Kuran Yılı
1042 Okunma, 3 Yorum
Ebubekir Sifil - Milli Gazete
Zafer Kafkas

Diyanet İşleri Başkanlığı 2010 yılını "Kur'an Yılı" ilan etmiş. İnsanı ve toplumu hak ve hakikat zemininde inşa etmek üzere gönderilmiş olan Son Mesajın gereği gibi anlaşılması, yaşanması ve haberdar olmayanlara aktarılması Ümmet-i Muhammed'in temel görevlerinden birisi, hatta birincisidir. Toplumumuzda gün geçtikçe daha fazla yaygınlık kazandığı müşahede edilen ahlak erozyonu, suçluların, suç oranlarının ve çeşitlerinin artması, toplumsal dokunun giderek daha fazla zedelenmesi... gibi olumsuzlukların önüne ancak Kur'an'ın diriltici mesajıyla geçilebilir. Bu doğru.

Ancak bir başka doğru daha var: Kur'an meali okuma furyası baş gösterdiğinden beri kafası karışık insanların sayısında artış kaydediyoruz. "Kafası karışık"la kasdettiğim, "Ben Kur'an'ın şurasını anlayamadım, doğrusu nedir?" tarzındaki masumane arayışlar değil. Eline geçirdiği bir meali okuduktan sonra Kur'an tarihi, Kur'an ilimleri, Kur'an-Sünnet ilişkisi, itikad, ahkâm... konularında "allame-i cihan" kesilen insanları kastediyorum. Bu normal bir şey midir? Bir meal okumakla insan gerçekten bütün bu konularda görüş beyan edecek kıvama erebilir mi?

Üstelik piyasada mevcut yüzlerce mealden hangisinin yazarının İlahi Mesaj'ı daha doğru anlayıp aktardığı konusunda elimizde bir ölçüt de mevcut değil. Bizzat Diyanet'in Nisan-2003'te İzmir'de tertip ettiği Kur'an Mealleri Sempozyumu, "meal" olgusu etrafında sanıldığından daha büyük problemlerin yumaklanmış olduğunu hayli çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.

"Meal meselesi" hallolmadan Başkanlığın sitesinde yer alan, "günümüz insanına yapılan bu 'Kur'an'la buluşma' çağrısı, koca ömrünü gölgeler ve fani hevesler peşinde tüketen, bilgisizliği, hırs ve kibri yüzünden iki adım ötesini göremez olmuş modern insanın salt Kur'an'la bilgilenmesi imkanı değil, aynı zamanda Kur'an ikliminde soluklanması, Kur'an ahlakı kazanması, ilahi kelamın esintisi ile üzerindeki ölü toprağının kalkması, varoluşa hikmetle ve iz'anla bakarak huzur bulması ve dirilmesi fırsatıdır" tarzındaki açıklamanın gerçeğe tekabül etmesi mümkün müdür?

Adını andığım sempozyumda sunulan tebliğler ve yapılan müzakereler 2 cilt halinde basılmış durumda.1 Orada bizzat Diyanet'in neşrettiği meali muhtelif açılardan eleştiren bir tebliğ de yer alıyor.2 Tek başına bu durum bile "meal problemi" çözülmeden Kur'an'a yapılan vurgunun da çağrının da pratik bir anlam taşımayacağını göstermeye yeterli.

Yine o tebliğlerde, ülkemizde "çok satan" meallerden M. Esed ve Y.N. Öztürk'e ait olanların, eleştirel olarak üzerinde en fazla durulan mealler olması hayli manidar bir durum. O sempozyumda bahse konu edilmeyen -M. İslamoğlu, İ. Eliaçık gibi isimlere ait- mealler de hesap edilerek düşünüldüğünde, meal meselesinin "problem" olmaktan çıkıp, ilim adamları ve ilmî mahfiller tarafından bir an evvel el atılması gereken bir "kriz"e dönüşmekte olduğu daha net olarak görülecektir.

Konuya yüzeysel olarak ve dışarıdan bakanlara bile, "Tutarlı bir kitap bunların hepsini aynı anda söylüyor olamaz" dedirten çeviri farklılıkları ve taban tabana zıt anlama tarzları Kelam-ı İlahi'nin mümkün olduğunca uzağına itilmelidir. Kur'an-ı Mübin bu türlü çelişkilerden sonsuz kere münezzehtir.

