İslam Dünyası, İri Ülkeler Zayıf Ülkeler
1336 Okunma, 1 Yorum
Hayrettin Karaman - Yeni Şafak
Hilmi Altın

İslam Dünyası

Eğer "İslam Dünyası" derken Müslümanların yaşadığı ülkeleri kast ediyorsak elbette elliden fazla böyle ülke ve bu ülkelerin toplamı manasında bir İslam Dünyası vardır.

"İslam ümmeti" kavramının çağdaş temsili manasında bir bütünlük kast ediliyorsa henüz böyle bir İslam Dünyası yoktur.

Müminler kardeş olmalıdır; halbuki birçok mümin-Müslüman grup diğerine düşman, aralarında savaşıyor, kan döküyor, birbirinin kuyusunu kazıyor ve bazen ortak düşmanlarıyla, kardeşlerine karşı işbirliği yapıyorlar.

Kur'an-ı Kerim, kardeşler arasında anlaşmazlık çıkarsa hakemlere başvurulmasını, hakemler anlaşmazlığı çözemezler ve taraflar çatışırsa, savaşırsa, diğer müminlerin, haksız olanın karşısında ve haklı olanın yanında yer almalarını, haksız olanları, hakkı kabul etmeye mecbur bırakmalarını istiyor. Halbuki ümmeti temsil eden bir hakem heyeti yok, çatışan mümin grupların böyle bir heyet olsa da ona başvurmaya, teklif dilen çözüme rıza göstermeye niyet ve kabiliyetleri de yok.

İslam ülkelerinin imkanlarına baktığınızda –hepsi birinde toplanmış olmamakla beraber- beyin gücü, yetişmiş insan, enerji, para, yer altı ve yerüstü servetleri, stratejik önem… fazlasıyla mevcut; ama bunlar dağınık olduğu, helvayı yapacak şekilde bir araya gelmediği, bir helvacının eline verilmediği için -biraz abartılı olsa da söyleyelim- hiçbir işe yaramıyor.

Çağın şartları göz önüne alındığında bütün İslam ülkelerinin bir bayrak altında birleşmeleri, İslam Dünyası'nın bir tek devlet olarak ortaya çıkması imkansız gibidir. Ama ekonomi, ticaret, eğitim öğretim, savunma… gibi alanlarda birlikler ve ya işbirlikleri kurmak hem mümkün hem de nispeten kolaydır. İslam ülkelerinin birçok alanda ortak projeler üretmeleri ve bunları gerçekleştirmeleri de mümkündür. İşe bir veya daha fazla yerden başlamak zaruret halini almıştır; mevcut ortak projeler ve birlikler yetersiz ve cansızdır, bunların hem canlandırılması hem de çoğaltılması gerekmektedir. Küresel oyuncuların güdümüne girmiş bazı yöneticiler bu konularda istekli olmayabilirler, hatta engelleyici de olabilirler, ama ülkelerimizin okumuş yazmış, dava sahibi, şuurlu ve gayretli insanları önderlik ederlerse zaman içinde halk peşlerine düşer ve despot yönetimleri bile sıkıştırmanın, yola getirmenin veya değiştirmenin yolları bulunabilir.

Günümüz dünyasında Müslümanların da söz ve etki sahibi olmalarının ilk ve vazgeçilemez şartı birlik veya ona doğru giden çeşitli işbirlikleridir ve bunun peşinde koşmak mümin-müslüman olmanın gereklerinden biridir.

Önemli not:

Doğu Türkistan'daki Müslümanlara zulmeden Çin'in mallarını boykot etmek dayanışmaya ve birliğe giden yolda örnek bir adım olacaktır; devletlerin farklı politikaları olabilir, ama Müslüman halkın bu etkili tedbire başvurmalarının önünde hiçbir engel yoktur.

İri ülkeler ve zayıf ülkeler

“Küresel oyuncuların oyuncağı olan ve kukla despotlar tarafından yönetilen mazlum, mağdur ve gafil 'İslam ülkeleri halkına' kurtulmaları yönünde bir faydamız olmuyor.”

Dedik.

ABD, AB, Çin, Rusya gibi iri ülkelerin, kendi çıkarları için hem kendi aralarında karşılıklı hem de dünyanın geri kalan ülkelerine yönelik planları, programları, gizli amaçları, stratejik karar ve uygulamaları... var.

