NECM SURESI
Peygamberimiz isra ve miraç mucizelerinden bahsettiğinde imanı zayıf olan müminlere şüphe vesvese gelmişti. Bu olayların mantıklı bir açıklamasını yapamadıklarından kafalarında kurdukları dünyanın temelleri çatırdamıştı.
İşte bu sure bu gibi mistik olguların alemi mümkünde olduğunu ispat eder. Bel bağladığınız, mürşidiniz, dostunuz ne delalete düştü ne de sapıtıp azıttı. O, yepyeni bir kavramlar manzumesi olan batın dilini hevasından heveslerinden intak etmez. Burada bahs ya da tekellüm degil de, nutuk kelimesi kullanılması, dile işarettir. Benzer kelimeleri kullanarak anlamlarını, remiz ve işaretlerini başka anlamlara yüklemekle bu yeni dili oluşturdu. Bu batın dilidir. Farklı meslek ve meşreptekiler aynı kelimeyi kullanıp farklı manalar ifade etmesi gibi peygamberde halkın dilindeki terimleri kuran arapçasında kullanıp, manasını kasdını tamamen farklı imgesel dünyaları ifade etmek için kullandı. İşte o dili peygambere Şedidül Kuva (Cebrail) talim etti. Burada nutuk konuşmak değil, dil anlamındadır. Bunun ikinci delili, talim kelimesidir. Konuştuğu sözleri cebrail ona taktik verdi anlamında kullanmalıydı. Burada ise talim kullanılmış talim bir şeyi öğretmektir. Yoktan öğretmektir. Hz Adem’in esmayı öğrenmesi gibidir. Bu ise vahiy ile olmuştur. Vahiy kalbe doğrudan, bila-irade koyulandır.
İstiva etmek seviyesini, derecesini denkleştirmek, uyumlulaştırmak, eşitlemek anlamındadır. Cebrail bu dili öğretmek için geldiğinde kendi batın boyutundan geçiş yapar. Yapısını, frekansını uyumlaştırarak bu zahiri aleme geçer. Bizim resmin tablosuna girdiğimizde boyutumuzun iki boyuta inmesi ve o boyutun kurallarına tabi olmamız gibi, cebrailde kendi boyutunda bizim boyutumuza nezlederek (inerek) bu ufuk (uzaklık-üç boyutluluk) çizgisine indirgedi. Sonra alçaldı (dena), ve sarktı (tedella).
Üç boyuttaki derinlik hareketi iki boyutta sabitliktir. Üç boyuttaki en ve yükseklik hareketi iki boyutta çizgisel harekettir. Üç boyuttaki derinlik hareketi iki boyutta boyutsal büyüme yada küçülmedir. Cebrailin kendi boyutunda bu boyuta inmesi kendi boyutundaki bir takım özelliklerinin bu boyutta ihmal edilmesini gerektiriyor. “Ufuqıl a’la” en yüce görünüm, algı dünyamızın en son derecesinde kendini uyumlulaştırdı, gösterdi demektir.
Bu olay “kabı kavseyn”deki harekettir. Kabı kavseyn onların boyutudur. O boyuttaki mekansal hareket bu boyutta zamansal harekettir. Bu olay, gülen bir adamın fotografını çekip onu çerçeveletmesine benzer. İki boyuttaki yansımanın yansımanın en üst derecedeki gösterimi, gülen bir adam resmidir. Üç boyutta ise bu gülüşte zaman içinde hareket vardır. Aynen öyle kabı kavseyndeki her iş-oluş-hareket ve görünümün bizim boyutumuzdaki izdüşümü indirgenmiş fonksiyon – türev gibidir. Kabı kavseyn meleklerin aşikar olduğu alemdir. Oynanan tiyatronun tam senaryo olarak bütünsel seyridir. Kabı kavseyn iki tarafın yakınlaşmasıdır. İşte bu dil bu seviyeden vahyedilmiştir.
