Günlük gazete okumalarımda, geçen gün (9.8.2009 Pazar) Millî Gazete ekonomi sayfasında okuduğum şu haber dikkat çekiciydi:
Kredi kartı batakları her geçen gün artıyor.
Haberin detayında, kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısının Haziran ayında yaklaşık olarak yüzde 13 arttığı ve sayının 94 bin 563 kişiye çıktığı anlatılıyordu...
Merkez Bankası verilerine göre; 2009 yılının ilk yarısında ferdî kredi ve kredi kartları borçlarını öde(ye)memiş kişilerin sayısı 740 bin 709 kişi olarak belirlenirken; bunun 272 bin 838'i kredi kartı borcunu ödeyememiş kişilerden, 467 bin 871'i de ferdî kredi borcunu ödeyememiş kişilerden oluşmuş...
Bir kişinin tüm yıllar içinde bir kez sayılması durumuna göre, 2004 yılından bu yana ferdî kredi ve kredi kartları borçlarını öde(ye)memiş kişilerin sayısı 1 milyon 541 bin 119 kişi olmuş. Bu kişilerin 471 bin 140'ı ferdî kredi borcunu, 1 milyon 70 bin 267 kişisi de kredi kartları borcunu öde(ye)meyenlerden oluşmuş...
İstatistikî rakamları sayarak maddî sonuçları vermek kolay gibi görünüyor. Ama meselenin bir de manevî ve sosyal sonuçları var.
O sonuçlar iflas, haciz, icra, intihar ve çöken işyerleri ile yıkılan aile ocakları olarak ortaya çıktığında meselenin vahameti ortaya çıkıyor. Evet, daha önce de bu köşede defalarca yazdığım üzere; çöken iş yerleri ve buna bağlı olarak bu "kriz dönemi"nde daha da artan işsizlik, ardından ailesini katlettikten sonra intiharlara varan cinnet halleri ve -toplumumuzun temel direği iken- yıkılan aile ocakları...
***
Türkiye'nin kredi kartları ile tanışması 41 yıl öncesinde başlıyor...
1968 yılında başlayan bu sürecin, kırk yıl sonra ekonomik ve sosyal sonuçları açısından bu boyutlara varabileceği elbette düşünülemezdi. Önce ticarî hayatta başlayan bu değişim, zamanla sosyal hayata da etki etmeye başladı ve son yıllarda yaşanan malum felaketler günlük olağan gelişmeler hâline geldi. 1975 yılından itibaren daha da çeşitlenmeye başlayan faizli kredi kartları gün geçtikçe artan bir ivme ile hayatımıza girmeye başladı.
Yaklaşık on yıllık pasif bir dönem geçiren "kredi kartı piyasası"nda, "üç büyük kredi kartı şirketi"nin aniden ülkemize gelmesi cidden düşündürücüdür. Sonraki yıllarda bunların Türkiye ofisleri bakkal dükkanı gibi artmış, 1999 yılında ise yüksek bir sıçrama yaparak taksitli satışlarla hizmet yelpazesini genişletmiştir. Kredi kartı ilk icat edildiği yıllarda takas sisteminde adeta plastik devrim yaşanmış, kredi değerlendirilmesi yapılarak belirli bir limitte takas serbestisi getirilmiştir.
Eski ticaret şekliyle uğraşanlar bilir, toptancılar mal satarken belirli miktarlara kadar veresiye mal satarlardı. Risk seviyesini kendileri belirleyerek müşterisinin durumuna göre veresiye mal verme yoluna giderlerdi. Eskiden yapılan ticarette yazılı olmayan onur kuralları geçerliydi. Herkes vakti ve vadesi gelince borcunu mutlaka öderdi.
***
Dünyada güya komünizme karşı savaşan "kapitalizm kültürü"nün yaygın ve egemen bir şekilde öne geçip birçok ülkede ağır şartlarda ortaya çıkması, genel durumu değiştirmeye başlamış ve ekonomik dengeleri temelinden sarsmıştır. Kapitalist tüketim anlayışı dünya ölçeğinde acımasız bir şekilde egemen olurken, artık savaşlar tankla tüfekle değil, ekonomik verilerle yapılmaya başlanmıştır. Birçok güçlü devletin ve sistemin güç kaybetmesinin tek sebebinin "ekonomik" olduğu, bugün su götürmez bir hakikat olarak ortaya çıkmıştır.
"Kredi kartı batakları"ndan yola çıktık, meseleyi "kapitalizm kültürü ve kapitalist tüketim anlayışı"na kadar getirdik.
Faizli kredi kartlarının ülkemizdeki ekonomik ve sosyal yapıyı nasıl etkilediği meselesi ise daha da büyük önem arz etmektedir.