11.02.2010
YAZININ başlığı gazeteci dostum Faruk Bildirici'nin kitabının adından alınmıştır, kendisine selam olsun...
Burası öyle bir ülkedir ki... Bir siyasetçi aynı gün içinde hem “En centilmen siyasetçi”, hem de “En çok maraza çıkaran siyasetçi” unvanını alabilir...
Burası öyle bir ülkedir ki... Asgari ücretle geçimini sağlayan 5 kişilik bir ailenin bütün fertlerinde mutlaka cep telefonu vardır...
Burası öyle bir ülkedir ki... Muhalefetteyken YÖK'ten en fazla şikâyet edenler, iktidara gelip YÖK'ü ele geçirdiklerinde tek kelimelik bile YÖK şikâyeti yapmazlar...
Burası öyle bir ülkedir ki... Yüksek yargı ile iktidar arasında mektep üzerinden bilek güreşi yapılır...
Burası öyle bir ülkedir ki... Bazen bir dindarı eleştirmek, dini eleştirmekmiş gibi algılanabilir...
Burası öyle bir ülkedir ki... “İslami” Başbakan Tayyip Erdoğan, ünlü aktris Hülya Avşar'ı geçmiş olsun diye ararken, “laik” lider Deniz Baykal, Cüppeli Ahmet Hoca'yı geçmiş olsun diye arar...
Burası öyle bir ülkedir ki... Kendilerinin kula kulluk etmemekle mükellef olduklarına inananlar, açıkça ve abartarak kula kulluk ederler...
Burası öyle bir ülkedir ki... “İktidar... İktidar...” diye inlemesi gereken ana muhalefet partisinin milletvekillerinin aklına, ancak 7 sene sonra bir gecekonduyu ziyaret etmek gelir...
Yazının tamamı için tıklayınız.
Yorum:
Deifikasyon (Tanrılaştırma, Yüceltme)
Kula kulluk etmenin çeşitli nedenleri vardır. Çoğu insan bunu kendi menfaatleri için yapar. Menfaat ilişkisi ortadan kalkınca artık o kimseye kulluk etmez.
Bir de kulları tanrılaştıran grup vardır. İlginç olan budur ve ben bunu anlatacağım. Bunun çeşitli şekilleri vardır.
Günümüzde en yaygın olarak bilineni Hz. İsa’nın tanrılaştırılmasıdır. Çok yaygındır ve bu şirk onu tanrılaştıran insanlar için o kadar normal bir şeydir ki onun tanrılığını kabul etmeyenler helak olacaktır, küfürdedirler.
Diğer bir çeşidi siyasi liderlerin tanrılaştırılmasıdır. Bunun iki şekli vardır. Bunlardan birisi ölen bir siyasi liderin tanrılaştırılmasıdır. Açıkça tanrı olduğu iddia edilmez. Ancak öyle şeyler yapılır, öyle şeyler yazılır ki geriye sadece “o tanrıdır” demek kalır. Bunu sağlamak için adının başına “Yüce”, “Ulu” gibi Allah’a ait sıfatlar getirilir. Ölen bu şahıs aslında sağ iken bunları istememektedir. İkincisinde ise siyasi lider sağdır. Kendisinin deifikiye edildiğinden haberdar olabilir veya haberdar değildir. Onu deifikiye eden bir grup vardır.
Kuran ehlinin elinde Kuran vardır ve Kuran’da yeni Peygamber gelmeyeceği yazılıdır. Fakat insanlarda putlaştırma hastalığı vardır. Bu durumda ne yapacaklar? Bunlardan bir grup peygambere öyle olağanüstü haller izafe eder ki Peygamber insanüstü oluverir ve Hıristiyanlara benzer bir durum meydana getirilir. Diğeri ise Peygamber’in yerine başka bir kimseyi koymadır. Peygamber yoktur. Ama bu kimseler yaşayan kimseyi putlaştırma hastalığına sahiptirler. O nedenle bir şahıs uydururlar. Adına da “mehdi” derler. Uyduran kimsenin kafasında bir mehdi vardır ya da kendisidir. Ancak ilginç olanı onu bekleyen insanlardır. Her dönemde bu mehdi sürekli değişir. Hicri 1400. yıla gelene kadar binlerce mehdi gelip geçmiştir. Hepsi kendisinden veya mehdilik payesi yapıştırdığı kimsenin mehdiliğinden o kadar emindir ki aklınız durur. Delinin biri kuyuya bir taş atar ve bin akıllı çıkaramaz. Bu durum domino taşı gibi devam eder durur.
