MERYEM SURESİ TEFSİRİ(19.SURE)
Süleyman Karagülle
1126 Okunma
MERYEM SURESİ TEFSİRİ 17-22.AYETLER

***

 

MERYEM SÛRESİ - 4. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

***

 

 

فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا (17) قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَنِ مِنْكَ إِنْ كُنْتَ تَقِيًّا (18) قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا (19) قَالَتْ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا (20) قَالَ كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّا وَكَانَ أَمْرًا مَقْضِيًّا (21) فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا (22)

 

***

 

فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَابًا  

Fa EitTaPaÜaT MiN DUvNiHiM XıCAvBan (FaiFTaGaLaT MiN FuGLiHiM FIiGAvLan)

“Dûnlarında hicab ittihaz etti”

Şark tarafına gitti, böylece kavminin dûnlarında hicab ittihaz etti.

حَاجِبkaş demektir. Gözü koruduğu için hicab perde anlamına gelmiştir.

Hicab perde, hacib ise kaş demektir.

ح” hareketi, “ج” toplanmayı, “ب” geçidi ifade eder.

وَبَيْنَهُمْ بَيْنَنَا” denmesi gerekirken “دُونِهِمْ” denmiştir. Kur’an’da bir yerde de “Bilhicab” gelmektedir. “تَوَارَتْ بِالْحِجَابِ(Sad-32) gözden kaybolunca anlamındadır. Burada “فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَابًا” denmiştir. Çok uzağa gitmedi anlamında olabilir. O takdirde Şeria nehrini geçmemiş anlamı çıkar. Yerinde araştırma yapılmalıdır. Nerede saklanabilir anlamındadır. Meryem daha hamile olmadan kavminden uzaklaşıyor. Neden? Bu konu üzerinde İncil’de araştırma yapılmalıdır.

Topluluklar evlilik hususunda çok değişik törelere sahiptirler. Benim köyümde bir erkek bir kızı istedi mi; kız istesin istemesin, onu almak zorundadır. Artık ona başka kimse kız vermez. Erkek tarafı otuz-kırk kişi toplanır, kıza uygun bir yerde baskın yapar, kız bağırmaya başlar, sedye üzerine bağlarlar ve götürürler. Artık kız için başka kurtuluş yoktur. Kendi yakınları gelip kurtarmak isteyecek, kanlar akacak, bir daha da kimse onunla evlenmeyecek. Sonunda razı olur, teslim olur. Bundan sonra çeşitli uzlaşma şekilleri vardır. Onları anlatmayacağım.

Meryem’in kavminde de Meryem’in istemediği bir erkek talip olmuş. Kavmi de bunu uygun görmektedir. Belki anne babası da istemektedir. Bunun için onlardan kaçmış ve saklanmış olabilir.

Tarihi araştırmalara günümüzden başlamalıyız. Önce yüz lojmanlı işyeri apartmanlarını kurmalıyız. Tüm insanlar böylece buralara yerleşeceklerdir. Her apartman bir tarihi temsil edecektir. Bu töreler tespit edilecek ve tarihte hangi kavmin hangi töreyi yaşadığı öğrenilecektir. Bu dil ile öğrenilir. Bir kavram varsa, onu ifade eden bir kelime de vardır. Kavram yoksa kelime de yoktur.

Nekre gelmiştir. Saklanabilecek yerlerden birinde saklanmıştır. Kehf kıssasında onlar mağaraya iltica etmişlerdi. Burada Meryem’in ilticasından bahsetmektedir. O halde sıkıntıya giren bir insanın iltica hakkı, mağaraya gitme hakkı vardır.

Biz bunu yüz lojmanlı işyeri evleri ile düzenliyoruz. Apartmanlar orada oturanların mülkü değildir. Orada çalışanların lojmanıdır. Dolayısıyla herkes kendi kavminden ayrılıp başkasının apartmanında çalışan ortak olabilir.

Çalışanı ortak olarak kabul eden kimse, onun nereden geldiğini sormakla yükümlü değildir. Geldiği tarihi ve yaşı kaydeder. Kişi suç işlemişse ve kimliğini değiştirip kimsenin bilmediği bir yere hicret etmişse onun cezası ahirete kalabilir, diyet kasame yoluyla ödenir.

فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا

Fa EaRSaLNAv EiLaYHAv RUvXaNAv (Fa EaFGaLNAv EiLaYHAv FuGLaNAv)

“Ona ruhumuzu irsal ettik”

فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي” Onu tesviye ettiğim zaman ona ruhumdan üfledim diyor. Burada da ruhumuzdan irsal ettik diyor. Buradaki Ruhun Cebrail olduğunu bildiriyor. Şimdi buna göre tekrar bilgimizi tazeleyelim.

Her maddenin iki hızı vardır. Biri ışık hızından büyüktür. Diğeri ışık hızından küçüktür. Biri dalga hızıdır, diğeri kendi hızıdır. İkisinin çarpımı ışık hızını verir. Yani dalgasının hızı kendi hızına eşitse bu ışıktır. Allah şuurlu olarak dört tür yaratmıştır; melek, ruh, cin ve insan. Bunların özellikleri şunlardır:

1- Dalgasının hızı kendi hızından büyük olup ışık hızından uzak olan varlık insandır.

2- Dalgasının hızı kendi hızından büyük olan ve kendi hızı ışık hızına yakın olan varlık cindir.

3- Dalgasının hızı ışık hızından büyük olup kendi hızı ışık hızına yakın olan varlık melektir.

4- Dalgasının hızı ışık hızından hem büyük hem de uzak olan ruhtur.

İnsana en uzak olan melektir. Cinler kendi hızlarının küçük olması, ruhlara uzak hızlara sahip olmaları nedeniyle insana daha yakındır.

İnsana yakın olan ruhtur, Muhammed peygambere gelen Cibril ruhtur. Meryem’e gelen de ruhtur. İnsan için “ruhumdan” diyor, burada “ruhumuzdan” diyor.

رُوحَنَا” kelimesi yalnız Meryem için geçmektedir, ruh veya ruhumuz demektir. Diğer ayetlerde “فَنَفَخْنَا فِيهَا مِنْ رُوحِنَا(Enbiya 91) Biz Meryem’e ruhumuzdan üfledik denmektedir. Burada ise ruhumuzu irsal ettik demektedir. Orada Meryem’e nefh edilen ruh insana nefh edilen ruhtur. Burada ise ruhun irsal edilmesinden bahsetmektedir. Yani İsa’nın iki özelliği vardır. Biri bedenen diğer insanlardan farklıdır. Rahimde yapılacak değişikliklerle babasız çocuk doğuracaktır. Diğeri ise, diğer insanların yapamayacağı şeyleri yapacak bir ruhun ona nefh edilmesidir.

