14.08.2009
ÇOĞUNCA köylerin,yer yer de ilçelerin isimleriyle ilgili tartışmaya girmek istemedik. Çünkü bu konu bir dipsiz kuyudur diye düşündük. Zaten o kuyuya girip de sonuç almış olarak çıkanı da bugüne kadar görmedik. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül keşke o kuyuya hiç taş atmasaydı.
Ama attı bir kere... Bitlis'in bundan 22 sene önce adı Güroymak'a çevrilen Norşin ilçesini eski adıyla anınca cin şişeden çıkmış oldu.
Şimdi baş edebilirseniz edin bakalım:
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli, “Madem öyle İstanbul'un adının da Konstantinopolis olduğunu söyleyin”e getirdi işi.
Konstantinopolis bir daha dirilmez. Onu çok çok Fener Rum Partiği kullanır. Birkaç fanatik Rum ile Yunanlı da orada burada sırf damarınıza basmak için “Orası Konstantinopolistir” der.
Ama onun kadar yerleşmemiş isimler tartışılır. Ona da çoğunca, isim değişikliğinden sonra birkaç kuşak geçmemişse rastlanır. Güroymak öyledir. Norşin'i bilen ve kullanan kuşaklar halen hayatta olduğu için onlara Norşin daha sıcak gelmektedir.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ve eski Başbakan Mesut Yılmaz'ın baba ocağı Güneysu ilçesinin adı da aynen Güroymak gibi 22 yaşındadır. Orayı eski adı Potomya (Potamya) olarak tanıyan ve kullanan kuşak hâlâ hayattadır. O nedenle Güneysuluların “Potamya'lıyız” demeleri normaldir.
Ama siz Elazığ'ın adının orijinal şekliyle yani “El Mamuret'ül Aziz” olarak kullanılmasını halktan beklerseniz yaya kalırsınız. Çünkü El Mamuret'ül Aziz, “Elazığ” olalı tam 72 sene geçti. Zaten halk onu önce “El Mamuret'ül Aziz”den “El Aziz”e çevirmişti. Bir iddiaya göre 1937'de Atatürk o yörenin “tahıl” (yiyecek) ambarı olarak görülmesi için adını “Elazık”a çevirdi ama bu Türkçenin ses uyumuna aykırı düştüğü için isim değişip “Elazığ” oldu.
Şimdi gidin sorun bakalım “İsmimiz neden Elazığ oldu?” diye hayıflanan hiçbir Elazığlı var mı?
Yoktur çünkü Türkiye'deki yer isimlerinin değiştirilmesi (ki HaberTürk gazetesi geçen gün bunların 28 bini bulduğunu yazıyordu) kimine göre “yanlış” olsa da kanımızca öyle çok da büyütülecek bir mesele değildir. Burası Türkiye olduğuna göre dilimize yabancı isimlerin -fanatik bir bakışla değil- değiştirilmesi pekâlâ mümkündür hatta doğrudur.
Zaten yapılan ve benimsenen değişiklikler de bunu doğrulamaktadır.
Nitekim bu satırların yazarının bağlı olduğu köyün de adı eskiden “Aşağı Faldaca” idi. Bunun anlamını da hangi dilden geldiğini de bilen bugüne kadar çıkmadı Onun yerine “Aşağı Gökçe” dediler. Şimdi eski isimleri bilen kuşaklar azaldı. Aynı şekilde Mismilon köyü Beşbıyık oldu. Yavadı'yı Yeşilce yaptılar. İnsanlar alıştı. O kadar ki şimdi eski ismi söylerseniz gülünç oluyorsunuz.
Tıpkı bir tarihte adı Saruhan olan Manisa'nın, Menteşe olan Muğla'nın, Canik olan Samsun'un, Çölemerik olan Hakkâri'nin, Karaköse olan Ağrı'nın, Lazistan olan Rize'nin, Türkmeniya olan Diyarbakır'ın adını Diyarbekir veya Amed yapmaya kalkarsak, sadece gülünç olacağımız gibi.
