SOSYAL DENGE- 2/Devletin unsurları ve kuvvetler dengesi
Süleyman Akdemir
2292 Okunma
Kuvvetler ayrılığı

      İKİNCİ   AYIRIM

 

                  Kuvvetler ayrılığı

                                               GİRİŞ

Devletin maddî-manevî (objektif-subjektif) unsurlarını Birinci Ayırım'da görmüştük. Kuvvetler ayrılığı, devlet görüşü içinde unsurlardan sonra ele alınması gereken ilk sırada yer almaktadır. Devlet, ancak bu kuvvetlerle işlerlik kazanabilmektedir. Bu konuda, gerek teorik gerekse uygulama bakımından tartışılması gereken birçok sorun bulunmaktadır. Biz, bu Ayırım'da devlete ait kuvvet ve fonksiyonların doktrinde yer alış biçimlerini ele almak istiyoruz. Konunun, sosyal denge modeli açısından ortaya konulmasına ise Üçüncü Bölüm'de yer verilecektir. Teorik tartışmalara girmeden önce, karşılaşılan sorunları ve tarihçeyi belirlemek istiyoruz

       I. KAVRAM

Devlete ait kuvvet ve fonksiyonlar üzerinde, siyaset bilimcileri ile hukukçular tarafından kapsamlı çalışmalar yapılmıştır. Bu konu, siyaset bilimi, anayasa bilimi, kamu hukuku ve anayasa hukuku doktrininde "kuvvetler-fonksiyonlar" biçiminde incelenmekte, aralarındaki ilişkiler de dikkate alınarak "kuvvetler-fonksiyonlar ayrılığı veya birliği", daha kısa ve yaygın deyişle "kuvvetler ayrılığı" diye adlandırılmaktadır.1 Bu konudaki görüşler, çeşitli açılardan kritiğe tabi tutulmakla birlikte, alternatif bir görüş geliştirilmediğinden geçerliliğini ve etkisini sürdürmektedir. Kuvvetler ayrılığına ilişkin sorunlar, anayasal sistem içindeki yerini korumaya devam etmektedir.

Devlet hâlinde teşkilatlanarak gereksinimlerini karşılayan insanlarla sosyal kurumlar arasındaki ilişkiler, başta siyaset bilimi olmak üzere birçok bilim dalına konu olmuştur. Burada, devlete ait kuvvet ve fonksiyonların yapısal bir analizi üzerinde durulacaktır. Bununla beraber, bu yapı karşısında toplumun temel hücresi olan bireylerin hak ve hürriyetlerinin korunmasına, yeri geldikçe değinilecektir. Devlete ait kuvvet ve fonksiyonların her hangi bir biçimde dengeli olmamasından en fazla zarar görecek olan kişidir. O hâlde, konu, onun hak ve hürriyetlerini doğrudan ilgilendirmektedir. Bu nedenle, kuvvetler ayırımı denilince akla ilk gelen, devletin yapısından önce kişinin hak ve hürriyetleri olmuştur.2

Devlete ait kuvvet ve fonksiyonlar değişik açılardan tasnife tabi tutulabilir. Siyasal düşünce tarihinde genellikle Montesquieu’nun adıyla özdeşleştirilen kuvvetler ayrılığı teorisi, bu konuda önemli bir yer tutar. Bu teori, hukukî olduğu kadar, siyasal bir nitelik de taşır.3 Uygulamada 1789 Amerikan ve1791 Fransız Anayasalarından başlayarak pek çok pozitif hukuk belgesinde şu veya bu biçimde işlenerek yer almıştır.

