BAKARA SURESI
Kitap
Kitap, kurandan mülhem olan topluluk sözleşmeleridir. Rayb yoktur, müttakiler için hüdendir. Müttakiler, gaybe iman edenler, salatı ikame edenler, rızıklandırdıklarımızdan infak edenlerdir. Müttakiler, sana inzal edilenlere ve senden öncekilerden inzal edilenlere iman edenler, ve ahirete ikan ederler. İşte bunlar rablerinden bir hüdan üzeredirler ve bunlar müflihlerdir.
Kitapta bulanıklık yoktur, eğer varsa bu bahsedilen kitap o değildir. Mücmel olması rayb değildir, konuyu bilen onu anlar, anlayamıyorsa aksine bizim algımızda sorun vardır. Müteşabih olması da rayb değildir, o aslında modellemesini net bir şekilde kurar ama biz temsili görememiş olabiliriz. Hüküm ifade eder ve muhkemdir, herkes tarafından aynı şekilde anlaşılır. Bazen de mufassaldır, birini zikreder siz analojiler ve kıyaslarla benzer mekanizmaları çoğaltırsınız.
Hüden denilen sözün anlamı modellerden hedy, hediye, hüdhüd ve hadi kıyaslarıdır. Hüden hedydir, klavuzdur, kurban bayramlarında kesilen hayvanlardandır, kesilir ve bayram edilirki o malların tüketimi artsın, pazarda miktarı azalsın, ve böylece üretimi teşvik edilsin. Bu teşvikin adı hüdandır ama kıyasla hayvanın kendine bu ad verilir. Ekonomik değer haline gelen herşey pazar içindir. Kurban töresi olmasaydı kurbanlığın değeri bu kadar olmazdı. Beni israile de icli hedyet dendiğinde, ya da hacda hedyedin dendiğinde, hayvancılığı teşvik içindir. Keseceksin ki üretimi artırılsın. Kitap da öyledir, hüdandır. Kitapta yazılanlar icl gibidir, aslında kendi önemi yoktur, asıl önemi kitabın kurulmasını yörelge haline getirdiği üst düzendir, yaşam formlarıdır.
Hediye de aynı görevi görür, başkanların kendi aralarında gönül almaya yarayan hediyeleşmeleridir. Görüşmeden once hediye gönderilir ki o hediye amacı gerçekleştirme de rol oynayacak bir klavuz olsun. Hediyenin önemi yoktur burada aslında ama onun fonksiyonu, hedeflediği amacı önemlidir. O amac kadardır hediyenin önemi de. Kitap da böyle bir hediyedir. Kuracağı nizam, taraflara getireceği fayda ve menfaatler ne kadar yüce ise hediyenin değeri de o kadardır.
Hüdhüd kuranda geçen bir başka klavuzdur. Tasavvufta irfana ulaşmış ve irfana ulaştıran kimliktir. Hüdhüdün bildiği vardır, o bilgisine uyulursa belli bir takım menfaatler celbedilebilir, edilmezse kestirme yollar ortadan kalkar ve yolu gösterene uyarak değilde, herkese sorarak bulmak zorunda kalırsın. Kitap da öyledir, kelimelerden olusur, görünen anlamlardan daha derin anlamları vardır, ama bu uygulamalar esnasında sorunlar çıktıkça icmali olan ifadeler açılır açılır ve belkide ilk anda öngörülenden daha farklı bir varlık ortaya çıkar. Hüdhüd yargılanarak değil, yörelgelerine uyularak hedefe gidilir.
Hadi ise kavmin hüdasıdır. Kitap da hadidir. Yazılanlar, öyle şeylerdir ki onlarla hareket edersen belli duraklarda ve aşamalarda yol ayrımına gelsen de yörelgeyi gösterme kabiliyeti vardır, bu da kitabın çizdiği ve uzaktan bulanık görülen ama yaklaştıkça netleşen yoldur.
Tüm bunlara “hüden” denir, türkçede bunun fiil hali “güt”mek, ingilizcede “guide” (gayd), rusçada “gid”tir. Tümü ortak atadan türeme kelimelerdir. Hidayet öyle bir şeydir ki tabi olanı güder, kişinin yol tutuşuna göre yörelge olur, görelde olur, bazen güderge, bazen de iterge olur. Yörelge de yürünülen yolun kendisi o olur, görelde de yol vardır o model olur, güderge de tutar yapışırsın seni çeker götürür, iterge de sen önüne geçersin o seni itip hedefe getirir. Tüm bunları hüden kelimesi ifade eder. Daha sonra hidayetten Hüda, Guide (klavuz) sözünden God (Allah) türemiştir.