Şimdi İsa’nın neden babasız “خَلْق” edildiğini daha iyi anlıyoruz. İsa diğer insanların yapamayacaklarını yapacak bir yaratılıştadır. Diğer hiçbir peygamberin de yapamayacağı şeyleri yapan biridir. Bu özelliğe sahip olmak için mevcut sıradan bir insan beynine yazılamaz. O beyinler o programı taşıyamaz. Onun beynindeki yapısında bazı değişikliklere ihtiyaç vardır. Ruh bu görevi yapmak üzere gelmiştir, ona zeki “غُلَام” haber etmektedir.

فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا

FaTaMaçÇaLa LaHAv BaŞaRan (FaTaFagGaLa LaHAv FaGaLan)

“Ona beşer olarak temessül etti”

تَمَثُّل” etmek onun benzeri olmak demektir. Ona beşer olarak göründü.

Bu nasıl mümkündür?

İnsan beyninde değişik sahneli programlar vardır. Bunları melekler hazırlar ve beyine yerleştirilir. Rüyada o programı çağırıp gösterirler. Ayıkken insanın beyni o programları kapatmaktadır. İnsan onları göremediği gibi melekler de göstermezler. Oysa yarım uyku halinde ise beyin o filmleri seyredecek kadar güçlü ama belgeleyecek kadar güçlü değildir. Biz rüyayı böyle görüyoruz. Ruh yani Cibril Meryem’i heyecanlandırmaktadır. Aşırı korku ve sevinç hallerinde insan ayıkken de rüyada gördüklerini görür hale gelebilir. Buna hayal görmek diyoruz. Hastalık hallerinde de bu durum olabilmektedir. Cinlerin çarpması da buna benzer olaydır. Hasta, rüyaları ve hayalleri durduramaz duruma geçer. İşte Cibril bu durumdan yararlanarak onun beynine girebilmiş ve ona bunları rüyada benzer şekilde söylemiştir. Onu bir insan şeklinde görmüştür.

سَوِيًّا (17)

SaViyYan (FaGIyLan)

“Seviy”

سُوًى” orta yer demektir. “سَوِيًّا” eşit seviyede olmak yahut olması gereken yerde olmak, eli ayağı düzgün demektir. Normal kelimesini kullanabiliriz, sıradan diyebiliriz. Benden sonra da benden farklı olarak yapmayacağınız şeyleri atlıyorum. Sonra siz onları da içeren kitaplar yazarsınız.

Meryem neden “حِجَاب” ediyor?

Korktuğu bir şey olmalıydı. Ya Meryem çıplakken göründü. Ya ona çıplak göründü. Her iki durumda da neden böyle geldin dedi. İlk akla gelen budur.

 

YORUM:

Mucizeler iki çeşittir.

Biri peygamberin gösterdiği mucizedir. Bu İsa ile sona ermiştir.

Biri de Kitabın mucize olmasıdır. Bu da Kur’an’dır ve tektir. Çünkü tüm insanlara kıyamete kadar mucize olmaktadır. Onun rakibi olmamalıdır. İsa mucize verilen peygamberlerin sonuncusudur. Bu sebeple mucize denen, büyük kişi mucizesidir. Bir de İsa’ya verilen bu mucize öyle mucize olmuştur ki bugün tüm insanlık onun doğum gününü yılbaşı olarak kutlamaktadır. Nasıl olmuş da evli olmayan kadının çocuğuna tüm insanlık inanmış ve dünya olarak uymak zorunda kalmış. Kuran’da Meryem’i zikret diyor.

Eğer bir insan meşhur olursa Allah onu meşhur etmiştir. Ben hayatımda bunu yaşadım. MSP zamanında Muğla’ya gittik, ekibi ayarladık, partiyi kurduk. İslam düzenini bizden öğrendiler. Erbakan’ı da konuşmaya davet ettik. Cuma günü herkes Muğla’ya gelir pazar yapar. Biz de mitingi o saatlere denk getirdik. Gündüz saat 12’de konuşacaktı. Erbakan gelemedi, halk ikindiye kadar bekledi ve dağılmaya başladılar. Bizim yönetici olarak bulup koyduğumuz arkadaşlara dedim ki; ben konuşayım. Bana dediler ki; bu halk seni değil Erbakan’ı dinlemeye geldi, bunu değiştiremeyiz. Allah kişilere mucize vermemiş, insanlığa mucizeler bırakmıştır. Erbakan çok geç gelebildi ve gece yarısı kanunların müsaade etmediği saatlerde konuşmaya başladı. Görevliler geldi, bize yasaktır dediler. Ben de onlara gidin konuşmacının kendisine söyleyin dedim ve bu duruma rağmen Erbakan iki saatten fazla konuştu.

Bunu Allah’ın iradesi dışında bir şeyle izah edemeyiz. Meryem’in babasız doğurduğu bir insana tüm dünyayı tabi kılmak sadece ve sadece O’nun iradesi olabilir. İnsanlığa yaşayan kişisel mucizeyi bırakmıştır.

 

Öz Türkçe ile:

“Onların yanında bir perde örtü edindi. Ona biz de tinimizi gönderdik. Düzgün bir kişi olarak biçimlendi.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Dunlarında bir hicab ittihaz etti. Ona ruhumuzu irsal ettik. Seviy bir beşer olarak ona temessül etti.”

Fa EitTaPaÜaT MiN DUvNiHiM XıCAvBan Fa EaRSaLNAv RuXaNAv Fa TaMaçÇaLA BaŞaRan SaViyYan

فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا (17)

 

***

قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ

QAvLaT EinNIy EGUvÜu (FaGaLaT EinNIy EaFGuLu) 

“Ben avz ederim dedi”

عَوْذاً” “Avz” hayvanın yetişemeyeceği yerdeki otluk yerin ve hayvanların girip korundukları dikenliğin adıdır. Sonra sığınağa istiare edilmiştir. Sığınmak manasında mastar olmuştur. Eğer belli bir olay esnasında sığınma söz konusu ise “sığınıyorum”, genel bir sığınma ise “sığınırım” şeklinde tercüme edilmelidir.

عوذ” Kur’an’da 17 defa geçer, “عول” 1 defa geçer; 18=2*3*3

ع” etki anlamındadır. “و” birliği ifade eder. “ذ” işareti ve “ل” belirliliği ifade eder.

Aile insanların bir sığınma yeridir.

Eğer Meryem’e erkek olarak temessül etseydi “بَشَرًا” değil de “رَجُلًا” olurdu. Burada sadece “بَشَرًا” dediğine göre Meryem kavminden kaçmış, bunun da onu yakalamak üzere geldiğini sanmıştır. Böyle firar edenleri yakalamak için ödül konur. Buna “cuale” denir. O da firarileri yakalayıp getirir. Meryem böyle sanmıştır. Bunun için yapacağım bir şey yok, Rahmanıma sığınırım demektedir.