  II.SORUNLAR

A.TERMİNOLOJİSORUNU:

Kuvvetler-fonksiyonlar ayrılığı ile ilgili ilk sorun terminolojiden kaynaklanmaktadır. Bu konuda o kadar çok ve farklı kullanılan sözcükler vardır ki, bir kavram kargaşasından söz açılabilir. Örneğin, kuvvet, güç, iktidar, görev, fonksiyon, yetki, iş, organ, sistem, düzen sözcükleri şu veya bu biçimde eş anlamlı olarak kullanılabilmektedir.[1] Çokça kullanılan "kuvvet" veya "iktidar" (power-pouvoir) sözcükleri egemenlik kavramı ile çatışmaktadır. Egemenlik, tek ve bölünmez güç olduğuna göre, onun böyle çeşitli unsurlara bölünmesi, her parçasının ayrı bir organa verilmesi ve her organın kendi iktidar alanında egemen olması nasıl açıklanabilir? Devlet yönetimi, devletin çeşitli organları arasında işbirliğini mümkün kılacak karşılıklı etkileşim araçlarının varlığını gerektirdiğine göre, her organın kendi iktidar alanında tam bağımsız ve egemen olacağı bir devlet düzeni nasıl düşünülebilir? Bu durumda devlet, karşıt yönlerden eşit kuvvetlerle çekilmesinden dolayı hareketsiz kalmaz mı? Nitekim böyle mutlak anlamda bir kuvvetler ayrılığı, ne tarihte her hangi bir ülkede uygulanmış, ne de günümüzde bir örneği görülmüştür. O hâlde kuvvetler ayrılığı sistemini ne şekilde anlamak gerekir.[2]

Karşılaştığımız bu sorunun çözümüne yönelik bu konuda yapılması gereken şey, egemenliğin tek ve bölünmezliği ile kuvvet ve fonksiyonların ayrılmasının birbirleriyle çelişmediğini ortaya koymaktır. Bunu yapabilmek için de kuvvet veya iktidar sözcükleri yerine fonksiyon sözcüğü kullanılabilir; kullanılmıştır da.[3]Fonksiyon sözcüğü, sorunu egemenlik kavramı  çatışmasından kurtardığı ve ayrıştırmaya imkân sağladığı için önemlidir.Ancak, konu biyolojik görüş açısından ele alındığında organ, sosyolojik açıdan ele alındığında kurum, siyaset bilimi açısından ele alındığında kuvvet ve hukukî açıdan ele alındığında ise fonksiyon sözcükleri olayı daha iyi açıklamaktadır. Biz bu çalışmamızda konunun siyaset bilimi açısından teorik temellerine inmek istediğimizden "kuvvet" sözcüğünü tercih edeceğiz. Ancak, çalışmamız biyoloji, sosyoloji, siyaset bilimi ve hukuk disiplinlerini de kapsadığından zaman zaman diğer sözcükleri de kullanacağız.

 

B.DİĞERSORUNLAR:

Devlet içinde hangi kuvvet ve fonksiyonlar vardır? Bunların kapsam ve sınırları nelerdir ve nasıl belirlenecektir? Doktrinde ve uygulamada genel kabul gören üçlü ayırım olayı nitelemeye yeterli midir?[4] Bir başka kuvvetten söz açılamaz mı? Ayrıca kuvvetler arasında her hangi bir tedahül var mıdır? Varsa nasıl cereyan etmekte ve bu ne şekilde meydana gelmektedir?

Karşılaştığımız bir diğer sorun da, kuvvetler arasındaki ilişki düzeninin biçimi üzerindedir. Bunlar arasındaki ilişkiler düzeni, ayrılığa mı, yoksa birliğe göre mi kurulacaktır?[5] Bir başka ilişki düzeninden, örneğin denge ve uyumdan söz açılabilecek midir?

Önemli bir diğer sorun da, bu kuvvetlerin içeriklerini belirlerken ve tanımlarını yaparken ortaya çıkmaktadır. Özellikle çoğunluk sisteminin uygulandığı sistemlerde kuvvetler tamamen birbirinin içine girmektedir.9

Devlete ait bu kuvvet ve fonksiyonların maddî ve/veya şeklî ve organik bakımdan tasnifinden kaynaklanan bir başka sorun da, yapılan işlemin veya yerine getirilen görevin, o işlemi veya görevi yerine getiren organlara göre mi belirleneceği, yoksa işin veya görevin niteliğinin mi esas kabul edileceğidir?10

Diğer taraftan, uygulamada bu teorinin işlemediği, kuvvetler veya fonksiyonlar ayrılığı konusunda tamamen biçimsel bir ayırıma gidildiği ve bu teorinin formaliteden öte bir anlam taşımadığı da ileri sürülmektedir.11-1[6] Hatta hiçbir ülkede gerçek bir uygulamanın bulunmadığı da yazılanlar arasındadır.12

Görülüyor ki, ister teori planında isterse uygulama alanında olsun, devletin yapacağı işler ve görevler, kuvvetler ayrılığı görüşü ile birlikte çetin sorunlarla karşı karşıyadır.

