15.02.2010
YÖK'ün meslek okullarının üniversiteye girişlerine imkân veren düzenlemesini, beklendiği üzere, tekrar Danıştay'ın sekizinci dairesi bozdu.
Yürütmenin tasarruflarını Danıştay'ın durdurduğunu sık sık gazetelerde okuyoruz. Yürütmenin mi hukuk tanımadığını, Danıştay'ın mı siyasi mülahazalarla onun elini ayağını bağlamaya çalıştığını anlamak için bütün bu kararları tek tek mercek altına alıp incelemek gerekir. Karşımıza ilk şu soru çıkmaktadır; kim inceleyecek? İncelendi; diyelim ki Danıştay'ın tutumu gayri hukuki çıktı; yaptırımı nedir? Herhangi bir şekilde yargıya yaptırım getirilirse, bu kere bağımsız yargıdan, hukuk devletinden söz edilemez. Bu meselelerin çözümü, dönüp dolaşır yargıçların hukuk bilgisine ve vicdanına dayanır.
Bilgi edinilebilir; insanın dağarcığında yoksa, kitaplarda aranıp bulunabilir; ama hukuk vicdanı kolay kolay ele geçmez; hukuk vicdanı teşekkül etmeden sahip olunan bilgi maymuncuğa döner; her kapıya uygulanabilir. Hukuk fakültesinde hocalarımız İngiltere'de parlamenter, bakan olmaktan yargıç olmanın zor olduğunu, sayılarının belirli, yetkilerinin çok fazla bulunduğunu söylerlerdi. Kimileri de maaşlarının tayin edilmediğini, devletin açık çek verdiğini, istedikleri miktarı yazabileceklerini sözlerine ilave ederlerdi. Bizler de masal gibi dinlerdik. Fakat yıllar geçince abartılı da olsa, anlatılanlarla adaletin tevziinde yargıcın öneminin vurgulanmak istendiğini idrak ediyoruz. Yargıçtan başka adaletin ciddi bir teminatı yoktur. Bu yüce meslek önce hukuk vicdanına, sonra bilgiye ihtiyaç duyar.
Vicdan ve bilgi insanda ayrı fenomenler halinde durmaz; birleşirler, nosyon oluştururlar. 27 Mayıs darbesinden sonra emekli edilen subaylara üniversitelere giriş hakkı tanınmıştı. Hukuk fakültesine de epeyce subay kaydını yaptırmıştı. Çalışkandılar; hele birisi vardı ki pratiklerde yaptığı konuşmalarla dikkati çekiyordu İlhan Postacıoğlu'nun dersindeki yazılıda bu subay geçemeyince çok sinirlendi. İtiraz etti; bizim bakımımızdan da merak konusuydu. Hoca kâğıdını çıkardığında biz de oradaydık. Yazılıda yirmi soru sormuştu. Postacıoğlu ilk sorudan itibaren cevaplarını yanına kırmızı kalemle 'Bravo' yazmış, tam not vermişti. On sekizinci sorudaki cevaba çarpı koymuş, yanına da şunu yazmıştı; "Gaf! Hukuk nosyonun fıkdanından geçmez". Evet, hukukta en önemli unsur nosyondur.
YÖK karara itiraz edecek, ama Danıştay Genel Kurulu'nca onaylanacaktır; çünkü bünyesindeki daireye sahip çıkmak ihtiyacını duyacaktır; gizli gerekçesi de kurumun yıpratılmamasına dayanacaktır. Oysa hukuk bakımından maşeri vicdan çok önemlidir; meşruiyetlerin kaynağı da budur. Ümit edelim ki Danıştay Genel Kurulu, sekizinci daireye sahip çıkarken maşeri vicdandaki yerini kaybetmesin.
Yargı, yürütmenin yetkisini gasp ederse, rejimi yargı diktatörlüğüne dönüştürür. Diktatörlüğün kapısı açılırsa, en kuvvetli gelir tahta oturur. 12 Eylül'ü takip eden günlerde Yüksek Mahkeme üyelerinin darbecilerin karşısındaki tavırlarını milletçe gördük. Kuvvetlerin birbirlerini dengelemesi sadece uzmanlığı hayatımıza katmaz, rejimin teminatını da oluşturur. Anayasa'nın 125. maddesi idarenin her türlü işleminin yargı denetimine tabi olduğunu belirtmektedir. Aynı maddenin dördüncü bendi ise yargı organının yetki çerçevesini çizmekte, "İdari işlem ve eylemlerin hukuka uygunluğunu denetlemekle sınırlı olduğu"nu belirtmektedir. 1999'da ülkemiz postmodern bir darbe ortamına girdi. Darbeciler YÖK'ün o zamana kadarki uygulamasını eşitlik ilkesini umursamadan değiştirtti. Hukuk yollarına başvuranlara üniversiteye girişlerin belirlenmesi bir anayasal kurum olan YÖK'e aittir, dendi. YÖK, şimdi mevcut uygulamanın adaletsiz olduğu gerekçesiyle değiştirmeye kalkıyor; bu kere "Hayır, değiştiremezsin" deniyor. En ilkel hukuklarda bile bir tasarrufu yapan makamın onu değiştirmeye hakkı vardır. Bu nasıl bir hukuk anlayışıdır? Söz konusu tutumun, hukuki olmaktan ziyade postmodern darbenin uzantısı olduğu açıktır.
Eşitlik, hukuku oluşturan temel ilkelerden biridir. Bu ilke Danıştay'ı, diğer yüksek yargı organlarını da bağlar. Eğer YÖK, üniversiteye girişte çeşitli liselerden gelenleri farklı sınavlara tabi tutsaydı, bu eşitliği zedelerdi; tıpkı bugün olduğu gibi. Ama aldığı kararla eşitliğe doğru adım atmaktadır. Kim ne derse desin Danıştay'ın farklılık yaratacak tutumuna imam hatip okulları sebep olmaktadır. Bu da karşımıza hukuku değil, zihniyeti çıkartmaktadır. Söz konusu öğrenciler lise müfredatının yanı sıra dinî bilgiler de öğrenmektedirler. Bu tavrın gerçek sebebi, "Sen bunları niçin öğrendin?"den başka bir şey değildir. Herhalde bizden başka hiçbir yerde bilgi cezalandırılmamaktadır.
Hukuk objektif, zihniyet subjektiftir; hangi ülkede objektiflik subjektifliğe uydurulmaya kalkışılırsa o ülkede ne huzur ne de refah kalır.