Kendi imkanları ile veya aralarındaki bağlara dayalı olarak birlikler kurmak suretiyle bu iri ülkeleri güç bakımından dengeleyemeyen, onlar karşısında zayıf kalan, bu yüzden onların oyuncağı ve sömürü alanı haline gelen ülkeler arasında ne yazıktır ki İslam ülkeleri de var. İslam ülkeleri dağınık oldukları, halklarının yeterince uyanık, okumuş, hak ve ödevlerini bilen, haklarını alabilmek için mücadele edebilen fertlerden oluşmadığı, ortak amaçlar için aralarında işbirliği yapamadıkları... için o iri ülkeler bunları ya doğrudan veya işbirlikçileri vasıtasıyla idare ediyorlar. Ne öldürüyorlar ne de güçlenerek yaşamalarına izin veriyorlar; hep zayıf, problemli, kendilerine muhtaç olarak yaşamaları için ne gerekirse yapıyorlar.

İslam ülkelerinin önemli bir kısmı hem İslamî yönetim biçiminden hem de çağdaş demokratik sistemden uzak yaşıyorlar; ya iri devletlerin destekledikleri krallar ve askerler işbaşındalar veya göstermelik bir demokrasi var.

Eğer İslam ülkeleri bu olumsuz durumdan kurtulmak istiyorlarsa yönetimlerinden önce halkları arasında işbirliğine ve yardımlaşmaya ihtiyaç vardır. Okumuş yazmış Müslümanlar birbiriyle çeşitli vesilelerle buluşmalı, görüş alış verişinde bulunmalı, ülkelerin imkanlarına göre halkı uyandırmalı, maddi ve manevi bağları güçlendirmeli, sözde insan haklarını savunan iri ülkelerin foya ve boyalarını ortaya dökmeli, onları, söylemleri ile fiilleri arasındaki çelişkiyi gidermeye zorlamalıdırlar.

Bazı İslam ülkelerindeki nispeten daha iyi olan yöneticiler de uluslararası ilişkileri kullanarak bazı ülkelerde hakim olan ve kabul edilemez bulunan baskılara, zulümlere, hak ihlallerine dikkat çekmeli, BM ve Güvenlik Konseyi nezdinde problemleri daima gündemde tutmalıdırlar.

İri ülkeler, zayıfları daha kolay sömürmek için kendi aralarında birlikler kuruyorlar, bloklar oluşturuyorlar. İslam ülkeleri bu birlik ve bloklar arasındaki rekabeti iyi izlemeli ve gerektiğinde kendi çıkarları için kullanmalıdırlar.

Ben siyaset bilimi veya uluslararası ilişkiler uzmanı değilim, ama İslam ülkeleri arasındaki bu dağınıklık ve her bir ülkedeki problemler, zaaflar, haksızlıklar... beni derinden üzüyor, aklımın erdiği kadarını söylüyorum, bunun ötesi aynı imanı, vicdanı ve davayı paylaşan uzmanlara ve yöneticilere kalıyor.

 

Yorum:

 

"İslam", "İslam dünyası", "İslam ülkesi", "islam ümmeti", "müslüman" kavramları günümüzde yeniden anlaşılmalı ve tanımlanmalıdır.

Benzer anlayışta olan bilginler ekoller kurmalıdır. ekoller/mezhepler tanımlarını yapmalıdır. Tanımlar ekoller arasında tartışılmalıdır. Tanımların ortak alanı herkes için geçerli olmalıdır. Tanımların farklı kısımları da ilgili kişi ve gruplar/ekoller/mezhepler için geçerli olmalıdır.  Medeniyetler de insanlar gibidir. Doğar, büyür, yaşlanır ve ölürler. Her medeniyet kendi temel kavramlarını ve tanımlarını oluşturur. Kur'an medeniyetinin ilkinin dönemi bitmiştir. İslamla ilgili yeni dönemde yeni tanımlar kaçınılmazdır.

 

"İslam" nedir sorusu evren/kainat nedir sorusu gibidir.

Her dönemde farklı yanıtlamak mümkündür. Bu "islam" ya da "evren" ile ilgili bilgilerin gelişmesi, daha iyi anlaşılması her dönemde yeniden tanımlanmasını zorunlu kılar.

