SOSYAL DENGE- 2/Devletin unsurları ve kuvvetler dengesi
Süleyman Akdemir
1644 Okunma
insandan devlete

                                            Birinci Bölüm

                                          insandan devlete

                  

                                    [devletin teorik temelleri]

 

                                                  GİRİŞ

 

 Devlet, üzerinde çokça tartışılan sosyal ve siyasal bir kurumdur. Bu niteliği ile devlet kurumu, mahiyet ve fonksiyonları ile uzun yıllar tartışma konusu olmaya devam edeceğe benzemektedir.

Devlet, insanın sosyo-ekonomik ihtiyaçlarına göre, her çağda farklı biçimlerde örgütlenmiştir. Temel unsurları aynı kalmasına rağmen, dönemlerine göre değişik nitelikler kazanmıştır. Özellikle çağımızda devlet karmaşık bir yapıdadır ve bu yapı bilimsel gelişmelere bağlı olarak kapsamlı incelemelere konu olmuştur. Ayrıca bilimsel gelişmişlik düzeyi, devleti açıklamada çok önemli bir yer tutar.

Bu nedenledir ki devlet, tarih boyunca farklı düşünürler tarafından farklı açılardan incelenmeye tâbi tutulmuştur. Ancak, biz bu çalışmamızda, insan tarafından ihtiyaçların tatmini amacıyla kurulan devleti, yine insandan hareketle değişik açıdan incelemeye çalışacağız. İnsan, sosyal kurumlaşmanın, dolayısıyla devletin odak noktasında yer alır ve bu niteliğiyle insan:devleti oluşturan bir varlık olarak tanımlanır. Diğer canlılariçinde böyle bir özelliğe sahip başka bir canlı bilinmemektedir.38-[1]

Bu Bölüm'de, insanın devlet kurucu özellikleri ve devletin teorik temelleri üzerinde durulacaktır. Bunu yaparken, devletle ilgili bilim dalları esas alınacaktır. Biyoloji, psikoloji, sosyoloji ve siyaset biliminin devlete gidişte oynadığı rol, analoji yöntemiyle belirlenecektir. İnsanın özelliklerinden hareketle ihtiyaçları belirlenecek, ihtiyaçlardan hareketle devlete varılacak ve devleti oluşturan kurumlarla insanın yetenekleri arasındaki benzerlik ve ilişkiye analoji yöntemi kullanılarak işaret edilecektir.

 

I.BİYOLOJİKÖZELLİKLERİİLEİNSAN

Biyolojik açıdan canlıların en gelişmişi olan insan diğer canlılarla ortak özellikleri bulunduğu gibi, tamamen farklı özelliklere de sahiptir. Bunun için insanı diğer canlılardan ayıran özelliklerle insanın biyolojik yapısı üzerinde durmak gerekmektedir.

 

A. İNSANI DİĞER CANLILARDAN AYIRAN ÖZELLİKLER

Biyolojik açıdan incelediğimizde insanın birçok farklı özelliğe sahip olduğu görülür. Doğa içinde en yakın geçmişe sahip olan insan, canlıların en genci olma özelliğini taşımaktadır.39-[2] Bu son ve genç canlının beyni diğer canlıların beyinlerine oranla daha büyük ve ağır olduğu gibi, ayrıca daha kompleks bir yapıya da sahiptir.40-[3] Bu büyüklüğü ve ağırlığı karşılamak için alın kemiği ilavesi de vardır.41-[4] Böyle bir biyolojik farklılık insan beynini daha üstün özelliklere sahip kılar. İnsan beyninde hafıza (=bellek) ve benzeri merkezler bulunmaktadır.42-[5]

Çene yapısı diğer canlılara oranla daha az kuvvetli ve diş-
leri çiğ et yiyemeyecek kadar zayıftır. Bu nedenle gıdasını pişi-
rerek yemek zorunda kalır.
43-[6] Buna karşılık, çene yapısı dil oluş-
turacak nitelikte sesler çıkarmaya ve bu sesleri geliştirmeye
uygundur. İnsan, beyniyle düşünebilen, düşündüklerini hafı-
zasına kaydedebilen, çene ve ağız yapısıyla konuşabilen ve ara-
larında anlaşmayı sağlayacak dil oluşturabilen bir yapıya sa-
hiptir.
44-[7]          :

       Diğer canlıların tersine dik durabilmesi45-[8] ona "muhatap"

olabilme özelliğini kazandırmıştır. Nitekim, "muhatap olma" insan ilişkilerinin temelini teşkil eder. Bu açıdan insan; hitap eden ve muhatap olunan bir canlı olarak da tanımlanabilir. Çünkü insan belirtilen özellikleriyle görev ve sorumluluğunu idrak etme yeteneğine de sahiptir.

İnsanlar, özellikle nesillerini devam ettirebilme bakımından da diğer canlılardan farklıdır. İnsan yavrusunun döllenmiş bir yumurta evresinden erişkin bir erkek ya da kadın organizmasına dönüşmesi 18-20 yıllık bir süreyi gerektirmektedir. Tüm canlı türleri içinde en uzun süreli ve en kompleks büyüme ve gelişme süreci insanda gözlenir. Yaşamına döllenme anında başlayan çocuk haftalar, aylar ve yıllar boyunca büyür, gelişir; birçok kompleks beceriler ile, düşünebilme ve düşüncelerini yansıtabilme yeteneği kazanır ve belirli bir kişilik taşıyan bir erişkin hâlini alır.46-[9]

Gerek doğumun doğal yapısı, gerekse annelik hormonları kadına ağır bir külfet yüklemiş bulunmaktadır. Bu ve benzeri nedenlerle, kadın üretim dışı kalmıştır. Ayrıca, başlangıçta tamamen tüketici olan çocuğa bakma yükümlülüğü, cinsellik niteliğinden de öte bir anlam taşıyan aile kurumunu doğurmuştur. Bu ve benzeri etkiler aile kurumunu sürekli kılmakta, bu kurum, çocukların daha kolay korunmasını, neslin devamını ve çocukların daha iyi yetiştirilmesini sağlamaktadır.

