Birine ‘zibidi’ demek ifade özgürlüğüne girer mi?
Ya ‘kaniş, şapşal, salak’ demek?
Biri size ‘babanın kim olduğunu anana sor’ dese bu hakaret değil midir? Ya da sizden bahsederek ‘gerekirse kan dökülür’ dese, tehdit etmiş olmaz mı?
Böyle bir durumda dava açmaz mısınız?
Prof. Baskın Oran ve Prof. İbrahim Kaboğlu da öyle yaptılar.
Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu üyesi olarak 2004’te hazırladıkları ‘Azınlık Raporu’ nedeniyle maruz kaldıkları hakaret ve tehditlerden dolayı yargıya başvurdular.
Davalar, itirazlar, temyizler ...
Sonuç mu?
Yargıtay ortada hiçbir hakaret veya tehdit olmadığına karar verdi.
Böylece, yüksek yargı mensuplarınca defalarca tecavüze uğrayan adalet tanrıçasının öldüğü resmen ilan edilmiş oldu.
Prof. Baskın Oran, ‘cinayeti gördüm!’ anlamına gelen bir açık mektup yazdı. Bu yüksek yargı organını daha yüksek bir yargı organına, vicdanlara şöyle şikayet etti:
* * *
‘Sayın Yargıçlar.
Bazı şahıslar, benim ve Kurul Başkanı Prof. İbrahim Kaboğlu’nun, adlı adınca söyleyeceğim sakın utanmayınız, anamıza babamıza sinkaf ettiler. Utanmayınız, çünkü bu sinkaflar mahkeme kararlarıyla teker teker aklandı.
... [Yargıtay’ın suçsuz bulduğu hakaret ve tehditlerden örnekler veriyor]
Şimdi düşünüyorum da, bütün bu kararlar sonuna kadar normaldi Sayın Yargıçlar. Çünkü meslektaşlarınız Milletvekili Süleyman Sarıbaş’ı akladıktan sonra, bunlar haydi haydi aklanırdı.
Hatırladınız mı bu Sarıbaş’ı? Yanaklarınız kızarmasın, ellerinizle tutun iki yandan, aynen yazacağım: ‘Bu Rapor’u yazanlar her kimse, yazdıranlar her kimse, millet bunları tükürüğüyle boğar. Azınlık arayanlar, ANALARINA BABALARININ KİM OLDUĞUNU BİR KEZ DAHA SORSUNLAR’.
Yani bize piç, annelerimize orospu (utanmayın, utanmayın lütfen!), babalarımıza deyyus diyordu.
Hatırlıyor musunuz ne yaptı meslektaşlarınız, Sayın Yargıçlar, bu davada? Ankara Asliye 3. Hukuk Mahkemesi bu Sarıbaş’ı tazminata mahkum etti. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi bu hükmü de bozdu. Gerekçe göstermeden. İlk mahkeme de ona uydu, bitti, gitti.
Sayın Yargıçlar,
Aynı hakaretleri, yukarıda adını saydığım şahısların sizlere yapmasına izin verir miydiniz?
Elbette vermezdiniz. Kıyametleri kopartırdınız. Davalar açar, mahkûm ettirirdiniz. Çünkü onurlu insanlarsınız siz.
Ama, ben de öyle, başkaları da öyle.
* * *
Sayın Yargıçlar,
Çaresizim. Sizi, her insanda doğuştan mevcut vicdanlarınızla baş başa bırakmaktan başka çare yok elimde bu ülkede’.
* * *
‘Vicdanımız yanılmaz bir yargıçtır, biz onu öldürmedikçe’ der Balzac. Oran da ona başvuruyor.
Türkiye’de yüksek yargının kararları, bu yanılmaz yargıcın temyizinden defalarca döndü, dönüyor. Yargıtay da bu temyizde kaybedenlerden. En azından, azınlık mallarına el koymayı legalleştiren kararlarıyla (Bkz. http://www.megarevma.net/vakifsorunu.htm).
Artık bu aşamadan sonra yargı sistemini baştan aşağıya yeniden kurmadıkça, çoktan beridir vicdanlarda ‘müebbet’e mahkum olan bu sistemi ıslah etmek mümkün değil.
Hükümet, linç edilirken sahip çıkmadığı Oran ve Kaboğlu’na ve bu ülkede yargı eliyle hakları ihlal edilen bütün insanlara borcunu ödemek istiyorsa, yüksek yargıyı demokratikleştirecek anayasal reformu bir an önce gerçekleştirmeli.
Bilmiyorum ne kadar farkında, ama sadece demokrasinin değil, kendisinin de kaderi buna bağlı...
Yorum:
Bekir bey bu hafta hukuk sistemimiz deki aksaklıklar üzerine bir yazı kaleme almış. Kınalı zade’nin Daire-i Adale’sini incelersek devlet dediğimiz organizasyonun bütün kurumlarıyla birbirine nasıl bağlandığını ; ekonomi, ordu, millet ve devlet kavramlarının girift ilişkilerini görürüz. Kınalı zade sistemi anlatırken en sonunda sistemin işlemesinin adaletin tahsisiyle olduğunu vurgulamaktadır. Toplumların varoluşları hukukun adaleti getirme oranıyla doğrudan bağlantılıdır. Ülke ekonomisinde ,eğitiminde yahut siyasetinde oluşacak sorunlar ülkenin geleceğine olumsuz etki edecektir ancak bekasını tehlikeye atacak bir konuma gelmesi çok muhtemel değildir. Ancak bir ülkede artık hukuk ve hukukçular zihinlerde sorgulanmaya başlandıysa ve yine zihinlerde adalet tahsis edilemiyorsa o ülke geleceğinden endişe duymalıdır.
Burada sorgulanması gereken asıl konu şudur. Bugün batı medeniyeti dediğimiz modern Dünyanın hukuk temelleri Roma’ya dayanıyorsa ve bizim “İslam medeniyeti” dediğimiz ve övündüğümüz sistem son gelen sistem ise neden batı günümüz dünyasında üstünlük elde etmiştir. Sorun İslami hukuk sisteminde midir yoksa onun uygulayıcılarında mı dır.