MERYEM SURESİ TEFSİRİ(19.SURE)
Süleyman Karagülle
879 Okunma
MERYEM SURESİ TEFSİRİ 72-75.AYETLER

***

 

 

MERYEM SÛRESİ - 14. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

***

 

 

ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا (72) وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَيُّ الْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ مَقَامًا وَأَحْسَنُ نَدِيًّا (73) وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ أَحْسَنُ أَثَاثًا وَرِئْيًا (74) قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَنُ مَدًّا حَتَّى إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضْعَفُ جُنْدًا (75)

 

***

 

ثُـمَّ

ÇümMa

“Sonra”

ثُمَّ ‘Sonra’ demektir. ث harfi ت harfi ile akrabadır. توب bir şeyden dönmedir, ثوب ise bir şeye dönmedir.  لِبَاثvücudun dışını korumak içindir. ثَوْب ise insanı dışa karşı tanıtmak içindir. مّ harfleri  وّ harflerinden dönüşmedir. ثُمَّ bir oluştaki başkalaşmayı ifade eder. ثُمَّ نُخْرِجُكُمْ طِفْلًا ‘da “Sonra anne karnındaki havasız beslenme yerinden hava ile beslenmeye geçilir” denmiş oluyor.

ثَمَّ ise ‘orada’ demektir, ‘eski yerinde’ manasındadır.

Bu ayetteki ثُمَّ değişmeyi ifade eder. Bir hayattan başka hayata geçmedir. Zerreli hayattan zerveli hayata geçmedir. Zerre taneciklerden oluşur ve parçacıklar birbirlerini çekerler. Oysa tanecikler çekirdeklerde patlama şeklinde dönüşür, zerveler hâline gelirler. مِثْقَالَ ذَرَّةٍ ve وَالذَّارِيَاتِ ذَرْوًا beyanları bunu gösteriyor.

Fizikte E=m*c2 yahut E=h*f’dir. Biri zervedir, biri zerredir.

Moleküllerde denge merkezkaç kuvveti ile sağlanır. Atomlarda ise denge alıp atma ile sağlanır. Elektronun yükü pozitronun yükünün yarısının katlarıdır. 1,2,3,4 olarak çoğalır. Diğeri 0.5, 1.5, 2.5, 3.5 diye çoğalır. Elektron çekirdeğin içinde olduğu zaman elektronlar tarafından dışarı atılır. Dışarda olduğu zaman da pozitronlar tarafından içeriye çekilir. Bir adam diğer tarafa yarım altın borçlu olsa ve elde de bir altın bulunsa, altın verdiği zaman alacaklı olur, aldığı zaman da borçlu olur. Böylece çekirdekler arası denge sağlanır.

Biz şimdi zerre hayatını yaşıyoruz. Ahirette zerve hayatını yaşayacağız. Bu değişmeyi yapabilmemiz için cehennemin çevresinde hareketsiz durmamız gerekir. Böylece ipek kurdunun kelebeğe dönüştüğü gibi biz de değişeceğiz ve cennete gideceğiz.

نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوْا

NunCi elLaÜIyNa itTAQaV (NuFGiLu elLaÜIyNa iFTaGıLUv)

“İttika edenleri tenci ederiz”

نَجْوَة selin ulaşamadığı yüksek yerlerdir. نَجْوَى gizli değil ama kapalı görüşmedir. Görüştükleri bilinmekte ama ne görüştükleri bilinmemektedir. إِنْجَاء veya تَنْجِيَة dışarı çıkarmak, kurtarmak demektir.

ن belirsizliği, ج toplanmayı, ي de kolaylığı ifade eder.

Cehennemin çevresinde değişme dönemini geçiren insan oradan kurtarılıyor. Selden korunmak için yüksek yerlere çıkılıyor, bu necat oluyor. Cehennemin havlinden de insan yeni yapısıyla çekirdek bağlantıları ile cennete götürülecektir.

Burada “müminler” demiyor, “muttakiler” diyor. Bakara Suresi’ndeki muttakiler. “Akıl yoluyla veya vahiy yoluyla kendilerini korumuş olanları necata erdireceğiz.” diyor.

وِقَاء  sandık gibi katı çeperli kaptır,وِعَاءِ  ise torba benzeri yumuşak çeperli kaptır. Yollarda veya yaylalarda taşlardan örülerek yapılan kulübeler de وِقَاء’dır. Canavarlardan ve fırtınalardan korunmak için yapılır. وَقِيّ feîl (فَعِيل) vezni üzeredir, koruyan veya korunan anlamındadır.

و beraberliği, ق kuvveti, ي kolaylığı gösterir.

Evet, ittika edip zulmetmeyenler cennete götürüleceklerdir. Yani kötülük işlemeyenler cennete veya Araf’a götürüleceklerdir. İyi insansanız cennetliksiniz yahut cehennemlik değilsiniz. Kötü insan iseniz cehenneme gideceksiniz. Burada müminleri değil de muttakileri necata erdiririz demiş olması ile çıkarılacak mana budur.

وَنَذَرُ

Va NaÜaRu (Va NaFGaLu)

“Ve vezr ederiz”

بَذْر ‘tohum’, تَبْذِير ‘tohumu saçmak’ demektir. “Vezr etmek” bir şeyi beğenmediği için bırakmak demektir.

Kur’an’da وذر 45, بذر 3 defa geçer. Toplam 48 (24*3) eder.

و beraberliği,  ذişareti,  ر tekrarı ifade eder.

Burada و harfi düşmüştür, aslı نَوْذَرُ’dur. ‘İyileri almak, kötüleri yere bırakmak’ anlamında olup “Onları orada bırakırız, onları necata erdirmeyiz” diyor, Kur’an.

İnsanlar yeryüzüne imtihan olmaları için getirilmektedirler. Demek ki seçicilik cehennemin çevresinde de devam ediyor. Ana rahmine binlerce nutfe gelir, bunlar yarışırlar, elenenler elenirler. Birisine nasip olur. 100’den fazla döllenmiş hücre olduktan sonra annenin rahmine yapışır. Eleme burada bitmez. Tüm hayat boyunca elemeler devam eder.

الظَّالِمِينَ فِيهَا

elJAvLiMIyNa FIyHAv (elFAvGuLIyNa FİyHAv)

“Zalimleri orada”

ظَلَم ‘Karaltı’ demektir. Sonra karanlık anlamına gelmiştir. Nurun karşıtıdır. ‘Zulmetmek’ bir şeyi uygun olmayan yere koymak demektir. Sel kalıntıları zulümdür.

ظلم Kur’an’da 315, ظلل ise 33 defa geçmektedir. Toplam 348 (22*3*29) eder.

“İttika edenleri seçer alırız, zalimleri ise orada bırakırız.” deniyor. İttika eden ile zalim karşılaştırılıyor. Kâfir veya müşrik değil, muttaki kurallara uyan kişi demektir. Zalim ise kurallara uymayan kişi demektir.

