Toplulukları, maddenin fiziki halleriyle kıyas ederek tanımlayıp hukuktaki aşamalarını belirleyebiliriz.
Buna göre topluluklar nuh peygamberle birlikte katı halden sıvı hale geçmeye başlamışlar, çok hukuklu düzenlemeler ve içtihat sistemi ile bu düzenlemeler zirveye çıkmıştır. Hukukta bu sağlanırken, topluluklar bazında ceza hukukunda hala katı hal düzeninde yaşamaktadırlar.
Hukuk düzeninde, nuh, ibrahim, ismail, ishak, yakup, musa, davud, süleyman, isa ve hz muhammed dönemlerinde içtihat düzeni en mükemmel klasik şeklini aşama aşama almıştır. Artık insanlar hangi hukuk düzenine tabi olursa olsun birarada kendi içtihatlarına göre yaşayabiliyor, bu içtihatlarının sözleşmelerde ortak zeminde buluşturulması ile ortak sözleşmeleri yasayabiliyor, bu sözleşmelere göre hukuk önünde muamele görebiliyorlardı. Bu sistemKurandan son kez tek bir düzen altında ahenk içinde yürütülecek kurallarıyla vaz edici ana kaynak olarak yararlanıldı.
Ceza hukukunda ise, en temel topluluk olarak medine örneğinde olduğu gibi 3 000 – 10 000 arası kabul edilen bucak düzeni esas kabul edildi, ondan aşağı olan yerlerde ceza hukuku teşekkülüne imkan verilmedi. Medinede başlangıçta ana sözleşmeye taraf olan partiler kendi ceza hukuklarına tabi idi. Buradan anlaşılan sonuç, ceza hukuku bucak içinde örgütlense de her partinin ceza hukuku ayrı ayrı olabilmekte, yönetim bu ceza hukukuna göre davaları yürütebilmektedir. Hazreti peygamber ceza hukukunda aynı bucak içinde farklı ceza hukukunun varlığını çok hukuklu düzene göre uygulamıştır.
100 bucağı, barış düzeni içinde birleştirip il seviyesine çıkaracağız, burada ceza hukuklarını nasıl entegre edeceğiz ? Yukarıdaki hz peygamberin uygulamasını erken medine dönemi için belirtmiştik. Sözleşmeye uyulduğu takdirde barış kuralları içinde hukuk sahibi kim ise ona göre hüküm ihdas edilmekte idi, sözleşmeye uyulmadığı takdirde sözleşme iptal edilerek savaş kuralları içinde mahkemeye davet edilmekte idi. Mahkeme kurulurken de karşı tarafın hukukuna göre hüküm ihdas edilmekte idi. Daha sonra bu uygulamalar geçici kabul edilerek, yürürlükten kaldırılmış, islamdaki ceza hukuku genel olarak kabul edilmiştir.
Kuranda ceza sistemi açısından, çoklu sistemi esasen kabul etmiş, bu düzenleme şartlar içinde kabul edilmiş, ama “şart” kavramı içine “farklı ceza hukukları” sokulmadığından farklı ceza sistemleri islam ceza sistemi ile entegre gayreti içine girilmemiştir. Bir yerde bir sistem geçerli olmuştur. Biz bu şartlar kavramının “farklı ceza hukuklarını” kapsaması gerektiğini, aynı düzen altında farklı ceza modelleri şart fıkhı çerçevesi içinde uygulanabileceğini, artık maddenin gaz halinde olduğu gibi, aynı yerde farklı hukuk sahiplerinin yaşamasının normal olması gibi ceza açısından da bunun mümkün olabileceğini iddia ediyoruz. Buradaki sorun farklı ceza hukuklarındaki aynı olaya öngörülen ceza tiplerinin eşdeğer birimler haline kategorik olarak getirilmesi sorunudur. Bu husus sözleşmelerle belirlenebilir. Bir sözleşme yaptınız farklı hukuk sahipleri imzaladı, orada hangi sisteme göre hareket edileceği belirlenebilir. Yada iki sistemin karması bir sistem şartlar muvacehesinde oluşturulabilir. Kurandaki aynı hükme bağlı şartlar arasında geçiş tanımlamaları kurarak, ortak birimlerle bu sistemin kapması genişletilebilir. Bu ceza hukukunda bir yeniliktir.
Kuranın kendi sistematiği açısından bize önerebildiği bir eşdeğerleme sistemi vardır. Buradaki sistematiği kuralları ile tanımlandırarak malzemeleri nasıl entegre edeceğimizi ortaya koyabilmeliyiz. Örnek olması açısından farz olan orucun bozulması halinde keffareti vardır. Bu keffaret kişinin durumuna göre kademe kademe bir cezalar sistematiğinden uygun olan cezanın uygulanmasıdır. Yeminlerin de keffareti vardır.