İnsan cinsel güç bakımından da doğadaki diğer canlılara göre bazı üstünlüklere sahiptir. Diğer canlılar belli periyodlarda cinsel ilişki kurdukları halde, insanlar sürekli ilişki içine girebilmekte, diğer canlılar periyod dönemlerini gizleyemedikleri halde, insanlar ömür boyu ilişki kurmadan da yaşayabilmektedirler. İnsan, biyolojik  olarak eşeyli üreme gurubu içinde yer alır.Üreme biçiminin gametlere dayandığı bilinmektedir.Birçok canlıda üreme denetimi doğal sınırlarla dengelendiği hâlde, insanlar senenin her hangi bir zamanında üreyebilmektedirler. Burada androjenlerin ve spermlerin olgunlaşması ile seksüel ilişki başlar ve hayat boyu devam edebilir.47-[10] Cinsel güç fazlalığını, akıl yoluyla denetim altına alabilmekte, hatta bu konuda çok ileri de giderek cinsel ilişkiye girmeden ömrünü tamamlayabilmektedir.48-[11] Örneğin, kendilerini tamamen dine veren rahiplerin ve bazı filozofların durumu böyledir. Diğer taraftan karışık ve düzensiz ilişkiler insanlara özgü bulaşıcı hastalıklara, örneğin belsoğukluğu, firengi, AİDS ve diğer sosyal ve psikolojik hastalıklara neden olmakta, ayrıca yakın soylar arasındaki ilişkilerden doğan genetik hastalıklar ve soyların bozulması cinsel ilişkilerin bir düzene sokulmasını gerektirmektedir.49-[12]Doğumdan olgunluk yaşına gelinceye kadar sürekli başkasının yardım ve desteğine muhtaç olan insan, aile adı verilen sosyal kurum içinde yaşamak zorundadır.

    Bütün bu sorunları ortadan kaldıran aile kurumu, insanı bir arada yaşamaya, sosyal bir varlık hâline gelmeye zorlamakta, sonuçta aile kurumu toplumun nüve (=temeli)'si hâlini almaktadır. Canlılardan sadece kadınlarda bulunan bekâret zarının, özellikle ailenin ilk dönemlerinde cinsel ilişkilerin sınırlanması, düzenlenmesi ve zina yasağının konulması bakımından sınırlı da olsa etkili bir rol oynadığı söylenebilir. Diğer taraftan, erkekteki cinsiyeti tayin eden (Y) kromozomu da nesebin erkeğe aidiyetini belirlemekte, sonuçta insan çok eskilere dayanan soy kütükleri oluşturabilme yeteneğini elde edip soylar meydana getirebilmektedir.50-13

Diğer canlılar gibi insan da faaliyetlerini iki hedef etrafında toplamıştır: (1) Kendi hayatını devam ettirme, (2) Neslini sürdürme.51-14 Canlılarda önce hayatlarını sonra nesillerini devam ettirme akla yakın iken, burada olay tersinedir. Canlılar önce nesillerini sürdürmeyi hedeflerler, sonra kendi hayatlarını düşünürler. Yavruları için hayatlarını feda eden pek çok canlı vardır. İnsanların da toplumları için savaşarak ölebilmeleri, bu içgüdü ile açıklanabilir. İnsan nasıl olsa ölecektir. Hiç olmazsa nesilleri yaşamalıdır. Butun bunlar "soyun korunması ilkesi" ile açıklanabilir.52-15

İnsan, doğadaki hazır yiyeceklerin dışında, geliştirdiği üretim teknik ve araçlarını kullanarak çevresindeki eşyayı ihtiyaçlarını gidermeye elverişli hâle getirme yeteneğine sahiptir. Bunları biriktirebilmesi, zaman içinde sahiplenme ile birlikte mülkiyet kurumunu doğurmuş53-16 insanın ölümlü olması ise, bu malların kime kalacağı sorununu, bu sorun da aile ve nesep bağı ile miras ilişkilerini doğurmuştur.54- 17 Kişiler, mülkiyet kurumunun da etkisiyle üretme yeteneklerini geliştirebilmişlerdir. Kollektif mülkiyetten bireysel mülkiyete geçiş ile aileden devlete geçiş süreci birbiriyle paralellik arz etmiştir.55-18

Diğer canlılar, ya ayrı ayrı veya arılarda olduğu gibi ortak üretip ortak tüketirler. İnsan ise bu iki özelliği de bir arada yürütebilmektedir. İlk toplulukların ortak üretip ortak tükettikleri veya ayrı ayrı üretip ayrı ayrı tükettikleri ileri sürülebilir. Ancak, insan topluluklarının evriminde diğer canlılarda hiç görülmeyen bir yaşama biçimi gelişmiştir. O da ortak üretip ayrı ayrı tüketmedir. Gelişen toplumlar hep bu yolda ilerleme kaydetmektedirler. Kişiler işverenlerin yanında çalışmakta, üretilen mallar aracılara satılmakta, aracılar pazarlayarak mağazalara vermekte, halk da mağazalardan bu malları satın almakta ve tüketmektedir. Bu işlemler önce mübadele malları ve zamanla para kullanılarak yapılmaktadır. Böyle bir işlem biçimi başka canlılarda bulunmamaktadır. Mübadele, para, fiyat, ücret gibi kurumlar doğurmaktadır. Bundan dolayı insan; ekonomik varlık olarak da tanımlanmaktadır.56-19