Eğer bir toplulukta herkes kurallarla hareket ediyorsa orası nurdur, aydınlıktır; herkes karşı tarafın nasıl davranacağını bilir ve kendisi de ona göre hareket eder demektir. Kurallarla hareket etmeyen bir topluluk zulumat içindedir. Göz gözü görmemektedir. Kim ne ile karşılaşacağını bilmemektedir.

Türkiye zulumat içindedir çünkü uygulanamayan tercüme kanunlarla dolmuştur Türkiye. Halk mecburen kanun dışı hareket etmektedir, bu da zulümdür.

الَّذِينَ اتَّقَوْا denmiş, ismi mevsul getirilmiştir. Çünkü muttakilerin ittikaları bellidir, kendileri de bellidir. Oysa zalimlerin kendileri bellidir ama yaptıkları zulüm belli değildir. Herkes kuralsız davranmakla zulüm yapmaktadır. Nasıl iki nokta arasındaki doğru tekse, toplulukta da kurallar belirlilik demektir. Oysa kuralsızlık belirsizliktir.

Kur’an’ı kavrayabilmek için kelimeleri iyi bellememiz gerekmektedir.

جِثِيًّا (72)

CiÇiyYan (FıGLiyYan)

“Cisiy olarak”

جثو ‘Diz üstü çökme’ anlamındadır.

Kur’an’da  جثو3,  جثم ise 5 defa geçer. Toplam 8 (23) eder.

İpek böceği kurtçuk iken kelebeğe dönüşeceği zamanı veya kurbağa solungaçları ile solumadan ciğerle solumaya başlayacağı zamanı beklemekle geçer. Ne diridir ne de ölüdür. Aslında bütün tohumlar böyledir, جِثِيّ  haldedir, ölü değildirler ama yaşamıyorlar da. Bugün hücreler donduruluyor. Yapıları bozulmuyor ama canlılıkları da yoktur. İşte bu جِثِيّ  halidir.

Cehennemin havlinde bütün insanlar krizalit dönemine gireceklerdir. Muttakiler değişimlerini tamamlayınca cennet ehli olacaklar ve oradan ayrılacaklardır. Zalimler ise orada o halleri ile kalacaklardır. Cehenneme uyum sağlayabilmeleri için daha uzun zaman değişimlerine devam edeceklerdir.

Burada ikiye ayırdı; ittika edenler ve zalimler. Ne ittika etmiş ne de zalim olmuş olanların nereye gideceklerini burada beyan etmemektedir. Belki de değişmeyecek, tekrar eski hallerine dönecekler ve Araf’ta yaşayacaklardır.

 

YORUM

Cennet ehli olabilmek için insan çok uzun bir eğitim safhasından geçecektir. Kim eğitiliyor? İnsanın bedenle birleşen ruhu eğitiliyor. Nefis eğitiliyor. İnsan tek başına ruh olmadığı gibi tek başına beden de değildir; bedenle birleşmiş ruhtur. Buna “nefs” diyoruz. İnsan nefsi ile eğitilmektedir. Bir taraftan beden değişik safhaları geçirmekte, diğer taraftan nefs de olgunlaşmaktadır. Her şeyden önce cahil iken âlim olmaktadır. Sonra ayrı ayrı kişilikleri varken, kişiliklerini kaybetmeden topluluğun üyesi olmaktadırlar. Sanayide uygarlaştığı gibi hukukta da uygarlaşmaktadır. Bu yolculuğun sonunda cennete ulaşmaktadır. Orda yeni bir hayat başlamaktadır. Eğitilmiş ve olgunlaşmış olan insan artık olgunluk çağına, üretim çağına gelmiştir. Yeniden yükselme yollarını bulacak ve ilerlemeye devam edecektir.

 

Öz Türkçe ile:

“Sonra korunanları kurtarırız ve ezenleri orada dondurulmuş bırakırız.”

Kur’an kelimeleri ile:

“Sonra ittika edenleri tenci eder ve zalimleri orada cisiy olarak vezr ederiz.”

 

ÇümMa NuNCıy elLaÜYNa itTaQaV Va NaÜaRu elJAvLiMIyNa FİyHAv CiÇiyYan

ثُمَّ نُنَجِّي الَّذِينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِمِينَ فِيهَا جِثِيًّا (72)

 

***

 

وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ

Va EiÜAv TuTLAv GaLaYHiM (VaEiÜAv TuFGaLu GaLaYHiM)

“Ve onlara tilavet olununca”

Bu sure Yahya Peygamber ile başladı, İdris Peygamber ile sona erdi. Sonra bizi cennetin kapısına götürdü. Böylece bu dünyada olan olayların hedefini anlattı. Şimdi tekrar dünyaya döndü. وَ Atıf harfi ile “Onlara Allah’ın ayetleri tilavet olunduğunda” dedi. Bu arada insanları ikiye ayırdı, insanları iki gruba ayırdı; muttakiler ve zalimler diye.

Şimdi zalimleri anlatmaktadır. Buradaki zalimler oraya gitmektedir. Meçhul fiil getirilmekte, kimin tilavet edeceği zikredilmemektedir.

İşte…

Siz okuyucular, siz bu seminerleri takip edenler, siz tilavet edeceksiniz, siz onlara aktaracaksınız. Okumayacaksınız, anladığınızı anlatacaksınız. Onlardan birisi ile sohbet ettiğinizde, bu seminerlerden öğrenip benimsediklerinizi onlara aktaracaksınız. Yeni şeyler duyacak ve infial edecekler ama ilgileneceklerdir.

Kur’an sizin ana konunuz olacaktır. 

تُلِيَتْ denmemiş de تُتْلَى denmiştir çünkü bir defa değil, defalarca anlatacaksınız. Kur’an’ın büyüklüğü işte buradadır; hep aynı şeyleri söylüyor ama hep yeni şeyler anlatıyor.

تِلْو toklu (6 aylıkla 1 yaş arasındaki kuzu) demektir. Tabi olma, peşinden koşma, arkasından gelme, aksettirme anlamlarını almıştır. Sütten kesilen ve anasının peşinde koşan yavru demektir. ‘Arkasından gitmek’ anlamındadır. Sonra aksettirme anlamına gelmiş ve başkasına okuma anlamı kazanmıştır.

Kur’an’da  تلو63, دلو 5 defa geçer. Toplam 68 (22*17) eder.

ت tümseği temsil eder, ل belirliliği anlatır, و beraberliği anlatır.

Biz Kur’an seminerlerini yapacağız. Yalova, Üsküdar ve Ümraniye’de hazırlanıp Yenibosna’da son şekli verilen bu seminer notları ve yapılış şekli sizlere sadece örnek çalışmadır. Siz kendiniz Kur’an üzerinde duracak ve kendinize göre Kur’an’ı anlamaya çalışacaksınız. Sonra da onu kim karşınıza çıkarsa ona anlatacaksınız. Konumuz karşı tarafı kötüleme veya sevdiklerimizi tanrılaştırma olmamalıdır. Konumuz spor/futbol seyretme veya sinema/dizi ile vakit israfı olmamalıdır. Konumuz Kur’an olmalıdır.