Müttakiler ise gaybe iman ederler, salatı ikame edenler, rızıklandırıldıklarından infak edenlerdir. Bunlar birinci tip müttakilerdir. Sana indirilenlere ve kablinden indirilenlere iman edenler ile ahireti ikan edenler ikinci tip müttakilerdir. Müttakiler bir havuzdur, içinde her iki tip de vardır. “gabetün” ormandır, ağaçlar vardır ama o kadar fazladır ve birbirine benzerlerdir ki hepsi ortak bir kelime olarak gabetün ile ifade edilir. gayb de öyledir. Bilgi sahibi olmadığımız şeylere gayb denirse, bunun el takısı ile ifade edileni biz de bilgisi var olan ama kestiremediklerimizi ifade eder. Kitap nasıl ki elimizde var ama onun getireceği sistem göreldelere göre uygulanmadan tam anlamıyla bize ifade etmek istediği manaları ifade edemiyorsa, ancak uygulanınca kitaptakiler bize açıkça tafsili olarak açılmaya başlıyorsa gaybin anlamı da öyledir. O kitaba inanırlar ama daha o hayat tarzını yaşamadan, onun getireceği hayat formaları ve nimetlerini hissederler demektir. Nitekim en büyük alim olarak takdim edilenler bile (Adil Düzene karşı olan alim kuruntuları) kitaba iman da çuvallıyorsa, bu imanın mahiyeti çok yüce olmalıdır. Hem iman edenler hem de iman edilecek mevzu bellidir. Iman edenler hakiki milli görüşçüler, ve hakiki adil düzencilerdir, iman mevzuu ise Milli Görüş ve Adil Düzen”dir.
Namazı ikameden önceki “ve” birinci elleziyneye atfedilirse, ikame edenler ve ikame şekli bellidir. Ikame edenler Hakiki Milli Görüşçülerdir, siyaset namazını kurdular. Ikame şekli ise partileşmedir.
Ve rızıklandırıldıklarından infak ederlerde ki “ve” birinci elleziyneye ise, bunlar namazı ikame edenlerle aynı gruptadırlar. Infak edenler ve infak konusu bellidir. Infak ve zekat farklıdır, zaten burada da zekat denmemiş. Zekat artıktan verilir, sistematik alınır belli oranlarda alınır ve belli yerlere usulüne göre verilir. İnfak ise ihtiyaçtan verilir. Zekat maldandır, infak ise daha geniştir, sadece maddi değil her türlü ihtiyaçlardır. Nafaka geçim parasıdır, fazlasından değil asgarisinden başlar. Rızık ise daha çok gıda maddelerini kapsar. Hz Ebu bekir cihat ordusuna tüm varını verince “geridekilere ne bıraktın” sualine “Allah ve Rasulünü” diye cevap verir. Burada kastedilen artık maldan verilen zekattan çok bu veriş tarzıdır. Rızık denilen gıda maddeleri en temel hayati ihtiyaçtır ki müttakilerin birinci tipi işte kendilerine verilen gıdayı adeta pazara götürür satar da parasını dava için gerekli ihtiyaçları temin etmek üzere infak eder. Yürzakun dese idi aynı ile verecekti, yünfikun da ise misli ile verecek anlamı çıkar. Bu rahmet gereği öyledir. Size rızık olarak verilen belki bir dilim ekmektir ama onun değeri kıyamete kadar o nizamın sevabının üzerine akmasına vesile olan bir sadakayı cariye olduğu için tahminden çok daha büyüktür.
Meseli şerbetçinin aşkı gibidir. Bir şerbetçi varmış çok zengin imiş tüm tadları ve zevkleri tatmış ama aşkı tadamamış, bir gün şerbet satan bir kız görür ve muhabbet duyar. Zamanla gide gele tanıdıkça tutulur. Kalışları uzatmak için eşini dostunu da davet eder ve herkese şerbet ikram eder. Zamanla tüm gücü ve serveti şerbet yolunda erir gider. Çok düşkün halde divane olup sokaklara düşer. Yoldan geçen biri acır da bir ekmek verir, o da ekmeği pazara götürüp satar ve parasıyla şerbet almaya koşar. Kendisinde sorarlar “aşk nedir ki seni bu hallere düşürdü”. “dünya dolu servetin olur da tümünü bir kase şerbete değişirsin ya işte bunun adı aşktır” der. Rızıklandırıldıklarından infak böyledir, o bir kasenin değeri aslında bir servettir, her şey dava içindir, bunda da en değerli parça en pahalı olanı değil en gerekli olanıdır. Şimdi o şerbet içen adama desen sen ne saçmalıyorsun, bunun o şahsın gözünde hiçbir anlamı ve değeri yoktur. Herkes şerbet içiyordur ama onun içisi başkadır. Aşkı görmeyip şerbet içmesini eleştirmek hiçbir şey anlamamaktır, bu tavırdakilere cevap verme gereği bile duymaz sığ görüp kaçar belki onlardan. Bu düzen kurulana kadar böyledir, kurulduktan sonra buna ihtiyaç kalmaz ve herkes nimetleri görmüştür ve düzeni kimse feda etmez, yerini zekata bırakır, herkes artığından severek verir.