Çok çetin ve zor olan bu sorunların bütünüyle çözülmesi kolay değildir. Ancak biz, burada, önce doktrinde ileri sürülen görüşlerle uygulamayı belirleyecek, sonra Üçüncü Bölüm'de, Sosyal Denge Modeli çerçevesinde olmak üzere, bir yaklaşımda bulunacağız.

 III .TARİHÇE

Eskiden devletin göreceği işler basit ve belli alanlarla sınırlı idi. Devlet faaliyetleri, genel olarak, dışarıdan gelecek saldırılara karşı halkı korumak, içeride güvenliği ve düzeni sağlamak, ihtilafları halletmek, vergi ve asker toplamaktan ibaretti. Halk ise, âdeta kendi başına, örf ve teamül düzeni ile yaşıyordu. İnsanlık ilerledikçe, iktisadî ve sosyal gelişmeye bağlı olarak, ihtiyaçlar artmış ve çeşitlenmiş, kamu hizmetleri alanı buna paralel olarak alabildiğine ve akılları şaşırtacak derecede gerek hacim gerekse miktar itibarıyla genişlemiştir. Zamanla artarak genişleyen ve büyüyen bu görev ve hizmetlerin yürütülebilmesi için, tarih boyunca çalışmalar yapılmış ve sistemler geliştirilmiştir. Bütün bunların gelişmesi ile devlete ait görevlerde ayrılmalar meydana gelmiştir. Bu ayrılmaların oluşması ile sorun teorik düzeyde de tartışılmaya başlamıştır. Nitekim, kuvvetlerin ayrışmasının teorik temellerine Aristo'nun "Politika" adlı eserinde çok net olarak rastlamak mümkündür.13-[7]

Bize göre kuvvetlerin ayrılmaya başlaması sorunu çok daha eskilere, devletlerin ilk kurulmaya başladığı uygarlık olan Mezopotamya dönemine kadar götürülebilir.14-[8] Ayrıca Doğu mekânlı düşünce sistemlerine göre Aristo'dan önce yaşayan ve peygamber olarak da tanınan Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. Davud, sonra gelen Hz. İsa ve Hz. Muhammed bu gelişmelere katkıda bulunmuşlardır.15-[9] Örneğin, Mezopotamya'da bilimsel düşünce gelişirken insanlar doğal ve sosyal yasaları öğrenmişlerdir.16-[10] İbrânilerde Hz. Musa, On Emir (Ten Commandments) ile yöneticilere de nesnel olarak uygulanan yasa-hukuk sistemini getirmiştir.17 Hz. İsa din ve ahlâk adına konuşurken "Kayserin hakkını Kayser'e, Allah'ın hakkını ise Allah'a veriniz" demek suretiyle din ve yönetim işleri arasındaki ayrılığa açık bir biçimde işaret etmiştir.18-[11] Esasen bu ayrılık daha sonraları devletlerin değişmez unsurları arasında sayılan lâiklik ilkesinin temel açıklamalarından birini oluşturmuştur. Böylece devlet içinde farklı görev ve fonksiyonların bulunduğu açık olarak, daha o dönemlerde kabul edilmiştir. Diğer taraftan Hz. Muhammed ise, gerek kendi uygulaması ve gerekse kendisine gönderildiğini ileri sürdüğü Kur’ân dikkate alındığında devlete ait görevleri ayrıştırmış ve bunlar arasındaki ilişkilerin temelini ise dengeye dayandırmıştır.19Daha günümüz ilimlerinin yeterince gelişmemiş olduğu o dönemlerde, devlete ait görevleri belirleme bakımından, kuralları koyma ve uygulama, ihtilafları çözme ve yapılan işlemleri denetleme mekanizmaları geliştirilmiştir. 20-Bu konuda, medrese ve mezhepler hukuk koyucular, loncalar uygulayıcılar, kaza birimleri ve yönetimler ihtilafları çözücüler, tekke ve zaviyeler denetleyiciler olarak tarih sahnesinde yer almışlardır.21-[12] Konunun teorik olarak ortaya konulması ise Batı Uygarlığı'nın Aydınlık Çağı düşünürlerine düşmüştür.22-[13] Gerçi sorun nihaî mânâda çözülebilmiş değildir.

