin, Allah’ın emrini kabul edin, hakemlere gidin diyoruz. Kabul etmiyorlar. Yarın öyle duruma düşeceklerdir ki kendileri başvuracak ve hakemliğe razı olacaklar. Biz de onların isteklerini kabul edeceğiz.

وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّا (79)

Va NaMudDu LaHUv MiNaL GaÜAvBi MedDan (Va NaFGuLu LaHuM MiNa eL FaGaLı FaGLan)

“Ve onu azabdan medden medd edeceğiz.”

İmdad etmek demek kanat germek demektir.

O halde biz şimdi teklifimizi Allah’a teklif edeceğiz. Ben hakemliği kabul ediyorum, karşı taraf kabul etmiyor diyecek. Biz de ona imdad edeceğiz. Hakemliği kabul etmeyen mağlup olacaktır.

مِنْ burada karşı anlamındadır. يُخَفِّفْ مِنَ الْعَذَابِ  ve وَنَجَّيْنَا مِنَ الْعَذَابِ ‘da olduğu gibi نَمُدُّ مِنَ الْعَذَابِ getirilmiştir. Medd etmek fiiline لَهُ kelimesini (mefulün bih gayr-i sarih) getirerek medd fiilini öyle müteaddi yapmıştır.

 

Öz Türkçe ile:

“Öyle değil, söyleyeceğini yazacağız ve onun ezgiye karşı yanında olacağız.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Kella, kavl ettiğini ketbedeceğiz ve onu azabdan medden medd edeceğiz.”

 

KalLAv SaNaKTuBu MAv YaQUvLu VaNaNudDu LaHuv MadDan

كَلَّا سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَدًّا (79)

***

 

وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ

Va YaRiÇuHUv MAv YaQUvLu (Va YaFGaLuHUv MAv YaFGaLuHUu )

“Ve ona, onun kavl ettiğine vâris oluruz.”

Onun malları ve orduları bizim olacaktır, kolu ve kendisi teb edecektir (işlevsizleşecektir). Bu hep böyle olmuştur. Malı ve gücü onlara verir. Sonra güçsüz ve malsız peygamberler çıkar, hak ehli çıkar ve bir de bakarsınız ki yokluk içinde olanlar dev orduları yenmiştir. Hak galip gelmiştir.

Hakkın mucizesidir bu.

Hak kuvvetli olduğu için galip gelmez.

Hak haklı olduğu için galip gelir.

وَيَأْتِينَا فَرْدًا (80)

Va YaETIyNAv FaRDan (Va YaFGıLaNAv FaGLan)

“Ve bize ferd olarak ityan edecek.”

فرد düzlükte tek başına yükselen tepe demektir.

فرد Kur’an’da 5, فرت 3 defa geçmektedir. Toplam 8 (23) eder.

ف kopmadan ayrılmayı, ر tekrarı, د de çevreyi ifade eder.

Adil Düzen’de Allah’ın halifesi olan bizler kitle suçlaması yapmayacağız. Herkes kendi yaptığından sorumlu olacaktır. Herkes herkese dost olabilir. Birlikte iş yapabilir. Oğlu da olabilir. Evlenir, sonra kocası olur. Telefonunu istediğine kullandırabilir. Ceza kanununda telefon kullanmanın suç olduğu yazılmamışsa kimse suçlanamaz.

Batılılar güya bunları öğrenmişlerdir...

Kapitalistler de sosyalistler de, Gülenciler de AK Partililer de sonunda hakemlere gitmeyi kabul edeceklerdir.

Hala direnen Gülenci kardeşlerim vardır, hala 15 Temmuz’un başarıya ulaşacağını sanan zavallılar vardır. Türkiye’de Türk ordusunun katılmadığı hiçbir hareket başarıya ulaşamaz. Türk ordusu da şiddetle Gülen cemaatine karşıdır. Biz iktidarda iken onlar korunuyordu. Onlar bize karşı idiler ama büyük hizmet verdiklerinden biz onlara karşı değildik. Fert fert gelmelidirler. Hakemlerin karşısına fert fert çıkmalıdırlar. Herkes kendi hakemini bizzat kendisi seçmelidir.

Bir yakınım Almanya’daki Karases’ten hapse girmişti. Biz Süleyman Akdemir’le dosyasını inceledik, bir suçu olmadığını gördük ve savunma kararını aldık. Biz kendisinden bir ücret istemeden savunacaktık. “Biz ayrılamayız” dedi ve bizden bir sene sonra Metin Kaplan Türkiye’de başkan olacaktı ama adı bile unutuldu. Hakemlere gideceksiniz ama teker teker.

