Geçenlerde istifa eden YÖK üyesi Bülent Serim’in açıklamalarını okuyunca aklıma Hazreti İsa’nın meşhur meseli geldi.
Bilirsiniz, İsa, günahkar bir kadını taşlamaya hazırlanan gruba, ‘içinizde ilk taşı hiç günah işlememiş olan atsın’ der. Bir anda kalabalık durur ve taşı elinden bırakır.
Bu durum, yoldan çıkmış dahi olsa, o kalabalığın içinde asgari bir adalet duygusunun varlığına işaret eder.
Adalet duygusuna sahip insan günah işleyebilir, ama başkasını aynı günahı işlediği için suçlayamaz. Suçlayabilmenin ahlaki zeminini yitirmiş olduğunu bilir ve susar.
Ya bizde?
Bu ülkede pek çok kişide, İsa’nın uyardığı o kalabalıktaki kadar dahi adalet duygusu yok. Hem günah işleyip hem de hiç yüzü kızarmadan başkalarını günahkar diye taşlayan çok.
İstifa eden üyeye göre, YÖK üyeliklerine yapılan atamalarda ‘siyasi’ davranılıyormuş.
Bakın şu konuşana!
YÖK üyesi, kurumun siyasallaşmasına mı karşı, yoksa istemediği yönde siyasallaşmasına mı?
Belli ki ikincisi.
Yoksa Sezer dönemini yaşamış, siyasallaşmanın dibini bulmuş, daha fazla siyasallaşmanın mümkün olmadığı bir noktaya varmış bir ülkede, kendisi de Sezer döneminde atanmış ve Sezer’in ayrımcılığına hiç söz söylememiş bir üye, siyasallaşmadan şikayet edebilir miydi?
Eski üye, atanan rektörlerden çoğunun ‘türbana özgürlük’ isteyenler olmasından şikayet ediyor. Üniversite ile garnizon arasındaki farkı bilen bir akademisyen olarak ben de o bildiriye tereddütsüz imza atanlardanım ve ben de rektör seçseydim, her kesimden özgürlükçü olanları seçerdim.
Başka neden şikayet ediyor? Katsayının kaldırılacağından. ‘Katsayı konusunun genel kuruldan geçeceği bugünden bellidir’ demiş Serim. İyi de, katsayıyı koyan kuruldan da geçeceği belli değil miydi?
28 Şubat’ta sırf imam hatiplilerin önünü kesmek için getirilen, bunun için bütün meslek liselilerin hayatını karartan ve yoksulların çocuklarını içinden geldiği sınıfa mahkum eden bu adaletsiz uygulama, bu katsayı rezaleti elbette sona ermeli. Geleceği çalınmış çocukların aileleri, katsayıyı kaldıracak insanları seçip oraya getirdiler ve siz demokrasinin sonuçlarına katlanacaksınız.
Ama bütün bunları geçelim, YÖK’ün ideolojik davrandığı yakınmasına dönelim.
Herkes söylese siz söyleyemezsiniz bunu.
Sezer zamanındaki rektör seçimlerinde akademisyenler liberal, muhafazakar veya demokratik solcu adaya boşuna oy vermek yerine, Sezer’in atayabileceği adaylardan daha az despotik zihniyetli olanına oy vererek belanın büyüğünden sakınmaya çalışırlardı. Çünkü Sezer’in ne kadar oy alırsa alsın demokrat adayı elediğini, hatta sadece bir oy alan rektörü dahi atadığını görmüşlerdi.
Serim buna ‘yalan’ diyebilir mi?
Diyemezse bugün Gül’ü hangi ahlaki zeminden hareketle suçlayabiliyor?
Gül hiç değilse her kesimden demokrat, dolayısıyla üniversite kavramının özüne, yani özgürlüğe büsbütün yabancı olmayan üyeler seçiyor. Oysa Sezer, her kesimden değil, sadece bir kesimden üye seçerdi.
Ya Sezer’in ‘deli kızın çeyizi’ gibi hep aynı görüşten rektör seçmesine ses çıkarmayıp, bugün Gül’ü eleştiren Hürriyet’e, Milliyet’e ne demeli?
Onlar da ‘Sezer’in atamalarını ufacık haberlerle yorumsuz geçiştirdiğimizi herkes biliyor, bizim taş atacak halimiz mi var, bari susalım’ demiyorlar. Tersine, hiç sıkılmadan, ‘Gül’den tartışmalı atama’ diye ‘haber’ yapabiliyorlar.
Düşünüyorum da, acaba İsa gelseydi ve onlara taşı hiç günahı olmayanın atmasını söyleseydi ne olurdu?
Ben söyleyeyim, taşlamaya devam ederdi. Hatta bir de sırtına kalasla vururlardı.
İşte bu yüzden, ‘İsa Bu Köye Uğramadı’daki gibi (Carlo Levi), bu ülkeye de peygamber ya da filozof uğramıyor.
Çünkü seçkininde asgari bir adalet duygusu dahi yok!..
Yorum
İmam hatip liselerine insanlar çocuklarını hem islami hem de fen ilimlerini beraber tahsil etsinler diye yolluyorlar. Doktor olsun ama islami bilgisi de olsun kaygısı var bu davranışın altında. Buda toplumun dinine bağlı olduğunun bir göstergesi. İmam hatip okullarının tehdit olarak görülmesinin temel nedeni budur, yoksa kimse yetişen imamlardan şikayetçi değildir. Kat sayı engelleri konularak insanlar bir tercihe zorlanmaktadır, çocuğunun geleceği ile islami eğitim arasında kalan aile haklı olarak imam hatip okullarını tercih etmemektedir. İmam hatip mezunları bu ayırıma tabi tutularak en temel hakları ellerinden alınmaktadır. Katsayı adaletsizliği düzeltilmelidir insanlar istedikleri okulda çocuklarını gelecek kaygısı duymadan okutabilmelidir. İmamhatip okullarının islami eğitim noktasında yeterli olup olmadığı tartışılabilecek bir konudur. Ancak toplumun geneli düşünüldüğünde imamhatip okulları beklentileri karşılar niteliğe sahiptir diyebiliriz. Eğitim, İnanma, İnandığı gibi yaşama en temel insan haklarındandır ve tartışılması bile abesle iştigaldir. Geç kalmış adalet zulumdür ve bu adaletsizlik bir an önce ortadan kaldırılmalıdır