Biz takiyye mi yapıyoruz
1352 Okunma, 0 Yorum
Hayrettin Karaman - Yeni Şafak
Hilmi Altın

Hayrettin Karaman, hkaraman@yenisafak.com.tr, 27 Aralık 2009 Pazar  “Biz takıyye mi yapıyoruz?”

Hayrettin Karaman bu haftaki yazısını bir okuyucusunun sorusuna ayırmış:

“…öncelikle ben inançlı bir insan olarak Kur'an ve sünnette belirtilen herşeye inanıyorum. Şu an bakıldığında İslami kesim diye tarif ettiğimiz gazete, dergi, televizyonlarda Ergenekonculara ve o zihniyeti savunanlara karşı din ve vicdan özgürlüğü bağlamında Batı normları düzeyinde demokrasi üzerinden savunma yapıyoruz. Şimdi biz din ve vicdan özgürlüğünü Batı normlarında mı anlıyoruz, yani? “Dinde zorlama yoktur” kuralını, kardeşim ben inanıyorum ama içkimi içerim (günah olduğunu bile bile) dese veya içmese bile bunu savunsa veya arkadaşım bir insan istediği dini veya dinsizliği seçme özgürlüğüne sahiptir dese ben ona “Kardeşim evet” diyemem, neden? Mürtedler hakkında fıkıh kitaplarında okuduğum cezalar var. Sorun şu: Biz gerçekten samimi miyiz yoksa takiye mi yapıyoruz?” sorusuna şu cevapları vermiştir:

… “Takıyyeci Müslümanlar böyle olmadığını bildikleri halde -kendilerince öyle gerekli gördükleri için- inançlarını gizlerler ve “Evet, İslam'a göre de böyledir, içebilirsin” derler.

Reformcular, dinin değişmezlerini de -zamana uymak adına- değiştirmekte sakınca görmeyenler inanarak, İslam'ı böyle yorumlayarak “Evet, içebilirsin” derler.

Dini, muteber, geçerli, onanmış fıkıh usulüne göre yorumlayarak anlayan, iman eden ve uygulayan Müslümanlar böyle bir davranış ve ifade karşısında iki duruma göre cevap verir, tavır alırlar:

İslam'da hüküm nedir sorusuna cevap olarak “Sarhoş eden içki içmek haramdır, düzeni islâmî olan bir ülkede Müslümanlar, başkalarına göstererek (gizlemeden, açıkça) bu içkiyi içemezler, içerlerse uygun bir şekilde uyarılırlar, ıslah edilirler ve ceza çekerler” derler.

“İçinde yaşadığımız laik demokratik cumhuriyette Müslümanlar, açıkta içki içen ve 'kimse bana karışamaz' diyen Müslümana karşı nasıl davranırlar, ne derler?” sorusuna cevap olarak da:

“Böyle bir düzen içinde başka bir şey yapma olanağına sahip olmayan Müslümanlar, günah işleyen bir Müslüman’ı uyarırlar, ıslah etmeye çalışırlar, ama bundan öteye gidemezler, “mevcut düzende senin bu hakkın varsa benim de mesela kızımı, başını örterek okutma ve çalıştırma hakkım vardır, olmalıdır” derler.

Bu hal ve şart içinde Müslümanların, İslam'da hükmün ne olduğunu açıkça ifade ettikten sonra “Batı normları düzeyinde demokrasi üzerinden savunma” yapmaları, hak aramaları ne tavizdir, ne takıyyedir ne de haramdır.”

Yazının tamamı için bakınız: http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Default.aspx?t=27.12.2009&y=HayrettinKaraman

YORUM:

“İslam”ın dünyevi/ düzen/sistem (kaza) anlamı ile inanç (ahlak-ahiret) anlamı farklıdır. Herkes, İslam’ı farklı anlayabilir, uygulayabilir. Bu farklılık, bazılarının iddia ettiği gibi, başka kişi ve grupları baskı altına alan tekelci bir yapı olmadığı gibi karmaşa bir yapısızlık da değildir. Adil Düzen İslam anlayış modellerini de kapsar.  Adil düzen bir açıdan bakıldığında İslam anlayış modellerinden biri olarak da değerlendirilebilir.