Peki insanlarda bu davranış biçimi nasıl gelişir? Bu kişide genellikle mistisizm yatkınlığı vardır. Bir gün bir yerde mehdi diye birinin varlığını okur veya duyar. O anda kafasında canlandırır. Derinlemesine araştırmaya başlar. Bu konuda o kadar çok hadis bulur ki Kuran’da Hz. Muhammed’e söylenen “de ki… gaybı bilemem” (6/50) ayetine aykırı biçimde gayb için uydurulan hadislerdir bunlar. Eğer kendisini bu duruma uygun görürse ve narsistik eğilimleri de varsa kendisinin mehdi olduğuna inanır. Eğer kendisini uygun görmüyorsa yani narsistik eğilimleri yoksa bu makama uygun gördüğü bir kimseyi seçer.
Bundan sonraki adım o hadislere bu kimseyi uygun hale getirmektir. O kadar ilginç yorumlamalar ve zorlamalar yapar ki bunu başarmak için. Kendince yüzde yüz uyumludur. Evet o kişi mehdidir. Aksi düşünülemez. Onun peşinden koşmayan, ona inanmayan helak olmuştur. Kurtuluşun tek reçetesi odur. Giderek hayatını bu fikir üzerine kurmaya başlar. Eğer sosyal fobileri varsa içine kapanır. Sosyal fobileri yoksa toplumda aşırı rahat davranışlar gösterebilir. Çok rahatlıkla saygısızca davranışlar ve sözler sarf edebilir. Hiç kimseden çekinmez. Sürekli olarak mehdinin dünya hakimiyetini ne zaman kuracağının hesaplarını yaparak geçirir. Kehanet kitapları okur. Nostradamus’tan, Muhyiddin İbn-i Arabi’den deliller bulmaya çalışır. Onların yuvarlak cümlelerle söylediği saçma, anlamsız, garip sözlerin her birini kendi mehdisi için uygun hale getirir.
Ebced hesabını da ihmal etmez. Sürekli olarak bununla uğraşır. Asıl kurtuluş bundadır. Normal Kuran ilimleri ile uğraşmak kurtuluşu getirmeyecektir ya da kısa yoldan getirmeyecektir. Çünkü Kuran ilimleri ile uğraşanlarda eninde sonunda kendi mehdisine ulaşacaktır. Ebced ile mehdisinin çıkışı hesaplanmalı ve insanlara sürekli kendi mehdisi anlatılmalıdır. Çevresine de sürekli olarak bunları anlatır. Eğer yakın arkadaşları varsa ve onlarda da buna eğilim varsa onlar da etkilenmeye başlar.
Zaman geçtikçe inancı sürekli artar ve kemikleşir. Mehdisinin çıkacağı günü bilmek çok önemlidir. Sürekli olarak o günü hesaplar, o tarih geçer, başka bir gün hesaplar. O tarih de geçer. Yeni tarihler bulur. Ebcedin sonu yoktur ki. Eğer normal ebced uymazsa küçük ebced, o uymazsa en küçük ebced, yerine göre de kendi mehdisine uydurmak için büyük ebced veya en büyük ebced kullanılır. Önceden kafasında belirlediği için sadece rakamlarla oynayarak, seçtiği ayetlere veya ayetlerin bir kısmına uygun karışımda ebcedler uygulayarak mehdisi için tarihler çıkarır (3 çay kaşığı normal ebced, 4 su bardağı büyük ebced, 5 tutam en küçük ebced).
Mehdisinin yaşamının anlatıldığı hadislerde yaşamının Peygambere uyduğunu okuduğu için kendi mehdisinin hayatı Peygambere uymuyorsa uygun hale getirilmelidir. Hatta eşitlenmelidir. Biraz gayret ve çabalamalarla normal insan aklına uygun olmayan tuhaf analojilerle Peygamber ile mehdisi eşit hale getirilir. Aksi halde nasıl mehdi olacak ki?