 

Başka bir açıdan konuyu değerlendirmek mümkündür. "Bina" örneği ile bu kavramların niçin yeniden tanımlanması gerektiği farklı ve daha belirgin olarak anlatılabilir.  Bir bina düşünün.. Kendi dönemine göre mükemmel bir bina olabilir. Ancak zamanla bina eskir, yıpranır, bozulur, yeni ihtiyaçlara cevap veremez duruma gelir. İlk dönemlerinde bu binada yaşayanlar mükemmel bir hayat sürerler. O dönemde binayı görenler, "mükemmel bina " ..  tanımlamalarını yapabilirler.  Binlerce yıl sonra, ününü duyanlar bu binayı ziyarete gelebilir, hatta bu binada yaşamayı düşünebilirler. Ama çoğu kere hayal kırıklığına uğrarlar. En bilinçli gözle bakanlar tarihi eser olarak görürler. Bir kaç gün kalmak isteyen de çıkar. Bir kaç gün sonra kendi ihtiyaçlarının çoğuna cevap veremeyince farklı düşünceler başlar. Çünkü zihinde bu bina ile ilgili imaj ile gerçekteki bu bina uyuşmamaktadır. Bu bina artık mükemmel değildir. Sağlam olsa bile günün ihtiyaçlarına cevap vermekten uzaktır. Ana yapıda sorun başlamışsa içinde oturmak sakıncalı bile olabilir.

 

Bu tür eski binalarla ilgili şunlar yapılabilir. Tamirle ihtiyaçlara cevap verecek durumda ise veya tamir bakım, tadilatla ihtiyaca cevap verecek hale gelmişse tamir bakımı yapılır, kullanılır. İhtiyaçlara cevap verecek durumda değilse tarihi eser vb. koruma alanına alınır. Eğer tarihi eser özelliğini de yitirmiş ve korunamaz duruma düşmüşse terk edilir, yerine yenisi yapılır. Her eserin yaşam süresi vardır. 

 

Temel/ doğal/ tabii/ ilahi kanunlar değişmez. İnsanların bunlardan kanun, yönetmelik vs. üretmeleri, uygulamaları değişir.

Bina yapımı ile ilgili temel, tabii kanunlar değişmez.  İnsanların bina yapım kuralları, yönetmelikleri, projelendirme kuralları, uygulama projeleri ve yapılacak işler, işlemler bina ile ilgili bilgiler geliştikçe değişir, gelişir. Bu, ilahi nizam/doğal kanunlar/ evrensel kurallar vb. kavramların daha iyi anlaşılmasıdır. İnsanlığın gelişim ve ilerleyiş çizgisine bakılır ve ileriye dönük bir görüş ortaya konursa, az çok nereye doğru gidildiği tahmin edilebilir.

 

Bütün bunları ayrıntılı belirtmedeki amacım şudur: Evrendeki ilkeler, doğal, sosyal, ekonomik ana ilkeler /(ilahi, tabii, doğal, kutsal kanunlar, ilahi kitap ayetleri) değişmez, ama insanların bu ilkeleri keşfetmeleri, yorumlamaları, temel kanunları çıkarmaları, projelenedirmeleri, uygulamaları, yararlanmaları zamanla değişir. Bu durum, önceki uygulamaların imkanlar ölçüsünde yanlış olduğunu göstermez. Bu kaçınılmaz durum, yeri ve zamanı gelince bilinmeyen ilkeleri keşfetmek (yeni ilkeler) ve ona göre yaşamak gerektiği gerçeğini de yetertince ortaya koyar.

 

En önemli sorun "NASIL/YÖNTEM"İ /YÖNTEMLER sorunudur.

Bugün, her alanda, temel sorunlardan biri, sosyal, ekonomik vb. herhangi bir sorunun nasıl çözüleceğidir. Herkes az çok "şu olmalı", "yaşama hakkı sağlanmalı", "sağlık hakkı korunmalı", "barış ortamı sağlanmalı", "insan hakları korunmalı", "zulüm bitmeli", "bağımsız yargı olmalı", "işkence kalkmalı", "haksızlık yapan kişi ve ülkeler cezalandırılmalı" vb. slogan ifadeler kullanmaktadır. Bu da çözümmüş gibi insanlara sunulmaktadır. Bu ifadelere sloganlara kim hayır diyebilir. Ya da kim bunları istemez. Ancak, bunların, NASIL, hangi yöntem/usul, hangi proje ile sağlanacağı konusunda ciddi çalışmalar yapılmamaktadır, yapılamamaktadır.