Yalnız okurken değil, her zaman yani hayatımızın her ânı Kur’an olmalıdır.

(Bu haftadan itibaren, Cuma akşamları, Üsküdar İslam Medeniyeti Vakfı’nda da okuma-anlama-müzakere ve uygulama seminerlerine başlayalım, inşallah… RNE)

آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ

EAvYATuNAv BayYıNAvTin (EaFGAvLuNAn FagGıLAvTin)

“Beyyinat olan ayetlerimizi”

Allah “Ayetlerimiz” diyor. Allah’ın iki çeşit ayeti vardır.

Birincisi; tüm Kâinat Allah’ın ayetleridir, her olay O’nu tesbih eder. Bir ağaca baktığınız zaman onun heybetli duruşu ve her yaprağın büyük bir ahenk içinde sallanışı O’nun ayetlerindendir. Ayet dağda dikilen kabile bayrağıdır. Orada hükümdarın oturduğu anlaşılır.

Allah’ın ikinci ayeti ise gönderdiği peygamberlere verdiği mucizelerdir. Son kitap Kur’an O’nun mucizesidir.

Siz onlara hem Kâinatın ayetlerini hem de Kur’an ayetlerini tilavet ediyorsunuz.

“Beyyinat olan ayetler” demek uygulanabilir ayetler demektir. Yani teorik değildir, ütopik değildir, hayali değildir, hayata uygulanabilir bir projedir. Her ikisi de kurallı dişi çoğuldur. Dolayısıyla kâinat bir sistemi içerdiği gibi Kur’an da, İslam da bir sistemdir, düzendir.

Burada beyyinat kelimesi ayetlerimiz kelimesinin sıfatı değil halidir. Bu nedenle ayetlerimizin beyyine olmadığı durum da vardır anlamı çıkar ve burada beyyine olduğu durumu ifade etmektedir.

Ayetleri tutarlı şekilde anlatacaksınız.

Bir şeye nerden bakarsanız o yüzünü görürsünüz. Bir şeyin aynı yüzü hem daire hem dikdörtgen olamaz. Buna tenakuz denmektedir. Bir şeyin bir yüzü daire diğer yüzü kare olabilir, buna tearuz denir. Siz bütün yüzleri ile Allah’ın ayetlerini göstermelisiniz.

İzmir’de Kayahanların kurmakta oldukları Bin Dil Üniversitesi bu aktarma işinin merkezi olacaktır. Yenibosna’da ve Üsküdar’da da kurulmaya çalışılan “Kur’an Medresesi” bu aktarmanın araştırma merkezi olacaktır.

Demek ki bütün bunlar bize farzı ayındır. Yenibosna çalışmaları farzı ayındır çünkü başka yapan yoktur. Ama İzmir ve Üsküdar yaparsa farzı kifaye haline gelir.

Muzari getirilmesi demek, bu tilavet kıyamete kadar devam edecektir demektir.

Kur’an derslerine devam etmeyenlere Kur’an’ın delillerini değil sistemini anlatacaksınız. Yani onlara ayetlerin manalarını değil Kur’an’ın manasını aktaracaksınız. Sistemi aktaracak ve onu düşündürmeye çalışacaksınız. Bir fizik âlimi olmayan kimse yerin çapının nasıl ölçüleceğini bilemez.

Kur’an’dan kendi görüşünüzü aktaracaksınız ama icma ile sabit olanlar beyyinattır. Dolayısıyla üzerinde icma olmayanlar hususunda “Benim görüşüm budur.” diyeceksiniz, “Benimki doğrudur, onlarınki yanlıştır.” demeyeceksiniz.

آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ deyince ispatlanmış anlamındadır.

İcmanın manasını iyi kavramanız gerekir. Benle sen/siz müzakere ederken, önce ikimizin doğru kabul ettiği cümleleri sıralayacağız. Bunlar beyyinattır. Bundan sonra ben benim görüşlerimi, sen/siz de sizin görüşlerinizi anlatacaksınız. Ben sizi ikna etmeye çalışmayacağım, siz de beni ikna etmeye çalışmayacaksınız. Tartışmalıyız ki herkes kendi içtihadının eksiği varsa tamamlasın, yanlışı varsa düzeltsin.

O halde بَيِّنَات dediğimiz zaman hepimizin kabul ettiği bir durumdur. Yani aslında herkesle meseleler üzerinde anlaşmış bulunuyoruz. Gelin uygulayalım dediğimiz zaman, işte o zaman kâfir olanlar uygulamaya yanaşmazlar.

قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا

QAvLa elLaÜIyNa KaFARUv (FaGaLa elLaÜIyNa FaGaLUv)

“Küfreden kimseler kavl etti”

حُفْرَة ‘Çukur’ demektir. غَفَر çukurun dışarı atılmış toprağı demektir. كَفَر ise tohumu örten toprağın adıdır. كَافِر ‘Çiftçi’ demektir. Sonraları bu kelime gerçekleri ve hakikatleri kapatan, gizleyen anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Tohumun sonradan yeşermesi gibi hakikatin de bir gün yeşereceği anlamını da bu kelime içermektedir.

Kur’an’da كفر 525,  كفف15 defa geçmektedir. Toplam 540 (22*33*5) eder.

ك oluşu, ف mafsalı, ر tekrarı ifade eder.             

Bir kelimenin aslı kendi dilinde derin manalar içerir. Oysa o kelime başka dile geçtiği zaman derin manalarını kaybeder, sadece geçtiği manayı taşır. Kur’an Araplar tarafından değil de Arap olmayanlar tarafından yorumlanmıştır. Kelimeler manalarını değiştirerek gelişmişlerdir. İman, İslam, küfür, şirk hep başka anlamlar olarak kullanılmaktadır. Bu sebepledir ki bugün Kur’an yeniden anlaşılmalıdır. Bu da ancak Kur’an’daki kelimelerin cahiliye dönemindeki Arapçanın Kur’an’daki ıstılahi manaları ile anlaşılmasıyla gerçekleşir.

“Küfredenler dediler” dendiği zaman bile bile gerçeği reddedenler demektir yahut gerçeği öğrenmemek için kulaklarını tıkayanlardır.

Bizim sesimizi duyurmak istemeyenler kâfirlerin ta kendileridir. Burada كَافِرُونَ (kâfirler) demeyip الَّذِينَ كَفَرُوا denmiştir. Yani kâfirlerin kim olduğu, küfrettiklerinin ne olduğu da bilinmektedir. Adil Düzen’e şiddetle karşılar ama Adil Düzen’in bir tek yanlışını gösteren yoktur. Adil Düzen’in kendisine değil uygulamasına karşıdırlar.

لِلَّذِينَ آمَنُوا

LielLaÜIyNa EAvMaNUv (LielLAÜIyNa FaGaLUv)

“İman etmiş olanlara”

İman edenlere karşılık kâfirler gelmektedir. Kâfir demek aynı zamanda nankör demektir. Allah’ın kendisine verdiği nimetlerin hakkını vermeyen demektir.