 

Adil Düzen, kişilerin, ortak kurallarının merkez olmasını, anlaşmaya varılamayan farklı yönlerin de kişilerin toplumların serbest alanı olduğu ilkelerine dayanır. Ülkenin merkezinin önemi kadar yerelin de önemli olduğunu bilir.

 

Türkiye Cumhuriyetinin eksikleri, yanlışları olmakla birlikte, laik demokratik, sosyal bir hukuk devleti olmasını İslam tanımıyla bağdaştırır.

Yargıda demokrasi /hakemlik sisteminin,  sosyalliği dengeleyen liberalliğin de temel ilkeler arasına alınmasını ister.

 

Adil Düzenci, yaşadığı yerin, ülkesinin ortak olarak oluşmuş kurallarına uyar ya da oradan bucaktan, ilden, ülkeden hicret eder/ayrılır. Kavga, terör çıkarmaz. Terörü fitne, isyan, taşkınlık olarak kabul eder.

 

Geçmişe saygılıdır. Devletini, toplumunu kuranlara saygılıdır. Onların birikimlerinden yararlanır ama her gün kedini toplumunu yenilemeyi hedefler.

 

Sosyal yapılanmada ‘yeterli temel birim’ olarak kişilerin birbirini tanıyabildiği ama baskının oluşmadığı Bucak ölçeğini esas alır. 

 

Takiyyeyi değil doğruyu söylemeyi esas alır.

 

Çatışmayı değil barışı esas alır. Dağılmayı değil birliği esas alır.

           

            İnanç kuralları ile düzen kurallarının ayrı olduğunu bilir. İçki içmenin din/inanç olarak haram olduğu inançlar vardır. İnançlarında içki içmeyi serbest sayan inançlar olabilir. Herkesin kendi inancına göre hareket etmesini savunur. İnanç alanı ahlak alanıdır, yasal alan değildir. Yasal alan/hükümler alanı düzen boyutudur. Düzen inan kurallarına göre değil kaza hükümlerine/dünyevi kurallara göre oluşur.

 

            Buna karşın, hiçbir inanç / inancı benimseyen kişiler, kişi ve toplumlara zarar verdiği bilimsel icama/consensus/ ortak görüş haline gelmiş bir davranışı temel inanç kuralı haline getiremez. Herhangi bir konunun  topluma zarar verip vermediği konusunda kişi görüşü ve her kademedeki toplum kuralı olmak üzere farklı ölçütler ayırım ölçütü olarak kabul edilebilir. Bir konuda hangi seviyede ‘ortak doğru’ oluşmuşsa o seviyede kural oluşturma esastır.

 

Bugün sigara konusunda bütün dünyada emsali görüşmemiş yasaklar vardır.İnsanlar bu yasaklara çok büyük bir katılımla uymaktadır. Yeterli olmasa da içki konusunda toplumlar önemli yasalar oluşturmaktadırlar. Hedef, içki içenin kimseye zarar vermediği, içki içenin de zarar görmediği temel içki yasalarına ulaşmaktır.  Sarhoş eden içkinin yasak olduğu ‘Bucaklar’ olabileceği gibi, içki içmenin serbest olduğu bucaklar da olabilmelidir. Türkiye’de en az 10 bin kadar bucak seçeneği olabilmelidir.  

 

Bölünme/dağılma tehlikesi, seçenek oluşturamama yönü, hürriyetleri baskı altına alacak büyüklükte olması tehdidi, özgürlükleri riske etme/bitirme/söndürme sakıncaları giderilmiş bir yapılanma hem inanç modelleri hem de sosyal/siyasal modeller için pilot denemelere tabi tutulmalıdır.

           

            ADİL DÜZEN BUCAKLARI İÇİN ÖNERİLER: 

ü       Dini, ilmi, ekonomik, siyasi ‘çoğulcu yapılama modellerinin’ tümünü içinde barındırır.

ü       Seçenekli sistemdir.

ü       Bütün insanlığın katkıları ile oluşur.

