15.07.2009
Dünya iş bölümünde Türkiye’yi ekonomik açıdan daha ileri bir noktaya; uluslararası sistem bakımından daha derin bir işbirliğine götürecek Nabucco projesinde somut ve parlak bir adımın atıldığı gün...
Topkapı Sarayı’ndaki konseri ‘içeride şarap içiliyor’ diyerek basmaya kalkan ve ciddi maraza çıkaran bir grup da gündemin önemli parçasıydı.
Dünyalaşmaya yönelik ciddi bir hamle yapıldığı gün, kendisi gibi düşünmeyen ve yaşamayanların ‘hak ve hürriyetlerine’ tasallut etmeyi hedefleyenler de sahnede yer aldı.
Birbiriyle zıt yönde hareket eden ‘iki ayrı Türkiye’ görüntüsü aynı karede ortaya çıktı.
* * *
Uluslararası sistemin güçlü bir parçası olurken, insanların konsere gitmesi ya da şarap içmesi gibi doğrudan ‘temel hak ve özgürlüklerinin’ ayrılmaz parçası olan tercihlerine zorbalık yapan bir saldırganlık asla kabul edilemez.
‘Temel hak ve özgürlükleri’ hedefleyen hiç bir eylem ‘demokratik hak’ sayılamaz.
Uluslararası hukukun koymadığı sınırlamaları, birilerinin ‘hassasiyet’ adı altında dayatmaya kalktığı yerde hukuk devletinden de, demokrasiden de, insan haklarından da söz edilemez...
Çünkü söz konusu olan, kendini ‘ölçü’ alan ve kendi gibi olmayana yaşam hakkı tanımak istemeyen bir kara faşizm, demokrasiyle alakası olmayan otoriter ve totaliter ilkel bir saldırganlıktır.
* * *
Demokrasilerde tabii ki farklı hassasiyetlere, çeşitli duyarlılıklara imkán veren çok geniş bir özgürlük alanı var.
Başkalarının hak ve hürriyetlerine zarar vermedikçe...
İslam’ı özgürce yaşamak da, demokrasinin teminatı altındadır.
Ama kendi inancınızı ve onun yaşama biçimini tüm topluma dayatmaya başladığınız an, bu, diğerlerine yaşam hakkı tanımayan bir faşizme yönelir.
* * *
Çoğulcu demokrasiye karşı ‘dini’ bir baskı aracı olarak kullanma rüzgarını, popülist bir yaklaşımla ‘içki’ üzerinden yaymaya ve meşrulaştırmaya kalkmak...
Ardından klasik müzik dinlemekten şort giymeye, el ele dolaşmaktan kravat takmaya kadar geniş bir alanı da ‘yasaklar’ listesine alacak tahammülsüzlüğün ateşini yakar.
Demokratik toplumdaki tek belirleyici ‘evrensel hukuk’ ve dolayısıyla bireyin ‘temel hak ve özgürlükleri’, kısacası ‘öteki’ olma hakkıdır...
* * *
‘Baş örtüsüne özgürlük’ isteyenin, ‘şarap içerek konser dinlemek’ isteyeni engellemeye kalkması ‘çifte standarttan’ başka nedir?
Maalesef gizli ya da açık bu tür bir eğilimi ya da bu çifte standarda hoşgörüyle yaklaşmayı zaman zaman görüyoruz.
Zaten Nabucco gibi çok parlak umut ışıklarının yandığı zamanda bile kimi ‘endişe’ ve ‘ korkuların’ kaybolmaması bu yüzden...
* * *
Temel hak ve özgürlüklere yönelik kaba gücü yargılayarak cezalandırmak demokratik hukuk devletinin refleks olarak yapacağı bir görev.
Toplumda oluşan endişe ve korkuları dağıtmak ise siyasal iktidarın meselesi... Bu nedenle temel hak ve özgürlükleri hedefleyen girişimlere en yüksek perdeden protesto öncelikle siyasal iktidardan gelmeli...