Fuad denilen kalbin algılama- hissetme duyusu rüyet ettiğini gördüğünü öğretilen şeyi yalanlamadı. Fuad kalbin idrak mekanizmasıdır. Göz ile görülen objenin algılanması nasıl farklı ise, kalb ile fuadın ilişkiside odur. Göz gören aletin adıdır. Gözün algılama merkezi de beyindir. Görülen dış dünyadaki obje beyin içindeki bir algı ve görüntüdür – sanal dünyadır. Kalpte gözün yaptığı işi yapar. Algılayan aletin adıdır. Kalp mekanizması işler ve kalbin değerlendirme merkezi – idrak merkezi olan fuad onu işler , sanal dünyasını kurar. Rüyet- basar (Görüm – Göz) ilişkisi kurularak fuad – kalp ilişkisi açıklanmıştır.Böylece beyinde oluşan görüntü ne ise (kalbin işlevi olan algılama biçimi), fuad denen değerlendirme mekanizması onu yalanlamadı, tastik etti. Bu rüyet-fuad terminolojisinden kalp gözü denen kavram çıkar. Kalp gözü demek fuadın açık olması ve öz işlevini yerine getiriyor olması demektir. Onun kalbinin idrak mekanizması olan fuadda gördüklerini, hissettiklerini onunla tartışacak mısınız? Efetümarunehu ala ma yera” onu diğer bir iniştede görmüştü. Yani kalp gözü ile görmüş ve cebrailin bu boyuta geçişine kalpte şüphe olmayacak açıklıkta idrak etmiştir. Bu olay ise sidretül müntehanın yanında, indinde olmuştur. Bu ise cennetül meva’nın yanındadır. Sidretül münteha ise meleküt ötesi alemin başlangıç noktasıdır. O boyuta nezl değil uruç olur. Bu yüzden o alemin ötesine olan yolculuğun adına genel olarak miraç denir. Meleküt ise bu sidretül münteha çizgisinin ötesine geçemez. O boyuta çıkamaz. Cennetül meva demekki sınır cennet- alemi meleküt ile alemi ulvi Allahın alemi arasında sınırdadır.
İmam Hz Abdulkadir Geylani’nin ‘Gavsiye’ risalesindeki anlatılan derecelendirme buna muvafıktır.
Dört alem vardır:
- Alemi Mülk
- Alemi Meleküt
- Alemi Ceberut
- Alemi Lahut
Dört alemin ilişkisi:
- Alemi mülk ile alemi meleküt arasındaki her iş ve oluş şeriat,
- Alemi meleküt ile alemi ceberut arasındaki her iş ve oluş tarikat
- Alemi ceberut ile alemi lahut arasındaki her iş ve oluş harikat
- Alemi Lahut ötesi her iş ve oluş Marifettir.
Dört ilim vardır:
- İlmi Şeriat
- İlmi Tarikat
- İlmi Hakikat
- İlmi Marifet
Dört ruh vardır:
- Ruhı Cismani
- Ruhı Nurani
- Ruhı Sultani
- Ruhı Kudsi
Dört tecelli vardır:
- Eserlerdeki tecelli
- Fiillerdeki tecelli
- Sıfatlardaki tecelli
- Zattaki tecelli
Dört Cennet vardır:
- Cennetül Meva : Birinci Derecedekiler
- Cennetün Naim: İkinci Derecedekiler
- Cennetül Firdevs : Üçüncü Derecedekiler
- Cennetül Adn : Dördüncü Derecedekiler
Demekki Şeriat ancak meleküte kadar olgunlaştırıyor. Onun Batını olan tarikat ise ceberute kadar olgunlaştırıyor. Ceberut ile Cibril aynı köktendir, bu ise şedidul kuva tabiri ile anlatılıyor. Meleküt, alemi melekütte bulunur, cibril ise alemi ceberutte bulunur. Onun ötesindeki lahut ise sidretül müntehanın ötesidir. Lahut alemdeki her iş ve oluş marifettir. Marifet ilminin kaideleri geçerlidir. Buraya uruç eden ruha kudsi ruh denir ve artık tüm masivadan sıyrılıp zatın tecellisi aşikar olur. Bu alem cennet alemlerinin ötesidir. Vahdeti vücud, beka ve ötesi gibi terimlerle ifade edilir.
