22.01.2010
"Balyoz planı" eksiksiz bir vatana ihanet planı. Detayların arasında kaybolmadan, katliam projelerine karşı infial duymadan önce bir "vatana ihanet planı" ile karşı karşıya olduğumuzu fark etmemiz lâzım. Devletimizin vatanı ile bölünmez bütünlüğü tehdit altında.
Çünkü sırf darbe yapabilmek için halkı kamplara bölüp birbirine düşürmeyi planlayan ve bu planı icra edecek imkân ve araçlara sahip bir odak var karşımızda. Düşmanlarımızın içi rahat olmalı: Kuyumuzu kazmak için kimse yorulmasın. Bu ülkeyi uçuruma yuvarlamaya hazır zinde kadrolar var.
Şu cümlenin ancak ülkemizi işgale yeltenen bir düşman ordusunun planlarında yer alması gerekmiyor mu? "TSK haricindeki dost unsurlar tarafından yapılacak ekonomik operasyonlarla hem ulusal hem de uluslararası ortamda ülke ekonomik darboğaza sürüklenerek, AKP hükümetine karşı büyük çaplı toplumsal gösteriler için zemin hazırlanacak ve koordine edilecek. Sürekli irticaî faaliyetler ile ilgili haberler, öğrenci olayları, artan şehit cenazeleri, ekonomik bunalım, faili meçhul eylemlerle sokaklara dökülmüş halk temaları sürekli işlenerek, halkın en güvendiği kurum olan TSK'dan gereğini yapmasını beklediği yönünde kamuoyu yönlendirme çalışmaları yapılacaktır." Bu pasajda TSK yerine "başka bir ülkenin ordusu" ibaresi daha uygun düşmüyor mu? Pasajı TSK yerine "işgal ordusu" lafzını koyarak tekrar okumayı deneyin. İnanabiliyor musunuz? Ülkeyi "ekonomik darboğaza" sürüklemeye karar vermiş bir general kadronuz var. Şehit cenazelerini çoğaltmak, öğrencileri birbirine düşürmek için "faaliyet icra eden" bir silahlı güç. Sırf silahlı gücün düzeni sağlamasına ihtiyaç olsun diye millet bölünüp parçalara ayrılıyor. Üstelik bu faaliyetler resmî üniformalarla ve TSK bünyesinde planlanıyor. "Ülkemize yönelik birincil tehdit TSK içinden geliyor" derken haksız mıyım?
Bu planı aklından geçiren, sonra tartışan ve icra edilir hale getiren bütün kadronun, astsubayından orgeneraline kadar herkesin, törenle önce apoletlerini sökecek, sonra bu ihanet suçu TSK bünyesinde gerçekleştiği için Askerî Ceza Kanunu'na göre "vatana ihanet" suçuyla yargılayacak ve sonra... Evet sonra ordunuzu bir daha bu suçların işlenemeyeceği bir hale getirip zabt u rabt altına alacaksınız.
Halaskâr geleneği
Kimse "askerliğin şerefi" veya "ordunun itibarı" gibi değerlerin arkasına saklanmasın. Bu değerlerin arkasına saklanarak vatana ihanet eden günümüz halaskârlarından geride ne şeref ne itibar kalır. Askerliğin şerefi, önce bu vatan hainlerine karşı korunmalı. Ülkeyi siyasî kaosa sürükleme ve ekonomiyi çökertme planları yapan bir askerî kadronun elinde, bu planları icra edecek araçlar da mevcut ise bir ülke için bundan daha yakın, bundan daha derin bir tehdit ve tehlike olabilir mi? Ya daha büyük bir ihanet?
Taraf Gazetesi'nin yayımladığı "Balyoz planı"nı dikkatle okuyanlar, genel bir sapkınlık halini fark etmiş olmalı. Bu planı yapan komuta kadrosu ülkeyi savunmakla görevli bir kurumun değil, iktidara aday bir siyasî partinin mensupları olarak davranıyorlar. Üzerinde çalıştıkları proje ise bir siyasî parti tarafından tasarlanacak bir iktidar projesi. Tek fark, bu iktidar projesinin silahlarla gerçekleştirilmesi. Komuta ettikleri askerlerin ve ellerinin altındaki silahların kendilerine iktidarı ele geçirmek ve ülkeyi yönetmek üzere verildiğine inanmışlar. Tarihi şan ve şerefle dolu kahraman ordumuzun geçmişinde maalesef böyle sapkın bir gelenek mevcut. Halaskâr zabitan geleneği, üniformanın ve silahın sadece siyasette üstünlük sağlamak için kendilerine verildiğine inanan bir gelenek. Bu gelenek iktidar mücadelesinde avantaj kazanmak için ülke çıkarlarını tereddütsüz gözden çıkartıyor. Halaskâr grubuna ait Balkan Savaşı'nda "Edirne Bulgarlarda kalsın ki, Enver'in önü kapansın" sözü, bu vatana ihanet suçunun "masum" siyasî gerekçesini ölümsüzleştirmiştir. Balyoz planını yapanların kafasındaki masum gerekçeler gibi.