Her çağdaş ülkede olduğu gibi ortak yaşamın tek kriterinin evrensel hukuk kuralları olduğunu, önce iktidar anımsatmalı burada...
Bu açıdan, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın çok haklı feryadına umarım diğerleri de katılır...
* * *
Nabucco’nun çok önemli bir viraj oluşturduğu tarihsel bir kesitte, Türkiye’nin herkesin hak ve özgürlüklerini rahatlıkla kullanabildiği, inancını doya doya yaşamaktan şaraplı konsere kadar her tür farklı yaşamı içinde barındıran özgür bir ülke olduğunu, birlikte ve keskin bir şekilde hem kendimize, hem dünyaya somut bir şekilde haykırabilmeliyiz...
Tersi bizi Nabucco’dan edeceği gibi, kendisi gibi olmayana ‘orman yasası’ uygulayan maganda faşizmine de teslim eder, parlak yarınımızı da anında karartır...
Yorum:
….“Bütün bu gürültü arasında insanın aklına şu soru da gelmiyor değil: Acaba baştan sona 'görgüsüz' birilerinin ticari amaçla sahneye koyduğu bir 'reklâm' filminde farkında olmadan hepimiz figüranlık mı yapıyoruz?” Fehmi Koru
Olayı bir daha özetlersek: Şarap firmasının sponsorluğunda Topkapı Sarayında klasik musiki konserinde İdil Biret protesto edilmiştir.
Aslında İdil Biret değil, protesto edilen ‘görgüsüz birileri’dir. Milletimizin hassasiyetleri göz ardı edilerek 500 yıl Dünyanın başşehrinde, adaletin yeryüzüne tevzi edildiği mekanda, mukaddes emanetlerin yanı başında konser bahanesiyle şarap reklamı yapılıyor.
Böyle bir cüret bırakalım protesto edilmeyi bir daha geri dönmemek üzere geldiği mekanlara geri gönderilmesi gerekmez mi?
Kaldı ki O Saraydan, bu gün çok masum görünen kadın – erkek ilişkisini tecavüz eden ‘dans’ denilen adetin yasaklanmasını ferman buyuran sultanlar geçti…
O milletin ahfadına bugün kendi akıl daneleri tarafından sözüm ona ‘medeniyet’ dersi verilmektedir.
Sizin bahsettiğiniz o medeniyetten çok çektik.
Çoktandır milletler sıralamasının son liginde yer aldık o ‘medeniyet sevdasına’ yakalandığımızdan beri…Artık öz değerlerimize yapışarak çağı yeniden okuma zamanıdır.
Lütfen sizler de geç kalmayın.
Müjdeli bir haber olarak takdim edilen Nabucco projesine kısaca değinmeden geçemeyeceğim.
Sütten dilimiz yandı: Uluslar arası güç dengelerinde kimin eli kimin cebinde başlangıçta pek anlaşılmıyor. Yalnız ABD ile Rusya anlaşmış olmalı ki AB ne Türkiye üzerinden gaz verilmesinin önü açıldı. Ukrayna’nın üzerinden AB ye uzanan doğal gaz geçtiğimiz sene AB’nin kendi oyunu ile kış ortasında kesildiği, Nabucco projesinin realize edilmesiyle anlaşılır olmuştur.
Türkiye’nin kendi kuramadığı bir oyunda aktör olması bundan öncekilerde olduğu gibi dostlar alış verişte görsün kabilindendir.
Türkiye oyun kuramaz mı? Hiç şüphesiz kurar. İşte D-8 projesi…
O halde nerde? Bunu AKP iktidarını başımıza musallat eden uluslar arası güç odaklarına sormak lazım. Ve sonra da bugün ki iktidar mevkiinde oturanlara…
Bizim dilimizde “ küfür tek millettir” diye bir söz vardır. Ne demektir acaba…