بِالرَّحْمَنِ مِنْكَ

BielRaXMAvNı MiNKa (Bi elFaGLAvNı MiNKa)

“Senden Rahmana”

بِرَبِّي” demiyor da “بِالرَّحْمَنِ” diyor. “الرَّحِيمِ” “Rahim” Allah’ın canlılara çalışmalarına karşılık veren Rabbin sıfatıdır. “الرَّحْمَنِ” “Rahman” ise karşılık olmadan verenin sıfatıdır. Burada “الرَّحْمَنِ” diyor. Benim bir gücüm yok, size mukavemet etmeye çalışmayacağım diyor. Rabbim beni korursa korur, başka çarem yok demek istiyor. Beni senden ancak O koruyabilir.

إِنْ كُنْتَ تَقِيًّا (18)

EiN KuNTa TaQıyYan (EiN KuNTa FaGıLan)

“Tagiy isen.”

Burada hazf edilmiş cümle vardır. Sen de O’nun emrine gir. Muttaki isen bana dokunma, beni zorla kavmime götürme diyor.

تَقِيًّا” “وقي” kökünün “فَعِيلًا” kalıbıdır. Muttaki olmak demek yalnız o işe ittika etmek demektir. Takıy ise her işte ittika eden demektir.

“Takıy” kelimesi yalnız bu surede ve üç defa geçmektedir. Biri Yahya için biri Meryem için biri de cennete vâris olanlar için geçmektedir.

“Takıy olmak” demek tarikata mensup olmak demektir. Tarikatın yöneticileri vardır. Bu herkese farz değildir, isteyenler ahlaki dayanışma sorumlusu olurlar. Kişilerden de cennete girmek isteyen herkes bir ahlaki dayanışma ortaklığına katılmalı, kendisi bir dayanışma sorumlusunu şeyh edinmelidir. Bunlar cennete giderler ama dünyada kişileri zorlamazlar.

Takıy olan kimse asla şeriat dışında bir iş yapmaz. Halktan takiy budur. Gerekli durumlarda şeriat dışına çıkma yalnız ahlaki dayanışma sorumlularına verilen bir yetkidir. Halk şeriat içinde kalmak için bir ahlaki dayanışma ortaklığına katılacaktır.

 

YORUM:

Meryem de bir nebidir. Manastırda yetişmiştir. Ama ona henüz vahiy gelmemiştir. Ruh ilk defa ona beşer şeklinde görünmüştür. Muhammed’e çoğu zaman beşer şeklinde görünmüştür. Kur’an ona vahyedilirken özel bir duruma girerdi. Cebrail gelir ona görünürdü. Ama çevredekiler onu göremezlerdi. “فَتَمَثَّلَ لَهَا” denmiştir.

Peki, o görüyor da başkaları neden göremiyor?

Bunu kavrayabilmeniz için görme olayını bilmeniz gerekir. Işık ortalığa yayılmıştır. Bir cisme çarparak gözümüze gelir.  Mercekten geçerek ağ tabakaya iner. Ağ tabakada ışık alıcıları vardır. Bunlar ışığın dalgalarını alırlar ve bilgisayarın 01’lerine çevirirler. Bundan sonra artık ışık yok, şekil yok, sadece dizilmiş 0 ve 1 vardır. Beyinden gelen bu elektrik uyarıları beyinde bizim bildiğimiz bir şekliyle cismi görürüz. Tekrar görüntüye çevrilirler.

Televizyondaki görüntü de böyledir. Elektrikî dalgalar dönüşür uzaya dalga olarak yayılır televizyonumuza gelir ve ekranımızda tekrar görüntü olur. Ruhunuz beyinde onu algılar. İşte melek veya ruh, şeytan veya cin yolda giden dalgalardan bir yere devreye girer ve insan onu görür. Dışarıdakilerin görmesi mümkün olmaz.

İnsandaki kötü düşünceler şeytan tarafından zihne getirilmektedir. İyi düşünceler ise melekler tarafından getirilmektedir. Düşünme mekanizmamız böyle çalışmaktadır.

 

Öz Türkçe ile:

“Ben senden yaşatanıma sığınıyorum iyi isen.” dedi.

Kur’an kelimeleri ile:

“Senden Rahmana avz ediyorum. Takiy isen.” diye kavletti.

QAvLaT EinNIy EaGUvÜu BielRaXMAvNı EinKuNTa TaQıyYan

قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَنِ مِنْكَ إِنْ كُنْتَ تَقِيًّا (18)

 

***

قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ

QAvLa EinNaMAv EaNa RaSUvLu RabBiKi (FaGaLa EinNaMAv FaGUvLu FaGLiKi)

“Ben yalnızca Rabbinin resulüyüm diye kavl etti.”

Ben seni yakalayıp götürmeye gelmedim. Sadece Rabbin beni sana gönderdi diyor. İşte böylece vahiy başlıyor, ruh aracılığı ile vahiy başlıyor ve Meryem de nebi oluyor. Kadınlardan resul olmaz, çünkü devlet gücünü erkekler oluşturur ve resul devlet başkanıdır. Ama nebi olur. Çünkü o sadece tebliğ eder. Meryem İsa peygamber kadar önemlidir. Bu sebepledir ki Hıristiyan ve İslam âleminde İsa peygamber gibi saygı görmektedir.

رَسُولُ” elçi anlamındadır. Sadece tebliğ eder veya verilen işi yapar. Resullerin şeriat dışına çıkma, plan ve proje dışında iş yapma yetkileri yoktur.

Biz Akevleri kurduğumuzda Mekke döneminde olduğumuzu kabul ederek şeriat dışı tavizler verdik. O günkü içtihadımız öyleydi. Bugünkü duruma geldik. Bugün Yalova’da yeniden ikinci Akevleri kuruyoruz. Hala orada yalnızım ve hala istediğim gibi uygulayamıyor, taviz veriyorum. Medhal tavizsiz iş yapmak istiyor, deniyoruz, inşallah başarırlar ve biz de onların yoluna gireriz.

Bugün takilikte en ileri Medhal’dir. Ondan sonra Yalova’dır. Ondan sonra İzmir’dir. En sonunda da Üsküdar İslam Medeniyeti Vakfı’dır.

Başarıda ise başta İzmir’dir. Sonra Yalova’dır. Sonra Medhal’dir ve sonra Üsküdar İslam Medeniyeti Vakfı’dır.

Bize ruh gelmiyor, biz içtihatlarımızla hareket ediyoruz.

Bu arada Hong Kong’da çalışanlar da uygulamaya başladıklarını bildiriyorlar. Duamız yeryüzünde her yerde Kur’an düzeninin uygulanmaya başlanmasıdır. İkinci Kur’an uygarlığı böyle oluşacaktır.

لِأَهَبَ لَكِ

LiEaHaBa LaKi (Li EaFGaLaKı)

“Sana hibe edeyim diye”

وهب” yağmur sularının toplandığı çukurdur. Sular dereden veya kuyudan taşınarak temin edilirdi. Ayrıca çukurlara sarnıç yapar yağmur suları orada toplanırdı. İşte burada toplanan sulara hibe, bu çukura da mevhibe denmektedir.