Ikinci ellezınenın önündeki “ve” baştaki müttakiye atıftır. Bunlar havuzdaki ikinci tiplerdir. Elleziyne ile hem iman edenler hem de iman usulü konusu bellidir. Ma ismi mevsuldür. Sen dediği kitap sahipleridir. Kitap sadece yazılı olan demek değildir. Topluluğun ortak aklı olan ve hüküm ifade eden metinler kitap olduğu gibi, topluluğun ortak yaşam biçimi olan örfler de kitaptır. Bu yüzden tartışmalı da olsa kitapla çatışmamak şartıyla örf kitaba eklenir. O partiyi ayakta tutan ortak teamüller örftür. Bir topluluktaki yazılı hukuk dışında ahlaki düzenlemeler örftür. Ma ünzile ileyke demek topluluğu kuran ve yürüten başkanlara gelen ve topluluğu ayakta tutan kararlardır. Rasihe gelen düzen eğer halk tarafından veya topluluk tarafından kabul görmüş ve ameli olarak uygulamalarından toplumsal refah ve demokratik yapıyı kurmada, sürdürmede, yaşatmada başarılı olmuş ise Cebrailden gelen vahye misildir. Diğer kararlarına iman etmek gerekmez ama topluluğu kuran ve sürdüren kararlara iman etmek şarttır. Çünkü aslolan topluluğun devamıdır. İstişare ile alınan kararlar ile icma ile alınan kararlar da buna benzer. Bunlar yani Rasihe gelen misli vahiy, istişari kararlar, örf ve icmalar tümü zaman ve mekanlara göre değişebildiğinden sabit değillerdir, bu yüzden kuran gibi değil kuran mislidirler. Kuran ise değişmezleri içerir ve tüm icma, şura, örf ve sünnetler en sonunda kurana dayanır.
Senin kablinden inzal olanlar ise “sana inzal olanların oluşturduğu topluluğun” öncesi olan başkanların uygulamalarının devamı yapıda olması sebebiyledir. Ve ma unzile min kablik deki “ve” ikinci elleziyneye atıftır. Yani “sana inzal olana iman edecek kimseler”, senden önceki aynı topluluğa başkan olanlara inzal olanlara iman edecekler demektir. Burada topluluk icmasına benzer bir mekanizmanın kurulmasından bahsediliyor. Sana inzal olunana iman ederler de eski başkanlara inzal olanlara iman etmezlerse çatlaklık oluşur. Kitap var da inzal olanlar nelerdir, kitabın uygulanması sırasında oluşan sünnete eşdeğer içtihadlar veya topluluk örfünü oluşturan, işleten uygulamalardır. Eğer eski uygulamalar örfe ve teamüle girmiş yol olmuş ise icma hükmündedir. Sana inzal olanlar, kablinden inzal olanlar, ahireti ikan edenler tümü bir yolun sünnet derecesine ulaşan uygulamalarıdır. Birbirleriyle ilgili birbirinin mütemmimi, birbiriyle korelasyon halindeki uygulamalar o toplulukları birbirine bağlayan kitabın sünnet haline gelmiş model uygulamalarıdır, o kitap o model uygulamalarla anlaşılabilir.
Hastalık vardır, doktor inceler teşhis koyar, ve o teşhise göre reçele yazar, orada ki reçeteye göre gider ilaçları alırsınız ve belirtilen dozlara ve periyotlara göre kullanarak hastalığın sebeplerini yok eder vücudu sağlığa kavuşturursunuz. Rasih doktordur, belirlenen hastalığa göre sadece o hastalığa yönelik reçete yazar bu kitaptır. Kitap sadece o hastalar içindir. O hastaların durumunu o doktorun analizlerine inerek tüm uzmanlar da görebilmelidir. Başka zamanlarda başka hastalıklar çıkacak ve onların çözümleri içinde yine başka analizler yapılacak başka bir reçete yazılacaktır. O kitap bu kitaptan farklı olacaktır. Her topluluğun sözleşmeleri o topluluktaki hastalıkları tedavi eder ve o topluluk ile ilgilidir. Eğer tüm topluluktaki hastalıklar bir topluluğa topyekün sirayet etmişte o topluluğun sorunlarını çözmek için oluşan sözleşmeler o topluluğu iyileştirmişse, diğer toplulukların da hastalıklarını çözmüş demektir. Medine topluluğu buna benzerdir. “ileyke” ve “min kablike” deki ifadeler eğer yatay bir silsileyi ifade ediyorsa, aynı hastalıkta tüm bucaklarda ortak çözümler üretiyor ve bu çözümler bir nevi icmaya ulaşıyor demektir ki zamanın icması gibidir. Eğer bu ifadeler dikey bir silsileyi ifade ediyorsa ve aynı topluluktaki halef selef rasih ya da başkanlar ise bu da bir nevi mütevatir sünnete eşdeğer bir icmadır.
