20.12.2009
Her gün aynı musluğu tamir eden bir muslukçu gibi hissediyorum bazen kendimi.
Dünyanın en basit lafını döndüre döndüre söylemeye uğraşıyorum benim gibi “muslukçularla” birlikte.
“Barışsanıza çocuğum.”
Barışmıyorlar.
Çok fazla Türk, çok fazla Kürt var bu memlekette.
Ama kendine ait düşünceleri olan “birey” sayısı inanılmaz derecede az.
“Sadece kendine ait fikirleri olanlar ayakta dursun, diğerleri yere yatsın” desen, memleket bir anda dümdüz olabilir.
Sanki Türklük ve Kürtlük denilen karanlık kulübeler var, onun içine giren, pencerelerin sımsıkı kapalı olmasıyla da yetinmiyor bir de gözlerini yumuyor.
Şimdi Kürtlere bakın.
PKK’nın ve Apo’nun peşinden gidenlerin dışında epey Kürt var ama onların ne düşündükleri duyulmuyor bile.
Silahın sesi onların sesini bastırıyor.
Apo’yu ve PKK’yı tabulaştıranlar ise asla kendilerine ait bir fikre sahip olmuyorlar.
Olanlara da kızıyorlar.
Onlara göre PKK ve Apo ne derse doğrudur, bu görüşlere aykırı fikirleri olanlar “Kürt düşmanıdır”, “faşisttir” falan filan.
Aklını böyle “kiraya” verdiğinde zorlukla karşılaşmak kaçınılmaz.
Günlerden beri “demokratik mücadele iyidir, silahlarla bir yerlere ulaşılmaz” diyenler, PKK’lıların öfkelerini topluyordu.
DTP’li milletvekillerine Parlamento’dan çıkmaları için baskılar yapıyorlar, çocukları sokaklara döküyorlar, şiddeti arttırıyorlardı.
Apo, İmralı’dan “demokratik mücadele devam etsin” deyince birden inanılmaz bir sessizlik oldu.
O ana kadar çözümü” sokakta” arayanlar birden sustu.
Sokaklar sakinleşti.
Siyaset hareketlendi.
Ama böyle “kutsallaştırmalar” başlayınca “tuhaflıklar” da başlar.
Kürtlerin bir kısmı Apo’ya tapıyor, değil mi?
Kürtlerin bir bölümünün tartışılmaz lideri Apo, değil mi?
Eh, şimdi biz bugün Apo’nun son konuşmasını bir daha yayımlıyoruz, o konuşma, iki gün önce PKK’ya yakın sitelerin yayınladığı konuşmadan biraz farklı.
Apo’nun “Reşadiye baskını” ve Emine Ayna hakkındaki sözleri “sansür” edilmiş birileri tarafından.
Apo, “ben bu Reşadiye meselesini hiç anlamadım” diyor, “Tokat benim aklıma gelmezdi” diyor ama Kürtler Apo’nun bu sözlerinden ancak bizim gazeteyi okurlarsa haberdar olacaklar.
Kürtlerin bir bölümünün “tartışılmaz” lideri de olsan, söylediklerin, üstelik de Kürtler tarafından sansür edilebiliyor demek ki...
Şimdi birçok Kürt, daha önce söylediklerinden vazgeçip Apo’nun söylediklerini tekrar edecek.
Bir yolun, doğru bir yol olduğunu anlamaları için mutlaka Apo’dan mı duymaları gerekiyor Kürtlerin?
Galiba öyle.
Şimdi Kürtlerle dalga geçmeye kalkışacak Türkler olabilir.
Ben Türklere bir soru sorayım.
Bugün CHP ve MHP barışa karşı çıkıyor, ortalığın kan gölüne dönmesinden hiç çekinmiyor ya...
Peki, bir düşünün bakalım, Atatürk, Anıtkabir’den konuşabilse ve “ülkemiz için en iyi yol barıştır” dese Baykal’la Bahçeli ne yapardı?
Bugün barışa karşı çıkan milyonlarca Türk ne derdi?
Ne diyecekler, o güne dek söylediklerinin hepsini unutup Atatürk’ün söylediklerini tekrar ederlerdi.
Eğer punduna getirebilirlerse Atatürk’ün sözlerini sansürlemeye uğraşırlardı.
Taha Akyol, daha önceleri Atatürk’ün bazı sözlerinin ve fikirlerinin nasıl sansürlendiğini Neşe Düzel’e anlatmıştı.
İnsanların kendilerine ait fikirlerinin olmaması, bir “birey” haline gelememesi tehlikelidir, liderleri hata yaptığında hiç tartışmadan o hatanın peşinden yürürler.