وهب” Kur’an’da 25 defa geçmektedir, “ءوب” 17 defa geçmektedir; 42=2*3*7

و” birliği, “ه” boşluğu (mekansızlığı), “ب” de geçiti ifade eder.

Biz Türkçede oğul verdi deriz, Kur’an’da verdi demez hibe etti denir. Demek ki çocuk Allah’ın bir hibesidir. Çocuk aldırmak Allah’ın hibesini reddetmek demektir. Hatta imlak korkusu ile çocuk yapmamak haramdır.

Maltus’un dediğine göre yeryüzü sınırlıdır, insanlar doğum kontrolü yapmalı. Nüfus dengesi nasıl kurulacak. Tarih boyunca böyle durumlar olmuştur. Meyvelikler bitmiş, avcılığı icat ettiler. Sonra çobanlığı, sonra çiftçiliği, sonra mübadeleyi, sonra aracı mübadelesini, şimdi de emek mübadelesini, işçiliği buldular.

Biz de ortaklığı ortaya koyuyoruz.

Her hamle yeryüzünün besleyebileceği nüfusu belki on kat artırmaktadır. Ortaklık sisteminden sonra yüz lojmanlı apartmanlar ve seralar oluşursa yeryüzünün nüfusu yüz milyarı bulabilecektir. Bitmez, bu karalardaki kapasitedir. Sonra denizlere gidilir. Belki on misli de orda çoğalabilir. Sonra diğer gezegenlere gidilir. Yine sonlu değil, yıldızlar arası yolculuğa çıkılır. Dolayısıyla doğum kontrolü insanlığın intiharıdır.

غُلَامًا زَكِيًّا (19)

ĞuLAvMan ÜaKiyYan (FuGAvLan FaGIyLan)

“Zekî bir gulam.”

Buradaki zeki aklen zekilik değil, temizliktir. Yahya için zekaten denmiş, burada zeki denmiştir.  Bu vasıf yalnız İsa ve Yahya için zikredilmektedir. Diğer yerlerde âlim ve halim kelimeleri geçmektedir. Yahya’da hannanen ve zakaten denmiştir Burada zekiyyen denmiştir.

Yahya ile İsa’yı karşılaştırmamız gerekir.

Yahya bir tekkeyi yönetmekle yükümlü, İsa ise tüm beşeriyeti barış içinde birleştirmekle yükümlü. Gerçi İsa’ya kıtal haram kılınmıştır. Ancak Kur’an yalnız Kur’an ehline nazil olmamıştır, Tevrat ehline de nazil olmuştur. Bakara Suresi doğrudan onlara hitap etmekte, ey İsrail oğulları demektedir. Onlar ehli Tevrat olarak kalacaklardır. Ancak Tevrat’ta bugün ortaya çıkan sorunların çözümü yok, onları çözmek için Kur’an’da kendilerine nazil olmuş sureleri alıp tamamlayacaklardır. Hıristiyanlar da İncil ehli kalacaklardır, ancak onlar da Tevrat’ın hükümlerini uygulamayı bırakıp Kur’an’ın hükümlerini uygulamaya başlayacaklar, dünyaya barışı getirmek için Müslümanlarla anlaşacaklardır ve dünyaya hükmetmek için değil hizmet etmek için belki AB’ni değiştireceklerdir.

Bu takdirde onlara da savaş helal olmuş olur. Fiili durum meşru hale gelir. Ne var ki bu savaş Kur’an’a göre meşru şekilde yapılmalıdır. İsa’nın da zekiy olması yani zekâtı istihkak etmesi de buradan gelir.

İnsanlığın yeni kurucusu ve yöneticisi Hıristiyanlar ve Müslümanlar olacaklardır. İstanbul’da kurulacak kuyumcular kooperatifinin çıkaracağı altın bonosu tüm insanların ortak parası olacaktır. Ayrıca hac yolları (İpek Yolu), üst gerilim enerji nakil hatları, yakıt boruları, ilaç ticareti, silah ticareti, yakıt ticareti, su ticareti insanlık vakıflarınca yürütülecek, insanlık buralardan pay alacak (Genel Hizmet Payı) ve barış içinde uygarlaşmada harcayacaktır. İnsanlık ordusu olmayacak, ulusal devletlerin ordularını hakemlerin emrinde kullanılacaktır.

Biz “zekiy” kelimesini kamuda hizmetli olacak kişi olarak anlıyoruz.

Yahya İsrail oğullarına ahlaki hizmet verecek Yahudi tekkelerine hizmet edecektir.

İsa insanlığa ahlaki hizmet verecek, tekkelere hizmet verecektir.

Yeryüzünü Allah Âdemoğulları için var etti. Herhalde onu çapulcuların terörüne bırakmaz. Müspet ilmi kabul etmek demek bu demektir. Her şey oluşma şeklindedir. İslamiyet demek müspet ilme inanmak demektir.

 

YORUM

İbrahim ateşe atılmıştır. Yusuf kuyuya atılmıştır. Musa beşikteyken ırmağa konmuş, Mısır’dan kaçmış ve denizde kovalanmıştır. İsa’nın doğumu büyük bir olay olmuş ve sonunda asılması kararı ile sonuçlanmıştır. Muhammed kıl payı Mekke’den ayrılmış, mağarada ise acayip bir şekilde yakalanmamıştır. Meryem de burada anlatıldığı şekilde korunmuştur.

İkinci Kur’an düzeni dönemi durup dururken gelmeyecektir. Kur’an düzeni için çalışanlar Allah’a teslim olarak ölmeyi göze almalıdırlar. Ancak bu seviyede iman sahibi olanlar bu işi başarıya götürürler.

İzmir Akevler çalışanları 1980’lerde sıkıyönetimlerin olduğu tarihlerde yapılan şikâyetler sebebiyle Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde yargılandılar ama korkmadılar.

Bediüzzaman ömrünü hapishanelerde ve sürgünlerde geçirdi ama korkmadı.

Siz de korkmamalısınız. Mallarınızı ve canlarınızı Allah sizden satın almıştır. Artık korkacağınız bir şey yoktur.

İşte, Meryem Rahmana sığınıp O’na teslim olduktan sonradır ki birden durum değişmiş ve olmayacak şeyler olmaya başlamıştır. Meryem kocası olmadan çocuk doğuracaktır ve o çocuk zekiy bir çocuk olacak, tüm insanlık ona tabi olacaktır.

Bunlar Meryem’in, Zekeriya’nın ve Yahya’nın marifetleri değildir, Allah’ın ihsanı ve hibesidir. O Rab ölmemiştir, yaşlanmamıştır, değişmemiştir, tembelleşmemiştir, hay ve kayyumdur. İşleri siz değil O yapacaktır ve o işleri yapmak için size ihtiyacı yoktur. Sadece ve sadece size iyilik etmek ve sizi cennetin yücelerine yerleştirmek için iyilik etmektedir.  Siz Adil Düzen çalışanları da bu fırsatı kaçırmıyorsunuz.

