19.01.2010
* Yüzde iki de alabilir, Cem Uzan da olabilir, patlama da yapabilir... Şu anda bir kestirmede bulunmak güç...
* Tayyip Erdoğan'la mukayese edilebilecek yönleri var ama mukayese edilemeyecek yönleri de çok... “Yeni bir Erdoğan” bekleyenler hayal kırıklığına uğrayabilir.
* Kendisi ne kadar farkında bilmiyorum ama acil bir medya kavgasına girişmesi şart... Çünkü “mazlum” konumuna düşmeden yükselmesi imkânsız gibi...
* Birinin ona “Herkesle iyi geçinerek bir yere varamazsın” demesi gerekiyor.
* En büyük sorunu şu: En yaşamsal seçimde CHP'nin oylarını bölmekle suçlanması... Şu ana kadar bu sorunu giderecek esaslı bir argüman geliştiremedi.
* “Hikmet Abi” iyi adam, hoş adam, saygıdeğer biri ama “Sarıgül hareketinin en büyük kozu” olabilecek denli “olay adam” değil... Buraya bir mim konmalı...
* Deniz Baykal'a karşı beslediği öfkenin en az onda birini Tayyip Erdoğan'a karşı da beslemek zorunda... Yoksa “Acaba Sarıgül'e AK Parti mi gaz veriyor?” dedikodusundan kurtulması mümkün olmaz.
* Biraz “ideoloji” lazım kendisine... Yoksa “Hepinizi çok seviyorum” cümlesinden başka söyleyecek sözü olmayan, renksiz, tatsız, tuzsuz, cazibesiz bir lider olabilir...
Yazının tamamı için tıklayınız.
21.01.2010
Sarıgül’den yanıt
“MUSTAFA Hakkında Birkaç Önemli Şey” başlıklı yazıma Mustafa Sarıgül'den yanıt geldi...
İşte Sarıgül'ün beş maddede topladığım açıklaması:
* * *
* CEM UZAN'A BENZEMEM: 30 yıllık siyasi hayatımın ve mücadelemin Cem Uzan ile kıyaslanmasından üzüntü duyduğumu belirtmek isterim. Ben siyasete tepeden inmedim, atamayla gelmedim. Dişimle tırnağımla mücadele ederek, emek vererek bugünkü noktaya ulaştım.
* CHP'Yİ BEN Mİ ENGELLEDİM: CHP bugüne kadar 6 genel seçime katıldı ancak iktidar olamadı. Biz mi engelledik bunu... CHP sanki iktidara gidiyormuş da biz engelliyormuşuz gibi bir algı yaratılmaya çalışılmasını üzüntü ve şaşkınlıkla karşılıyorum. Bu bize karşı yapılacak en büyük haksızlıktır.
* CHP'Yİ BÖLMÜYORUM: Biz CHP'nin bugüne kadar alamadığı oylara talibiz... Diğer parti seçmenlerinin oylarına da talibiz... Bölmek, parçalamak değil, Türkiye'nin sorunlarına, sıkıntılarına çare olacak bir değişimi gerçekleştirmek için yollardayız.
* AK PARTİ'Yİ ELEŞTİRİYORUM: Ben gittiğim her yerde işsizlikten, yoksulluktan, açlıktan, sefaletten, ekonomideki kötü gidişten, dış borçlardan söz ediyorum. Türkiye'nin bu kötü gidişten kurtularak yeni bir iktidara kavuşması gerektiğini anlatıyorum. Tüm bunlar AK Parti eleştirisi değil de nedir?
* YIKICI MUHALEFETE KARŞIYIM: Biz yıkıcı ve karalayıcı değiliz. Çözüm öneren, alternatif ortaya koyan, yanlışların yanında doğruları da gören bir tutum sergiliyoruz. Kötülemiyoruz, çare buluyoruz... Üslubumuzdaki fark budur.
Yazının tamamı için tıklayınız.
Yorum:
Kişileri kurtarıcı görmek onları tanrılaştırmaya giden bir adımdır.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri çok fazla siyasi lider gördü. Zaman zaman bazıları çok büyütüldü. Ülkeyi şaha kaldıracak denildiler, büyük umutlarla iktidara geldiler. Bir şeyler yapıldı yapılmasına ama beklentiler hiçbir zaman karşılanmadı.
Hz. Muhammed’in hayatını okuyun. Göreceğiniz şey çok ilginçtir. İnsanlar onu kurtarıcı olarak görmediler. İnsanlar Allah’ın dinine uymayı kurtarıcı olarak gördüler. İnsanlar onu bu dinde bir rehber olarak gördüler. İnsanları sıkıntıdan kurtaracak olan, onlara barış ve mutluluğu getirecek olan Hz. Muhammed’in şahsı değildi. Hz. Muhammed’in tebliğini yaptığı ve bir örnek uygulamasını yaptığı İslam diniydi yani İslam düzeniydi. Allah insanlara bunu göstermek için peygamberine her tür sıkıntıyı, eziyeti, yenilgiyi tattırdı. Çünkü o bir örnekti. Allah’ın dinini yaşatmak isteyen herkesin o sıkıntıyı çekeceğinin bir örneğiydi. Yani Allah “peygamberine özgü” hiçbir şey yapmıyordu.
