RAMAZAN'ın gelmesine şunun surasında iki gün kalmışken, İstanbul'da Ramazan geleneklerinden olan bir konuda hem komediyi, hem de dramı andıran bir hadise yaşanıyor.
İstanbul'da Hırka-i Şerif Camii'nde muhafaza edilen, Hazreti Muhammed'e ait olduğu söylenen ve her Ramazan'da halkın ziyaretine açılan bir hırkanın ütülendiği yahut gereği gibi muhafaza edilemediği için tahrip olduğunun ortaya çıkmasından bahsediyorum.
Kutsal emanetler konusunda daha önce de defalarca yazdım, sözkonusu eski eşyanın geçmişinin Hazreti Muhammed'e kadar uzanması ihtimalinin yok denecek kadar az olduğunu ve özellikle Topkapı Sarayı'ndaki objelere Karbon-14 testi yapıldığı takdirde gerçek yaşlarının ortaya çıkacağını söyledim. Ama "Bırak, insanlar neye inanıyorsa inansın. Halkın inanç kaynaklarının gerçek olup olmadığını ispat etmemize gerek yok" dendi.
Ve, gelinen nokta: Hazreti Peygamber'e ait olduğu söylenen bir hırkanın, aklıevvelin biri tarafından her gün ütülenmesi yüzünden harabolduğu konuşuluyor, İstanbul Müftüsü açıklama yapıyor ve "Ütülenmemiş, yanlış katlandığı için kat yerlerinden yırtılmış" diyor.
NEREDE BU UZMANLAR?
Güler misiniz, ağlar mısınız? Sanki Hazreti Muhammed'in olduğuna inanılan hırkadan değil, rahmetli Ayşe Teyze'nin tarlada mısır çapalarken üstüne geçirdiği entariden bahsediliyor!
İşin daha da tuhafı: Üniversitelerimizde o kadar tekstil ve restorasyon bölümlerinin bulunmasına rağmen, hırkayı tamir edecek tek bir uzmana sahip olmadığımız anlaşılıyor ve tâââ Güney Amerika'dan tamirciler çağırıyoruz.
Derken, gazetelerde hırka ile ilgili tuhaf bir haber daha çıkıyor: Sultan Üçüncü Mehmed'in, 1596'da Haçova'da Avusturyalılar ile yaptığı savaşın en şiddetli ânında ordunun neredeyse mağlûp olacağını görünce, beraberinde cepheye götürdüğü hırkayı sırtına giyip askere moral verdiği ve zafer kazandığı!
PADİŞAH, ASLA GİYMEDİ!
Neresini düzelteceksiniz? Sözü edilen hırkanın ütüden yahut yanlış katlamaktan dolayı yıpranan hırka değil, Topkapı Sarayı'nda muhafaza edilen diğer hırka olduğunu mu? Sadece Üçüncü Ahmed'in değil, başka padişahların da sefere çıkarlarken yanlarında Hazreti Muhammed'in hırkasını yahut sancağını da aldıklarını mı? Daha da önemlisi, hiçbir padişahın hırkayı sırtına geçirmek gibi bir saygısızlık etmediğini ve bir bohçaya sarılan hırkanın sefer boyunca başlar üzerinde taşındığı, hattâ taşıma işinin minyatürünün bile bulunduğunu mu?
Bu köşenin üst tarafında gördüğünüz minyatür, haberlerde bahsi geçen ama ayrıntıları tersyüz edilen Haçova Savaşı ile ilgilidir. Ortada at üzerindeki kişi Üçüncü Mehmed, alt tarafta başlar üzerinde taşınan da, içerisinde hırka-i şerifin bulunduğu bohçadır.
Fırsat gelmişken daha önce yaptığım teklifi tekrar edeceğim, hırka hazır tamir görürken Karbon-14 testi de yapılsın diyeceğim ama, sahip olduğu emaneti alâkasız kişilere emanet etmekten çekinmeyip tahribine sebep olan bir aile ile tarihinden ve kültüründen bîhaber böyle bir basının çıkarttığı toz-duman içerisinde kalacak.