25 Temmuz 2009, Cts
İşin kolayını buldum; kimse boşuna yorulmasın! Mayın temizlemek, bunun için kanun çıkarmak nedir yani; kalsın o mayınlar durduğu yerde, çürüsün veya kendi kendine patlasın, önemli değil.
Te be çekin etrafına dikenli tel, koyun yüzer metre aralıklarla silahlı nöbetçi; geçmesin kimse oracıklardan! Yerli sermaye ile mayınlı hudut bölgelerine dikenli tel çekmenin anayasaya uygunluğu hakkında önce CHP’den, sonra Anayasa Mahkemesi’nden görüş alınsın: “Mahzurludur, anayasaya aykırıdır” filan derlerse, gelip kendileri çeksinler dikenli teli de… “Bize ne, bizim işimiz dikenli tel çekmek değil” diyecek olurlarsa o zaman bi zahmet mayınları temizlesinler bizzat; “o yapmasın, bu yapmasın; şunda mahzur var, bunda mahzur var!” Ee, kim temizleyecek bu mayınları?
Temizlemeyelim, öylece kalsın diyorum ben. Böylece hudutlarımızı daha iyi korumuş oluruz. Mayın mayındır, mayın gibi malımız olsun, bulunsun; tahrib etmeyelim, eskileri saklayalım, patlatmayalım. Makina Kimya yevmiye üç vardiya ile tam kadro çalışsın; mayın üretsin; bu arada mayın üretmek için AYM ve CHP’den fikir alınsın. Bundan böyle bu gibi işleri artık hükümet yürütmesin!
Yürütme ne demek? “Yürüt-me!” demek. Bunlar yürütüyorlar! Neye göre yürütüyorlar? Anayasaya göre yürütüyorlar. Anayasa’da 101. maddeden tutunuz, 138. maddeye kadar hükümler “yürütme”ye ayrılmış. Lüzumsuz, ne gerek var? O maddeleri iptal edelim; böylece bu ülkede kimse bir şeyi yürütemeyecektir. Zaten yürütmeyle görevlendirilen kurumlar da fuzûlî şeyler. Seçim filan bunlar boşuna israf; bizim aslan gibi bürokratlarımız var; onlar yürütülmesi gereken işleri yürütürler.
Peki, önemli kararları kim alacak? Çözüm hazır; bu kararları yargı alsın. Yargı kararına kimse gıkını çıkaramaz. Yargı yanlış karar alırsa ne olacak? Basit! Yargıtay var, Sayıştay var, bölge idare mahkemelerimiz var; o olmadı AYM var; bunların hepsi aklı başında, tahsilli insanlar. Seçimle gelmiş açıkgözlerden daha ehil oldukları kesin.
Soru: Yürütmeyi anayasadan çıkarırsak partileri de kapatmamız gerekecek; tamam, ötekileri kapatalım. Peki CHP’yi de kapatacak mıyız?
Estaaafurullah! O nasıl söz öyle? Kesinlikle haaayır! CHP’ye “parti” demek, nasıl söylenir, “Porsche”ye sadece taksi demek gibi bir şey. CHP başka bir şey! CHP canımızın içi, gözümüzün yağı, canımız, ciğerimiz; ilk aşkımızın bisküvit tenekesi… Anıtkabir eteklerinde CHP’ye örtülü ödenekten bir bina yaparız Weimar stilinde; orada otururlar sittîn sene…
Bakınız madem bu hayırlı işe el attık, tamamlayalım: Anayasa’nın başlangıç kısmı iyidir, dursun; okur okur ilham alırız. Birinci kısım da neyse fakat “Temel Haklar ve Ödevler”e ne gerek var Allah aşkına? Ödevler kalır, haklar kısmını kaldırır atarız! Ooh ferahlık varmış deriz. Ne demişti Gökalp üstadımız, “Hak yok vazife var!” Ayol bu anayasa Gökalp’e karşı imiş haberimiz yok! Yürütmeyi kaldırınca yasamayı düzenleyen maddelere de gerek kalmaz; devrim diye buna derim ben.
Peki, anayasanın yargı faslı? Yargısız olmaz, o kalır; HSYK illâ ki! “Malî ve ekonomik hükümler” de lüzumsuz, çıkarıyoruz. Beşinci kısma dokundurtmayız; bu ülkede en eskisi Rûmî 1340, en yenisi 1934 yılında yapılmış 8 İnkılap Kanunu’nu değiştirmeye kimsenin gücü yetmez, hatta CHP’nin ve AYM’nin bile…
Ne oldu şimdi anayasa? Cin Ali hikâyesi uzunluğunda küçücük, şirin, sevecen bir iki paragraflık cici bir şey. Muska şeklinde katlayıp güzelce muşambalı kâğıda sararak iki ucundan ipi taktıktan sonra as boynuna; bilumum gadalardan-belalardan emîn ol. Kurşun bile işlemez vallahi ayol! Yahu bu bendeki akıllar nasıl bir akıllar; şu kadarını niçin düşünemiyor 72 milyon ahaliden bir ferd-i vahid hayrettir?