İnsanoğlu insankızı
19.01.2010
Dilimize yapışıp kalmış: İnsanlıktan söz ederken hep insanoğlu diyoruz. Böylelikle de dünya nüfusunun yarısını, yani erkekleri kastediyoruz. Ama bu kullanım zaman zaman da işe yaramıyor değil.
Mesela savaştan söz açtığınızda “insanoğlu” demenizden daha doğru bir kullanım olamaz.
Çünkü savaşları insanoğlu yapıyor, insankızı değil. Eğer Amazon söylencesini saymazsanız tarih boyunca yüz milyonlarca erkek birbirine giriyor, dönemin silahlarıyla birbirini parçalıyor.
İnsankızları ise çocuk doğuruyor, besleyip büyütüyor, savaşa gönderiyor ve sonra da yasını tutuyor.
Bu yüzden “Savaş bir erkek davranışıdır!” dersek pek de haksız olmayız.
Erkek yığınlarının alışkanlığı bu.
Belki çözüm de burada.
Dünyanın yönetiminde kadınların ağırlığı ne kadar artarsa, savaş tehlikesi de o oranda azalır.
Bir kadın, erkek gibi yok edici olamaz.
Çünkü bir insan doğurmanın ve yetiştirmenin ne demek olduğunu bilir.
Erkek gibi dölleyip yoluna gitmemiştir o. Çocuk doğurmanın acısını, sancısını çekmiş, canından can kopmasının şiddetini yaşamıştır.
Sonra o çocuğu emzirmiş, beslemiş, yirmi yıl üstüne titremiştir.
Erkekler çocuğu alır, asker yapar, cepheye gönderirler ve “bum!”; çocuk artık yok!
Kadınlar, bu yok oluşun ne derece yanlış, vahşi ve doğaya aykırı bir durum olduğunu iliğinde kemiğinde duyar.
Hırslarına kapılmış ve egemenlik peşindeki erkekler anlayamaz bunu.
Çocukluğumuzdan beri böyle yetiştirildiğimiz için, savaşı ülkelere ve insan soyuna mal ediyoruz.
Oysa anlamalıyız ki savaş sözünü ağzımıza aldığımız anda erkeklerden söz etmekteyiz.
Bugün bazı ordularda, göstermelik bir miktar kadın subaya da yer veriliyor ama bu durum, savaş vahşetini bir kadın davranışına dönüştürmeye yetmiyor.
Belki de ileride, bu çıldırmış dünyayı kadınlar düzeltecek.
YORUM:
YORUM YOK.
Ak parti temel:belge 8) müslüman 1 delikten 2.defa ısırılmaz.
MUSTAFA KARAHASANOĞLU’ndan mektuplar
(Milli Görüş 40 yılın muhasebesi)
Bu mektuplar bütün Refah Partisi il,ilçe,belde ve önemli şahıslara(2500 cıvarı)
Gönderilmiştir.
3.mektup sh:2
3.mektup sayfa:2
ra tam sayfa ilanlarla sürdürülen arsa kampanyasında: "Okuyucularımız için bir Selametköy Mahallesi kurmak maksadıyla teşebbüse geçilmiş bulunulmaktadır.
Su, hava ve ormanın birleştiği İSTANBUL'UN MUTENA BİR MEVKİİNDE geniş bir arazi alınarak PARSELASYON, YOL, SU, ELEKTRİK ve KANALİZASYON tesisleri yapıldıktan sonra arsa sahiplerine tevdi edilecektir.1' şeklindeki bu vaadlerden büyük bir çoğunluğu halen yerine getirilmemiştir. Çözeceğimiz mesele Türkiye'nin içerisinde bulunduğu girift ekonomik ve sosyal meseleler olmayıp bedellerinin tamamı yıllar önce ödenmiş olan arsalara ait alt yapı taahhütlerinin yerine getirilmesinden ibarettir.
3500'ün üzerinde hissedarın bulunduğu Selametköy arsaları meselesinin halledilmesini gündeme getirmeyi fitne çıkacak mülahazasıyla ertelemek mevcut fitneyi görmemezlikten başka bîrşey değildir. Keza mevcut arsalardan (halen tarım arazisi olarak kullanılmaktadır.) ekim dolayısıyla elde edilen milyonlarca liralık gelirin de hisse sahiplerine tevdi edilmeyişi de büyük bir manevi mesuliyete mucibtir.
A/iz kardeşim, kimsenin şüphesi olmasın ki bir kooperatifin veya her hangi bir müteahhitin rahatlıkla 5-6 senede halledebileceği böyle bir meseleyi çözebilecek kaabiliyette yüzlerce insanımız var iken, bu meselenin halledilmeyişi ve halledilmesi için çalışmaların başlatılmaması dikkat çekicidir.
Gerek Nidaş gerekse Yeni Neşriyat ortakları arasında inancımız dışında kişilerin olmadığı, idare heyetlerine dış güçlerin, Siyonistlerin etki edemediği aşikar iken bu şirketlerde ki başarısızlıklar ortaklar tarafından yakinen takip edilmeli gerektiğinde sorumluların dikkati çekilmeli ve de hesap sorulmalıdır.
Siyasi başarısızlıklara Siyonist mihraklar ve onların işbirlikçilerinin faaliyetleri mazeret olarak gösterilmiştir.Ancak idare meclislerini ve Genel Müdürlerini tek başına değiştirme yetkisine sahip olduğumuz bu şirketlerimizdeki başarısızlığı nasıl izah edebiliriz?