Çalışmalara öncelikle yakından, kendi toplumumuzdan başlanmalıdır. Hayrettin Karaman, hukuk, islam hukuku konusunda yüksek seviyede uzman olan ve halkın önemli bir kesiminin kendisini temsilci saydığı bir bilim adamı, yazardır. İşe bir bilim heyeti NASIL oluşacak bunun çözülmesi ile başlanmalıdır. Hakem heyeti nasıl oluşacak, islam hukukuna, usulüne uygun sosyal, ekonomik yapılanma nasıl olacak gibi "NASIL" ı çözen örnek model çözümler üretmekle başlamak gerekir. Hatta çoğuca anlayışla onlarca farklı model oluşturulmalıdır.

Fakültelerimiz özellikle de İlahiyat fakülteleri yukarıda belirttiğimiz konularda Türkiye'nin, dünyanın hangi sorununun "NASIL"ını çözmüşlerse ortaya koymalıdırlar. Günümüzle ilgili hangi sorunu çalışmışlar ve çözmüşlerse bunları farklı ekol/görüş/ mezhep modellleri olarak topluma, meclise, hükümete birimlere sunmalıdırlar. 

Dış politikada, sorunlar ve çözümler konusunda, sömürü sermayesi servisinin hazırladığı ve uygulamaya koyduğu "Türkiye ile Çin'in arası NASIL açılır" senaryosunu oynamak ve buna da dış politika demek ve başbakanı, Türk halkını, Uygurları galeyana getirmek çözüm değildir.  Kendine çözüm üretemeyen toplumlar başka toplumlara çözüm bulamaz, hatta daha da karıştırır. Türkiye'de bu konularda ilk sırada görevli ve sorumlu bugün AK Parti  hükümetidir. Cumhurbaşkanı dahil çoğu yetkili bir çok önemli makamdan sonra bugün üst makamdadırlar. Türkiye'nin sorunları, batıda oluşturulan, hem eksik ve hem de yanlış olan modellerin sadece iyi tercümelerle çözülemez. Kendi ülkesindeki etnik vb. sorunları çözmeden, modelini gelişitirmeden güya çözüm üretilmiş gibi Çin’deki Uygurların, Kafkasya’daki Çeçenlerin veya başka alanlardaki toplumların sorunlarını körüklemek yanlıştır. Sloganlar yol haritası olamaz.

Çözüm bilinmeyebilir. Çözümlerin ortaya çıkması için kısırdöngüden kurtulmak ve çözüm seferberliği başlatmak gerekir. Bunun için tekelci, tek yanlı, tek sesli çözüm arama mantığı terk edilmelidir. Bunun yerine farklı görüş, çözüm ekoller/gruplar ve temsilcilerinin belirlenmesi gerekir. Üniversitelerden temsilci bilim adamları seçilmelidir. Aşağıdan yukarıya temsille bilim heyeti oluşturulmalıdır. Bu konuda çalışan ekollere engel olmamalı, onların önünü açmalı, altyapı ve laboratuvar destekleri sağlanmalıdır. "Kimin çözümü varsa söylesin, getirsin" demek yetmez, çözüme engel olan şebekelerin NASIL aşılacağının çözülmesi gerekir. Çözümü olanın NASIL söyleyeceğini, söyleme ortamlarını, yöntemlerini oluşturmak, tekelden kurtarmak gerekir. 

Akevlerde sosyal ve ekonomik konularda görüşler üretilmiştir. Herkes görüşünü ortaya koymalı, görüşler tartışılmalıdır.      

Kendi imkânları ile bir şekilde çalışanlar da görmezlikten gelinmemeli, şebekelerin onları sindirmeye çalışmalarına engel olunmalıdır. Görüş serbestliği, görüşü oluşturma, geliştirme ve uygulama alanı sağlama ile mümkündür.  "Çözüm ihtimali olan biri, yeni bir şey söylemeye bir kalkışsın, başına neler gelir görürsünüz, doğduğuna pişman ederler" şeklinde bir imaj toplumda yer etmiştir. Buna neden olanlar menfaat ve sömürü şebekeleri değil de kimdir. Bir örnek: Türkiye'de 1960'larda başlayan, 1980'lerde beliren" 1990'larda şekillenen ve "Adil Düzen" söylemi ile ün yapan bilimsel bir çalışma vardır. AKEVLER' ne yapılmaktadır. Bu yapılanları nasıl açıklayacağız. Adil Düzen ile ilgili temelde şu oyunların oynandığını tahmin ediyorum. ilki, bu çalışma, islami kesim tarafından engellensin diye kendini islamı kesim olarak gören çeverye "Adil Düzen söylemi islama karşı olan, islamı bozan vs. söylemdir" diye cephe aldırılmaya çalışılmıştır. İkincisi, "Adil Düzen çalışması, islami kesimdendir" diye ifade edilerek geleneksel ve bozuk islami söyleme karşı olan kesimler bu çalışmayı engellemeye yönlendirilmiştir. Üçüncüsü, "Adil Düzen modeli devlet birimlerine yanlış takdim edilmiş,  modelin devlete zarar vereceği" hile ve kandırmaları ile ilgili birimlerin harekete geçirilmesi sağlanmıştır ve Akevlerin önü tıkanmaya çalışılmıştır, çalışılmaktadır.  Bir dördüncüsü de Adil Düzen söylem tarzını ayağa düşürmek için halkı kandırma adına tarzı andıran ama sahte anlayışlara yol verilmiştir. Ancak halk durmamıştır. Bu söylemi paket olarak gerçekleştiremezse de kıyısından köşesinden, parçalarından çözüm bulmaya çalışmıştır. Fakat bu yama tedbirlerle yeni elbise üretilemez.

