Hak yahudilik ve hristiyanlık
1314 Okunma, 1 Yorum
Ebubekir Sifil - Milli Gazete
Zafer Kafkas

HAK YAHUDİLİK", "HAK HRİSTİYANLIK
 

Hz. Musa (a.s)'ın dini neydi? Yahudilik mi, Musevîlik mi? Ya Hz. İsa (a.s)'ın dini? Ona Hristiyanlık demek mi doğrudur, İsevîlik demek mi?

Konu hakkında yazıp konuşanların hala önemlice bir kesimi "Yahudiliğin ve Hristiyanlığın Hz. Musa ve Hz. İsa'dan (ikisine de selam olsun) sonra bozulduğu", "Hz. İsa (a.s) kıyamete yakın yeryüzüne indiğinde Hristiyanlığı orijinal haline döndüreceği (Hristiyanlığın tasaffi edeceği)"… şeklinde cümleler kuruyor.

Oysa biliyoruz ki Hz. Musa (a.s) İsrailoğulları'na Yahudiliği tebliğ etmedi. Keza Hz. İsa (a.s) da öncelikle Yahudilere ve sonra tüm insanlara "Hristiyan olun" demedi. Her iki peygamberin tebliğ ettiği din de İslam'dı.

Her ne kadar Efendimiz (s.a.v)'den önceki peygamberlerin tebliğlerine "İslam" denip denmeyeceği ulema arasında ihtilaflı ise de, şurası kesin ki, ne Hz. Musa (a.s)'ın tebliği Yahudilikti, ne de Hz. İsa (a.s)'ın tebliği Hristiyanlık. Her iki din de adı geçen iki muazzez Allah Elçisi'nden sonra onların yolunu izlediklerini iddia edenlerce ortaya atılmıştır. Yahudilik, muharref "Yazılı Tevrat"ın da önünde bulunan "Sözlü Tevrat" ve Hahamîm (Tannaîm ve Amoraîm) merkezli bir din olarak yüzyıllar içinde Yahudi din adamları tarafından, Hristiyanlık da Kilise ve "tanrı İsa" anlamındaki Mesih merkezli bir din olarak Hz. İsa (a.s)'dan yaklaşık yarım asır sonra Pavlus tarafından tesis edilmiştir.

Dolayısıyla Yahudilik ve Hristiyanlık denen dinlerin ne Hz. Musa ve Hz. İsa'ya, ne de gerçek Tevrat ve İncil'e dayandırılması mümkündür! Böyle olduğu için Kur'an nazil olmuş ve Efendimiz (s.a.v) gönderilmiştir.

Kıyamete yakın Hz. İsa (a.s) geldiğinde Hristiyanların durumu ne olacaktır?

Bediüzzaman merhumun bu soruya cevabını ben netleştiremedim. O, konuyla ilgili kimi ifadelerinde Hristiyanlığın tasaffi ve hurafattan tecerrüd edip İslam'a inkılab edeceğini (dönüşeceğini) söylerken, hatta Efendimiz (s.a.v)'in (Kur'an'la) diğer dinleri nesh ettiğini vurgularken, kimi ifadelerinde hakiki İsevîlik'le İslamiyetin kolkola gideceğini söylemekte, "İsevî Müslümanlar"ın zuhurundan bahsetmektedir (Mektubat, Birinci Mektup, 347, Onbeşinci mektup, 372, Ondokuzuncu Mektup, 430, Yirmidokuzuncu Mektup, 560, Hutbe-i Şamiye, 1964, Beşinci Şua, 885).

Bu ifadelerden ilkinde (Katoliklik, Ortodoksluk, Protestanlık ayrımı yapılmaksızın tümüyle) Hristiyanlığın arınmasından ve İslam'a inkılab ederek Kur'an'a tabi olmasından söz edilirken, ikincisinde iki ayrı yapının birlikte hareket etmesi anlatılmaktadır. Bir diğer ifadeyle ilk gruptaki anlatımlar ortada Hristiyanlık ya da İsevîlik gibi bir inanç sisteminin kalmayacağını, bu inanç sistemine mensup olanların din değiştirip Müslüman olacağını ifade ederken, ikinci grup anlatım, birtakım temel esaslarda ittifak eden iki ayrı yapının birlikte hareket etmesinden bahsetmektedir.

