Tanrı öldü, Allah yaşıyor
1492 Okunma, 0 Yorum
Dücane Cündioğlu - Yeni Şafak
Abdülkadir Altınhan

Tanrı öldü, Allah yaşıyor!

"Dine karşı asıl hürmetsizliği yapanlar, kalabalığın taptığı tanrıları tanımamazlık edenler değil, bilakis tanrılar hakkında kalabalığın inandığını tasdik edenlerdir!"

1841'de doktora tezinin girişinde Epikür'ün bu sözünü alıntılayan genç Marx'ın zihninde, hikmet'in, sürülere has bir nesne olmadığı muhakkaktı.

Hakikatin bilgisi, ister istemez, kendine has bir sıradışılığı öngörür. Hakikat talibi, hikmet mabedine girerken nalınlarını dışarıda bırakmalıdır. Takım (!) elbiseleriyle, rugan pabuçlarıyla değil, asıl yalınayak ve çıplak bir hâlde, pek tabii ki tevâzuyla adımını eşikten içeri atmalıdır.

Kalabalığın inandığı tanrılar, "müesses din"in temsilinden başka nedir ki? Müesses din, yani kitleleri uyuşturmaya yarayan yasalar manzumesi... kalabalığın gürültüsü... yığınların... yaygın olanın... genişliğin ve yaygınlığın... sıranın ve sıradanlığın...

Ama kesinlikle derinliğin ve sıradışının değil!

* * *

Marx, kendisinin, yıllar sonra, kitleleri uyuşturacak sentezlere temel teşkil edecek müesses doktrinlerin ilâhî pınarı hâline geleceğini bilebilir miydi?

Hangi namuslu Marksist, bizatihi Marksizm'in süreç içerisinde "tanrılar (msl. bilim ve felsefe) hakkında kalabalıkların inandığı" bir din hâline geldiği hakikatini inkâr edebilir?

Din ve ideoloji arasındaki 've' bağlacının anlamını yitirdiği nadir yerlerden biri de burasıdır! Yaşamın olumsuzlamasına direnebilme ve ısrarla açıklayıcılığını sürdürebilme kudreti, dinin de, ideolojinin de evrenselliğinin yegâne sınanma ölçütüdür. ('Mutlak hakikat" iddiamızı olgulara taşıyalım, bakalım hangisi ayakta duracak?)

Bilim ve ideolojinin din karşısındaki o kibirli burun kıvırıcılığının ömrü iki asır bile sürmedi!

Sesime kulak ver ey talib, ne fısıldıyorum, ne de mırıldanıyorum, bak, açıkça senin de duyabileceğin biçimde, hem de sükûnetle muradımı ifade ediyorum:

Tanrı öldü ama Allah yaşıyor!

* * *

Michaelangelo Antonioni'nin Blow-up adlı filmini hatırlamanın tam sırası. Antonioni'nin, yani Tarkovski'nin hayran olduğu -neredeyse- yegâne yönetmenin...

Blow-up aslında "fotoğrafı büyütmek" demek. Nitekim filmde de (nihilist) kahramanımız elindeki fotoğrafları büyütmek suretiyle hakikati görmeye çalışır. Sorun şuradadır ki görüntüler büyüdükçe temsil ettiği gerçeklik de o denli bozulur, eldeki 'bütün' iyiden iyiye dağılır.

Düşünceleri mutlaklaştırma, yorumlarda abartıya kaçma, neredeyse hakikatin avuçlanabileceği vehmine kapılma da gerçekte böyledir. Hepsi de aslında birer blow-up işlemidir.

Dinler gibi ideolojiler de zaman zaman blow-up işlemine başvururlar. Evet, dinler de, ideolojiler de... VE dahî onların sahih ve gayr-ı sahih takipçileri de.

Abartmakta hiçbir sorun yok, sorun abartıyor olduğunu unutmakta!

* * *

Din, "hakikat pornografisi"nden yana değildir; hakikati göstermez, ona işaret eder. Kur'an dahi hakikati göstermez, sadece işaret eder ve bu amaçladır ki 'ayet' sözcüğünü kullanır.

Dünyevî ideolojilerin, bu düzeyde işi zordur. Çünkü batınları yoktur, sırf zahirdirler. İç-dış, avam-havass ayrımına katlanamazlar. Tek boyutlu olmak zorundadırlar. Eşitlikçidirler. Çünkü halktan yana naif bir iyimserlikleri vardır. Bu iyimserliğin eleştirilecek yanı ise politik karakterde olmasıdır. Yani hakikatin değil, teorik gerekliliğin ürünüdür.

* * *

Birikim dergisinin 250. sayısı, "Sol ve İlâhiyat" başlığını taşıyor.

Dergiye emek veren arkadaşların entelektüel basiret ve firasetlerini tek kelimeyle tebrik ediyorum. Başka sayılarla da süreceğini bildiğim bu dosya, umarım, ülkenin nefes almakta zorlanan entelektüel yaşamına biraz olsun soluk aldırır, biraz olsun düşünülmeyenin düşünülmesine katkı sağlar.