Bu ayet insanlığa müjdedir. Üçüncü cihan savaşının çıkmayacağına, kapitalistlerin ve sosyalistlerin hakemliği kabul edeceklerini ve üçüncü binyıla giderken Sosyal Tufan olmayacağını ima etmektedir. Bunu kişiler bazında söylemektedir. Kişiler tövbe edecek ve bize katılacaklar. Biz de onları cezalandırmayacağız.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve o, onun söyledikleri bizim olacak ve bize kendi başına gelecek.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve ona, onun kavlettiğine varis olacağız ve o ferden bize ityan edecektir.”

وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْتِينَا فَرْدًا (80)

***

 

وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ

Va itTAPaÜUv MiN DUvNi elLAvHi

“Ve Allah’ın dununda ittihaz ettiler”

“İttihaz etmek” demek avuçlamak demektir yani ona bağlandılar, ona tutuldular.

دُون kelimesi dışarısı demektir. Bitişik olduğu için دُون’dur ama dışarıda olduğu için de دُون’dur.

دَانَة inek yavrusuna denir. Anasına meme emmek için yaklaşması haline “dane” denir. Yaklaşmak demektir veya borçlanmak demektir. دَيْن kelimesi دِين kelimesi ile aynı köktendir (دين). Atomlarda da oksijen hidrojene elektron borçlanır borçlu ve alacaklı birbirlerinden ayrılmadıklarından su molekülü oluştururlar. Din de, kişilerin birbirleriyle ayrılamaz şekilde borçlandıkları düzendir. Aynı zamanda borç ve alacak muhasebeye dayandığı için din hesap, muhasebe demektir. Dinar kelimesi de dinden gelir. Burada din düzen demektir. Allah’ın dinine girmek kişi olarak onun şeriatını kabul etmek demektir. Bunun hesabı ahirette görülecektir. Dinin dünyevi manası İslam düzeninde olan bir devletin vatandaşlığını kabul etmek demektir.

د çevreyi, و birliği,  ن de genelliği ifade eder.

Allah kâinatın var edicisidir. İnsanı yaratmış, yeryüzünde onu kendisine halife yapmıştır. Herkes Allah’ın görevlisidir. Allah ona ne yapacağını bildirir. Nasıl bildirir? İçtihat yaptığında bildirir. İçtihat yaparken Allah’ın halifesidir, topluluğun görevlisidir. Sonra içtihadına göre amel eder, o zaman Allah’ın kuludur, topluluğun işçisidir.

Topluluk da iç içedir. Herkes aşireti içinde bir ferttir. Allah’ın hakları aşirete devredilmiştir. Sonra bucaktır, sonra ildir, sonra ülkedir, sonunda insanlıktır. Bugünkü insanlıktır. En sonunda beşinci boyuttaki insanlıktır.

Herkesin bunların sakini olup O’na hizmet etmesi gerekirken, meşru olmayan kuruluşlara üye olmakta veyahut başka aşiret veya kabile için çalışmaktadır.

İnsanlar kendi ocak, bucak, il ve ülkelerini Tanrı’nın halifesi kabul edip sadece O’na ibadet edeceklerine, başka il veya iller için çalışmaktadırlar.

آلِهَةً

EAvLiHaTan (FaGıLaTan)

“İlahlar” 

İnsanlar daima her sonuca bir sebep her fiile bir fail aramışlardır. İnsan beyni bunun dışında bir şeyi kabul etmez. Bu sayede yaşamaktadır; bu sayede çalışmakta ve yaşamaktadırlar.

Failini bulamadıklarına “ilah” demişlerdir. Her dilde bir adı vardır. Kur’an’da دَهْر kelimesi geçmektedir. Yani Allah kavramı yanında bir de دَهْر kelimesi vardır. Bugün buna “tabiat” denmektedir, “doğa” denmektedir. İhtimaliyat hesabı ile çözmeye çalıştılar. Kâinatın başı sonu yoktur dediler. Bugün yaşını biliyoruz.

Tek tanrı yerine çok tanrı edinme söz konusudur.

Bugünkü ilim bu ihtimali de ortadan kaldırmıştır, kâinattaki büyük uyum ve tertip çok tanrı iddiasına ihtimal vermemektedir.

لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّا (81)

Li YaKUNUv LaHuM GızZan (LiYaFGaLUv LaHuM FiGLan)

“Onlara izze olsun diye”

عِزّ Yağmur suyu ile doymuş topraktır.

“Ta’ziz etmek” güçlendirmek veya yüceltmek anlamına gelir.

ع etkiyi,  ز zamanda diziyi ifade eder. Korkutarak değil saydırarak söz geçirmedir. Aziz kişi saygın kişidir.

İnsanlar bugün değişik tanrılara tapmaktadırlar.

Bugün devletler tanrılaştırılmış, put haline getirilmişlerdir.

İki türlü devlet anlayışı vardır.

Hakem kararlarının emrinde oluşmuş ve insanlık içinde hayırda yarışan ulusal devletler. Bunlar Tanrı’nın halifesi olan insanlığın birer uzvudurlar. İnsanlığı yüceltmede yarışırlar. Çıkan ihtilafları hakemler yoluyla çözerler.

Bir de her ulus, her kabile, her parti kendisini izzetli yapmak için çırpınan kimselerden oluşur. İşte bunlar bir ilaha değil de kendi putlarına tapanlardır.

Türkiye veya Rusya ve Çin veya Arabistan şöyle düşüneceklerdir. Gaye insanlığı yüceltmektir. Buna benim katkım diğerlerinden fazla olsun der. Başkalarının katkılarını azaltarak değil, kendi katkılarını artırarak bunu sağlamak ister.

Sermaye şirki yani putperestliği yayarak kendi istediğini yaptırdı.  Tanrı yoktur dedi ve dedirtti; çünkü kendisi tanrı olacaktı, diktatörler tanrı olacaktı.

Önce şunu belirtelim ki, Türkiye’deki askerlerden sadece Mustafa Kemal için bunlar söylenebilir. Kendisine halkı taptırmak için camileri kapattı, medreseleri yasakladı. Görünüşte bu böyledir. Oysa Mustafa Kemal eğer inkılapları yapmasaydı şimdi çoktan ilah olmuş olurdu.

İsmet İnönü ve ondan sonra gelenler zaten dine karşı olmadılar.

“İzzet kendilerinin olsun” diyor, “kendileri ilah olsun” demiyor. Hitler ben tanrılaşayım diye Nazizmi getirmedi. Almanya’yı sömürüden kurtarmak için savaşa girdi. Ama Sermaye Almanlara önce ona taptırdı.

O halde buradaki و zamiri diktatörlere değil Sermaye’ye gitmektedir. Sermaye kişileri tanrılaştırır, halkı onlara taptırır, dinleyen makamında kalır, dinlemeyen gider. Bugünkü dünya bu dünyadır, bu putperest düzendir.

İnsan kendisini dünyanın en akıllı kimsesi zanneder; akılsızsa akılsız olduğu için, akıllı ise zaten akıllı olduğu için. ‘Sen böylesin, sen şöylesin’ dendiği zaman herkes öyle olduğunu zanneder. Benim en sevmediğim insan beni yüzüme karşı methedendir. Oysa müminler birbirlerinin yüzlerine karşı eksikliklerini söyler ve bu sayede onları kötülüklerden korurlar, arkadan ise onun iyiliklerini söyler ve onu halka sevdirirler.

Akevler hep bunu yapmıştır. Kendileriyle görüşenlere eksikliklerini söylemiş, onları uyarmaya çalışmışlardır. Yüzlerine karşı söyleyemediği hiçbir sözü arkalarından söylemeye çalışmamışlardır. 50 senedir kavga etmeden Akevler böyle yaşıyor. Akevler aleyhinde olanlarla hep barışmış, hatta onlara daha fazla haklar tanımıştır. Bazıları hayatlarında bizimle anlaşmamada ısrar ettiler ama onlar öldükten sonra onların çocukları ile anlaştık.

 

YORUM

Necmettin Erbakan’ı da tanrılaştırmak isteyenler vardır. Oysa Necmettin Erbakan Allah’a inanmış son derece muttaki biri idi. Kendisine bir gerçek söylendiği zaman asla kibirlilik göstermez, yanlışı savunmaya devam etmezdi. ‘Ben bunu yaptım’ demezdi ama siyasi çalışmalardaki çok şeyi, Millî Görüş ve Adil Düzen çalışmalarını yapmış olmasına rağmen. Bu onun tevazuundandır ki Akevler ile yıllarca ortak çalışma yaptı. Şimdi Adil Düzen’i köreltmek ve Akevler’i uzak tutmak için Adil Düzen’in patentini alıp onu ağızlarına almıyorlar. Zavallılar, bu yaptıklarıyla Adil Düzen’i etkisiz hâle getireceklerini sanıyorlar.