Meselenin Kur'an ve Sünnet penceresinden nasıl göründüğüne gelince, bildiğimiz odur ki, ne Kur'an ne de Sünnet, Yahudi ve Hristiyanlara "Müslüman olmanız şart değil; kendi dininizde kalarak da kurtuluşa erebilirsiniz; " demiştir. Tam aksine Kur'an'ın da, Efendimiz (s.a.v)'in de çağrısı, tıpkı diğer grup ve inanç kesimlerine olduğu gibi Yahudi ve Hristiyanlara da "inancınızı terk din, Müslüman olun, İslam'a girin" olmuştur.[1] Bildiğimiz kadarıyla tarih boyunca Sünnîsiyle bid'îsiyle hiçbir Müslüman bunun aksini söylemiş değildir. Sahabe döneminden beri Ümmet meseleyi böyle anlamış, böyle iman etmiştir.

Böyle olduğu halde, "Kur-an’ı kerimde ise; cenab-ı hak onlara yani Hıristiyanlara; bütün bütün dinlerini bırakmalarını istemiyor. Onlara Hıristiyanlığın hakikatiyle amel etmelerini emrediyor. Zaten Hıristiyanlığın hakikatiyle islamiyetin hakikatinin farkı yoktur. Ve bu manadaki Hıristiyanlar Müslümanların muamelatına tabi değillerdir. Onlar için fikren ve itikat noktasında istikametli olmaları kâfidir"[2] demek neyin ifadesidir?

Kim demiş Hristiyanlığın hakikatiyle İslam'ın hakikatinin farkı yoktur diye? Tarih boyunca böyle bir vehim –bırakalım Müslümanları– aklı başında bir Hristiyandan sadır olmuş mudur?

Kafası karışık bazı kimselerin Necaşi'nin İslam'a girmediği yönündeki imaları düpedüz gerçeğin çarpıtılmasından başka bir şey değildir. Necaşi Müslüman olmuş, kardeşini Efendimiz (s.a.v)'e hizmet etsin diye Medine'ye göndermiş, vefat ettiğinde de Efendimiz (s.a.v) tarafından Medine'de cenaze namazı kılınmıştır. Onun Müslüman olduğu Hadis ve Tarih kaynaklarında tasrih edilen bir gerçek iken, bu mugalataya ne lüzum var?

Yorum:

RABİAN: Ulema-i İslâm ortasında “İslâm” ve “iman”ın farkları çok medar-ı bahsolmuş. Bir kısmı “İkisi birdir,” diğer kısmı “İkisi bir değil, fakat biri birisiz olmaz” demişler ve bunun gibi çok muhtelif fikirler beyan etmişler. Ben şöyle bir fark anladım ki:

İslâmiyet iltizamdır; iman iz’andır. Tabir-i diğerle, İslâmiyet, hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır; iman ise, hakkı kabul ve tasdiktir.

Eskide bazı dinsizleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniyeye şiddetli tarafgirlik gösteriyorlardı. Demek o dinsiz, bir cihette Hakkın iltizamıyla İslâmiyete mazhardı; “dinsiz bir Müslüman” denilirdi. Sonra bazı mü’minleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniyeye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizam etmiyorlar; “gayr-ı müslim bir mü’min” tabirine mazhar oluyorlar.

Acaba İslâmiyetsiz iman, medar-ı necat olabilir mi?

Elcevap: İmansız İslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, İslâmiyetsiz iman da medar-ı necat olamaz. Felillâhi’l-hamdü ve’l-minnetü Kur’ân’ın i’câz-ı mânevîsinin feyziyle, Risale-i Nur mizanları, din-i İslâmın ve hakaik-i Kur’âniyenin meyvelerini ve neticelerini öyle bir tarzda göstermişlerdir ki, dinsiz dahi onları anlasa, taraftar olmamak kàbil değil. Hem iman ve İslâmın delil ve burhanlarını o derece kuvvetli göstermişlerdir ki, gayr-ı müslim dahi anlasa, herhalde tasdik edecektir; gayr-ı müslim kaldığı halde iman eder.

Açıklığa kavuşturulması gereken bir konu olarak düşünüyorum. Risale-i Nur daki yukarıdaki açıklamaya rağmen halen parçaları birleştirip sonuca ulaşamıyorum. Kimin kurtulup kurtulmayacağını öğrenmek değil amacım , amaç konunun netleşmesini sağlamak. Lütfi Hocaoğlu na birkaç kez bu konuda sorularım oldu ama yine de netleşmedi kafamdaki pürüzler.