ü       Statik yönü kadar dinamik yönü vardır.

ü       Bütün insanlık için barış modelidir.

ü       Bütün ekonomik, inanç, siyasi, ilmi modellere yer verir.

ü       Merkezi yönetim yerel yönetim dengesini sağlar.

ü       Kişilerin özgürlüklerini koruyarak her kademede örgütlenmelerine olanak verir.

ü       Kişiden insanlığa barış içinde örgütlenmelerini sağlar.

ü       Bucak seviyesinde model oluşturma seçeneğinin olduğu bir sistemdir.

ü       Kişiden insanlığa nüfus ölçeği temelinde yapılanmayı esas alır.

ü       Barış yaşamının kuruluşu, işleyişi ve korunmasına yönelik bir sistemdir.

ü       Laik, demokratik, sosyal, liberal bir düzendir.

ü       Yargıda da demokrasiyi hedefleyen, hakemlik modelini içeren, yansız, bağımsız, etkin, saygın yargıya dayanır.

ü       Bütün inançlara İslam inancına verdiği değeri verir.

ü       Bütün inançların, tam laik ortamda kendilerini geliştirmelerine altyapı oluşturur.

ü       Bütün inançlara adil olanaklar sağlar.

 

 

İSLAM İNANCI:

İslam, İlk insan ve peygamber/Âdem’den son peygamber Muhammed dahil, peygamberlere gelen vahiy çizgisinde insanlığın birikimi ile oluşan, daha sonraki dönemlerde ilim dönemi ile devam eden tüm insanlığın barış inancının adıdır. Allah’ın indinde din İslam’dır demek, düzen barıştır demektir. Yani buradaki “din” inanç anlamında değil düzen anlamındadır. İnanç anlamında alınsa bile “Allah’ın yanında din/inanç barıştır”  anlamına kullanılabilir. Böyle kabul edilince din/inanç adına kavga edilmez, savaş çıkarılamaz. İslam anlayışında göre, herkesin inanç hürriyetini sağlama, inanç konusundaki baskıyı ortadan kaldırma görevi vardır. Başkalarını kendi anladığı din/inanç anlayışına inandırma görevi yoktur, yalnızca kendine göre doğruyu söyleme görevi vardır.

 

İslam inançları, inançlarının bilime aykırı olmadığını bilir. Bilime aykırı inançlarını düzeltir.  Müslüman’a göre, bir inanç bilime aykırı gözüküyorsa, “ya inanç hatalıdır/hatalı anlaşılmıştır ya da bilimde hata vardır/ bilimsel gerçeğe ulaşılamamıştır” görüşünü temel alır.

 

İçkinin inanç boyutu vardır, düzen boyutu vardır. Kişiler kendilerine ve topluma zarar veremezler. İçki veya herhangi bir konu kimler arasında ortak görüş oluşmuşsa o görüş onları bağlar. İçkiyi haram sayanlar o görüşlerine uyarlar, içkiden uzak dururlar. İçkiyi haram saymayanlar kendi görüşlerine göre hareket ederler. Kişi inancı başkadır, kişi hukuku başkadır. Dinde(inançta) hukuki yaptırımlar yoktur. Ahlaki /inanç yaptırımları vardır. 

 

İnancın ahlaki yaptırımı inanç gruplarındakileri bağlar. Kendi anlayışlarına göre kurallar koyarlar. Tepkileri ahlaki ölçüt ve özelliklerde olabilir. Çoğulcu yapılanma içerisinde inanç grubunu beğenmeyen kişiler inanç gruplarını hiçbir etki, baskı altında kalmadan ve mağdur olmadan değiştirebilirler.

 

Sarhoş eden içki içme kişinin inanç grubunda haram sayılıyor ise, o inanç grubunda içki içenlere inancına uymuyor gözü ile bakılıyor ve istenmiyor ise, kişi de içecek ise, kişi o inanca mahkum değildir. İçecekse, içkinin serbest olduğu başka bir inanç grubuna geçebilir veya kendisi böyle bir inanç grubu oluşturabilir. İnanç grupları inanç bütçesinden pay alırken kişilere ve topluma verdikleri zararlara-faydalara göre derece/pay alırlar.