Canlılarda ve özelikle insanda "büyüme" ve "gelişme" kavramlarını, biyolojik biçimleriyle tanımlamak, ileride yapılacak benzetmelerin kolayca anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Büyüme; hücrelerin sayı ve büyüklükçe artması sonucu vücut hacminin ve kütlesinin artması demektir. Gelişme ise vücut hücre dokularının yapısında ve bileşiminde oluşan farklılaşma ve değişiklikler sonucu organ ve sistemlerin olgunlaşmasını ve işlev kazanmasını yansıtan bir terimdir.57-20

Tüm canlılarda olduğu gibi, insanda da büyüme ve gelişme süreci belirli doğa kurallarına uygun olarak belirli bir düzen içinde, genetik ve ortam etmenlerinin etkisi altında oluşur. Kişi, anne ve babasından almış olduğu genetik yapısının çerçevesi içinde gelişir Göz rengi, kan grubu gibi özellikleri yönünden kişiler, aileler ve ırklar arasında gözlenen farklılıklar, genetik yapı ile ilgilidir. Ancak kişinin genleriyle, vücut yapısına (genetik potansiyel) erişebilme olasılığı ortam etmenleri ile sınırlanmıştır. Bu nedenle, kişinin fenotipı (fiziksel ve ruhsal özelliklerinin çarpımı), genetik yapısı (genotipi) ile ortam etmenlerinin bileşik etkisi sonucu oluşur.58-[13]

İnsanın belirtilen fizyolojik yapısındaki bu özellikler, benzer biçimde psikoloji, sosyoloji ve siyaset alanında da görülmekte, bu durum onu diğer canlılardan ayırmakta ve devlet kurumunu oluşturabilmesinin esasını açıklamada önemli bir rol oynamaktadır. İnsanın sosyal bir varlık oluşu devlet oluşturma sürecini hızlandırmaktadır.

 

B. BİYOLOJİK YAPI VE DEVLET

Devlet, yapısal olarak insana benzer. Bu benzetme, tarih boyunca biyolojik görüş adı verilen düşünce sistemi tarafından ileri sürülmüş ve savunulmuştur. Bu çalışmada, biyolojide sağlanan gelişmelere dayanılarak devletin unsurları belirlenecek kuvvetler dengesinin biyolojik temelleri üzerinde durulacak, ayrıca, bu dengenin devlet düzeyinde oluşması, teorik olarak anlatılmaya çalışılacaktır.

İnsan, ruh ve bedenden meydana gelir. Biyolojik yapısını bedeni oluşturur. Ruhî yapısı üzerinde daha sonra durulacağından, önce biyolojik yapısının incelenmesi daha yararlı olacaktır.

 

1) Hücre farklılaşması:

Biyolojik olarak, insan bedeni hücrelerden meydana gelir. Hücre çoğalması ile hücre farklılaşması (cell specialization) birbirinden farklı iki oluşumdur.59-[14] İnsan vücudunda, diğer canlıların bir kısmında olduğu gibi, farklı hücre tiplerinin farklı işlevler için özelleştiği görülür.

Ancak farklı  hücre tipleri farklı işlevler için özelleşir. Bu değişik hücre potansiyelleri muhtemelen gelişim esnasında sitoplazmaya veya sitoplazmanın bir kısmına bağlı olarak ortaya çıkar. Hücre farklılaşmasında etkili faktörler, bir tip hücrenin farklılaşmasında kardeş hücrelerin hep aynı enzim ve enzimleri yapabilecek kapasitede olmalarını kontrol altında tutarlar. Hücre farklılaşması organizmanın yaşamı süresince devam eder.60-[15] Bununla beraber, embriyonal dönemde hücre farklılaşması en yüksek düzeye erişir. Organizmaların çoğu tek bir "döllenmiş yumurta hücresi"nden gelişir ve tüm dokular ve organlar bu hücreden farklılaşır.61-[16]

Hücre farklılaşması olaylarında hücreler arası etkileşim mekanizmasının önemi çok büyüktür. Çok hücreli bir organizmada farklı özelleşmiş dokuların hücreleri kendi aralarında üstün düzeyde bir uyum içinde işbirliği yapar ve işlevleri açısından da ileri derecede karşılıklı bağımlıdırlar.62-[17]

2) Doku ve organ oluşumu:

Farklılaşan hücreler, farklı dokuları meydana getirirler. Biyoloji kitaplarında yer alan ve konsensusa yakın genel kabul gören doku grupları dörde ayrılır. Bunlar, (1) Ektoderm (epitel dokusu-ephitelium tissue), (2) Endoderm (Bağ ve destek dokusu-connective tissue), (3) Mesoderm (Kas dokusu-muscle tissue) ve (4) Mesenchym (sinir dokusu-nerve tissue).63-[18] Her doku grubu kendine ait organları, organlar da vücudu oluşturur. Dokulardan hiçbiri diğer doku grubuna karışmamakla birlikte, bu organlar arasında bir denge ve uyum vardır ve hepsi birlikte işbirliği içinde"işlevlerini görürler.64-27 bkz. Şema 1ile Şekil 1)

 