    Akevlerde konu ile ilgili yerlere baktığımda , diğer kaynaklarla kıyasladığımda ve makalenin yazarının ve çevresinin görüşlerini de baz alarak şu soruları sormak istiyorum.

   Kuran yahudi ve hristiyanları islam inancına davet etmiyor sadece islam düzenine mi davet ediyor? Düzene davet ediyor ise inanç ile düzeni ayırt edebilir miyiz? İslami inancı olmayan biri bu düzene neden tabi olsun ve bunlar bir bütün değil midir? İnanca değil de düzene davet edildiğini nerden anlayacağız?

  Yahudi ve hristiyanların inançlarının tahrifata uğradığı biliniyor. Samimiyetle bu inançlara bağlı olan ve islamdan da haberdar olmayan veya araştırma imkanı olmayan bu inanç sahiplerinin kendi inançları ile değerlendirileceğine inanıyorum fakat Kuranda Allah üçün üçüdür diyenler kafirlerdir ayetine muhatap olup olmadıklarını çözemiyorum. Sonuçta müslüman ülkede doğduğu halde islamla ilgisi olmayan birçok kişi var sırf müslüman ailenin çocukları olmaları onlara ayrıcalık tanımıyor bu noktada samimi ve inançlı bir hrıstiyanın Allah katında daha değerli olduğunu düşünüyorum. Bunların dışında papaz veya haham olmuş , islamı araştırma imkanına sahip olmuş kişilerin de islami inanca sahip olmamaları doğru mu? Çünkü iki inancın muharref kitaplarında bile Hz.Muhammedin geleceğinin müjdelendiği Kuranda bildirilmiş değil midir?

 


 

Zafer Kafkas


YorumcuYorum
Süleyman Karagülle
28.12.2009
21:54

[ Kuran Yahudi ve Hıristiyanları İslam inancına davet etmiyor sadece İslam düzenine mi davet ediyor? ]

Tevrat sadece şeriattır. İçinde ibadet ve imanla ilgili hükümler yoktur. İncil, Brahmanları vedaları, Budistlerin burkanları yalnız ibadet ve imanı içermektedir. Şeriata ait hükümler yoktur. Bunlar birer tarikat kitaplarıdır.

Kuran diğer insanlara bir inanç ve ibadet kitabı olarak hitap eder. Onları İslam inancına davet eder. Dünyevi ilişkileri kurmak için Kuran inancına ve ibadetine gelmelerini şart koşmaz. İslam imanını ve ibadetlerini kabul etmeyenlerin Kuran hükümlerine göre ibadet etmelerini caiz görmez. Mümin olmadan yapılan amel uhrevi bakımdan geçerli değildir. Kuran bütün insanlığı kendi dinlerinde kalmak üzere İslam düzenine davet eder. Yeryüzünde barış içinde yaşamamız için tüm insanların İslam düzenine gelmelerini ister. İmanları ve ibadetleri ne olursa olsun birlikte yaşamaya davet eder. O halde İslam imanına davetçileri vardır. Tüm insanları davet ederler. Bunlardan Kuran’a inananları Kuran ibadetine de davet ederler. Bunlara bugünkü kullanımımızla din adamları deniyor. Onların görevi insanları Kuran’ın imanına ve inananları da ibadetine davet etmektedir. Bir de İslam siyasetçileri vardır. Bunlar da iman ve ibadetleri ne olursa olsun insanlığı Tevrat ve Kuran düzenine davet ederler. Tevrat ile Kuran düzenleri arasında çelişki yoktur. Sadece birinde içtihat ve icma vardır. Dolayısıyla her devre ve her zamana ait hükümleri içerir. Tevrat ise İbranilere ait o zamanki hükümleri içerir. Akevler bir iman ve ibadet ekolu değildir. İlim ve siyaset ekolüdür. Dolayısıyla Akevler karşı taraflarla görüşürken onları sadece müspet ilmi ve adalete davet eder. Onların imanlarına ve ibadetlerine karışmaz.

