YAZ gelince, gazetelerimizin sayfaları ikoncanların Çeşme, Bodrum veya Türkbükü ve benzeri yerlerde çekilmiş fotoğraflarıyla dolar. Ama, ikoncanlarımız Marmaris yahut Kuşadası taraflarını pek şereflendirmezler, zira oralarda magazin muhabiri yoktur!
Gazetelerde çıkan fotoğrafların altlarındaki yazılar hemen hemen aynıdır: Ya filânca şöhret orada yeni bir aşka yelken açmıştır, ya sosyeteye mensup olan bir başka hanım yaşına rağmen hâlâ endamlı bir vücuda sahiptir, yahut bayan feşmekân günde bilmem kaç adet bikini değiştirmektedir ama selülitleri ayan beyan ortadadır!
Resimlerin çekildikleri ortamlar da birbirlerine çok benzerler, fark sadece haberde sözü edilenlerin ayrı kişiler olmasıdır. Mekân, sahildeki otellerde sezonu bilmem kaç milyar liraya kiralanmış locası, karelerin değişmez objesi ise, üzerlerine havlular serilmiş şejlong benzeri katlanabilir sıra sıra ahşap plaj koltuklarıdır. Koltukta, çehreleri ayırdetmeyi neredeyse imkânsız kılan koskocaman güneş gözlükleri takmış bir hanımı boyluboyunca uzanmış, yatarken görürsünüz. Ama, hanımefendinin yatışı sereserpe değildir, sadece boyluboyuncadır; zira sereserpe yatmak hazmedilmiş bir kültür gerektirir!
Resmin arka planı ise daha da bir tuhaftır: Ayni mekânda güneşlenen bir başkasının, genellikle de kim olduğu bilinmeyen bir adamcağızın göbeğini, ayak parmaklarını yahut burnunu farkedersiniz.
KİTAPTAN ESER YOK!
Ve, bu plaj koltuklarının üzerinde boyluboyunca yatanların ortak bir özellikleri vardır: Orada sadece ve sadece yatarlar! Ellerinde ne bir kitap vardır, ne de kitabı bir yana bırakın, bir broşür! Tatile gitmelerinden önce gece kulübü çıkışlarında verdikleri ayaküstü mülakatlarda o yaz okuyacaklarını söyleyip isimlerini sıraladıkları moda olmuş kitapları boyluboyunca yattıkları sırada ellerinde asla göremezsiniz. Bahsettikleri kitaplar, herhalde, geceyarısından sonra, bar çıkışı odalarda mütalaa edilmektedir!
Gerçi, bazı fotoğraflarda arada bir bazı dergilerin sayfalarını karıştırdıkları da görülür ama o dergi, kendi resimlerinin yer aldığı bir magazin mecmuasıdır. "Muhabirlerden rahatsız olduklarını" söylemeleri ise, artık herkesin bildiği gibi "Yan cebime koy" misâli, işin cilvesinden ibarettir.
Ben, işimin gereği olarak Avrupa'nın önde gelen haftalık sosyete dergilerini senelerden buyana takip ederim. Sosyete mensuplarının tatillerini nasıl geçirdiklerini gösteren sayfalar dolusu fotoğraf o dergilerde vardır ama görüntüler, bizimkilere göre çok başkadır.
BİZİM GERÇEK SOSYETE
Zira, oranın dergilerinde görünenler "hazmetmiş" ve kültür sahibi "gerçek" sosyete, bizdekiler ise o yolun sadece taklitçileridir. Sözünü ettiğim dergilere, meselâ Fransızlar'ın meşhur Poind de Vu-e'süne baktığınızda, bizim ikoncanların tatil mekânlarında yaptıklarını, Avrupa aristokrasisinin ve sosyetesinin en büyüğü 18-20 yaşında olan çocuklarının yaşadığını görürsünüz. Sevgilisiyle güneşin altında sereserpe uzanan genç ya bir aristokratın veya önemli bir sanayicinin 17 yaşındaki kızı yahut oğludur. İkoncanlarımızın Avrupalı yaşıtlarının fotoğrafları ise plajda değil, akşamları verilen entelektüel davetlerde çekilmiş olur.
Yaşamayı bilen, süzülmüş bir zevke sahip olan ve kültürle yoğrulmuş "gerçek" sosyete bizde de vardır ama, bu sosyetenin mensuplarının çoğu ne ortalarda görünürler, ne de fotoğrafları magazin sayfalarında arz-ı endam eder.
Kendi aralarında, seviyeli bir hayat sürmekle meşguldürler ve "tarz" da, zaten bunu gerektirir.
Yorum:
Yazarın ikoncan olarak nitelendirdiği zevat sosyete olmanın çok ötesinde hasbel kader adı bir şekilde duyulmuş, sesi bilmem kaç çeşit oynamalar sonucunda anca kaydedilebilme derecesine gelmiş kişilerdir. Bu zevatın gelir yolları sadece ve sadece gündemle kalmakla doğru orantılıdır. Çağdaş yaşam tarzı olarak topluma empoze edilen bu kesimin hayat akışında kitaba yer yoktur. Toplumun değerlerinden ve halktan ne kadar kopuk olduklarını geçen senelerde bir magazin muhabirinin sual olarak dönemin Cumhurbaşkanının adını sormasıyla ortaya çıkmıştı. Sanki yaşadıkları gezegen bu değil, teneffüs ettiğimiz hava farklı moleküllerden oluşuyordu.
Geçtiğimiz gün bir gazetede çıkan haberde İzmirli üniversite mezunu genç bir kızın oturduğu evin balkonundan düşerek ölmesi haber yapılmıştı. Haber özgür kız öldü başlığıyla verilmişti. Kızın özgür olarak adlandırılmasının sebebiyse geçen sene İzmir'de denize çırılçıplak girerek polisi ve vatandaşları ayağa kaldırmasıydı. Üzerinizdeki kıyafetlerle mi değerli oluyorsunuz diyordu kız tarihte sokratın adıyla beraber anılmak istermişçesine. Ve bu kız gazetece özgür olarak isimlendirilmişti.
Özgürlük ve çağdaşlık değerlerinin soyunma ve magazin dergilerinde boy göstermekle ölçüldüğü malum medyamızda ne zaman adam oluruz sorularının bir de bu açıdan sorulması gerektiği kanaatindeyim.