İslami yönetim kavramı geleneksel, bozuk hurafe söylem olarak kullanılmaktadır. Kavram ve içerği yeniden tanımlanmalıdır.

İslam'da, "biat ", "içinizden atanan ve sizin kabul ettiğiniz ululemr", "emaneti ehline verme ", "sizin düzeniniz size benim düzenim bana ", "malları rıza dışında alamama ", "kimsenin evine yurduna girememe ",  "hukuk düzeni",  "insanların kendi görüşleri/içtihatları ile yaşamaları, uzlaşma ile oluşturulan ortak sözleşmeler" vb.modeller  bugün adı islam ülkesi olarak kullanılan hangi ülkede ve islam toplumunda, islam ümmetinde vardır. Bunlara sahip olmayanlara islam ülkesi, islam ümmeti vb. denir mi. Halk geleneksel görüşlerle, hurafelerle boğulmaktadır. "islam ülkesi", "islam dünyası" ifadeleri ve bunların karşılıkları yeniden tanımlanmalıdır. Basit bir incelemede görülecektir ki, islam ülkeleri, islam dünyası bu ilkelere uyma baımından, çoğu batı ülkesinden bile çok geridir. Bir ürün siparişi veriyorsunuz, ürün geliyor, açıp içine bakıyorsunuz ki, istediğiniz ürünle alakası yok. Ya da ürünün ana maddesi/motoru/geni var ama geri kalan kısmı bozulmuş, işlemiyor. Bugün islam dünyası (içindekilerle, bizle beraber) bozulan bilgisayar gibi çökmüştür. Elimizde bozulmaması için protekt bekleyen kutsal kitaplar ve onu da doğru anlamamızı sağlayan müspet bilim dışında gerçeğe ulaştıracak bir yol kalmamıştır. Her bir parçası bozuk olan ürünlerden oluşturulacak cihaz bozuk olur. İslam toplumları, devletleri, ümmetleri ne derseniz deyin, onların birlikteliğinden oluşturulacak islam dünyası da bozuktur bozuk olacaktır. İslam dünyası sahte tanımdan kurtarılmalı ve "barış (insanlığı) dünyası" şeklinde yeniden anlaşılmalı ve tanımlanmalıdır. Kendilerine islam ülkesi diyenler ya adlarına uygun bir yapıya geçmelidirler ya da adlarının önündeki, arkasındaki, gölgesindeki islam veya demokratlığın göstermelik olduğunu, adetten olduğunu belirtmelidirler. Ya da bu takılarını çıkarmalı ve halkı ve bizi kandırmaya çalışmamalıdırlar. Peygamberler sistemine düşman olan ve antika olan krallık, padişahlık ne zamandan beri islami yönetim biçimi dolu.  Ya da bugünün dünyasında karışıklık ve sömürü dışında hangi işe yaradı.

 

Farklı bilimsel ekollerin çalışmaları ile kişiden- insanlığa, müspet bilime dayalı yeni teşkilatlanma modeli / modelleri oluşturulmalıdır. Dengeyi bozan aşırı büyük ve aşırı küçük ülkelere modeller çerçevesinde şekiller verilmelidir.