Bu son tartışmanın bizce asıl yanlışlığı, devleti temsil eden Cumhurbaşkanı'nın ve devlet için politika üreten Başbakan'ın, devletçe benimsenmiş isimlere sahip çıkmamalarıdır. Yoksa isimlerin değişmiş olması değil.
Yorum:
Nerde o eskiler ...
Devletçe benimsenmiş isim ne demek anlamadım. Diyelim ki siz Diyarbakırlılar için ‘Şehrinizin ismi ne olsun?’ diye bir referandum düzenlerseniz ve onlar da size ‘Amed’ derse, aynı şekilde bir referandumda Tunceliler ‘İsmimiz aynı kalsın’ derse, bu referandumun sonunda hangi ilden gelen netice ‘devletçe’ benimsenmiş olacak? Yani devletçe benimsenmek ne demek? Devlet nedir?
Devlet;
Bütün zamanlar bakımından genel geçer bir tanımının yapılması güç olan bir kavramdır. Bunun sebebi devletin "çok yönlü" ve "soyut" bir olgu olmasıdır. Bu nedenle her bir farklı bakış açısı, her disiplin, her ülkülem(ideoloji) kendi devlet tanımını yapabilecektir. Devleti bir bütün olarak anlamak ancak bu parçaları birleştirmekle olabilir.
Hukuki açıdan devlet, genellikle unsurlarından hareketle tanımlanır. Buna göre devlet; "Ülke adı verilen belirli bir toprak üzerinde yaşayan insan topluluklarının bir egemenlik anlayışı ve hukuku içinde bir siyasi iktidar altında örgütlenmesidir." Bu tanımdaki unsurlar şunlardır:
İnsan unsuru:
Halk ya da millet unsuru olarak da adlandırılabilir. Belirli bir alanda birlikte yaşayan ve çeşitli bağlarla ortak yaşama iradesi gösteren insan topluluğudur. Bir devleti oluşturacak insanların sayısı hakkında bir alt sınır olmamakla birlikte devletin niteliğine göre makul bir alt sınır kabul edilebilir. Modern yaklaşıma göre millet unsurunun kurulabilmesi için manevi nitelikte bağlar yeterli olup bu manada birlikte yaşama iradesinin doğması yeterlidir.
Egemenlik unsuru:
Siyasal iktidar unsuru olarak da adlandırılan bu unsur, Devletin esas kurucu unsurudur. Belirli bir yeryüzü parçası üzerinde yaşayan insan topluluğunun üstün irade çerçevesinde örgütlenmesidir. Egemenlik kavramı otoriteden farklı olarak ülke içinde biricik meşru güç kaynağı olmayı ifade ederken ülke dışında (uluslararası alanda) bağımsız olmak anlamına gelmektedir.
Ülke unsuru:
Ülke, coğrafi anlamda bir bütünlük teşkil eden ve sınırları belirlenebilir bir kara parçasını ifade eder. Ancak devletin sınırları konusunda bir tartışma bulunması mümkündür. Ancak devlet sınırları öngörülebilir bir toprağa sahip olmalıdır.*
Bana göre de ‘ fertlerden oluşan toplulukların barındıkları yöredeki ‘evrensel’ yapı’. Kısacası devlet, belli dönemlerde başa geçen kişilerin vatandaşlara aldırış etmeksizin kendi düşüncelerini uygulatmaya çalıştığı bir ‘makam odası’ değildir. Halka sorarsınız ve neticeye göre davranırsınız. Gerisini tartışmaya bile gerek kalmayacaktır.
Kaldı ki Manisa’ya Menteşe, Tunceli’ye Dersim, Samsun’a Canik, Diyarbakır’a Amed vs… isimlerinin verilip verilmemesi ve yöre halklarının istedikleri isimleri kullanmaları devletin yapısını iyi-kötü etkilemeyecek.
Dostça-kalın…
*Bknz vikipedia