Biz dayanışma ortaklıklarını kurduğumuz zaman iman etmiş oluruz. Bugünkü durumda cahiliye döneminde yaşıyoruz. Daha kooperatifler kurmadık, dayanışma ortaklıkları kurmadık. Bu durumda daha iman etmiş sayılmayız. Ne var ki Mekke müminleri gibiyiz. İlerde kurmak için çaba sarf ediyoruz. Buna bilfiil değil de bilkuvve iman diyoruz. Tıp okuyan bir öğrenci bilfiil doktor değildir ama bilkuvve doktordur.

Demek ki Adil Düzen çalışanları bilkuvve mürşittirler. Bunlara diyorlar. Küfretmiş olanlar iman etmemiş olanlara diyorlar.

أَيُّ الْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ

EayYu elFaRiQaYNı PaYRun (EayU eLFaGIyLaNı FaGLun)

“İki ferikin hangisi daha hayırlıdır”

Bu ayetin bize öğrettikleri şudur; kâfirler ayrı fırka, müminler ayrı fırkadır. Bu iki fırka savaşta değildir ama küfür fırkası iman fırkasını yok etmek istiyor, onların işini bozuyor, onları hapishaneye koyuyor. İman fırkası ise sabırla hem de savaşın meşru olmadığı düzende varlığını sürdürüyor.  Mekke dönemini yaşıyor.

Mekke müminleri yönetime karşı çıkmaya ve savaşmaya mezun değildiler. Bu iki fırka ezilmiş fırkalardı. Bizim 1960’lardan önceki durumumuzda bu idi.

خَيْر kelimesi ‘zenginlik’ demektir. Üretim yerlerinin malzemesi Kur’an’da خَيْر olarak ifade edilmektedir. Böylece iki fırka da zar zor yaşamaktadır ama küfretmiş olanlar servet sahibidir, iman etmiş olanlar zaruret içinde. Bugün yeryüzünde Sermaye ve Siyaset tepelerde sefahat içinde, iman etmiş olanlar yoksulluk içindedirler. Söylenenlerin hepsini doğru kabul edelim, müminlerin durumu nedir, neden böyledir diyorlar?

مَقَامًا

MaQAvMan (MaHGALan)

“Makam olarak”

Siz belli bir yere geldiğinizde eğer çevrenizde insanlar toplanıyorlarsa, sizin bir çaba göstermenize gerek kalmadan zengin olabilirsiniz. Bu makam siyasi makam olur, bu makam ahlaki makam olur, bu makam mesleki makam olabilir.

Tek zavallı makam vardır, o da ilim makamıdır. Âlimler insanlara yeni şeyler söylerler, tehlikeleri gösterirler, bundan dolayı insanlar âlimleri sevmezler ama onların dediklerini yaparlar. Makamları hayr değildir.

İnsanlar o âlim öldükten sonra onun yapın dediklerini yaparak kendileri zengin olurlar. Sokrat’ı astılar, Ebu Hanife’yi döve döve öldürdüler ama onların kurduğu mezhepler hala dünyada etkilerini sürdürmektedir.

وَأَحْسَنُ نَدِيًّا (73)

Va EaXSaNu NaDiyYan (Va EaFGaLu FaGIyLAn)

“Ve nediy olarak ahsendir”

نَدْو bir topluluğun toplandığı yerdir.

نِدَاء toplantıya çağırma demektir.

نَدِيّ ise aynı toplantılara katılanlar demektir.

Masonlar bir nediydirler. Tarikatlar birer nediydirler. Kur’an seminerlerimizi takip edenler birer nediydirler.

Bugünkü partiler nediy değildirler. Bugünkü okullar nediy değildirler çünkü onlar toplanıp ilim yapmıyorlar. Onlar sadece bakanlığın programını ezberliyorlar.

Biz “yüz lojmanlı apartmanların her katında oturanlar nediy olacaklardır” diyoruz.

Bu kelime Kur’an’da sadece bir yerde ve işte burada geçmektedir.

 

YORUM

Kur’an tarihi kıssalardan sonra insanların ahiretteki durumunu anlatarak bu dünya hayatının bir yarış olduğunu bildirdi. Bir eğitim yeridir. Burada olgunlaşanlar sonunda cennete gideceklerdir. Bu olgunlaşmaların olabilmesi için sıkıntılar çekmelidirler. Burada sıkıntı çekmeyenler cehennemin havlinde cisiy olarak kalanlardır.

Evet, biz yoksulluk içindeyiz, onlar varlık içindedirler. Dünya Siyasilerin ve Sermayenindir. Bizi eziyorlar, bizi sömürüyorlar. Ama biz müminiz, onlar kâfir.

Kur’an şimdi onlara cevap veriyor.

Öz Türkçe ile:

“Ve onlara açıklayan kanıtlarımız aktarıldığında kapatan kimseler inanan kimselere ‘İki bölümün hangisi konaklama olarak daha iyi ve toplantı olarak daha iyidir?’ dediler.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve onlara beyyinat olan ayetlerimiz tilavet olunduğunda küfredenler iman edenlere ‘İki ferikin hangisi makamen hayrdır ve nediyen ahsendir?’ diye kavletti.”

 

 

وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَيُّ الْفَرِيقَيْنِ خَيْرٌ مَقَامًا وَأَحْسَنُ نَدِيًّا (73)

 

***

 

وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ

Va KaM EaHLaKNAv QaBLaHuM (Va KaM EaFGaLNAv FaGLaHuM)

“Ve kabllerinde nicelerini ihlak ettik”

Evet, müminler sıkıntı çekerler, yoksul olurlar ve ezilirler. Oyları binde bir olur ama sonra onlar varlıklarını devam ettirirler. Onlar ezmezler, sömürmezler. Onlar cehennemin çevresinde dizildikleri zaman kazanan kimselerdir.

Kişiler bu dünyaya sıkıntı çekmek için gelmişlerdir, çalışıp kazanmak için gelmişlerdir. Topluluklarda ise uygarlaşmanın sağlanması için zaman zaman kötüler de geçici olarak iktidar olurlar ve eski düzeni yıkarlar. Yeni düzenin gelmesi için onların gelmesi gerekir. Sosyalistler, faşistler, sermaye ve tekel yönetimler yirminci yüzyılda iktidar oldular ve görevlerini yaptılar. Batıl inançları yıktılar. ‘Ben Müslümanım cennetteyim, Hıristiyan cehennemdedir’ inancını hala savunanlar var.

İslamiyet’i, garip belli hareketleri yapmaya indirgeyen insanlık bugün hala iktidardır. Namaz hayattır, toplanıp Kur’an öğrenmedir. Diyanet’in neşrettiği yorumları okumak değildir. Sözlerim acı gelebilir ama bu böyledir. Mustafa Kemal medreseleri kapattı ama biz yeni medreseler kuramadık çünkü biz de mevcut düzeni düzeltmekle uğraştık. Mevcut düzen yaşını doldurmuştur ve bugün cenazesi kalkmaktadır. Yeni düzen gelecektir, Kur’an düzeni gelecektir. Bu, ikinci Kur’an düzeni olacaktır. Nasıl yaşlanan ağaç kesilir ve yeni fidan yetiştirilirse, İslamiyet yeni fidan olarak yeşerecektir. Aynı armut olacaktır. Meyveler aynı ama ağaç yeni. Diyanet İşleri Teşkilatı ölüyü komada yaşatmaya çalışmaktadır. Onların söylediklerini dinleyiniz ama siz içtihadınızla Kur’an’ı anlayınız.

