24 OCAK 2010
İstanbul'un tarihî eski semtlerinden birinde kendine göre bir kültür canlılığı vardır. Yerli ve yabancı geleneksel el sanatı eşyaları dükkânları, hatıra eşyası, takıcılar, sahhaflar bulunur. Kafeler, lokantalar, meyhâneler...Bazı müzikli ve içkili dükkânların kapısında Belediye'nin şöyle bir uyarısı yer alır: "Burada uzun müddet bulunmak kulak sağlığınıza zarar verebilir."
O semtin her yeri gece yarılarına kadar ışık içindedir.Pazar günleri oraya giden yollarda trafik yoğunluğu olur. Renk, ışık, genç insanlar, çaylar,, kahveler, içkiler, mezeler, kitaplar, sanat eşyaları, antikalar, müzik...İyi veya kötü canlılık canlılık canlılık...
Bütün bu canlılığın içinde bir tek bina sönük, ışıksız, tenhadır. Yakındaki tarihî camiye vakf edilmiş dört katlı bir binadır bu. Alt katı kütüphanedir. Önünden defalarca geçtim, burada kitap okuyan bir genç görmedim. Cami kütüphanesinde bu sönüklüğün, bu durgunluğun, bu miskinliğin sebebi nedir?
O semtte yaşlı bir opera sanatkârı oturuyordu. Öldüğünde külleri yakıldı denize serpildi. Bu sanatkâr ölmeden kısa bir müddet önce, evinin yakınındaki tarihî camiden okunan ezanların sesinin çok yüksek olduğunu, ezandan değil, hoparlörlerden rahatsızlık duyduğunu ve bu yüzden nakl-i hane edeceğini (evini değiştireceğini) duyurmuştu.
Geçenlerde sayın Diyanet İşleri Başkanı, camileri okuma salonu haline getireceğiz, kültür yapacağız mealinde bir beyanda bulundu.
Kültür faaliyetleri yapabilmek için yeterli kültüre sahip olmak gerekir.
Aklı fikri hoparlörde, cami kaloriferinde, cami klimasında, cami kapısının önündeki pabuç poşeti sandığında, cami meşrutasında, cami helâsında olan kimseler kültür ve sanat faaliyetleri yapabilir mi?
Şu İstanbul'daki binlerce caminin en az birkaç yüzünde kültür ve sanat faaliyeti yapılmalıdır. Bu faaliyetler caminin içinde değil, müştemilâtında (ek binalarında, odalarında) yapılmalıdır.
Geleneksel tarihî sanat ve zanaatlarımızın kursları açılmalıdır. Sadece hat, tezhip, ebru değil... Yüzlerce geleneksel sanatımız ve zanaatimiz vardır. Bunların ürünleri turistlere satılabilir...
Bu sanatlar hobi olarak değil, öğrenenlerin geçimlerini temin etmeleri maksadıyla öğretilmelidir. Camilerde Osmanlıca kursları verilmelidir.
Erkeklerle karışık olmamaları şartıyla kadın ve kızların evlerinde üretip satacakları, böylece aile bütçesine katkıda bulunacakları maharetler öğretilmelidir.
Eskiden Osmanlılar zamanında cami dersleri varmış, icazetli ve ehil ulema, bir tür açık öğrenim tarzında din ilimlerini okuturmuş. Büyük camilerde böyle bir eğitim başlatılması çok iyi olur.
Camilerde ahlâk, görgü, dekorasyon, tesettür kıyafeti ve bunlara benzer düzinelerce konu ve sahada kurs açılabilir.
Bunları okutacak, öğretecek ehil elemanlarımız var mıdır?
Yazımın başında anlattığım sönük, durgun, ışıksız, hareketsiz cami kütüphanesi ve derneğini düşününüz...
Yazının tamamı için tıklayınız.
Yorum:
İnsanların çoğu eğlenceye o kadar düşkün ki anlayamıyorum. Ama maalesef bu durum hiçbir devirde yok olmamıştır. Ne zaman insanlar eğlenceye çok düşmüşler işte o zaman yıkılmaya mahkûm olmuşlardır. Yazar dediği gibi camilerin yanında iş sahibi olacak ücretsiz kurslar açılabilir. Bu kurslar hem eğitmeli hem de ondan para kazanmalıdır. Ama açılsa bile bunu tercih edenlerin az olacağını düşünüyorum. Bilinçli bir gençlik göremiyorum. Bunun da sebebi televizyonda sürekli kötü uygun olmayan şeylerin lanse edilmesi buda gençlerimizi kötü yönde etkilemesidir. Peygamberimiz zamanında toplantılar camide yapılırmış. Her şey orada konuşulur, bütün kararlar orada alınırmış. Namaz kılınıp sonra dağılırlarmış. Günümüz de ise sadece namaz için toplanılıyor. Bunu bile gençlerimiz çok az tercih ediyorlar.