 

Öz Türkçe ile:

“Ben yalnızca sana temiz bir oğul bağışlamam için Yetiştiricinin bir elçisiyim dedi.”

Kur’an Arapçası ile:

“Ben yalnızca sana bir zekiy gulam hibe etmem için Rabbinin resulüyüm diye kavl etti.”

QAvLa EinNaMAv EaNa RaSUvLu RabBiKi LiEaHaBa LaKi ĞuLAvMan ZaKiyYan

قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا (19)

 

***

 

قَالَتْ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ

QAvLaT EanNAv YaKUvNu LiYa ĞuLAvMun (FaGaLaT EanNAv FaGaLun)

“Benim nereden bir gulamım olacak diye kavl etti”

Sana gulam hibe edeceğim dedikten sonra ruhtan korkmamıştır. Ondan önce başka bir şeyden korkmuştur. “Gulam” deyince de ne olacak, nasıl olacaktır diye sormuştur. Olmaz anlamında değil de nasıl olacak bu, demek istemiştir.

Doğanın kanunları vardır. Sosyal kanunlar vardır. Biz onları değiştiremeyiz, sadece onları kullanarak yaşarız ve çalışırız. Meryem’in, Zekeriya’nın ve İbrahim’in bu konulardaki soruları Rabbin muktedir olamayacağı şeklinde olmayıp sadece ben bunu nasıl değerlendireceğim anlamındadır.

Biz de bir iş yaparken Kur’an bize bir şeyi emretmişse onu yapmaya çalışırız. Biz tarlayı ekeriz ama bir taneden 700 kadar taneyi çıkarma bize değil O’na aittir. Bununla beraber buğdayın nasıl oluyor da bir tane iken 700 tanesi oluyor, hangi olaylar sonucu oluyor; bunu öğrenmemiz gerekir. Bunların soruları da işte bu anlamdadır.

“Rabbim ilmimi ziyade et de” emri bunu ifade etmektedir. İnsanlar için çalışma kadar öğrenme de farzdır. Beşikten başlayarak ölünceye kadar öğrenmek zorundayız. Beş vakit namaz bunun için farz olmuştur. Tüm ibadetler birer eğitim müesseseleridir.

Sınıfı geçeyim bana yeter demek yok. Bu Sermaye’nin veya bürokrasinin uyguladığı sistemdir. Kişiyi almakta ve ölünceye kadar aynı işte çalıştırmaktadır. Uygarlaşmayı ve yeniliği yeni yetiştirilmekte olan kimseler üzerinde yapmaktadır. Tüm eğitim müesseselerini ve diploma yapısını buna göre oluşturmuştur.

Kur’an düzeninde ise önce öğrenci 33 yaşına kadar hem öğrenir hem uygular. 33 yaşına geldiğinde artık içtihat yaparak öğrenir ve içtihadına göre uygulama yapar. 66 yaşına gelince de bildiklerini öğretir ve uygulatır.

Bu sebepledir ki İslamiyet’te sınıflı okullar yoktur. Herkes öğrenecek, herkes içtihat yapacak, herkes uygulayacak ve bildiğini öğretecek. İmtihanlar haftalık ve yıllık olacak. Başaranlara ehliyet verilecek ve başaranlar daha üst görevlere getirileceklerdir.

وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ

Va LaMYaSaSNIy BaŞaRun (Va LaM YaFGaLNIy FaGaLun)

“Ve bana bir beşer messetmedi”

Cinsi ilişkiler Kur’an’da değişik şekilde ifade edilmiştir. Duhul etmek, lems etmek, mess etmek, vaty etmek fıkıhta kullanılmaktadır. Ancak bu manada geçmemektedir.

BSS kelimesi katık demektir. Ekmeğe veya ana yiyeceğe sürülen ve onu lezzetli hâle getiren şeydir. Kur’an’da kıyametin tasvirinde dağların yayılması anlamındadır.

“Mess” kelimesi “Bess” kelimesinden dönüşmüştür, el sürme anlamındadır. Kur’an’da 61 defa geçer. Dün anlamında EMS 5 defa geçer. Toplam 66=2*3*11 eder.

“M” maddeyi, “S”  ise mekânda diziyi ifade eder. Sadece okunmak değil aynı zamanda üretmek anlamındadır.

“Raculün” demiyor da “Beşerün” diyor. Tebşir etme var. Erkek değil kadın bile dokunmadı. İlişki şöyle dursun mess bile etmedi diyor. Ben bağıy da değilim diyor.

وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا (20)

Va LaM EaKu BaĞıyYan (VaLaM EaFGaLu FaGIyLan)

“Ve ben bağıy de değilim.”

Burada “Ekün”deki “Nun” kural dışı hazf olmuştur. Kur’an’da her iki şekilde geçmektedir. Bu hususta karşılaştırma yapılmalıdır. “فَعِيل” ve “فَعُول” kalıpları erkek ve dişide “te”siz gelebilir. Meful olduğu zaman “rahime” ve “rahim” gelir, fail olduğu zaman yalnız “rahim” şeklindedir. Faul kalıbı aksine meful olduğu zaman faul gelir. Fail olduğu zaman faul ve faule olur.

Demek ki ben bağiy değilim demekle ben kimseye saldırmadım anlamındadır.

“Buğa” boğa demektir. İneklerin erkeğidir. Azmak, saldırmak anlamlarına gelir.

“Boğa” damızlık öküz demektir.

“B” geçidi, “Ğ” değişmeyi, “Y” de kolaylığı ifade eder.

Meryem kendisinin fahişe olmadığını belirtiyor. Zaten beşer bana dokunmadı dediği zaman bunları ifade etmiş oluyor. Bir daha ben bağıy da değilim demesine gerek var mıdır? Ruha seninle de ilişkiye girmeyeceğim çünkü bağıy değilim diyor. Bundan önceki geçmişe ait sözleri idi, bu işi gelecek için söylemiştir. Evli değilim, dolayısıyla çocuğum olmaz.

Bu ayet Meryem’in Yusuf’la nişanlı olduğu hususundaki kıssasına uymuyor. Rabbinin resulünün elçisiyim, ben hibe edeceğim diyor. Meryem de ona cevap veriyor. Sen mademki ruhsun, kötülük de düşünmüyorsun, benim nasıl oğlum olacaktır diyor.

 

Öz Türkçe ile:

“Benim nereden oğlum olacaktır. Bana bir kimse değmemiştir ve ben azgın da değilim dedi”

Kur’an kelimeleri ile:

“Bana hiçbir beşer messetmemişken ve ben bağiy değilken bana nasıl gulam olur diye kavletti.”

QAvLaT EanNAv YaKUvNu LiYa ĞuLAvMun Va LaM YaMSaSNIy BaŞaRun Va LaM EaKu BaĞıyYan

قَالَتْ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا (20)

 

***

 

قَالَ كَذَلِكِ

QAvLa KaÜAvLiKi (FaGaLa KaÜAvLiKa)

“Böyle diye kavl etti”

Burada kavl eden ruhtur. Böyle olacaktır diyor. Evet, sözün doğru ama böyle olacaktır diyor. Burada hazfedilmiş cümle var. Meryem buna karşı tekrar sormaktadır. Güzel, iyi de bu nasıl olacaktır diyor. Ruh Allah’tan aldığı cevabı ona ulaştırıyor.