Elbette bunu söylerken Kur'an'ın, farklı anlama tarzlarına imkân tanıyan kelime ve ayetler ihtiva ettiğini görmezden geliyor değilim. İhtilafın mümkün ve hatta yerine göre "kaçınılmaz" olduğu yerlerdeki farklı tercihlerden rahatsızlık duymanın Kur'an adına sağlıklı bir tavır olduğunu söylemek mümkün değil. Benim dikkat çekmek istediğim nokta, nazil olduğu tarihten modern zamanlara kadar bütün Ümmet tarafından belli bir istikamette anlaşılmış ve tefsir edilmiş ayetlerin, modern değerlere ve dünyaya ters düşmeme gayretkeşliğiyle çarpıtılması. Meal bunun vasıtası, "Kur'an'a çağrı" da perdesi...

Yorum:

Yazarın endişesi Kuranı kendi arzuları ve heveslerine uydurarak İslama zarar verilecek olması  sanırım. Hariciler örneği de bu endişesinde haklılık payı oluşturmuyor değil.

Hariciler , sahabeleri kafir ilan ediyorlardı, kendileri gibi düşünmeyenleri isyanlarında yanlarında olmayanları kafir ilan ediyorlar ve kadın,çocuk demeden acımasızca öldürüyorlardı. İşte bunlar Kurana göre hareket ettiklerini söylüyorlar,bu vahşetlerine ayetleri delil getiriyorlardı . Bu tip aşırılıklara düşülmemesi için ,dikkatli olunması, yeterli ilmi olmayan yeterliliği olmayan kişilerin yazdığı meallere ve tefsirlere tetkik etmeden ,araştırmadan itibar edilmemesini en uygun yol olarak görüyorum.

Allah Kuranı doğru anlamayı ve uygulmayı nasip etsin.

 

Zafer Kafkas


YorumcuYorum
Lütfi Hocaoğlu
16.02.2010
18:36

Ebubekir Sifil çok doğru bir noktadan bahsediyor: “bütün Ümmet tarafından belli bir istikamette anlaşılmış ve tefsir edilmiş ayetlerin, modern değerlere ve dünyaya ters düşmeme gayretkeşliğiyle çarpıtılması”.

Bir çok kimse ile beraber beni de en çok rahatsız eden durum bu. Bunu en çok Hz. Muhammed’in yaşamından rahatsız olanlar yapıyor. Onun yaşamını beğenmiyor ve ayetleri sünnetin tam tersine çarpıtıyor. Faizin haram olmasından rahatsız olanlara yaranmak isteyenlerde bunu yapıyor. Faizle ilgili ayetleri öyle bir tefsir ediyorlar ki faiz dünyanın en iyi şeyi gibi oluyor, haram olmadığını iddia ediyorlar. Keza aynı şeyi zina için de yapıyorlar.

Birisi bir gün bana bir mealden okudu ve dedi ki: “Hep uyduruyorlar, şu haram bu haram diye. Bak burada yazıyor, size okunanın dışındaki bütün hayvanlar helal diyor. Ayette bu yazdığı halde siz nasıl haram ediyorsunuz” dedi. Ben de o zaman kedi, köpek eti helal mi dedim? Helal dedi. Baktım mealde dediği gibi yazıyor. Ayetin Arapçasına baktım, hayvanlar demiyor, enam diyor. Enam ise inek, koyun, keçi, at, eşek gibi çiftlik hayvanlarıdır. Kuran bunlardan helal olana behimetü-l enam demektedir. Meale dayanarak hüküm vermeye kalktığı için hataya düşmektedir. Çünkü meali yazan dilin gelişine uygun yazmaktadır. Bu nedenle Türkçe de enam’ın tam karşılığı yoktur ve hayvan şeklinde çevirmiştir.

Mealler hüküm verme için kullanılamaz. Çünkü Kuran ile aranıza birisi girmiştir. Sadece Arapça bilmekte hüküm verme için yeterli değildir. Ama birisi bu konuda hüküm veriyor diye ona bir şey diyemeyiz. Çünkü İslamiyet’te resmi din adamlığı müessesesi yoktur. Kendi verdiği hüküm onu bağlar. Sadece bize göre yanlış olduğunu ona söyleriz. Belki biz yanılıyoruz, o doğru söylüyordur.