Balyoz planı, Türkiye'yi bölme planı
Bu, bir iktidar savaşı. Bu savaşın yürütüldüğü ilk mevzi ise halaskâr geleneğine uygun olarak ordunun içi. Günümüzün halaskârları, yaptıkları planlarda önce ordu içinde belirledikleri karşı kadroyu tasfiyeye karar veriyorlar. Balyoz planı içindeki bu önemli ayrıntı gözden kaçmamalı.
Bu planın kendisi Türkiye'nin başına gelebilecek en büyük tehlikenin askerî darbe olduğunu tek başına ve bütün detaylarıyla göstermeye yeterli. Kurmay zekâsı ile bu planı, objektif bir gözle değerlendirecek askerler de bu sonuca varacaktır. Asker, iktidar mücadelesinde basit bir araç olarak kullanılıyor ve 28 Şubat oluyor. Bankalar hortumlanıyor ve ekonomi çöküyor. Bir soygun düzeni içinde sofrasından çalınan ekmeğin hesabını vatandaş sandıkta soruyor. Bu sefer halaskârlar sandıktan çıkanı beğenmiyor ve bu planı yapıyor. İrtica mı? Laik düzeni korumak mı? Hayır, sadece elindeki silahla kendisine iktidar kapısı açıldığını düşünüyor. Dünya hakkında asgarî düzeyde fikir sahibi olan bir askerin, AB ile entegre olan, dünya ekonomisi ile rekabet eden bir ülkede laikliğin tehlikede olduğunu düşünmesi için ahmak olması yetmez, ayrıca ileri düzeyde sabit fikirli olması lâzım.
Bu planın kendisi, demokrasiyi kökleştirmek ve halaskâr takımından ülkeyi korumak için neler yapmamız lâzım geldiğini gösteriyor. Planın başındaki komutan ısrarla İl İdaresi Kanunu ve EMASYA protokolünden bahsediyor. Peyniri büyük, mesafeyi de kısa görenleri kilitlendikleri hedeften uzak tutmanın ilk adımı, herkese hudutlarını yeniden çizmek. Askerlere darbe hayalleri gördüren "iç tehdit" değerlendirmelerini, mafya jargonu ile "İstanbul'un üzerine çökerim" diyen Zırhlı Tümen Komutanı'nın yapmaması lâzım. Halkın % 80'ini alenen düşman ilan eden aklı kıt generallerin, askerî sevk ve idare yeteneklerinin bile sorgulanması lazım.
Ülkemizin, nereden ve kimden gelirse gelsin planlı veya plansız ihanet teşebbüslerine karşı korunması lâzım. Ordumuzu bu vatan hainlerinden temizlememiz lâzım. Bunun için yeniden yapılandırmamız ve denetlememiz lâzım. Kısaca birçok şeyin hemen yapılması lâzım.
Yorum:
Her devletin sahip olduğu askeri gücün temel işlevi ve varlık nedeni, sınırları belli olan ülkeleri dış saldırılara karşu korumaktır. İç güvenliği sivil idareler bağlı güvenlik güçleri sağlar. Askeri güce iç güvenlikle ilgili görev vermek ve sivil hayat ile ilgli askeri güce müdahale alanları bırakmak fevkaalede yanlıştır. Birçok sorunura yol açar.
İç güvenlikle ilgilenen asker, ülkeyi dış saldırılara karşı koruma görevini ihmal eder.
Sivil hayata müdahale etme yetkisi, asker ile siyasal iktidarları her zaman karşı karşıya getirir. Kendisine ülkeyi dış saldırılara karşı korumak amacıyla silah verilen asker, sahip olduğu disiplinli ve silahlı gücüyle sivil iktidarları tehdit eder hale gelebilir. Askerin sivil hayatla ilgili görev ve yetkilerini genişletme isteği, ülkeyi diktaya götürür.
İktidara meşru yollarla gelmeyen kesimler ordunun gücü ve knumundan yararlanmak isterler. Ülke sorunlarına çözüm üretemeyen beceriksiz partiler, orduyu etkileyerek iktidara gelme yollarına baş vurabilirler.
Sivil hayat ile ilgili görevleri olan askeri gücü, iyi organize olmauş tekelci sermaye etkileyerek tekelci koumuna süreklilik kazandırmak isteyebilirler. Bu amaçla yapay düşünce ve ideolojiler üretir. Ülke içinde kendi menfaatlarına mani olan kesimleri potansiyel tehlike olarak göstermeye çalışırlar. Millet ile orduyu menfaatı için karşı karşıya getirmeden çekinmez. Hemen bütün az gelişmiş ülkelerdeki askeri darbeler, belli mihraklara hizmet etmiştir. Ülkelerini geri bırakmış ve halklarına zulüm etmişlerdir.