Burada bir hususu daha hatırlayacaksınız. Renkli televizyonlar yeni çıkmıştı. Eski televizyonlar renkli neşriyatı yapan merkezleri de gösteriyordu ama renksiz seyrediliyordu. Çünkü renksiz televizyonlarda renk seçmesi yoktu.

Allah ruhları ve melekleri kendi sözlerini duyacak ve anlayacak şekilde yaratmıştır. İnsanların ve cinlerin böyle bir cihazları yoktur, doğrudan Allah’ın sözlerini alamazlar, meleklerin sözlerini de alamayız. Allah ruhlara söylemekte, ruhlar da bize tercüme etmektedir. Ruh burada Allah’ın bir elçisi olarak konuşmakta ve yapmaktadır. Yapan Allah’tır.

قَالَ رَبُّكِ

QAvLa RabBuKi

“Rabbin kavl etti”

“Rab” burada mübteda değil “Kale”nin fâlidir. Birinci “Kale”nin faili ruhtur. İkinci “Kale”nin faili rabdir. Bu sebeple tekrar edilmiştir ama cevap anlamında değildir. Yoksa iki defa “Kale Kale” denirdi.

Ruh, bunu ben yapmayacağım, Rabbin yapacaktır diyor. Böylece sadece elçiyim sözünü teyit etmektedir.

هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ

HuVa GaLayYa HayYiNun

“O bana heyyindir”

‘Rabbin bana kolaydır diyor’ dedi ruh; böylece ruh ben yapmayacağım, O yapacak diyor. Vehebna LeHa demektedir. Yani hibe ettik demektedir. Böylece resulün yaptıkları mürsilin yaptığıdır. Resulün söylediği mürsilin söylediğidir.

Burada “Aleyye” demiş olması ile bize hukukun temel kaidelerinden biri öğretilmektedir.

“Hevn” düzlük demektir. “Kevn” tepe demektir. “Beyn” çukur demektir. “Huve” o demektir, gaybı gösterir. “İhane” ilgisizlik, uzaklaştırma anlamlarına gelir.

“H” boşluğu ifade eder. “V” birliği, “N” ise genelliği ifade eder.

Canlılar DNA’lardan oluşur. DNA’da üç çekirdek asidi bir amino asidi temsil eder. Bunlar iki şekilde çiftleşirler. İki çift olsaydı (AA AB BA BB) çiftten 4*4=16 eder. Kullanılan amino asit 16’dan fazla olduğu için yetmiyor. Bir üçüncüyü daha devreye sokacağız, o zaman 64 eder.

Bunlar 20 çeşit aminoasidi kullanarak canlıları oluşturmaktadır. Canlıda bunlardan başka bir şey yoktur. DNA’lar çifttir. Ama aynı aminoasitleri taşımazlar. Eşlerden biri başka aminoasit taşır. Bunlarda bir özellik vardır, bazı durumlarda ikisi etkin olduğu halde çoğu durumda biri etkindir, diğeri durgundur, etkilemez. Siyah geni ile beyaz gen bir olursa çoğu zaman siyah galip olur, diğeri etkin değildir, sadece gelecek nesillerde etkindir. İlk hücre canlıların tüm özelliğini taşımakla beraber çok az gen faaldir, diğerleri etkisizdir. İleride etkin hale gelince yeni türleri oluşturur. İnsan böyle meydana gelmiştir. İnsanın atalarında insana özgün genler vardı ama etkin değildi. Âdem’de bu etkin hale getirildi. Onu etkisiz hale getiren geni tahrip edersin, etkili hale gelir yahut onu susturan geni susturursunuz.

İnsanda erkeklik ve dişilik genleri, X ve Y kromozomları da vardır. Ayrıca üçüncü kromozomda etkisiz halde mevcuttur. Onu faaliyete geçirirsek Y kromozomunda olanlar onda olduğu için kadın erkek çocuk doğurabilir.

İşte, Âdem böyle oluştu. Meryem de bu yolla çocuk doğurdu.

Birçok canlılarda kendi kendilerini dölleme özelliği vardır. İnsanda da vardır ama etkisiz durumdadır. Rab için son derece kolaydır. Y’ye tekabül eden kromozomu etkisiz hale getirdiniz mi sorun çözülmüş oluyor.

Demek ki bugün genetik ilmi “Heyyinün” kelimesini açıklayan buluşlardır.

وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ

Va LiNaCGaLaHUv EAvYaTan LielNAvSi (Va Li NaFGaLaHUv FaVGıLaTan LieLFaGaLi)

“Ve onu nâs için bir ayet ca’l edelim diye”

Allah canlıları var etti, onlara birer ömür biçti, bu müsemma ecelleridir. Kaza ecelleri farklıdır. Uygarlıklar da canlı gibidir. Her birinin eceli vardır. Uygarlık Nuh ile başlar, biner yıllar ile yenilenir; İbrahim, Musa, İsa, Muhammed/Kur’an ve şimdi de yeni uygarlıklar geliyor. Batı uygarlıkları da 500 seneden sonra diğerleri takip eder; Mısır, Grek, Bizans ve Avrupa uygarlıkları hep biner yıllık ömre sahiptirler.

Bu bin yılın başlangıç tarihi nedir?

İnsanlık İsa’ya kadar ayrı ayrı takvim kullanıyordu. İsa ile yeryüzü tek topluluk haline gelince tek tarih kullanmaya başladı. Ancak iki bin sene sonra bugün Dünya İsa’nın doğumunu tarih olarak kullanıyor. Demek ki Cumhuriyet döneminde yapılan takvim inkılabı Meryem daha hamile kalmadan kararlaştırılmıştı. Ancak 2000 sene sonra orada söylenenler tahakkuk etti.

İsa’nın görevleri vardır, o görevleri yerine getirmeye gelecektir. Zeki gulam olacaktır. Ama başka bir görevi daha vardır. O da; onun doğumu insanlık takviminin başlangıç yılı olacaktır. Yalnız Hıristiyanlar değil; Müslümanlar, Budistler ve Hindular da onun doğumunu başlangıç tarihi yapacaklardır.

Sadece insanlık bu ayete dayanarak Kur’an’ın ve İncil’in ilahi söz olduğunu idrak eder. Kur’an Allah’ın sözüdür dediğimiz zaman hala aval aval bakıyorlar. Nesine bakıyorlar. Kimin aklına gelirdi ki Türkler Hicri takvimi bırakacak ve Rumi takvime geçecek, sonra da onu bırakacak ve Miladiye geçecek. Çinliler ve Budistler de onu kabul edecek. Ama Kur’an bilmiştir. İncil’de buna dair bir işaret var mıdır, bilemiyorum.