İşte miraç, alemi mülk, alemi meleküt, alemi ceberutten sıyrılarak alemi lahuta olan yükseliştir. Lahut ilahi alemdir. Sidreden sonraki olaydır. Kabı kavseyn ise meleküt aleminden sonraki alemdir. Cennetül meva bu sınır alemdir. Cibrilin inzal olması alemi ceberutten alami meleküte oradan da alemi mülkedir. Bu boyutsal geçişim inzaldir. Hem lahut sınır alemde hem mülk-meleküt sınır alemde rüyet edilmiştir.
Zat boyutundaki zati tecelli ile, türevi sıfatlardaki tecelli tamamen farklıdır. Fiillerdeki ve eserlerdeki tecelli ise tastamam başkadır. Resim – hareket ilişkisi bu tecelliler arasındaki farkı anlatmada iyi bir örnektir.
Nezl kelimesini kullanarak miracın olabilirliğine işaret etmiştir. Alemler arasındaki geçişin mümkün olduğunu sır ile, işari mana ile batnetmiştir.
Tevhid kristali ile Gavsiye kristali birbiri ile uyum içindedir. Gavsiye kristali işin teorik ilmi, Tevhid kristali ise o ilmin uygulama modelidir.
TEVHİD | GAVSİYE | |
Allah | Allah | Mürsil |
Muhammed | İnsan | Mülki |
Rasul | Ruh | Mülkiyat |
İlah | İlim | Mürselat |
Ayet | Şeriat | |
Kainatı Suğra | Tarikat | |
Hu | Hakikat | |
Kainatı Kübra | Marifet | |
Delalet | Ruhı Sultani | |
Göz | Ruhı Nurani | |
Kalb | Ruhı Kudsi | |
Muhabbet | Ruhı Cismani | |
Alemi Nefy | Alemi Mülk | |
Alemi Zahir | Alemi Meleküt | |
Alemi İsbat | Alemi Ceberut | |
Alemi Batın | Alemi Lahut | |
İsra | İsra | |
Miraç | Miraç | |
Kabı Kavseyn | Kabu kavseyn | |
Sidre | Sidre | |
Fena | Meva | |
Ard | Firdevs | |
Beka | Naim | |
Semavat | Adn | |
| | |
Lahut Alem, batın alemlerden biri belki en önemlisidir. Mülk alemi, nefiy edilmeli alemdir. Ceberut alem alemi ispattandır. Meleküt alemi zahir alemlerdendir. Zahirdeki herşey meleküt ile ilintilidir. Tabiatta ne olursa olsun, mutlaka melekütün dahli, etkisi tasarrufu vardır. Tabiat ana yoktur meleküt vardır.
Şeriatın mevzuu ayetleri delil alarak genel kurallara ulaşmaktır.
Tarikatın mevzuu kainatı suğra olan insanın tanınması ile hakkı hissetmektir.
Marifetin mevzuu kainatı kübranın tanınarak hakkın bulunmasıdır.
Hakikatın mevzuu Hu olan Allahtır.
İlahiyat ilimlerden bir ilimdir:
Ruh rasuldur. İnsanın ruhu rasuludur. Ondan melekütün gelen ilhamları girerek nefse karşı insanı uyarır. Ruh dört türlüdür.
Cismani Ruhun bir türü muhabbetttir.
Nurani ruhun bir türü gözdür
Sultani ruhun bir türü delalettir
Kudsi ruhun bir türü kalptir.
Böylece muhabbetin risaleti, gözün risaleti, delaletin risaleti ve kalbin risaleti insanı olgunlaştıran mekanizmadır. Cennetül mevanın bir türü özünde fena halini yaşamak, hiçliği tatmaktır.