Kainatın gerçek/doğru kurallarla kurulduğunu ve sosyal ekonomik yaşamda da gerçek/doğrularla başarıya ulaşılacağına inananlar ve herkese kendi hakkının verilmesi gerektiğine inananlar yola koyulmalıdır. Birlikte yaşadıkları kimselerle/kendi toplumları ile oturmalı kendilerine tam demokratik, laik, sosyal, liberali hukuk toplumu ile özgür bir düzen oluşturmalıdırlar. Bu düzenin ana birimi bucak seviyesinde olmalıdır. Bucak, herkesin bir birini tanıdığı büyüklükte 3000-10000 arası nüfuslu yerdir.  Bu bir görüştür. Herkes görüş üretmeli, nasıl birimler oluşturacaksa projelendirmelidir.

 

Müspet ilmin (Kutsal metinlerdeki ifadesi ile "vela tekfu ma leyse leke bihi ilm") ilkelerinde oluşturulmuş bilimsel ekoller kurulmalıdır. Bunların insanlık için oluşturdukları üst birim olarak "insanlık İcma Birimi" oluşturulmalıdır.  İslam dünyası veya batı dünyası bu birimleri hangi ölçütlere göre oluşturmuştur.

 

İnsanlığın ulaştığı temsili, halk yönetimi modeli olarak tanımladığımız demokratik model hangi dünyada var. Bütün inançlara eşit, adil örgütlenme, yaşam hakkının verildiği laiklik nerede var. Her türlü insanın yaşam, geçinme, barınma vb. hakların verildiği islam toplumu hangi coğrafyada. İnsanın her türlü emeğinin değerlendirildiği liberal ülke hangi islam dünyasında var. Hakların tam ve zamanında belirlendiği bağımsız, yansız, etkin, saygın yargı hangi islam ülkesinde var. Hukukun üstünlüğünün tam olduğu ülke hangisidir. Yolsuzluk ve rüşvetin olmadığı  ya da yapanların cezalandırıldığı adı islam olan ya da islam ülkesi olarak belirtilen ülke hangisidir. 

 

İslamiyette sosyal yapıyı bilimsel ölçütlere göre, çoğulcu anlayışla gerçekleştiren ülke hangisidir. İçtihat / herkesin kendi görüşünü üretmesi/görüşü seçmesi ve göre yaşayabilmesini sağlayan islam ülkesi nerede. Kişi önce kendi mülkünde kendi içtihatları ile yaşar. Ocağı/apartmanı/sokağı içindeki ilişkilerde ocak iamalarına/ortak görüşlerine uyar,  Bucak içinde bucak görüşlerine uyar. İl içinde il ortak görüşlerine uyar. Devlet içindeki ilişkilerde devlet görüşlerine/anayasasına uyar. ancak anayasayı da farklı görüşlerin/ekollerin ortak görüşü ile ortaya koyar (iki kişiye hazırlatmaz). İnsanlık içindeki ilişkilerde de insanlık anayasasına uyar. İçtihatlar/herkesin kendi görüşü yalnız o görüşte olanı/olanları bağlar. Ortak görüşler de ortak görüşü kabul edenleri bağlar. Başkanların istişare ile aldığı kararlar yalnız merkezleri bağlar, temsilci bilginlerin icmaları/ortak belirledikleri yasalar ise ortak görüş kapsamında olanları bağlar. Bu anlayışların yerleştiği, hatta bir tane numune de olsa uygulaması görülebilen adına islam ülkesi, toplumu denen bir yer var mı. Batı dünyası, ülkeleri bu anlayışın henüz neresindedir. Batıyı örnek almaya çalışan adı islam ülkeleri ya da onların yöneticileri vs. bu modeli ne kadar tanıyor, bu  konuda ne kadar eğitim alıyorlar, ya da ne kadar bu modelin engellemesine veya gelişmesine hizmet ediyorlar.

 

Çevreye bakıldığında bir çok konuda asgari, azamı ölçütler görmek mümkündür. "İnsan" büyüklüğü söz konusu olunca, en çok, en az  ve bunlardan ortaya çıkan ortalama bir ölçü bulabilirsiniz. Devlet olma büyüklüğü, ortalama devlet büyüklüğü, standardı nedir. Devlet olma büyüklüğü, özellikleri konularında geçerli, mantıklı hatta herhangi bir ölçü niye konmamıştır. Kendini (toplumunu) dışarıya karşı savunamayan, il ölçütlerine bile uymayan bu toplumlar nasıl oluyor da devlet oluyor. Kim adına devlet oluyorlar. Bir tarafta 1.5 milyarlık devlet, bir tarafta 1-2 milyonluk hatta daha küçük devletler.  Kişiden- insanlığa toplumsal yapılanmanın ölçütleri, standartları olmalıdır. Basit bir şirket için yüzlerce hatta binlerce standart kural, uluslararası ölçütler konmuştur. Ama ülke olmak için toplumu sömürebilme dışında fazla bir kural yoktur.  Farklı bilmsel ekollerin çalışmaları ile kişiden insanlığa yeni bir sosyal yapılanma modeli oluşturulmalıdır.