Şema   I:  Hücre farklılaşması ve doku oluşumu

İnsan vücudundaki hücrelerin farklılaşması farklı dokuları oluşturduğu gibi, dokular da organları ve organlar da organ sistemlerini meydana getirirler. Bununla beraber, bir canlı hayvanın bir sisteme ait organları esas olarak tek tip dokudan meydana gelmektedir. Örneğin, kemik dokusu mesodermden oluşmaktadır. Aynı dokunun başkalaşmış biçimidir. Bununla beraber, diğer doku tiplerinin yardım ve korumasına gereksinimi vardır. Yine kan desteğine, iletişim için ise sinir desteğine ihtiyaç gösterirler. Bir başka örnek de kalptir; kalp kas doku-



sundan meydana gelir, ancak bir epitel doku ile çevrilidir, bağ dokusundan yapılmış kan damarları taşır ve sinir dokusu ile düzenlenir.65-28

         ŞEKİL1:Hücrefarklılaşmasıvedokuoluşumu

 

3) Değerlendirme:

       İnsan, ruh ve bedenden meydana gelmektedir. İnsan vücudunun temelini teşkil eden hücreler, farklılaşarak dokuları ve dokular da organları meydana getirmektedirler. Hücre farklılaşmasının meydana getirdiği doku grubu dörde ayrılmaktadır. Demek ki, insan önce ikili bir yapı, sonra dörtlü bir doku grubu ve bu grupların oluşturduğu organlardan oluşmaktadır. Ayrıca bu dokular arası ilişkiler denge ve uyum esasına dayanmaktadır. O hâlde, hücre farklılaşması gibi kuvvetlerin ayrışması ve bunlar arasındaki ilişkinin denge ve uyuma dayanması biyolojik yapı ile bir benzerlik arz etmektedir.

Görülüyor ki, insan vücudu bir denge ve düzen içinde uyumlu olarak çalışan bir yapıdan oluşmaktadır. Bu denge ve uyumun devlet için de geçerli olduğuna ve arada büyük bir benzerliğin bulunduğuna Üçüncü Bölüm'de işaret edilecektir.

 

II. İNSANIN PSİKOLOJİK YAPISI VE DEVLET

A. RUHSAL ÖZELLİKLER:

           İnsan duygu ve düşüncesi, irade ve ünsiyeti ile diğer canlılardan ayrılır. Dolayısıyla insanın ruhsal yapısı da diğer canlılardan farklılıklar gösterir. Bedeni üzerinde yapılan biyolojik çalışmaların, onun yaşamsal özelliklerini belli ölçüde çözdüğü söylenebilir. Fakat, aynı şeyi ruh için söylemek çok zordur. Varlığı konusunda her hangi bir tereddüt olmamakla beraber, beden gibi incelenmeye tabi tutulamaması, sorunu zorlaştırmaktadır. O nedenle psikoloji denilince ruhun incelenmesi değil de, olaylar üzerinde ruhun etkilerini, daha doğru deyişle ruhsal olayları inceleyen bilim dalı akla gelmektedir.66-29 (bkz. Şekil 2).

Şekil 2:'de görüldüğü üzere insanın ruh ve beden olmak üzere iki unsuru vardır. Bu iki unsurdan ruh, kişilik bağıyla bedene giderken, beden de malvarlığı ile kişilik arasındaki ilişkiyi oluşturur.

B. RUHSAL YAPI VE DEVLET:İnsanın bu iki unsuru, onu tanımlamada ilk adımı teşkileder. Ayrıca ikinci adım olarak onun yeteneklerinden de söz açmak gerekir. Sosyolojinin doğmasına kadar, insanın duygu, düşünce ve iradeden oluşan üç yeteneği, onu tanımlamaya yetiyordu. Ancak sosyolojinin gelişmesi ile birlikte insanın bir de sosyal yönünün olduğu ve bu yönünün de ayrı bir yetenek biçiminde kabul edilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Böylece psikolojinin içinde bir de sosyal psikoloji adı altında bir disiplin gelişmiştir.67-30 Bu yeteneğe, sosyal yönseme-ünsiyet adı verilmektedir. Şimdi, olaya insanın yetenekleri ile psikolojik açıdan yaklaşmak istiyoruz.

İnsan psikolojik açıdan farklı yetenekleri olan bir varlıktır. İnsanın bu yetenekleri, birbirinden ayrılabilmekte ve farklı kriterlerle açıklanabilmektedir. Bu açıklamada psikolojinin büyük katkıları vardır.68-31 Bu kriterlerin tasvirleri yapılabilir, ancak tanımları yapılamaz. Çünkü insan, bunları doğal yaratılışı ile bilmektedir. Burada tanımlamadaki zorluk, yeteneklerin benzerlerinin ortaya konulmasındaki güçlükten veya benzerlerinin olmamasından kaynaklanmaktadır.

C. YETENEKLER VE KRİTERLERİ:

İnsan, psikolojik olarak dört temel yeteneğe sahiptir: (1) His (duygu), (2) Fikir (düşünce), (3) İrade ve (4) Ünsiyet69-32 Kuvvetler dengesinin açıklamasına dayanak teşkil edeceği için bu dört yetenek üzerinde durmak istiyoruz, (bkz. Şekil 3).

Bu yetenekleri anlatırken onları birbirinden ayıran kriterlere de yer vereceğiz. Esasen bu kriterlere Aristo'nun Politika adını taşıyan eserinde de yer verilmekte ve "İnsanla öteki hayvanlar arasındaki gerçek ayrılık, yalnız insanların iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, haklı ile haksızı sezebilmeleridir" denilmektedir. 70-33 Aristo aynı sayfada "faydalı ile zararlı" olana da işaret etmektedir. Artık dört yetenek ile bunlara bağlı dört kriteri ortaya koyabiliriz.