مِنْ قَرْنٍ

MiN QaRNin (MiN FaGLin)

“Karndan”

قَرْن ‘Boynuz’ demektir. Boynuzda her yılın çizgileri oluşur. Hayvanın kaç yaşında olduğu onunla bilinir.

ق kuvvettir, ر tekrardır, ن ise belirsizliktir.

Bir nesil demektir. İnsanlar değişik durumlarda doğarlar. Topluluklarda karnlar vardır. Her bir yıl uygarlıklar için bir karndır. Uygarlıklar doğarlar, yaşarlar ve yaşlanırlar. Uygarlık için bizim “asır” dediğimiz yüz yıl da ayrı karndır. 1900, 2000 ve sonrası farklı karnlardır. Bu, insan ömrünün nominal ömrüdür. Sonra her yüzyıl üç karna ayrılır; ilk dönem, orta dönem ve son dönem. İlk ve orta dönem gelişme dönemidir. Son dönem çökme dönemidir.

Medeniyetlerin yenileşmesi veya devletlerin bir medeniyet içinde yenilik yapabilmesi için önce doğarlar ve gelişirler, sonra yaşlanırlar ve ölürler. Cenazelerini yeni nesiller kaldırırlar. Bu ilahi kanundur. O halde bugün iktidarda olanların görevi vardır. Bu görev yaşlanmış uygarlığın cenazesini kaldırıp kabre koymaktır. Ne var ki yıkıcılar görevlerini tamamladıkları zaman kendileri de yok olurlar. Yeni uygarlık yeni müminler tarafından oluşturulacaktır. Kur’an bunu haber vermektedir.

هُمْ أَحْسَنُ

HuM EaXSaNu (HuM EaFGaLu)

“Onlar ahsendirler”

Onlar “Kim hayırdadır?” diyor. Kur’an “daha ahsendirler” diyor. Onların hayır dedikleri hayır değil ahsendir. Müteahhitler bunu yaparlar. Demir çimentoyu çalmazlar, sağlam bina yaparlar, bu hayırdır. Bu binaların görünüşü her zaman güzel olmaz çünkü görünüşüne göre değil yapısına göre değerlidir. Bunlar dairelerini satamazlar. Onun yerine demir-çimentoyu çalıp artan para ile görünüşünü güzel yaparlar. Toplulukta zengin görünürler. Dışarıdan baktığınız zaman güzel konaktır güzel apartmandır ama bir zelzelelik ömrü vardır. Yalova’da 1999 depreminde yıkılıveren apartmanlar gibi olurlar.

أَثَاثًا وَرِئْيًا (74)

EaÇAvÇan Va RiEYan (EaFGAvLan Va FıGLan)

“Esasen ve ri’yen”

أَثّ hasır yapılan bitkidir, أَثَاث ev eşyası demektir.

أَثَاث  altı çalısız ağaçlık, taranmış gür saç, mobilyadır.

ء gücü, dışa olan etkiyi, ع ise kendi üzerindeki etkiyi ifade eder.

Türkçedeki konfor anlamındadır. Rahat etme demektir. Kalorifer bir esastır. Elektrik esastır. Karyola esastır. İnsanlar bunlarsız da yaşar, hem de daha uzun ömürlü yaşar. İlkin rahat edersiniz ama alıştıktan sonra da o rahatlığı bile kalmaz. Mağarada yaşayan insan daha sıhhatlidir. Rahatlık vücudu tembel yapar sonra ağır işler yapamazsınız. 

رِئْي (riy) ise gösteriştir. Köşkler birer riy’dir. Evdeki gösterişli mobilyalar birer riy’dir. Küçük topluluklarda insanlar birbirlerini çok yakından tanıdıkları için onlarda riy yoktur. Bu sebepledir ki aşiret içinde insanlar oldukları gibi görünürler. Büyük topluluklar da ihtişamla kendilerini gösterirler. Bazı sultanlar borçlanıp şaşalı saraylar yaptırmışlardır. Bazı sultanlar sarayların yerine şaşalı camileri yaptırmışlardır.

 

YORUM

Topluluklar yaşlandıkları zaman iktidardaki varlıklarını sürdürmek için daha güçlü ve gösterişli görünmek zorundadırlar. Oysa gelirleri azalmıştır. Dolayısıyla gösterişli malikâneleri yönetecek paraları yoktur. Borçlanarak yaşamaya başlarlar. Sonunda borçlarını ödeyemezler, yeni borç alamayacak hale gelip yıkılırlar. İnsanlar da böyledir.

Bu geçiş dönemlerinde müminler darlık ve yoksulluk içinde olur, Allah onlara servet vermez. Böylece servet ve iktidar peşinde olanlar oraya gelmezler. Müminler böylece seçilirler.

Akevler kurulduğu tarihten beri varlığı ha bitti ha bitecek durumda olmuştur. Dolayısıyla birçok kimseler kaçmışlardır. Hiçbir zaman da yok olacak duruma düşmediler. Şimdi de Yalova’daki durum budur. Görünüşe bakarsanız ha iflas etti ha edecek durumdadır.

Varlıklılar ise kendilerinden emindirler. AK Parti’ye sorarsan askerler bir daha müdahale etmeyeceklerdi. 15 Temmuz en etkin hareket olarak ortaya çıktı. Yine askerlerin müdahalesi ile def edilebildi. Gülen grubu da devleti yıkmaya kalkıştı. Türkiye’de hiçbir zaman başarılmış bir halk isyanı olmamıştır. Mısır ve Roma tarihlerinde kaç hanedan değişmiştir. Osmanlılar, Selçuklular ve Karahanlılar’da hiç hanedan değişti mi?

Her şey Kur’an’ın dediği gibi gitmektedir. Seminerlerimizi okuyanlara hatırlatıyorum. Bu düzen içinde zenginlik istemeyin. Adil Düzen geldiği zaman kimi servet ister, kimi ilim ister. Allah ikisine de hüsnayı vaat etmiştir.

Yine doktorlarımızdan bahsedeceğim.

Ben “hastane projesini yapalım” diyorum, onlar “olmaz” diyorlar. Ben para kazanacak hastane kuralım demiyorum, hastaları tedavi eden hastane kuralım diyorum. Onlar para getiren hastane kuralım şeklinde anlıyorlar. Görülüyor ki iki taraf da haklı.