 

Kişilerin sosyal güvence haklarını kullanarak insanların sırtından kazanan sömürü sigortacılığı yerine "yetkili, teminatlı dayanışma grupları" modeli oluşturulmalıdır.

İslamiyette temsilcilik modeli temel uygulamalarındandır. Halk kedisine bir müçtehit/bilgin/görüş sahibi seçer. Bilemediği konularda ona danışır, o bilginin görüşleri kendi görüşleri gibi olur. Aynı görüş etrafından olanlar bir görüşü/mezhebi/ekolü oluştururlar ve ona göre hukukları oluşur. Sözleşmelerle oluşan özel hukukda açık olan kısımlar bu bilginlerin görüşleri ile doldurulur.  Siyasi, ekonomik, inanç, ilimi ekoller, bunlarınn dayanışma grupları vs. hangi adı islam olan ülkede uygulanıyor.

 

Sözleşme hürriyeti tam olmalı, devlet sözleşmeleri tam korumalıdır. 

İslam, sözleşme hürriyetine dayanır. Bugün insanlık bu önemli ölçüyü görmüştür. Ama, projeledirme, kanunlaştırma, uygulamaya koyma konusunda çalışma yapan bir birim, ülke var mı? Devlet sözleşme içeriğine karışamaz. Devlet tarafların bu sözleşmelere uymalarını ister. Bu sözleşmelerle işler yürütülür. Yunanistan’da ve Roma’da serebst sözleşme sistemi yokru. Develt ancak kendisinin oluşturduğu sözleşme tipi ile sözleşme yapanları, hem de resmi yerde yapanları koruyordu. Hâkimler onu dinliyordu.    İslamiyetin batıya etkin olmasından sonra serbest sözleşme sistemi gelmiştir. Ancak hala adı islam ülkeleri arasında anılan ve en gelişmiş olan ülkelerde bile Yunan ve roma dönemi antik kanunlara halk mahkum ediliyor.

 

Hakemlik modeline dayalı, bağımsız, etkin saygın, demokratik yargı modeli oluşturulmalıdır.

Yargı üstünlüğü adil yönetimin temeldir.   Gerçek adalet, bağımsız, tarafsız,saygın etkin yargı varsa vardır. Devletin tanımı budur. Devlet haklıyı kuvvetli kılan/ koruyan güçtür. Kimin haklı kimin haksız olduğuna yargı karar verir. Devlet yargının kararlarını uygulayan birimdir. Nerede var bu müslümanlık.

İslamiyette hakemlik sistemi vardır. Hakimlik sistemi yoktur. Yani merkezden atanmış memur hakimler yoktur. Taraflar birer hakem seçer, hakemler de bir baş hakem seçerler. Kur'an-ı Kerim'de ... anlaşmazlık çıkarsa hakemlere başvurulmasını, hakem kararlarına uymayan kişi, grup, ülkeleri olursa ve taraflar çatışırsa, savaşırsa, diğer müminlerin, haksız olan (hakem kararına uymayan)ın karşısında ve haklı olanın yanında yer almalarını, haksız olanları, hakkı kabul etmeye mecbur bırakmalarını istiyor. Nerede islam dünyasının, insanlığın, ülkelerin vs. hakemleri  Hayrettin Karaman, hakemlik konusunu yukarıda çok net açıklamış, görüşlerini aynen aktarıyorum: "Halbuki ümmeti temsil eden bir hakem heyeti yok, çatışan mümin grupların böyle bir heyet olsa da ona başvurmaya, teklif dilen çözüme rıza göstermeye niyet ve kabiliyetleri de yok". Bu konuda Türkiye'de çalışma başlatılmalıdır.

Yollar vakfı modeli ile seyahat hürriyeti tam sağlanmalıdır. Seyahat işkencesi modeli olan, vize, gümrük, vergi, sigorta vb. kıskaçlar kaldırılmalıdır.