Sürekli olarak bütün yazılarında, sözlerinde mehdisinden bahseder. Mehdisinin hata yapmadığını söyler. Hatta bunu Peygamberin söylediğini iddia eder. Çok daha ilginci başka birisi kendi mehdisi hakkında yazı yazmadığı halde yazısının amacının kendi mehdisine saldırmak olduğunu düşünür. Bu tipik bir paranoid düşüncedir.
Eğer ki kendi mehdisi hakkında küçücük bir dokundurma yaparsanız, size öyle sözler sarf eder ki. Tipik bir paranoid düşünce biçimiyle sizin mehdisine haset ettiğinizi düşünür. Mehdisi hakkında iyi şeyler söylemeyen kimse mehdisini kıskanıyordur. Kendi mehdisinin büyüklüğünden o kadar emindir ki, hata yapmayan (!) bu mehdisi aleyhinde konuşabilenler ancak kişiliksiz, bilgisiz, bencil, kibirli ve kıskanç olabilirler. Başka ihtimal yoktur. İsterse bu kimseler yakın arkadaşı, babası, anası olsun, fark etmez. Kimse onun mehdisine dil uzatamaz.
Zamanla doğru düşünce ve algılama bozulur. Paranoid davranışlar zaten başlamıştır. Saplantılar beyne o kadar hakim olur ki yücelttiği mehdisinin ruhu ile konuştuğuna inanır. Mehdisi onunla konuşuyordur, ona bilgiler veriyordur ve mehdisinden feyz alıyordur.
Artık nur topu gibi bir psikoz vakası vardır. Onun ve onun gibilerin dışındaki herkes yanılmaktadır. Mehdisine inanmayan kimseler cehenneme gidecektir. İlginç olanı ise cennete gidecek 3-5 kişiden biri olmak ona değişik bir haz veriyordur.
Ama zaman geçmekte ve mehdisi yaşlanmaktadır. Artık gücü yoktur, hastadır. Ama tipik bir psikotik düşünce ile mehdisinin 150 yaşına kadar yaşayacağını, bir mucize ile ayağa kalkacağı ve dünyayı fethedeceğine inanır. Çünkü onunla konuşan mehdisinin ruhaniyeti bunu kendisine söylemektedir. Bu nedenle o kadar emindir ki bu durumdan, aksini düşünen kimselerin saçmaladığını düşünür ve bunu rahatça söyler.
Önemli belirtilerden biri de diğer insanların değişik fikirlerine sürekli olarak saldırmaktır. Müslüman olsun olmasın fark etmez. Her fikre saldırır. Tek fikir vardır: “Kendi mehdisine inanmak”. Onun mehdisine inanmayan herkese galiz laflar söylemekten, hakaret etmekten çekinmez. İnsanların senelerce önce söyledikleri, o andaki durumlarını, psikolojilerini yansıtan, şu anda hatırlamadıkları lafları ilan eder. Mehdisine inanmayan herkesi küçük düşürme gayreti içindedir. Tuhaf mantığı içinde bunu başaramazsa başardığını ilan eder. Onunla tartışan herkesi yendiğini ilan eder çünkü diğer insanlara karşı her zaman zafer kazandığını saplantısı vardır. Çünkü kendisinde onlarda olmayan bir ilim ve metodoloji vardır. Her tartışmayı galip bitirdiğini düşünür ve buna inanır. Oysa insanlar onun şerli sözlerinden rahatsız olmakta ve onunla tartışmak istedikleri halde aşağı seviyeden bir tartışmaya girmeyi istememektedirler. Kendi psikotik mantığı içinde kurduğu usul doğrudur. Kendisiyle tartışan bu usulü anlamayacak kadar kafasızdır. Bu nedenle yanılma ihtimali olmadığını düşünür ve öyle bir savunur ki, savunmaktan bıkmaz. Gerekirse sonsuza kadar savunur. Çünkü asıl ibadeti budur. Mehdisine inanmayanları yenerek cennetten bir köşk kazanmak.
Yazdığı yazılar genellikle anlaşılmazdır. Çünkü gelmiş geçmiş bütün olaylar ve gelecekteki bütün olayların sebebi ve sonucu mehdisi içindir. Bunu ön kabul olarak gördüğünden siz onun yazısını okuyunca anlayamazsınız. O ise anlamamanızı sizin kapasitesiz, ilimsiz, imansız olmanıza bağlar. Oysa yazıları küçük parçalar içinde tutarlı gibi görünmesine rağmen bütünsel olarak tutarsız ve anlamsızdır.