Maide 89: Lâ yuâhizukumullâhu bil lagvi fî eymânikum ve lâkin yuâhizukum bimâ akkadtumul eymâne, fe keffâratuhu it’âmu aşerati mesâkîne min evsatı mâ tut’ımûne ehlîkum ev kisvetuhum ev tahrîru rakabetin fe men lem yecid fe sıyâmu selâseti eyyâmin zâlike keffâratu eymânikum izâ haleftum vahfezû eymânekum kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihi leallekum teşkurûn(teşkurûne).
Allah sizi, yeminlerinizdeki boş sözlerden dolayı sorumlu tutmaz. Fakat, akid yaptığınız yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Artık onun kefâreti (cezası), ev halkınıza yedirdiklerinizin ortalamasından on yoksulu yedirmeniz veya onları giydirmeniz ya da bir köle azad etmenizdir. Fakat kim bunları bulamazsa, o taktirde üç gün oruç tutsun. İşte bu, yeminlerinizi bozduğunuz zaman onların (yeminlerinizin) kefâretidir. Ve yeminlerinizi koruyun (onları bozmaktan sakının). Allah, âyetlerini size işte böyle açıklıyor, umulur ki böylece siz şükredersiniz.
Burada bir görevle yükümlü kişinin görevini yerine getirememesi halinin keffareti belirtilmektedir, iki kişi bir sözleşme akdettiğinde o sözleşme yükümlülüğünü yerine getirmemesi halinin de bir tazmini ve keffareti vardır, ya da kişi suç işledi bunun bir tazmini ve keffareti vardır. Ayette görüldüğü gibi tek bir ceza yoktur. Farklı ceza tipleri vardır, ve takdir ile bunlardan kişinin durumuna en uygun bir ceza tipi uygulanarak hem caydırıcılık, hem de tazmin esası birlikte göz önüne alınır. Esasen bu bir şablondur, kurandaki bu şablon tiplerini belirleyerek, hangi şablonlar ne şekilde yukarı ya da aşağı yürütülebilir, hangi şekilde eşdeğer hale getirilebilir bunu incelemek gerekir.
İki bucak, iki il, iki devlet birleşmesinde, ya da bir bucağın bir ile, bir ilin bir devlete katılmasında farklı ceza hükümleri var ise, bunlar arasında entegrasyonun icma olarak kurulmasında örneklem olarak faydalanılabilir. Hırsızlığın cezası birinde el kesme, diğerinde tazmin, ya da hapis ya da sürgün vs herhangi bir ceza ise, el kesme ile bu diğer ceza tiplerinin entegrasyonu birbiri ile eşdeğerleme ile yapılabilir. Hangi şartlarda el kesilecek, hangilerinde tazmin, hangi hallerde hapis ya da sürgün bunun şartlarını belirlemek gerekir. Hırsızlıkta çalınan kişi el kesme, çalan kişi hapis ceza sistemine tabi ise, şartlar da eşit ise çalan kişinin tercihine bırakılabilir. Ceza hukukunda bu ceza tiplerinin tümü kurandaki örnek şablonları ile yazılabilir.
Bizim site sözleşmemiz hakemlik sistemine tabiiyeti baştan Kabul eder. Sözleşmeye göre biri hakem seçtiğinde diğer tarafta hakemini seçmelidir, ya da makale sorumlusu onun adına seçer. Sözleşme şartları yerine getirmesi gerekenlerin bunu yerine getirmemesi halinde yemin keffareti gerekir. Yemin keffareti de yukarıdaki ayette 10 yoksul yedirmek, veya giydirmek, veya köle azat etmek, veya 3 gün oruç olarak eşdeğer kabul edilmiştir. Bu şartlar yemini bozan kişinin durumundaki derecelenmeye göre belirlenmiştir. Sözleşme ile siteye Kabul edilenler bu durumu bilmedikleri için herhangi bir keffaret gerekmez. Ama bilenler için durum farklıdır. Bu nedenle site sözleşmesindeki o madde iptal edilmelidir, ve kişiler bu sorumluluktan kurtulmalıdır, ya da hakemlik şartların gereğini yapmalıdırlar. Yaptırım gücü olmayınca denilenler de havaya gitmektedir. Ama ahitlerini bozmanın bir cezası olduğunu herkes bilmektedir. Kişiler bu cezalardan hangisini Kabul ediyorsa ona göre bir keffaret olmalıdır. Bu da eşdeğer olmalıdır, bunun kuralları da Akevler için hakem olabilme heyetindekilerin icması ile belirlenmelidir.