Şunu herkes bilsin ki; إِنَّ الْعِزَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا’dır (İzzet tamamen Allah’a aittir). Kendisine izzet arayanlar acınacak kimselerdir. Kim izzeti murat ederse bilsin ki, bütün izzet cemian O’nundur. İzzet Millî Görüş cemaatinindir. Allah’ın halifesi olarak onlarındır. Kişilerin değil topluluğundur. İstiklal Savaşı’nı Mustafa Kemal değil, Türk milleti yapmıştır.

Bakınız, ben Atatürk demiyorum, Mustafa Kemal diyorum. İyi işler yapmıştır. O sebeple onu taziz değil ta’zir ediyorum. Onu deccal yapmıyorum ama tanrı da yapmıyorum. Bunu yalnız onun için değil, Necmettin Erbakan için de söylüyorum, Abdullah oğlu Muhammed için de söylüyorum. Sermaye bugün camilerimizi Abdullah oğlu Muhammed’i taziz etmekle meşgul etmektedir. Doğum günlerini doğum haftalarına çıkardı. İslamiyet’te mucize doğum sadece İsa’nın doğumudur, o da ayettir, İsa’ya kutsiyet yüklemez. Herkes bizim gibi bilmelidir.

Müslümanlar benden hoşlanmıyorlar, laikler de hoşlanmıyorlar; çünkü Allah onların putlarını bana söyleterek kırmaktadır.

Seminerleri takip eden kardeşlerim; hoşunuza gitse de gitmese de, tek okuyucum kalsa da, ben Kur’an’dan anladıklarımı söylemeye devam edeceğim.

 

Öz Türkçe ile:

“Ve onlara yüce olsunlar diye Allah’tan başka tanrılar edindiler.” 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve onlara izze olsunlar diye Allah’ın dununda ilahlar ittihaz ettiler.”

 

Va itTaPaÜUv MiN DUvNi elLAvHi EAvLiHaTan LiYaKUvNUv LaHuM GızAn

وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ آلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزًّا (81)

***

 

كَلَّا سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ

KalLAv SaYaKFuRUvNa BiGıBaDaTiHiM. (KalLAv Sa YaFGaLUvNa Bi FiGaLatiHiM)

“Öyle değil, yakında onların ibadetini küfredeceklerdir.”

Öyle değil. İzzet onların olmayacaktır. Burada يَكُونُوا’daki و ile هُمْ’daki zamirler için dört şey söylenir.

a) Herkese, ibadet edenlere gider, tanrı olmayanlara gider. İsa Peygamber benzeri reddedecektir. Dua odur ki Gülen de Erdoğan da ben tanrı değilim, Kur’an’ın emirlerine ve hükümlerine tabiyim, hakemimi seçiyorum der.

b) Birincisi ibadet edilenlere, ikincisi ibadet edenlere gider. İbadet edenlerin ibadetlerini reddederler. Yaptıklarını kabul etmezler. Gülen 15 Temmuz’u ben yapmadım der. Mahkûm olmadan önce hapishanelere insanları ben doldurmadım der.

c) Birincisi ibadet edenlere, ikincisi ibadet edilenlere gidebilir. Yani bugün onlara ibadet edenler biz ibadet etmedik veya etmeyeceğiz derler.

d) Her ikisi de ibadet edenlere gider, her ikisi de yaptıklarını inkâr ederler.

Ayeti nasıl anlarsak anlayalım, izzet onların olmayacaktır. İzzet Allah’ındır. Sonunda herkes bu ibadetin hesabını verir. 15 Temmuz’u yapanlar ne kadar kötü iş yapmışlarsa, bugün olağanüstü hal ile suçsuz insanları işinden ediyorsa, hapse dolduruyorsa, aynı derecede kötülük yapmaktadır. Devletimizi acilen yıkmak için hareket etmektedir. Bunlar da devletin yıkılması için de hareket ediyorlar.