Kur’an’ın söyledikleri masaldır, o eskidendi, şimdi artık bu güçlü Sermaye’ye bir şey olmaz, beş büyüklere bir şey olmaz diyenler çoktur. Onlara Sovyetlerin yıkılışı örnek olmalıdır. Bugünkü Sermaye’nin devrilişi bakımından Gülen Cemaati’nin başına gelenler örnek olmalıdır. Afrin’de oradaki teröristler yenilmedi. Tüm dünyanın Sermayesi ve onu destekleyen güçler yenildi. Hala inanmayanlar var ama Türkiye’deki PKK ne oldu?

 

Öz Türkçe ile:

“Ve onlardan önceki dönemlerden nicelerini yok ettik. Onlar varlıkta ve görünüşte daha iyi idiler.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Ve onların kabllerinde karndan nicelerini ihlak ettik. Onlar esasen ve ri’yen ahsen idiler.”

                                                                         

Va KaM EaHLaKNav QaBLaHuM MiN QaRNın HuM EaXSaNu EaÇAvÇan Va RiEYan

وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ أَحْسَنُ أَثَاثًا وَرِئْيًا (74)

 

***

 

قُلْ

QuL (UFGuL)

“Kavlet”

“Kavlet” diyor. Kime kavlet diyor? Onlara mı kavledilecek? Sonunda فَسَيَعْلَمُونَ dendiği için arkadaşlarına kavlet diyor.

Demek ki bu ayet bizim onlara nasıl davranacağımızı düzenliyor.

Onlar bizi güçsüz ve muhtaç görüyorlar, bu durumda biz ne yapacağız? Hemen yıkılmaları için mi dua edeceğiz? Helak olmaları için mi dua edeceğiz? Bunun için mi çalışacağız, yoksa görevimiz nedir?  Onların yenilmelerini değil de doğru yola girmelerini temenni edeceğiz. Allah onlara hidayet etsin de yola gelsinler.

مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ

MaN KAvNa Fiy elWALAvLaTi (MaN FaGaLa Fiy eLFaGAvLaTi)

“Kim dalalette ise”

Burada الضَّلَالَةِ marife olarak gelmiştir. O halde belli dalalettir. مَنْ ise umumi ismi mevsul olarak gelmiştir. Fail geneldir ama fiil bilinmektedir. Malum dalalet içinde olmalıdırlar. Nedir o dalalet?

a) Başta ekseriyet sistemidir. “Arzda olanların ekserisine uyarsan seni idlal ederler” (Enam, 6/116) ayeti bunun açık delilidir.

b) Karşılıksız faiz parasını kullanmaktadır.

c) Güçlüler ve zenginler halkı ezmekte ve sömürmektedirler.

d) Allah’ın helal ettiklerini haram ederek dünyayı cehenneme çevirmektedirler.

Bugünkü fesat ve fitne onların eseridir. Gelin Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası’na da bu dalaletten kurtulun diyoruz, bunun gerçekleşmesi için dua ediyoruz.

فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَنُ مَدًّا

FaLYaMDuD LaHu elRaXMAvNu MadDAn (FaLYaFGaLu LaHu eLFaGLAvNu FaGLan)

“Rahman ona medden med etsin”

Allah onlara müddet versin. Türkçede imdadı imhal olarak tercüme ediyorlar. Müddete ‘mühlet’ diyorlar. Bakalım bu mana Kur’an’da var mı? Uzatma manası vardır ama zamanı uzatma şeklinde anlamayalım. O halde burada bizim duamız onlara imkân vermesi şeklinde olacaktır.

Niçin dua ediyoruz?

Öncelikle biz yapıcıyız, yıkıcı değiliz. Dolayısıyla kimsenin kötü olmasını istemeyiz. Onların düzelmelerini ve tövbe etmelerin istiyoruz. Biz siyasiler iktidardan insin demiyoruz. Tam tersine kötü siyasiler orda dursun ama iyi olsunlar. AK Parti’nin Esad hakkındaki tutumu bunun için yanlıştır. Biz Suriye’de Beşşar Esad’ın Adil Düzen’e gelmesini isteriz ama hiçbir zaman iktidarını kaybetmesini istemeyiz.

Biz Gülen’i lanetlemiyoruz, onun ne kadar suçu vardır bilmiyoruz. Hakemlere gitsinler. Önce suçlar ortaya çıksın ve cezaları belli olsun. Ondan sonra millet affeder veya cezalandırır. Bu bütün Gülenciler için böyledir. Biz onları affedin demiyoruz, zulmetmeyin diyoruz. Adil yargı sistemini kurun ve şeriata göre yargılansınlar. Hak ettikleri cezalar verilsin, ondan sonra affederseniz sizin için iyi olur, infaz ederseniz de siz bilirsiniz diyoruz.

Gerçekten birçok yakınlarım dahi bu basit ve sade ifademi anlamak istemiyor. Sermaye’nin fitnesi ile mahkûm olan kimselere saldırıyorlar.

حَتَّى

XatTAy

“Hatta”

Buradaki حَتَّى harfi atıftır.

O zamana kadar onlar için dua et, onların doğru yola gelmesi için çalış. Ola ki tövbe eder ve hak yola gelirler. Duan o zamana kadar devam etsin.

Bu حَتَّى‘yı Allah’a talik etmek zordur. Allah’a şartlı dua ediyor gibi bir şey olur. Bizim görevimiz helak olmaları değildir, ihtida etmelerine yardımcı olmadır.

إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ

EiÜAv RaEav MAv YuGaDUvNa (EÜAv FaGALUv MAv YuFGaLUvNa)

“Kendilerine vaat olunanı rey ederlerse”

Senin görevin onlara helakin gelmemesi için çalışmaktır ama bir gün gelecek senin görevin bitecek. Bu görevin bitecek, çünkü ya cezalanacaklardır ya helak olacaklardır. Artık ondan sonra onları korumak sana düşmez. Ondan sonra yargı kararı ne ise o olur. Yargı kararına müdahale edilmez. Kişilere karşı işlenmiş suçlar vardır. Onların affı caizdir. Kamuya karşı suçlar için devlet zorlamadan tebliğ yoluyla gerekli tedbirleri alır ama işleyip mahkûm olduktan sonra kimsenin af yetkisi yoktur.

Savaşın sonunda af yetkisi savaşı kazanan komutana aittir.

Devlet başkanı tarafsız infaz yapamaz, yargı kararını da değiştiremez.

Kur’an okuyan Allah’ın görevlileri; bize düşen budur. Ar-Ge çalışmalarını yaparak insanlara hidayetin ne olduğunu göstereceğiz. Ahşap Ev Atölyesi’ni kuracağız. Ahşap evleri ve seraları yapacağız. Bunlarla yüz lojmanlı dinlenme evleri yapacağız. Bir de inşaatlar yapacağız. Yüz lojmanlı apartmanlar oluşturacağız. İnsanların bu çalışmalara katılmaları gerektiğini anlatacağız. Matematik, Arapça, Proje ve Muhasebe derslerini oluşturacak, ortaklık ilimlerini anlatacak, Kur’an medresesini kuracağız. Bin Dil Üniversitesi ile bir taraftan Kur’an’ı dünyaya duyuracağız, bir taraftan insanlar arasında beraberlik sağlayacağız. Bunun için çalışacağız, bizim görevimiz budur. Allah bize kimse ile dalaşma görevini vermemiştir.

إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ

EimMa elGaÜAvBa Va EmMav elSAGaTa (EimMa eLFaGALa Va EimMav elSAvGaTa)

“Azab olsun, saat olsun”

Arapçada إِمَّا‘ları harfi atıftan sayıyorlar. Harfi atıf وَ’dir. إِمَّا aslında مَا+ إِنْ’dan, أَمَّا ise مَا+ أَنْ’dan dönüşmüştür. Tereddüt varsa إِمَّا kullanılır. Tereddüt yoksa أَمَّا kullanılır.

عَمْرُو إِمَّا زَيْدٌ وَإِمَّا dersem, hangisi olursa olsun demektir. عَمْرُو  أَمَّا زَيْدٌ وَأَمَّا dersem, ikisi de vardır ama farklı özellikleri vardır. إِمَّا‘da kendileri farklı, أَمَّا‘da ise vasıfları farklıdır.

Burada إِمَّا gelmiştir çünkü sonu ne olacak belli değildir. Ya o olur ya da öbürü olur. Müminlerin görevi onların iman etmeleri için çaba göstermektir. Ben bunun için hiçbir zaman iktidarın karşısında olmadım. Sermaye’ye de düşmanlığım yoktur. Duam Sermaye’nin de hidayete ermesidir. Allah bize bu görevi vermiştir.

Yakınlarım vardır. Erdoğan’a karşı cephe alıyorlar. Ne kadar söylesem de dinlemiyorlar. Büyük hatadadırlar. Erdoğan da Gülen de eğer Allah’a inanıyorlarsa birbirleri için dua etmelidirler, hakemlik önerimi kabul etmelidirler.

Burada السَّاعَةَ da الْعَذَابَ de marifedir. O halde sonunda ne olacaktır, bilinen azab nedir? Bilinen saat nedir? Bugünkü insanlığı ne bekliyor?

Dünyayı bekleyen dört büyük afet vardır:

a) İşsizlik sorunu: Tam istihdam sağlanıncaya kadar faizli düzen çalışır. Ekonomik krizler atlatılır ama tam istihdam sağlanınca artık faize yeni iş bulunamaz ve ani kriz patlar, ekonomi döngüsü durabilir ve kriz aşılamayabilir.

b) Açlık sorunu: İş bulunsa bile paradan kazanma isteği içinde para her zaman birden batabilir. Mallar ambarda durur, insanlar açlıktan ölür. Bölüşmedeki adaletsizlik sebebiyle kitleler halinde açlık afeti gelebilir.

c) Merkezi yönetim: Bugün güvenlik merkezden sağlanmaktadır. Yerinden yönetim olmadığı, silah olmadığı için halkın eli kolu bağlıdır. Merkez taşraya söz geçiremeyince, taşrada yönetim olmayınca insanlık başıboş kalır. Elektrikler kesilir. Bilgisayar ağları çalışmaz olur ve saat gelmiş olur.

d) TERÖR SORUNU: Terör olayları da büyük tehlikedir. Bugünkü terör olaylarını Sermaye ve Devletler finanse ediyor. Yarın terör kendi kendini finanse etmeye kalkışır ve merkezi dinlemezse, bu durum sadece halkın ezilmesi değil, büyük afetin başlaması olur.

O halde gelecek olan azaplar bellidir ve saat da bellidir.

Peki, bunlardan hangileri azabdır, hangileri saattir?

Eğer savaş birinin zaferi ile biterse bu azabdır. Düzeni o kurar. Ondan sonra o da aynı duruma düşer. Eğer savaşı bir taraf kazanamazsa insanlık Nuh Peygamber zamanına döner, Sosyal Tufan insanlığı bitirir, gemiye binenler yeni dünyayı kurarlar.

Biz bu görüşü sık sık tekrarlıyoruz. Yayınlarımız bu tezle doludur. “Yüz sorun-yüz çözüm” ve benzerleri olarak yayımladığımız çalışmalarımız vardır. Bu ayet bunu açıkça teyit etmektedir. Önce saatin ve azabın marife olarak getirilmesi bunun bizim söylediğimiz saat ve azab olduğunu ifade eder. Kimse çıkıp da “bu tehlikeler yoktur” diyemiyor. Başka tehlikeleri de sayan yoktur. O halde bizim tanımladığımız azab ve saat doğrudur.

Bizim insanlığı buradan kurtarmamız için sonuna kadar çalışmamız gerektiğini bu ayet bize emrediyor. O halde ne yapacağız? “Gücümüz yok ki” diyebilirsiniz. Bu yanlıştır. Siz yapmayacaksınız. Yapacak olan Allah’tır. Allah’ın bize verdiği görev sadece söylemektir. Duyurabildiğiniz kadar. Parti kurduk, bizi dışladılar. Gazete çıkardık, televizyon oluşturduk ama yazdırmıyorlar, konuşturmuyorlar ama biz onlar için dua etmeye devam ediyoruz, çünkü son saat geldi. O gün konuşmamıza gerek kalmayacaktır.

Allah yeter derecede imkân vermiştir. Seminerlerimiz devam ediyor, okuyucusu artacak yere azalıyor ama yine de okuyucuları vardır. Muhammed Peygamber Mekke’den Medine’ye hicret ettiği zaman yanında sadece 150 kişi vardı. Biz bugün binlerin üstündeyiz ama hicrete hazır değiliz.  Günü gelince ona da hazır olursunuz, inşallah...

Babam Numan oğlu Süleyman’ın bir hikayesi vardır. Bir görevli anlatıyormuş. Darlıkta fareler hayvanların derilerini yiyerek yaşarlar. Önce kaşırlar. Hayvanın hoşuna gider. Sonra kaşıntı yaraya dönüşür. Hayvan debelenmeye başlar. Fare hemen geri çekilir ve bekler. Yara iyileşmeye başlayınca yeni kaşıntı başlar. Yara yeniden kaşınır. Hoşlanan hayvan teskin olur. Her seferinde yara büyür.

Devlet de böyledir. Halkı yaralar. Sonra üfler, dinlendirir, sonra yeniden kaşımaya başlar. Bugün “Biz Müslümanız” diyenlerin durumu budur. İktidarlar ezince debelenmeye başlarlar, üfleyince de memnun olurlar. Bu hal büyür. AK Parti’nin 15 Temmuz hareketini Sermaye’nin yapmış olduğunu bilmesi gerekir ama onlar F. Gülen’e yükledi. Sermaye ile bir olup ona saldırmaya devam ediyor çünkü Sermaye başaramayınca yaraya üflemeye başladı.

فَسَيَعْلَمُونَ

Fa Sa YaGLaMUvNa (Fa Sa YaFGaLUvNa)

“Yakında ilmedecekler”

Evet, “Adil Düzen”e, şeriat düzenine, Kur’an düzenine karşı olup şeytan düzeninden yararlananlar yakında bileceklerdir. Bu zenginlikleri ve güçleri çok uzun sürmeyecek.

