18.12.2009
İÇİŞLERİ Bakanı Beşir Atalay’ın basın toplantısını az merak, çok ümitle izledim. Fazla merak etmiyordum zira Kürt açılımı konusunda yeni, somut ve en önemlisi yaşanan tıkanıklığı aşmaya yarayacak şeyler söyleyemeyeceğini düşünüyordum. Öte yandan ümitliydim zira açılımı önemsiyor, başarıya ulaşmasını diliyor ve buna bağlı olarak da destekliyorum. Yani Atalay’ın şaşırtmasını ve yaşadığımız katmerli krizin aşılması ve açılımın ilerlemesine katkıda bulunacak adımları duyurmasını umuyordum.
Ancak Atalay, tıpkı Başbakan Erdoğan’ın son günlerde sık sık yaptığı gibi, hükümetin açılım konusundaki kararlılığını tekrarlamanın ötesine geçmedi. Tabii bir de son yaşanan tatsız olayların birer “tahrik”, diğer deyimle “provokasyon” olduğunu; sorumluların hepsinden haberdar olduklarını ve bunların hak ettikleri cezalara çarptırılacağını söyledi. Atalay’ın bu sözleri bazılarını tatmin etmiş olabilir ancak ben olmadım.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ.
Yorum:
Haftalardır Ruşen Bey’in yazılarını takip etmeme ve birçok fikrine de katılmama rağmen, tam olarak ne anlatmaya çalıştığını bir türlü anlayamıyorum.
Kendi içinde bir paradoks gibi. Bir yazısında Ahmet Türk’ü düşüncesizlikle, yeterince yapıcı olamamakla suçluyor, başka bir yazısında onsuz bir açılım süreci düşünemiyor, bir sonraki yazısında Türk’ün istifadan cayma gerekçesi olarak İmralı’dan gelen değerlendirmeleri öne sürmesini ise neredeyse alkışlayarak aktarıyor.
Aynı karmaşık tutumunu AKP üzerinden de sergileyen Ruşen Bey’i kah yönetime övgüler yağdırırken, kah başarısızlığın faturasını onlara yüklerken görüyoruz. Bu arada DTP’yi de ihmal etmiyor, yıkıcı politikalarını neredeyse hoş gösterecek mazeretler sıralıyor.
Kişi ve olaylar karşısında aynı tutumları sergilemesini tabii ki beklemiyorum, ancak aynı olaylara gün aşırı farklı(neredeyse zıt) tepkiler vermesi, itiraf etmeliyim ki beni bir hayli zorluyor.
Olaylara hakem gözüyle bakmaya çalışırken, bir yandan da taraflardan birine gol atmaya çalışmak nasıl bir gazetecilik anlayışıdır, anlamaya çalışıyorum.
Şimdi sormak istiyorum kendisine:
Siz DTP ve PKK’nın faaliyetlerini haklı buluyor musunuz, bulmuyor musunuz?
Haklı buluyorsanız, geçmiş bunca yılın hesabını bir yana bırakalım bu hepimizi aşar, en son yaşanan çarşı saldırıları ve İETT otobüsünde yakılan kızın başına gelenleri gerekçeleriyle savunmanız rica olunur. (Gerekçelerden biri tüm bu yaşananların birer PROVOKASYON olduğu iddiası olamaz zira böyle olmadığını kendiniz yazınızda belirtiyorsunuz.)
Tüm bunların gerekçesi provokasyon değil de insanlar, örgütler, kurum ve kuruluşlarsa, bırakalım da yargılansınlar ve cezalandırılsınlar. Bu aşamada hoşgörünün kimseye bir faydası olmaz, olsaydı Tokatta 7 şehit daha vermezdik.
Düşünmenin bedelini ödeyelim ki, bir adımız olsun.