Yarın cumhurbaşkanlığına aday olunduğunda kim oy verecek? Ben yine vereceğim ama hapiste olan HDP’liler mi oy verecek? Şimdiye kadar AK Parti’nin yanında olan ama şimdi Bahçeli’nin ırkçı anlayışı ile dışlanan Müslümanlar mı oy verecek? AK Parti’den kovulan küstürülenler mi oy verecek? Bizim korkumuz Erdoğan’ın oy alması değil oy almamasıdır.

Çünkü Erdoğan cesur, ordu ile uyumlu, halkla bir olmuş bir devlet başkanıdır. Onun gitmesi demek devletimizin başsız kalması demektir. Bunun tek alternatifi var, o da ordunun müdahalesi, o da zaten yıpranmış orduyu hepten yıpratır ve bu sefer sadece başsız değil devletsiz de kalabiliriz.

Başka tanrılara taptıklarından Erdoğan’a karşı olanları Allah’a davet ediyorum.

Erdoğan’ı tanrılaştıranlara da diyorum ki; bu halinizle kendiniz helak olacaksınız. AK Parti değil Erdoğan da değil.

Kendi görüşünüz başkanlığın daha iyi olduğu hususunda idiyse ve ‘Evet’ oyu verdinizse, siz mecbursunuz. ‘Hayır’ verdinizse yine öyledir. Yok, birini tanrılaştırıp o ne demişse onu yapmışsanız, helak olursunuz.

Burada da zamirler dört şekilde yorumlanacaktır. Bir diğerine zıt olur veya kendi kendilerine zıt olurlar.

وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا (82)

Va YaKUvNvNa GaLayHiM WidDan (Va YaFGaLUvNa GaLaYHiM FiGLan)

“Ve aleyhlerine zıd olurlar.”

ضدد su ile dolu kaptır. Başkasına yer bırakmayan demektir. Bir arada olmayan anlamındadır. Kur’an’da ضدد 1, خضد de 1 defa geçer.

Dört halifede dışlama yoktur. Osman’ı şehit edenler Ali’nin taraftarları değildi. İkisini de bertaraf etmek isteyen bir guruptu.

غَيْر’de bir üçüncü vardır, ضِدّ’ta üçüncü yoktur. Kendisi var, bir de başkası var.

Sonra onları dışlarlar.

Adil Düzen çalışanları ise kimseyi dışlamaz. Onlar kendileri bırakıp gidebilirler. Ama Akevler ile irtibatları devam eder.

 

YORUM

Yirminci yüzyıl Sermaye’nin en güçlü olduğu yüzyıl olmuştur. 2002’de AK Parti iktidar olmuştur. Bu tarihten itibaren Türk Ordusu Sermaye’ye karşı alenen tavır takınmıştır. Sermaye ordumuza birçok saldırılar yapmış, bunu da AK Parti’ye fatura etmiştir. Türk ordusu bu oyunları bildiği için AK Parti’ye cephe almamıştır. Bugün Türkiye’de bir denge oluşmuştur. AK Parti askeri harekâta karışmıyor. Askerler de sivil yönetime karışmıyor.

Hiçbirisi izzet bizde olsun diye uğraşmıyor. Sermaye’nin tuzakları devam ediyor. 2019 seçimlerinden önce yerel seçimler olacaktır. Burada AK Parti başarı elde ederse Sermaye’nin yapacağı fazla bir şey yoktur. Başarı elde edemezse Sermaye AK Parti’yi seçim hilesine götürecek, kendisi seçim hilesini yapacak, AK Parti’ye fatura edecektir.

Ve Türkiye’de sözde AK Parti, gerçekte ise Sermaye diktatörlüğü doğacaktır. Bu sebepledir ki bu Anayasa ile ülkemiz uzun dönem yaşayamaz.

Adil Düzen Partisi kurulmalı ve Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası Meclis’teki uzlaşma ile çıkarılmalıdır.

Bugün beraber görünen MHP ile AK Parti yarın doğuyu kaybetmiş ama ondan sonra da MHP zıddiyeti ile karşılaşılabilir.

Biz çalışmaya devam edeceğiz.

O’nun dediği olacaktır.

 

Öz Türkçe ile:

“Değil, yakında onların kulluğunu kapatacaklar ve onlara karşı olacaklardır.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Kella, yakında onların ibadetini küfredecekler ve onlara zıt olacaklardır.”

 

KalLAv Se TaKFuRUvNa Bi GiBAvDaTiHiM Va YaKUvNUvNa GaLaYHiM WidDan

كَلَّا سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا (82)

***

 

 



© 2024 - Akevler