* * *

Komünist Manifesto'nun bütün çağdaş Türkçe çevirilerine bakılırsa, Marx'la Engels'in kullandığı "patrizier-plebejer" kelimelerinin aynen (patrisien ve plebler şeklinde) çevrilmeden öylece bırakıldığı görülür. Oysa Manifesto'nun Mustafa Suphi/Şefik Hüsnü yoldaşlar tarafından "İştirakiyyûn Beyannâmesi" adıyla yapılan ilk Osmanlıca çevirisinde karşılık olarak "avam ve havass" kelimeleri kullanılmıştır. (Çevirinin ilk basımı 1923 tarihlidir.)

Üstelik mütercimler, Manifesto'nun daha ilk paragrafında geçen "einer heiligen Hetzjagd" tabirini, hem de hiç kompleks duymaksızın, "bir mukaddes Ehl-i Salîb tertibi" şeklinde çevirme gözüpekliğini gösterebilmişlerdir. Çünkü muhatablarının hassasiyetlerini ciddiye almışlardır.

Yani mesele asla sadakat meselesi değil, üslûb meselesiydi. Bugün bu toprakların dindar çocukları, Mustafa Suphi ve Şefik Hüsnü yoldaşların Komünist Manifesto'nun çevirisinde gösterdikleri üslûb titizliğini, onların sadık takipçilerinde de görmek isterler.

Birikim dergisinin yöneticileri, bu titizliği öteden beri gösterirler, iyi bilirim. Hem dil itibariyle, hem üslûb itibariyle. Ele aldıkları konuların, Sol'un kendisiyle hesaplaşmasına ve kendi kavramsal dünyasını zenginleştirmesine de katkı sağlayacağından hiç ama hiç kuşku duymuyorum.

"Asla sadakat", tanrılar hakkında kalabalıkların inandığını tasdik edenlerin işi. Kalabalıkların taptığı tanrılara inanmayanların ise halka ödemeleri gereken bir üslûb borcu var. Dilimizi öğrenmek zorundasınız, ki bizler de sizlerin dilini öğrenmeye değer bulalım.

* * *

Düş kurmak, hayâl kurmak konusunda sosyalist arkadaşlarımızın, dinî geleneğin haşarı çocuklarının tarihsel tecrübelerine ihtiyaçları var. Ne de olsa bizler, düşlerine bu dünyanın bile dar geldiği tarihsel bir geleneğe yaslanıyoruz. İnadına düşlüyoruz.

Düş kurmak ve aldanmak bizim âdetimiz. Şimdi sizler de yanımızdasınız, ne mutlu bize!

Ortak atamız İbrahim! Düşü'nün hakikati uğruna biricik oğlunu bile kurban etmekten çekinmeyen o düş görenlerin sultanı İbrahim!

Bu fakirin düşüne katılır mısınız bilemem ama ben kesilecek kurbanı çoktan buldum, yeter ki siz bıçaklarınızı bileyin!

Gelin, önce şu nefis koçunu kesmeyi deneyelim de hakikat karşısında mütevazi olmayı birlikte öğrenelim!

Yorum:

 

TANRI DİRİLECEK!!!

     Hepimizin çoğunlukla bildiği bir mevzudur bu tanrı öldü hikayesi. Nietzche ile başlayan ama postmodernizme bir giriş niteliği taşıyan bu mesele yabana atılacak ve silinecek bir konu değil. Zira tanrının öldürüldüğü yadsınamaz bir gerçek.

   Çünkü tanrının insanların sınıflamalarında (peygamberler hariç) hep güce hizmet eden bir metafizik öge olduğu tarih boyunca yaşanagelen bir olay. Gücü elinde bulunduran azgın azınlık hep bugüne kadar isteklerini bildirirken bunun itiraz kanadını hep tanrı inkarcılığıyla ve aforozluk suçlamalarıyla dışarı atmış. Ve iktidarını daima muhafaza etmiştir. Nitekim ortaçağ batı düşüncesinde tanrıyı ilk kullananlar din adamları olmuş ve aforoz mekanizmasıyla muhaliflerini saf dışı etmiştir. Daha sonra iktidarın gücü çeşitli sebeblerle zayıflayınca yeni iktidarlarımız siyasiler yani çağdaş firavunlar kendi mekanizmalarında din adamlarını yanına alarak otoritelerini “tanrı adına” kullanıp halkı yani gerçek Allah/Tanrı’yı ezmeye başlamıştır yani Allah ile Allah’ı ezmek kadîm bir paranoyadan öte bir şey olmamıştır. Bu arada yazarımız bir hata ile Allah ile Tanrının farklılığına dikkat çekmiş lakin bunu yeterince açamamıştır zira Allah ile Tanrı’yı ayrı bir şekilde telakki etmenin de burada bir anlamı yok çünkü Allah da Tanrı da burada yüce otoriteyi temsil etmekte bu Tanrı,  Allah, God  ya da Dieu olmuş fark etmez.