Böylece:
Hüdanın Hidayeti dört koldan geliyor:
- Suhufi Musa (Şerea-Şeriat) : Saf Şeriat
- Rabbüş-Şi’ra (Şuur-Tasavvuf-Şeara) : Şeriatın bir üst mertebede bütünsel algılanması. Şeriatın mantığı ve manası anlaşılmıştır, buna tarikat denir.
- Hak (Reşa’a- Hakikat): O üst algılama mertebesinin Rabbine işarettir. Bunun yeryüzündeki o andaki temsilcisine meşayih denir. Bu aşamada sohbet ile irşaddan rü’yet ile irşada geçilir. Hissidir. Bireysel algılamadır.
- Ayetül Kübra (Arş- Marifet- Areşe)
Hidayet, aşere olarak haşredilip gönderilir. Haşere, Hüda’nın hidayetinin Mehdiye haşredilip gönderilmesidir. Vahiy ise, haşredilip toplu gönderilen hidayetin toplu alımı, birden yüklenmesidir. Bu vahiy kelimesi, mehdinin bir gecede olgunlaştırılmasına işarettir. İlham ise şahsi bir olgudur. Vahiy diyerek bu olgunlaşmanın yüksek derecesine işaret ediyor. Muhammed meşrebi olmasına, oğlu olmasına işaret ediyor.
Bunları alabilen numunelerden Necm, Makamı Muhammeddedir. Vahyi, sohbet, rü’yet, Sultan ve fuad ile almıştır. Sohbet sahabedir, mehdinin sahabesi olacak buna işaretir. Sultan saltanattır, Mehdi saltanat ile gelecek buna işarettir. Fuad – feda makamıdır. Mehdi Hedy kökündendir, yahudide aynı köktendir. Mehdi beni israil ricali gibidir hadisine işarettir.
Cennet, cehennem araçtır birliğe ulaşmada, esas olan rızayı ilahidir. Ona dost ve onun dostu olabilmektir. Cennet sevgisiyle ibadet eden perdeye takılmıştır. Cehennem korkusuyal ibadet eden perdeye takılmıştır. Cennette cehennemde ulviyette perdedir. Hedef Allah, ona ulaşmadaki herşey araçtır, vasıtadır, basamaktır. Allaha ulaşmada araçları ve aracıları aradan çıkarmadan vuslat olmaz. Aşık ile maşuk arasındaki perde aşktır. Allah ile kul arasındaki perde dindir. Cenneti aradan çıkar, mevaya sulanma, naime özenme, firdevse yalanma, adne imrenme, sadece Allaha özen. İsra miraç sidre kabı kavseyn sadece araçlardır. Allaha ulaştırınca onların sevgisini çıkar kalbinden.
Hidayete ulaşmada, el-Menat, el-Uzza, el-Lat, Şedidül kuva amaç gibi algılanmamalıdır. Bunlar araçtır, aracın amaca dönüşmesi putperestliktir. Alemi mülkün putu el-Menat, Alemi melekütün putu el-Uzza, alemi ceberutun putu Cebrail, alemi lahutun putu ise el-Lat’tır.
Ayetlerin ardardına takibinde belli bir kronolojik işleyiş vardır:
Önce Necm olayı anlatılır. Burada sohbet, vahiy, şedidül kuva, kabı kavseyn, fuad, rüyet, sidre, meva, ayetül kübra, lat, uzza, menat, saltanat, hüda gibi kristalin ana terminolojisi işlenmiştir.
Sonrasında ise Meleküt Aleminin detayları anlatılır. (27). Bundan sonra Hakikat Alemini işler. Hakikat Alemi demek, zannın olmadığı, saf doğru, güzel, yararlı ve adil olandır. Önceki alemlerde zanni bilgi ve zanni amelde var iken, burada zandan korunmuş hak amel üzerine bir düzen vadır. Artık o derecedeki birinin hareket ve fiillerinde zan, şüphe yoktur. Bu kişilerin büyük günahlardan ve kötülüklerden kaçınması (zelle hariç) bağışlanmıştır.
