Benim Manşetim Cansu...
1301 Okunma, 0 Yorum
Yılmaz Özdil - Hürriyet
Leyla Okta

12.07.2009

 

80'li yıllar...

Gazeteciliğe yeni başlamışım.

Yeni Asır'da.

O zamanlar şimdiki gibi tecrübeli muhabirleri kırpıp kırpıp yazar yapmıyorlar; muhabirler oturaklı, en genci 35-40, baba haberlere onlar gidiyor, benim gibi çömezlerin manşet olabilmesi için ağzıyla kuş tutması lazım... Haber müdürleri de şimdiki gibi değil, "Bende haber yok" de, iyi gününe denk geldiysen yüzüne tükürür, ters gününe denk geldiysen, tükürüğe bile şükür...

Öyle bağırırlardı ki, sanırsın Tarzan'dır...

Huzurlu bi çalışma ortamı yani!

*

Gene öyle bir gün...

Haber icat etmezsem,

oyacaklar.

Açtım gazeteleri...

Ki, belki bir fikir uçuşur.

"Şampiyon İzmir'den"

yazıyor.

Anadolu Lisesi şampiyonu.

İzmir'den çıkmış.

*

Can havliyle hafızamı yokladım, hatırlıyorum bu başlığı... Gittim arşive, geçen seneye baktım, işte orada, şampiyon İzmir'den... Bir önceki seneye baktım, bu sefer iki şampiyon var, biri İzmir'den, biri Aydın'dan... Bir önceki sene? Denizli'den, ikinci Muğla'dan... ÖSS'leri kurcalamaya başladım. Hep tanıdık; Ege'den.

*

E merak ettim...

Niye?

Nedir Ege'yi öne çıkaran?

*

O öğretmenle konuş, bu öğretmene danış, Milli Eğitim'e sor filan, karşıma hep aynı öyküler çıktı... Cevabı bulmuştum, manşeti de... Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde görev yapan çileli öğretmenlerimiz, hiç olmazsa emeklilik dönemlerinde biraz rahat yüzü görebilmek için, ömürleri boyunca biriktirdikleri üç-beş kuruşla, geçinmesi makul, iklimi güzel, İzmir'den Aydın'dan Denizli'den ev alıyor, meslek hayatlarının son dönemine yakın bir yolunu bulup, tayinlerini bu şehirlere çıkartıyorlardı. Yani, "çıraklık-kalfalık" dönemlerini Anadolu'da geçirip, pişip, "usta"lık dönemlerini Ege'de taçlandırıyorlardı. Dolayısıyla, Ege çocukları, o zorlu yıllar içinde sinirlerini aldırmış, tecrübeli, babacan, sabırlı, şefkatli, "Bir-iki yıl sonra bırakacağım, bu minikleri özleyeceğim, bırakmadan yapabileceğimin en iyisini yapayım" diye düşünen öğretmen kadrosu tarafından yetiştiriliyordu.

*

Netice? Şampiyon.

*

Yukarıda anlattığım avantaj nedeniyle şampiyonlar Ege'den çıkıyordu... Ama, öğretmenlerin illa ki hepsi emekliliğine yakın tası tarağı toplayıp Ege'ye gelmediği için, Artvin'in kafası çalışan çocuğu da Anadolu lisesine girebiliyordu, Mersin'deki Diyarbakır'daki de... Senin okumaya niyetin varsa, tecrübeli öğretmen de vardı.

*

Ve, hepsi devlet okullarının öğretmenleriydi tabii... Özel öğretmen filan aramazdık, servis mervis yok, yürüye yürüye mahallendeki okula git, öğretmenin kralı orda... Zaten "özel okul" diye bir kavram yoktu, hatta alay konusuydu... Özel okul denilen, Hababam Sınıfı'nda olduğu gibi, baba parasıyla diploma satın almaya çalışan haytaların gittiği okulumsu yerlerdi. Bende acayip para var, bastırıyorum, özel okula gidiyorum diye gurur duymazlar, aksine söylemeye utanırlardı.

*

80.

90.

2009.

Bakıyorum manşetlere...

"Özel okul"lular şampiyon!

Üstelik, hepsi dershaneden.

*

Devlet olmuş Hababam Sınıfı.

*

"Fakir fukara garip gureba" diye oy toplayanların yaptığı reform işte bu...

*

Dişinden tırnağından arttırıp, boğazından kesip, evladını mecburen özel okulda okutmaya gayret eden ana-babalar... Ve, boğazından kesse bile yetmediği için özel okula gönderemediği evladının yüzüne bakmaya utanan ana-babalar.

*

Özel okula kapağı attığı için, daha iyi maaş, fiziki şartlar, nispeten mutlu öğretmenler... Devlette kaldığı için, gazete bile satın alamaz hale getirilen, hayata küsen öğretmenler... Bir tarafta İngilizce, Fransızca, Almanca öğrenen çocuklar, bir tarafta dersler boş geçtiği için Türkçeyi bile öğrenemeyen çocuklar.

*

Bana göre, manşet olmalıydı, satır aralarında kalmış... Diyor ki, alnından öpmek istediğim şampiyon kızımız Cansu, "Birinci olmak güzel ama, bu eğitim sisteminde ne kadar gurur verici bilemiyorum... Bence haber olması gereken, biz değiliz, fırsat eşitsizliği nedeniyle başarısız olan arkadaşlarımız... Onların ön plana çıkarılması lazım."

