Dün, dinlence günü değil sanki kâbustu. Azdığı yetmemiş gibi kudurmaya hazırlanan hava şartları... Ergenekon davası tutuklu sanığı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’ün...
...hastanede tedavi gördüğü bölümde istifa etmiş eski bir astsubay olduğu saptanan silahlı bir şahsın yakalanması...
Ergenekon soruşturmasında, hakkında yeniden yakalanma emri çıkartılması üzerine garip bir şekilde “intihar” ederek diğer sır dolu subay ölümleri kervanına eklenen Deniz Yarbay Ali Tatar’ın ölümü...
Dağıtım iznine gelen yirmi yaşındaki iki aylık asker Osman Aslı’nın, gözaltına alındıktan sonra götürüldüğü Avcılar Firuzköy Karakolu’nun avukat görüşme odasında ölü bulunması...
Gene...
Ergenekon davası soruşturma kapsamında, şehit ailelerinden, olayın görgü tanıklarına kadar çok çarpıcı iddiaların birbirini kovalaması...
Abdullah Öcalan’ın sözlerine uygulanan düşündürücü sansür...
“Demokratik açılıma” dış oksijen kabilinden yapılan Irak’taki üçlü güvenlik zirvesi...
Ve aileleri türban mağduru olan muhafazakâr politikacıların, gayrimüslimlerin temel hak ve özgürlükleri söz konusu olunca bir anda devlet refleksine bürünerek şahin kesilmeleri...
Henüz “çıldırmadıysak” da buna “ramak kaldı” dedirtecek bir toplumsal tablo...
***
Dün bu haberleri izlerken, bir yandan da bugün AB ile açılacak 35 başlıktan 12’incisi olan “çevre” faslının gazetelerde yer alıp almadığını tarıyordum.
Birinci sayfaların hiç birinde yoktu...
Bunu, siyasal iktidarın “beklenti yönetimi” konusundaki ağır zafiyetine yordum.
AK Parti iktidarı, bir ülkenin “toplumsal rüyası” yiterse, o toplumun çarçabuk içe kapanacağını, sadece siyasal milliyetçiliğin değil hızlı bir askerileşmenin de pençesine düşeceğini öngöremiyor... Ve AB’yi ancak mutlak iktidar olduğunu sandığı Ankara’da dara düştüğünde anımsıyor... O da yalap şap.
AK Parti iktidarı, Türkiye’deki “iç dinamiklerin” zafiyetinin de farkında değilmiş gibi... Bu topraklar Bizans’tan bu yana olması gereken noktaya doğru dönüşemiyor...
Küresel krizin gazabına uğramış görünen tarımdaki köklü dönüşüm de, rekabet yasası ertesinde dış ticaretteki modernleşme de AB sayesinde oldu.
AB’yi hasmane bir üslupla eleştirerek “Kopenhag Kriterleri” yerine “Ankara Kriterleri”nden söz etme ve “temel hak ve özgürlüklere” başörtüsü üzerinden bakma yanılgısına düşmek, AK Parti’yi kapatma noktasına götürdü...
Bu yanılgılar bugün de sürüyor.
***
Nereden mi biliyorum?
Biliyorum çünkü ben “yönetilen” birisi olarak, reformların yapılıp yapılmadığına her şeyin somut olarak resmini çeken “AB İlerleme Raporu” üzerinden bakıyorum...
Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanı iken “uyum yasaları” kapsamında Meclis’e sunduğu Sayıştay Yasa Tasarısı’nın hala uyumakta olduğunu da, Kamu Yönetim Reformu’nda parmak kıpırdatılmadığını da, Emasya’nın çoktan taca atılmış bulunduğunu da oradan biliyorum.
Siyasetçiler, halkın gereksinimlerini karşılayacak olan reformları hızlıca gerçekleştirmek yerine, Avrupalı siyasetçilerle polemik yapmakla ve Türkiye’nin büyüklüğünü vurgulamakla yetinseler de...
Ankara’da havuza dökülen işçiler, madenlerde aldırmazlıktan ölenler, yağmur yağınca uluslararası yolda boğulanlar, Tuzla’da cinayet ekonomisinin kurbanı emekçiler, eşitsiz gelir dağılımının mağdurları, yoksulluk sınırında yaşayan on iki milyon insan, bu siyasal böbürlenmelerden nemalanamıyor...
Hâlbuki AB reformları, kitlelerin taşınması ağır bir yüke dönen yaşamları ve sağlıklı bir Türkiye için gerekli...
***
İlerleme Raporu’ndaki reformları hızlıca hayata geçirmek yerine AB’yi ve Avrupa’yı suçlama kolaycılığına kaçanlara...
“Bizi nasıl olsa almazlar” çikletini çiğnemeye bayılanlara...
Bu işin tüm yükünü taşıyan geniş bürokratik kadrolara da danışan biri olarak şunu açıklıkla söyleyebilirim, “siyasal ve toplumsal irade” samimi bir şekilde istesin, Türkiye’nin beş yıl içinde AB’ye tam üye olmasını kimse engelleyemez.
***
Bugün açılacak “Çevre Faslı” da, aynen son AB Zirvesi gibi usulca kayıp gidecek.
Bunun nedenlerini, başta iktidar olmak üzere herkes, başkalarını suçlamadan yeniden bir düşünmeli.
Eğer birileri, “iç kabineleri” gibi “AB’yi bir liboş fantezisi” sanarak tutum alıyor ise, bu yanılgının bedelini siyasette ağır öderler.
Bastırın da, epeydir unutmuş olduğunuz şu ilerleme raporundaki reformları biran önce yapıverin