Günümüzde çevrenize bakın, yaşadıklarınızı hatırlayın. Nice liderler gördünüz. Ne umutlarla geldiler, ne hayal kırıklıklarıyla gittiler. Çünkü onların getirdiği bir düzen yoktu. Onlar zaten herkesin illallah dediği, bıktığı kapitalist zulüm düzeni içinde başarılı olacaklarına inanıyorlardı. Bu nedenle başarılı olmaları imkansızdı.
Bir zamanlar Intel firmasının piyasaya sürdüğü DX türü işlemcilerin bir serisinin aritmetik işlemcisi hatalı hesaplamalar yapıyordu. Bu nedenle o bilgisayar doğru bir şey üretemiyordu. Çözüm o bozuk işlemcilerin değiştirilmesiydi. Bugün de artık insanlar bozuk, zalim, acımasız kapitalist düzen içinde kendilerini kurtaracak insanlar aramasınlar. Bozuk işlemciyi değiştirsinler. Bu bozuk işlemciyi değiştirip yerine düzgün, adil, mutluluk ve refah veren işlemciyi getirmek için çalışsınlar, bunun için çalışan insanları rehber edinsinler. O insanları tanrılaştırmasınlar, sadece rehber edinsinler, onlara yardımcı olsunlar.
İnsanlar şirke çok fazla meyillidir. Bu nedenle bazı insanları tanrılaştırırlar. Heykellerini dikerler. Her şeyi ona borçlu olduklarını söylerler. Bunu sadece inançsız insanlar yapmazlar. İnançlı insanlar da yaparlar. Hıristiyanlar İsa’yı nasıl tanrılaştırdıysa Müslümanlar da farkında varmadan peygamberimize aynı şeyleri yapmaya başladılar. “Farz namaz Allah için, sünnet namaz Peygamber için kılınır” düşüncesi, camilerde Allah’ın adının yanına Hz. Muhammed’in adının yazılması, Seladaki “Es-Salatu ves-selamu aleyke ya ResulAllah” (haşa) cümlesi bunun en tipik göstergeleridir. Hz. İsa’nın doğumuna mukabil mevlit kandili ikame edilmesi, Noel yerine Kutlu doğum haftası ikame edilmesi, hadislerin Kuran’ın önüne geçmesi de buna örnek olarak verilebilir. İnsanlara bunları söyleyince hemen bizi Hz. Muhammed’e değer vermemekle suçlarlar. Ama şunu net bir şekilde söyleyeyim, bugün Hz. Muhammet gelse ve kendisinin peygamber olduğunu söylemezse, ona karşı en büyük düşmanlığı onu yücelten kesim yapacaktır. O ise kendisinin Allah’ın elçisi olduğunu, bizim gibi bir insan olduğunu her zaman söylemiştir. O meclise girince sahabe ne ayağa kalkmıştır ne de ona “efendimiz” demiştir. Bilakis ona “efendimiz” diyenleri kendisi azarlamıştır. Kendisine o şekilde hitap edilmemesini söylemiştir. Biz onu çok seviyoruz, değer veriyoruz ve örnek olarak alıyoruz. Allah bize onun o güzel halini örnek olarak vermiştir, binlerce şükürler olsun.
Günümüzde yaygın olan Mehdi inancı da kişilerin kutsallaştırılıp tanrısallaştırılması mantığına dayanır. Bir kişi gelsin, bizi kurtarsın mantığı yanlıştır. Kuran’da her kavmin bir hâdisi var denmekte ve mehdilik değil, hâdilik mantığının kavme özgü olduğunu belirtmektedir. Hâdi ise kurtaran anlamında değil, rehberlik eden anlamındadır. Yani kişiler kendilerini kurtaracaklardır. Kuran’da bahsedilen o “hâdi” ise onlara rehberlik edecektir. Bu nedenle çalışmamak, iyiyi ve doğruyu getirmek için cihad etmemek, Mehdi gelecek, bizi kurtaracak diye beklemek çok yanlış bir davranıştır.
Her gün namazda, her rekatta söylediğimiz Fatiha’nın son iki ayetinin anlamını düşünün, aynı sonuca varacaksınız: “Bize sırat-ı müstakimde (Kendilerine nimet verdiğinin yolu, gazaba uğrayanların ya da sapanların olmayan yol) rehberlik et.” Burada Allah’a dua ediyoruz. Bizi sırat-ı müstakime ulaştır demiyoruz. Ulaşacak olan biziz. Bize sırat-ı müstakimde rehberlik et diyoruz. Burada rehberlik kelimesinin kullanılması bu nedenle çok anlamlıdır. Rehberin ise (muttakiler için) Kuran olduğu Fatiha suresinin hemen arkasından gelen Bakara suresinin hemen başında belirtilmektedir (ذَلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ).
Allah bizi Kuran’ın rehberliğinden, Hz. Muhammed’in örnekliğinden ayırmasın.