15.08.2009
Gülay Göktürk'le tartışmamız sadedinde dördüncü yazı...
1- Önce, Gülay Hanım'ın son yazısını bitirirken söylediği "Taşgetiren de olmayacak duaya amin demeye devam ederdi" gibi toptan yargılamaların hoş olmadığını ifade etmek isterim.
2- Ümmet bilincini önemsiyorum, evet. Bunun, üzerinden buldozerler geçmiş olmasına rağmen bugün de Türkiye için, hem iç sosyal barış hem uluslararası ilişkiler açısından son derece önemli bir stratejik değer taşıdığını düşünüyorum.
3- Ümmet bilinci üzerine oturan İslam ülkeleri arasındaki yakınlaşmanın da İslam-Türk duyarlılığı üzerine oturan Türk dünyası ile ilişkilerin de nasıl bir anlam taşıdığını, çıkarları bundan büyük ölçüde etkilenecek olan Batı dünyasına ve Çarlık Rusyası-Sovyetler-Rusya Federasyonu'na sormak lazım. İslam ve Türk dünyası arasındaki her yakınlaşmanın "Panislamizm-Pantürkizm öcüsü" şeklinde yargılanmasının arkasında başka ne olabilir ki?
4- Türkiye Cumhuriyeti, bütün laik-seküler tutumuna rağmen, İslam'ı, Türkiye'yi oluşturan farklı etnisiteler arasında bugün bile bir ortak değer zemini olarak görmektedir.
5- Başbakan Erdoğan'ın sözlerine yansıyan ve Gülay Hanım'ın da önemsediği kültür-değer ortaklığının mayası, İslam'la şekillenmiştir.
Burada, Cengiz Çandar'ın dünkü yazısından bir alıntı yapmak istiyorum. Çandar, liberal bir siyasi manifesto ile yola çıkan Yeni Demokrasi Hareketi'nin kurucuları olarak, Kastamonu-Tosya'da yaptığı konuşmadan bir bölüm aktarıyor. Şöyle:
"Cem (Boyner)'in sözlerini yorumlamak için ben söz alıyorum. 'Tosya'nın en çok şehit veren vatan köşelerinin başında geldiğini bildiğimizi, Tosya'nın ülkemizin birlik ve bütünlüğü konusunda çok hassas olduğunun farkında olduğumuzu ve buna saygı duyduğumuzu' bildirerek söze giriyorum.
Ardından, kısa bir süre önce Tosya'nın tarihi camiinde cuma namazında birlikte olduğumuzu hatırlatıyorum ve diyorum ki, 'Burada sizlerin, bizlerin alınlarının secdeye vardığı aynı anda, Mardin'in Kızıltepe'sinde, Diyarbakır'ın Bismil'inde, Hakkâri'nin Şemdinli'sinde de alınlar secdedeydi. Burada evlatlarınızın cenazelerini kaldırdınız. Orada da onlar evlatlarının cenazesini kaldırdılar. Bu işte bir yanlışlık olmalı. Bu işi halletmek için bugüne dek izlenen yoldan farklı bir yol izlenebilir mi, onu düşünmeliyiz. Cizre'de, Lice'de, Diyadin'de, Besni'deki insanlar ile Tosya'daki insanlar, alınları secdeye aynı anda varan insanlar, aynı acıları birbirine karşıt konumda çekiyorlarsa, bu işte bir yanlışlık olmalı. Bu yanlışlığı bulup düzeltmeliyiz...'
Samimi görüşüm ve duygularım buydu. Bugün de değişmediler.
Salonun iki yanındaki insanların bu sözleri duydukları vakit, gözlerinden yaşlar süzüldüğünü gördüm. Bu toprakların kardeşlik mayası o gözyaşlarındaydı." (Radikal, 14 Ağustos 2009)
Ne bu? İslam ortak paydasından başka bir şey mi?
6- Haa, İslam ne kadar olsun?
Toplum ne kadar istiyorsa o kadar olsun, görüşümün özeti bu.
7- Elbette devlet tarafından empoze edilen bir dini duygu ve hayat düşünmüyorum. Ama Türkiye uygulaması, devletin, dini alanı denetlediği, gücü yettiği oranda azaltmak için uğraştığı, tüm devlet politikalarını, dini hayatı azaltılmış bir toplum inşasına göre dizayn ettiği gerçeğidir.
8- Devlet özgürlük alanı açsın ve toplum kendi değer dünyası ile özgürce buluşsun. Bu toplum yönelişi İslam'a doğru olacak ve bu yöneliş, devletin şablonlarını aşacak diye peşin kısıtlamalar getirilmesin. Ben, iktidardaki herhangi bir muhafazakâr partinin de asla yukarıdan aşağı bir İslamlaşma uygulamasına gitmesini doğru bulmuyorum.