وَرَحْمَةً مِنَّا

Va RaXMaTan MinNAv (Va FaGLaTan MinNAv)

“Ve bizden rahmet olmak üzere.”

İsa’nın başka görevi vardır. Miladi tarihe başlangıç olacak. Ayrıca İsa’ya tabi olan Hıristiyanlar tüm insanlığa rahmet olacak, uygarlığı yayacak ve sanayi devrimini yapacaklardır. Demek ki bugünkü Batı sanayii Allah’ın rahmetidir ve Meryem’e daha hamile kalmadan önce verilmiştir. Avrupa’da keşiflerin çoğu birbirine yakın zamanlarda ama ayrı ayrı keşiflerdir. Demek ki onlara bunu ilham eden biri vardır.

Bugünkü sanayi devrimini gerçekleştiren ilim adamlarına yapılan zulümler henüz kitaplaştırılmadı. Bunları bu zulümlere sabrettiren neydi? Allah’ın rahmeti.

İşte, size haber veriyorum; yine Allah’ın rahmeti olarak İsa’ya inanmış Hıristiyan ve Müslümanlar bir olup insanlığı üçüncü binyıl uygarlığına götüreceklerdir.

وَكَانَ أَمْرًا مَقْضِيًّا (21)

Va KAvNa EaMRan MaQWıyYan (Va FaGaLa FaGLan MaFGıyLan)

“Ve kaza edilmiş bir emirdir.”

Evet, Ruh Meryem’e çok kesin konuşuyor. Bunlar iki bin sene sonra da olsa olması kaza edilmiştir. “Kader” mekânda planlamayı ifade eder. “Kaza” ise zamanda planlamayı içerir. Bu rahmet de planlanmıştır. Doğumundan sonra Kur’an gelecek, bin yıl o şeriatta inkılap yapacak, sonra Hıristiyanlar sanayide inkılap yapacaklar. Dünya tek millet olacak ve işler kaza edilmiş olacaktır.

“MaQWıyYan” kelimesi (M=40, Q=100, W=800 Y=10, N=50) toplam 1000 etmektedir. Periyoda işaret etmektedir. Şeddeli “Y” tek sayılmıştır.

 

YORUM

Kâinat insan için yaratılmıştır. Yeryüzü Âdemoğullarına aittir. İnsanlık tek bir canlıdır. Âdem ile başlayıp kıyamete kadar çoğalacaktır. Sonra ölenler hep birlikte dirilecek, tek beş boyutlu uzayın tek boyutlu varlığı olacaktır. Beş boyutlu uzayda yaşayanlar dört boyutlu varlıklardır. Nasıl insan doğduğu zaman hangi günlerde hangi yıllarda ne durum alacağı belliyse, aynı şekilde insanlığın da hangi yıllarda ne durum alacağı bellidir. Bizim elimizde onu değiştirme gücümüz yoktur. Olsa bile bozarız, yapmayız.

Onun gibi insanlığın yapısını değiştirme gücü kimsede yoktur.

Biz ne yapacağımızı söylemiyoruz, ne olacağını söylüyoruz. Olacaklar için de bizim görevlerimiz vardır. Biz yaparsak ecrini biz alacağız. Biz yapmazsak vebali bizim olacak. Yapmazsak Allah başkasını getirip onu yaptırır.

Bu surede 2000 sene önce verilen haber bugün gerçekleşmiştir. Hıristiyanlık insanlığa rahmet olmuştur.

 

Öz Türkçe ile:

“Böyle, Yetiştiricin dedi ki, bu bana kolaydır ve onu ele gösterge ve bizden esenlik kılacağız ve buyruk yerine gelmiştir dedi.”

Kur’an Arapçası ile:

“Böyle, Rabbin kavl etti ki, bu bana heyyindir ve onu nâsa ayet ve bizden rahmet ca’ledeceğiz ve emir makdi olmuştur diye kavl etti.”

QAvLa KaÜAvLiKi QaLa RabBuLi HuVa GaLayYa HayYıNuN  Va LiNaCGaLaHUv EavYatan  LilNAvSi Va RaXMatan  MinNAv Va KAvNa EaMRaN MaQWıyYa

قَالَ كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّا وَكَانَ أَمْرًا مَقْضِيًّا (21)

 

***

 

فَحَمَلَتْهُ

Fa XaMaLaTHu (Fa FaGaLaTHu)

“Onu hamletti”

Bizde insanlar için ‘iki canlı’ derler, hayvanlar için ‘gebe’ anlamında kelime kullanırlar. Araplar ise yüklendi derler. Dillerde böyle terkipler vardır. Onu karnında hamletti manasında hamletti derler. Çocuğunu sırtına aldı anlamında rakibe kullanırlar. Dillerde böyle farklı manalar vardır. Onun için kelime kelime tercüme edilmez.

O konuşmadan sonra hamledilmiştir.

Bugün genler üzerinde oynamak için çeşitli usuller geliştirilmiştir. Özel ışıklarla genlerde gerekli değişiklikler yapılmalıdır. Yahut kimyasal maddelerle gerçekleşmektedir. Üretme ve ayıklama yolları yapılmaktadır.

Ruh da bunlardan birini kullanmış, Meryem ile sohbet ederken ona özel ışık göndermiş, etkin olmayan başka kromozomda bulunan “Y” genlerini faaliyete geçirmiştir. Böylece Meryem hamile kalmıştır.

فَانْتَبَذَتْ بِهِ

Fa iNTaBaZaT BiHIy (Fa iFTaGaLaT BiHIy)

Onla intibaz etti

Bir yerden ayrılma kaçma anlamında intibaz etti denmektedir. Türkçede kaçtı denir. “Bi” harfi ile taaddi etmiştir. Onu kaçırdı anlamındadır. Kavminden kendisi kaçtı, ondan sonra da onu kaçırdı denmektedir. Mekanen şarkıyyen denmiştir. Bir hicab edindi diyor.

Şeria nehrinin doğusuna geçmiş olsa bile dağlarını aşmamıştır. Hicab edinmiş, kendisini ağaçlı bir yerde gizlemiştir. Oysa şimdi artık Şeria nehrinin doğusundaki dağları da aşarak uzaklaşmıştır.

İsa’yı büyütecektir. İsa kendi kendine yürümeye başladığı ve konuşma yaptığı zaman onunla kavmine gelecektir. Birkaç sene uzakta kalmıştır. Bu müddette beşikteki çocukla ne konuşacağız demişlerdir. Ama çocukların iki yaşlarında mantıklı konuşmaya başladığını görürüz. Süt iki yaşına kadar verileceğine göre demek ki o yaşlarda dönmüştür.

مَكَانًا قَصِيًّا

MaKAvNan QaÖıyYan (FaGALan FaGıLan)

“Kası bir mekâna”

“QÖV” kentin bittiği yerde sonraki yerdir. Evler birbirinden uzaktır. Kur’an’da 5 defa geçer. “QÖM” 1 defa geçer. Kasm koparmak anlamındadır.