[ Düzene davet ediyor ise inanç ile düzeni ayırt edebilir miyiz? ]

İnançla düzen tamamen farklıdır. Biri kişilere ait hükümleri içerir ve bunlara ait sorumluluk Allah’a aittir. Ahirette Allah herkesin imanlarının ve imanlarına göre amellerinin hesabını görecek, kimini cennete kimini cehenneme gönderecektir. Düzen ise bu dünyadaki topluluklarla ilgili hükümleri içerir. Dini, ırkı ne olursa olsun, muttaki veya fâsık olsun, biz ona bakmayız. Görünürdeki fillere görünürdeki hükümleri uygularız. Uzlaşma içinde düzenimizi kurarız. Yargı yoluyla düzeni koruruz. Bütün fıkıh kitaplarında hükümler kazai ve diyani olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Hırsızın kolunun kesilmesi kazaidir. İspatlanırsa kesilir. Ama ahirette verilecek ceza kol kesme olmayacaktır. Cehennem ateşine atılacaktır. İspat şartı yoktur. Çünkü o gün sırların ortaya döküleceği gündür. İslam imanı ile İslam düzeni arasındaki anlamamanın bir tek yolu vardır: batıl saplantılar. Dim adamı gözü ile sorunları ele almaktır. Düzeni inkardır. Teokratik yönetimdir ve bu İslam’da yoktur.

[ İslami inancı olmayan biri bu düzene neden tabi olsun ve bunlar bir bütün değil midir? ]

İslami düzen demek, demokratik, laik, liberal ve sosyal hukuk düzeni demektir. Birlikte barış içinde yaşamamız için başka yol olmadığı için bu düzene tabi olacaktır. Bu düzene tabi olmayan insanlar da olacaktır. Bunlar devleti tanımayan anarşist müşriklerdir. Müminlerin görevi onları etkisiz hale getirmektir. Düzeni yani devleti tanımayanın o devlet içinde yaşama hakkı yoktur.

[ İnanca değil de düzene davet edildiğini nerden anlayacağız? ]

Eğer bir konuda yargıya müdahale yetkisi veriliyorsa, o düzene aittir. Verilmiyorsa o iman ve ibadetle ilgilidir. Hangi konularda yargıya müdahale yetkisi verileceği, her bucakta o bucakta yaşayanların ittifakı ile tespit edilir. Bu ittifaka uymayan başka bucağa hicret eder. Orada kendi istediği bir düzen bulur.

[ Yahudi ve Hıristiyanların inançlarının tahrifata uğradığı biliniyor. Samimiyetle bu inançlara bağlı olan ve İslam’dan da haberdar olmayan veya araştırma imkanı olmayan bu inanç sahiplerinin kendi inançları ile değerlendirileceğine inanıyorum fakat Kuranda Allah üçün üçüdür diyenler kafirlerdir ayetine muhatap olup olmadıklarını çözemiyorum. ]

Kuran’daki kelimelerin iki çeşit manası vardır. Dini manası Allah ve ahiretle ilgilidir. İman ve ibadetle ilgilidir. Bir de kazai manası vardır. Onlar dünya ile ilgilidir ve onlar yönetimin ve mahkemenin uygulamasını anlatır. Kitaplarının tahrif edilmiş olup olamaması onlarla Allah arasındaki sorundur. Biz ise onları Adil Düzene davet ediyoruz. Kendi akılları ve ilimlerinin de yettiği kadarıyla. Ona göre bir aşirette yaşayacağız. Ona göre bir kabilede yaşayacağız. Ona göre ilimiz ve ülkemiz olarak. Merkezi yönetimin kuralları taşrada geçerli olmayacaktır. Barış içinde yaşayacağız. Eşitlik içinde birlikte yaşamanın yollarını öneriyoruz. Yanlışımız varsa düzeltiriz, biz Kuran’ı yanlış anlamışız deriz. Zaten Müslüman olmak demek bu demektir.

[ Sonuçta Müslüman ülkede doğduğu halde İslam’la ilgisi olmayan birçok kişi var. Sırf Müslüman ailenin çocukları olmaları onlara ayrıcalık tanımıyor. Bu noktada samimi ve inançlı bir Hırıstiyanın Allah katında daha değerli olduğunu düşünüyorum. ]

Bu senin inanç ve ibadetinle ilgilidir. Biz bir ilim ve siyaset insanı olarak bu hususu da sizinle tartışmıyoruz. Ama siyasetçi olarak onların inançları batıl da olsa saygı göstermek zorundayız. Putlarına bile sövme yetkimiz yoktur. Çünkü kısas hakları doğar. Ama beni döverlerse o zaman mahkemeye gider, hakkımı isterim. Mahkemenin kararına uymazlarsa onlarla savaşırım. İşte Kuran imanı budur.