 

ŞEKİL  4 :  Yeteneklerin kriterleri

 

 

ŞEKİL   3 :  İnsanın yetenekleri

 

 

 

 

Şekil 3 ve Şekil 4'te de görüleceği üzere insanın yetenekleri ve kriterleri bir denge içinde yer almaktadır. Şimdi bu yeteneklerle kriterlerini açıklamaya geçebiliriz.

1) İnsanın his (duygu) yeteneği: [İyi-kötü (güzel-çirkin) kriteri]

İnsanda, iyi ile kötüyü ayırt eden71-[19] ve his (duygu) adı verilen bir yetenek vardır. Bu yetenek ve kriteri hayvanların içgüdülerinden veya duyuyorlarsa ıstıraplarından ayrı görmek gerekir. Çünkü insan, bazan kendisine kötü ve çirkin gelen bir şeye iyi veya güzel diyebilmektedir. Bir hasta için ameliyat acı olabilir. Ama ameliyatın iyi olduğuna inanır ye acıya dayanır. İşte bu insana özgü bir niteliktir. Bu yeteneğin diğer insanlara aktarılması inançların bir tezahürü olan sanat ve din kurumlarıyla olmaktadır. Böylece toplumda ortak (=ma'şerî) iyilik ve kötülük anlayışı ortaya çıkmaktadır. Toplum düzeyinde iyilik ve güzelliği yaygınlaştırmak amacıyla dinî, ahlâkî ve sanatsal müesseseler kurulmaktadır.

Diğer taraftan hisler, insan için durumun iyi gidip gitmediğini beyne haber verme işlevinide yerine getirirler. Örneğin, beslenme ihtiyacı duyulduğu zaman, acıkma ile beyni uyarırlar. Yemeye başlandığı zaman da tad alma suretiyle haber almalar devam eder. Böylece hisler, gidişi kontrol ederek (=denetleyerek) beyni haberdar etme işlevini yerine getirirler.

2)         Düşünce (fikir) yeteneği:
[Doğru-yanlış kriteri]

         Duygudan farklı olarak, insanda doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edebilen72-[20] ve düşünce adı verilen bir yetenek vardır. İnsan beyninde var olan bir mekanizma belli bilgilerin doğru ve belli bilgilerin yanlış olduğuna karar verir. Doğru bilgi gerçekte kâinat-doğa-eşya'ya uyan, yanlış bilgi ise kâinat-doğa-eşya'ya ters düşen bilgidir. İnsanlar, bilgilerini bu kriterin süzgecinden geçirerek başka insanlara aktarabilmekte ve onlardan benzer cevaplar alabilmektedirler. İnsan ile diğer varlıklar arasındaki en önemli farklılıklardan biri de budur. Bu yeteneğin sonuçları dil ve bilim aracılığı ile diğer insanlara aktarılmakta, böylece insanların ortak (ma'şeri) doğru ve yanlışları oluşmaktadır. İnsanlar bu yeteneklerinden kaynaklanan ihtiyaçları gidermek amacıyla devlet düzeyinde bilimsel kurumları tesis etmektedirler.

Hayat için düşünce yeteneğinin rolü ihtiyaçların nasıl giderileceğini araştırıp bulmaktır. Örneğin besin ihtiyacı meyva veya sebze yemekle giderilir. Meyva veya sebzenin temini nasıl olacaktır? Araba kullanırken viraja gelindiğini ve tehlike olduğunu hisler haber verir, ancak sürati azaltma ve direksiyonu kırma fiillerini insanın düşünce yeteneği belirler. Demek ki his, ne yapılacâğını,düşünce ise nasıl yapılacağını ortaya koymaktadır.

3)         İrade yeteneği:
[Fayda-zarar kriteri]

İnsanda fayda ile zararı ayırt eden73-[21]ve irade adı verilen

üçüncü bir yetenek daha bulunmaktadır. İnsan faydalı şeyleri yapabilecek ve zararlı şeylerden kaçınabilecek biçimde yaratılmıştır. Hayvanlar, faydalı ve zararlı olanı içgüdülerine göre ayırırlar. Halbuki insan faydalı ve zararlı olanı aklıyla bilmekte ve hatta bazan zararına olan şeyleri de yapabilmektedir.İradenin kullanımı sonucu ortaya çıkan fayda ye zararın, insan tarafından topluma arz edilmesi imkânı vardır.Esasen teknoloji dediğimiz şey de bundan ibarettir. Hayvanlar genelde tek bir teknikle ihtiyaçlarını karşıladıkları hâlde, insanlar değişik araç ve imkânlarla istediklerini yapabilmektedirler. Daha da önemlisi yeni teknolojiler üretebilmektedirler. İnsanlar bu yetenekleriyle teknik ve iktisadı meydana getirmektedirler. Böylece ortak fayda ve zarar ortaya çıkmaktadır. Devlet düzeyinde iktisadî ihtiyaçların karşılanması amacıyla iktisadî kurumlar tesis edilmekte, bu kurumlar yardımıyla faydalı mal ve hizmetler üretilmektedir.

