Sunuş
Devletin unsurları, kuvvetler ayrılığı ve bunlar arasındaki ilişkiler çok eski zamanlardan beri tartışılagelmiştir. İlk Çağ filozoflarının bir bölümü devleti, işbölümü ve dayanışmayı sağlayan bir teşkilât kabul etmişler; diğer bir kısmı ise devleti yapay bir kurum olarak değerlendirmişler ve sayı bakımından az olan güçlülerin, sayıları çok olan güçsüzlerden korunma aracı olarak kabul etmişlerdir. Bu ikincilere göre devlet otoritesi bireysel gelişmeyi engellediğinden dolayı, devlet kurumuna gerek yoktur. Anarşistler bu düşünceyi geçen yüzyıl ve çağımızın başında tekrar gündeme getirmişlerdir. Öte yandan merkezî otoritelerin güçlü olduğu Eski Mısır ve Çin'de, devlete kutsal bir konum verilmiş ve devlet başkanının otoritesi ilâhî bir otorite olarak kabul edilmiştir.
Orta Çağ İslâm düşüncesinde devlet, âdeta bir ortaklıktaortaklığı
oluşturan taraflardan biri gibi kabul edilmiş, imtiyazlı sayılan bu
ortak,fertlerin yerine getiremedikleri hizmetleri yerine getirmekle yükümlü sayılmıştır. İmtiyazlı oluşu, gücünden değil, yerine getirdiği hizmetler nedeniyle kabul edilmiştir.Batı'da ticarî faaliyetlerin yoğunlaşmasıyla ortaya çıkan burjuva sınıfı ile aristokrat sınıfı arasında başlayan iktidar mücadelesi, devletin unsurları ve işlevleri konusunda yoğun teorik tartışmalara konu olmuştur. İktisadî ve sosyal gelişmelere bağlı olarak, siyasî iktidarın çok sayıda insan tarafından paylaşılmasıyla ortaya çıkan demokratikleşme süreciyle siyasî iktidarın görevlerine sınırlamalar getirilmeye çalışılmış ve kuvvetler ayrılığı konusu siyaset bilimcilerin uğraşı alanı olmuştur. Locke ve Montesquie’nun öncülüğünde gündeme getirilen Kuvvetler Ayrılığı Teorisi, son üçyüz yılda yoğun tartışmalara neden olmuştur. Kuvvetler ayrılığını savunanlar, bu yaklaşımı, hak ve hürriyetlerin teminatı ve demokratikleşmenin esası saymışlardır. Kuvvetler Ayrılığı Teorisinin uygulamada yol açtığı sorunlar, bu teorinin geçerliliğini de tartışmalı hâle getirmiştir. Aslında bu teorinin geliştirildiği sosyo-ekonomik ortamla içinde yaşadığımız sosyo-ekonomik ortam birbirinden çok farklıdır. Bu bakımdan söz konusu teorinin yeniden ele alınmasında zaruret vardır.
Öte yandan İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra devletin ekonomik ve
sosyal işlevleri artmış ve hayatımızın hemen her yönünü kapsamıştır. Bu
gelişme yirminci yüzyılın ikinci yarısında devleti oluşturan unsurların ve
işlevlerinin yeniden tanımlanmasını ve işlevlerinin belirlenmesini gerekli
kılmıştır. Kapitalist ülkelerde 1970'lerin ikinci yarısında başlatılan "Liberal
leşme" hareketi ile 1980’lerin ilk yıllarında sosyalist ülkelerde başlatılan
"Yeniden Yapılanma" hareketi, bu doğrultuda yürütülen arayışlardan başka bir şey değildir.
Sosyal Denge I, Devlet Yapısının Tarihi Seyri adlı eserin yazarı Dr.
Süleyman Akdemir'in elinizdeki bu ikinci eseri, söz konusu tartışmalara konu olan devleti denge açısından ele almaktadır. Devletin unsurları ve kuvvetler ayrılığı gibi siyaset bilimi ve hukuk alanında çok tartışmalı bir konuyu "Model" oluşturmak suretiyle teorik temellerine inerek ortaya koymaya çalışmıştır.
9-10 Mart 1991' Almanya'nın Köln kentinde Batılı tanınmış bazı bilim adamlarının da katıldığı "Neue Probleme -Neues denken-Neue Lösungen" (Yeni problemler-yeni düşünce-yeni çözümler)adını taşıyan toplantıda Dr. Akdemir'in Sosyal Dengede Siyasî Düzen yaklaşımı, özellikle siyasî kurumlara çizilen sınır ve çerçeve bakımından oldukça ilginç buIunmuştur.Keza aynı toplantıda devletin kuvvetleri arasındaki ilişkinin denge olarak ele alınması da dikkat çekmiştir.
Dr. Akdemir'in insanın biyolojik ve psikolojik yapısından hareket ederek devlete analoji yöntemiyle varması, oldukça orijinal bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir Yazarın, sosyolojik açıdan toplumu oluşturan temel sosyal kurumları dört olarak kabul etmesi, bu kurumlarla siyaset bilimindeki kuvvetler arasında bir benzerlik kurması, kuvvetler arasındaki ilişki düzenini denge olarak belirlemesi, klasik kuvvetler ayrılığı teorisine, bize göre, yeni ve farklı bir boyut kazandırmaktadır. Ayrıca Dr. Akdemir bununla da kalmamış, Modelini dayandırdığı varsayımlardan hareketle, devletin unsurları ile kuvvetler dengesinde yer alan fonksiyonların her birini denge açısından yeniden tanımlama cesaretini ve başarısını göstermiştir. İfade etmeliyiz ki, bu tanımların her biri Modelin bütünü içinde tutarlı bir mantığı sergilemektedir.
Dr. Akdemirin bu çalışmasının bir başka önemi. Laiklik ilkesine getirdiği yeni yaklaşımdır. Batı'da birkaç yüzyıldır, ülkemizde de yarım yüzyılı aşkın bir süreden beri tartışılan ve üzerinde bir konsensüs sağlanamayan Laiklik ilkesi. Dr. Akdemir"in yaklaşımıyla bir tanım ve anlam kazanmış olmaktadır.
Eserde yer alan şekil, tablo ve şemalar anlatılan hususlara netlik kazandırmıştır ve çalışmanın başka bir orijinal yönünü sergilemektedir. Fen bilimlerinde kullanılan bu yöntemlerin sosyal bilimlerde kullanılması oldukça yenidir. Bu gelişme Anglo-Sakson ülkelerinde giderek yaygınlaşmaktadır. Bilimin temel işlevlerinden birisi olayları net ve açık olarak ortaya koymak olduğuna göre, yazarın bu alândaki gayretleri takdirle karşılanmalıdır.
Bilim dünyasına kazandırdığı bu eserden dolayı yazarı tebrik eder, akademik ve siyasî çevreleri, yazarla birlikte, gündeme getirilen konuları tartışmaya davet eder, Sosyal Denge III ve IV kitaplarının bir an önce yayınlanmasını diler, Sayın Dr. Akdemir'i kutlarım.
Doç. Dr. Arif ERSOY
Akevler Akdeniz Bilîmsel Araştırma Merkezi (aabam)Başkanı