Bir meselle sürecin anlaşılması: “Kabl” kelimesi hem “kavl” hem de “habl” (=kablo) ile akrabadır. Kabul ise verilenin alıcı tarafından alınmasını ifade eder. Kıbel ise yönünü dönerek kabuldur. Uygulamaların diğer başkanların ki ile mütekabil ise böyle ifade edilir. “Senin kablinden” ifadesindeki “kabl” “va’tesımu bi-hablillahi cemian vela teferraku”daki “habl”e fonksiyon yazıldığında, tasavvufta toplu zikirler yoluyla seslerden çıkan ahenkten mütevellid frekans uyuşması olarak algılanmış ve ayni zikir halkasına katılan topluluk üyeleri benzer ayırıcı karekterlere sahip olmuşlardır bunun sebebi ise aynı halkadaki ruhanilerin zihinsel ve hissi süreçleri aynı şekilde beslemesindendir, buna göre şeyh kendinden önceki şeyhler ile aynı zikirde oturmakta o ruhaniler zikre dahil olarak katılımcıları tezkiye etmektedir. Bu dikey bir ilişki gibidir çünkü diğerleri o tarikatin evvelunudur bedenen yoktur, aynı zamanda yatay bir ilişkidir çünkü o evvelunlar ruhen o halkaya dahildirler ve halihazırda tezkiye etmektedirler Böylece mana senin bağlı olduğun kablondan inzal olanlar halini alır ki bu aynı devlet merkezine bağlı bucaklar ve merkez bucak başkanlarının ilişkisi gibidir. Sana inzal olunanlar ve senin kabullerinden inzal olunanlar iki ayrı benzer süreçtir. Sana inzal olunanlar silsile içinde o anda sana gelenlerdir, senin kabullerinden inzal olunanlar da senin temsil ettiğin silsiledeki ruhanilerden sana inzal olunanlardır. Bu içtihad icma dengesine benzerdir. Başkana inzal olunanlar vardır, o başkan o topluluk sünnetinde yetiştiği için sorunları o topluluğun ünsiyetine göre çözer, onun içtihadları topluluğun icmalarını istese de aşamaz. Çünkü ünsiyeti öyle şekillenmiştir. Çözümler o icmalar dahilindedir. Icmalar değişse sistem değişir ve yapı yenilendiğinden artık o topluluk aynı topluluk olmaz. Buna göre sana inzal olanlar içtihadlar, senin kablinden inzal olanlar icmalardır. Içtihad ve icmalar korelasyonda olacaklarından aynı ellezine ile birleştirilmişlerdir, bu ikisi o topluluğun sünnetidir.
Ve bil ahireti hüm yükinun. “Ve” yine ikinci elleziyneye atıftır. Sonu yakın görürler demektir. Fiili olarak devam eden mücadele onların zihninde silinmiş ve gelecek yakınlaşmıştır. Zafer olmuş gibidir. Hakkın galibiyetine iman etmeleri bu imanı gerektirir. Bir film var ve onlar hep filmin son sahnesini görmektedirler arada giren çıkan senaryo gereği düşen kalkanlarla işleri yoktur hep mutlu son sahnesinde dururlar. Bu yüzden mücadelelerinde kendinden emin, kararlarında sağlam ve uygulamalarını gerçekleştirirken ki itirazlara sekinet ve huşu ile bazen yanıt bile vermek gereğini duymazlar.
Ulaikeler farklıdır. Hüden üzerinde olanlarla müflihler iki ayrı topluluktur. Iki elleziyne olarak tanımlanan müttakilere ayrı ayrı işaret etmektedir. Böylece iki gemi vardır: Milli Görüş Gemisi, Adil Düzen Gemisi.
Kuran | Örf | Vahiy | İcma | İstişare |
Kitap | Yörelge | Görelde | Güderge | İterge |
La-rayb | Mücmel | Müteşabih | Muhkem | Mufassal |
Hüden | Hedy | Hediye | Hüdhüd | Hadi |
Müttakiler | Gayb | Salat | İnfak | Sünnet |