İrade yeteneğinin hayattaki rolü düşüncelerin ortaya koyduğu çözümlerden birini veya birkaçını uygulamaya koymaktır; bazan da koymamaktır. Düşünceler çözümleri sıralarlar. Örneğin, İzmir'den Ankara'ya hangi yollarla gidileceğini şıklar hâlinde koyarlar, masraf ve riskleri bildirirler. Ancak uygulama bir karara dayanacaktır. Burada insanın zekâsı ve istekleri birlikte rol oynarlar. Buna İrade diyoruz. Bu açıdan insanı iradesi ile harekete geçen bir varlık olarak tanımlayabiliriz.

     4) Ünsiyet yeteneği:

[Adalet-zulüm (haklı-haksız) kriteri]

İnsanın duygu, düşünce ve irade yeteneklerinden başka, onun sosyal bir varlık olmasını ifade eden ve adalet ile zulmü, haklılık ile haksızlığı birbirinden ayırt eden74-[22] ve ünsiyet adı verilen bir başka yeteneği daha vardır. Ünsiyet Arapça bir sözcük olup insan sözcüğü ile aynı köktendir ve vahşiliğin karşıtı olarak kullanılmaktadır; insan olma demektir. İnsanın toplum içinde kendi kişiliği ile serbest iradesini kullanabilmesi, bir başka deyişle hürriyetlerini yitirmeden diğer insanlarla bir arada yaşaması demektir. Toplu hâlde yaşayan diğer canlılarda, tek başına bağımsız yaşama özelliği kaybolur. Halbuki insan hem topluma uyum gösterebilmekte hem de kendi varlığını, kişiliğini ve iradesini koruyabilmektedir. Bu durum, insanda bulunan adalet kriteri sayesinde gerçekleşmektedir. Yani insanlar, diğer insanların toplum içindeki sınırlarını adalet-zulüm kriteri ile bilebilmekte, herkes kendi hak ve hürriyetlerini kullanabilmektedir. Buna adalet adı verilir ki, dengeyi sağlamak anlamına gelir. Bazan insan bu denge sınırını zorlamakta ve hatta aşarak zulüm de yapabilmektedir.Bu takdirde ortaya toplumsal sorunlar çıkmakta ve sorunların giderilebilmesi için örfler oluşmakta (=geniş manada düzenleyici örf), örfler de hukuku doğurmaktadır. Kişinin kendisine göre bir adalet ve zülüm anlayışı olduğu gibi, diğer insanlarla bu konuda kesişen adalet ve zulüm üzerine ortak görüşleri doğmakta ve bunların düzenlenmesi ile yönetim ve hukuk düzeni ortaya çıkmaktadır. Böylece insanlar, sosyal hayatta adaleti tesis etmek ve zulmü kaldırmak amacıyla siyasî kurumları oluşturmuşlardır.

Ünsiyet yeteneğinin hayattaki rolü, insanın diğer insanlarla uyum içinde işbirliği yapması bazan da savaşarak yaptıklarını değerlendirmesi ve dengeli tutmasıdır. Örneğin cinsî arzu duyan insan evlilik kurumunu hatırlar ve bu arzusuna gem vurur. Bunu, ünsiyet yeteneği sayesinde yapar. Alışveriş ve benzeri hukukî kurumlarda da durum aynıdır. Ünsiyet yeteneği, insanın toplum hâlinde yaşamasını ve sosyal kurumlar kurmasını sağlayan yeteneği olarak karşımıza çıkar.

 

D. DEĞERLENDİRME:

Görülüyor ki, insanın ruhu onun bir unsurudur. İnsanın ruhsal yapısı, biyolojik yapıdaki hücre farklılaşması ve doku oluşumuna benzer biçimde psikolojik yeteneklerini oluşturmaktadır. İnsanda, duygu, düşünce, irade ve ünsiyet adını alan bu yetenekler, dört temel kriterle ifade edilebilmektedir. Keza bu yetenekler arasındaki ilişkiler, her biri ayrı ayrı olmakla birlikte, denge ve uyum ile işbirliğine dayanmaktadır. İnsan merkezli düşünceden hareket ederek yaptığımız bu benzetme, bizi, kuvvetlerin ayrılmasının gerekliliğine bir adım daha götürmektedir.

Görülüyor ki, insanın ruhsal yetenekleri, hücrelerin farklılaşmasında olduğu gibi, dörde ayrılmaktadır. Biraz sonra sosyolojik özellikler açıklanırken görüleceği üzere, insanların bu yetenekleri toplumda oluşan sosyal kurumlaşmanın temelini teşkil etmektedir. Dinler toplumda nelerin yapılması gerektiğini belirlerler.Bilim ekolleri bu ihtiyaçların nasıl giderileceğini değişik alternatifle topluma sunarlar. İktisatçılar (müteşebbisler), bu çözümlerin kimler tarafından yapılacağına karar verirler. Böylece ortak üretim ve ürün doğar.İdare ise bu ortak ürünün nasıl paylaşılacağına karar verir, bu konudaki ihtilafları çözer ve bu düzenin bekçiliğini yaparak korur.

         O halde, insanın psikolojik yönü yeterince ortaya konulmadan sosyolojik yönü anlaşılamaz veya daha doğru deyişle sosyal kurumlar ve sosyolojik olaylara çözüm getirilemez. Bu nedenle devlete giden yolda insanın ruhsal yapısı ve ruhsal yetenekleri temel taşlardan birini teşkil etmektedir. Bu yapısal özelliği sayesinde, sosyal bir varlık olmakta, biraz sonra görüleceği üzere sosyal kurumlar oluşturabilmekte, akıl ve zekasının yanında bilgileri hafızada tutma ve hatırlama nedenleriyle de olaylardan ibret alarak hatalarını giderebilmekte, sonuçta bir gelişme süreci çizebilmektedir.75-[23]

DİPNOTLAR:

38-İnsan için "Devlet zorunludur, çünkü toplumsal gerçekliğin, toplu davranış biçimlerini yönetecek bu tür bir organa gereksinim vardır." Durkheim, E., Toplumbilimsel Yöntemin Kuralları, (çev. Celal Balı Akal) BFS Yayınları, İstanbul 1985, s. 16; Lipset, S. M., Siyasal İnsan (çev. Mete Tuncay), Teori Yayınları, Ankara 1986, s.IX.