1960’lardan evvel Allah’a inanmış olup şeriata göre yaşayanlar Türkiye’nin en yoksul kimseleri idi. Biz Akevler’i kurduğumuz zaman hepimiz sondan sayılırdık. Bugün o günkü imkânlara nispetle tepededirler. AK Parti, R. T. Erdoğan veya F. Gülen bugün etkin kimselerdir. Dünya bunlarla meşgul. İrtidat ettikleri için saltanatları sarsılıyor ama biz her şeye rağmen en üst seviyeye çıktık. Kim zayıfmış, gördüler.

Allah’a hamdolsun ki Akevler bozulmadı da o güçlüler sınıfına girmedi. Çalışmalarımız ve duamız devam etmektedir.

مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا

MaN HuVa ŞarRun MaKAvNan (MaN HuVa FaGLun FaGAvLan)

“Mekan olarak şer olan”

Kur’an’da mekân vardır ama Türkçede kullandığımız geometrik mekân manasında değildir, Türkçede kullandığımız imkân anlamındadır. Bir şeyi yapabilmek için var olan insan dışı bütün girdiler mekândır.

مَكَان aslında كَانَ fiilinin mimli mastarıdır. Zamanla ayrı kök olmuştur.

شَرّ ise beklenmeyen zararlı şeylerdir. Aniden ortaya çıkarlar. Tahrip de denir.  خَيْر onun mukabilidir. Asılları أَشَّر ve أَخْيَر‘dir ancak kesreti isti’malden (çok kullanım) dolayı hemzeler düşmüştür.

Onlar “Kim daha hayırlıdır?” diyorlar. Kur’an düzeltiyor ve شَرٌّ مَكَانًا diyor.

Burada da önemli bir hususa işaret ediyor. İnsanın kendisi ne hayırdır ne de şerdir, yaptıkları hayırdır ve şerdir. O halde biz insanlara değil yaptıklarına karşı olmalıyız. Biz kişileri değil fiilleri eleştireceğiz.

Buradaki مَكَانًا kelimesinin ne kadar büyük kuralları içerdiğini gördünüz.

وَأَضْعَفُ جُنْدًا (75)  

Va EWGaFu CuNDan (Va EaFGaLu FuGLan)

“Ve cunden daha zayıftır.”

Biz mi daha zayıfız onlar mı daha zayıftır, bunu yakında görecekler. “Siz göreceksiniz” demiyor, “onlar görecekler” diyor.

Bu ayet bize hitap ediyor, حَتَّى’ya verdiğimiz manayı teyid ediyor.

ضعف katlanmış deri demektir. Yarıya indirmek veya iki kat yapmak anlamına gelir.

ض dağılmayı, ع etkiyi, ف de mafsalı ifade eder.

Cund ordu demektir. Savaşçı demektir. İlk topluluklar meyvecilikle geçinmişler, güçlü erkekler koruma nöbetlerini tutmuşlardır. Bunlara جُنْد denirdi. Sonra ordu anlamı kazanmıştır. Kur’an’da جند 29, جلد 13 defa geçmektedir. Toplam 42 (2*3*7) eder.

Sermaye silahlarla Sovyetler (SSCB) ve Amerika’yı (ABD) donatıp Birinci ve İkinci Cihan Savaşlarını çıkarttı, güçlü imparatorluklar yok oldu. Bunlar; Osmanlılar, Ruslar ve Almanlardır.

 

YORUM

Kur’an bunu Mekke’de söylemiştir. Sayıları 100 kadardı. Mekkelilerin zulmüne dayanamamış, Habeşistan’a hicret etmişlerdi. Dünyaya buna rağmen meydan okuyorlardı.

Sonra ne oldu?

Mekke’yi terk edip Medine’ye gittiler. Medine’de de Ensar’ın sayısı Muhacirler kadardı. Hazreti Peygamber on sene Medine’de kaldı. Mekkeliler saldırdılar. Bedir’de 300 kişi olan Müslümanlar 900 kişiyi yenmişti. Bugün 1,5 milyar Müslüman vardır. Birinci Cihan Savaşı’nda Sakarya’ya kadar gelmişlerdi. Artık Müslümanlar yok edildi sandılar. Şimdi bütün dünyada varız. Millî Görüş ve Hizmet okulları dünyayı fethetmişlerdir; silahla değil, insanların gönlünü fethederek.

Görünürde sevimsiz olan dünyamız gerçekte cennete gidecekleri yetiştirmektedir. Bir bitki çimlenirken tohumun, meyvenin veya yumrunun çürümesi gerekir. Görünürde kötü bir şey olmaktadır. Oysa o sayede yeni fide yetişmektedir. Son iki-üç yüzyıldır insanlığın başına gelenler hep ikinci binyıl uygarlığının çürümesi ve üçüncü binyıl uygarlığının filizlenmesi yani doğması içindir. Görünürde kötü, gerçekte ise iyi şeyler olmaktadır.

Buradan ‘bu işleri yapanlar hep cennete gideceklerdir’ anlamı çıkmaz. Kişilerin davranışları onların niyetlerine bağlıdır. İster kötülük olsun, ister iyilik olsun; iyilik için çaba gösterenler cennetlik, kötülükler için çaba gösterenler cehennemliktirler. Biz sonuçlardan değil davranışlardan sorumluyuz, yaptıklarımızdan değil yapmak istediklerimizden sorumluyuz.

Biz görevde hata yapıyor muyuz, orası önemli.

Size vaat ettiklerimi yerine getirememiş olabilirim ama ben kazanırken size zarar verirsem ahirette benden iki mislini isteyin. Birlikte zarar edersek benim için mağfiret dileyin.

 

Öz Türkçe ile:

“ ‘Kim şaşkınlık içinde ise Rahman onu kurtarmaya gitsin. Kötülük olsun, yıkılış olsun kendilerine bildirilen başlarına gelirse kimin yer olarak daha kötü ve ordu olarak daha arık olduğunu yakında bilecekler.’ de.”

 

Kur’an kelimeleri ile:

“Dalalette olan kimseye Rahman medden med etsin. Azab olsun, saat olsun vaad olunduklarını re’y ederlerse kimin mekanen şer ve cunden daha zayıf olduğunu yakında ilmedecekler diye kavl et.”

           

QuL MaN KAvNa Fıy elWaLAvLaTi FaLYaMDuD LaHuv elRaXMAvNu MadDan XatTAv EiÜAv RaEaV MAv YUvGaDUvNa İmMav eLGaÜAvBa Va imMav elSSAvGaTa Fa SaYaGLaMUvNa MaN HuVa ŞarRun MaKAvNan Va EWGaFu CuNDan

قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمَنُ مَدًّا حَتَّى إِذَا رَأَوْا مَا يُوعَدُونَ إِمَّا الْعَذَابَ وَإِمَّا السَّاعَةَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضْعَفُ جُنْدًا (75)

***

 

 



© 2024 - Akevler