Ona göre kendi mehdisine inanmayan ne olursa olsun cehenneme gidecektir. İsterse ömrünü Kuran’a vermiş ve Allah rızası için çalışmış olsun, fark etmez. Siz ona mehdisi ölürse ne olacak derseniz şu cevabı alırsınız: “Ne kadar ahmaksın, körsün, imansızsın. Bütün deliller onun dünya hakimiyeti olmadan ölmeyeceğini söylüyor. Aksini düşünmek küfürdür.”
Bu gibi fikirler tarih boyunca her zaman olmuştur. Pek çok cemaat vardır. Bu cemaatlerin dinsel inançları farklıdır ama inandıkları ortak şey kendi liderlerinin dünyayı kurtaracağıdır. Psikiyatristler bu konuda yaptıkları araştırmalar sonucunda bu hastalığa Shared Psychotic Disorder (Paylaşılmış Psikotik Bozukluk) adını vermişlerdir. Bu grubun en tipik özelliği koşulsuz olarak liderlerinin her dediğini doğru kabul etmektir. İnançlarına aykırı şeylerde söylese tevil ederek aslında söylediğinin doğru olduğuna inanırlar. Liderlerinin her davranışı doğrudur. Liderleri yanlış bir hareket ve hata yapmaz. Bu durumun paylaşılmış olması önemlidir. Yani grup içindeki bu kimseler ortak fikirlerini birbirleri ile konuşarak desteklerler ve düşüncelerini pekiştirirler. Örneğin Müslüman olan bir kimseye liderleri namazdan önce daha önemli şey var derse rahatlıkla namazı terk edebilir. Önce o önemli şeyi yapmalıdır. Çünkü lideri öyle söylemiştir. Ondan iyi kimse bilemez. Kurtuluşun reçetesi lideridir.
Unutmayın ki bir psikotik sadece kendi fikrinin doğru olduğunu düşünür. Bir keresinde bir hasta bana “Su içemiyorum, çünkü sular aslında konuşuyor. Siz duyamıyorsunuz, ben duyuyorum” diyordu. Fikrinden o kadar emindi ki onun dışındaki herkes yanılıyordu. Siz ne derseniz deyin fayda sağlayamazdınız.
Psikotiklerin kesin tedavisi yoktur. Ancak ilaçlarla kontrol altında tutulabilirler. Onlara hayal dünyasının aslında hayal olduğunu, gerçek dünyanın bambaşka olduğunu anlatmaya çalışmak boşa uğraşmaktır.
Allah “Paylaşılmış Psikotik Bozukluk” olan kardeşlerimize şifa versin.
Not: Bu yazı henüz hastalığı oturmamış, geri dönülmez noktaya doğru giden yolda olanları inzar etmek için yazılmıştır. O noktaya varana artık sadece psikiyatristler yardım edebilir.
Not: Kişileri putlaştırma konusunda Psikiyatrist Dr. Hamdi Kalyoncu’nun http://selimcorakli.azbuz.ekolay.net/readArticle.jsp?objectID=5000000006779493 adresindeki “İnanç insanı özgür kılar” başlıklı yazısını da okumanızı şiddetle tavsiye ederim. O yazıdan alıntı:
… Mesleğini, meşrebini, grubunu, cemaatini, partisini, bir şarkıcıyı, bir sanatçıyı; şeyhini, başkanını, liderini vazgeçilmez, kurtarıcı ve iyiliklerin kendi başına kaynağı olarak görüyor ve onu, herkesin muhtaç olduğu, her şeyin üstünde kimse ve nesne olarak düşünüyor, görüyor ve onsuz iyiliklerin asla söz konusu olmayacağını zihnine yerleştiriyorsa, burada bir ilahlaştırma söz konusudur.
...
Tek "vazgeçilmez" olanın, bir Allah (cc) olduğu şuuruna varamayışın, kurtuluşu ve mutluluğu Allah'tan başkasında aramayıp, kurtarıcılara köle oluşun cezası, ruhların esaretinin ifadesi.
Kurtarıcısından kurtarılmaya muhtaç hale düşmenin zavallılığı! İlahlar edinmenin en trajik yönü de bu olsa gerek!