39-"İnsan, tarih kitabının en son sayfasında belirir. İlk bakışta, bu büyük kitabın kahramanının insan olmadığı sanılabilir... Ancak insan bu büyük kitabın yalnız kahramanı değil, aynı zamanda onu yazanlardan biri olmuştur." İlin, M.-Segal, E., İnsan Nasıl İnsan Oldu, (çev. Ahmet Zekerya) Yeni Dünya Yayınları, İstanbul 1983, s.7-8; " İnsan, dünyamızdaki büyük türlerin en sonuncusu olarak yeryüzünde görünmüştür." Childe, G., Tarihte Neler Oldu, (çev. Mete Tunçay-Alâeddin Şenel) V.baskı, AlanYayıncılık, İstanbul 1990, s. 11.

40- "The brainvolume of modern humansaverages around 1350 cc." Ayrıntı için bkz. Norstag, K-Meyerriecks, A. J., Biology, Charles E. Merill Publishing Company, London 1983, s. 305-308; Leakey, L, S. B., İnsanın Atalan(çev. Güven Arsebük) Türk Tarih Kurumu Basımevi Ankara 1971, s. 183; Morgan, C. T., Psikolojiye Giriş Ders Kitabı, (çev. Hüsnü Arıcı ve bir heyet) 7.baskı, HÜ Yayınları, Ankara 1989, s.51-52.

41-Homo sapiens insanın kafatası incelemeleri için bkz. Leakey, s. 135-137; Johnson p.450.

42-"Learning and memory", bkz. Vilee, C. A. & Solomon, E. A. & Martin, C. E. & Martın, D. W.-Berg, L. R. & Davis, P. W,Biology, ed.II, Saunders College Publishing, Chicago 1989, s. 1095; "Hatırda tutmanın ölçülmesi" ve "bellek" için bkz. Morgan, 133,136.   1

43-"Pişirme, sadece insana özgüdür? Bu nedenle, ateşi de ancak insan yakabilmektedir." bkz. İlin-Segal, s.8; Norstag-Meyerriecks, s.305.

44-Çağdaş insan(homo sapiens)'m çene ve diş yapısı için bkz. Leakey, s.170; Childe, s,12; yine dil oluşturma için bkz. Childe, s.14.

45-"Only humans, of ali living primates, able to stand on one leg." Norstag-Meyerriecks, s.305; "Günümüzde homo sapiens ile temsil edilen insan iki ayağı ile dik olarak yürür. Bunu gerçekleştirmek için de iskelet yapısı evrim boyunca bazı özel değişikliklere uğramıştır. Bugün soyları tükenmiş olan bütün fosil insanlar da nispeten dik olarak yürümüşlerdir; bunlardan bazıları diğerlerine kıyasla biraz daha eğik yürümüş olabilir, ancak dik yürüme insanın en önemli özelliklerinden biri olup bu özellik insanı soydaşı olan ve günümüzde yaşayan gerçek iri maymunlardan ayırır." Leakey, s. 142.

46-Neyzi, O., "Büyüme ve Gelişme," Editör Türkan Erbengi, Biyoloji, s.439; "...bir insan yavrusu son derece zayıf ve acizdir, acizliği diğer hayvanlarınkinden daha uzun sürer." Childe, 13.

47-Zaloğlu, Ş., "HayvanlardaÜreme,* ed.TurfanErbengı.Bryoloji, s. 189.

48- Hayvanlarda üreme kontrolü için bkz. Zatagta, s.188 ve dev.

49-Childe, s.37; Yakın hısımlar arasındaki cinsî ilişki gerek dinler ve gerekse hukuk sistemleri tarafından yasaklanmıştır. Böyle bir yasağa sahip olmayan bir hukuk sistemi bilinmemektedir. Ayrıca zührevî hastalıklar ile genetik hastalıklar tıbbın çok fazla uğraştığı konulardan biridir. Sadece bu konuların tespiti için bile cinsi ilişkilerin düzenlenmesi gerekmektedir. Kalıtsal hastalıklarla ilgili bkz. Sencer, E., "Genetik (Kalıtım)," ed. Türkan Erbengi, Biyoloji s.419 ve dev.

50-Norstag-Meyerriecks, s.417,465; Sencer, s.427;Baynyır, F., Genel Psikoloji, 8.baskı, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1989, s.214-215.

51-Johnson s. 12.

52-Soyların korunması için soyun bazan anaya, bazan babaya dayandırıldığı hakkında bkz. Childe, 37.

53-Challaye, F., Mülkiyetin Tarihi, (çev. Turgut Aytuğ) Remzi Kitabevi, İstanbul 1944, s. 11 ve dev. Garçon, M., "Ceza Hukuku," (çev. Dönmezer-Erman), İHFM c.X 1945, s.649 ve dev.

54-Challaye, 18.

55-Challaye, 12, 29; İlin-Segal, s.44.