Arapça bilenlerde, bilmeyenlerde mealleri ve tefsirleri okumalıdır. Arapça bilenler hem kendi yanlış anlamalarını fark etme, hem de başkalarının yanlış olabilecek yorumlarını fark etmeyi sağladığından dolayı okumalıdırlar. Arapça bilmeyenler Zafer beyin dediği gibi inandıkları, ilmi yeterliliği olduğuna inandıkları insanların meallerini, tefsirlerini okumalıdırlar. Diğerlerini de karşılaştırma için okumalıdırlar. Aradaki farkların sebeplerini araştırmalılar. Böylece daha etraflı bilgiye sahip olurlar.

zkafkas
16.02.2010
21:12

Allah razı olsun. Doğru diyosunuz burda da tartışması yapılan konular vardı çok eşlilik meselesi gibi modern dünyanın telkinleri maalesef biz müslümanları da etkilemiş Kuranı bu değerlere uydurma çabasına girmiş durumdayız.Modern hayatı Kurana uyduracağımıza , Kuranı modern hayata uydurmaya çalışıyoruz.

Herkesin kendi içtihadıyla hareket etmesi ve kendi anladığı şekilde yaşamaya çalışması konusu bir kaosa yol açmaz mı? Sizin verdiğiniz örnekte olduğu gibi haramı helal edenler ortaya çıkmaz mı? Doğru bir din adamı sınıfı yok bizde ama yorumda da bahsettiğim hariciler de Kurana dayanarak hareket ediyorlardı. Bunun önüne nasıl geçebiliriz?

Lütfi Hocaoğlu
17.02.2010
09:49

Herkesin kendi anladığı şekilde yaşaması ancak çok hukuklulukla olur. Bu da bucak sistemidir.

Bir de bunun başarılabilmesi için hakemlik müessesesi olmalıdır. Hariciler gibi yapanlar adam öldürdükleri için öldürülen kimselerin yakınlarının hakeme gitmesi ile kısas ile cezalandırılırlar.

Yani herkesin istediği gibi yaşaması ancak başkasına zarar vermemek şartı iledir. Zarar vermesini önlemenin de yegane müessesesi hakemlik müessesesidir.

Kendisine haramı helal edenin haramı sadece kendisine zarar veriyorsa onu ilgilendirir. Kedi eti helal der yerse, yesin. Ama zina helal der ve bunu yaparsa hakeme gideriz. Çünkü topluma verilen bir zarar söz konusudur.





Sayı: 36 | Tarih: 14.02.2010
Dücane Cündioğlu
Tanrı öldü, Allah yaşıyor
1505 Okunma
Abdülkadir Altınhan
Dücane Cündioğlu
Tanrı öldü, Allah yaşıyor
1346 Okunma
Abdülkadir Altınhan
Hayrettin Karaman
İslam siyaset teorisi
1333 Okunma
Hilmi Altın
Mahir Kaynak
Dış Düşman
1255 Okunma
Süleyman Karagülle
Abdülkadir Özkan
Benim oldu, sizin de bir dikili ağacınız olabilir
1242 Okunma
Özgül Ertuğrul
Ahmet Hakan
Siluetini sevdiğimin Türkiye'si
1227 Okunma
4 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Toktamış Ateş
27 Mayıs devrimi
1178 Okunma
Osman Eskicioğlu
Mehmet Şevket Eygi
Meal, Tercüme Tefsir Ticareti...
1177 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ümit Zileli
Hüsnü Mahalli - Huylu huyundan vazgeçer (mi?)
1172 Okunma
Osman Köse
Reşat Nuri Erol
Sermayeye karşı bakkallar birliği
1168 Okunma
Ilker Ardic
Nazlı Ilıcak
Kadınlar..
1133 Okunma
Fatma Karuç
Ruşen Çakır
Devletin zirvesinde koalisyon fikrine hazır mıyız?
1129 Okunma
Tayibet Erzen
Mehmet Altan
Hani 28 Şubat bitmişti?
1129 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Fikret Bila
Başbuğ'un püskürtme hamlesi
1128 Okunma
Harun Özdemir
Can Ataklı
Herkes şikâyetçi kimse kılını bile kıpırdatmıyor
1124 Okunma
2 Yorum
Mesut Karaaytu
Zülfü Livaneli
Kimlik mi değiştiriyoruz?
1112 Okunma
Ali Bülent Dilek
Fehmi Koru
Gül: "Tarihimizi yeni keşfediyoruz"
1110 Okunma
Ahmet Kirtekin
Oktay Ekşi
Örnek Çok
1106 Okunma
2 Yorum
Vahap Alma
Mehmet Niyazi
Bilginin cezalandırılması
1058 Okunma
Abdurrahman Erol
Ebubekir Sifil
Kuran Yılı
1042 Okunma
3 Yorum
Zafer Kafkas


© 2024 - Akevler