Asli görevi ülkeyi dış saldırılara karşı korumak olan askeri güç, sivil hayatla ilgilendikçe dejenere olur. Varlık nedenini unutur. Hatta varlık nedeniyle ters düşen işlerle uğraşır. Çapulculaşır, mafyalaşır. Belli mi,hraklar orduyu yanına alarak kitleleri tehdit eder hale gelir. Böyle bir ordu en büyük zararı mensup olduğu kuruma verir. Varlık nedenin ortadan kaldıran askeri güç hem kendi kurumunu, hemde ülkeyi koruyamaz. Korumakla görevli olduğu ülkenin çöküş sürecini hızlandırır.
Türkiye’nin jeopolitik ve jeo stratejik korumu, güçlü ve disiplinli bir orduya sahip olmasını gerekli ve zorunlu kılmaktadır. Bu toprakları milli ordular, millet ile, milletin değerleri ve tarihi müktesebatıyla barışık olan bir ordu milli olma vasfına sahip olur. Milletin tarihi, inancı ve dğer ölçüleriyle kavgalı olan bir oradu hiç bir zaman milli bir ordu olma hasletine sahip olamaz. Hele hele başka ulusların dünya görüşü ve değer ölçülerini millete zorla ve hile ile empoze temeye kalkışan bir askeri güç, er veya geç milletin güven ve desteğini kaybeder. Milletin destek ve güvenini kaybeden bir ordu, müstevliler ile işbirliği yapar, kendi milletine değil müstevlilere hizmet eder. Onların emellerine alet olur. Böyle bir ordu hem ülkeyi, hem de ulusal bağımsızlığı koruyamaz.
Taraf Gazetesi’nde yer alan "Balyoz planı" hem askeri, hem de sivil mahkemelerce etraflıca incelenmelidir. Bu haber “vardır”, “yoktur” açıklamalarla savuşturulacak bir haber değildir. Bu haberi, hem hükümet, hem Genel Kurmay Başkanlığı, hem de Cumhyrubaşkanlığı mamak aynı titizlikle ele almalı ve bütün yönlerini etraflıca incelemeli. Hiçbir baskı altında kalmayacak yargı kararıne göre gerekenler yapılmalıdır. TBMM bu hususla ilgili bir komisyonkurulmalı. Bu hadisenin bütün yönleri araştırmalıdır. Dünyanın hiçbir ordusu böyle bir plan yapaz. Bu ordumuza ve milletimize karşı planlanmış bir vahşet ve cinayettir. Ordunun valık nedenini ortadan kaldırmaya yönelik menfur bir eylem planıdır. Ordu ülkenin bekçisidir. Laikliği ve Cumhuriyeti ordu koruyamaz. Millet korur. Ülkemizde laiklik bir baskı aracına dönüştürülmek istenmektedir. Milli ordu milletin inancı ve fertlerin giyim ve kuşamıyla uğraşmaz. Milleti, ancak müstemlekeci güçler potansiyel tehlike olarak görür.
Millet, ortak gücü olan egemenliğini başta TBMM’sine, Cumhurbaşkanına, TBMM’nin onayladığı T.C. Hükümetin’e ve Anayasa ile belirlenen kurumlara emanet etmiştir. Bu kurmlar, milli egemenliği yasal olmayan güç ve mihraklara kısmen de olsa devir edemezler. Hiçbir güç ve zümre milli iradenin üzerinde bir yetki ve vesayet veremez ve tanıyamazlar. Şayet milli egemenliğin kullanma yetksi kendilerine emanet edilenler bu görevi ihmal ederler ise emanete hiyanetlik etmiş olurlar. Milli Egemenliği millet adına kullanmakla görevli olanlar vakit kaybetmeden milli egemenliği tehdit eden ve kendilerine milli iradenin üzerinde bir güç ve yetki tanıyan veya vehmeden mikrakları vakit kaybedilmeden hukuki yollar ve yöntemlerle vakit kaybedilmeden tasfiye edilmelidir. Görevler, görevlerini yapmaz veya ihmal ederler ise, Devletin imknalarını gayri meşru yollar ve yöntemler ile kullananlar onları tasfiye ederler. Devleti ve ülkeyi telafisi mümkün olmayan tehlikelerle baş başa bırakırlar.
Osmanlı Devlet’ini borçlandıran, zayıflatan, milletin iradesinin dışında emperyalistlerin emellerine ve isteklerine baş eğerek I. Dünya Savaşı’na sokanlar, hem Osmanlı Devlet’nin çöküşü hızlandırdılar, hem de kendilerini perişan ettiler. Zalimlerle işbirliği yapanlar iflah olmazlar. Kendi milletini potansiyel tehike olarak görenler, hem millete, hem de Devletlerine hinayent etmekten başka bir şey yapamazlar. Emperyalist mihrakların emrine giren İttihatçıların “halaskârliği”, hem ülkelerine, hem de kendilerine felaket getirmiştir.