Şimdi hedef Anayasa Mahkemesi” başlığıyla veriyor, Hürriyet’ten Mehmet Y. Yılmaz.
ABD’li uzman Prof. Henri Barkey, “Kürt açılımı” ile ilgili olarak atılacak adımlara karşı en büyük tehlikenin Anayasa Mahkemesi olduğunu söylemiş.
Barkey, hükümetin Kürt açılımı çerçevesinde düşündüğü reformların “Anayasa’da revizyon, kültürel adımlar ve yerel yönetimlere daha fazla yetki gibi ayaklarının bulunduğunu” ve Anayasa Mahkemesi’nin bu reformlar için ayak bağı olabileceğini belirtmiş.
Barkey yerden göğe haklı.
Ama galiba bunu söylemememiz gerek.
Çünkü:
“Barkey’in bu açıklamasının bir tür ‘işaret fişeği’ olduğunu düşünüyorum”
diyor Hürriyet yazarı, “Şimdi hep birlikte göreceğiz ki yandaş medyada Anayasa Mahkemesi’ne karşı bir süredir
askıya alınmış gibi görünen savaş
yeniden açılacak”.
Şimdi ne yapsak?
Artık ne desek, işaret fişeğiyle harekete geçmiş yandaş medya olacağız...
Acaba bu pozisyona düşmemek için sorunu sineye mi çeksek?
Şimdi ben desem ki:
“Ekmek çarpsın ‘Amerikancı’ değilim, yıllardır insan hakları alanında çalışan bir akademisyen ve bir aktivist olarak, öteden beri Anayasa Mahkemesi’nden ve bütün bir yüksek yargıdan şikayetçiyim, hem de ‘Akepe’nin daha ortada olmadığı zamanlardan beri;
Yüksek yargı organlarının hukuka aykırı kararlarından bıktım. Bu kararlar benim adalet duygularımı incitiyor, eziyor;
Kendisini hukukun değil rejimin bekçisi olarak gören, gerçek anlamda kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanmayan, demokratik süreçlerden bağımsız oluşturulan,
halk tarafından seçilmeyen ama halk adına karar veren ideolojik bir yargı istemiyorum;
İstediğim afaki bir düzenleme falan da değil. Çağdaş demokrasilerde yüksek yargı nasılsa bizde de aynen öyle olsun istiyorum. Yani yüksek yargı kendi kendisini seçen bürokratik bir erk olmasın, seçilmiş üyelerden oluşan demokratik bir erk olsun istiyorum;
Sizin halk korkunuz yüzünden (kibarcası “Türkiye’ye özgü koşullar” nedeniyle) evrensel hukukun nimetlerinden daha fazla mahrum kalmak ve bu devletçi yargı sistemine teslim olmak istemiyorum...
...yandaş mı olacağım?
Benim “yandaş, Amerikancı” türünden ucuz psikolojik baskı manevrasından ürküp sesimi kesmeye hiç niyetim yok!
Çünkü biliyorum ki, “Kürt Açılımı” veya herhangi bir ciddi demokratik açılım, bu yüksek yargı sistemiyle mümkün değil.
Bu ülkede Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve HSYK’nın evrensel hukuk ve demokrasi temelinde yeniden yapılandırılmasını içeren yeni bir anayasa olmadan kayda değer hiçbir demokratik dönüşüm olmaz.
İspanya da aynı sorunu yaşamıştı.
Demokrasiye geçerken Suárez Hükümeti, Komünist Parti’nin (PCE) legalleştirilmesi dahil pek çok konuda eski düzeni koruma misyonunu sürdürmeye çalışan yargının engellemeleriyle karşılaşmıştı; bu yapı korunduğu sürece biz de karşılaşıyoruz ve karşılaşacağız.
Anayasa Mahkemesi’nin açılım sürecinde nasıl bir sorun olacağını anlayamadığını yazıyor M. Yılmaz.
Ve şaka gibi ama aynen şöyle söylüyor: “Açılım çerçevesinde çıkarılacak kanunlar, Anayasa’ya uygun olduğu sürece nasıl bir tehlike olabilir ki?”
Bunca zaman sonra, yüksek yargının kendi itibarını ayaklar altına alma pahasına verdiği onca bariz hukuksuz karardan sonra hala böyle söyleyen biri varsa,
ona 367 tane gerekçe gösterseniz bile boşuna demektir.
Barkey veya bir başkası; Amerikalı veya Türkiyeli söylesin...
Bu ülkenin bir yüksek yargı sorunu var ve bu tespit, onu yapanların kimliğinden bağımsız olarak tamamen doğru.
Önemli olan da bu
Yorum:
“halk tarafından seçilmeyen ama halk adına karar veren ideolojik bir yargı istemiyorum”
Akademisyenler yazarlar düşünürler siyasetçiler ilim adamları yani toplumun her kesimi hukuk sisteminin eksikliğinden bahsediyor. Sorunun tespiti doğru ancak önerilen çözüm ne kadar sonuca ulaştırır tartışılır. Batı hukuk sitemine göre revizyon ;
Mevcut hukuk sistemi batından devşirme değimli?
Revize edince ne değişecek ?
ideolojik kararlar alınmayacak mı ?
hakimlere düşünce testimi yapılmalı ?
Görülüyor ki batı tarzı kumaşlar bizim bedene uymuyor. Artık kendi gömleğimizi dikme zamanımız gelmiştir.