 

 

Yorum :

 

Bu yıl yapılan üniversite sınavında üniversiteye girebilmek için 1 milyon 324 bin genç sınava girdi. Ancak bunun 29 bin 927’si hiç puan alamadı. Bu da okullarda verilen eğitimin ve başarı seviyesinin ne kadar düşük olduğunu gösteriyor. Başarılı öğrencilerin %80’ni özel okul çıkışlı ya da dershane eğitimli. Yani sadece maddi gücü iyi olanlar ve yazarın da söylediği gibi dişinden tırnağından artırarak, boğazından keserek  çocuğunu mecburen özel okulda okutmaya çalışanların çocukları iyi bir eğitim alabiliyorlar. Bu eğitim sisteminde buna güç yetiremeyen yoksul ailelerin çocukları ise başarısızlığa, eğitimsizliğe mahkum edilmektedir. Buda eğitimdeki fırsat eşitsizliğini gözler önüne sermektedir.

Adil Düzen Eğitim Sisteminde ise bütün okullar özeldir. Sınıf kontenjanları özel okul standartlarındadır. Ancak şimdiki sistemdeki gibi öğrenci ücretlerini öğrenci velileri değil, devlet karşılar. Devletin eğitime ayırmış olduğu bütçeden okullara ödenek sağlanır. Okul giderleri ve öğretmen maaşları devlet tarafından karşılanır. Öğretmenler sabit ücretle değil okuttuğu öğrenci sayısına göre ücretlendirilir. En çok tercih edilen öğretmen en yüksek maaşı alır.  Öğrenci okulunu kendisi seçer.  Tercih edilen okulların öğrenci sayısına göre okul gelir elde eder. Eğer öğrenci sayısı düşerse (kontenjanını dolduramazsa) okul geliri ve öğretmen maaşları düşeceğinden okullar arası rekabet başlayacaktır. Okul bitirme sınavlarını da okul değil devlet yapar. Eğer öğrencilerin okul bitirme sınavlarında başarı seviyesi düşük olursa o okula olan talep azalacak ve başarı seviyesi yüksek olan okullara talap artacağından  da okullar iyi eğitim verebilmek için rekabet içinde olurlar ve başarılı öğrenciler reklam araçları olacağından en iyi eğitimi verebilmek için yarışırlar.

Böylece kaliteli eğitim sistemi kurularak gençlere hem en iyi eğitim verilebilir hem de eğitimdeki fırsat eşitsizliği ortadan kaldırılmış olur. Bu sistemle nitelikli insan gücünü yetiştirerek, eğitim seviyesinin yükseltilmesiyle gerek sosyal gerek ekonomik bir çok sorununda önüne geçilmiş olur.

 

Leyla Okta






Sayı: 6 | Tarih: 19.07.2009
Mahir Kaynak
Çin Bilmecesi
2042 Okunma
1 Yorum
Süleyman Karagülle
Fehmi Koru
"Çakma türbanlı" ve son yazı
1778 Okunma
4 Yorum
Ahmet Kirtekin
Mehmet Talü
Miraç Gecesi
1500 Okunma
2 Yorum
Hüseyin Kayahan
Ahmet Hakan
İmam hatiplerin önü neden açılmamalı
1372 Okunma
7 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Oktay Ekşi
Ha gayret...
1320 Okunma
2 Yorum
Vahap Alma
Nazlı Ilıcak
100 dolarlık ders
1307 Okunma
5 Yorum
Fatma Karuç
Yılmaz Özdil
Benim Manşetim Cansu...
1301 Okunma
Leyla Okta
Hayrettin Karaman
İslam Dünyası, İri Ülkeler Zayıf Ülkeler
1258 Okunma
1 Yorum
Hilmi Altın
Bekir Coşkun
Piyano ve sopa...
1253 Okunma
4 Yorum
Ersoy Kılıç
Kadri Gürsel
Generaller hata yapmaz mı?
1241 Okunma
1 Yorum
Erkan Tulacı
Ruşen Çakır
Kürt sorununun çözümünde tarihi fırsatta ilk start
1234 Okunma
5 Yorum
Tayibet Erzen
Cengiz Çandar
Ergenekoncu kontratak
1217 Okunma
Ekrem Fildişi
Ahmet Turan Alkan
Kültür Bakanı'nı kınıyorum
1217 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Mehmet Altan
Nabucco, siyasal İslam ve hukuk
1210 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Toktamış Ateş
Türkiye'de yüksek öğretim
1209 Okunma
Osman Eskicioğlu
Reşat Nuri Erol
Para, faiz, enflasyon ve "Halk Ekonomisi"
1203 Okunma
1 Yorum
Zübeyir Erol
Bekir Berat Özipek
Hazreti İsa YÖK’e uğrasaydı
1198 Okunma
3 Yorum
Bünyamin Demir
Hakan Albayrak
Eski Kafa'da canlanan bir saadet anı
1197 Okunma
1 Yorum
Veysel İpekçi
Murat Bardakçı
Yorgo'nun sandaletine "nâlin-i saadet" deyip önünd
1180 Okunma
2 Yorum
Recep Yıldırım
Mümtazer Türköne
Katsayıyı düzelterek eğitim sistemini kurtarmak mü
1141 Okunma
3 Yorum
Arif Ersoy
Ertuğrul Özkök
İmralı'da hareket var
1106 Okunma
7 Yorum
Süleyman Akdemir
Fikret Bila
"Söz Ola Kestire Başı" Uyarısı
1034 Okunma
1 Yorum
Harun Özdemir