          IV. KUVVETLERİN AYRILMASI

            A. GENEL OLARAK:

Kuvvetler ayrılığı konusunun teorisine sistematik olarak önce doğal hukuk ekolü mensupları ve özellikle İngiliz düşünürü Locke'da rastlanmaktadır. Locke, siyasal yönetim içinde yer alan güçleri yasama, yürütme ve konfederatif iktidar ya da etkiler olarak ayırır.23 Teorik plandaki bu gelişmenin hürriyetlerle ilişkisinin kurulması ve uygulamaya aktarılması ise Montesquieu'ya aittir. İngiliz kamu hukuk sisteminden esinlenerek kuvvetler ayrılığı teorisinin temellerini atan Montesquieu, her devlette yasama, yürütme ve yargı iktidarlarının bulunduğunu söylemiştir. Yazara göre, yasama iktidarı yasa yapar, yasaları kaldırır, değiştirir; yürütme iktidarı savaş ve barışa karar verir, yabancı ülkelere temsilciler gönderir, temsilcileri kabul eder, içte ve dışta güvenliği sağlar; yargı iktidarı ise, suçları cezalandırır, anlaşmazlıkları çözümler.24

Görülüyor ki, kuvvetler ve bunlar arasındaki ilişkileri belirleyen bu görüş, teorik açıdan kuvvetlerin ayrılmasını esas alarak ortaya konulmuştur. Teorinin çıkışında ilişkileri belirleme bakımından kullanılan ayrılma sözcüğü olayı daha iyi nitelemektedir. Çünkü, bir bütün olan toplum hayatının ayrışması ön plandadır. Locke ve Montesquieu uygulamadaki durumu ortaya koymuşlar ve olayı niteleyebilmişlerdir. Teorinin kurulması ve gelişmesi sonraki yazarlara aittir. Bu görüşler, kısa bir zaman parçası içinde pozitif hukuka geniş bir biçimde yansımıştır.

Demek ki, kuvvetler ayırımı, (1) Genel kararların alınması (yasama), (2) Genel kararların uygulanması (yürütme), (3) Hukuki anlaşmazlıkların çözümü (yargı), olduğunu ortaya koymaktadır.25-[14] Tarih boyunca mutlak monarşiler ve diktatörlükler, devleti, kuvvet, yetki ve organ ayırımı yerine, kuvvet, yetki ve organ birliğini temel alarak yönetmişlerdir. Ancak günümüzün modern demokrasileri temel kuvvetleri ve organları ayırmayı benimsemişlerdir.26-[15]

Bu üçlü ayırım 27-[16] üzerinde de eleştiriler yapılmıştır. Bazıları yargının yürütmeden ayrı bir faaliyet olmadığını, bilakis yürütme içinde ve bunun bir parçası olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bunlara göre yargı organı, bir kanunun nasıl uygulanması gerektiği konusunda bir anlaşmazlık olduğu ve bir hakkın yerine getirilmesinin gerektiği anlarda harekete geçer. Yargının faaliyeti, kanunların uygulanmasıyla ilgili bir yürütme faaliyeti sayılmaktadır. Bazıları ise, yargıyı yürütmeye bağlamak şöyle dursun, kuvvetler ve organlar ayrılığının tamamen dışında tutmaktadırlar. Örneğin, Hauriou'ya göre, kuvvetler ayrılığı siyasal bir prensip olup ancak siyasal faaliyetlerde uygulanabilir. Yargı kuvveti ve fonksiyonu ise siyasal faaliyetlerin tamamen dışında bir nitelik taşımaktadır. Buna göre, yargıyı, yasama ve yürütme gibi siyasal kuvvet ve organlar alanında incelemek ve bir üçüncü kuvvet saymak, yargının siyasal olmayan niteliğini inkâr etmektir.28-[17]