 

Bununla birlikte, içkinin inanç boyutu dışında, kişinin kendisinin dışında, diğer insanları, halkı, kurumları ilgilendiren yönü de vardır. Bu yön, İslam inancının veya başka bir inancın değil düzenin/ sistemin sorunudur. Baka bir anlatımla, içki içene hukuki müdahale, İslam inancını veya başka bir inancı ve ilgili inancın alt grubunu benimseyen birinin inanç görev ve yetki alanında değildir.

 

Suç ve ceza alanı olduğu için inançların alanında değildir. Hukukların görev, yetki alanındadır. İçki içen, hukuki olarak içkinin suç sayıldığı bucakta ise suçunun cezasını çeker. Suç sayılmadığı bucakta ise suç işlememiş olur.

 

Bu konuda da merkezi sistem yerine kademeli kararların halkın katılımıyla oluştuğu/ çoğulcu yapılanma modeli oluşturulmalıdır. Böylece bucağını beğenmeyen beğendiği başka bir bucağa geçebilir.  İnsanlık zamanlar en iyi çözümleri bulacaktır.

 

Özetle, demokrasi ve laiklik her yerde ve her konuda (inanç alanında da) tam olmalıdır. Bir konu bilimsel olarak hangi seviyede doğrulanmışsa o seviyede doğruluk ölçütüdür. İnsanlık seviyesinde bilimsel olarak yanlış olduğu kanıtlanan bir konu inancın temel doğru ilkesi olamaz. Hukukun konusu ile inancın konusu farklıdır.

 

 

 

 

 

 

Hilmi Altın






Sayı: 29 | Tarih: 27.12.2009
Nazlı Ilıcak
Lens ve karınca
1473 Okunma
1 Yorum
Fatma Karuç
Ebubekir Sifil
Hak yahudilik ve hristiyanlık
1382 Okunma
1 Yorum
Zafer Kafkas
Mümtazer Türköne
Mızrak ve çuval
1371 Okunma
Arif Ersoy
Reşat Nuri Erol
Faiz, işsizlik, açlık ve çözüm
1361 Okunma
Ilker Ardic
Hayrettin Karaman
Biz takiyye mi yapıyoruz
1352 Okunma
Hilmi Altın
Can Ataklı
Hiç aklıma gelmeyen bir görüş
1340 Okunma
Mesut Karaaytu
Ahmet Hakan
Bülent Arınç’a dair önemli bir saptama
1333 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Fikret Bila
Heyecanlı saatler
1319 Okunma
Harun Özdemir
Zülfü Livaneli
Zor bir yıl
1314 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mehmet Şevket Eygi
Türkiye’de Din ve Hürriyeti var mıdır?
1307 Okunma
2 Yorum
Emine Hocaoğlu
Fehmi Koru
Sağ el sol elden haberdar mı dersiniz
1292 Okunma
Ahmet Kirtekin
Mahir Kaynak
Gözlemleyicim.
1290 Okunma
Süleyman Karagülle
Yılmaz Özdil
Ağzında lokma varken suikast yapılmaz...
1280 Okunma
Leyla Okta
Gülay Göktürk
Can havliyle
1268 Okunma
Adem Çevik
Oktay Ekşi
Korktunuz Değil mi?
1256 Okunma
Vahap Alma
Mehmet Altan
“AB bir liboş fantezisi mi?”
1252 Okunma
1 Yorum
Mehmet Hikmetumut
Ruşen Çakır
Provokasyon demekle iş bitmiyor
1210 Okunma
Tayibet Erzen
Mehmet Niyazi
Bazen zor yazılıyor
1191 Okunma
1 Yorum
Abdurrahman Erol
Ali Bayramoğlu
KCK OPERASYONU: HÜKÜMETİN NİYETİ NE?
1169 Okunma
Özgül Ertuğrul
Ahmet Altan
AKIL
1165 Okunma
Özer Ataç
Toktamış Ateş
AB macerasında son durum
1157 Okunma
Osman Eskicioğlu


© 2024 - Akevler