“Q” kuvveti, “Ö” dayanıklılığı, “M” maddeyi ifade eder.

Uzak yere gitti anlamındadır. Badiyeye gitti, kentten ayrıldı demektir.

Meçhul bir yere gitmiştir. Manastırda eğitim gören Meryem bir erkek gibi cihadını yapabilmektedir. Benim arkadaşlarım vardı. Annelerinin sözlerini söyler ve o sözlere uyarlardı. Babalar çocuklarına fazla etki etmez. Çünkü çocuklar küçükken anne sevgisi içinde büyür, analarının etkisi altında olurlar. Meryem, İsa’ya bir ahlak örneğidir, merhamet örneğidir. Cihat örneği değildir. Onun için anne eğitiminde yetiştirilmiştir.

Bu durum bize ne anlatmaktadır?

Hicreti anlatmaktadır. Etkili olamayacağını, senin çalışmalarına zarar vereceklerini hissettiğin anda onlardan hicret edeceksin. Sonra Meryem gibi mucize ile döneceksin yahut Muhammed gibi fetihle döneceksin.

Yüz lojmanlı apartmanı kurduğumuzda oraya çekilip kendi hayatımızı yaşayacağız. Ürettiğimiz malları onlara satacak, onlardan para değil karşılığında mal isteyeceğiz. Güvenliğimizi korumada devlete asker olacağız yahut bedel vereceğiz. Sigorta mevzuatına uyacağız ve ortaklarımızın primlerini yatıracağız. Bunu tüccarlarımıza yükleyeceğiz. Şöyle ki, bunu sen sigorta et, senin işçin gibi olsun, sana onun ürettiği mamulü verelim. Biraz fazla vereceğiz ama biz faizli parayı kullanmayacağız.

 

YORUM

Her tarikat mensubu kendi şeyhini kutbu’l-aktab kabul eder.  Her ümmet resullerini veya nebilerini diğerlerinden daha üstün kabul eder. Kur’an uli’l-azm peygamberlerden bahsetmektedir. İbrahim, Musa, İsa azim sahibi resullerdir. Muhammed dâhil bunların değişik görevleri vardır. Bugünkü uygarlığın kurucularıdırlar. Değişik yönleri ile diğerlerine fadıldırlar.

İsa son nebiden önce gelen son nebidir. Ahlak bakımından son peygamberdir. Tarikatların birincisi odur. Düzen bakımından da Muhammed son nebidir. Musa gibi bir resuldür. Biz ise onun resullerinden hiçbirini birbirinden ayırmayız.

Gelecek bin yıllarda Kur’an ehli şeriatta daha çok ihtisas sahibi olacak ve dünyaya adaleti onlar yayacaklardır. Hıristiyanlar daha çok tarikat ehli olacaklardır. Kişileri onlar eğiteceklerdir. Hıristiyanların şeriatçıları İslam mezheplerine katılacak, Müslümanların tarikat ehli de Hıristiyan mezheplerine katılacak.

Gelecek yıllarda müspet ilim daha çok ilerleyecek, bugünkü İncil’e girmiş şirkler müspet ilmin usulü ile ayıklanacak ve Hıristiyanlar gerçek İncil’i bulacak ve bugünkü şirk durumlarından kurtulmuş olacaklardır.

Belki de İsa’nın ve Meryem’in DNA’ları bulunacak ve İsa’da Meryem’den başka kimsenin DNA’sı olmadığını tespit edeceklerdir. Böylece Kur’an’da anlatılanlar ispat edilmiş olacaktır. Artık insanlar kitaplara ve peygamberlere babalarını taklit etmek suretiyle inanmayacaklar, ilmin verilerine göre inanacaklar.

Bunlar olgunlaşma döneminin yanlışlıklarıdır. Aslında bugün insanlar Kur’an’ın söylediklerinin hepsini ispat etmişlerdir. İsa’nın Allah’ın oğlu olmadığını herkes bilmektedir. Sosyal baskı devam ediyor. Bir gün bir Papa buna cesaret edecek, toplayacağı konsülde düzeltilmiş İncil’i ortaya koyacak ve konsüle kabul ettirilecek, fevç fevç Hıristiyanlar gerçek İncil’e döneceklerdir.

İncil nasıl düzeltilir?

İncil döneminde Roma uygarlığı vardır ve yazılı birçok belge bulunmaktadır. O belgeler toplanacaktır. O belgeler bugünkü ilimlerin verileri içinde incelenecektir. Önce Karbon 14 kullanılarak belgenin yazılış tarihi ortaya konabilmektedir. Sonra kullanılan kelimelerle o belgenin hangi tarihte yazıldığı bilinmektedir. Etkilenmiş belgeler arasında ifade benzerliği varsa o kaynaktan gelmektedir. Kaynak da bu yolla bulunabilmektedir. Pavlus’tan sonraki belgelerin kaynağı Pavlus’tur.

Bugün dil üzerinde yapılacak ihtimaliyat dağılımı ile metinler rahatlıkla belirlenebilmektedir. Bunun dışında müspet ilmin verilerine uymayan hususlar tevil edilerek ayıklanacaktır. Mecazi manalar verilecek. Peder ve oğul kelimeleri metinde kalacaktır ama peder rab manasında, oğul da abd manasında olacaktır.

En önemli düzeltici kaynak Kur’an’dır. Kur’an’a uymayanlar Kur’an’la düzeltilecektir. Böylece elde edilen İncil’in metni belki hiç değişmeyecek ama manaları ona göre evrilecek. İşte Hıristiyanlığın geleceği buna gebedir. Bu belki bin belki birkaç bin sene sonra olacak ama olacaktır.

Kur’an metni ve manasıyla bozulmamıştır. Ama birçok Kur’an’da olmayan uydurma inançlar vardır. Tevrat’ın ve İncil’in nesh edildiği söylenmektedir. Tam tersine Kur’an onların musaddıkıdır.

“Kur’an ehlinden başkaları cennete gitmeyeceklerdir” inancı da vardır. Kur’an bu iddiaları açıkça tekzip etmektedir. Yahudilerin, Hıristiyanlar ile Müslümanların arasını açarak kendi sömürülerini sürdürmeleri için uydurdukları bu masallardan da bir gün gelecek İslam mezhepleri ayıklama yapacaklar. Şiilerin de mehdi iddialarının aslı ortaya konacak. Bir Humeyni daha gelecek ve bunları düzeltecektir.

Hindular ile Budistler hakkında bilgimiz yoktur. Upanişadları okuduğunuz zaman Kur’an’ın söyledikleri ile onlar arasındaki fark bugünkü İncil’in söylediklerinden daha azdır.

 

Öz Türkçe ile:

“Onu yüklendi ve onu uzak bir yere kaçırdı.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Onu hamletti ve kasıy bir mekana onunla intibaz etti.”

Fa XaMaLaTHu Fa iNTaBaÜaT BiHIy MaKAvNan QaÖıyYan

فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا (22)