56-Homo economicus kavramını benimseyenler ve karsı çıkanlar olmuştur "Homo economicus'a karşı üç liberal: Hutchison, Knight ve Keynes" Buğra, A., İktisatçılar ve İnsanlar-Bir Yöntem Çalışman, Remzi Kitabevi, İstanbul 1989, s.135 ve dev.

57-Neyzi, O., "Büyüme ve Gelişme," ed. Türkan Erbengi, Biyoloji, s.439.

58-Neyzi, s.439; Morgan, 43.

59-Norstag-Meyerriecks, s. 152.

60- Norstag-Meyerriecks, s. 152-154; "Hücre farklılaşmasının moleküler düzeyde açıklanabilmesi ancak yüksek organizmaların hücrelerindeki gen düzenlemesinin karmaşık mekanizması anlaşıldığı zaman mümkün olabilecektir." Erbengi, T., "Hücrede Canlılık Belirtileri ve Çevreye Uyum-Hücre Faklılaşması ve Dokuların Oluşumu," Editör Türkan Erbengi, Biyoloji, s.103-116.

61-Erbengi, s. 109.

62-Erbengi, s. 110.

63-Erbengi, s. 112-113; Norsta-Meyerriecks, s.152; Villee, C. A. & Solomon, E. A. & Martin, C. E.-Martin, D. W. & Berg, L. R. & Davis, P. W Biology, s.856-870.

64-. Villee, C. A. & Solomon, E. A. & Martin, C. E. & Martin, D. W. & Berg, L. R. & Davis, P. W., Biology, s.870.

65-. Villee, C. A. & Solomon, E. A. & Martin, C.E.&Martin, D. W. & Berg, L. R. & Davis, P. W., Biology, s.870.

66-. Psikolojinin bu yönü ve tanımı için bkz. Morgan, 6; "Psikoloji, ruhsal yaşamı inceleyen bir bilim olarak tanımlanmıştır." Baymur, s.l.

67-"Psikolojinin konusu canlı varlıkların duyuş (his), düşünce (fikir) ve davranış(irade)'larıdır" Baymur, s. 1; Sosyal psikoloji için bkz. Baymur, s. 285; Davranış üzerinde sosyal etkiler için ise bkz. Morgan,388 ve dev.

68-Aristoteles, Politika, (çev. Mete Tuncay) Remzi Kitabevi, İstanbul 1975, s. 10; Baymur, s.285.

69-Aristoteles, s. 10; Baymur, s.1-3.

70-. "Sosyal psikoloji, ...bireylerin düşünce, duygu ve davranışlarının, öteki bireyler ve toplumsal olgular karşısında nasıl oluşup etkilendiğini ve yön değiştirdiğini, bunun sonucu olarak kişilik yapısını inceleyen bir bilim..." Sönmez, F., Sosyal Psikoloji I Kapsam ve Temel Sorunlar,İstiklâl Matbaası, 3.Baskı İzmir 1977, s.27; Baymur, s.l, 285.

71-"Dil, yararlı ve zararlı olanı bildirmeye yarar. Çünkü insanla öteki hayvanlar arasındaki gerçek ayrılık, yalnız insanların iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, haklı ile haksızı sezebilmeleridir. Aristoteles, Politika (çev. Mete Tuncay) Remzi Kitabevi, istanbul 1975, s. 10; Bu kritere güzel-çirkin adı da verilmektedir. Ersoy, İktisadî Müesseseleşme... s.9; Dinin iyi işleri desteklediği, kötü işlere karşı çıktığı hakkında bkz. Leibniz, G., İmanla Aklın Uygunluğu Üzerine Konuşma, (çev. Hüseyin Batu) MEGSB Yayınları, İstanbul 1986, VIII-X.

72-Doğru-yanlış kriteri için bkz. Aristoteles, s. 10; Ersoy, İktisadî Müesseseleşme... s. 11; Doğrulanabilirlik ve yanlışlanabilirlik için bkz. Chal-mers, A., Bilim Dedikleri, (çev. Hüsamettin Arslan) Vadi Yayınlan, Ankara 1990, s.28, 49-60.

73- Fayda-zarar kriteri için bkz. Aristoteles, 10; Ersoy, İktisadî Mü-    >

74--müesseseleşme... s.11; "İnsanların maddî ve kültürel varlıklarını sürdürmek ve geliştirmek için çeşitli mal ve hizmetlere karşı duydukları bu isteğe, bu isteğin yarattığı gerginlik ya da açlığa 'gereksinim' (ihtiyaç) denir. Gereksinimler uygun mal ve hizmetlerin tüketilmeleri ile giderilirler. Malların bu gereksinim giderme niteliğine 'fayda' denir." Aren, S., 100 Soruda Ekonomi El Kitabı, Gerçek Yayınevi, 1O.baskı, İstanbul 1990, s.ll.

75-Adâlet-zulüm kriteri için bkz. Aristoteles, s. 10; Ersoy, İktisadî Müesseseleşme... s. 11; "İnsan adaleti adaletsizlikten (zulümden) ayırt etmek hususunda doğuştan bir kabiliyete sahiptir. Haklı ile haksız hakkında hüküm vermek konusunda içimizde serbest ve yok edilmesi imkânsız bir kudret vardır." Del Vecchio, G., La Justice-La Verite, s.61, zik: Erman, H., "Del Vecchio'nun Hukuk Görüşü," İHFM c.XXXVII, -s. 1-4 s.282-283.

76-bkz. Morgan, s. 133,151,285.

 

 

 

 

 

 

 



 

 

 

 

 

 

 

 




    

 

 



 



 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



© 2024 - Akevler