B. KUVVETLER AYRILIĞI VE PARLAMENTARİZM:

Kuvvetler ayrılığını, parlamenter rejim açısından kısaca ele almada yarar vardır. Bu konuda üç ayrı görüş ileri sürülmüştür. Bunlar, ikici görüş, tekçi görüş ve çoğunluğun hükümeti görüşüdür.29-[18]

1-İkici görüşte, kuvvetler ayrılığı kriterinden hareket ederek parlamenter rejim, yasama ve yürütme kuvvetlerinin ılımlı, dengeli ve aralarında işbirliğini mümkün kılacak biçimde ayrılmış olduğu bir rejim tarzında tanımlanmaktadır. Buna göre bu iki kuvvet arasında eşitlik olması asıldır. Aralarında denge ilişkilerinin kurulması gerekmektedir.30-[19]

2-Tekçi görüş, parlamentonun üstünlüğü rejimidir. Çünkü, yürütme organına yetkilerini kullanması için gerekli olan araçları, yani yasaları koyan parlamentodur. Anayasal sınırlar içinde her şey bir yasa konusu olacağından, parlamentonun yetkileri gerçekte sonsuzdur. Keza, parlamento, yasaların uygulama biçimini de denetlemekte, gerektiğinde bakanların sorumluluğu yoluna gidebilmektedir. Bakanlar görünüşte devlet başkanı tarafından seçilseler bile, başkanın bu yetkileri tamamen biçimsel niteliktedir. Gerçekte bakanlar, yasama organı tarafından seçilmiş kişilerdir ve kabine, yasama organının bir yürütme komitesini teşkil eder.31-[20]

3-Çoğunluğun hükümeti görüşüne göre, parlamenter rejim, bir çoğunluk esasına dayanır. Zaman içinde yasama ile yürütme organı arasındaki başlangıçtaki ikilik ortadan kalkmış ve parlamento çoğunluğu ile hükümet arasında bir ayniyet hasıl olmuştur. Hükümet, kuruluşu ve devamı bakımından tamamen parlamento çoğunluğuna tâbidir. Oluşma bakımından yasama ile yürütme arasındaki fark, bir derece farkından ibarettir: Parlamento doğrudan doğruya seçim sonucunda vücut bulur. Yürütme de seçim sonucunda ortaya çıkar. Ancak bunun için parlamento çoğunluğunun oluşması gerekmektedir.32-[21]

      Demek ki, modern parlamenter rejimde seçimin hedefi değişmiş, meclis çoğunluğunu ele geçirerek yürütme organını denetleme yerine, doğrudan doğruya belirli bir siyasî programı yürütmek ve hükümet olmak amaç hâline gelmiştir. Hükümet seçim mücadelesinin hedefi olmuştur. Bütün sorun çoğunluğu sağlayarak hükümeti kurmaktır. Bu nedenle, modern parlamenter rejimde yasama ve yürütme organları arasında gördükleri fonksiyonlar bakımından bir ayrılık da hemen hemen kalmamıştır. Parlamento çoğunluğuna dayanan modern yürütme kuvveti, yalnız bir yürütmeden ibaret değil, aynı zamanda en güçlü bir yasama aracıdır da. Çünkü bugünkü hayatın karmaşıklığı, yasa tasarı yetkisinin hükümetin tekelinde kalması sonucunu doğurmaktadır. Bu görüşte, yani çoğunluğun hükümetinde , hükümetin haiz olduğu siyasî üstünlük ön plana çıkmaktadır. Bu husus genel bir trend olarak da izlenmektedir ve bu nedenle, "hükümet üstündür" veya "meclis üstündür" cümleleri yerine"çoğunluk üstündür" cümlesi kullanılabilir.33-[22]