İslam'da temel haklardan biri "seyahat hürriyeti"dir. Hatta  bazı islam ekolleri ülkelerin islam olup olmama ölçütlerini buna dayandırırlar.  Hangi islam ülkesinde, islam dünyasında seyahat hürriyeti tam var. Batı dünyasında da bu lafta söyleniyor. Gümrük, pasaport, vize, vergi, pahallı yakıt vb. gibi kıskaçlarla "seyahat hürriyeti" işlemez hale getirilmiş ve "seyahat işkencesi"ne dönüştürülmüştür. Adı İslam olan, hatta koyu islam, ılımlı islam  olan ülkeler, toplumlar, dünyalar her konuda olduğu gibi bu konuda da batının kötü birer taklitçisi uydusu ve hemde geriden takip eden köhne toplumlardır.  İslam teorilerinde ülkesine giriş ve çıkışları  veya sadece çıkışları yasaklayan devletlerin meşruluğu tartışılmaktadır. Hangi islam, koyu islam, radikal islam, ılımlı islam ülkesinde bu konuda ölçütler doğru konmuş veya bu konuda bilimsel çalışma vardır.

 

Hilmi Altın


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
23.07.2009
01:34

Değerli Hilmi Altın Kardeşim;

Eline bilgine, beynine, yüreğine sağlık...

Hüseyin Kayıhan dün aradı, yazısını gönderdi; bugün sitede gördüm ve sevindim...

Darısı, Harun Özdemir ve Kazım Erten başta olmak üzere, İzmir Akevler Adil Düzen Çalışanları Ekolü mensubu diğer bütün kardeşlerimizin başına...

Onları da aramızda görmek istiyoruz...

Selam, sevgi, salat, dua, dua, dua...

Hürmet ve muhabbetlerimle...

Reşat Nuri EROL





Sayı: 6 | Tarih: 19.07.2009
Mahir Kaynak
Çin Bilmecesi
2154 Okunma
1 Yorum
Süleyman Karagülle
Fehmi Koru
"Çakma türbanlı" ve son yazı
1858 Okunma
4 Yorum
Ahmet Kirtekin
Mehmet Talü
Miraç Gecesi
1582 Okunma
2 Yorum
Hüseyin Kayahan
Ahmet Hakan
İmam hatiplerin önü neden açılmamalı
1441 Okunma
7 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Oktay Ekşi
Ha gayret...
1396 Okunma
2 Yorum
Vahap Alma
Nazlı Ilıcak
100 dolarlık ders
1389 Okunma
5 Yorum
Fatma Karuç
Yılmaz Özdil
Benim Manşetim Cansu...
1373 Okunma
Leyla Okta
Hayrettin Karaman
İslam Dünyası, İri Ülkeler Zayıf Ülkeler
1336 Okunma
1 Yorum
Hilmi Altın
Bekir Coşkun
Piyano ve sopa...
1326 Okunma
4 Yorum
Ersoy Kılıç
Ruşen Çakır
Kürt sorununun çözümünde tarihi fırsatta ilk start
1310 Okunma
5 Yorum
Tayibet Erzen
Kadri Gürsel
Generaller hata yapmaz mı?
1309 Okunma
1 Yorum
Erkan Tulacı
Toktamış Ateş
Türkiye'de yüksek öğretim
1287 Okunma
Osman Eskicioğlu
Cengiz Çandar
Ergenekoncu kontratak
1286 Okunma
Ekrem Fildişi
Ahmet Turan Alkan
Kültür Bakanı'nı kınıyorum
1281 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Mehmet Altan
Nabucco, siyasal İslam ve hukuk
1280 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Reşat Nuri Erol
Para, faiz, enflasyon ve "Halk Ekonomisi"
1277 Okunma
1 Yorum
Zübeyir Erol
Hakan Albayrak
Eski Kafa'da canlanan bir saadet anı
1268 Okunma
1 Yorum
Veysel İpekçi
Bekir Berat Özipek
Hazreti İsa YÖK’e uğrasaydı
1265 Okunma
3 Yorum
Bünyamin Demir
Murat Bardakçı
Yorgo'nun sandaletine "nâlin-i saadet" deyip önünd
1253 Okunma
2 Yorum
Recep Yıldırım
Mümtazer Türköne
Katsayıyı düzelterek eğitim sistemini kurtarmak mü
1210 Okunma
3 Yorum
Arif Ersoy
Ertuğrul Özkök
İmralı'da hareket var
1181 Okunma
7 Yorum
Süleyman Akdemir
Fikret Bila
"Söz Ola Kestire Başı" Uyarısı
1101 Okunma
1 Yorum
Harun Özdemir


© 2024 - Akevler