Sonra Suhufi Musa ile (36) Şeriata değinmiştir. Burada Tevrat değilde Suhuf kullanılmıştır. Suhuf mushaftır, elde yazılı kitaptır. Bu musanın şeriatının ana kaynağıdır. O kaynaktan Musanın uygulamaları ve sünneti-örnek uygulamaları olan Tevrat çıkar. Tevrat Suhufun bir nevi tescilli uygulamasıdır. (Torah) Töre demektir. Bu törelerin usul ve yöntem elde edip yeni problemlere uygulanarak çözüm üretilmesini ifade eder. İşte bu kaynaklara atıfta bulunularak şeriatın kaynaklarına işaret ediyor. O kaynaklardan ashab oluşur ve o törelere uyar. Bugün ise şeriatın ana kaynaklarından biri kurandır ve bunun uygulaması olan Milli Görüşün Şeriat Düzeni olan Adil Düzen Necm ekseninde ashabını olusturur. Bunlar ilkler, evvelun, sabikunlardır. Üveysi ashab bu hatarda değildir.
Sonra meleküt-ceberut geçilip marifet alemine binaen vefalı İbrahim deniyor. Hiç bıkmadan, usanmadan hedefe aşk ile kilitlenen şahıstır. İbrahim, Allahtan burhan almadan işin peşini bırakmaz. 43 ve sonrası ayetler zıtların kaybolduğu hakikat alemi tasvir ediyor. Artık şeriattaki tarafgirlik, çekişmeler yoktur. Tarikattaki zıtlardan iyi, güzel, faydalı, adil ve doğru olanın seçilip, kötü, zararlı, yanlış ve zalim olanın terkedildiği zıtlıklar yoktur. Çünkü herşey sonuçta Rabte nihayet buluyor. Hayırında şerrinde kaynağı odur. Şeriatta hakkın tarafında olur, batılda vardır. İyinin tarafında olur, ama kötüde vardır. Tarikatte ise kötü terkedilir, iyi ve güzel talep edilir. İki zıttan iyiye meyil vardır. Şeriatte ise zıtlar arasında denge vardır.
İşte Ceberutte merkez Allahdır. İyi-kötü, doğru-yanlış denktir. Ağlatanda odur, güldürende o. Öldürende odur, diriltende o. Zıtları ve çiftleri yaratanda odur. Zenginleştirende fakirleştirende odur. Hislerin terbiyecisi odur. Onun için kötü yerilmez, iyi övülmez. İyi övüldükçe kötü de övülür. (Hz İsa’ya getirilen zani kadına Musa töresindeki recm uygulaması olayı – Hiç günah işlememişiniz ilk daşı atsın). Gavsiye risalesindeki “cennet için ibadet eden kafir, cehennem korkusu ile ibadet eden perdeye takılmıştır” ve garipler hakkındaki tüm zıtlık sözleri bu alemin açarıdır. Bu yüzden alemi mülk – Şeriat alemi menat putuna, alemi melekutte surete takılanlar uzza putuna, lahutta Allahtan gayrına takılanlar Lat putuna denktirler. O putlara ibadet sırrına yanlıştadırlar.
Allemehu şedidül kuva” cebrail talim etti, neyi: ilmi – alemi ceberutu talim etti. Kim : cebrail talim etti. Talim etmek ilim etmek, ilim etmekse alametlerden ilmetmektir. Alametlerin bulunduğu satha ise alem denir. Böylece ceberut alemine işaret 5. ayetten çıkar. Analoji ile diğer farikatların da alem oldukları ortaya çıkar.
Alemi Mülk, gerekenin bulundugu alemdir. Alemi meleküt dilenenin bulunduğu alemdir. Alemi ceberut, hibe vehbiyetin bulunduğu alemdir. (zıtlıkların tekliği gerçeğini gördükten sonra ne gelirse gelsin sevinçle kabul edilen – kahrında hoş lütfünde). Alemi Lahut merziyetin olduğu alemdir. (Alemi ceberut raziyetin bulunduğu alemdir.)