Görülüyor ki, modern parlamentarizmde bir kuvvetler ayrılığından veya dengesinden  bahsetmek hemen hemen imkânsızdır. Hükümet, çoğunluk esasına dayanmaktadır. Ayrıca, parti içi disiplin sonucu yürütme ile yasama arasındaki ayırım göstermelik hale gelmiştir.34-33Günümüzde batılı anlamdaki  demokrasilerde çoğunluk ilkesi bir bakıma azınlığın çoğunluğu  yönetmesi ilkesine de dönüşebilmiştir.                     

DİPNOTLAR:

Giriş dipnotları:

1-Özbudun, Türk Anayasa... s. 143 Başgil, Esas Teşkilât... s.279; "Güçler ayrılığı güçler arasında, bir işbölümü yapılması demek değildir. Güçler ayırımından kastedilen bu güçlerin, birbirleri karşısında oldukça bağımsız bir statüye sahip olmalarıdır." Gürbüz, Y., Karşılaştırmalı Siyasal Sistemler, Beta Yayıncılık, 2.baskı İstanbul 1987 s.26.

2-3-"Vatandaşın siyasî hürriyeti demek, insanın kendini güvenlik içinde görmesinden duyduğu kalp huzuru demektir; hürriyetin var olması için de hükümetin bir vatandaşın başka bir vatandaştan korkmasını önleyebilecek durumda olması gerek.Yasama yetkisi ile uygulama ya da yürütme yetkisi aynı kişiye ya da aynı memurlar topluluğuna verilirse ortada hürriyet diye bir şev kalmaz; çünkü aynı hükümdarın ya da aynı senatonun şiddet kullanarak uygulamak için ağır kanunlar  yapmasından korkulur." Montesquieu, C, Kanunların Ruhu Üzerine I,(çev. Fehmi Baydaş) MEB Yayınlan, Ankara 1963, s.296-297. 3. Özbudun, Türk Anayasa... s.141.

Sorunlar dipnotları:

1- Özbudun, TürkAnayasa...s.141-144; Başgil, EsasTeşkilât»s.279-281; Teziç ise erk sözcüğünü tercih etmektedir. Teziç, Anayasa... s.348.

2- Özbudun, TürkAnayasa_s. 143.

3-İşte günümüzde kuvvetler veya iktidarlar ayrılığı deyimi kullanılırken Kastedilen ve pozitif hukuk verilerine göre kastedilmesi gereken, gerçekte fonksiyonlar ayrılığıdır.Diğer bir deyimle devlet iktidarının çeşitli fonksiyonlarının, aralarında bir işbirliği mevcut bulunan değişik organlarca yerine getirilmesidir. Özbudûn,ağe,s. 143.

4-"Kuvvetleri ayırma politik doktrini ile Tanrı'nın Üçlüğü hakkındaki   dinî doktrin arasında göze çarpan benzeyişi görmek için din konusunda     uzun boylu bilgi sahibi olmaya ihtiyaç olmasa gerektir." Duguit, L.. KamuHukukuDersleri,(çev. Süheyp Derbil), AÜ Yayınları, Ankara İ954, s. 101.