Aziz Kardeşim, Erbakan Hoca'nın da çeşitli vesilelerle gazete dağıtım teşkilatımızın olmayışından müşteki oluşu malumunuzdur. Gazetemizin dağıtımının sıhhatli bir şekilde gerçekleştirilebilmesindeki ehemmiyet dikkate alınarak 1980 yılında MİL—DA (Milli Dağıtım) şirketi kurulmuş ve bu şirket vasıtasıyla İstanbul'da, Hürriyet Dağıtım'ın sattığı gazete miktarı kadar Milli Gazete'nin satışı şirketimiz tarafından gerçekleştirilmiş iken bu şirket bilahare hiç bîr istişare yapılmadan Erbakan Hoca tarafından lağvedilmiştir.
Muhterem Kardeşim, Milli Gazete yine İhtilal'in ve Sıkı Yönetimin en zor günlerinde 1981' de bütün Türkiye sat-
hında motorsiklet, bisiklet ve elden gazele dağıtımı yapılan tam teşekküllü 28 büro ve 42 temsilciliği ile faaliyetlerini sürdü-
rürken bilindiği gibi bu bürolar da teker teker lağvedilerek 6 adete düşmüştür. Hür- Dağıtım dışında sadece bu bürolar vası-
tasıyla 1982 yılı başında sattığımız gazete adeti bugün kü Milli Gazete'nin toplam trajından fazladır. Yine bu bürolar vasıta-
sıyla satılan battaniye adedi 50 bin, seccade adeti 15 bîn adetin üzerine çıkarak gazeteye ek bir gelir sağlamış okuyucu ile
gazetenin kaynaşması hususunda büroların büyük etkinliği olmuştur. ,
Türkiye Gazetesi bizden örnek alarak başlattığı yaygın bürolar vasıtasıyla bugünkü trajına ulaşmıştır.
Muhterem Gönüldaşım, elhamdülillah Cenabı Hakk nasip etmiş bu davaya hizmet kadrosuna girmişiz. Davanın sahibi biz değiliz kimseyi dışlamaya, ihraç etmeye de yetkili değiliz. Bulunduğumuz makamlar bize nesep yoluyla intikal eden miraslar olmayıp belli mesuliyetleri olan emanetlerdir. 50 yıl sonra gelen nesil bizleri " İnançlı bir kadro Türk Siyasi hayatına gelmiş ve başarılı olamamış" diye yadetmemeleri için şuurlu ve akıllı bir şekilde meseleleri tefekkür etmek durumundayız.
Aziz kardeşim, camiamızın bilinen, önde gelen ilim ve siyaset adamlarımızla yaptığımız iştişareler doğrultusunda sizlere yazılan mektuplardaki ifadelerden daha açık ve mahrem kalması gereken meseleleri de ihtiva eden 18 sahifelik bir mektup Muhterem Erbakan'a elden takdim edilmiş idi.
Bu mektubun son paragrafında aynen şu ifadeyi kullanarak: "Allah (C.C) şahittir ki bu mektubu hiç bir dış tahrik ve telkin altında kalmadan îman aşkımın korlanmasına vesile olan hadiselerin üzerimde bıraktığı hissiyatla yazıyorum. Ben de bir beşer olarak hata yapabilir, hissi düşünebilir, bazı meseleleri kamil manada değerlendiremiyebilir, hülasa yanılabilirim. Şayet yanılıyorsam tenvire muhtacım" demiş idim. Kendisine bu mektubun dışında daha önce bîr heyetle gidilerek şifahi olarak da meseleler aktarılmış ve bizzat kendi ifadesiyle: "Yüzde doksan haklısınız derhal meselenin üzerine gidilecek" denilmesine rağmen taahhüt ettiği toplantı bile yapılamamış, her zaman ki gibi mesele küllenmeye bırakılmıştır.
İşte bütün bu safhalardan sonra yıkmak için değil, yapmak için ve giderek yayılmaya yüz tutan mevcut fitnenin önünün alınması için bu mektuplar kaleme alınmaktadır.
İlk mektubumda da ifade ettiğim gibi hu mektuplar şevk ve heyecan kırmak için değil, bilakis farkında olmadan körelen heyecanımızı canlandırmak maksadıyla sadece teşkilat mensuplarına ve belli seviyedeki kardeşlerimize yazılmakta, basın organları vasıtasıyla daha geniş kitlelere intikal ettirilmesinden dikkatle kaçınılmaktadır.
Muhterem il ve ilçe başkanı kardeşlerimizin bir kısmının mektupları İdare heyetindeki kardeşlerimize aktarmadıklarını üzülerek Öğrenmiş bulunuyoruz. Aziz Kardeşim beşer olarak Biz de hata yapabilir, kanaatlerimizde yanılabiliriz. Ancak anlatılan hadiseler kesinlikle doğrudur. Bu hususda istenilen mekan ve zamanda hesap vermeye hazırım. Bu bakımdan mektubun müzakeresi yapılıp inancımız doğrultusunda değerlendirilmesi ve Cenab-ı Hakk'ın Ayet-i Celile'de emanetler hususundaki ikazı dikkate alınarak istişare edilmesi hususunu sizlere vebal olarak aktarıyorum.
Bu hak davayı dünyevi menfaatler uğruna alet etmek isteyenleri Cenab-ı Hakk'a havale eder, bizlere feraset, çalışma aşkı ve şevki vermesini niyaz ederim.
Mustafa KARAHASANOGLU