    Derken Avrupa dünyası sermaye ile buluşunca ve sermaye ile her şeyi yapacağına inandığı zaman Tanrı sermayenin hizmetine girmiştir. Modernizmle insanlar artık Tanrı’nın metafizik bir öğe olduğunu söylemiş ve her metafiziğin bir hurafeye yol açtığı inancıyla tanrı öldürülmüştür. Tam bu noktalarda sayın Nietzche ortaya çıkmış ve bu tarihsel seyiri tek kelimeyle özetlemiş Tanrı Öldü ve siz onun kanlı elbisesiyle yaşıyor ve kilisede yaktığınız tütsülerle onun ölümünü kut(s)luyorsunuz. Bu tarz ifadelerle bu serencamı dile getirmiştir.

      Peki tanrı ne zaman öldürüldü daha ilk baştan birileri onu hayattan dışlayıp onun adına konuşurken mi? Yoksa modernizmin bunu yok sayıp tanrı öldü tesmiyesiyle ortaya çıkışıyla mı? Bana göre bunların ikisi de bir ölüm ama ilki bir varlığı öldürmeye kalkışmak/yok saymak ikincisi ise öleni bir daha öldürmek. . .

     

GELECEĞİN DÜNYASINDA ALLAH/KAMU/TANRI

Bu başlıkta Allah derken ve geleceğin dünyası derken bir barış düşüncesiyle/islam inancı Allah’ı Tanrı’yı algılamak. Kuran bir çok yerde lafzatullahı toplumu simgeleyen bir kelime olarak alır işte bu yüzdendir ki islam inancı bireysel/personality bir ahlakla değil toplumcu olarak kendini gösterir. Peki bu nereden gelmektedir bu toplum ehemmiyeti tabii ki Kuran’dan. Kuran da varolan lafzatullah genellikle kamu için gelmektedir “Allah’a en güzel kredi ile kredi verin” Ve ganimet ayeti de buna örnek olarak verilebilir. İşte bunun gibi topluma değer veren bir din asla ve asla tanrısını öldüremeyecektir. Çünkü hayat toplumla kaimdir.   Bununla beraber artık Allah/Tanrı güce değil hakka dayanan bir kavramla kendini gösterince insanlığı kimse Allah adına aldatamayacaktır. Kimse de Tanrı öldü çığırtkanlığına  düşmeyecektir.

 

Abdülkadir Altınhan






Sayı: 36 | Tarih: 14.02.2010
Dücane Cündioğlu
Tanrı öldü, Allah yaşıyor
1492 Okunma
Abdülkadir Altınhan
Dücane Cündioğlu
Tanrı öldü, Allah yaşıyor
1334 Okunma
Abdülkadir Altınhan
Hayrettin Karaman
İslam siyaset teorisi
1322 Okunma
Hilmi Altın
Mahir Kaynak
Dış Düşman
1244 Okunma
Süleyman Karagülle
Abdülkadir Özkan
Benim oldu, sizin de bir dikili ağacınız olabilir
1230 Okunma
Özgül Ertuğrul
Ahmet Hakan
Siluetini sevdiğimin Türkiye'si
1215 Okunma
4 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Şevket Eygi
Meal, Tercüme Tefsir Ticareti...
1165 Okunma
Emine Hocaoğlu
Toktamış Ateş
27 Mayıs devrimi
1165 Okunma
Osman Eskicioğlu
Ümit Zileli
Hüsnü Mahalli - Huylu huyundan vazgeçer (mi?)
1160 Okunma
Osman Köse
Reşat Nuri Erol
Sermayeye karşı bakkallar birliği
1156 Okunma
Ilker Ardic
Nazlı Ilıcak
Kadınlar..
1122 Okunma
Fatma Karuç
Ruşen Çakır
Devletin zirvesinde koalisyon fikrine hazır mıyız?
1117 Okunma
Tayibet Erzen
Mehmet Altan
Hani 28 Şubat bitmişti?
1116 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Fikret Bila
Başbuğ'un püskürtme hamlesi
1116 Okunma
Harun Özdemir
Can Ataklı
Herkes şikâyetçi kimse kılını bile kıpırdatmıyor
1112 Okunma
2 Yorum
Mesut Karaaytu
Zülfü Livaneli
Kimlik mi değiştiriyoruz?
1101 Okunma
Ali Bülent Dilek
Fehmi Koru
Gül: "Tarihimizi yeni keşfediyoruz"
1097 Okunma
Ahmet Kirtekin
Oktay Ekşi
Örnek Çok
1094 Okunma
2 Yorum
Vahap Alma
Mehmet Niyazi
Bilginin cezalandırılması
1045 Okunma
Abdurrahman Erol
Ebubekir Sifil
Kuran Yılı
1029 Okunma
3 Yorum
Zafer Kafkas


© 2024 - Akevler