9- Bu arada, laik devlet, kendisini ne kadar herhangi bir din, ideoloji gibi ön kabullerden soyutlarsa soyutlasın, eğitim politikalarının bir değer telkini söz konusudur. Bu değerlerin tespitinde de "evrensel değerler çerçevesi" içinde mütalaa edilse dahi, dini aidiyetlerin dikkate alınmasını tabii buluyorum.
10- Toplum, "muhafazakâr" bir toplum olmak istiyorsa, öyle olabilsin, "dindar" olmak istiyorsa öyle olabilsin.
11- Elbet toplumda bir kesimin dindarlığı diğerlerine baskıya dönüşmesin.
Ama muhtemelen baskıya dönüşür yaklaşımı ile inanç özgürlüğüne peşin sınırlamalar gelmesin. (Başörtüsü yasağında olduğu gibi.)
Baskı yapanın yakasına hukuk yapışsın.
13- Ben, İslam'ın ate insanlarda bile bir ölçüde var olan "Kültür Müslümanlığı" seviyesinde dahi olsa, yine de ülkenin ortak toplumsal barışına katkıda bulunduğunu düşünüyorum.
14- Ümmet bilinci, evet... Bu, Türkiye tarihinde de çok hayati etkiler yapmıştır, Turgut Özal'dan bu yana da başka etkenlerle birlikte Türkiye'nin stratejik derinliğini oluşturmaktadır.
15- Mustafa Kemal Paşa'nın, Milli Mücadele sırasında İslam dünyasına seslenişi doğrudan doğruya "Ümmet bilinci"ne yönelik bir hitaptır.
16- İstanbul'un işgali üzerine Hindistan Müslümanları'nın "Hilafet komiteleri" kurmaları, kadınların kulaklarından küpeleri söküp, Milli Mücadele'ye yardım için göndermeleri, "Ümmet bilinci"nin eseridir.
17- Türkiye'de, "Kürt sorunu"nun çözüm arayışı "Kardeşlik projesi" diye takdim ediliyorsa, bu da her iki Müslüman kavmin, bir yerlerde Hazreti Muhammed'in elinden tutmasını, yani "O'nun ümmeti" olmasını çağrıştırmaktadır.
18- Evet Gülay Hanım, İslam'ı azaltırsanız, hatta ortadan kaldırırsanız, bunun Türkiye'ye bedeli çok ağır olur. (Bugün o bedeli ödüyoruz zaten.) Askerler ve CHP'ye çağrım, askeri güç veya tek parti iradesiyle İslam'ın topluma empozesi olmadığını, sizin derin siyasi bilinciniz kolayca anlar diye düşündüm. Belli ki hakim sistem, bu iki güce, İslam'ın toplum hayatında azaltılması gibi bir misyon yüklemiş. O negatif misyon, devreden çıksın diyorum. Bunun için de ideolojik telkini değil, "İslam'ın stratejik anlamı"nı yeniden değerlendirmeye çağırıyorum.
19- Demokrasi, ortak paydaların hiç bulunmadığı, Babil Kulesi savrukluğunda bir toplum zemininde işler mi? Türkiye'de İslam'ın, en güçlü ortak payda olmasını neden yadırgıyoruz ki?
Bu tartışma uzuyor ama ben bu tartışma çerçevesinde, toplumla yepyeni bilgileri paylaştığımızı da düşünüyorum. Türkiye aslında "Demokratik açılım", "Kürt sorunu" vs dendiğinde tam da bu temel sorunları tartışıyor. Tartışma yüzeyden değil damardan gidiyor. Ben rahatsız değilim.
20- Ümmet bilinci...
Olacak bir duadır. Bunu, "One minute" dendiğinde, Senegal'in sokaklarında gözyaşlarıyla "Türkiye" çığlıkları atan siyah adamlara bakıp daha iyi anlayabiliriz. Ya da Kosova'da, Bosna'da "Evlad-ı Fatihan"a baktığımızda... Türkiye, hakim sistemden ibaret olmadığı gibi, Mısır da Mübarek yönetiminden ibaret değil. Toplumların yüreğine bakmak lazım "Ümmet bilinci"ni görmek için...
Yorum:
Taşgetiren önceki yazısında olduğu gibi yerinde değerlendirmeler yaparken aynı hatayı tekrarlamış. İslam ortak paydası, ümmet bilinci gibi tavsiye ettiği politikaları Asker ve CHP’ye değil çevresindeki AK Patililere kabul ettirebilirse başarılı sayılır. Sorunları İslam ile çözmek için çaba göstermeyen AK Partiyi, sanki elinden geleni yapmış gibi görmek fazla iyi niyetli ve aynı zamanda zarar verici bir yaklaşım. Eksikliği kendimizde görmeliyiz.
Burada Roger Garaudy’nin şu manada bir sözünü hatırlatmak istiyorum: İslamiyet gelecektir; önünde tek engel var, Müslümanlar.