5-"Yasama-Yürütme karşılaşmaları içinde, ilişki ve orantı kurmak gerekince, hangisi ötekisine oranla ağır basar? Ya da basmalıdır? Yoksa aralarında eşitlik mi kuralım? İlk bakışta, bu ilişkileri iki türde görüyoruz: Kuvvetlerin ayrılması ya da karışımı. Kuvvetlerin ayırımında, bir sorun da şu: Bunları, birbirine tamamen bağımsız bir hâle mi getirelim? O zaman, katı bir  ayrılıktan söz edeceğiz. Ve her kuvvete ayrı bir yetki ve çalışma alanı çizeriz. Biri ötekinin alanına giremez ve birbirilerini frenleyebilir duruma getirmemiz gerekecek. Yoksa, kuvvetleri, yumuşak ve esnek olarak mı ayıralım? O zaman da kuvvetler, birbirinin alanına gireceklerdir. Birlikte çalışmalarına olanak sağlayacağız. Sözü edilen ayırma tertiplerinden üç rejim türü çıkıyor: (1)Kuvvetler karışımı rejimleri, (2)Sert kuvvetler ayrılığına dayanan rejimler, (3) Yumuşak kuvvetler ayrılığı: Parlamenter rejim." Tunaya, T. Z., Siyasal Kurumlar ve Anayasa Hukuku, İÜ Yayınları, İstanbul 1980, s.391 ve dev.; Demirkol, F., Yargı Bağımsızlığı, Kazancı Yayınları, İstanbul 1991, s.4 ve dev.

6-7-8 dipnot numarası atlanmış

9. " Diğer taraftan, siyasal bilimlerin bugün bile kabul edebileceği bir yaklaşımla, devlet içindeki "kuvvet"lerin muvazenesinin sırrını aramış olanlar, bu işlerini tam olarak başaramamışlar, siyasal "kuvvet"lerin tahlilini bu kuvvetlerin en "iyi" dengesini bulma amacından ayıramamışlardır." Mardin, Ş.Din ve İdeoloji, s. 17; Zamanımızda ise demokratik gelişme, parlamenter rejimin menşeindeki siyasî ikiliği ortadan kaldırmıştır. "Birçok Avrupa memleketlerinde krallık müessesesi tarihe karışmış, İngiltere ve Şimal Devletleri gibi krallık müessesesini muhafaza edenler de ... bir siyasî kuvvet olmaktan çıkmıştır. Artık icra ve teşri kuvvetleri arasında bir ayrılık ve mücadele yoktur. Hükümet, gerek kuruluşu, gerekse mevcudiyeti bakımından istiklâlini kaybetmiş ve parlâmento çoğunluğuna tâbi duruma gelmiştir. Kısacası, parlâmento çoğunluğu ile hükümet arasında bir vahdet ve ayniyet mevcuttur. Binaenaleyh bu organları karşılıklı silahlarla donatarak yekdiğerine karşı korumanın, içlerinden birinin diğeri üzerinde hâkimiyet kurmasını önlemeye çalışmanın, tek kelime ile aralarında bir denge meydana getirmenin lüzumu ve mânâsı kalmamıştır." Özbudun, E., Parlâmanter Rejimde Parlâmentonun Hükümeti Murakabe Vasıtaları, AÜ. Yayınları, Ankara 1962, s.4; "„.Fakat burada şunu kat’i olarak belirtmek lâzımdır ki, modern parlamenter rejimde ne iki siyasî kuvvet arasında bir muvazene, ne de klâsik millî hâkimiyet ve temsilî hükûmet mefhumlarından hareketle temsilî organlar arasında bir sınırlama veya terazileşme bahis mevzuu değildir." Güneş.T.,PârlemanterRejiminBugünküMânasıveİşleyişi,İÜ Yayınlan, İstanbul 1956, s.56.

10.       Özbudun, Türk Anayasa... s.147.

11-.Özbudun, age,s. 142-143.

12-. Bu nedenle yeni tasnifler geliştirilmeye çalışılmıştır: "Yalnızca kuvvetler ayrılığına dayanarak yapmış olduğumuz açıklamalar bir gerçeği gösteriyor. O da, siyasal rejimler, siyasal hayatın özelliklerinden oluşur. İstenildiği kadar masa başında iyimser ve karamsar şemalar çizilebilir. Bunlar düşünce planında değerli de sayılabilir. Ne var ki, bu şemayı her hangi bir toplumun içine getirdiğimiz gün, uygulamalar bambaşka sonuçlar verecek ve bir zamanlar ihtilâller pahasına elde edilen kuralların ne kadar göreli (nisbî) oldukları görülecektir. Çağdaş yeni ayırım çok daha gerçekçi bir gözleme dayanıyor." Tunaya, Siyasal... s.413.