Daha da kötüsü, birileri “liderlerinin” sözlerini çarpıtıp ya da sansürleyip onları başka bir yöne sürükleyebilir.
Eğer Türklerle Kürtler birbirlerine bu kadar benziyorlarsa, ikisi de “liderlere” tapınıyorsa, ikisinin de kendisine ait fikirleri olan bireyleri çok azsa niye dövüşüyorlar?
Birbirlerine benzedikleri için dövüşüyorlar tabii ki...
Böyle bir ülkede her gün aynı musluğu tamir eden muslukçu olacağıma, Ahmet Haşim’in dediği gibi “göllerde bu dem bir kamış olsam.”
Daha manalı bir hayatım olurdu herhalde.
Y O R U M - 18 –
AKIL VE İTAAT
Akıl : Bir birlerinden ayrı liflerin bağlanması-eklenmesi / tamamlayıcı kapak/uzak- erişebilen- çıkarsama.
Zeka : Yakamozlu-anlı parlaklı zihin işlevi/ ani, kısa anlı çözümleme/ yer kapma/ uyanık-lık/ kısagüç.
Zihin : Aklın, tutma/ saklama/ anlamlandırma işlevli biçim üretim alanı.
l) G.N.O. LU ZİHİNLER:
yeryüzü biçimlendiricisi ve kullanıcısı insan, kendisine bahşedilen yeteneklerinin kaynağı beyni ile kendisi için cennet ve cehennem oluşturmaya yetkilidir.Bu yetkinin bilincinde olmak insanlık için kritik eşiktir:
a- Tarihsel olarak, iyiye koşarken veya oluşturma etkinliğindeyken kötüye düşme; kötüden kaçarken veya onu bertaraf ederken iyiye çıkma “suprizleriyle” karşılaştığında aklının etkinliğinden şüpheye düşmüştür.
b- Çaba ve koşuşturmalarının acısını azaltmadığını ya da isteklerinin oluşmasına yaramadığının farkına vardığında, akıl ve bedeninin yanı sıra başka arayışlara, etkenlere yöneldiği gerçektir.
c- Aklı ve bedeniyle “hallettiği” sorunlarından kalkarak, gelecek tüm sorunları da böylelikle çözebileceğini düşünüp uygularken; her şeyi kendi gücüyle çözme ve biçimlendirme girişimiyle acı alanları oluşturması, insanlık tarihinde kayda girmiştir.
Bu üç kollu kavşak sinyalizasyonu görünüşte toplumsaldır.Ancak, uzun erimde tek tek fertlerin zihinsel bileşkelerinin ortak değeriyle/parabolüyle oluştuğu toplumsalı oluşturan alt etkendir.
Yeryüzü üzerinde sayısı giderek artan (7,3 milyar) insanlık, ihtiyaçlarını eski yöntemlerle karşılanamayacağını gördüğünden beri, varlıktaki/ bitkilerdeki etkin özellikleri tespit edip, zayıf yapılarla değiştirmeye soyunmuştur.
İstediği, ihtiyacına uygun her şeyin, en iyi konumda ve sürekli (her mevsim)elde etme çabası, etkin güçlü genlerin diğer genlere transformasyonu nun başlaması 20 yıldır sürdürülmektedir. Olumlu amaçlı ufuk yürüyüşündeki bu etkinlik , yer yer olumsuz/ istismar/ bozucu alanlara düşse de doğru ufuk yönelişinden ayrılmamamız gerekliliği zorunluluktur.
Ortak ihtiyaçları karşılamak amacıyla, kendi varlık bilincini diğer varlık bilinçleriyle dayanışma amaçlı bağlan-tılan-dırıp tümel akıl oluşturulması, diye tarif edeceğimiz bu etkinlikler; işleyişi bakımından riskler taşıması da doğaladır.
Bu risklerin kaynağı aklın tek taraflı bağlantılandırılmasıdır.
İnsanlık ortak akıl arayışıyla ufuk adımları atarken; bu akıl bağlantılarının salt/ tek taraflı/ atar damar, şeklinde oluşturulması kirliliğin içselleştirilip, yapının çürümeye dönüşmesini getirmektedir.
2) AKLIN “BAĞLARI” :
Akıl uygulamaları iki biçimde ortaya çıkmaktadır:
a- Dönüştürücü akıl ve
b- Sönümletici “akıl”.
a-Dönüştürücü akıl: hakimiyet ilişkilerinin akıl veya kuvvet ayrımından, akıl ve kuvvet beraberliğine evrilmesi, dönüştürücü aklın etkisiyle oluşacaktır.
Dönüştürücü akıl, çevresinin arınmışlığını/ netliğini önemser ve kendisine benzer şekilde gelişmişliğinin olanaklarını sağlar. Etkinliğine en yakınından başlar. Güvenli ve süren organizasyonların ancak dengeli paylaşımlar dönüşümlü görevlerle sağlanabileceğini bilir.