[ Bunların dışında papaz veya haham olmuş, İslam’ı araştırma imkanına sahip olmuş kişilerin de İslami inanca sahip olmamaları doğru mu? ]

Bu hususta sizin görüşünüz sizin bizim görüşümüz bizimdir. Ahirette hesabı ayrı ayrı vereceğiz. Yazarın görüşleri de kendine aittir. Biz tartışmıyoruz. Görüşümüze de kimseyi davet etmiyoruz. Bununla beraber kanaatimizi belirtmekle inanmış insan olarak yükümlüyüz. İman hususunda papazlar mazur değildirler. Çünkü bütün kitaplarda ve felsefelerde ve ilimlerde hep aynıdır. İhtilaflı konular imanın konusu olamaz. Ama amelde ise herkes kendi içtihatları ve şeriatı ile hareket ederse cennete gider. Papazlar, topluluğuyla uzlaşması için tavizler verebilir.

[ Çünkü iki inancın muharref kitaplarında bile Hz.Muhammed’in geleceğinin müjdelendiği Kuranda bildirilmiş değil midir? ]

Bir kimse eğer araştırma yapabildiği halde gerçekleri öğrenmiyorsa veya vardığı sonuçlara göre amel etmeye çalışmıyorsa, o kafirdir. Allah affedebilir, cehenneme gönderip cezasını çektirebilir. Araştırdığı halde vardığı sonuç hatalı da olsa, içtihadına göre amel etmişse Allah onu cennete götürecektir. Bu, ineğe tapan da olsa böyledir diyorum. Bunu sadece kanaatim olarak belirtiyorum, savunmuyorum. Kimseyi bu anlayışa davet etmiyorum.





Sayı: 29 | Tarih: 27.12.2009
Nazlı Ilıcak
Lens ve karınca
1407 Okunma
1 Yorum
Fatma Karuç
Ebubekir Sifil
Hak yahudilik ve hristiyanlık
1314 Okunma
1 Yorum
Zafer Kafkas
Mümtazer Türköne
Mızrak ve çuval
1306 Okunma
Arif Ersoy
Reşat Nuri Erol
Faiz, işsizlik, açlık ve çözüm
1300 Okunma
Ilker Ardic
Hayrettin Karaman
Biz takiyye mi yapıyoruz
1288 Okunma
Hilmi Altın
Can Ataklı
Hiç aklıma gelmeyen bir görüş
1281 Okunma
Mesut Karaaytu
Ahmet Hakan
Bülent Arınç’a dair önemli bir saptama
1271 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Zülfü Livaneli
Zor bir yıl
1255 Okunma
Ali Bülent Dilek
Fikret Bila
Heyecanlı saatler
1253 Okunma
Harun Özdemir
Mehmet Şevket Eygi
Türkiye’de Din ve Hürriyeti var mıdır?
1243 Okunma
2 Yorum
Emine Hocaoğlu
Fehmi Koru
Sağ el sol elden haberdar mı dersiniz
1234 Okunma
Ahmet Kirtekin
Mahir Kaynak
Gözlemleyicim.
1228 Okunma
Süleyman Karagülle
Yılmaz Özdil
Ağzında lokma varken suikast yapılmaz...
1217 Okunma
Leyla Okta
Gülay Göktürk
Can havliyle
1207 Okunma
Adem Çevik
Oktay Ekşi
Korktunuz Değil mi?
1194 Okunma
Vahap Alma
Mehmet Altan
“AB bir liboş fantezisi mi?”
1181 Okunma
1 Yorum
Mehmet Hikmetumut
Ruşen Çakır
Provokasyon demekle iş bitmiyor
1152 Okunma
Tayibet Erzen
Mehmet Niyazi
Bazen zor yazılıyor
1131 Okunma
1 Yorum
Abdurrahman Erol
Ali Bayramoğlu
KCK OPERASYONU: HÜKÜMETİN NİYETİ NE?
1108 Okunma
Özgül Ertuğrul
Ahmet Altan
AKIL
1103 Okunma
Özer Ataç
Toktamış Ateş
AB macerasında son durum
1094 Okunma
Osman Eskicioğlu


© 2024 - Akevler