13-- "Yönetimin biçimi ne olursa olsun, üç gereği karşılaması gerekir: (1)_Ne "Yapılacagının tartışılması ve kararlaştırılması,(2)_kararlaştırılan_siyaseti yürütecek her dereceden devlet görevlileri ve (3) bir yargı sistemi.’’Aristoteles,Politika, (çev. Mete Tuncay) Remzi Kitabevi, İstanbul 1975, s. 132; Daver, B., Siyaset Bilimine Giriş, Ankara 1972, s. 190; Demirkol, s.6.

14-- Akdemir, S., Sosyal Denge I, Devlet Yapısının Tarihi Seyri, İstanbul 1990, s.50,164-170.

15-- Leibniz, G. W., İmanla Aklın Uygunluğu Üzerine Konuşma, (çev. Hüseyin Batu), MEGSB Yayınlan, İstanbul 1986, s.III-VIII.

         16-- Akdemir, Sosyal Denge I, s. 164.

17-.Leibniz, age, s.V; Akdemir, age, s. 165.

18- Soysal, Anayasaya... s.11; Leibniz age,VII; Akdemir, age, s.166.

19.Kur'ân, Rahman, 55/7-9; Hadîd, 57/25; Hûd, 11/74-75; A'raf, 7/85; En'am, 6/152.

20- Soysal, Anayasaya... s.11; Leibniz age,VII; Akdemir, age, s.166.

21-- Akdemir, S., Ceza Hukukunda Mağdurun Korunması, Akevler Akdeniz Bilimsel Araştırma Merkezi Yayınları, İzmir 1988, s.67; "İslâm ortaçağı tarikatlarını bugünkü siyasal amaçları gizlemek için kurulan sahte tarikatlardan ayırmak gerekir." Berkes, Teokrasi... s. 18; "Çok otoriter uygulamalar dışarda tutulursa, geleneksel üretim ilişkilerinde (fütüvvet birlikleri, ahilik ve lonca sisteminde) üretime katılanlar arasında İbn Haldun'un öngördüğü biçimde bir işbirliği ve kurallara uyma görülmektedir." Kozak, İbn Haldun... s. 149-150.

22-- "Liiberal demokrasilerle güçler ayrılığı, yani yasama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirinden ayrılması ta XVII. Yüzyıldan beri üzerinde  durulan bir konudur. İngiltere'de John Locke (1632-1704) Fransa'daMontesguieu (1689-1755;)bu konu üzerinde ilk duran düşünürlerdir."      Gürbüz, Karşılaştırmalı... s.26, bkz. Montesquieu, Kanunların... I, s.296 ve dev. Teziç, Anayasa... s.390-391 ve dev.

23-Göze, A, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, İstanbul 1986, s. 159.

24-"Her devlette üç çeşit yetki vardır: bir, yasama yetkisi; iki, devletler hukukuna bağlı olan şeyleri uygulama yetkisi; üç, medenî hukuka bağlı olan şeyleri uygulama yetkisi." Montesquieu, age, I, s.296.

25-Teziç, Anayasa... s.347; Daver, Siyaset... s.190.

26- Daver, Siyaset... s.191.

27-Kuvvetler ayrılığının kritiği için bkz. Teziç, Anayasa... s.393-395.

28- Daver, Siyaset... 193.

29- Özbudun, E, Parlamanter Rejimde Parlamentonun Hükümeti Murakabe Vasıtaları, Ankara 1962, s.2 ve dev.

30-Özbudun, age, s.2-3.

31- Özbudun, age, s.9.

32- Özbudun, age, s. 10.

33."...Parti gerçeği bütün parlamenter sistemlerde oynadığı rolü burada daoynayacak ve yasama ile yürütme organları, daha doğrusu yasama organındaki çoğunluk ile hükümet arasında ister istemez biryakınlık doğacaktır." Soysal, Anayasaya... s.251; Özbudun, age,s.3-8; Güneş, T.,Parlemanter... s.45-47.

34- Özbudun, 10; Güneş, Parlemanter... s. 103, 121.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



© 2024 - Akevler