Bunun için, derin nicelik, yüksek nitelik zigzaglarından ; benzer nitelikler dalgalanmasını oluşturmanın amacını güder. Bilginin danışılarak, paylaşılarak zenginleşeceği ortam için bilgi sağlayacak akılların alanını oluşturur.
Dönüştürücü aklın en büyük hedefi diğer akılların yetkinleşip güdümsüzleşmesidir. Şurası önemlidir: Güdümsüzleşmek bağımsızlaşmak değildir. Bağımsızlık söylemi esasında/derininde kendini yadsımaktır. Çünkü, evren modelde ilgi ve işlev alanlarının bağımsızlığı varlığın/değerin yapay yaşatılması demektir. Son tahlilde bağımsızlık bütünsellik sürecinde hızla gelişen yeryüzünde sosyolojik bir semptomun, kendini savunma mekanizmasından kaynaklanmaktadır.
İlişkiler ağında beraberlik ya da farklılık tanımı kopuş sonuçlu değil, uyum amaçlı olmak-lığı
b-Sölümletici “akıl”:
Bu ara başlığa, işlevsiz akıl da diyebiliriz. Etkinliğin kaynağı olan aklın, kendini yadsıma/inkar eylemlerine( etkin-siz-liklerine/ ya da negatif etkinlik) yönelmesi paradoksal görülse de olgusaldır.
Akıl varlığını inkara, içsel özelliklerini kendini silmeye yönettiğinde oluşturur. Bu bitki yetiştiren çifçinin, o bitkileri kendine yasak kılması gibi bir durumdur.
Akıl, varlığı gereği zenginleşmeye, düşünce üretmeye kodlu olarak var olmuştur. Birey olarak insan, topluluk oluşturarak amacına ulaşmaya yöneldiğinde, engelleri daha az çabayla daha kısa sürede ve daha az kayıplı aşarak; ereğine/ kendini hoşnut edecek alanlara ulaşır.
3) AKIL BAĞLAMINDA YÖNETİM BİÇİM VE MODELLERİ :
Günümüz devlet yönetim biçimlerinde insana özgü en olumlu modellerden olan cumhuriyet ve/ya demokrasi akıl ve akıllar bağlamında değerlendirildiğinde, aklı sürekli işlevsel kılan modelin insanın tabiatına en uygun model olacağı görülecektir.
Krallıklar çerçevesinden cumhuriyete açılan toplumlar, oluşturucu olan insanların, yönetime katılımlarını daha etkili ve sürekli sağlamanın araçları günümüzde de toplum ve siyaset bilimcilerce sorgulanmaktadır.
İktidar için yönetilenlere yönelik cumhuriyetin katılım “çağrısı”, demokrasi yönetiminde, ciddi hak üleşmesine/ paylaşım/ kullanım pratiğine dönüşüp yetkinleşmiştir.
Aklın her bireyi yetkinleştirip, toplumu yetkinler diyarına dönüştürme güdüsünde; yönetime katılım moddeleri de yetkinlik yolcusu olması kaçınılmaz değil midir?!?
4) KİTLELER GÜDÜLEREK AĞILA ULAŞTIRILIRLAR!!
Liderliğin alegorisi :Liderlik toplumsal yol alışlarda gereklidir; ucun varlığı atılan okta nasıl ise liderlik te böyle bir öncülükle yükümlüdür.
Liderliğin istismarı :Kurtarıcı sonuçlu liderlik, kurtarılanlara her şeye razı olmaları dayatmasını taşıdığında bu acı sağaltma sanrısı başlamış demektir.
Liderlik ve akıl: Kendini önderlik ettiği akılların toplamına denk ve üstün tutan liderlik güdüleme projesi inşasına soyunarak önce liderliğin sonra toplumunu inkara yönelegelmiştir.
Aklın yeterli olmadığı veya duyuların öne geçtiği durumlarda insan ve kitleler “kolayı bularak” sıkıntılarını aşacaklarını sanmışlardır. Farkına varmanın nimetini kazanan bireyler böyle bir yanlışa çok zor düşmüşlerdir.
Bitiş dileği:
İnsanın ve toplumun yetkinleşmesi modellerinde amaç; tüm bireylerin mutluluğu, gibi aşılmazlık taşısa da karıncanın İbrahim’in ateşini gözüne kestirmesinden morallenerek; “yukarıdakilerin aşağıdakilere” esenlik amaçlılığını neonlaştırmamız; iflah olmaz cehaletin nitelik basamaklarına yönelmesine sebep olmasını diliyorum.